Daha önce semt pazarlarının Samsun
için önemini yazmıştım. Yerel seçim sürecine girdiğimiz şu günlerde konuyu
tekrar ele almamızı gerektiren çok sayıda gelişme oldu. Bunların başında çarşı
pazar fiyatlarındaki anormal artışlar. Evet, kış sezonu, sebzenin biraz pahalı
olması kabul edilebilir. Fakat bu kadar yüksek rakamlar neyin nesi? Dar gelirli
çaresiz. Tüketicinin cebini yakan fiyatlar üreticinin cebine girmiyor. Üretici
ile tüketici arasındaki fiyat farkını anlamak ve açıklamak hayli zor. Basın
yayına bakıyorsunuz hep “aracılar” suçlu.
Samsun şehri iki tarafındaki verimli
ovaları ile tam da bu anlamda Türkiye’nin en şanslı yerleşim yerlerinden biri.
Çarşamba Ovası’nın fındık istilasına henüz tam olarak uğramamış Dikbıyık
çevresindeki bir kısım köyler ile Bafra Ovası sebze tarımında çok önemli. Bu
kadar yakında böylesine bir üretim potansiyeli varken (diğer şehirleri anladık
ta) Samsunlular niçin pahalı sebze yiyor?
Tam seçim arifesindeyiz. Başkan
adaylarının hem yöneticilik yaptıkları dönem içinde hem de şimdi pazarlardan
haberleri yok. Olsa böyle olmazdı diyerek hatırlatalım istedik;
-Üretici açısından; şehrin yakın
çevresindeki sebze üretimi yapan köylüleri baş tacı edelim, üretmeleri için
onları var gücümüzle teşvik edelim. Bunun için semt pazarlarında onlara
kolaylık sağlayalım. Yeri yurdu belli olsun. Ulaşımlarını kolaylaştıralım,
rahat gelip gitsinler, ürettiklerinin tamamının getirebilsinler ki bolluk
olsun, bu bolluk fiyatları aşağı çeksin. Pazar yerlerinde (komşuya,
kahvehaneye, muhtaç olmadan) mescidi, lavabosu, tuvaleti, kışın sıcak çay
servisi olsun.
-Tüketici açısından; kadınlar iş
hayatına girdi. Gündüz çalışıyorlar. Hafta içi pazara gitmeleri zor, ancak
akşamüstü gidebilirler. O yoğunlukta da çile çekiyorlar. Niçin? Pazarlar adam
gibi pazar değil, zabıta denetlemiyor. Tezgâhlar gelişigüzel kurulmuş,
yürünmüyor. Pazar arabaları, çadır direkleri derken adım atmak zor.
Çocukluysanız daha da zor. Bütün bunlar tüketiciyi marketlere yönlendiriyor.
Pazarların müşterisi azalıyor, pazarcılara da daimî müşteri lazım, haftalık
satma durumuna göre mal getiriyor. İstikrar yakalayabilirlerse daha güvenli ve
daha fazla ekim yaparlar.
-Marketler ne yapıyor? Onlar da; yakın
çevreden mal almıyor, uzaktan getiriyor, marketlerde seçerek alma gibi bir
avantaj varsa da seçtikçe, dokundukça sebze meyve pörsüyor. Kasanın yarısı
atılıyor. Kasanın yarısı ziyan olunca market bu zararı sebze meyve fiyatına iki
kat zam koyarak telafi ediyor. Başka ne yapıyor? Raf ömrünü uzatmak için daha
olmamış, olgunlaşmamış sebze meyveyi yediriyor. Hem tat alamıyoruz, hem iki kat
para veriyoruz. Daha vahimi ise ulusal marketler sokak aralarını doldururken
sadece bakkalları değil manavları da yok ettiler. Böylece Samsun köylüsü ile
manav bağlantısı kesildi.
Sonuçta ne oluyor? Çarşamba’nın Bafra’nın tam
olgunlaşmış, akşam tarladan sökülmüş sabah pazara gelen sebzesini sırf bu
duyarsızlık ve umursamazlıklar yüzünden kaybediyoruz. Köylüler bin cefa ile
elde ettikleri mahsulü gerçek değerine satacak imkanı bulamıyor. Üretmekten
vazgeçiyor. İl ve ilçe merkezlerine yerleşip o da tüketici oluyor. Samsun’un
parası Samsun’da kalmıyor, dışarı gidiyor. Müstahsil ve mahsul (üretici ve
ürün) azaldıkça fiyatlar artıyor. Aynı oranda gelirimiz artıyor mu? Hayır.
Ey yöneticiler! Sebze meyve
fiyatlarındaki anormal farktan aracılar sorumlu ise niye üretici köylünün
doğrudan şehirde mahsulünü en kolay ve en çabuk şekilde satmasının önündeki
engelleri kaldırmıyorsunuz? Bu kolaylıkları yapmanıza da aracılar mı engel
oluyor?
Ey ilk ya da ikinci, üçüncü kez
yönetime talip olanlar! Bu konular niçin
sizin gündeminizde yok? Liderlerinizden “bunlardan da bahsedin” diye sufle mi
bekliyorsunuz?
Diyorum ki; Samsun bu olumsuz zinciri
kırabilir. Çevresinden başlayarak sebze meyvedeki oyunu bozabilir, Türkiye’ye
örnek olabilir. Bu çark olumlu yönde dönmezse Bafra Ovası da yakın gelecekte
fındığa terk edilebilir. Olumlu yönde olursa Çarşamba Ovası’nda Dikbıyık’tan
itibaren doğu yönde Terme’ye kadar fındıklar sökülüp tekrar sebze tarımına
başlayabilir.
Sesimizi duyan var mı?
/Cevdet
YILMAZ
25 Ocak 2019