31 Mayıs 2013 Cuma

Samsun’da Çatışmalar

Görüldüğü üzere, Samsun’da her alanda bir konsensüs sağlanamadığı gibi, siyasi platformlarda da. TBMM’deki argo ve küfürlü geçen gündemleri aratmayan bir diyaloğa girilmiştir. Parti il başkanlarının birbirlerine Pazar edebiyatı ile sataşmalarının kendilerine veya partilerine ne tür avantajlar sağlayacağı tartışılır. Oysa iki parti liderinin birbirleri ile limon veya karpuz tekerlemeleri ile değil, Samsun için hizmet üretebilecek milletvekili adaylarını tespit etmektir. Çünkü özellikle iktidar kanadında 3 dönemdir milletvekilliği yapan ve Samsun’un sosyo-ekonomik yapısındaki tablodan da anlaşılacağı üzere sınıfta kalan, ancak illa bir koltuğa sahip olmak adına belediye başkanlıklarına aday olmaya soyunanları sahneden indirmeleri gerekir. Samsun’un taze ve tüm art niyetli düşüncelerden arınmış, seçildiğinde parti rozetini çıkarabilecek, koltuğa oturduğunda ise ilk iş olarak hemşeri ve yakın akrabalarına iş ve yandaşlarına da ihaleleri peşkeş çekmeyecek iradelere ihtiyaç vardır.

Çünkü Samsun’un havasından mı dır, suyundan mı dır kesinlikle kentin çıkarları ve menfaatleri için ortak akıl üretilmez. Projelere karar verilir ve uygulanır. Uygulandıktan sonra doğal olarak ortaya çıkan aksaklıklara karşı getirilen eleştiriler sonucunda kavgalar başlar. Son yıllarda kent için gündeme gelen projelerin tamamında çatışmalar yaşanmıştır. Hafif Raylı Sistem Projesi, minibüsçülerin sorunları, daha öncesinde otogarın yeri ve ulaşımı, sahil bandına yapılan devasa binalar gibi gelişmeler karşısında hiçbir tasarrufu olmayan Samsun’lular doğal olarak tepkilerini Sivil Toplum Örgütleri kanalı ile dile getirmektedirler.

Sivil Toplum Örgütleri arasında da, kentin ortak menfaatleri konusunda bir birlikteliğin sağlanabildiği söylenemez. Aktif olan örgütler dahi kentin gelişmesine yönelik projeler üretmek yerine, sadece yapılanları eleştirmeyi tercih etmektedirler.  Nitekim geçmişte örgütlerin ayrı telden çalmaları nedeniyle, Samsun Teşvikli İller kapsamına girememiştir. Mobil Santraller ile ilgili protestolarda, iktidar partisini destekleyen STÖ’ler bu tür eylemlerin dışında kalmayı tercih etmişlerdir. Bugün yine kentin en önemli gündemi olan Samsunspor konusunda ise belirsizlikler sürmektedir. Geçmişin sancılarını yaşayan kulüp, bugün ekonomik anlamda iflas etmiş haldedir. Erkut Tutu dönemi sonundaki blanço ile bugünkü blanço arasında dağlar kadar fark vardır. Süper Lig’de bilinçsizce yapılan transferler ve ödenen astronomik bedeller, ne yazık ki bugünkü tabloyu ortaya çıkarmıştır.

Her genel kurul öncesinde, kulüp başkanları doğal olarak kentin takımına sahip çıkmasını bekler. Temaslarını bu çerçevede yoğunlaştırır. İlk etapta kentin valisi, belediye başkanı, bakanı ve milletvekillerini, ardından işadamlarını ortak değeri yaşatmak adına desteğe çağırır. Amacı mümkün olduğunca kulübe katkı sağlanmasını temin etmektir. Ancak hiçbir kulüp başkanının da “kulübü kimse desteklemiyor, bende bu nedenle aday olmuyorum” şeklinde bir tavır sergileyerek adaylıktan vazgeçtiği görülmemiştir.

Ancak gerçek şudur ki, Samsunspor etrafında tüm kent birleşmeli ve süper lige adım atabilecek bir kadro oluşumunda katkıda bulunmalıdır. Çünkü kentin ortak değerine sahip çıkılmaz ise ve gerekli destek sağlanamaz ise, marka değerini yitirecektir. Kentin mimarisi, hizmete yönelik projeleri, ekonomik problemleri, sosyal yapılanmanın iyileştirilmesi, turizmi ve tüm sektörlerinin bir bütün olarak kabul edilmesi, kenti yaşanabilirlilik sıralamalarında ön saflarda yer almasını sağlayabilmek için yapılması gerekenler herkes tarafından bilinir.

Ancak çeşitli nedenler ile uygulamaya konulamaz. Çünkü öncelikle siyasi çatışmalar, iktidarın nimetlerinden azami derecede istifade etmek, partizan zihniyetler gibi faktörler bu uygulamalara engel olur. Samsun’da her zaman ifade ettiğimiz gibi çatışmaların yerini sağduyu almalıdır. Kentin geleceğini ilgilendiren konularda ise ortak akıl üretilmelidir. “Akıl akıldan üstündür” felsefesi ile nefsi duygulardan feragat edilmelidir. Kentlilik bilincinin oluşturulması ancak bu şekilde gerçekleşir.

/Süleyman SALUR
31 Mayıs 2013

Sayın Bakan'a Açık Mektup

Samsun, Samsun olalı böylesine yoğun bir yatırım faaliyeti görmedi... Bundan sonra da görür mü bilemem ?... Bildiğim şudur ki ! Bu yatırım furyasını planlayıp, hayata geçirenler şehrin bu konudaki gereksinmelerini en az 50 seneliğine ötelemişlerdir...

"Sahipsiz kent" adını uğursuz bir apolet gibi omuzlarında taşıyan kent 90 yıllık cumhuriyet tarihinde ilk kez böylesi bir avantaj elde etmiş ve bu imkanı da görüntü itibarıyla net bir şekilde kullanmaktadır... Diğer bakanlıkların Samsun'a tahsis ettikleri bütçenin miktarını tahmin etmem imkansız... Enazından böyle bir bilgiye sahip değilim, ancak Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın yatırım bütçesinin hangi boyutta olduğunu kentin topraklarından yükselen inşaatlarla anlamak mümkün...
Emeği geçenlere teşekkürü bir borç bilmek, hayatı boyunca sporun içerisinde olan biri olarak asli görevimdir.

Sayın bakanımız;
Samsun basketbolu bayan takımların çokluğu nedeniyle heyecan ivmesi kaybetti, bu sorunun aşılması için mutlak surette erkek takıma ihtiyaç duyulmaktadır. Samsun özünde sporcu şehridir ve gerçekleştirilen yatırımlarla da "Spor Kenti" hüviyetine büründürülmüştür. Merkez de 2500 ve 7500 kişilik iki salon kısa sürede tamamlandı. Bu salonlarda Samsun’u temsil edecek iddaalı ve yarışmacı takımların yer almasını sağlayacak girişimleri başlatmak ve en kısa sürede hayata geçirmek gerekli. Bir spor adamı olarak harekete geçirilen bu oluşuma destek verilmesini istiyorum. Bir erkek basketbol, bir de bayan voleybol takımının kurularak deplasmanlı liglerde yarışması, kente ayrı bir hava katacaktır.

Şehirlerin tanıtımının turizm ve spordan geçtiğinin altını önemle çizmek isterim. Deplasmanlı liglerde yer alan takımları inceleyin. Spor sayesinde, varlıklarıyla kentlerin isimlerini hafızalara kaydediyorlar. Samsun için maalesef bu durum pek parlak değil. Son yıllarda SBK ile başlayan bayan basketbol takımı furyası Canik Belediyespor, Tekkeköy Belediyespor ve 55 Gençlik ile tavan yaptı. Burada maliyetleri artıran unsur olarak, sporcuların tamamına yakınının dışarıdan gelmesini görmemiz mümkün. Belli bir zaman sonra işin tadı da rengi de kaçıyor. Alt yapıdan yeteri kadar sporcu yetiştirememenin sancıları çekiliyor. Bir yerde tıkanıyorsunuz ve sonuç kulüp kapamaya kadar gidiyor.

Bu topraklardan elit erkek basketbolcular yetişmiş, yetişme potansiyeli her zaman mevcuttur. Yeter ki onlar için hedef takım oluşturalım. Geçmişte Samsunspor Basketbol takımı olarak önce bölgesel lig, ardından 2.Lig, daha sonra da üç kez birinci lig oynama hakkını elde etmemize rağmen dönemin yöneticilerinin verdikleri kararlar doğrultusun da lige katılınmadı. Bu kararlar sonucunda gençlerin heyecanı takımın kapatılmasıyla birlikte söndü.

Sayın bakanımız;
Deplasmanlı Liglerde yer alacak bir erkek basketbol ile bir bayan voleybol takımı Samsun adını duyursun fikrinden yola çıkarak, basketbol’un her kademesinde görev yapmış kişiler olarak bir araya geldik ve yeniden bir takım oluşturma adına girişimde bulunduk. Hazırladığımız çalışma dosyası Gençlik ve Spor İl Müdürümüz Güven Özyurt vasıtasıyla Sayın Arslan Karanfil’e ulaştırıldı. İlginizi ve desteğinizi beklemek en tabii hakkımız. Yeni salonlarımız ve alt yapımız ile şartların oluştuğunu görüyoruz. Amaç, hedef iddialı bir basketbol takımı ile Samsun’a yeniden coşku ve heyecan getirmektir.  

Saygılarımla...

31 Mayıs 2013 Cuma
/Resul AKÇAY

Kamu Hastaneler Birliği -3

Dün öğlenden sonra gibiydi Sevdiğim dostum Recep Yazgan aradı. Kendisi Samsun’un en etkili olan akasyamhaber.com internet sitesinin sahibi. Üç gün önce yazdığım vatandaş Mahmut ve Basın mensubu Mahmut’un başına gelenlerle alakalı sohbet ettik. Hatta yazdığım köşe yazımı sitesinden haber yaptığı için teşekkür ettim. Böyle duyarlı olduğum için de o bana teşekkür etti. Sitesinden yayınladığı köşe yazımın en çok okunanlar arasında olduğundan bahsetti. Bu sosyal bir konuydu. Tüm vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren bir haksızlıktı. Eğer şahsi bir durum olsaydı bunu yazmazdım. Nefsime yenik düşmüş ve sadece kendimi düşünmüş olurdum.

Bu yazımla istedim ki vatandaşlarımızın sonuçları daha erken verilsin. Yazdığım ve merak ettiğim sorulara henüz bir cevap alabilmiş değilim. Bir cevap gelirse de noktasına virgülüne dokunmadan yayımlayacağımdan da kimsenin şüphesi olmasın. Bu yaşananlar ayrımcılığın da acı ve gerçek bir yüzü. Yaşanan bu durumların sadece Eğitim ve Araştırma Hastanemizde olmadığını diğer hastanelerimiz de de aynı durumların yaşandığı aşikâr.

Eminim ki her birimizin bu hastanelerde buna benzer yaşadığı çokça öykü vardır.  Bunlar 30 yıl önce nasılsa şimdi de böyle. Ancak bütün bunları değiştirmek de yetkililerin elinde. Eğer diyorlarsa ki böyle gelmiş böyle gider. Salla başını al maaşını. Bende derim ki o devirler çoktan geçti. Artık işini adam gibi yapanlar yapacak, yapamayanlar gidecek. Kimse kusura bakmasın. Boğazınızdan geçen her bir lokmada garip gurabanın fakir fukaranın hakkı var. Yok biz böyle olmaya devam edeceğiz diyorsanız da hodri meydan. Halep ordaysa arşın burada.

Hazır Recep Yazgan’dan da söz etmişken. Bu kadar açık sözlü bir dostum olduğu için mutluyum. Zira Recep Yazgan benimle tanışmadığı ancak camia içerisinden tanıdığı günlerde meğer beni hiç sevmezmiş. Bunu bizzat kendisi söyledi. Ben dedi seni hiç tanımazdım ancak nedensiz bir şekilde de sevmezdim dedi. Yazgan’la asıl tanışıklığımız Antalya seyahatinde oldu. Orada bir partinin programlarına katıldık. Oda arkadaşlığı yaptık. Sonrasında bana dönüp ya ben seni sevmezdim ancak neden sevmediğimi de bilmezdim, Meğer sen düşüncelerimin tam tersinde birisiymişsin dedi. Valla açık sözlülüğün bu kadarı her arkadaşta bulunmaz. O günden beridir ki Recep Yazgan ile sıkı bir dostluğumuz vardır.

Gerçekleri görüp söyleyen ve yanlış görüp değerlendirdiğini de söyleyebilecek insan sayısı azdır. İşte Recep Yazgan böyle bir dosttur. Aslında bu tarz yazılar kişilerin ölümünden sonra anısına yazılır. Ancak ben sağken ve sağlıklıyken yazılmasından yanayım. İnsanların dünya görüşünün, kişisel yaşayış tarzlarının ötesinde tartışmaya ve açık fikirliliğe açık olabilmeleri müthiş bir durum olsa gerek. 

/Mahmut ERDOĞAN

Kamu Hastaneler Birliği -2

Dünkü yazımda Eğitim Araştırma Hastanesinde yaşadıklarımı sizlerle paylaşmıştım. Dün öğlenden sonra hastaneye gittim. Bana söylendiği gibi torpilli olarak filmim çıkmıştı. Gerçeği söylemek gerekirse keşke benim sonucum çıkmamış olsaydı diye düşünerek gittim. Zira benim sonucumun çıkmış olmasının hiçbir önemi yok. Vatandaşlarımız 2,5 ay beklerken bir sonuç için ben 15 günde zar zor alabildim.

Hazır hastaneye gitmişken biraz dolaşayım kuyruklara gireyim vatandaşımız nasıl karşılanıyor göreyim dedim. Demez olsaydım. Sabahtan gelmiş halen daha öğlenden sonra sıra bekleyen insanlar. 5 – 6 hastada bir sigara molasına çıkan doktorlar. Her kuyrukta muhakkak bir tartışma var. Nedeni basit. Saatlerdir sıra bekleyen vatandaşımızın önüne geçen hastane personeli.

Eğer hastanede bir çalışan tanıyorsanız sizden iyisi yok. Aynı askeriye gibi. Hani eskiden derlerdi ya acemi birliğinde on başı ya da çavuş tanıdığın oldu mu yırttın gitti. Hah işte bizim Eğitim Araştırma Hastanesinde aynen öyle olmuş. Benim hastanede gezdiğim ve gözlemlediğim gibi acaba Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri dolaşmış olsa idari birimleriyle bu eksiklikleri göremez mi? Görüp de, gideremez mi? Acaba zamanları mı yok. Ya da o sıcacık koltuklarından kalkamıyorlar mı? Eğer böyleyse vay halimize. Asgari ücretin tam 15 katı maaş alıyor bu beyler. Aşağıda neler oluyor, vatandaşın derdi var mı? Yeterli hizmeti en kısa zamanda alabiliyorlar mı? Diye hiç merak etmiyorlar mı?

Merak ediyorum. Bir de duvarlarda sıralama sistemi var. Fakat doktor yanında bulunan görevliler o numaratörü kullanmak yerine bağırarak sırası geleni haber vermeye çalışıyorlar. Ya Allah aşkına bu numaratör sistemi niye kuruldu. Vatandaşlarımız hasta, oturdukları yerden sırası gelen kalkıp içeri gitsin diye. Ancak her muayenehanenin önü en az 15 -20 kişi hınca hınç dolu. Aradan bir torpilli içeri girdi mi zaten gergin bekleyişte olan vatandaşımız tutuşuyor bir biriyle ağız dalaşına. Bütün bunların önüne geçmek mümkün. Ancak balık baştan kokar. Eğer genel sekreter beyefendi kendisine bağlı bu hastanelerde sıcacık koltuğundan kalkabilir ve aşağıları birkaç kere gezebilirse şahsen bu durumun yavaş yavaş düzeleceğini düşünmekteyim.

Bir tavsiye; öyle davulla zurnayla gezmeyin aşağıları, aniden kalkın, peşinize de çok fazla kişiyi takmadan hatta tebdili kıyafetle. Hafta da iki kere bunu yapıp ardından da gerekenler yapılırsa düzeleceği kanaatindeyim. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta demiyor mu valilerimize, kaymakamlarımıza vatandaşın yanına her zaman siz gideceksiniz diye. İllaki her kurum için ayrı ayrı mı demek lazım.

Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterimiz de gitsin, şu da gitsin, bu da gitsin diye. Beyler o koltuklarda rahat ve ferah içerisinde oturabiliyorsanız bütün bunlarda tüyü bitmemiş yetimlerin hakkının olduğunu unutmayın. Bu memlekette o koltuklardan kimler geldi kimler geçti. Unutmayın Mezarlıklar bir dönemlerde o koltuklardan (yaşı gereği) vazgeçemeyenlerle dolu.

/Mahmut ERDOĞAN

Kamu Hastaneler Birliği -1

Bilindiği gibi ülke genelinde sağlıkta revizyona gidilip Kamu hastaneler birliği oluşturuldu. Uygulamayla kamuya hizmet ve bu hizmetin en iyi şartlarda sürdürülebilmesi, bu yapılırken de hasta ve çalışan memnuniyetinin daha da yükseltilmesinin amaçlandığını söylendi. Ancak Samsun’da işler vatandaş için hiçte öyle değil maalesef. Şimdi sizlere vatandaş Mahmut Erdoğan’ın başına gelenleri, ardından da Basın mensubu olan Mahmut Erdoğan’ın başına gelenleri aktaracağım. Bundan tam 15 gün önce vatandaş Mahmut olarak Eğitim ve Araştırma Hastanesine gittim. Bir sağlık sorunu nedeni ile. Doktor bey bana hızlı ve acil sonuca gitmek için Beyin Anjiyografisi filmi çektirmeme ve neticeye bakmamız gerektiğini söyledi. Hemen filmin çekileceği yere gittim. Bana bir reçete verilerek 04.04.2013 günü sabah aç karnına 09.00 da hazır olmam söylendi.

O gün aynen söylendiği gibi 08.30 da film yerinde idi vatandaş Mahmut. Ben sıra beklerken benden sonra gelenler eğer hastanede öyle ya da böyle bir tanıdığı olanların vatandaş Mahmut ve diğer vatandaşlarımızın sıralarına bakılmaksızın. Bizlerden önce alındılar içeri. Önce bir ambulans şoförü getirdi tanıdıklarını ve hiç sıra beklemeden alınıverdi içeri. Ardından giydiği üniformadan da anlaşılan bir hastane çalışanının tanıdığı vb. bu arada benimle birlikte bekleyenlerin arasında hastanede yatan vatandaşlarda vardı. Ben hastanede yatan vatandaşlarımıza öncelik verilmesini tercih ederdim. Ama onlarda benim gibi sıradan vatandaş. Bekleyeceksin kardeşim. Torpilin ya da tanıdığın yok ki.

Saat sanırım 11.00 gibi filmimi çektiler. Bana sonucumu 10 gün sonra alabileceğim söylendi. Bu tarz filmlerin sonucu için 10 günlük bekleme süresi makul bir süre. 10 gün sonra sonucumu almaya gittiğimde sonucumun çıkmadığını ve iki ay sonra sonucumun çıkacağını öğrendim. Nedenini sorduğumda aldığım yanıt geçen ay çekilen filmlerin sonuçları yeni çıkıyor siz iki ay sonra geleceksiniz sonucunuza almaya. Tek doktor yazıyor sonuçları dendi. Bende eğer önemli bir hastalığım varsa ve erken bir teşhis gerekiyorsa ilk muayenemden şu ana kadar 15 gün süre geçti iki ay sonra yaklaşık 2.5 ay geçmiş olacak ve ben belki de erken teşhis olmadığı için ölürsem bunun sorumlusu kim olacak deyip, teşekkür ederek ayrıldım personelin yanından.

Sonrasında sıradan bir vatandaş gibi hakkımı aramak için idareye yöneldim. Bana bu konuyu Dursun Bey’le görüş dediler. İdarede Dursun Bey’in özel kalemi çıktı karşıma konuyu anlatıp Dursun Bey’le görüşmek istediğimi söyledim. Fakat Dursun Bey’in toplantıda olduğunu toplantının uzun süreceği belirtildi.

Bütün bunlar vatandaş Mahmut’un başına gelenler. Şimdi basın mensubu Mahmut’un yaşadıkları; özel kalemdeki hanımefendiye kendimi tanıttım Kanal S televizyonu Yönetim Kurulu Başkanı ve Olay Gazetesi İcra kurulu Başkanı olduğumu. Bu konuyu köşe yazımda yazacağımı. Tek taraflı bir yazı olmasın eğer Dursun Bey bu konuda bilgi vermek isterse yazımda bunu da belirteceğimi söyledim.

Hanımefendi az önce toplantısı uzun sürecek olan Dursun Bey’in yanına gitti ve kendisinin beni beklediğini söyledi. Odasına gittim, daha derdimi anlatmadan çay ikram edildi sonucumu almam içinde pazartesi öğlenden sonra gelmem söylendi. Ancak ben orada sadece kendi çekindiğim filmimi vatandaşlarımızdan 2,5 ay önce almak için gelmediğimi. Bir film için 10 günlük beklemenin normal fakat 2,5 ayın çok uzun olduğunu vatandaşlarımızın bu süre zarfında teşhislerinde geç kalınabileceğini belirttim. Dursun Bey bana insan yetersizliğinden bahsetse de bunun bir mazeret olamayacağını belirttim.

Neticeye gelecek olursak. Vatandaşlarımızın ve vatandaş Mahmut ERDOĞAN’ın 2,5 ay sonra alacağı bir filmi Basın mensubu Mahmut ERDOĞAN iki günde alıyor. Şimdi bugün öğlenden sonra ben filmimi alacakmışım. Vatandaşlarımız ise 2,5 ay sonra. Eğer benim güzel ülkemde ben sade bir vatandaş olarak işlerimi zamanında halledemiyorsam neden Kamu Hastaneler Birliği oluşturuldu. Bu arada Dursun Bey’in yanından ayrıldıktan hemen sonra özel bir hastanemize gidip aynı filmi çektirdim. 30 dakika sonra da sonucumu aldım. Acaba kamu hastaneler birliği vatandaşın özel hastanelere gitmesini mi istiyor da sonuçlar 2 ay sonra veriliyor?  3 hususu çok merak ediyorum

1 -Şimdi bu yazımı Sağlık Bakanlığına da gönderiyorum. Bakanlık ne diyecek bu konuda, merak ediyorum.

2-  04.04.2013 günü benimle birlikte aynı filmi çekilen vatandaşlarımız sonuçlarını ne zaman alacak onu çok merak ediyorum.

3 - Birde Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterimiz ne iş yapar onu merak ediyorum.

/Mahmut ERDOĞAN

30 Mayıs 2013 Perşembe

Samsun' un Potansiyeli

Valimiz Hüseyin Aksoy, Ankara' da bir araya geldiği Samsun bürokratlarıyla toplanarak, Samsun' un dününü ve bugününü konuşmuşlar. Vali Bey, toplantı sonrasında iki önemli söz söylemiş. Birisi Samsun Samsun' a çok önemli hizmetlerin geldiği şeklindedir Sözümüz ve bu konuda yapacağımız eleştiri doğrudan kendisine olmamakla birlikte Vali Bey' in görüşüne katılmadığımızı sözün hemen başında söylemeliyim. İki Otel yatırımıyla iki AVM' nin yapılması ise kastedilen bunlara katılmamız elbette ki mümkün değildir.

Son yıllardaki tek önemli yatırım Lojistik Köy Projesidir, onun da Samsun' ne kazandıracağı henüz net değildir.  Hipodrom Samsun' a 45  Km uzaktaki Karaköy Harasına yapılacak,  Onun da Samsun' ne katkı vereceğini merak ederim. Sağlık OSB için de Tekkeköy civarında yer bulunamamış, 19 Mayıs ilçesine gönderilmeleri kararlaştırılmıştır. Tıbbi cihaz üreticilerine ve diğer medikalcilere sorun bakalım bu karardan ne kadar memnunlar.

İktidara mensup siyasetçilerimizin bir zamanlar övünç kaynağı olan Samsun Tersanesi de tam bir fiyaskodur. Tersane gerçeği günümüzde yoğun bir çaba ile unutturulmaya çalışılmaktadır. Doğrudur, biz bir çivi çakanın kulu ve kölesi olmaya razıyız.

 Ve fakat Çivi doğru yere çakılmalıdır. Vali Beyin söylediği ikinci söz çok önemli bir tespit aslında.Samsun' un potansilelini kullanamadığını söylemiş Sayın Valimiz. Doğrudur, potansiyelimiz var ve biz bunu kullanamıyoruz. Yeni bir tespitte değildir aslında bu. Ben 35 yılı aşkındır gazetecilik ederim ve bu konu her dönemde konuşulur.

Potansiyeliimizi harekete geçirebilmek adına en hareketli dönemimiz de 90' lı yılların ilk yarısı olmuştur. Samsiad mesela o dönemde kuruldu. Kanunla kurulan ve kanunla korunan Samsun Ticaret ve Sanayi Odasının,Samsun' un sorunlarını dile getirmede ve çözüm üretmede yetersiz kaldığını düşünen bir gurup sanayici ve İşadamı tarafındanSamsiad kuruldu o yıllarda. Rahmetli Adnan Sakoğlu STSO Başkanıydı ve şiddetle muhaleet ediyordu bu oluşuma. Başlangıçta bir gurup gençti kurucuları ama yönetimine daha sonraları Adnan Yücel, Fahetttin Ulusoy, Özdemir Erol, Orhan Cazgır, Mehsmet Ali Saka, Mazhar Başoğlu gibi Samsun' un bildiği ve tanıdığı isimler gelmişti.

TSO' nun çalışmadığını ve istese bile kanunla korunduğu için çalışamayacağını iddia ediyorlardı. Peş peşe proje üdetildi o dönemde. Samsiad' ın en göze batan isimleri Orhan Cazgır ve Fahrettin Ulusoy' du. Orhan Cazgır uzaklaştırıldı, Samsiad' la ilişkisi kesildi yani. Fahrettin Abi ise daha sonra TSO' nun meclisine girdi,görev falan alınca da TSO yönetimlerini başarılı bulmaya başladı. O yıllardan aklımda kalan önemli bir not da şudur:

Adnan Sakoğlu ile Ticaret Borsası Başkanı Recep Sipahi dargındılar ve bu durum zamanın Valisi Yüksel Çavuşoğlu' nun pek canını sıkıyordu. Vali Bey bir gün bana "Bu iki Başkanı Papa seçiminde olduğu gibi bir odaya kapatsam ve barıştıklarını öğrenmemiz için de bacadan duman salmalarını mı beklesem" diyerek yakınmada bulunmuştu. Öylesine hareketli günlerdi. Bu hareketlilik yinedeSamsun' u ileriye taşımaya yetmemişti.

Vali Hüseyin Aksoy haklıdır. Samsun potansiyelini kullanamıyor. Bu durum Kamu yatırımlarından aldığımız payla ölçecek olursak eğer  bundan dört beş yıl önce altın dönemimizi yaşamış olduğumuzu söyleyebiliriz. O dönmlerdeki gayret bizi kamudan alınan pay sıralamasında altıncı sıraya kadar taşımış ama son üç yılda yine 24. sıraya kadar gerilemişiz.

Buradan Samsun Ticaret ve Sanayi Odası yönetimini  bu son seçimden önce gelmiş geçmiş en başarılı yönetim olduğunu söyleyen Fahrettin Ulusoy' a da bir sözüm olacak. "Fahettin Abi, rakamlar senin söylediğini doğrulamıyor" Bu bilgileri nereden aldığımı da sual edersen eğer söyleyeyim. TSO' nun hazırlattığı İktisadi rapordan aldım ki bu bilgiler TSO' nun intsrnet sitesine de yüklenmiş zaten.

/Ragıp GÖKER
30 Mayıs 2013

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Kanser Hastalarının Çilesi Üzerine

Dün Ragıp Göker yazdı bizim gazetede.. Kanser  hastalarının çilesi diye.. Onkoloji  Hastanesinde Tıbbi Onkologun gitmesi  üzerine hastaların  karşı  karşıya  kaldığı durumu.. Gerçekten bir emek adasıdır Onkoloji adası.. Her  bir çalışan emekleri üzerinden bir yaşam sunarlar hastalara. Hastalar  ayrı  bir  duygu  ile  bağlanır  hekimlerine.. Bende çok yakından bilirim oradaki hekimlerin ve çalışanların sıcaklığını ve emeğini. Onlarca yakınımı onların ellerine teslim ettim. İş  yüklerine, Hastalara gösterdikleri yüksek  ilgiye, Bir çok kez şahit oldum…

Yıllardır bu şehirde kamusal alanda, özel sermayeyi desteklemek amacıyla hekim istihdamında sorunlar yaşandı. Yaşanıyor.. Özel sermaye birikimi artırmak ve ucuz iş gücü tanımlamak adına, hekim sayısı sürekli artırıldı. Ama  buna  rağmen  kamusal  alanda  hekim  sayısı  azalırken, hekime sürekli  yeni  iş yükleri  eklendi. Hekim  emeği,  hekime  yönelik  şiddet,  hekim  artan  iş  yükü  sermaye  sahiplerinin ve  onların  kamudaki  temsilcileri  kamusal  erkin, hiç  bir  zaman  gündeminde  olmadı. Hasta  sağlığı  ise  hiç.. 100  hastaya  bakmak  zorunda  kalan  bir  hekime  yönelik  hiç  bir  düşünce  üretmediler. Bunun  aynı  zamanda  bir  hasta  hakkı  ihlali  olduğunu  görmezlikten  geldiler.

Evet  kamusal  onkoloji  hizmetleri  bu  kentin  gururudur. Tedavi  edici  ve  koruyucu  sağlık  hizmetleri  adına  yaptıkları  ile  övünebiliriz. Özellikle  meme  kanseri  için  yaptıkları  bilgilendirme  çalışmaları  koruyucu  hekimlik  adına da,  görmeye  alışık  olmadığımız  düzeydedir.

Ragıp  Bey’in  yazısını  2-3  kez  okudum.  Aklıma  kent  hekim  örgütü  yönetici  iken yaptığımız   basın  açıklamaları  geldi: Mart  2009 da  EĞİTİM  VE  ARAŞTIRMA  HASTANESİ’ne  dönüştürülen  MEHMET  AYDIN DEVLET  HASTANESİ  süreci  hekimler  ve  sağlık  çalışanları  üzerinde  baskıların  arttığı  ve yaygın  mobbing  uygulandığı bir  döneme  karşılık  gelmektedir.  6  ay  sürecince  bu  şehrin kapatılan  diğer  hastaneleri  gibi, bu  hastanede  yeni  yerine  taşındığı  zaman  DEVLET HASTANESİ  artık  olmayacaktır.

Bu  hastane  AKP’NİN  KADROLAŞMA  geleneğinin  merkez  hastanesine  dönüştürülmüştür. Sayın  Başhekim  2.  Bir  görev  ile  OMÜ DE GÖREVE  başlamak  üzeredir.. Hem  bir  Eğitim Hastenesi  başhekimidir  hem  de  genel  Cerrahi  Doçenti  olarak OMÜ de  akademik  kadroya alınmıştır.  Hem de  genel  Cerrahi  servisi  şefi  olarak  görev  yapmaktadır. Bazı  şeflerde OMÜ Tıp  Fakültesinde  görev  yapmaktadır. Sağlık  Bakanlığı  ve  OMÜ  Rektörlüğü  bu  süreci Samsun  Kamuoyuna  açıklamak  zorundadır.  OMÜ  rektörlüğünün  SAĞLIK  BAKANLIĞI  iyi ilişkiler  kurma  düşüncesi  bilimsel  ve  etik  değildir.

Son  bir  haftadır  hekimlere  Eğitim  ve  Araştırma  Hastanesinde  çalışacaklarını  kabul ettiklerine  dair  belgeler  imzalatılmaktadır. 20-30  yıl  bir  devlet  hastanesinde  hizmet  veren hekimlere  bu  belirsiz  süreci  yaşatmaya  kimsenin  hakkı  yoktur. Şef  atamaları  hukuksal  ve  ahlaki  zeminden  yoksun  olarak  yapılmaktadır. Bu hastane hiç bir eğitim projesi oluşturmadan 2009 Eylül ayından sonra Asistan Uzmanlık Eğitimi verecektir. Bu Sağlık Bakanlığın kalitesiz ve ucuz sağlık iş gücü yaratma girişiminden başka bir şey değildir. Uzmanlık eğitimi verilen kurumlarda, ilgili Yeterlik Kurulu tarafından oluşturulmuş, ulusal yasa ve yönetmeliklerle uyum içinde olan ve tercihan ulusal otorite tarafından onaylanmış bir uzmanlık eğitimi programı esas alınarak eğitim etkinlikleri gerçekleştirilmelidir. Her bir asistan için yapılandırılmış bir eğitim programı bulunmalıdır.

Altı aydır Samsun Sağlık Kamuoyu ve Halkı aşağıdaki soruların cevaplarını beklemektedir. Demokratik açılımdan söz eden bir zihniyetin demokrasi anlayışı açısından:

*Samsun  Mehmet Aydın   Hastanesi,  Eğitim  ve  Araştırma  Hastanesi  yerine  taşınınca   bu  hastane  ne  olacaktır?
*Samsun  Mehmet  Aydın  Hastanesi  Hizmet  hastanesidir. 2008 yılı içinde 33 bin 244 hastanın yatarak tedavi gördüğü, 503 bin 307 hastanın 25 ayrı branşta polikliniklerde ve 229 bin 588 hastanın da acil serviste olmak üzere toplam 732 bin 895 hastanın tedavi gördüğü bu sağlık hizmetinin  karşılığı  asıl  görevi  TIPTA UZMANLIK Eğitimi vermek olan, asistan eğitiminin temel görev olduğu EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ tarafından karşılanabilecek midir?Son  2 ayın hizmet sonuçlarına baktığınızda  bu  sorunun cevabını görebilirsiniz.
*Hizmet hastaneleri 2.basamak, Eğitim Hastaneleri 3. Basamak sağlık kurumlarıdır. Sevk Zinciri uygulaması hayata geçirildiğinde diğer kamu hastanelerinin bu sağlık hizmetini karşılamak  için  hangi  önlemler  alınmıştır?
*Mehmet Aydın Devlet Hastanesine son 5 yılda yapılan 20 milyon TL’lik yatırımın israfı söz konusu mudur?
*KETEM   gibi  önemli  bir  Onkoloji  Merkezi  için  ne  planlanmaktadır?
Son 1 yılda bu hastaneden 40 uzman hekim ayrılmak zorunda kalmıştır, Bu meslektaşlarımız ya  emekli  olmuşlar, ya da  kamusal  kıskaç  nedeniyle  ayrılmışlardır.  Bu meslektaşlarımız Samsuna 20-30 yıl hizmet vermiş hekimlerdir.  Bu onlara ve Samsun halkına yapılmış haksız bir baskıdır.

Tarih çizgisel olmayan bir düzlemdir. Her mağduriyetin bir gelişimsel tarihi vardır. Kamusal alanda, tek TIBBI ONKOLOG ile hizmet vermeyi planlayan bir sistem için ne söylenebilir ki?

/Cem ŞAHAN
29 Mayıs 2013

Devlet Eli İle Sahillerimiz Katlediliyor

Şehir planlamacılarını en çok meşgul eden konuların başında, kent siluetinin muhafaza edilmesi gelir. Bazı büyük metropollerde “Siluet Ana Planı”  adı altında siluet planı projeleri gündeme getirilmektedir. Böylece imarda bazı kısıtlamalara gidilmekte ve söz konusu ana plana uymayan inşaatlarda yıkıma gidilmektedir.

Kent siluetinin bozulmasına yönelik yapılanmalar sadece sahil bantlarında değil, tarihi eserlerin de etrafında yer alarak önemli görsel tahribatlar yaratılmaktadır.  Geçmiş dönemlerde Edirne’de tarihi Selimiye Camii’nin Dünya Kültür mirasları arasında yer alması nedeniyle, siluetin bozulması tehlikesine karşı konu Unesco’ya taşınmıştır. Rant elde edebilmek uğruna insan hayatı, doğa ve çevre gibi değerler arka plana atılmakta ve dolaysıyla tarihi ve kültür miraslarımız dahil olmak üzere tüm değerler tek tek elimizden alınmaktadır.

Modern binaların yapılmasına elbette hiç kimsenin itirazı olamaz. Ancak uygunsuz ve mimariye özgü ekleme yapılmadığı taktirde yükselen gökdelenler dezavantaj oluşturmaktadır. Örneğin İstanbul’da bazı bölgelerde gökdelen inşaatları Koruma Kurulu kararlarına takılmıştır. Yıkılan Ali Sami Yen stadının yerine inşa edilecek olan gökkafesler bu konuda verilebilecek önemli bir örnektir. Samsun’da ise malum sahilde inşa edilen 5 yıldızlı otel inşaatı, kentin siluetini bozmanın yanı sıra  rant ekonomisinin uzantılarından birisidir.

Çarpık yapılaşmayı kentlerdeki nüfus patlamaları ile ilişkilendirebilirsiniz. Plansız ve denetimsiz binaların alt yapı çalışmaları tamamlanmadan inşa edilmesi ile mevcut dokular tahribata uğramaktadır. Çarpık yapılaşmayı tetikleyen faktörlerin başında yerel seçimler gelmektedir. Çünkü ülke olarak her yerel seçimler öncesinde imar aflarının çıkarılması gelenek haline geldiğinden, özellikle seçimlere bir yıl kala kentler adeta şantiye haline gelirler. Toplumsal saygı ise genelde hiç akla gelmez. Önemli olan bu tür yapılanma ile rant kapılarını ardına kadar aşmaktır. Kültürel bozulma ise zaten tedavülden tamamen kalkmıştır.

Kısa vadeli bireysel çıkarlar toplum menfaatlerinin üstündedir. Siz Samsun’da sahil kenarına yapılan oteli eleştirdiğinizde yatırım düşmanı ilan edilirsiniz. Oteli inşa eden Tanrıverdi gurubunun Samsun’un çıkarlarını düşünmesi gibi bir durumun zaten söz konusu olamayacağı ortadadır. İstanbul’da ikamet eden bir işadamı olarak doğup büyüdüğü kente yatırım yapan bir kahraman olarak ilan edilmesi de zaten gecikmez.

Kıyı kenar çizgileri öncelikle kamusal alanlar ile ihlal edilmiştir. Başka hiçbir alan kalmamışcasına başta valilik binası olmak üzere pek çok binalar sahil bandımızda yer almaktadır. Dolaysıyla bu tür katliamların önlenmesine yönelik alınacak tedbirlerin başında, sahil bandında yapılması düşünülen tüm projelerin yeniden gözden geçirilmesi ve hatta iptal edilmesi gelmektedir.

/Süleyman SALUR
29 Mayıs 2013

28 Mayıs 2013 Salı

Canik’ten Karadeniz’e Tarihi Hizmet!

Aslında bu hizmete TARİH ya da ticaret hizmeti de diyebiliriz. 9-21 Ekim 2012’de yapılmış “TARİH BOYUNCA KARADENİZ TİCARETİ VE CANİK- SAMSUN”  adlı II. Canik Sempozyumu’ndan söz ediyoruz. Çeşitli üniversite ve ülkelerden yaklaşık 90 bilim adamının iştirakiyle gerçekleştirilmiş bilgi şöleni, yalnız Samsun’unun değil,  tüm Karadeniz Bölgesi’nin ticari kodlarını ortaya koymuştur.

Sempozyum Bildirileri OMÜ Öğretim üyelerinden Sn. Doç. Dr. Osman Köse’nin editörlüğü ile kitaplaştırılmıştır. İki ciltten oluşan kitap içerik, tasarım ve baskı yönünden göz kamaştırmakta ve büyük bir boşluğu doldurmaya aday görünmektedir.

İki ciltten oluşan çalışmanın önsözünde ,“Geçmişini bilmeyenler, geleceğini şekillendiremez anlayışıyla yola çıktıklarını” ifade eden Canik Belediye Başkanı Sn. Osman GENÇ, “ Bizim medeniyetimizde şehirlerin kendilerine özgü bir ruhu vardır. Bizler de geçmişimizden ilham alarak yaşadığımız bu şehri dünya ile rekabet edebilen, yaşanabilir bir şehir haline getirmeyi hedefliyoruz. Canik Belediyesi olarak Samsun’un tarihini aydınlatma görevimizi sürdüreceğiz. Samsun’un kültür- sanat tarihi ile ilgili çalışmalar da yapacağız” diyor.

Yine Başk. Sn. GENÇ; “Geçmişte bir dünya kenti olan Samsun’un, yeniden uluslararası standartlarda bir şehir olması için planlarımızı gözden geçirmeliyiz. Şehrimizi tüm ilçelerini hatta komşu illeri de içine alacak şekilde bir bütün olarak düşünerek planlamalıyız” diyerek Samsun’un kalkınmasının tek başına düşünülemeyeceğine dikkat çekiyor.

 Artık ekonomik kalkınmaya yalnız bir kentin değil, tüm dünyanın etkisi göz ardı edilemez. Bu durum,  küreselleşen dünyanın önemli sonuçlarındandır. Editör Sn. Osman Köse Hocamız, “Tarih Boyunca Karadeniz Ticareti ve Canik – Samsun adlı bu kitap özelde Samsun, genelde ise Canik bölgesi, eyalet merkezi olarak Trabzon ve Karadeniz’de  ticari hayatı tüm yönleri ile ele almaktadır” diyor.

Söz konusu kitap, alanında tek ve yegâne bir eserdir. Büyük emek mahsulü bir çalışma olmuştur. Emeği geçen herkese ve özellikle de Canik Belediye Başkanı Sn. Osman GENÇ Beye, kitabın editörlüğünü büyük bir sabır ve özenle yapan Doç. Dr. Sn. Osman Köse Beye şahsım, Samsunlular, Karadenizliler ve insanlık adına minnet ve şükranlarımı arzediyor, devamını temenni ediyoruz. elam ve sevgi ile…

28.05.2013
/Mustafa GENÇ

Reklam Panoları Ve Trafik Kazaları

Yolun karşısından gelen araçları görebilene aşk olsun. Samsun'da çeşitli bulvar ve caddelerde reklam panolarını görüyorsunuz. Siz eğer araç sürücüsüyseniz, görmek bir yana dikkatinizi bile farkında olmadan dağıtıyorsunuz. Bu reklam panolarından, son zamanlarda trafik kazalarıyla gündeme gelen Samsun'daki Baruthane ve Liman Kavşağı'nda da bulunuyor haliyle, diğer kavşaklarda olduğu gibi. Yağmurlu havalarda ve akşamdan sonra araçların farları yandıktan sonra bu reklam panolarının yansıma yaptığına dikkat ettiniz mi hiç? Sizin aracınızın farları yansıma yapınca, karşıdan araç geliyor hissi doğmuyor mu içinizde? Bir anlık bir tereddüt! Ve ardından trafik kazası... Sadece yansıma mı? Elbette değil. Bu reklam panoları göbek tabir edilen kavşaklarda dönmek isteyen sürücülere kurulmuş tuzak gibi adeta.

Yolun karşısından gelen araçları görebilene aşk olsun. Kör nokta denilen de trafik için büyük tuzak... Kazalar maddi hasarlı da olabilir, bu kazalarda can kaybı da oluşabilir. Suçlusu ve sorumlusu kim? Sadece sürücü mü? Para kazanabilmek adına o reklam panolarını oralara koyan veya koyulmasına göz yumanların hiç mi suçu yok? Gelelim Samsun'daki refüjlerin yüksekliğine... Otomobilin direksiyonunu her hangi bir nedenle kaçırdınız ve refüje vurdunuz mu başınıza gelmeyen kalmaz. Önce o refüjü, alçak olduğu için karşıya geçebilirsiniz. Bu arada aracınız bir başka araca çarpabilir. Yolun karşısına geçmemişseniz, aracınız kesin takla atabilir. Bu nedenle oluşabilecek kazaları önlemenin yolu var mıdır? Elbette... Peki nedir? En azından bu refüjün yükseltilmesidir akla gelen. Ne kadar yükseltilmesi gerektiğine gelince; Onu da ilgililer diğer kentlerdekine bakarak ayarlayabilirler... Samsun'un dünya kenti yapmak isteyenlere küçük bir not yukarıdaki yazı...

/İsmail BAŞARAN
28 Mayıs 2013

26 Mayıs 2013 Pazar

Samsun’da Ekilebilir Toprak Alanları Daralıyor

Samsun’un ekonomik gelişimi için kimlik arayışlarının sürdüğü, tarım kenti vizyonunun ise ikinci sıralarda da dahi kendine yer bulamadığı bilinmektedir. Çünkü sağlık kenti, enerji kenti gibi yeni markalar yakıştırma gayreti içine girilmiş ve hatta küçük ölçekli sanayi siteleri ile kentin sanayi kenti olduğuna ilişkin açıklamalar da yapılmaktadır.

Kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye’nin tarım yolu ile kalkınamadığı bir gerçektir. Bugünkü hali ile Türkiye’nin kendine yetmek bir yana kendini besleyemez noktalara gelmiştir. Doğal olarak da Samsun bu olumsuzluktan nasibini almıştır. İnsanların gıda ihtiyaçlarının dışında hayvanlara dahi yiyecek bulmakta sıkıntı çekilmektedir. Açlıktan belki insanlar ölmemiştir ancak binlerce hayvan yem bulunamadığı için açlıktan telef olmuşlardır. Gelişmiş olan ülkelerde durum farklıdır. Bu ülkeler tarımsal kalkınmanın yanı sıra sanayi devrimlerini de gerçekleştirdikleri için her iki sektörde de dünyada söz sahibidirler.

Tarımda modernizasyona gidilmesi ile küçük üreticiler üretim potansiyellerini kaybetmişler ve şehirlere göç ederek sanayi kesiminde vasıfsız elemanlar grubunu oluşturmuşlardır. Böylece tarım köylülerin insiyatifinden çıkarılarak çiftçilerin hakimiyet kurduğu bir sektör haline gelmiştir. Türkiye’de ekilebilir  toprak alanlarının daralmasının en önemli nedeni, arazilerin miras yolu ile parçalanmasıdır. Oysa Avrupa’da bu tür araziler büyüklerin ölümü halinde en büyük çocuğa miras kalmakta ve kesinlikle diğer varislere bir dağıtım yapılmamaktadır. Böylece araziler bölünmediğinden ekilebilir alanlar muhafaza edilebilmektedir. Küçülen toprak parçalarında tarım yapılamadığından ve masrafları kurtarmadığından tarım ile iştigal eden köylüler değişik iş gruplarına yönelmektedir.

Örneğin bir fındık üreticisi olarak yaptığımız hesaplara göre, bir ton fındık için gübreleme, dalları budama ve temizleme ve toplama işlemlerinin maliyeti yaklaşık 4.000 TL. civarındadır. Geçen yılki hasadı sattığımız fiyat da 4.000 TL.dir. Bu maliyetlere sizin zamanınız ve şahsi harcamalarınız dahil değildir.  Fındığın üreticileri memnun edebilecek taban fiyatı 6000 TL.’nin altında olmamalıdır. Çay’da ise durum daha da vahimdir. Üretici çoğu kez ürününü tarlada bırakmakta veya Pazar bulamadığından denize dökmektedir. Tütünümüzün durumu ise malumdur.

Samsun’da verilere göre 2002-2010 yılları arasında toplam işlenen tarım alanları % 15.9 oranında azalmıştır. Türkiye’de ise bu oranın % 10.6 oranında olduğu ifade edilmektedir. Dolaysıyla işlenen toprak alanlarının yok edilmesi grafiğinde Samsun Türkiye ortalamalarından yaklaşık % 50 oranında daha kötü bir performansa sahiptir. Rakamsal olarak ifade edilecek olur ise; Samsun’da toplam işlenen tarım alanı 341.453 hektar iken, bu rakam 2010 yılında 287.192 hektar seviyelerine inmiştir. Bu düşüşün en önemli nedenlerinden biriside, arazilerin miras yolu ile çocuklara paylaşımıdır. Kısıtlı tarım potansiyellerine rağmen, Samsun’da gıda ürünlerinin imalat payı % 23’tür. Geriye kalan % 77’lik bölümünü ise değişik sektörlerdeki imalatlar almaktadır.

Kentin ekonomik verilerine göz attığımızda, ülkedeki genel ekonomik verileri teyit etmeyen gelişmeler yaşanmaktadır. Örneğin kapanan ticari işletmelerin sayısı her geçen yıl artmaktadır.STSO iktisadi raporlarına göre 2007 yılında 92 adet ticari işletme kapanırken bu rakamlar 2011 yılında 124’e ulaşmıştır.  Son yıllarda özellikle sağlık sektörüne yapılan yatırımlar göz ardı edilemez. Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yanı sıra, özel hastane sayılarının artması ve diş hastanesi, fizik tedavi ve rehabilitasyon hastanesi,ruh ve sinir hastalıkları hastanesi, alkol ve madde bağımlılığı tedavi merkezi projelerinin Samsun’un sağlık üssü haline getirilmesi için atılan önemli adımlardır.

Bazı kesimler tarafından Samsun için lüks olduğu yönünde eleştirilen 30.000 kişilik stadyum ve muhtelif  spor tesisleri yatırımı,bugün her ne kadar yapımı kör topal ilerleyen Fuar ve Kongre Merkezi, 5 yıldızlı otel projeleri gibi yatırımlar, Samsun’a ekonomik ivme kazandıracaktır. Ancak işsizlik oranlarının artış kaydetmesi, kırsal kesimlerden kent merkezine göç eden insanların oluşturduğu gizli işsizlik, protesto olan senetler ve ödenemeyen çeklerin sayısının artması, kredi kartı mağdurları bakımından ülkenin sayılı illerinden biri olarak kabul edilmesi gibi dezavantajlar yaşandığı sürece, kentin geliştiğinden veya gelişeceğinden bahsedilemez. Mesai saatlerinde şehir merkezi meydanlarındaki avare şekilde dolaşan insan toplulukları bu görüşlerimizi teyit etmektedir.

/Süleyman SALUR
26 Mayıs 2013

Bafra Ve Halfeti

Bu rakamları ortaya koyarsanız Samsun'un hangi ölçüde Turizm Kenti olduğunu da görürsünüz... Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesi, Birecik barajı gülünün kenarındadır. Buraya tarihi Rumkale'nin yanındaki iskeleden motorlarla da gidilmektedir. Gezi motorları önce Rumkale'le ardından su altında kalan camiye götürürler ziyaretçileri sonrasında da Halfeti'ye gidilir. Burada yemekler yenilir çaylar içilir. Köy ve su altında kalan caminin minaresi ir güzellik katar geziye... Burayı yaklaşık 20 gün önce gezip gördüm.

Hava yağmurluydu ancak Rumkale iskelesindeki yaklaşık 10 gezi motoru da dolup gitti. Halfeti'dekiler de hesaba katılınca orada gördüğüm tekne sayısı 25 kadar oldu... Halfeti'de Birecik Barajındaki bu cami minaresinin benzeri Samsun'un Bafra ilçesinde de var. Kızılırmak Nehri üzerindeki Derbent Baraj gölünde... Burası da öyle küçük bir göl değil hani. Altınkaya barajına kadar uzanıyor. Yani Kolay Beldesine kadar... İçinde onlarca gezi motorunun çalışabileceği bir göl burası da... Aynen Halfeti'de olduğu gibi... Peki bu gölde kaç tane gezi motoru var? ??? Var mı bu konuda bir açıklama yapacak olan? ???

Halfeti'deki bu minare ve yanındaki köy kaç turist tarafından ziyaret edilmiştir? Bir de Bafra'daki minare ve köy kaç kişi tarafından ziyaret edilmiştir? Bu rakamları ortaya koyarsanız Samsun'un hangi ölçüde Turizm Kenti olduğunu da görürsünüz...

Bu kısa yazı, "Turizm Kenti Samsun" safsatasıyla Samsunluları avutan il yöneticilerine ithaf olunur... Tabi anlayabilirlerse...

Galip Öztürk Kaldığı Yerden
Galip Öztürk Samsun'un yetiştirdiği ender iş adamlarından birisidir. Metro ile var olmuş, büyümüş ve çevresini de büyütmüştür. Sanırım en önemli yanı işadamlığından öte eğitime düşkünlüğüdür. Bu düşkünlük nedeniyle yaptırdığı okulların sayısını sanırım kendisi de bilmemektedir. Sayın deseniz herhalde bir çırpıda sayamaz. Sayın Öztürk yaşadığı bir problem nedeniyle bu tür yatırımlardan bir süre uzak kalmıştı. Şimdi kaldığı yerden yeniden başlayacağını öğrenenler sevindiler. Hayırlısı diyelim ve bir dilekte bulunalım: Devamında fayda var...

Samsun Polisi Ve Uyuşturucu
Son zamanlarda Samsun'da ele geçirilen uyuşturucu miktarında bir hayli artış var. Bu artış için "Polis eskiden yakalamıyordu şimdi yakalıyor" diye asla düşünülmemeli. Polis eskiden de yakalıyordu şimdi de yakalıyor. Yani güvenlik birimleri Samsun'da uyuşturucuya geçit vermiyorlar. Peki, bu artış neden kaynaklanıyor? Birileri Samsun'u uyuşturucu nakli için üs seçmeye mi çalışıyor bilmiyorum, polisin böyle bir isteğe izin vereceğini de sanmıyorum. Samsun'da güvenlik birimleri bu tür eylem içine girmek isteyenlere izin vermeyeceğini sonuçlarıyla ortaya koymuştur. Kendilerine bu çalışmalarında başarılar diliyorum, emeği geçenlere de teşekkür ediyorum. Şunu da hatırlatmak istiyorum: İşleri bundan sonra daha da zor olacağa benziyor...

/İsmail BAŞARAN
26 Mayıs 2013

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Gurbette Bafralı Kalmak

Yaşam bazen sürükler sizi bilinmeze… Yol alırsınız… Gider… Yerleşir… Yaşarsınız. Arkanızda bıraktıklarınıza ise bayramdan bayrama bir kısa merhabadan ibarettir artık… Ya da bir kabir ziyaretindeki dua boyu kadardır oralı oluşunuz. Bütün bunlar geneli ilgilendiren ve çoğu kez farklılık gözetmeyen yaşamsal gerekliliktir.

Fakat Bafra’da yaşamış olmak, Kadı Çeşmesi’nden su içmekle doğru orantılıdır. Nereye giderseniz gidin ne kadar kalırsanız kalın ne Bafra sevgisini ne de Bafra özlemini unutmazsınız. Bafralı kalırsınız… Gençlik Caddesi’nde yürümüşlüğünüz, Kadı Çeşmesi’nden su içmişliğiniz, Çizmelin fayton sesini duymuşluğunuz, Meyve bahçelerinden erik çalmışlığınız, Cimbiliğin fırınından sıcak ekmek almışlığınız, Lalinci Hamit dayının dönme dolabına binmişliğiniz, Top sahasında top oynamışlığınız, “Millet gavesi”nde çay yudumlamışlığınız, Bafra Lisesi’nde peri kızına aşık olmuşluğunuz, Ebcetten azar işitmişliğiniz mıh gibi çakılmıştır anılarınıza… Yaşasanız da ait olmazsınız başka bir yere. Bafralı kalır, Bafralı ölürsünüz…

Günümüz PlayStation boşluğundan daha çok, yan yana gelebilmek, kol kola girip söylediğin şarkıların etrafında tebessümle ve hoşgörüyle karşılandığına şahit olmaktı, ömrünün sonbaharını ilkbahar coşkusunda yaşayanlar için… Yedi tepeli şehre yolumuz düştüğünde bir kez daha anladık nasıl Bafralı kalındığını…

Ve bir kez daha hayran kaldık,isimlerini duyup kendileriyle tanışma fırsatı bulamadığımız “Bafra Beyfendileri” nin asaletle yoğrulmuş mütevazılıklarına… Adının sonuna bile “Bafralı” koyabilecek kadar Bafralı Hasan Kılıç ağabeyimizin jestiyle, Bafralıların İsmetpaşalı Canavar Hamdi’sinin Koşuyolu’ndaki “Gendüme”sinde biraz soğuk, ara ara yağmurlu ama tarifsiz unutulmazlıkta bir gecede tanıma fırsatı bulduk Bafraspor’un efsane kaptanı Kopuz’u (Kemal Kopuz),Eksper İbrahim Tekin ve Vedat Keçeli ağabeylerimizi…

Bir kez daha özlem duyduk eski Bafra günlerindeki birlikteliğe, paylaşıma, dost kalmaya… Keşkelerle dinledik,günümüz ucuz dost anlayışına kahrederek… Güzel olan kısa sürer derler ya…Öyleymiş… Mısralardaki gibi;

Bir gülüşle gelir ölüm.
Çalar kapımızı…
Ellerinde çiçekler.
Anılar kalır yalnız ardımızda,
Adınız bir de dost ağızlarda…

25.05.2013
/Birol BİRCAN

24 Mayıs 2013 Cuma

Samsun Halkının Kronik Hastalıkları

Valimiz  açıkladı:  1 milyon 251 bin 722 nüfuslu Samsun'da kronik hastalıklara baktığımızda en yüksek kronik hastalıklar  söyle  sıralanıyormuş. 42.335 kişiyle hipertansiyon, 14.550'yle diyabet, 8 .680 ile astım, 5.600 hiperlipidemi, 4 .265 kalp yetmezliği, bin 960 koah, 1.677 epilepsi, 1.221 anemi, 1.193 kanser, bin 53 guatr, 938 böbrek yetmezliği, 587 alzheimer, 439 parkinson, 211 sedef, 144 behçet ve 118 sayısı Ailesel akdeniz ateşidir.  Meme kanserinde toplam kişi sayısı 241, Bronş ve akciğer kanserinde 161, Kolorektal kanserinde 105, Prostat kanserinde 82, Gırtlak kanserinde 70, Mide kanserinde 70, Lösemi 65, Beyin ve sinir sisteminde 59, Lenfoma ile cilt kanserinde 42, Mesane kanserindeki sayı ise 33'dür.

Sayılar  ve  tespitler  üzerine  bir  şeyler  söylemek  zor.  Özellikle hipertansiyon  ve  Diyabet hasta  sayıları  çok  daha  yüksek.  Anemili  hasta  sayısı sanırım  en  az  25  kat  daha fazladır.  Koroner arter  hastalığı,  Kronik  Obstrüktif  Akciğer  Hastalığı  Samsun’da  çok  fazla tespit  edilen  hastalıklar.  Bunlar  listede  yok.  Tıbbı  kayıt, tıbbi  sekretarya,  sağlık istatistikleri  konuları  Türkiye’de  hep  eksik  olmuştur. Bu  hasta  sayılarının açıklanmasının  altında  önemli  bir  gerçek  yatıyor. Kronik(süreğen)  hastalıklar  gün  geçtikçe  artıyor.

Koruyucu  sağlık hizmetleri  geliştiremediğiniz, günde  100  hasta  bakan  poliklinik  hizmetleri ile  övündüğünüz  bir  süreçte,  kronik  hastalıkları  önlemeniz  mümkün  görünmüyor. Kronik  hastalıklar  ülkemizde  ve  kentimizde  hızla  artıyor. 25  yıl  önce  TTB  bünyesinde  oluşturulan  Genel  Pratisyenlik  Enstitüsi’nün  önemli amaçlarından  idi  Kronik  Hastalıklar  ile  Mücadale  eğtimi  vermek..Ancak  Sağlık Bakanlığı tarafından  yok  sayıldı  bu  hekim  eğitimleri.  2005  yılına  gelindiğinde  ise  artık  Sağlıkta Dönüşüm  Programı  1.  Basamak  sağlık hizmetleri  kamusal  alanda  tasfiye  etti. Sağlık  ocaklarını  sağlık  çalışanlarının  kira  ödeyerek  çalıştığı  mekanlara  döndürüldü.

Kronik  hastalıklar  artıyor. Daha  da  artacaktır. Çünkü Sağlıkta  Dönüşüm, İnsanları  tedavi  etmek  yoluyla  sermaye  birikimini  hedefleyen  bir programdır. Ne  kadar  hasta.. O  kadar  sermaye  birikimi. İnsanları  kronik  hastalıklardan  koruma  gibi  bir  derdi  yoktur  Piyasacı  Sağlık  Hizmetinin.. Onun  için  hızla  artmaktadır  kronik  hastalıklar..

/Cem ŞAHAN
24 Mayıs 2013

Trafik Terörü Ne Olacak?

Bir türlü başa çıkamadığımız bir terör belası daha var başımızda, o da trafik terörü, öyle bir bela ki, bu terörle de ciddi biçimde mücadele gerekiyor. Her gün onlarca insanımızın canını alıyor, yürekler yakıyor. İnsanoğlu kendi ürettiği teknoloji ile ve eğitimsizliği ile bu terörün ekmeğine yağ sürüyor.  “Arabalar yarının arabaları, Yollarımız bu günün yolları, Sürücülerimiz dünün sürücüleri “ olduğu için, yakınlarını kaybeden, yürekleri yanan anne, baba ve yüreği yanan insanlarımız her gün çoğalıyor.

Terörle mücadele dendiğinde hepimiz PKK terörünü anlıyoruz. Bu ülke de sadece PKK terörü yok, adını koyamadığımız terör listesine ekleyemediğimiz trafik terörü de var. Bu ülkede, en az PKK teröründe ölenler kadar ve belki daha da fazlası trafik teröründen ölüyor. Trafik terörünü, sadece cezaları yükselterek çözmeye çalışmak, PKK terörünü sadece askeri mücadele ile çözmeye çalışmaya benziyor.  Cephede ölenler ile trafik kazalarında ölenler arasında ne fark kaldı. Devleti yönetenler, Trafik terörüne de kafa yormalıdır. Trafik teröründen ölmeyi sadece dikkatsizlikle ifade edemeyiz, kader olarak gösteremeyiz.

Trafik terörüne çare bulması gerekenler, trafik terörünü önleyebilmek için toplumsal bir seferberlik başlatmalıdırlar. Biz bu seferberliği, Samsunda başlatabiliriz. Yapılan araştırmalar, Trafik kazlarında günde 5 ile 20 kişinin kurban gittiğini, yılda 5 bin ila 6 bin kişiyi trafik kazalarında kaybettiğimizi ortaya koyuyor. Trafik kazalarının nedenlerini artık bilmeyenimiz kalmadı, ne yapacağımızı ortaya koymalı ve bu terörü mutlaka en aza indirmeliyiz.

Evladını kaybeden Anne ve Babaların feryadında, trafik terörüne kızgınlık var.  Baba ve annelerini kaybeden çocukların feryadında, yakınlarını kaybeden bir yığın insanın feryadında, bu terör karşısındaki çaresizlik var. Trafik terörünün, Sürücü hataları, İnsan faktörü, Araç faktörü, Yol faktörü, Sürücü eğitiminden kaynaklanan nedenler yüzünden hüküm sürdüğü söylenip geçiştirilemez.
Sebepler tamam da, bu terörü durdurmak için ne yapmalıyızı düşünmeliyiz.

Trafik eğitimi, ciddiye alınan bir ders olarak okullarımıza yerleştirilmelidir. Matematik kadar, Fizik kadar önemli bir ders olmalı Trafik eğitimi dersi. Caydırıcı kurallar ile ablukaya alınmalıdır trafik terörü.  Herkesi ama herkesi, Trafik terörü ile mücadeleye ve çözüm önermeye çağırıyorum.

/Tekin AKIN
24 Mayıs 2013

23 Mayıs 2013 Perşembe

Milli Eğitim Bakanı’ndan Beklediklerimiz-VII

Bilindiği gibi eğitim şekillenmek ya da şekillendirmektir. “Milli Eğitim” denilince, bir milletin bulunduğu noktadan itibaren topyekün alacağı şekil demektir. Merhum N.Topçu, “millet eğitimi takip eder” demiştir. Eğitim, bir milletin başına yağan sağanak yağmurdur. Bu yağmur diriltici olabileceği gibi öldürücü de olabilir. Yağmur bazen afet, bazen de hayat getirir. Eğitim sağanağının hangisinin hayat, hangisinin afet getireceğinin kararını milletin tarihi verir. Bu karar,  Milli Eğitim’in vizyonuna yerleştirilecek iki önemli bileşenden biri olmalıdır. Sn. Milli Eğitim Bakanı’ndan en büyük beklentimiz budur.

Vizyon çekirdeğimize, “Batıyı ve Batılılaşmayı” koyarsak neslimizi, geleceğimizi köleleştirir ve sömürgeleştiririz. Bir milletin vizyonu, başka bir milletle özdeşleşme olmamalıdır. Bu bir sinsi cinayettir. Uzun vadede milleti Batının kültür ve inanç potasında eritip yok etmektir. “Bir Batı” devleti, “Doğululaşmayı, İslamlaşmayı”  eğitiminin vizyonu haline getirdiği” görülmez.

Bizler, “Batılılaşmayı” koyarsak aynı zamanda “Hristiyanlaşmayı” da zımnen koymuş oluruz. Nitekim geçmişte bu cinayete teşebbüs edilmiştir. Bu durum aziz milletimizin 1000 yıllık tarihi ile savaşmak;  milletin,  yürümekte olduğu raydan çıkarılması, inancı ve değerleriyle yeni bir millet meydana getirme  anlamına gelir. Böyle bir anlayış, topluma barış ve huzur değil, kavga ve kaos meydana  getirir.

Eğitimimiz bu ikilemi hazmedecek durumda değildir. Yolun sonuna gelmiş bulunmaktadır. Bu noktada acilen uzanacak bir ele ihtiyaç vardır. Dede, baba ve çocuklar arasında açılmış bulunan makas istiap haddinin üzerindedir.

Şimdi Sn. Bakanımızdan bu çekirdek ideolojinin belirlenip yerleştirilmesi için kendi çapında üzerine düşeni yapmasını istiyoruz. Tarihe geçmesinin başka yolu yoktur. Öte dünyasını da kurtarmanın başkaca yolu yoktur. Selam ve sevgi ile…

/Mustafa GENÇ
23.05.2013

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Canik’te İmam- Hatip Davası

İmam-Hatip davası aslında milletimizin varoluş- yokoluş mücadelesinin ve davasının adıdır. u ifademi abartılı bulmuş olanlar olabilir. Ancak ben, bu milletin İslamsız varlığını ve bağımsızlığını sürdüremeyeceği inancındayım. Aksi bir görüşe ve inanca sahip olanlar bu ifademi mübalağalı görebilir. İmam Hatip okulları bu milletin son manevi ve en önemli kalelerinden birisidir. Bu okullara katkı, milletin hem dünyasına hem de ahiretine katkı anlamına gelir. Bir baba ve eğitimci olarak buna inanarak yazıyor ve yaşayarak söylüyoruz. Bu amaçla,  Canik’te yapılmaya çalışılan Türkiye’nin en büyük ve modern Anadolu İmam-Hatip Lisesi’nin yapımında görev aldık.

Gönüllü üyelerimizle Samsun esnafımıza 5000 adet “ Sn. Hayırseverimiz “ başlıklı ve imzalı mektubumuzu ulaştırdık. İstiyoruz ki, bu kutlu müessesede Samsunluların her birinin bir taşı, duaya kalkan bir eli, güzelliğini anlatan bir dili ve bir kelimesi olsun. Bu amaçla herkesin kapısını çalıyoruz.  Samsunlularla paylaşmaktan memnun olacağım sevindirici bir gelişme oldu. Bu gelişme, daha önce okulumuzun yapımını üstlenen,  fakat, çeşitli adli nedenlerden dolayı yapamayan Samsunlu hayırseverimiz Sn. Galip Öztürk’ün fiili duası ve müjdesiyle gerçekleşmiştir. üsait olan yönetim kurulu üyelerimizle birlikte pazartesi günü Sn. Öztürk’e  “ geçmiş olsun” ziyaretinde bulunduk. Amacımız insani görevimizi yerine getirmekti.

Bu arada yapacağımız okulumuzun projesini ve şu andaki durumunu ortaya koyan küçük bir sunumumuz oldu. Sunumumuzda Canik Belediyesi’nin araçlarıyla şu anda hafriyatın devam ettiğini, Sn. Belediye Başkanımız ile Sn. Kaymakamımızın canı gönülden desteklemiş olsalar dahi imkânlarının sınırlı olduğunu belirttik. Projenin nihai hedefini anlatıp şu andaki maddi durumumuzun Kabe yolculuğuna çıkan karınca örneğinde olduğunu, ama yılmayacağımızı belirttik ki, Sn. Galip Öztürk Beyin hiçbir şey söylemeden telefonun tuşuna basıp karşısında bulunan kişiye şu talimatı verdiğini gördük: “Haluk Bey ile göndereceğim hocama her ay ödenmek üzere 12 tane 250 şer bin TL. lik çek veriniz..”

Yönetim kurulundan 8 arkadaşımız da oradaydı. Herkesin yüzünde mutluluktan doğan bir şaşkınlık oluştu. Ve karşılığında sadece dua istiyordu.  Biz de şahsımız, Samsunlular, dünya Müslümanları ve en önemlisi bu okulda okuyacak her ırktan dünya Müslüman çocukları adına dua ettik. Amacımız insani görevimizi yerine getirmek ve gitmiş iken de projemiz hakkında Sn. Öztürk’ü bilgilendirmekti. llah kendilerinden ve yardım edenlerden razı olsun, Kur’an-ı Kerim’in müjdesiyle Allah ( 700 kat ve hesapsız)  kendilerini müjdelendirsin inşallah.

Sn. Galip Öztürk Beye tekrar teşekkür derken,   İstanbul’da randevularımızı ve diğer işlerimizi organize eden aynı zamanda yönetim kurulu üyemiz Sn. Haluk Tan Beye de şahsım ve yol arkadaşlarım adına da ayrıca teşekkür ediyorum. Selam ve sevgi ile…

22.05.2013
/Mustafa GENÇ
http://www.habergazetesi.com.tr/kose-yazilari/mustafa-genc/4556/canik-te-imam-hatip-davasi/

Kavak Yolunda Tarihe Yolculuk Konvoyu

1919 ‘ da Mustafa Kemal ‘i
Anadolu yollarında
İlk karşılayanlar
Kavaklılardır.
Kurtuluş savaşına
Yurt savunmasına
Varız paşam diyerek
Desteğini açıklayan
İlk yurt kasabası
Kavaktır.

İlçemizin tarihine
Sahip çıkmak
Kurtuluş savaşındaki
Tavrımızı ve yerimizi
Çocuklarımıza aktarmak
Amacıyla… Atatürk’ ün
Anadolu’ya geçtiği
Tarihi yoldan
Araçlarımızla
Kavak’ a gidiyoruz
Kavak’ ta
Temsili tören
Peşinden konuklara
Keşkek partisi var.

İşte size
Tarih yüklü
Coşku dolu
Güzel ve farklı
Bir hafta sonu
Seçeneği
Tüm Samsunluları
26 mayıs Pazar
Saat: 10:30 ‘ da
Araştırma hastanesi
Önündeki buluşma
Noktasına bekliyoruz.
Sende katıl Coşku Büyüsün..

22.05.2013
/Şakir DEMİRCİ