Yazımın başlığına bakarak yanlış bir ifade
kullanılmış diye düşünmeyiniz. Bu başlığı bilerek koydum. Çünkü eczacılık
mesleği hızlı bir şekilde tükenişe sürükleniyor. Hükümetin uyguladığı sağlık
politikası, eczacılık mesleğini yapılamaz hale getirmiştir. Son derece ağır
teorik ve uygulamalı bir eğitim sonrası eczacılık fakültelerini bitiren
eczacıların mesleklerini uygulayabilecekleri üç alan vardır. Bunlar, ilaç
sanayisinde çalışmak, devletin sağlık kurumlarında sorumlu eczacılık yapmak
veya serbest eczane açmaktır. İlaç sanayisinin ve Devletin eczacı kadrosunun
sınırlı olması nedeniyle eczacıların % 90 ı ister istemez serbest eczacılığa
kaymaktadır.
Eczacılığın serbest meslek olması yanında, ilaçta
faturasız giriş-çıkış olmaması nedeniyle önceki yıllarda diğer serbest
mesleklere göre çok daha yüksek vergi vermeleri, eczacıların büyük paralar
kazandığı görüntüsünü yaratmış ve bu mesleğe olan ilgi ve cazibeyi
artırmıştır.. Eczacıların halkın sağlık sorunlarında ilk başvurduğu adres
olması, her yönü ile düzenli işletmeler oluşu bu mesleğin saygınlığını da
artırmıştır. Özellikle küçük yerleşim yerlerinde ki eczacılar, o toplumun en
saygın ve önemli üç dört kişisinden birisi olmuştur.
Ne var ki, son yıllarda her köşede bir üniversite
açma furyası, Türkiye’ de ki eczacılık fakültesi sayısını bir anda 23 e, eczane sayısını da 24.000 e yükseltmiştir. Bu
sayısal artış ve son yıllarda ki uygulamaların eczacıların aleyhine işlemesi,
eczanelerin birçoğunu gizli iflasa sürüklemeye başlamıştır. Yine üzülerek
söylemek gerekirse, geçmişte sayıları çok olmasa da, bazı eczacıların adının
karıştığı suiistimaller de yapılan işin sağlık ile ilgili olmasının da etkisi
ile bu mesleğin saygınlığına büyük zararlar vermiştir.
Zaten ciddi ekonomik sorunlarla uğraşan eczaneler,
son yıllarda bir de zincir eczaneler korkusunu yaşamaya başlamıştır. Aslında
eczaneler için tehlike çanları, 1984 yılı sonunda KDV Kanunun yürürlüğe girmesi
ile başlamıştı. Eczanelerin önemli çeşitleri arasında bulunan ve ıtriyat olarak
tanımlanan kozmetik ve parfümeri çeşitlerine KDV konulması ile bu çeşitlerin
eczanelerde satışı hızla azalırken, bu çeşitler KDV almadan satış yapan eczane
dışı satış alanlarına kaymıştır.
Daha sonra eczanelerin sattığı bazı çeşitlere
yasaklar getirilirken, veteriner ilaçlar için de veterinerlere satış hakkı
verildi. Böylece eczanelerin çeşit alanı iyice daraltılmış oldu. Bu sırada
dünya ilaç şirketlerinin baskısı ile reçete dışı ilaçların satışının da eczane
dışına kaydırılma çalışması başladı. Sonuçta, özel koruma koşullarında
satılması gereken bebek mamaları dahi süper market raflarında yer almaya
başladı.
Eczanelerin resmi kar oranının % 20 olarak kabul
edilmesi ve bu orana göre vergi vermesinin maliye açısından zorunlu kılınması
da, eczaneleri mama ve benzerlerini daha az karla satabilen marketlerle rekabet
edemez duruma düşürmüştür. . Reklâm
yasağı ve benzeri kısıtlamalar altında çalışan ve tek fiyatla satış yapması
zorunlu olan eczaneler korumasız bırakılmıştır.
Eczanelerin canlı sağlığı ile ilgili olarak çok
önemli sorumluluk taşıması ve ilacın sıradan ticari bir mal olmadığı gerçeği,
ilaç fiyatlarının artırılmaması kolaycılığı adına, dünden bugüne tüm hükümetler
tarafından sürekli göz ardı edilmiştir. Son on yıl öncesine kadar ülkemizde
yaşanan yüksek enflasyonlar nedeniyle ilaca sürekli zam yapılırken, eczacılar
ve bağlı oldukları eczacı odaları inatla ilaç fiyatlarının Türkiye’de çok
yüksek olduğunu savunmuştur. Buna rağmen uluslararası ilaç tekellerinin baskısı
ile zamlar devam etmiştir.
Tüm bu dönemlerde ilaç fiyatlarının artmasının
eczanelerin karlılığını artırmasına rağmen, Türk Eczacılar Birliği ve eczacı
odaları olarak ülkemiz çıkarlarını ön planda tutan eczacılar, ilaç fiyatlarının
artırılmasından şikâyetçi olmuş ve fiyatların düşürülmesi taleplerinin
bayraktarlığını yapmıştır. Son beş altı yıldır iktidarda ki hükümet,
enflasyonun durdurulması ile ilaç zamlarını önce durdurmuş, sonra da
eczacıların yıllardır savunduğu ilaç fiyatlarının yüksekliğine el koymuştur.
Kısa sürede ilaç fiyatları bir anda ¼ , hatta daha da aşağılara düşmüştür. Çok
değil daha 5–6 yıl önce 90.00 TL. Satılan bir ilacın fiyatı 15–20 TL. düşmüştür.
Yakın geçmişte zam diye tutturan ilaç firmalarının
bu düşük fiyatlarla nasıl ilaç sattığı sorgulanmazken, yıllarca bu ülkenin
hazinesinin soyulmasının hesabı da sorulmamıştır. Ancak ülkemiz ve halkımız
adına yararlı olan günümüz hükümetinin ilaç politikası, yıllarca ilacın çok
yüksek fiyatlarla satıldığı konusunu haykıran eczacıya yeni bir darbe olmuştur.
Çünkü her ilaç fiyat düşüşünde, eczacının önceden daha yüksek fiyatlı olarak
alıp rafına koyduğu ilacı düşürülen yeni fiyatı ile satmak zorunda
bırakılmıştır. Tek alıcı konumunda tekel haline gelen SGK’nın, reçeteleri bilgisayar
ortamında ve son ilaç fiyatından kabul etmesi, eczacıyı elindeki ilacı zararına
satmak zorunda bırakmıştır.
Sağlık Bakanlığı ve SGK Genel Müdürlüğü’nün Türk
Eczacılar Birliği ile yaptığı görüşmelerde fiyatı düşürülen ilaçların fiyat
farkının ilaç firmaları tarafından karşılanacağını söylemesine rağmen,
firmaların çoğunluğu bu farkları vermekten kaçındığı için eczaneler karsız,
hatta zararına ilaç satmak zorunda kalmıştır. Tek alıcı konumuna gelen SGK,
başka alıcısı kalmayan eczaneleri bu kez de bu olumsuzlukla karşı karşıya
bırakmıştır. Oysa eczacılar yıllardır kar oranlarının düşük olduğundan
yakınarak, en azından diğer ülkelerde ki kar oranlarının ve meslek haklarının
kendilerine de verilmesi için uğraşıyordu.
Bu hakkı alamayan eczaneler, o süreçte ecza
depolarının verdiği peşin ıskontolar ve diğer ek ıskontolarla ayakta durmaya
çalışıyordu. Son dönemde ilaç fiyatları düşürülürken, eczanelerin depolardan
aldığı tüm ek ıskontolar da, “Kamu kurumu ıskontosu” adı altında SGK’ya
kaydırılmıştır. İlaç fiyatlarının üçte
bire, dörtte bire düşürülmesi ile günlük satışları yarı yarıya azalan
eczanelerin karlılığı da otomatik olarak düşerken, yukarıda ki nedenle ek
gelirleri de elinden alınmış oldu. Mevcut karlarla dahi ayakta durmakta
zorlanan ve bu ek karların da alınması ile giderleri sürekli artan eczaneler
kapanmakla karşı karşıya kalmıştır.
80 milyonluk Türkiye ilaç pazarına daha çok kar
amacıyla göz diken ilaç tekelleri, bu süreçte sürekli olarak serbest eczane
sektörünü yok edecek dayatmaları gündeme taşıdı. Ne yazık ki bu olumsuzluklar,
toplumun yıllardır en önemli sağlık danışmanı konumunda ki eczaneleri yok olma
noktasına getirmiştir. Üzülerek söylemek gerekirse, geçmiş dönemlerde her
şartta üyelerine sahip çıkan Türk Eczacılar Birliği ve Eczacı odaları da son
dönemlerde sivil toplum kuruluşları üzerinde artan baskı ve diğer yöntemler
nedeniyle olacak, eski etkinliğini yitirmiştir.
Sağlık Bakanlığı ve SGK ile yapılan görüşmelerde
hükümetle ters düşmemek adına, yapılan dayatmaları önleyemez hale gelmiştir. Türk
Eczacılar Birliği, eczanelere dayatılan bir sürü angaryanın karşılığı olarak
reçete başına 25 kuruş gibi eczacıyı aşağılayan bir bedelin verilmesini, başarı
olarak sunmuştur. Her yıl bir Eczacılık Fakültesi’nin açıldığı bir ortam da,
beş yıl sonra yürürlüğe girecek ve eczacıların istediği yerde eczane açmasını
önleyecek olan, “Nüfusa göre eczane açılabilmesinin” yasalaştırılması, ileri ki
yıllarda eczacılık fakültesinde okumanın da cazibesini yok edecektir. Bir
yandan eczacı sayısını ihtiyaçtan fazla artırmak, diğer yandan eczacının eczane
açabilmesini imkânsız hale getirmek nasıl bir çelişkidir? Anlamak mümkün
değildir.
Hükümetin “Muayenelerden para alınmıyor”
görüntüsünü sağlamak için eczanelerde alınmasını şart koştuğu ve eczacıyı hasta
ile karşı karşıya getiren muayene ücreti toplama angaryasını dahi
engelleyemeyen Türk Eczacılar Birliği, eczacıların güvenini kaybetmeye
başlamıştır. Yakın geçmişte ülkesinin çıkarları için ilaç fiyatlarının
düşürülmesini savunan eczacılar, bu duyarlılıklarının karşılığını adeta
cezalandırılarak görmüş ve mesleklerinin ellerinden alınması durumuyla karşı
karşıya bırakılmıştır. Türkiye’nin en düzenli çalışan ve devletine en dürüst
vergi veren kurumlarının başında gelen bir meslek gurubu, doyumsuz uluslar
arası ilaç tekelleri ile hükümetin sağlık sektörüne bakış politikalarına kurban
edilmiştir.
Böyle giderse, ilaç dağıtım pazarını ( Eczaneleri)
uluslar arası süper marketleri aracılığı ile eline geçirecek dünya ilaç
tekellerinin, ileride hangi fahiş ilaç fiyatlarını bu ülkeye dayatacaklarını
hep birlikte göreceğiz. Uyuşturucu ve alışkanlık yapan ilaçlar konusunda
eczanelerin sağladığı kontrol sistemi de yerle bir olacaktır. Merak ediyorum,
bu ülke gençliğinin en büyük belası olan uyuşturucu kullanımı o zaman nasıl bir
patlama yapacaktır? Bunun faturasını kim, nasıl ödeyecektir.
Uzun lafın özeti, günlük hesaplar ile yıllardır
sorunlarına duyarsız kalan eczacılar, tüm haklarını kaybetmek tehlikesi ile
karşı karşıya kalmıştır. Bu ülke insanına her türlü desteği veren bu sektöre
yazık olmuştur. Bu ekonomik çıkmaz kısa sürede çok sayıda eczanenin kapanmasına
neden olacak, ayakta kalanlarda uluslararası eczane zincirlerine teslim
edilecektir. 30.000 i aşan eczacı, 24.000 bulan eczane sayısı ve asgari 3–4
çalışanı ve aileleri ile birlikte yaklaşık 500.000 kişi daha işsizliğe mahkûm
edilecektir. Eczacı, geçmişte olduğu gibi kendisine sahip çıkan Türk Eczacıları
Birliğini özlemektedir..
Geçmişte eczacıların kar oranlarını düşüren dönemin
sağlık bakanı ile bir bayram öncesi yapılan görüşmeden ayrılırken, kendilerinin
bayramını kutlayan bakana, “Bize bayramı zehir ettiniz, bir de bayramımızı
kutluyorsun” diyerek elini uzatmayacak kadar dik durabilmeyi becermiş TEB
yöneticilerini özlüyoruz.. Kurallar içersinde çalışarak haklı bir saygınlık
kazanmış bu meslek gurubuna yazık edilmiştir.. Mesleğinin son dönemlerine gelmiş deneyimli
bir eczacı olarak, tüm meslektaşlarımı ve meslek kuruluşlarımızı davalarına
daha fazla sahip çıkmaya ve onur duydukları mesleklerinin ellerinden alınmasına
karşı koymaya davet ediyorum. Umarım bu kötüye gidiş bir şekilde önlenir..
Yarınlarımızın bugünümüzden daha iyi olması dileğiyle...
/Sadi SUBAŞI
31 Aralık 2012