FİNAL
ON BİR: 'Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçirir'in 3. baskısı hazır mı?
Artık, ‘Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçirir’ yok! ‘Bir Fotoğrafınız da Bende Kalmış’ var. Kitap, hazır. Kitapta, -adı dâhil-, yeni bir düzenle¬meye girdim. 'Bir Fotoğrafınız da Bende Kalmış' adını alan kitap, 300 sayfayı geçti. Sinema ve ‘edebiyat yazılı yoklama soruları’ bölümlerini çıkardım. Sinema bağımsız bir kitap olacak, ‘edebiyat yazılı yoklama soruları’ başka bir kitabın içerisinde yer alacak.
ON İKİ: En çok kimin portesini yazarken zorlandınız?
İlhan Berk'in diyebilirim. Yazdığı, konuştu¬ğu her şeyi okumak ve bunları bir potada eritmek çok zor oldu.
ON ÜÇ: En çok kimin portesini yazarken mutlu, kimin portresini yazarken tedirgin oldunuz?
Nilgün Marmara'nın portresini yazarken... İlk gençlik günlerimin 'rüya şairi'ni yazmaktan mutluydum. Murathan Mungan'ı yazarken çok tedirgindim. Mungan için ne yazsanız, ertesi gün 'eski ve eksik' kalıyordu. Masamın üzerindeki söyleşileri okumak bile birkaç haftamı aldı.
ON DÖRT: ‘Bütün Hatırlar Islaktır’ kitabında kimler ve yeni neler var?
‘On’ların Öyküsü alt başlığıyla hazırlanan kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde beş yazara, ikinci bölümde de beş şaire yer verdim.
Sevim Burak, Yusuf Atılgan, Rasim Özdenören, Ferit Edgü ve Hasan Ali Toptaş birinci bölümü; Erdem Bayazıt, İsmet Özel, Şükrü Erbaş, Hüseyin Alemdar ve Kemal Varol ikinci bölümü oluşturacak.
ON BEŞ: Portelerden bazılarının yaşıyor olması, kitabın güncellenmesi açısından bir zorunluluk doğuruyor mu?
Kitaptaki isimlerden birçoğunun yaşıyor olması, portrelerin sürekli olarak güncelleşmesini gerektiriyor. Bu güncelleşme, hem ayrıntı, hem görsellik anlamında söz konusu... Sözgelimi, Atasoy Müftüoğlu'nun gönderdiği Nuri Pakdil fotoğrafları; Sezai Karakoç'un 'ödül öyküsü', 'Mona Roza'yla ilgili gelişmeler; Murathan Mungan'ın bir yılda beş kitap yayımlaması; Lâle Müldür'iın Bizansiyya'sı, Nilgün Marmara ile ilgili yeni bilgiler, belgeler... Kitabı yeniden ele almamı zorunlu kılıyor.
ON ALTI: 'Edebiyat karın doyurmayıp çay mı içiriyor’ her zaman?
Zaman zaman sigara da içiriyor. Espri bir yana, henüz yazdıklarıyla karnı doyan bir yazar değilim. Ciddi teliflerimi, hâlâ sınav hazırlığı kitaplarımdan aldığımı söyleyebilirim. Bu kitap (Bir Fotoğrafınız da Bende Kalmış) için harcadıklarımın bana dönmesi için en azından 5-6 baskı yapması gerek.
ON YEDİ: Diğer kitaplarınızı Ankara'daki büyük yayınevlerinden çıkarırken 'Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçirir'i neden Samsun'da bir yayınevine verdiniz?
Tercihimin gerekçesi: Samsun'u; 'dağılım, tanıtım ve pazarlama' açısından taşra olmaktan çıkarabilmenin mütevazı arzusu... Ancak, 'taşra'da hâlâ bir şeyler çok eksik... Kitabın dağıtımıyla ilgili ciddi sorunlar yaşadım. İkinci baskının, İstanbul'daki bir yayınevinden çıkmasına karşın yine de bazı sorunlar yaşadım. Yeniden, Ankara’ya döndüm.
ON SEKİZ: Edebiyat ve sinema arasında hep bir ilişki kurma kaygınız seziliyor. Neden?
Önünde Büyüdüğümüz Afişler’ kitabım için karaladığım ‘giriş’ bölümünden birkaç paragraf sunsam, meramı anlatmış olabilirim. Çocukluğuma, ilk gençliğime dönebilir miyim?
Liseyi bitirdiği yıl üniversiteli olamamış taşralı 'aylak' bir gençtim. Bütün bir yaz, vitrinlerin ve afişlerin önünde geçmişti. Birkaç hafta devam edebildiğim dershane bana çok uzaktı. Matematiği sevmeyen çocuklardandım. Aylarca her sabah evden dershaneye gitmek için çıkıyor, soluğu şehrin birkaç kitapçısında ya da üç sinemasından birinde alıyordum. Kitapsarayı, Dergâh ve Üniversite kitapevlerinin işletmecileriyle, satıcılarıyla dost sayılırdım. Dadaş, Arı ve Gürpınar sinemalarındaki yer göstericilerle bile arkadaş olmuştum. Yerleştirecek bir kitaplığım, asacak bir duvarım olmasa da epeyce kitap, dergi ve afiş biriktirmiştim. Sadece ilk sayfası, 45 dakikalığına karalanmış dershane defte¬rim; şair, yazar, film, oyuncu, yönetmen adlarıyla, atılmamış biletlerle dolmuştu. Yılmaz Erdoğan da fen bilgisi defterinde şiirler yazıyordu aynı yıllarda; Murathan Mungan 'Yaz Geçer'den 'Parçalar' yayımlıyordu. ‘Yedi Kapılı Şehir’den Yedi Tepeli Şehire’ bir yolculuktu yıllar.
Aradan yıllar geçmişti. Kitaplığımda unutulmuş bir defterde kendimi okumuş, çocukluktan kalanlarla ardımda bıraktığım bir hayatı görmüştüm. Yirmi iki yıl öncesinin sinema notlarıyla karalanmış dershane defterine şimdiki zamanın serin gözleriyle bakmaya çalışırken bu portreler ortaya çıktı. Hürriyet Gösteri dergisinin verdiği yedi kasetlik 'Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi'nden seçtiğim dizelerle süslediğim sekiz sayfalık edebiyat-sinema dergisini elde yazıyor, esince bir çıkarıyordum. Fotokopiyle çoğaltıp birkaç arkadaşıma gönderiyordum. On yedi yıl sonra karşılaştığım bir arkadaşımın kitaplığında gördüğüm bu dergiyle çok sevinmiştim. Aslında, portre çalışmalarımın izi bu defterdedir.
İçinde, taşrada geçen bir çocukluğun ve ilkgençliğin yer alacağı ‘Önünde Büyüdüğümüz Afişler’ kitabım yedi bölümden oluşacak. Çünkü, yedi yaşamı ve sinemayı ‘im’ler.
(…)
Üzerinde çalıştığım bu kitap; ‘çarşıda lacivert kuşlar satan çocuk’luktan kalan afişlere, saklanmış biletlere; çocukluk yaşıyla eşit sinema düşlerine, o ‘kayıp cennet’ imgesine , ‘film dili bir Yeşilçam Türkçesi’yle konuştuğum günlere gönderilen bir selam olacak.
ON DOKUZ: Uzun süredir Nâzım Hikmet-Necip Fazıl karşılaştırması üzerine çalıştığınızı biliyoruz. Bu çalışmaya ne zaman başladınız?
Yaklaşık 3 yıl önce... Kaynak tarama süreci oldukça uzun sürdü. Eylül 2007'de çalışmanın ilk biçimi ortaya çıktı. Şimdilik, 'demlenme' sürecini yaşıyor. Hassas bir konu... Her kitap¬ta ya da yazıda farklı bir Nâzım Hikmet ya da Necip Fazıl okuyorsunuz. Sözgelimi, Atatürk-Nâzım Hikmet ilişkisi konusunda araştırmalarım hâlâ devam ediyor.
'Aynı Göğün Uzak Yıldızları' adını verdiğim çalışmanın, birkaç yerde sunumunu yaptım. Eleştirileri ve önerileri dikkate alıp kitaba son biçimini vereceğim.
YİRMİ: Böyle bir karşılaştırmaya neden ihtiyaç duydunuz?
Bu karşılaştırmanın serüveni, Haydar Ergülen'in 2OO5'te yayımlanan bir yazısından sonra başladı denilebilir. Karşılaştırma, şu soruların izinin sürülmesiyle doğrudan ilgili: "Efsanenin yalnızlığı, neden büyük şairlere özgü ortak bir kader olur? Neden, Nâzım Hikmet'in ve Necip Fazıl'ın hayadan şiirlerinin önüne geçer; Türk düşünce hayatına yön yeren iki köklü ve farklı akıma, Marksizm'e ve İslâmî düşünceye bağlanışları bu iki büyük şairimizi 'bayrak'laştırırken, öte yandan da ortak bir kaderde buluşturur? Hayatları ve şiirleri fazla 'etkileyici' olduğu için mi 'tek' ve 'yalnız' kalırlar? Neden, şiir dünyasında ikisinin de büyüklüğü kabul edilir de ikisi de yeterince ve hakkıyla okunmaz?"
Edebiyat ortamlarının kadim tartışma konularından birine açıklık getirmeye çalıştım. Şiirden, şairden söz edilen her ortamda açık ya da gizli bu karşılaştırma zaten yapılıyor. Benim yapmaya çalıştığım, bu karşılaştırmayı sistemleştirmekten ibaret...
Nâzım Hikmet de Necip Fazıl da yer yer kendi karşılaştırmalarını yapmıştır. Kendi üstünlüklerini, diğerinin zayıflıklarını ortaya koymaya çalışmışlardır.
YİRMİ BİR: Birçok kişinin bu karşılaştırmadan rahatsız olabileceğini düşünüyor musunuz?
Elbette... Başta, Necip Fazıl'ın oğlu Mehmet Kısakürek'in, bu tür bir karşılaştırmadan rahatsızlık duyduğunu biliyorum.
Çalışma, 'karşılaştırmayı kabullenmeyenler için tek sütun biçiminde de okunabilir. Bu karşılaştırmada, elimden geldiğince nesnel olmaya özen gösterdim. Portrelere 'taraf olmama' yolunu seçtim. Her yargıyı belgelemeye özen gösterdim.
YİRMİ İKİ: Karşılaştırmada 'akademik bir kaygı'nız oldu mu?
Burada şunu da açıklamak istiyorum: Her ne kadar akademik bir ortam içerisinde bulunsam da kendimi akademik dünyanın içerisinde görmüyorum. Durduğum yer, onlardan oldukça farklı…
Öncelikle, seslenmek istediğim kesimin beklentilerini dikkate aldım. Akademik bakış açısını, fazla akademik olmayan bir dille bütünleştirmeye çalıştım. Ancak, akademik kaygılar, 'bıçak sırtı' alanlarda pek iz sürmez. Genel okur kitlesinin ilgi alanlarında özellikle dolaşmaz. Yaklaşık üç yıldır, doğrudan akademik bağlamda herhangi bir metin yazmamaya özen gösteriyorum. Bu tavrımın bazı gerekçeleri var. Bu bahsi, -gocunma hakkını yarası olanlara bırakıp- Güven Turan'ın şu sözleriyle kapatalım: "Akademik inceleme dediğimiz şey pek kitaplaşmaz, kimi dergilerde ya yayımlanır ya yayımlanmaz. Zaten akademisyenler okullarıyla sözleşme yapsınlar diye yayımlanırlar, kimse ciddiye almaz."
YİRMİ ÜÇ: Benzer bir karşılaştırmayı Orhan Pamuk-Yaşar Kemal için yapmıştınız. Bu karşılaştırmada da aynı yöntemi mi kullanıyorsunuz? '32 Kısım Tekmili Birden' mi diyeceksiniz buna da?
Evet, aynı yöntemi kullanıyorum. Bu yön¬temdeki amacım, edebiyat dışı okurun dikkatini çekmek... Hedefim, biraz da 'edebiyata uzak okur'u 'çaktırmadan' edebiyatın içine çekmek... Kısa, yan değimlerin, çarpıcı görüntülerin, özetleyen inceliklerin ve sorgulayan ayrıntıların okumada kolaylık sağladığı¬nı gördüm.
YİRMİ DÖRT: Nâzım Hikmet'le Necip Fazıl karşılaştırmasının serüveninden az çok haberimiz var... Her iki tarafa da yaranamamak gibi bir tehlike de yok değil adınıza...
Farkındayım. Galiba, biraz da ‘kaşınan’ bir yapım var! Çevremdeki aklı başındaki edebiyatçılar gibi, bilmem kaçıncı kez herhangi bir yörenin manilerini derlemek ya da bilmem hangi şairin şiirlerindeki geniş zaman fiillerinin kullanımını yazsam kimsenin sesi çıkmayacaktı, biliyorum. Fakültelerin kütüphanelerinde, edebiyat bataklığına atılır gibi bırakılan ve yıllarca bir tek sayfası bile açılamayan tuğla kalınlığındaki tezlerden, hep başkaları adına tedirgin oldum. Ayrıca yazdığım birçok metin¬den dolayı, saldırıların hedefi olmaya alıştım sayılır. Yargıya yansıyan polemiklerin içinde bulundum. Yargıda aklanmama karşın, bazı çevrelerin hedefi olmaktan kurtulamadım. Galiba, 'kirlilik' konusu, 'çevre'yle, sınırlı değil...
BÜTÜNLEME
YİRMİ BEŞ: Portrelerin seçiminde herhangi bir ölçütünüz var mı?
İlkin sanatçı kavramına layık ve muhatap olması... Ardından, açık olduğum evrenin algılama biçimleriyle örtüşmesi... Bu açıdan, beni Nâzım Hikmet kadar Necip Fazıl da ilgilendiriyor. Kemal Tahir kadar Tarık Buğra da ilgilendiriyor. Tevfık Fikret'e kayıtsız kalamadığım gibi Mehmet Akif’e de kayıtsız kalamıyorum.
YİRMİ ALTI: Sıddık Akbayır'ın çalışma masasından en son neler çıktı?
Kendi alanında bir 'ilk' olmaya aday, '55 Nokta Kuzey'i bitirdim. Kitap, basım serüvenini yaşıyor.
'Çocuğum Neyi Okumalı?' adlı kitabım da Şubat 2008'de Pegem Akademi Yayınları'ndan çıktı. Yakında 2. baskısı piyasada olacak.
'Mescizade Sokağı' başlığıyla 'Samsun Tiyatro Tarihi'ne öyküleyici bir anlatımla bakmaya çalıştığım kitabım da yayımlandı.
YİRMİ YEDİ: Neler okuyorsunuz? Okuma masanızda neler var?
Zorunlu okumaları bir yana bırakırsam, okuma masamda 2007'de, 2008’de aldığım, ancak okumaya fırsat bulamadığım epeyce kitap var. Daha çok anı ve portre türündeki kitaplar... Edebiyatla sinema iç içe... Koşullar, okuma serüveninize ister istemez sınırlılıklar getiriyor.
YİRMİ SEKİZ: En son okuduğunuz kitaplar hangileri?
Hilmi Yavuz'un 'Kaybolmuş Şiirler'i ve Murathan Mungan'ın Dağ’ı tam bir düş kırıklığı yarattı bende. Galiba şiir bir gençlik uğraşı... Bu kitaplarda, 'Bedrettin Üzerine Şiirler'den ve 'Sahtiyan'dan aldığım tadı alamadım. Bejan Matur'un, Kemal Varol'un, küçük İskender'in son kitaplarını beğenerek okuyorum. Feridun Andaç'ın denemeleri de masamın üzerinde... Hasan Ali Toptaş'ı yeniden bir okuma denemesine başladım. Doğal olarak portelerine çalıştığım isimlerle ilgili yayınlar da hep elimin altında...
YİRMİ DOKUZ: Dergilerden...
Varlık, Yasakmeyve, Notos Öykü, Karşın, Sözcükler, Ada, Mor Taka, daha çok DVD'leri için Milliyet Sanat, Hürriyet Gösteri ve Yedi İklim'in bazı sayıları hiç aksatmadan okuduğum dergiler... Öküz ya da Hayvan gibi bir dergiyi gözlerim her zaman arıyor.
OTUZ: Projeleriniz?
7 kitaplık portre dizisi projem var... Bir de Yaratıcı Yazarlık ve Yazma Eğitimi projem… Emekliliğime de 9 yıl... Umarım bitiririm. 'Bütün eserleri' yaşına gelip 'antolojilik' falan olurum, kitaplarımın korsan baskılarıyla karşılaşırım... Şaka tabii... Hâlâ, ne yaptığımı adlandırmış bile değilim aslında. Her şey, bir heves gibi geliyor bana. ‘Yazarlık' bile sanki çok uzağımda...
OTUZ BİR: Neler olacak bu kitaplarda?
Bu kitaplar şunlar olacak:
1. Bir Fotoğrafınız da Bende Kalmış, [İlk baskısı Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçiriri’ adıyla yayımlanmıştı] 3. Basım, Eylül 2009’da çıkacak gibi görünüyor.
2. Aynı Göğün Uzak Yıldızları, Nâzım Hikmet-Necip Fazıl, Temmuz 2009’da çıkacak gibi görünüyor.
3. Şiir Adımlı Bir Yolcu: Haydar Ergülen, baskıya hazır, 412 sayfalık bir kitabı yayımlamayı göze alacak bir yayıncı arıyor.
4. ‘Bütün Hatıralar Islaktır’, ‘On’ların Öyküsü, Eylül 2009 içerisinde çıkacak gibi görünüyor.
5. ‘Islığı Uzun Sokaklar’ın Şairi: Veysel Çolak, hazırlığı devam ediyor.
6. Söz Çarşısı ve Bir Anlatıcı: Özcan Karabulut, yayıncısını arıyor.
7. ‘Doğulanmış Akdeniz Hüznü’nde İki Ses: Orhan Gencebay, Sezen Aksu, hazırlığı devam ediyor.
Portre dizisini, umarım bitiririm. Bu kitaplar bitince, hep yazmayı tasarladığım uzun metrajlı bir film senaryosu projem var.
Uzun bir süre, hiçbir şey yazmamayı düşünüyorum. Kitaplığımın önünde zaman geçirmeye ihtiyacım var. Kitaplarımın yeni baskılarına bakacağım.
OTUZ İKİ: Süreniz bitmiştir.
Kâğıdımı verip çıkmak istiyorum. Anlatmaya çalıştığım şeyler beni yordu. İzninizle, bir Uzun Samsun yakmak ve bir çay içmek istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder