30 Eylül 2012 Pazar

Ders Olsun

Her sezon çıkamadığı Süper Lig için teknik kadro ve futbolcu yapısını silbaştan yapan bir kulüp Rizespor... Akarları çok olduğu için, bundan dolayı hiç bir kaygı yaşamıyor, hiçte bir beis duymuyorlar... Bu sezon da hedefleri şampiyonluk ama geride kalan maçlarda aldıkları sonuçlar tam bir hayal kırıklığı idi... Samsunspor yeniden döndüğü 1.Lige son günlerde bir araya getirilen genç ve tecrübesiz kadrosuyla başladı... Sıkça konuşulan bir takım olduğunu aldığı ilginç sonuçlarla gösterdi... Beraberliklerin ve uzatma dakikalarının takımı oluverdi...

Rizespor geçtiğimiz haftayı Göztepe karşısında son dakikalarda yediği kör kurşunla yaralı kapamıştı... Samsunspor ise hafta içinde Türkiye kupasına veda etmişti... Akşam ki maç öncesi, kadrolara baktık, geçmiş maçlara oranla farklılıklar gördük... Formu her geçen gün gerileyen kaptan Turgay ile Halil İbrahim Pekşen hocası tarafından kesik yemişti... N'Sumbu ise ilk kez ilk onbirdeydi... Sanki birileri tembihlemişcesine, Allah rızası için Samsunspor adına kaleye tek bir şutun atılmadığı bir maçı izledik...

Pas yaparak kale çizgisine kadar gidilemeyeceğine göre, sonuç elde edebilmek için şut çekmek gerekir... Ama kime anlatacaksınız bunu, vallahi de, billahi de bilemiyorum! Rizespor kalesine ancak skorboard 58. dakikayı gösterdiğinde şut çekildiğini söylersek, durumun ne kadar vahim olduğunu söylemek mümkün... O şutu çeken Adem Sarı, takımın sözde gol ayağı... Ama icraatta yok...

Pek çok pozisyonda ağır kaldığını ve sıkça pas hatası yaptığını söylemek mümkün... Erhan Altın Adem'e 80 dakika boyunca nasıl tahammül etti bilemiyorum... Rizespor'un tecrübeli ismi Fahri oyuna girdi ve hem kalitesini, hem de farkını gösterdi... Orta sahada arı gibi çalıştı, maçta atılan tek golün mimarıydı... Samsunspor geriye düştüğü dakikadan itibaren durumun vehametini anlamaya başladı...
Beraberlik golü için rakip kaleye gidildiğinde son vuruş beceriksizliği kendini gösterdi... Erdem'in yakaladığı bir pozisyonda bu şansı kullanamaması özgüven noksanlığının açık belirtisiydi...

Puan için gidilen Rize'den eli boş dönüldü... Oysa bu ağır tempo ve pozisyonu kıt maçın skoru bu olmamalıydı... Artılarıyla birlikte 90 dakika tatsız, tutsuz yemek gibi yavandı... "Her musubetten bir hayır çıkar" derler... Umarım bu yenilgi bir ders niteliği olur...

30 Eylül 2012 Pazar
/Resul AKÇAY

29 Eylül 2012 Cumartesi

Aşık Kemali Bülbül’ü Yolcu Ederken

Dı dıt. Dı dıt! Cep telefonuma mesaj geldi. Açıyorum. Bakıyorum. Okuyorum:
“Halk edebiyatına şiirleri ve yazılarıyla önemli katkılarda bulunan samsun’un yetiştirdiği halk ozanı aşık kemali bülbül’ün vefatının üzüntüsünü yaşayorum. Değerli büyüğümüz aşık kemali bülbül’e allah’tan rahmet. Kederli ailesine sabır diliyorum. Halkımızın başı sağolsun. İlkadım belediye başkanı necattin demirtaş.” Gönderen: N.DEMİRTAŞ Alındı: (yok) 08.50 23.09.2012 Telefonumu kapattım. Kahvaltı masasından kalktım. Canım sıkıldı. Bir sigara yaktım. Yazarlar Derneği Başkanı Ahmet Seven’i aradım. Cenazesinin Büyük Cami'de kılınacak öğle namazına müteakip Kıranköy Mezarlığı’ndaki kabristanına defnedileceğini öğrendim.

Şiirlerini bildiğim. Kendisi ile sohbetler ettiğim Aşık Kemali Bülbül artık aramızda yoktu.  Halk edebiyatına ömrünü adamıştı.  Halk Ozanlarını Tanıtma ve Eserlerini Yaşatma Derneği'nin başkanlığını yapmıştı. Arkasında şiirler- halk edebiyatı ile ilgili yazılar bırakmıştı.  Yayınlanmış kitapları vardı.  “Kırık Sesler” adlı eseri ilk hatırladığımdı.  Hümanizm ve mistisizme dayalı şiirler yazmaktaydı.  “Torun” ve “Vicdan Sesi” adlı mahalli gazeteleri çıkarmıştı.  

Oğlu Akif Bülbül, Türkiye Gazetesi'nin Ankara Haber Müdürlüğü'nü yapmaktaydı. Kendisi ile tanışmak hiç nasip olmamıştı. Aşık Kemali Bülbül ile zaman zaman şiir hususunda tartışacak gibi olmuştum.
”Sanat vaaz ve irşat için hutbe minberi değildir” demiştim.  Bana kızmıştı. Ama belli etmemişti. 84 yaşındaki büyüğümle bendeniz de tartışmaya pek girmemiştim. En son görüşmemizde “Geleneksel Halk Ozanları Şenliği’ne kendisini ne zaman davet edeceğimi sormuştu.” “Sazını al gel, Aşık Veysel’den de söylersin.” demiştim. İki hemşehri kucaklaşıp gülüşmüştük. Elini öpüp yanından ayrılmıştım. En son görüşmemiz böyle olmuştu.
***

Büyük Cami avlusuna geldiğimde tabutun başında durdum. Dualar okudum.
***

Cenazesi kalabalıktı. Prof. Dr. Seyit Ahmet Ağaoğlu ve Samsunlu Sanatçılar Derneği Başkanı Ömer Umutlu ile karşılaştım. Başsağlığı diledim. Tanıdıklarla merhabalaştım. Burhan Taş Hocamla kucaklaştım. İlkadım Belediye Başkanı Necattin Demirtaş ile tokalaştım. Kemali Bülbül’ün kitabını yayınladığı için kendisine teşekkür ettim. Kültür ve sanat hizmetlerinin artarak sürmesini istedim.
***

Cenaze namazını kıldık. Tabutunu kalabalık bir grup omuzlarımıza aldık. Kemali Bülbül’ün “Vay Halime Vay” şiirinden mısralar geldi o an aklıma:

Halıdan yumuşak gelir teneşir
Kimi ağlaşır kimi söyleşir
Kemali Bülbül’ü dört kişi taşır.
Kurtulmak hünerse vay halime vay.
  ***

Halk edebiyatına katkıları olmuş olan değerli büyüğüm Aşık Kemal’i bülbül’ü saygıyla anıyorum. Kederli ailesine, dostlarına, akrabalarına, arkadaşlarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Halk edebiyatının başı sağolsun…

29.09.2012
/Ersin ERGE

Cumabey Germi

Samsun Spor tarihinde ilk kez bir Samsunlu "Federasyon Başkanlığı" na adaylığını koydu...  Samsun Bilardosunun duayen ismi... Cumabey Germi... Seçilir, seçilemez benim için çok ta önemli değil... Yukarıda da belirttiğim gibi "O" medeni cesaretini ortaya koyarak öne çıktı... Bu tür seçimlerde mevcut iktidarı devirebilmek gerçekten zor... Hele mevcut yönetmelikler bir çırpıda değiştirilmişse... Daha da zor...

Bir de görevdeki federasyonun, kulüpler ve de buna paralel olarak  delegeler üzerinde kurduğu psikolojik baskı var... Hal böyle olunca, Cumabey yarışa bir adım geriden başlıyor gibi... Tabelada "Federasyonlar özerktir" yazsa da siz buna inanmayın... Seçimlerde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün hatırı sayılır miktarda oyu var... 160 deleğenin oy kullanacağı Bilardo Federasyonu başkanlık seçimlerinde 65 kadar oydan söz ediliyor... Bu da şunu açık seçik ortaya koyuyor... "Samsunlu Spor Bakanı kimi işaret ederse başkan o olur...

Bir tarafta Sivas kökenli bir başkan Uğur Kurugöllü... Diğer tarafta da Samsunlu bir başkan adayı Cumabey Germi... Bakalım kim ipi göğüsleyecek ?

YASİN YILMAZ'IN ARDINDAN
Kim bilir ki? Belki de Samsunspor'un bağrından çıkan yeni bir yıldız olacaktı... Belki de Milli takımlarda forma giyecek, Avrupa'da top koşturacaktı... Daha yolun başındaydı... Hocaları O'nu önce iyi bir insan, çalışkan bir öğrenci, başarılı bir futbolcu olarak yetiştiriyordu... Daha yolun başındaydı... Antrenmanlara Tekkeköy'den kalkıp geliyor,  kalbi kırmızı beyazlı forma için heyecanla atıyordu... Düşlerini, Tanju, Serkan, Ertuğrul, Celil gibi bu camiadan çıkıp Türk futboluna mal olan futbolcular süslüyordu... Salıncakta sallanırken geçirdiği akıl almaz bir kaza sonucu henüz daha 10 yaşında iken aramızdan ayrıldı...  Bu nasıl bir kaderdir? Anlamak imkansız... Kederli ailesine, Samsunspor camiasına sabır diliyorum...  

KOCAMAN AYIP!
Kulüpte gerçekten tuhaf işler oluyor... Sağolsunlar yerel medya bunları görmezden geliyor... Kafalarını deve kuşu gibi kuma sokmuşlar... Ya da üç maymunu oynuyorlar... "Görmedim, duymadım, konuşmadım" Kulüp yönetimine şirin görünmeye çalışmak işin ayrı bir yönü... Bundandır ki, her platformda söylüyorum, söylemekten de asla çekinmeyeceğim... Geçtiğimiz sezon yaşanan başarısızlıkta yerel medyanın payı büyük...  Suçu sadece yönetime, teknik heyete bağlamanın kimseye yararı yok.... Neyse, geleyim anlatmak istediğime...

Hafta başında İki çocuğu Samsunspor alt yapısında oynayan geçtiğimiz sezona kadar da kulüpte yöneticilik yapan biri, kulüpten içeri girip antrenmanı izledi diye kapı dışarı ettirildi...  Bu ayıptan da öte bir davranış sonrası O eski yönetici, Samsunspor formasıyla yatıp kalkan, okula bile o formayla giden iki oğlunu da alıp tesislerden ayrıldı...   Bu davranışı gösterenin kulübün ne başkanı, ne de yöneticisi... İsminin altına uyduruk bir ünvan yerleştirilmiş, kulübün maaşlı personeli... Durumdan sonradan haberdar olan yöneticiler araya girip özür dilemişler... Ama kırılan kalp ne kadar tamir edilir, orası malumunuz... Umarım bu olay o maaşlı personelin geçmişten buyana süregelen bu tür dengesiz davranışlarının sonuncusu olur...

AKS TV
Süper Lig'i LİG TV, PTT 1.Lig'i TRT, Ziraat Türkiye Kupası'nı da ATV yayınlıyor.... Adamlar girmişler ihalelere vermişler çuvallar dolusu para, futbol müsabakalarını ekranlara taşıyorlar... Çarşamba günü Samsunspor ile Sivas 4 Eylül Belediyespor arasında oynanan maçı Samsun'un Dünya'ya açılan penceresi AKS TV yayınladı... Bu nasıl oldu? diye bir soru aklınızdan geçmiştir... ATV ile AKS TV arasında kurulan dostluk köprüsü böyle bir olayın gerçekleşmesini sağladı...

ATV'nin yaptığı bu jest ve TFF'nin izniyle kolları sıvayan AKS TV çalışanları maçın başlamasına bir saat kalmasına rağmen 19 Mayıs Stadı'na konuçlanıp arı gibi çalışıp yayını sporseverlere yetiştirmeyi başardılar... Hayatımda ilk kez spikerlik yaptığım daha doğrusu yapmaya çalıştığım maçtan yüzümüzün akıyla çıkmış olduğumuzu aldığımız olumlu tepkilerden öğrenmiş olduk... Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim; Sevgili dostum, arkadaşım Nusret Sağlam yaptığı yorumlarla yayına ayrı bir güzellik kattı... Kendisine katkılarından dolayı teşekkür etmek boynumun bir borcu...

Ayrıyetten AKS TV'nin Teknik Yönetmeni Murat Şahin ve çalışanlarının bu başarısını göz ardı edersek, haksızlık yapmış oluruz...

29 Eylül 2012 Cumartesi
/Resul AKÇAY

28 Eylül 2012 Cuma

Samsun Köy Gibi

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, ‘Belediye CHP’deyken Samsun köy gibiydi’ dedi. CHP’lileri çileden çıkarttı. CHP Genel Başkan Yardımcısı, Samsun Milletvekili Prof.Dr. Haluk Koç, ‘hadi canım sende’ dedi ve ‘Ne biliyorsun ki ne konuşuyorsun? Samsun’u bırak Manisa’ya bak’ diyerek tepki gösterdi. Haklı Sayın Koç. Hüseyin Tanrıverdi, Samsun’un geçmişinden haberdar mı? Yok. Bugününden bihaber mi? Yok. O halde birileri onu aldatmış. Tıpkı bizler gibi. Biz gerçekleri görerek aldatıldığımızı öğrendik. Sayın Tanrıverdi’nin bu şansı da yok. O aldatıldığı ile kalacak.

Samsun köy gibiydi. 1957 yılında Samsun’a geldiğimizde çocuktum, Kadıköy’e yerleşmiştik. Yani köyden köye gelmiştik. Komşularımızın çoğu çiftçilik yapıyordu. Çoğu da tütün üreticisiydi. Bugünün 56’ları, pazar günleri piknik alanıydı. Kefeli Sami’nin çiftliğini bilmeyen var mıydı?  19 Mayıs Lisesi şehir dışı idi.

Samsun küçük idi. Köy gibiydi ama aldatılmamış insanların huzur ve mutluluğu vardı. Var olan ile yetiniliyordu. Nüfus arttıkça, Samsun büyüdü.  Kent olunabilmesi için gayret sarf edildi. O günün imkanlarıyla büyümeye paralel hizmetler götürülmeye çalışılıyordu. Yapılan her hizmet ömürlüktü. Gelelim günümüze:

Samsun köy gibiydi, koca bir köye döndü. Bugünün şartlarında dahi halen kanalizasyon sorunu çözümlenmedi. Ulaşım kavga-gürültü gidiyor. Hizmet adı altında yapılan her şey ufak bir yağışta yerle bir oluyor. En büyük icraat halkı aldatabilmek için göz boyama oldu. Geçmişi arar, gelecekten ürker hale geldik. Buna neden de iktidardaki AK Partili Büyükşehir Belediye Başkanı.

Bu başkanın olumsuzlukları nedeniyle dikkatini çekmesi gerekenler, geçmişi suçlamakla doğruyu bulmaya çalışıyor. Var olan imkanlara rağmen, beceriksizlikler geçmişe yüklenilmeye çalışılıyor. Böylesi bir ortamda tepki gösterilmesi kadar olağan ne olabilir ki? Kısacası günümüzdeki tablo gelecek endişesine bizleri sevk etti. Günümüz sizin olsun, geçmişi verin bize. Ne dersiniz?

28.09.2012
/Avni DEMİR

Köy ve Samsun

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, CHP'ye... "Belediye CHP'de iken Samsun köydü!" Yanıt CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç'tan geldi... "Samsun sizde ama her yağmurda su basıyor!" Yani işin siyasi atışması... Taraflarca yapıldı... Geriye bakış açısı kaldı.
          ***
Polemiklerin dışına çıkarak, şu rahatlıkla söylenebilir... Samsun CHP döneminde de KÖY'dü... AK Parti döneminde de KÖY! İnanmayan açıp baksın DPT'nin kayıtlarına... 50 tane KÖY var... Biri de Samsun! Yani... Kalkınmada Öncelikli Yöre!
          ***
Mesela... Köylerde yağmur sonrasında çamur vardır... Samsun'da çamur da var,  kapalı yol da... Köyde yazın sivrisinek vardır... Samsun'da da var... Sahil, kumsal, plaj... Deniz kenarındaki köylerde var... Taflan'da bitti... Atakent ve Atakum'da da bitmek üzere...
           ***
Eh bir de 'Samsun neresi' sorusu var?  Samsun dediğiniz yerin içinde köy yok mu? Gördüğünüz her yer AK Partili belediyelerin mi? CHP'li belediyelerin yönettiği yerleri su basmıyor mu?
          ***
Yani... Karışık bir denklem... Samsun ve köy... Herkes şehrin bir yerinden bakıyor... Görmek istediği yeri... Baktığı kadar görüyor!

28.09.2012
/Erdem EROL

27 Eylül 2012 Perşembe

Samsun'da 'Yetkililer' Çok İyi İzleyici Olmuş..

Bu kentte yetkililerin yaptığı açıklamaları diğer kentlerde görmek çok zor aslında.. Çünkü hemen 'neden, nasıl' gibi sorular ardı ardına gelir.. Kentin yetkili isimleri çıkar ortaya ve 'kamuoyunu bilgilendirir'.. Açıklamaların doru ile örtüşüp örtüşmediği konusuna açıklık getirir.. İşin aslı gazeteciler fikri takip yapmasalar, belki de bir çok konu havada kalacak..  Öyle şeyler söyleniyor ki; inanılır gibi değil.. Nereden başlasak acaba, diye düşünmüyor değilim..

Mesela Toros Gübre'nin santral proje sorumlusu öyle şeyler söylüyor ki; tıpkı pembe hikayeler gibi.. Bizim santral kirletmez. Bizim ki; olmasa yandı Samsun diyor.. Biz kurtarıcı olarak geliyoruz, diyor adeta.. Bırakın hepsini bir tarafa, santrallere  karşı onca mahkeme açmış eylem yapılmış bir kentte, santral kurulmasının normalmiş gibi olduğunu 'rahat rahat açıklıyor'.. Kendi santralinin temiz olduğunu söylerken, doğalgaz ve kömür santrallerinin de çevreye verdiği zararı ve kirlettiğini vurguluyor.. Yani vatandaşın söyleyeceklerine bir bakıma bir başka santralci 'sözcülük yapıyor'..

Teşekkür mü etsek acaba, haklılığımızı ortaya koyduğu için bilmiyorum ama, kendi santrali de öyle 'pak, tertemiz' olmayacak aslında.. Bir seyahatte olduğum için köşemde bu konuyu ele alamamıştım ama asıl dikkatimi çeken başka bir konuydu.. Bu santral sorumlusu arkadaş, bunları açıklarken, bir yetkili de çıkıp 'sen ne diyorsun arkadaş, nasıl kirletmiyormuş filan da demiyor'.. Herkes dinliyor.. Bilmeyen de 'tekstil fabrikası filan kuracak sanır'.. Sonuçta bir santral kurulacak. Kimyasal ürünler kullanılacak. Sülfürik asit yakacak.. Sonra da 'o asit zararsız olarak atmosfere' karışacak.. Neyse ki; bizim çevreden sorumlu il müdürlüklerimiz ve diğer yetkililer sessiz kalsa da Kimya Mühendisleri Odası çıktı, kamuoyunu aydınlattı.. "Asit yağmurları oluşur" dedi.. Yani öyle 'pak santral filan yok ortada'.. Yeni bir zehir baca devreye girmek üzere.. Samsun bu konuda duyarlı olmalı..

Yetkili ağızlarımız, Samsun'un her yeri santral olsa ses çıkarmayacak anlaşılan ama bürokrat günü gelir başka ile gider, oranın orkestra şefi olur ama biz buradayız.. Samsun'a biz sahip çıkalım, bu açıklamaları tartışalım, kamuoyunun gündemine taşıyalım.. Oldu bittiye çok alıştık.. Boş laflara karnımız tok.. O santral ÇED raporu almadan gereğini yapalım.. Kirletmiyorsa tamam, ama Samsun'u, çevreyi, doğayı tarım arazilerini, insan sağlını kirletecek her yatırıma tepkimizi koyalım.. Yol geçen hanı değil Samsun..
 *****************

Samsun'da Sınıfçılık Mı Var..
Bu arada Canik Belediye Başkanı Osman Genç'in Samsun'da insanlar arasında bölge bölge sınıf farkı uygulandığı sözleri çok dikkat çekici. Özellikle bazı bürokrat ve işadamlarının bunu körüklediği yolundaki iddiası dikkat çekici.. Başkan Genç'in bu serzenişinin nedenlerini tahmin etmek zor değil.. İlçesinin kalkınmasına engel olmak isteyenlerin 'siyasi endişelerini de' tahmin edebiliyorum.. Canik'te dereler ıslah edilse, alt yapısı gerektiği gibi yapılabilse ve suyu denize vermeyi başarabilseydi Büyükşehir Belediyesi ve SASKİ; bugün Canik'in gelişimini konuşacaktı herkes.. Ama yağmur yağdı eksikler ortaya çıktı.. O eksikler can aldı.. Şimdi Canik'te özel sektör yatırımı riskli görülüyor ve öyle lanse edilmeye çalışılıyor.. Ve Genç de bundan oldukça rahatsız..

Başkan Genç'in bu sözleri de bürokratlar açısından önemli.. Bu kentin Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkanı çıkıp, 'Yok öyle bir şey hiçbir bürokrat böyle bir ayrım yapamaz' diyebilmelidir.. Ama dün gün boyu böyle bir açıklama bekledim.. Tek kelime açıklama gelmedi.. Yani Başkan Genç'in ortaya attığı iddiaya 'olumlu veya olumsuz tek kelime açıklama yapılmadı'.. Samsun'da bürokratların ve yetkili ağızların böylesine seyirci  ve izleyici olması inanılır gibi değil.. İsteyen istediğini söylüyor.. Karşı yanıt gelmeyince de vatandaş, "Demek öyleymiş diyor'.. Bürokratlar tepkisiz, vatandaşlar tepkisiz.. O zaman hep birlikte iyi seyirler diyelim.. İYİ SEYİRLER....

27.09.2012
/A.YENER CABBAR

Gençler Mi? Pöff!

Birilerine sormak isterim...  Diyorlar ve iddia ediyorlardı ki "Bu takıma transfer gerekmez, elimizde genç oyuncular var. Onlarla ligi götürürüz"... Tabi akil insanlar ve de futbolu daha iyi bilenler bu teklife değer vermeyip, tam 17 futbolcu aldılar... Takımın ligdeki hali ortada... Allahları var iyi gidiyorlar... Gençler mi? Onları dün ziyadesiyle görme fırsatı bulduk... Pişmeleri, olgunlaşmaları için daha çok çalışmalı, daha çok ekmek yemeleri gerek... Üstelik gençleri kazanmanın yolu bu değil...

Bir - iki genci, ya direkt, ya da sonradan oynatırsın, maç tecrübesi elde etmesini sağlarsın... Gelelim kupa maçına... Belli ki; rakip hakkında tek bir bilgi toplanılamamış... Bu da Sivas ekibinin hafife alındığının açık bir göstergesi... Sahaya çıkan kadro ilk kez bir araya gelmiş toplama takım gibiydi...
Ne bir oyun planı, anlayışı ve futbol adına yapılan doğru bir davranış vardı... Oysa bu maç hafta sonu oynanacak zorlu Rizespor maçının provasının yapılacağını düşünüyorduk... Yanılmışız...

Sivas 4 Eylül Belediyespor'un oturmuş ve diri bir kadrosu var... Ligdeki gidişatları bunun ispatı... Adamlara değil kafa tutan, gol atma şerefini yaşayan bir takım yok... Samsunspor da atamadı... Maç boyunca oyun disiplininden hiç mi hiç kopmadılar... Paniksiz, temkinli ve soğukkanlı oynadılar... Samsunspor'un ne adından, ne de futbolundan koktular...  İki farklı öne geçmelerine rağmen üçüncü golü son düdüğe kadar hep düşündüler... Helal olsun... Ömer Ataş ve talebelerini kutluyorum... Yolları açık olsun...  

Bolu beraberliğini konsantrasyon eksikliğine bağlayan Erhan Altın'ın, maç sonu açıklamasından çıkan sonuç kupada tur geçmeyi arzulamadığı şeklinde yorumlanabilir... Oysa;  Tribündeki yöneticiler turu geçip karşılığında o bankadan gelecek parayı düşünüyordu... Aynı şeyi futbolcular için söylemek mümkün değil... Adeta "bu angarya maç bitse de gitsek" havasındaydı... Giden ne tur, ne de kaybedilen paraydı...  Prestijin, kariyerin yerle yeksan olduğunu kimse umursamıyor ya, işte insanı kahreden nokta bu...  

27 Eylül 2012 Perşembe
/Resul AKÇAY

26 Eylül 2012 Çarşamba

Tanrıverdi’yi Kim Yanılttı?

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi’nin ‘Samsun sahilini CHP değil, AK Partili Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz yaptı” sözü tepkilere yol açtı. Tepkilere saygı duymak gerekir. Çünkü, hiç kimse emeğine başkalarının sahip çıkmasına seyirci kalmaz.  Kalmamalı da. Burada söyleyenden çok söyletene dikkat çekmek gerekir. Kim Sayın Tanrıverdi’nin kulağına üfledi bu yalanları? Onu bilemem ama bu tür söylemlerin AK Partililerin bir alışkanlığı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hiçbir şey yapmadan çok şey yapmış görüntüsü, bunların eseri. Aldatmak ve başkalarının emeğini sahiplenmek, her şeyden önce günah. Bile bile ısrarcı olmak daha da günah.

Samsun’un sahili Yusuf Ziya Yılmaz öncesi de vardı. Bugün de var. Kemal Vehbi Gül, Muzaffer Önder’in emeklerini hiçe saymak kabullenilir şey değil Kemal Vehbi Gül denizi doldurdu, Yusuf Ziya Yılmaz düzenlemesini dahi beceremedi. Gül’ün ve merhum Önder’in emeklerini hiçe saymayı Allah reva görür mü? CHP’liler haliyle karşı çıkacak. Vehbi Gül ise asla affetmeyip veryansın edecek. Ya AK Partililer ne diyecek?

Bence sessiz kalmayı tercih edecek ama bir hatırlatmada da bulunmadan edemeyeceğim. Son zamanlarda AK Partililerin söylemleri olumsuzluklara yol açıyor. Hele hele geçmişte hizmet verenlere yönelik suçlamalar daha da öfkelendiriyor. Birbiri ardına geliyor. Ne diyorlar mı? Bizim geçmişteki fabrikalarımız ne oldu? Bizim ürettiklerimiz neden üretilemez oldu? Köyler neden boşalıyor?  İşsizlik neden artıyor? Yoksulluk neden bu denli arttı? Sanayici neden küçülüyor? Esnaf ve sanatkara ne oldu? Emekli, dul ve yetim neden çaresiz? Huzurumuza ne oldu? Bence AK Partililer son zamanlarda haddinden fazla hata yapıyor. Yapılan hataların doğru kabul edilmesi ise ürkütüyor. Hele hele gelecek endişesinin yaşanılması, güven ortamının yitirilmesi AK Parti için tehlike işaretleri veriyor. Bizden sadece hatırlatması.


Emekliye müjde mi?
Hani 2000 yılı öncesi emekliler için bir zam yapılmıştı ya, o zam yılbaşından itibaren ödenecek.
Ne kadar mı? En düşük 10, en fazla 300 lira. Hayli zamandır bu zam emeklilerin gözüne sokulurcasına hatırlatılıveriliyor. Zamdan alacaklardan biri olarak ‘Alın sizin olsun. Bırakın bizi rahat. Diyet ödememizi mi bekliyorsunuz?’ demekten kendimi alamıyorum. Hatta utanıyorum. Vereceğiniz mangıra, kopardığınız yaygaraya bak. Olacak şey mi bu? Oluyor işte!

İntibak Yasası kapsamında yürütülen çalışmalar tamamlandı. Samsun’da bin 849 emekli yapılan düzenlemeden yararlanacak. Bu emeklilerin yılbaşından itibaren maaşlarına 10-300 lira artış yapılmış olacak. Böylece geçen yıl yapılan zam, gelecek yıldan itibaren ödenmeye başlanmış olacak.
Allahaşkına birkaç gün önce yapılan zamlarla yılbaşına kadar emeklinin cebinden çıkacak para önümüzdeki yıl boyunca alacağı paradan  çok daha fazla değil mi? Her neyse, bu aldatmalar AK Parti iktidarına da bir gün ‘Biz nerede yanlış yaptık?’ dedirtecek ama iş işten geçmiş olacak. Geçmişten ders alamayanlar arasına bana öyle geliyor ki AK Parti de dahil olacak. Ne dersiniz?

26.09.2012
/Avni DEMİR
http://www.habergazetesi.com.tr/kose-yazilari/avni-demir/3052/tanriverdi-yi-kim-yaniltti-/

25 Eylül 2012 Salı

Samsunda Şehit Acısı Dinmiyor!

Son 10 gündür Samsun'da sözün bittiği yerdeyiz. Her gün şehit cenazesi kaldırmaya, şehitlerimizi cennete uğurlamaya devam ediyoruz. Samsun'un kaderi mi, talihsizliği mi bilinmez ama şehit cenazeleri hepimiz için acı bir gerçek. Şimdi Samsun'da o tarifsiz acıyı peş peşe yaşıyoruz. Ne acıdır ki, Samsun'da şehit acısı dinmiyor! Samsun şehitler için ağlıyor...

Samsun'un son on günde cennete uğurladığı şehitlerini bir hatırlayalım: Hakkari İli Şemdinli İlçesi Derecik Beldesi kırsalında teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan Piyade Uzman Onbaşı Ersan SANCI 12.09.2012 günü Samsun'un Ladik İlçesi'nde toprağa verildi. Afyon'da 05.09.2012 günü askeri mühimmat deposunda meydana gelen patlamada şehit olan Kıdemli Astsubay Başçavuş Bedri NAYİM, 16.09.2012 günü Samsun'da toprağa verildi. Bingöl'de askeri konvoyun geçişi sırasında roketatarlı saldırıda şehit olan Savaş TOPAL ve Hasan Hüseyin AYDOĞDU'nun cenazeleri, 20.09.2012 günü Samsun'un Alaçam İlçesi'ne bağlı iki ayrı köyde toprağa verildi. Tunceli'nin Ovacık İlçesi'nde lojmanına giderken evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit olan Başsavcı Murat UZUN, 21.09.2012 günü Samsun'a bağlı Yukarı Avdan Köyü'nde toprağa verildi...

Bu son olur inşallah, demeye bile fırsat kalmadan. Tunceli Nazimiye'den gelen şehit haberi, yüreğimize ateş gibi düştü. Tunceli'de teröristlerin karakola düzenlediği hain saldırıda şehit olan J. Komd. Er Mustafa AKAR'ın cenazesi ise 24.09.2012 günü Samsun'un Ayvacık İlçesi'nde yapılan askeri törenle cennete uğurlandı...

Maalesef Samsun'un gözleri hiç kurumuyor. Şimdi Samsun tekrar tekrar şehitlerine ağlıyor. Samsun 10 günde tam altı şehit verdi. Hangi yürek dayanır, hangi sözle bu acı diner? Yazık değil mi bu gençlere? Yüreğimiz dağlanıyor, canımız yanıyor kim farkında acımızın? Kim Samsun'a 10 günde gelen şehitleri isim isim biliyor? Şehit acıları sıra sıra dizildi. Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı için ilk adımı attığı şehir olan Samsun, o tarifsiz acıyla alev alev yanıyor. Sanki savaştayız, sanki her yer işgal altında düşmanla savaşıyoruz. Her şeye rağmen, Samsun onurlu ve dik duruyor. PKK'lı teröristler şimdi resmen kudurdu. Bu kudurmuşlar yüzünden fidan gibi tertemiz gençlerimizi kara toprağın kara bağrına ellerimizle bırakıyoruz. Ölümün en acısını, acının en tarifsizini yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu acı ne lafla ne de ilaçla diner. Acı şehit annelerinin yüreğine bir ok gibi saplanmış. O tarifsiz acıyı yapıştığı yerden kim koparabilir? O tarifsiz acıya kim git diyebilir? Sözün bittiği yerde bulunmak zordur. Gerçekten sözün bittiği yerde, o zor anları yaşıyoruz. Hangi göz, hangi yürek bu büyük acıyı görmezden gelir? Samsun ağlıyor diye kimse sevinmesin. Samsun ağlıyor ama o şerefsizleri sevindirmek için değil... Samsun teröre öfkesinden, insanlığından, onurundan, dik duruşundan ağlıyor. Kolay mı kınalı kuzuları toprağa vermek? Kolay mı bu acıyı sözle dindirmek? Samsun insanlığından ağlıyor...

Samsun'un Ayvacık İlçesi'ne hiç gittiniz mi? O küçücük ilçenin bugüne kadar verdiği şehitleri hatırlayan var mı? Nereden hatırlayacaksınız, bu kadar çok şehit veren bir ülkede bunu hatırlamak kolay mı? Artık ne Samsun ne de Ayvacık şehit cenazesi kaldırmak istemiyor. Bu cenazelerde gözyaşları sel olurken, sadece lanetleyerek bu terörü kimse bitiremez.. Artık bu terör bitsin diyoruz!... Şehidimiz J. Kom. Er Mustafa AKAR'a Allah'tan rahmet, yakınlarına ve milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum. Şehidimiz nur içinde yatsın.

25.09.2012
/Ayhan HAMLI

22 Eylül 2012 Cumartesi

Samsun Şehit Başsavcıya Ağlıyor...

Son 10 günde peş peşe 4 şehidini kara toprağın kara bağrına bırakan Samsun, bu defa da beşinci şehidi Başsavcı Murat Uzun'u cennete uğurladı. Elbette bütün Türkiye, bu ölümlerden büyük bir üzüntü duyuyor. Ama o tarifsiz acının en çok düştüğü yer olan Samsun acıdan kahroluyor. Aşağılık hainler asker, sivil demeden kalleşçe ölüm kusmaya devam ediyor. Hiç tanımadıkları, hayatlarında hiç görmedikleri insanları vahşice şehit ediyorlar. Herkese, her yere acı veriyorlar. Bu sayede güçleneceklerini, bu sayede taleplerine muhatap bulacaklarını umuyorlar. Gerçekten yüreklere sonsuza kadar devam edecek o acıyı bırakıyorlar. Şimdi Samsun, o yürek yakan acının en belirgin bir merkezi. Samsun hiç hak etmediği o acıyla kavruluyor, o acıyla isyan ediyor. Ne asker ne sivil kimse şehit düşmesin. Analar ağlamasın. Samsun avaz avaz haykırıyor. Artık yeter!

Aslında PKK terör örgütü devlete pusu kuruyor. Bu pusuda şehit düşenlerin asker ya da sivil olması, bu gerçeği değiştirmiyor. Amaçları ve hedefleri çok net. Devlet kurmak ve ülkeyi bölmek istiyorlar. Ama biz hala kendimizi kandırmanın hayal aleminde yaşamanın peşindeyiz. Bunların başka bir amacı yok... Eğer amaçları bu olmasaydı Tunceli'nin Ovacık İlçesi Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun'a 19 Eylül 2012 günü lojmanında pusu kurup silahsız olmasına rağmen başından vururlar mıydı? Koruması olmayan ama herkesin sahip çıkması, herkesin kalkan olması gereken fedakar Cumhuriyet Başsavcımız Murat Uzun maalesef kalleşçe şehit edilmiş oldu. Mangalda kül bırakmayanlar, çözüm üretmek yerine maalesef bu ölümlere sıradan insanlar gibi lanet yağdırmaktan başka bir şey yapmıyor.

Bir şehit yakını olarak söylüyorum; 30 yıldır bu ülkede şehit veriyoruz. 30 yıldır bu haberleri veren medya suçlanıyor. Acaba bu haberleri saklayarak, bu cenazeleri milletin önünden kaçırarak bugüne kadar hangi terör olayı önlenebilmiştir. Acı tarifsiz, acı milletin acısı, şehit hepimizin şehidi. Elbette her şeyi bilme hakkımız var. Her şeyi kabul etmeme hakkımız olduğunu da biliyoruz. Açık ve net söylüyoruz, bizim şehitlerimiz üzerinden teröristlerle pazarlık ve görüşme yapılmasını içimize sindirmiyor ve kabul etmiyoruz. Kimse şehitlerimizi istismar etmesin, Oslo görüşmelerini de kabul etmiyoruz. Bu konuda herkes duyarlı ve hassas olsun. Yüreğimiz yanıyor, canımız acıyor, kahroluyoruz.

Terör örgütü silah bırakmıyor, kalleşçe saldırıyor, vahşice şehit ediyor. Tavizler terör örgütünü daha da azgınlaştırıyor. Bu gerçek neden göz ardı ediliyor? Her gün kaldırılan şehit cenazelerinin nedeni bu değil mi? Cumhuriyet Başsavcımız neden şehit edildi?

Samsun, şehit Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun için ağlıyor. Ama bu ağlama PKK terör örgütünü sevindirmek için değil. Bu ağlama Samsun dik ve duyarlı olduğu içindir. Bu ağlama, Samsun insani duygularla bütün insanları kucakladığı ve kimseyi ayırmadığı asla bir ayrılık istemediği içindir... Samsun her şehit acısında olduğu gibi şimdi de dik ve onurlu duruşuyla şehidini cennete uğurladı. Şehit Başsavcı Murat Uzun'a Allah'tan rahmet, eşine, çocuklarına, annesine, babasına, kardeşlerine Samsun'a, bütün Türkiye'ye, yargı mensuplarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Şehidimizin mekanı cennet olsun. Nur içinde yatsın...

22.09.2012
/Ayhan HAMLI

21 Eylül 2012 Cuma

Çapulcular Samsuna Şehit Acısı Göndermeye Devam Ediyor

Atatürk'ün Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ni başlattığı Samsun, üst üste şehit acısı ile sarsılmaya devam ediyor. Samsun'un gözyaşları bu yüzden bir türlü kurumak bilmiyor. Daha geçen hafta, iki şehidini cennete uğurlayan Samsun, o tarifsiz acıyı yeniden iki şehitle daha, yaşamaya devam ediyor...

Acı haber,  bu defa Bingöl'den geldi. 18 Eylül 2012 günü PKK'lı teröristlerin askeri konvoya geçişi sırasında roketatarla düzenlediği saldırıda şehit düşen 10 askerden ikisi Samsun Alaçamlı. Doğrusu acının adreslerinden birisinin Samsun Alaçam olması, Samsun'u daha duygusal ve daha tepkili yaptı. Ne Samsun ne de ülkemizin başka bir yeri bu şehit acılarını hiç hak etmiyor. Ama maalesef o tarifsiz acıları hep birlikte yaşamaya devam ediyoruz. Ülkemizdeki terör tehdidi ve terör tehlikesi, olmadık tavizlerle çözülmeye çalışıldığı sürece; bu kanlı süreci bitirmek mümkün değildir. Devlet ve devleti yönetenler, dik ve kararlı durmak zorundadır. Yoksa sadece lanetlemekle bu kanlı ve kalleş terör asla bitirilemez. Herkesin ortak dileği bu terörün bir an önce bitirilmesidir. Bu dilek en başta şehit annelerimizin dileğidir. Geçen hafta Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi'nde çatışmada şehit olan Piyade Uzman Onbaşı Ersan Sancı memleketi Samsun'un Ladik İlçesi'nde toprağa verilmişti. Şehidin cenaze törenine katılan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç'a şehit annesi Gülcan Sancı  "Çapulcuları bitirin oğlum" diye seslenmişti. Bu talep doğru adrese yapılmış, doğru bir talepti. Elbette şehit annesi, evladının ve bütün şehitlerimizin katili PKK'lı çapulcuların bitirilmesini bu ülkeyi yönetenlerden isteyecekti. Aslında biz bütün şehit yakınları da aynı şeyi istiyoruz. Çünkü PKK'lı çapulcular yüzünden tarifsiz acılar yaşıyoruz. Samsun'a şehit acısını gönderenler hep o çapulcular. Gerçek manada o çapulcu teröristlerin bitirilmesini istiyoruz. Eğer o çapulcular bitirilmiş olsaydı, bu şehitler olmazdı. İşte bu şehitlerin vebali bu yüzden çok ağır. Teröristleri yani çapulcuları bitirmemek vebal altında kalmaktır. Önümüzde Türk Bayrağı’na sarılı şehit tabutları dururken, birilerinin bunu görmezden gelmesi, hepimizi üzüyor ve kahrediyor. Maalesef ülkemizde ve çevremizde hem duyarsız hem de bakar kör olan birçok insan var. Yüreğimizde o tarifsiz şehit acısı varken, kimse bizden başka bir fedakarlık beklemesin. Samsun’un ya da başka bir yerin gözyaşlarını kurutmayan kim? Neden Samsun'un şehitler haritasındaki yeri bu kadar belirgin. Neden en çok şehit Samsun'a geliyor? Biliyorum bunlar yanıtı zor sorular...

Samsunlu kınalı kuzular şehadet mertebesinde yarışıyor. Kınalı kuzularımız; millet için, vatan için, bayrak için, hepimiz için şehit düşüyor... Şimdi Samsun'un her yeri şehit mezarı... Ne acıdır ki, hala o çapulcular Samsun'a şehit acısı gönderebiliyor. İşte o aşağılık çapulcular yüzünden, biz kınalı kuzularımızı şehit vermeye devam ediyoruz. Bir daha şehit vermemek için, o PKK'lı çapulcuları bitirsinler istiyoruz. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

21.09.2012
/Ayhan HAMLI

19 Eylül 2012 Çarşamba

Canik’te Türkiye’nin En Modern İmam –Hatip Ortaokullarından Biri Açılırken…

Yazının başlığı ‘’çok iddialı,, görülebilir. Ancak içeriğine bakıldığında bunun bir iddia değil, bir gerçek olduğu anlaşılacaktır. Türkiye’nin her yerinde ‘İmam-Hatip Ortaokulları’ açılmış bulunmaktadır. Açılan bu okulların donanımları yerel imkânlarla gerçekleştirilmiştir. Okulların bazılarına belediyeler, bazılarına da özel idareler sahip çıkmıştır.

Canik Belediyesi’nin yegane desteği ile Canik Fatih İmam-Hatip Ortaokulu’nun tüm sınıfları son sistem teknoloji (projeksiyon makinesi, akıllı tahta, bilgisayar, merkezi ses ve görüntü yayını sistemi) ile donatılmıştır.

Ayrıca fiziki mekan düzenlenmesinde eğitimde renklerin diline riayet edilmiş tuvalet ve lavabolar yeniden dizayn edilmiş, mevsime göre sıcak-soğuk su sistemi montajı yapılmış, sınıflara özel okulların ve dershanelerin kullandığı sıralar yerleştirilmiş, sınıf mevcutları ise Türkiye ortalamasının altında tutulmuştur. İmam-hatip okulları milletimizin ortak malıdır. Buralarda geçmişte öğrenim görmüş çocuklarımız bugün camilerde, gazete ve televizyonlarda, İslamı bize anlatan imamlarımız, vaizlerimiz, müftülerimiz ve ilahiyatlardaki hocalarımızdır. Bugün okuyanlar ise yarın çocuklarımıza ve torunlarımıza İslamı anlatacak ve öğretecek olanlardır.

Belirtmekte yarar vardır ki, bürokraside imam-hatip ortaokullarına yönelik pasif bir direniş ve iktidarın yerel siyasal güçlerince yeterince sahiplenmeme gibi bir atmosfer gözlenmektedir. Bu durum doğru ise fevkalade bir talihsizlik olduğunu düşünüyoruz. Bu okulları siyasi kavga ve intikam aracı yapanlar, ya da bürokraside sıçramasına engel görenler dünyada da ahrette de perişan olur.

Bu okullara sahip çıkmayan siyasilerimiz ile pasif direnen bürokratlar da yapabilecekleri ihanetin en büyüğünü yapmış olur. Bu okullar her şeye layıktır. Çünkü bu okullar milletimizi kaynaştıran ve ayrılmaz hale getiren en önemli harçlardan birini üretmektedir. Bu okullar geleceğimizin teminatıdır. Sancılarımız, bu okullarla uğraşanların bıraktıkları enkazın sonuçlarıdır. Bundan dolayıdır ki, Canik’te açılan imam-hatip ortaokulu, yapılabileceklerin en güzeli ile donatılmıştır.

Artık sıra genç, dinamik ve fedakar eğitim kahramanı öğretmenlerimizdedir. Onlar da bu bilinçle çalışacaklarına inanıyor, eğitim- öğretim yılının çocuklarımıza, ilimize ve ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, aynı zamanda bir eğitimci olan Canik Belediye Başkanı ve Canik halkına eğitimimiz ve milletimiz adına teşekkür ediyoruz. Selam ve sevgi ile…

19.09.2012
/Mustafa GENÇ

Büyükşehir Varken

Büyükşehir Belediyesi varken... Yeni yeni fıkralar üretmeye gerek yok. Her eyleminde... Her icraatında... Bir fıkra var. Kahkahaya boğar sizi.
            ***
Önceki gün yazmıştık... Bisiklet yollarının halini... Tüm Türkiye'nin bisiklet sürücüleri, sanal ortamda dalga geçti. Nasıl geçmesin ki? Bindiniz bisiklete... Bisiklet yolundan başladınız sürmeye... Hayda... Önünüze yayalar çıktı... Bisiklet yolu dediğiniz mavi bir çizgi... Çizginin bulunduğu yer yaya kaldırımı... Kim kime yol verecek? Bunu hangi kitap yazacak?
            ***
Devam ettiniz... Kaldırım bitti, yol da... Aldınız bisikleti elinize... Diğer kaldırıma kadar... Bisiklet elde, siz yaya... Devam ettiniz... Kısa bir süre sonra elektrik direği, trafo ya da otobüs durağı karşılar sizi... "Yol buraya kadar" der gibi...
            ***
Sahilde binmek istediniz bisiklete... Sahil yolundaki bisiklet yoluna geldiniz... Aaaaa... O da ne? Yola barikat kurmuşlar... Bir de yazı asmışlar... "Bisiklet ve motosiklete yasak!" Yani... Yol var ama yasak!
            ***
Yani... Büyükşehir'in böyle hizmetleri oldukça... Fıkra yazmaya gerek yok! Yaz gitsin tüm icraatları... Güleriz, ağlanacak halimize dercesine! Fıkra niyetine.

14.09.2012
/Erdem EROL

17 Eylül 2012 Pazartesi

Samsun Kendi Avm’lerini Yaratmalıdır.

Gittikçe yaygınlaşan ve daha geniş bir ticari alanı kapsamaya başlayan AVM’ler ( Büyük Alış Veriş Merkezleri) ve zincir marketler kentlerin ticari yaşamını çok yönlü olarak olumsuz etkilemeye başlamıştır. Ulusal ve uluslararası dev işletmeler, ticaretin şeklini de değiştirmeye başlamıştır. Böylece liberal sistemin acımasız kuralları küçük işletmeler için kâbusa dönüşmüştür. Ne var ki, sömürü düzeninin bu gerçekleri ile yaşamak zorundayız. Özellikle uluslararası şirketler yalnız kentlerin ekonomisini değil, artık girdiği ülkelerin de ekonomisi üzerinde de etkin rol oynamaya başlamışlardır.

Öyle ki, bazı ülkeler, uluslararası bu dev işletmeleri ülkeleri için büyük bir tehlike olarak gördüğünden bu kuruluşları ülkelerine sokmamayı devlet kararı haline getirmiştir. Bu dev kuruluşlar Samsun’a önce market zincirleri ile girmiş ve mahallelerde hizmet veren bakkal ve manavları eritmeye başlamıştır. Ardından gelen büyük mağazalar ve yapılmakta olan AVM’ler tüm ticari piyasayı etkileyecektir. Samsun’un imajına olumlu katkı verecekleri kesin olan bu zincirler ve AVM’ler, zamanla tek geçim kaynağı ticaret olan Samsun’u çok olumsuz etkileyecektir. Bu market zincirleri ve AVM’ler, mal alımını şirket merkezleri olan büyük illerden temin etmekte ve yerel üreticilerin ürünlerini raflarına koymamakta direnmektedirler. AVM’ler ise ulusal ve uluslar arası şirketlere yer vermekte ve yerel firmaları kabul etmemektedirler.

Bir başka olumsuz etkileri de belediye gelirlerine olacaktır. Çünkü bu kuruluşların ticari merkezleri büyük kentler olduğu için vergilerini orada vermektedirler. Vergi gelirlerinin bir bölümünün belediyelere veriliyor olması nedeniyle, belediyeler de bu gelirden mahrum kalacaktır.  Bu konuda bazı kentler koruyucu tedbirler almıştır. Örneğin Trabzon ve Denizli’de açılan AVM’lere her gruptan bir de yerel firmaya yer verilmesi kabul ettirilmiştir. Bu konuda Ticaret ve Sanayi Odaları ile o kentlerin belediye başkanlıkları etkin rol üstlenmiştir. Umarım bu kentin ticari ve sanayi yaşamında önemli sorumluluğu bulunan Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’da böyle bir çalışma başlatarak kendisine yüklü munzam aidat ödeyen üyelerine sahip çıkacaktır.

Ülke ekonomilerini tehdit edecek kadar acımasız kuralları olan market zincirlerinin en büyüğü Amerikalı Wal Mart’tır. Google’da bu firma için, Wal Mart tarihin gördüğü en kurnaz, en zeki ve en sinsi işadamlarından Sam Walton tarafından kurulmuştur deniyor. Bu market zinciri girdiği ülkenin tüm üretim kaynaklarını sinsi bir politika ile kendisine mahkûm etmeyi ilke edinmiştir. Marketlerine koyduğu ürünleri üretenlere önce sadece kendisine vermek şartı ile çok cazip fiyatlar veriyor ve kendisine bağımlı hale getiriyor. Böylece rakip firmaları çökertiyor. Tek alıcı haline geldikten sonra da, istediği düşük fiyatları vererek üreticisini acımasızca sömürüyor. Bu nedenlerle başta Fransa ve İngiltere olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri bu firmayı ülkelerine kabul etmiyor.

Wal Mart’ın uzun bir süredir eczaneleri de içine alacak şekilde Türkiye’ye de girmeye çalıştığı söyleniyor. Sanayileşme devrimine ayak uyduramayan, tarım üretimi sınırlanan Samsun’u ayakta tutan ticarettir. Samsun şimdi bu kaynağını da kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.

ÇÖZÜM:
Çözüm yolu, Samsunlunun kendi zincirini ve AVM’sini kurmasından geçmektedir. Bu konuda Samsunlu market sahipleri ilk adımı atmış ve birleşerek SAM-MAR adı ile toptan fiyatlardan satış yapan yerel büyük marketini kurmuştur. Buna benzer ortaklıklar kurulması ve çeşitli iş kollarının bir araya gelmesi ile büyük bir alış veriş merkezi (SAMSUN AVM) i kurulabilir. İçinde marketi de olan giyim, beyaz eşya, ev ve mutfak malzemeleri gibi her türlü mal satışa sunulmalıdır. Bu AVM’de yer alan işletmeler tanınmış markaların bayiliğini alacak yerel şirketlerden oluşturulabilir.

Liberal ekonomiyi benimsemiş ülkemizde artık küçük işletmelerin yaşama şansı gittikçe azalmaktadır. Uygulanan sistem değiştirilemeyeceğine göre mevcutları yaşatmak için çözüm üretilmelidir. Yapılacak ilk iş, kurulacak AVM’ler de yerel firmaların da kiralama yapabilmesinin sağlamasıdır. Bu konuda en büyük görev belediyelere düşmektedir. Bu tip kuruluşlara Trabzon ve Denizli’de uygulandığı gibi ruhsat aşamasında yerel firmalara da yer verilmesi konusu bir sisteme bağlanmalıdır.
Yerel AVM’lerin kuruluşuna da Ticaret ve Sanayi odaları öncülük etmelidir. Aksi halde aynı şartlarla kiralama yapmak isteyen yerel firmalara dahi yer vermeyen ulusal şirketlere bağlı AVM’ler, Samsun’un ticaret yaşamını bitirecektir.

/Sadi SUBAŞI
17 Eylül 2012

16 Eylül 2012 Pazar

Bu Ne Tuhaf İştir?

Milli maçlar sebebiyle lige verilen ara öncesi Samsunspor gaz pedalı tabana yapıştırılmış, vitesi büyütülmüş yarış otomobili gibiydi....

Göztepe gibi güçlü bir ekibi evinde devirerek büyük sükse yapıp rakiplerine gözdağı vermişti... Camiada Kartalspor deplasmanından da puan, ya da puanlarla dönülmesi beklentisi vardı... Galibiyete çok yaklaşılmışken maçın başından bu yana süregelen defans zaafiyeti skor üstünlüğünün korunamamasına neden olunca bir puna razı olundu... Oysa maça arzulu ve istekli başlayan, sahanın her santimetresini kullanan bir takım görüntüsü vardı... Hele hele 8. dakikada Adem ile bulunan gol hazırlanış ve sonuçlandırılış itibarıyla Avrupa standartlarında idi...

Gol sonrası, ev sahibi ekibin Burak Akdiş ile oluşturduğu ataklarda Samsunspor savunma dörtlüsünün akıl almaz ikramları vardı... Takımın en organize gözüken mevkisinin gününde olamayışına orta alandakilerin destek vermesi takımdaşlığın açık bir göstergesiydi... Bu sebeptendir ki, beklenen olmadı ve tehlikeler bertaraf edilerek soyunma odasına skor üstünlüğüyle gidilebildi...  İkinci yarının hemen başında sahanın en verimli ve de çalışkanı, ilk golün asistini yapan Hakan Aslan jeneriklik bir gole imzasını koydu...

Bu gol takım üzerindeki havayı tamamen değiştirdi... Rakibin sertliğe baş vurmasına cevap verilmedi... Oyunun kontrolü maç son beş dakikasına girilene kadar elden bırakılmadı... Ne olduysa bundan sonra oldu.. Örnek verecek olursak, Voleybolda seri şekilde sayı kaybeden takımın antrenörü mola talebinde bulunarak rakibin hızını kesmeyi düşünür... Maç yeniden başladığında ise genel de amacına ulaşmış olur ve sayıları bu kez kendi takımı almaya başlar...  İnanılmaz ama gerçek budur...

86.dakikada taraftarların sahaya girme teşebbüsü sonucu durmak zorunda kalan ve de tabiatıyla soğuyan maçın 6 dakika durması sonrasında Kartalspor arda arda bulduğu gollerle skoru eşitlemeyi başardı... Maçın başından bu yana aksayan, hata üstüne hata yapan savunmaya müdehalede bulunulamaması kenar yönetiminin eksikliğiydi... Kazanmaya bu kadar yaklaşılmışken beraberliğe razı olmak bu ola gerek... Tavşanlı Linyitspor maçında olduğu gibi bağıra bağıra gitti galibiyet....

Kolay kolay beğenmem ama maçın genç hakeminin yönetimi başarılıydı... Kartal Stadında ev sahibi ekibin taraftarları azınlıktaydı... Samsunspor taraftarı takımlarına İstanbulda da sahip çıktı ve taktiri, alkışı fazlasıyla hak ettiler... Kartal takımının göğüs reklamını doğrusunu isterseniz kıskandım... Samsunspor'un ilk şampiyonluğunda başkan olan bir kişinin eski takımına da sponsor olmasını beklerdim...

16 Eylül 2012 Pazar
/Resul AKÇAY

15 Eylül 2012 Cumartesi

Kıyı Dergisinde Bir Mektup

Sevgili Metin,
Bu mektubu Canik dağlarına yaslanmış bir vaziyette yazıyorum. Öncelikle 25. sanat yılını kutluyorum. Bu anlamlı gün için sana bir gün (özel bir gün) düzenleyemediğim için kahırlanıyorum. Oysa şu sonbahar ayında eserlerini şehrin göbeğine dizerek sana plaket vermek vardı ya biliyorum, sen bunu da istemezsin. Buna zaman ayırmayın “okuyun, okuyun” dersin. 60 milyonluk ülkede bir gazete bir milyon satmazken cahilliğimizde şımarmamamızı istemezsin. Öğretmenlik bilincinle önümüze aydınlıklar çizersin. (Hep öyle ol)

Bu mektubu hiçbir karalama yapmadan içimden geldiği gibi sana yazmak istiyorum. Aklıma ne gelirse!.. Öylesine… Cümlelerim bozuksa, dil bilgisi kuralları isyanlardaysa kusura bakma. Bağışla. Ama affetme! (Bana affetmemeyi öğrettiler.)

Sevgili Metin, sonbahar ayında Canik dağları solmaya yüz tutmuş. Canlı olan kır menekşeleri ve yanımda duran Kuzeysu dergisinin ekim sayısı, kapağında resmin… Sakallı. Bakışların içli ve ebruli, biraz da derinden. Buğulu yanları yok değil. Acılardan geçtiğin belli. (Acıları bal eyleyelim olur mu?) Resmine bakıyorum. Resminin altında Metin Kökten yazılı. Başka hiçbir şey yazmıyor. Resmin altında Metin Kökten’in 25.sanat yılı diye yazsa iyi olurdu. Ama yazılmadığı da iyi olmuş. Okuyucu sorsun kendi kendine. Cevaplar bulsun, üretsin. Yaratıcılığın eşiğinde düşünce jimnastikleri gelişsin.

 Sevgili Metin, her ayın ilk haftasında posta kutusundan Kuzeysu dergisini alıp okudukça bilincimdeki boşlukların dolduğunu hissediyorum. Niye yazmıyorsun? Eşinizin yazılarını okuyorum. İnce, duyarlı, zarif, anlamlı; kendini yoklayıp topluma bakarak, bakmakla kalmayıp kendini görerek. Tıpkı ufuktaki ışığı görüp de ileriye gitmek isteyen ve giden eserlerin gibi. (Sana mı çekmiş ne? Eh yabancı da sayılmaz)!

Sevgili Metin, geçen gün üniversite kütüphanesinde Server Tanilli’yi okurken karşı masada oturan genç bir kız “On Mermi” adlı öykü kitabını okuyordu. Onu bir süre seyrettim. Hanım hanımcık, bacak bacak üstüne atmış; öykülerini okuyordu. Eminim şiirlerini, romanlarını, tiyatro eserini de okuyacaktır… (Bilgi güçtür dedim ona!)Sonra seni düşündüm. İnancını ve dürüstlüğünü vicdanının çöp tenekesine fırlatıp atmadan eser üreten bir adam dedim kendi kendime… Sonra kendime kızdım. İş yok bizde bee, dedim. Karşımda okuyan bayanın bacaklarına baktım, istemeden. Sonra ayıp olur diye geri döndüm. Bu sefer de karalar giymiş elleri bile eldivenli bir bayanla karşılaştım. Çıktım kütüphaneden. Elimde Kuzeysu dergisi… Kuzeysu dergisinde yazın ürünleri güzel. Hele Ersin Erge diye bir arkadaşım var…Her ay yazılarını okuyorum.(…)

Değerli Metin Bey Hocam, Canik dağlarına yaslanmış bir durumda sana yazdığım bu mektubun sonuna geliyorum. Her şey gönlünüzce olsun diyorum. Ve 25. sanat yılınızı kutluyorum… Şu an bir kır menekşesini usulca koparıp Kuzeysu dergisinin kapağındaki resminin üzerine bırakıyorum.(…)
  ***

Yazan: Ersin KUZEY, Aralık 1993 Kuzeysu Dergisi, Sayı:44
Kıyı Dergisi Mart-Nisan 2012,Sayı: 276 Ersin Kuzey “Metin Kökten’in 25.Sanat Yılı Nedeniyle Mektup” Sayfa: 39
                         ***

Kıyı dergisi bu mektubu bir kez daha yayınlamış. Bu mektupla beraber, başka yazarların yazılarına da yer vermiş. Okuyorum…  Müthiş bir nostalji yaşıyorum. 72 Sayfalık KIYI dergisi tastamam 16 sayfasını KUZEYSU dergisine ayırmış. Ciddi bir kültür - sanat dergisine yakışanı yapmış. Başta Celal KARACA olmak üzere, Ahmet ÖZER, İhsan ÜREN, Hasan KIYAFET, Refik BASKIN, Nazım MUTLU, Sevda Müjgan YÜKSEL, Ersin ERGE, Metin KÖKTEN ve Ersin KUZEY’ in Kuzeysu Dergisi ve kurucusu Metin KÖKTEN ile ilgili yazın ürünlerine göz gezdiriyorum…

Bu ulvi üretimlerinden dolayı Kıyı dergisine emeği geçen herkesi kutluyorum… Bir kez daha Şair-Yazar Metin KÖKTEN’i ölümünün 15.yılında saygıyla anıyorum. Ve itiraf ediyorum! Ersin KUZEY’ in kim olduğunu, Şair-Yazar Metin KÖKTEN hiç öğrenemedi. Çok sordu! Söylemedim! Mezarı başında söyledim! Şimdi siz de sormayın?  “Kim” diye? Söylemem.

15.09.2012
/Ersin ERGE

Lovelet 'HADİSE'si..

Samsun'un yaşadığı selin ardından en çok zarar gören yerlerin arasında yer aldı Lovelet AVM.. Büyükşehir Belediyesi'nin ıslah etmediği dereler, bastıran sağanak yağmur su baskınına dönüşünce,  dere yatağının üzerine konuşlandırılmış olan AVM'yi bir anda neredeyse boğdu.. Sonrasında 2,5 gibi bir sürede 'iyileştirme' çalışması yapılarak, 'Nerede kalmıştık' sloganı ile Lovelet tekrar hizmete sokuldu.. Ve dün akşam Lovelet'in açılışında HADİSE sahneye çıktı ve bir konser verdi.

İşin ilginç tarafı, sel olayı ve sonrasındaki açılışıyla adeta konuşlandırıldığı yer açısından Samsun gündeminde 'HADİSE' haline gelen Lovelet AVM, açılış konseri için bilerek mi ses sanatçısı 'HADİSE'yi tercih etti bilmiyorum.. Hepsi bir bakıma sanatçı HADİSE de aslında cuk oturdu Lovelet'in açılışına.. Ama görülen o ki; yapılan milyonlarca dolarlık yatırım, tepkiler, eleştiriler arasında yeniden 'kapılarını müşterilerine açıyor'.. Selden önce oldukça hareketli olan AVM'yi bir bakıma Samsunlular da merakla bekliyor.. Çünkü şu bir gerçek ki; Lovelet AVM gerçekten Samsunluların uğrak yeri olmuştu..

Sel olayını yaşamasaydı, inanıyorum ki; Karadeniz'den de her gün onlarca araçla müşteri akını yaşayacaktı.. Geçtiğimiz günlerde bir Doğu Karadeniz seyahatim oldu, inanın Lovelet'in ne zaman açılacağını soranlar oldu..  Şaşırdım gerçekten.. Çok çabuk markaya dönüştü. Ama müthiş bir talihsizlik yaşadı.. Şimdi Lovelet artık yeniden Samsunluların hizmetinde.. HADİSE'li bir açılışla.. Dün geceki konserden bahsetmiyorum..

TMMOB Mimarlar Odası Samsun Şube Başkanı Özçelik'in açıklamalarını söylemiyorum.. Ne diyor Özçelik; Lovelet AVM'nin açılması, oluşabilecek yeni bir felaketin başlangıcıdır. Valimiz, yetkisini kullanarak Lovelet'te faaliyeti durdurmalıdır. Peki ne olacak şimdi.. Bir tarafta milyonlarca liralık bir yatırım.. Diğer tarafta, ya yeniden sel olursa, bir felaket yaşanırsa iddiaları.. Topu da Samsun Valisi Hüseyin Aksoy'a atıyorlar..

Oysa Büyükşehir Belediyesi, Amazon Köyü, minik aslanlar, sülünler ya da cafe işletmeciliği gibi işlerle uğraşmayı bırakıp, asıl işi olan dereleri ıslah etmiş olsa, alt yapıyı iyileştirse, suyu denize vermeyi başarabilseydi; bunları değil Canik İlçesi'ndeki Lovolet'i konuşacaktık.. Ama biz başka HADİSE'yi konuşuyoruz.. Çöpe atılsın o kadar yatırım hadisesini gündeme almışız.. İyileştirmeler yeterli mi, bir felakete neden olur mu bilmiyorum.. Ama bu hadise, daha çok sürer onu biliyorum..

Keşke Samsun Lovelet AVM gibi, diğer yatırımlarımız da çevre illerdeki vatandaşlar tarafından merak edilebilseydi.. Ne zaman açılacak diye sorulsaydı.. Bu arada Büyükşehir Belediyesi'nin bir hizmeti var ki o konuda hakkını yemeyelim.. Çok konuşuluyor.. Batı Park'taki Mangal parkı.. Abi ne güzel mangal yapılıyor orada, biz de yaptık' diyenler de görmedim değil.. Başkan Yılmaz'ın eline, fikrine sağlık.. Mangal Park'ı çok konuşuluyor..

15.09.2012
/A.YENER CABBAR

Sessiz Ve İlgisiz

Artistik bilardo…
Ne oynamışlığım, ne de izlemişliğim var… Serde sporun her branşına karşı dayanılmaz bir ilgim var ya… Hafta başından bu yana Yaşar Doğu Spor Salonu’ndayım… Neden mi?  “30.Dünya artistik bilardo Şampiyonası” Samsun’da yapılıyor da ondan…  Hani başta Samsun protokolu olmak üzere, Samsunlu sporseverlerin, hatta hat ta bilardo severlerin bile ilgi göstermediği, adeta sırt çevirdiği bir dünya şampiyonası için salondayım… Müsabakaları izledikçe, kurallarını öğrendikçe şampiyonaya katılan beş sporcumuzun yabancı rakiplerle yaptıkları maçlarda acayip heyecan duymaya başladım… Hepside mesleklerinde kariyer yapmış isimler… Artistik Bilardo’ya gönül vermişler…

Her birinin dağarcıklarıda  Ulusal ve Uluslar arası şampiyonalarda aldıkları dereceler bulunuyor… Hedefleri Samsun’da da kürsüye çıkmak, ama bilinsin ki çok zorlu rakiplerle mücadele ediyorlar…  Artistik Bilardoyu öğrenme adına  kendileriyle tanışmaktan büyük gurur duyduğum, Dünya Bilardo Birliği Başkanı Jean Claude Dupont  ile Avrupa Bilardo Birliği As Başkanı ve Türkiye Bilardo Federasyonu Başkanı Uğur Karagöllü’nün katkıları büyük…

Turnuva bittiğinde yapılan tüm teknik vuruşları ve kuralları öğreneceğime eminim… Dünden itibaren NTV’nin yayınladığı şampiyona yarın yapılacak finallerle sona erecek… Ama hala ne tribünler, ne de protokol koltukları dolu… Eminim ki Sayın bakan ödül törenine iştirak ederse hepsi salona damlayacak !

FAİR PLAY
Fair Play bir Anglosakson terimidir. Dürüst oyun,dürüst davranış anlamını taşır… Bir nevi etik üstü davranış... Artistik bilardo Dünya Şampiyonası’nda dün fair play ruhuna özgü bir olaya şahit oldum… Paylaşmadan geçemeyeceğim bir davranış… Büyük bir mücadeleye sahne olan ve kazananın gruptan çıkacağı Türk Sporcu ile Japon sporcunun maçının devre arasında Japon sporcunun eşi tribünlerde fenalaşarak bayılıverdi… Federasyon başkanı Uğur Karagöllü önünde meydana gelen bu olay karşısında bayanı otomobile attığı gibi hastaneye kaldırdı… Yüksek seviyede konsantre ye dayalı olan bilardo sporunda böyle bir olay müsabakası olan her sporcuyu etkiler ve dağıtır…

Japon sporcu da etkilendi… Bu durum Türk Sporcu için avantaj sayılabilirdi… Ancak Federasyon başkanı bunu kullanmayı aklından bile geçirmedi… Japon sporcuyu birkaç kez telefonla arayarak eşinin sağlık durumu hakkında bilgi verdi ve endişeyi gerektirecek bir durumun söz konusu olmadığını belirtti… Morali yerine gelen Japon kendisini oyuna verdi ve mücadelesini bir samuray kimliğine bürünerek sürdürdü… Müsabakayı kimin kazandığı önemli değil… Son vuruşta Türk Sporcu maçı 3-2 aldı…

Ancak; Fair Play örneği ortaya koyan Uğur Karagöllü’nün bu davranışını göz ardı etmek kendisine karşı yapılacak en büyük kötülük olur…

15 Eylül 2012 Cumartesi
/Resul AKÇAY

14 Eylül 2012 Cuma

Samsunun gözyaşları kurumuyor..

Tuncay Kocabaş, İlhan Hamlı, Aydın Uyar, Gültekin Akyol, Emin Uysal; Ünal Ertürk, Kurtça Atıcı, Hüseyin Yavuz, İmdat Deniz, Erdoğan Altınel, Serkan Arslan, Hüseyin Var, Köksal Tekel, Erhan Pakel, Özgür Ekinci, Ahmet Altunoğlu, Selman Özay, Fikret Özer, Umut Bulut ve Samsunlu son şehidimiz Ersan Sancı. Ve diğer Samsunlu şehitlerimiz.

Makamların en yücesi olan şehadet mertebesine ulaşmış Samsunlu şehitlerimizden hemen aklıma gelen birkaç isim... Aslında bu liste, bu kadar kısa bir liste değil. Bu listedeki isimler sadece köşeme şimdilik sığdırabildiklerim... Ne acıdır ki, Samsun'un şehitler haritasındaki yeri hep ön sıralarda olmaya devam ediyor. Bugün Şemdinli'de 2 şehidimiz var. Maalesef Hakkari'nin Şemdinli İlçesi Derecik Beldesi kırsalında teröristlerle çıkan çatışmada şehit düşen 2 şehidimizden birisi olan Uzman Çavuş Ersan Sancı da Samsunlu...

Samsun Çarşamba Havaalanı'na askeri uçaklar o tarifsiz acıyı taşımaya devam ediyor. Bu tarifsiz acı Samsun'un gözyaşlarını kurutmuyor. Asker, polis tüm şehitlerimizi cennete uğurlamaya devam ediyoruz... Şüphesiz o tarifsiz acı, canımızı yakıyor. Ama o yoksul evlerindeki şehit annelerinin feryadı, o kalleş teröristlerin yakasına mutlaka yapışıyor. Biz şehitlerimizi onurlu bir yolculukla cennete gönderiyoruz... İşte bu şehitlerimizin dik ve onurlu duruşları sayesinde bu şanlı bayrak dalgalanıyor. Elbette acımız büyük. O tarifsiz acıyı taşımak kolay değil. Ama bu bayrağın ve bu vatanın bedeli de bu...

Vatan evlatları Türkiye Cumhuriyeti'nin ebediyen yaşaması için kendi hayatlarını feda ediyor. Her şehirden, her kasabadan, her mahalleden artık şehidimiz var. Şüphesiz üzülüyoruz, bazen kahroluyoruz, bazen isyan ediyoruz. Çünkü artık yeter diyoruz. Yeter diyoruz kimse ölmesin, kimse şehit düşmesin istiyoruz. Bunun için herkesin bir şeyler yapmasını, duyarlı ve doğru yaklaşım içerisinde olmasını istiyoruz. Elbette şehidimizin kanı yerde kalsın, şehit kanları bağışlansın istemiyoruz. Bu ülkede kim adam gibi birinci sınıf bir yaşam sürmek istiyorsa aklını başına alsın istiyoruz. Asker ve polis şehit ederek bu ülkede mutlu yaşamak kimsenin hakkı değildir, kimse bu şekilde mutlu yaşayamaz. Bunu anlamak istemeyenler kalleşçe, haince saldırıyor...

İşte o saldırganlar yüzünden vatan evlatları şehit düşüyor. Onlardan birisi de Şemdinli'de şehit düşen Samsun'un Ladik İlçesi'nden Uzman Çavuş Ersan Sancı'dır. O hiç kimseye bir kötülük yapmadı o hiç kimseyi küçümsemedi bütün insanlara sevgiyle yaklaştı. Ne yazık ki karşılığı hain bir kurşun oldu. Onun ölümünden mutlu olanlar, gerçekten mutlu olabilecekler mi? Kim ne derse desin inancımız ve müjdelenen odur ki ,"şehitler ölmez".Samsun'un gözyaşları kurumasa da Samsun'un ve inanan herkesin tesellisi şehitlik makamıdır. Acımızı artıran şehitlerimizin sayısı olsa da tesellimiz yine inancımızın gereği şehitlerimizdir, onların şefaatidir... Kimse zannetmesin ki Şehit Uzman Çavuş Ersan Sancı ölüdür. Ölü ve cehennemlik olan o hain saldırıda hayatını kaybeden kalleş teröristlerdir.

Şehitlerimiz !... Siz rahat uyuyun. İçimizdeki hainler canımızı acıtmaya devam etse de biz biliyoruz ki, sonları hep hüsrandır... Onlar kaybederken, vatan ve bayrak kazanacaktır. Ruhunuz şad olsun. Biliyorum sadece Samsun değil, duyarlı olan herkes her yerde sizin için dua ediyor, Nur içinde yatın... Sonları yakındır, bunu bir kenara yazın.

14.09.2012
/Ayhan HAMLI

13 Eylül 2012 Perşembe

Biraz Köylü Olmak Lazım…

Bu hafta sizlere, Karadeniz Bölgesinin mahalli gazetelerindeki köşe yazarlarından bir tanesinin köşe yazısından bahsetmek istiyorum. Yazının başlığına bakarak şaşırmayın! Yazarın işlediği bu konu, yıllardır benim de köşemde yılmadan işlediğim başlıklar.

Yazımda ne demiştim, teknolojinin hızlı gelişmesi köylümüzü asli görevinden uzaklaştırdı diye serzenişte bulunmuştum. Toplumun temel taşı olan köylü, pazarlarda organik olarak ürettiği patlıcanları, domatesleri, salatalıkları, marulları sıra sıra süslerdi. Bu ürünler pazarlarda mis gibi kokardı. Şimdi köylünün pazarlardaki yerini pazarcılar paylaştı. İnsan eski günleri arar oldu.

İşte köşe yazarlarından meslektaşım Erkan Başkıran, köylülerimizin üretimi ağır ağır bıraktığından, zararlarını da görmeye başladığımızdan bahsederek bu zarar gelecekte daha fazla olacak diyor. Yazar Atatürk'ün “Köylü milletin efendisidir.”sözünü dile getirerek, üretici kesime bazı mesajlar yolluyor. Diyor ki:

Köylülerin toplumun ve ülkenin yapı taşları olduğunu vurgulayarak, ürettikleriyle toplum ve ülkeyi ayakta tutan köylü için ne oldu da köylü çoğunluğu kaybolmaya başladı?

Sizce de gerçekleri söylemiyor mu? Fındık hasatı bitmek üzere. Peki fındıkları kim topladı? Bakın yazar nasıl ifade ediyor: Eskiden üretici fındığı kendi ve aile fertleri, konu komşu desteğiyle veya gündelikçi ile toplardı. Yaklaşık on beş yıldan beri durum çok farklı. Bahçeleri ithal işçiler toplamaya başladı. Bahçelerde Gürcistanlı, Suriyeli, Ermenistanlı ve Güneydoğu illerinden gelen işçilerin sesleri yükseliyor.

Peki üretici nerede? Üreticinin nerede olduğunu siz düşünün. Ne oluyor? Bölgede kalması gereken fındık ekonomisinin yarısı, bu işçilerle dışarı gidiyor.  Kazanmamız gereken parayı böylelikle başkalarıyla paylaşmış oluyoruz.  Sonrası…

“Fındık kazandırmıyor!” diye bas bas bağırıyoruz. Buna hiç de hakkımız yok. Gelecek günler daha zor olacak. Fındıktan yüzümüzün gülmesini istiyorsak, bence biraz köylü olmak lazım.

Yarınınız bugünden güzel olsun.

/Yetkin KARAMOLLAOĞLU
13/9/2012