20 Kasım 2006 Pazartesi

Samsun’un Kendi Stili Yok Mudur?

Ece Temelkuran’ın “Milliyet TIR’ı” ekibinde yer alarak Samsunlularla “fikir almak-fikir vermek” ilişkisinden pek memnun olmadığını da görür gibiyiz. İşte delili: “ ‘Mini etek neslinden’, yani Samsun’un eskilerinden olduğunu söylüyor bir kadın. ‘Kızıma mini etek giydiremem şimdi’ diyor ve devam ediyor. (…) Sonra ‘köşe yazarı kız’dan vazgeçip birbirleriyle konuşmaya başlıyorlar. Belki de zaten buna ihtiyaçları var…” Ve -yine Temelkuran’dan- nefis bir “şehirlerimiz” analizi: “Samsun birçok alanda Karadeniz’de kendini gösteremese de artık x kulübüyle eğlence hayatında bir numara! Altta bir tür taşra Laila’sı fotoğrafı. Bu mudur yani? İnsanlar yaşamak için küçük İstanbullar mı yaratmak zorundalar? Samsun’un kendi stili yok mudur? Yoksa o da tıpkı deniz gibi, İstanbul’dan ithal edilen ‘kültürel molozlarla’ mı doldurulmuştur?”


Onların da Laila’sı var!
Hiçbir yolu denize çıkmayan bir deniz kenti olur mu? Nihayetinde, toprak kurutur insanı. Ama Samsun’un da Laila’sı var, amenna!
   
Samsun’un girişinde yazar: ‘Atatürk’ün şehrine hoş geldiniz!’ 19 Mayıs’ta büstü kaparlar, milleti alırlar yalandan, haydi limana! Ne yalan söylüyorsun kardeşim? Hani Samsun’a ayak basılan iskele? Yıktılar. Deniz meniz yok!"

Bu satırlar, yerel Yeni Ses gazetesinin yazarı 81 yaşındaki Mehmet Mithat Özaykut’a ait. Samsun’un "küçük Paris" olduğu zamanları anlatırken, gözleri mavi - yeşil bir şey oluyor. Birden sinirlenip ekliyor:  "Sor bak çocuklara şimdi. Denizin nerede olduğunu gösteremezler!"
   
Denize 200 metre uzaktaki meydanda küçük bir deneme: - Atakan, denize nereden gidiliyor? Bulabilirim de.. Yani...

Deniziyle muhabbeti bozulmuş bu şehrin. Hiçbir yolun denize çıkmadığı bir deniz şehri olur mu? Kriz kenarda dursun, işler biraz da bu yüzden kötü sanki. Su, uygarlıktır nihayetinde; toprak, tutucudur, susturucudur...

‘Sağır sultanlarız!’
Türbanlı arkadaşıyla bir isyan bayrağı gibi çıkıp geliyor. Tiyatro oyunu yazıyormuş, oynuyorlarmış. Ama liseli oldukları için "siyasi takılamıyorlarmış." Oyunları yasaklanınca üzülmekle yetinmişler, kime isyan edeceklermiş ki? Yanındaki ilkokul öğretmeni beş sınıfı bir arada okuttuğunu söylüyor, köyde manavcıların bile öğretmenden daha "saygıdeğer" bulunduğunu anlatıyor: "Bunun şikâyeti nereye yapılır ki?" "Mini etek neslinden", yani Samsun’un eskilerinden olduğunu söylüyor bir kadın. "Kızıma mini etek giydiremem şimdi" diyor ve devam ediyor: "Şimdi bu hayatı değiştirmek istesen, öne atlasan, herkes başını ezmeye çalışır senin. Bizi de sağır sultan ettiler işte!"

Kültürel molozlar
Sonra "köşe yazarı kız”dan vazgeçip birbirleriyle konuşmaya başlıyorlar. Belki de zaten buna ihtiyaçları var: Birbirleriyle konuşmaya; toprağın susturucu boğuculuğundan kurtulmaya...

Onları bırakıp denize gitmek için kişisel bir girişim yapınca... Faydasız! Otele dönmek en iyisi, gazeteleri karıştırmak... Yerel Halk gazetesinin magazin ekinden bir haber.  Mealen söyle:”Samsun birçok alanda Karadeniz’de kendini gösteremese de artık x kulübüyle eğlence hayatında bir numara! Altta bir tür taşra Laila’sı fotoğrafı.

Bu mudur yani? İnsanlar yaşamak için küçük İstanbullar mı yaratmak zorundadır? Samsun’un kendi stili yok mudur? Yoksa o da tıpkı deniz gibi, İstanbul’dan ithal edilen "kültürel molozlarla" mı doldurulmuştur?

/Ece TEMELKURAN

http://www.milliyet.com/2001/08/22/yazar/temelkuran.html

'Çekingen Kentlerin' İsyanı

Samsun Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) Başkanı Adnan Sakoğlu'nu dinlerken bir an için kendimi İzmir'de zannettim. Sakoğlu, uzun yıllar yalnız bırakıldıklarından; Samsun'un havayolu bağlantısının kesilmesiyle ticaretinin, kent gelişiminin istenilen düzeye ulaşamadığından bahsediyordu. Büyük Samsun Oteli'ni dolduran turizmciler de benzer düşünüyorlardı. Ayak üstü birkaç tanesiyle görüştüğümüzde; hükümetlerin "çekingen kentler" yarattıklarından şikayet ediyorlardı. "Çekingen kentler..."

Bana ilginç bir tanımlama gibi geldi. Çekingenlik, utangaçlık bazı insanların diğerleriyle beraberken, konuşurken ve yardım isterken yaşadığı kendine güvensizlik duygusu...  Eğer bir kent çabuk ulaşılır olmaktan çıkmışsa, kendini anlatma fırsatını kaybetmişse ve kendi kendine sakin bir yaşamdan başka bir şey sunulmamışsa adı ne olursa olsun o şehrin, çekingen olmaz mı? Adnan Sakoğlu, Samsun'un potansiyelini anlatırken, yapabileceklerini masaya dökerken işte ben de turizmcilerin satır arasında bana söyledikleri "çekingen kent" kavramını düşünmeye başladım.

Samsun'dan Trabzon'a geçtik. Karadeniz'in en güzel ve kendine has kentlerinden biri Trabzon... Yıllar önce gitmiştim; çok değiştiğini söyleyemem. Çarşısında dolaşırken, dar ve yokuşlu sokaklarını çıkarken yine "çekingen bir kentte" olduğumu hissettim. Biraz da akşam oynanacak Galatasaray maçının heyecanıyla sokaklar hınca hınç doluydu. Zorlu otelin balo salonundaki öğle yemeğine geçtiğimizde yöresel yemekleri yiyip kürsüdeki konuşmaları dinlemeye başladığımda yine aynı duygularla sarsıldık.
* * *

Bu sefer Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu konuşuyordu. Sanki bire bir Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Adnan Sakoğlu'nun sözleri... "Trabzon Karadeniz'in merkezidir. Potansiyeli büyüktür. Gelişmeye çok açıktır. Ama..." Ama Trabzon da tıpkı Samsun gibi yalnız bırakılmıştı. "Çekingen bir kent" yaratılmış; Trabzon'dan ümidini kesen gençleri makus talihini yırtmak için almışlar bavullarını büyük şehirlere gitmekten başka bir çare bulamamışlardı. Dediğim gibi İzmir'de çokça duymaya alışık olduğumuz cümleler, yorumlar... Aslında kendine güvenen, geçmişte ilklere imza atmış, çok da başarılı olmuş bir kentti İzmir... Elbette Samsun'dan, Trabzon'dan çok daha farklıydı. Ama İzmir de, tek başına bırakılmıştı.Bence bu yalnızlık kısmen de olsa devam ediyor.
* * *

O yüzden ben İzair'in çıkışını, büyümesini yürekten destekliyorum. Çünkü tarihi incelediğimde görüyorum ki; İzmir'in yükselişi hep kendi girişimlerini başlattığı, hızlandırdığı dönemlere denk geliyor. Devletten bir şeyler beklediği zaman bu kent duruyor, bekliyor. İzmir'den tarifeli uçakla Samsun'a gittik, yine tarifeli uçakla Trabzon'dan döndük. Trabzon'dan artık Adana'ya, Antalya'ya gitmek. Devletin yapamadığını İzair'in yapıyor olması beni gururlandırıyor.

Ve... "Çekingen kentler" den kendine güvenen kentler yaratmanın yolunun "ulaşılabilir" olmaktan geçtiğini çok iyi görüyorum.
 / Deniz Sipahi

6 Kasım 2006 Pazartesi

Samsunlu Ne Zaman Uyanacak

Samsun Bölgenin merkezi konumunda, Karadeniz Bölgesinin metropolü. Bu nedenle bu kentte çok değişik yörenin insanının yaşaması çok normal. Yaşamını Samsun da sürdüren, karnını burada doyuran, mezarlığını Samsunda alan herkese Samsunlu gözüyle bakmamız gerekli. Bir insanı Samsunlu olarak tanımlamak için Samsun doğumlu olması yeterli değildir.


 Yaşadığı bu kent için çaba göstermek ve bu kentten aldıklarının karşılığını bir şekilde bu kente vermekle Samsunlu olunur diye düşünüyorum. Bu amaçlarla doğum yeri göz önüne alınmaksızın bu heyecanı duyanlarla kurulan Sam – Sev kuruluşundan itibaren Samsunluluk ruhunu oluşturmayı ve Samsun Lobisini yaşama geçirmeyi ilke edinmiştir.

Ancak görülen o ki hala bu kentte kazanıp, bu kentte yaşamını sürdüren bir kısım insanımız bir türlü Samsunlu olmayı benimseyememektedir. Daha da ötesi bu kentin doğma büyüme insanları da o denli ruhunu kaybetmiş ki inanmak mümkün değil. Bu kent altımızdan kayıyor, kimsenin umurunda değil.

Bölge Müdürlükleri Lobicilik faaliyetleri ile Samsundan kopartılıp komşu illere taşınıyor. Birkaç Samsun fanatiği isyan ediyor. Çoğunluktan hiçbir destek yok. Yıllarca Samsun’a bir türlü hizmet etmeyi düşünmeyen insanları seçip meclise gönderme yanlışını sürdürmüşüz.

Çok bunalanlar Samsun’u terk etmeyi kolay çözüm olarak görmüş. Kişisel çıkarlar hep toplumsal çıkarların önüne çıkmış. İçimizden sivrilenleri en önce bizler tökezletmişiz. Çözüm üretmek ve direnmek yerine Samsunlu bir araya gelemez diye de bir terane tutturmuşuz.

Bütün bu yanlışlara rağmen birileri direnmeye çalışınca da onları yalnızlığa terketmişiz. Uyanın lütfen. Eğer bu kentte yaşamaya ve çocuklarımızı bu kentte yaşatmaya niyetliysek, birbirimize destek olalım. Aksi halde bu kötü gidişe direnenlerinde direncini kıracağız.

Size iki örnek vereyim. Bir önceki köşe yazımda 19 Mayıs kutlamalarında yaşanan bir olayı anlatmıştım. Onlardan birisini bir başka boyutu ile sizlerle paylaşmak istiyorum. 16 Mayıs – 19 Mayıs kutlamalarının başlatılacağı şenlik yürüyüşü Cumhuriyet Meydanında bitmiş ve Sayın Yusuf Ziya Yılmaz açılış konuşmasını yapmış, ardından folklor gösterilerine sıra gelmişti.

19 Mayıs gibi Samsun’a özgü bir günde törenler bir başka Doğu Karadeniz Kentine özgü kemençe eşliğinde bir folklor gösterisi ile başlamıştı. Bende bunun için Sayın Yusuf Ziya Yılmaz ’a bir serzenişte bulunmuştum. İşte o anda olanlar oldu. Çevremizdeki bir kısım dostumuz Samsun da olduklarını ve yaşadıklarını unutarak bana tepki koydular. O sırada sağıma soluma baktığımda bu kentin doğum büyüme bir çok saygın insanın olduğunu ama ağızlarını dahi açmadıklarını üzülerek izledim.

Sam – Sev Samsun için bir şeyler yapabilmenin çabasında. Şimdi hedef Sam – Sev. Birileri onunla uğraşıyor. Büyükşehir Belediyesine tahsis edilen binada oturuyor olmasını üst makamlara şikayet ediyor.

Oysa B. Şehir Belediyesi Sam – Sev ’in kurucu üyesi ve bu bina B. Şehir Belediyesine kültürel faaliyetler için tahsis edilmiş. B. Şehir Belediyesi de bu amaçla giriş katını Yerel Gündem faaliyetlerine, 1. katı Sam – Sev ’e 2. kat da Kültür Müdürlüğünün Bando faaliyetlerine tahsis etmiş.

Birileri işi gücü bırakmış bununla uğraşıyor. Sam – Sev ’i zarara sokmak kimlerin işine yarayacak bunu iyi izlemek lazım. Amaç belki de bu kentte gerçekten kısa sürede çok başarılı işler yapan Samsun’a yeni bir vizyon kazandıran B. Şehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz ’ın yıpratılması. Öte yandan bakıyorsunuz her sıkışık ve çıkmaza girildiğinde Samsun’un gözbebeği Samsunspor ’u sırtlayan gerçek bir Samsun Fanatiği İsmail Uyanık kentin desteğinden mahrum. Sevgili Uyanık her platformda bunu vurguluyor ama duyan yok.

Görünmeyen bir güç, zoru başaranları alaşağı etmekle görevlendirilmiş sanki. Sam – Sev Samsun için beklentisiz bir çabaya mı girmiş, kesin önünü. Yusuf Ziya Yılmaz çok başarılı bir yerel yönetici profili mi çizmiş? Siyasi çıkarlar uğruna önüne engeller koyun. Tek başına Samsunspor’ u ayakta tutan İsmail Uyanık ’ı canından bezdirin.

Bu kentin, bu kent için şahsi çıkarı olmaksızın çaba harcayan daha çok sayıda gerçek Samsunluya ihtiyacı varken, mevcutları bari kırıp dökmeyelim.. Onlara sahip çıkalım. Kentli olmanın sorumluluğunu hatırlayalım.

Haydi Samsunlular göreve.. İyi Haftalar....