Ece Temelkuran’ın “Milliyet TIR’ı”
ekibinde yer alarak Samsunlularla “fikir almak-fikir vermek” ilişkisinden pek
memnun olmadığını da görür gibiyiz. İşte delili: “ ‘Mini etek neslinden’, yani
Samsun’un eskilerinden olduğunu söylüyor bir kadın. ‘Kızıma mini etek
giydiremem şimdi’ diyor ve devam ediyor. (…) Sonra ‘köşe yazarı kız’dan
vazgeçip birbirleriyle konuşmaya başlıyorlar. Belki de zaten buna ihtiyaçları
var…” Ve -yine Temelkuran’dan- nefis bir “şehirlerimiz” analizi: “Samsun birçok
alanda Karadeniz’de kendini gösteremese de artık x kulübüyle eğlence hayatında
bir numara! Altta bir tür taşra Laila’sı fotoğrafı. Bu mudur yani? İnsanlar
yaşamak için küçük İstanbullar mı yaratmak zorundalar? Samsun’un kendi stili
yok mudur? Yoksa o da tıpkı deniz gibi, İstanbul’dan ithal edilen ‘kültürel
molozlarla’ mı doldurulmuştur?”
Onların da
Laila’sı var!
Hiçbir yolu denize çıkmayan bir deniz kenti olur
mu? Nihayetinde, toprak kurutur insanı. Ama Samsun’un da Laila’sı var, amenna!
Samsun’un girişinde yazar: ‘Atatürk’ün şehrine hoş
geldiniz!’ 19 Mayıs’ta büstü kaparlar, milleti alırlar yalandan, haydi limana!
Ne yalan söylüyorsun kardeşim? Hani Samsun’a ayak basılan iskele? Yıktılar.
Deniz meniz yok!"
Bu satırlar, yerel Yeni Ses gazetesinin yazarı 81
yaşındaki Mehmet Mithat Özaykut’a ait. Samsun’un "küçük Paris" olduğu
zamanları anlatırken, gözleri mavi - yeşil bir şey oluyor. Birden sinirlenip
ekliyor: "Sor bak çocuklara şimdi.
Denizin nerede olduğunu gösteremezler!"
Denize 200 metre uzaktaki meydanda küçük bir deneme: -
Atakan, denize nereden gidiliyor? Bulabilirim de.. Yani...
Deniziyle muhabbeti bozulmuş bu şehrin. Hiçbir
yolun denize çıkmadığı bir deniz şehri olur mu? Kriz kenarda dursun, işler
biraz da bu yüzden kötü sanki. Su, uygarlıktır nihayetinde; toprak, tutucudur,
susturucudur...
‘Sağır sultanlarız!’
Türbanlı arkadaşıyla bir isyan bayrağı gibi çıkıp
geliyor. Tiyatro oyunu yazıyormuş, oynuyorlarmış. Ama liseli oldukları için
"siyasi takılamıyorlarmış." Oyunları yasaklanınca üzülmekle
yetinmişler, kime isyan edeceklermiş ki? Yanındaki ilkokul öğretmeni beş sınıfı
bir arada okuttuğunu söylüyor, köyde manavcıların bile öğretmenden daha
"saygıdeğer" bulunduğunu anlatıyor: "Bunun şikâyeti nereye
yapılır ki?" "Mini etek neslinden", yani Samsun’un eskilerinden
olduğunu söylüyor bir kadın. "Kızıma mini etek giydiremem şimdi"
diyor ve devam ediyor: "Şimdi bu hayatı değiştirmek istesen, öne atlasan,
herkes başını ezmeye çalışır senin. Bizi de sağır sultan ettiler işte!"
Kültürel molozlar
Sonra "köşe yazarı kız”dan vazgeçip
birbirleriyle konuşmaya başlıyorlar. Belki de zaten buna ihtiyaçları var:
Birbirleriyle konuşmaya; toprağın susturucu boğuculuğundan kurtulmaya...
Onları bırakıp denize gitmek için kişisel bir
girişim yapınca... Faydasız! Otele dönmek en iyisi, gazeteleri karıştırmak...
Yerel Halk gazetesinin magazin ekinden bir haber. Mealen söyle:”Samsun birçok alanda
Karadeniz’de kendini gösteremese de artık x kulübüyle eğlence hayatında bir
numara! Altta bir tür taşra Laila’sı fotoğrafı.
Bu mudur yani? İnsanlar yaşamak için küçük
İstanbullar mı yaratmak zorundadır? Samsun’un kendi stili yok mudur? Yoksa o da
tıpkı deniz gibi, İstanbul’dan ithal edilen "kültürel molozlarla" mı
doldurulmuştur?
/Ece
TEMELKURAN
http://www.milliyet.com/2001/08/22/yazar/temelkuran.html