30 Mart 2014 Pazar

Kolay Lokma

Ligin boyu kısaldıkça puan cetvelinteki grafik şekilleniyor... Hatta fululuktan çıkıp netleşmeye başladı bile... Zirvedeki iki takımın maç kazanma inatları sürdükçe arkalarından gelen dört takımın o koltuklarda oturma hayalleri azalıyor, hevesleri yavaş yavaş kaçıyor... Manisa takımının da ilk 6 mücadelesinde havlu atması aşağıdan gelebilecek baskının yok olması, play-ofçuları her geçen hafta rahatlatıyor...

Seçim telaşından mı? Mesai saatine denk geldiğinden mi? yoksa havanın azizliğinden midir? Anlayamadığım bir sebepten olsa gerek, tribünler geçmiş maçlara oranla bir hayli boştu... Taraftar da artık ligin bitmesini ve yükselme maçlarını bekleme içerisine girmiş gibi geldi bana...

Maça ısırgan başlayan Samsunspor, Urfa'nın biletini eline erken verdi... 23. dakika dolduğunda skor avantajını eline almıştı bile... Arif'in adres teslimi gönderisiyle buluşan Taha'nın şık kafa vuruşunda kaleci Fevzi uzanmasına rağmen topa kısa kaldı... Akabinde Fevzi'nin ikramı geldi, büyük hatayı Ekigho affetmedi ve farkı ikiye çıkardı...

Arif'in ilkonbirde başlaması takımın hücum aktivitesini artırdığı bir gerçek... Bir maestro gibi orta alanda takımını yönetti, ders niteliği taşıyan üçüncü golün oluşumuna imzasını koydu... Bu golde Adiloviç'in son vuruş ustalığına şapka çıkartmak gerek... Musa Sinan'ın haftalar sonra formasıyla buluşması sevindirici bir gelişme... Basit savunma hataları yapmasalar bile Urfaspor'un Samsunspor karşısında varlık göstermesi beklenilemezdi, öyle de oldu... Yabancılmarı başta olmak üzere etkisizlerdi... Futbolları vasatın üstüne çıkamadı... Maça erken havlu atınca, dirençleri kırıldı, demorolize oldular, mücadeleleri sadece farkın daha da artmaması adınaydı... amsunspor için yutulması ve yenmesi rahat kolay lokma idiler...

15 maçtır yenilmeyen bir Samsunspor izliyoruz... Çok keyif verici bir durum... İnşallah sezon sonuna kadar sürer... Haftalardır gol yemeyen Furkan orucunu bozdu... Kurtarışlarıyla gönülleri feth eden genç file bekçisine teşekkürlerimizi gönderelim...

Biraz da konu dışına çıkayım... Şunu birkez daha anladım ki, Samsun basınına kimsenin değer verdiği yok! Basına olan saygı yerlerde sürünüyor... Oysa Cemiyet var, dernek var, TSYD, ASGD var... Hiç birene danışılmadan, görüşlerine bile başvurulmadan basın tribününün kapalı olan bölümüne sünnet operasyonu yapılmış... Belki yer mecburiyeti hasıl olmuştur, ancak, nasıl olurda bu iş "ben yaptım, oldu" mantığına sokulur?...

Yerine dokunulmayan simit, çay satan kadar değer görmeyen basının bu konuya tepkisiz kalmayacağını, söyleyecek bir şeylerin olabileceğini umuyorum...

/Resul AKÇAY
30 Mart 2014

29 Mart 2014 Cumartesi

Bir Alkış Bir Sitem Samsun Tanıtım Günleri

Malumunuz geçtiğimiz günlerde Samsun Tanıtım Günlerinin 7.si yapıldı. İstanbul’un dokusunu tam olarak kaybetmemiş Eyip’ünde… Samsun ve tüm ilçelerin tanıtımı adına atılmış önemli bir adımdır Feshane ki bul yıl belki de bu gerçek ön planda tutularak normalde üç gün olan, süre dörde çıkarıldı.

Doğduğu topraklara vefa borcunu ödeme noktasında her zaman ön saflarda olan Kaya Aşcı ve Genel Başkanlığını gerçekleştirdiği Samsun Sivil Toplum Kuruluşları Konfederasyonu tarafından düzenlenen etkinlik takipçilerin yoğun ilgisiyle karşılaştı.

Eksikler yok muydu? Bu tip organizasyonların neredeyse hepsinde olduğu kadar… Ajanslarca geçilen haberlere göre 500 bin ziyaretçi. Azımsanmayacak boyutta. Tanıtım Günlerinde Samsun Büyükşehir Belediyesi ve İlçe Belediyelerinin yanı sıra Valiliğin standı gereken ilgiyi gördü diyebiliriz. Gençlik ve Spor Bakanı A.Çağatay Kılıç,Samsun Valisi Hüseyin Aksoy ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun stantlara taşıdığı sinerjinin altının çizilmesi gerek.

Söz konusu Samsun olduğunda yoğun seçim çalışmalarını bir kenara bırakıp,Feshanede yerini alan Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin’in hak ettiği ilgiyi görmesi sanırım bu özverisinden olsa gerek. Samsun’un tüm dokuları başta İstanbul’da yaşayan yaklaşık 1 milyon Samsunluya ve bir mozaik niteliğindeki diğer İstanbullulara taşınmış olması önemli. Her geçen gün yayın çizgisini üst noktalara taşımayı ilke edinmiş Haber Yayın grubunun orada olması etkinliğin önemini anlamak açısından ciddi bir veri. Kısaca 7.Samsun Tanıtım Günlerinde bir çok şey vardı.

Olmayan ise Bölge Milletvekilleri ve kendilerini elit! varsayan Bafralılardı. Bafra Belediyesi’nin lokomotif görevi gördüğü ve Bafra Kaymakamlığı, Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası ve Ziraat Odası tarafından desteklenen oluşumda, gözler sözüm ona yürekleri Bafra sevgisiyle atan bir çok ismi orada göremedik.

Özel yaşantılarından taviz vermek adına, organizasyon süresince orda olanları ve mazeretlileri tenzih ediyorum. Fakat; Bafra Sevdalarını, tokuşturdukları kadeh çınlamasından öteye geçirmeyenler, hatta farklı zamanlarda Bafra ismini bile duymaya tahammül edemeyenler, şık kıyafetlerinin çamur olmasından korktular sanırım feshanede… Çamurlaşmış kişilikler var mıydı bilmem ama,çamur da yoktu hani…

Keşke gelebilselerdi de, inanılmaz bir ilgiyle karşılaşan Bafra’nın Kaymaklı lokumu,Nokulu ve Zembilini kendilerine de takdim edilebilseydi. Bu günkü servet, şöhret ve elit yaşamlarını Bafra'nın tütünü, siyah havyarı vs. Sayesinde elde edip, sonrasında Bafra ve Bafralıya sırtını dönenler biliniz ki tabutunuzun bir köşesinde mutlaka bir Bafralı olacak... Unutmadan; Bol yıldızlı bilmem ne otelinde sabahın ilk saatlerine kadar sürecek maskeli balo var. Teşrif Buyurmaz mısınız? Maske getirmenize gerek yok, Çünkü ……!

/Birol BİRCAN
29.03.2014

27 Mart 2014 Perşembe

İbrahim Tanrıverdi Sosyal Bilimler Lisesi’nin Hasat’ı


Memleketin sayılı mekteplerindendi. Samsun için de bir prestij vesilesiydi. Hummalı bir çalışma ile nihayet kurulmuş kıymetli bir kadro ile işe başlanmıştı. Hizmet Binasının tarihi dokusu, Çiftlik gibi şehrin en işlek caddesine açılan kapıları ile  İbrahim Tanrıverdi Sosyal Bilimler Lisesi harikulade bir sonuçtu.

Beklentiler beklentileri getirdi ve nihayet meyveler tek tek koparıldı dalından.  Ülkeyi yönetecek isimler ülkeyi yönetecek okulları kazanmaya başladılar. Yıllardır Mühendisliklere yönlendirilen en zekiler şimdi sosyal bilimlere yönlendirilmeye başlanmıştı. Firma ve şantiyelere mahkum edilmiş ülkenin zeki çocukları artık o pırıl pırıl zekalarıyla insanı, şehri ve ülkeyi yönetmeye talip oluyorlardı.

Bu okul, şehrin yaka rozetidir. Öğrencileri ise gurur tablosu. Okul Öğrencileri her yıl başka başka yarışmalara yönlendirilip ülke genelinde birçok başarılara imza atar hale geldi. Edebiyatta sanatta müthiş performanslar sergiliyorlar. Şiirde, öyküde,  hikâyede, denemede, makalede açık ara öndeler. Bunu her yıl yayınladıkları  “Hasat” adlı çalışmalarında da görebilirsiniz. Bir önceki eğitim ve öğretim yılında öğrenciler tarafından çeşitli yarışmalara gönderilmiş, dereceye girmiş eserleri her yıl derleyip bir yayın olarak sunuyorlar. Adı da ondan mütevellit.

Okul Müdürü Sn. Sudiye Karalı Hanımefendinin ifadesiyle her yıl bir önceki yılın ürününü paylaşıyorlar. 2012-2013 Öğretim Yılı çalışmalarını içeren 2014 Yılı yayını HASAT’ mutlaka okunmalısınız. Mümkünse okulun diğer çalışmalarını da temin ederseniz neyle karşı karşıya olduğunuzu mutlulukla fark edeceksiniz.

Öğretici metinlerde; Beyzanur Yılmaz’ın “…Kültürün Muhafızı Anadil” , Cansel Şener’in “ Sanat ve Saltanat”,  Şeyma Dayı’nın  “Ali Şir Nevai’nin Duruşması”  makaleleri harkulade olmuş.  Beyza Nur Kılıç’ın 2023’e yazdığı mektup, Enes Öztürk’ün “ Yaşama Açılan Sihirli Kapı”, Meryem Betül Yağmur’un “Sanatın Sultanı Osmanlı”, Sefa Güngör’ün “ Tarihçilik” makalelerini takiben Nergis Burcu Genç’in  “Sait Faik Abasıyanık’ın Ardından” adlı eleştiri yazısı, Sinan Öztürk ve Firuze Nur Atmaca’nın “İçimizdeki Muhafız “ adlı makalelerini okurken büyük bir keyif alacaksınız. Sonra “ Karanlıkta Bir Şarkı”   adlı yine bir eleştiri yazısıyla Sevgi Saiç Şenel, “Mektup” ile Rabia Yılmaz öğretici metinlere ışık tutmuşlar.

Sanatsal metinlerde;  Aylin Çendek “Yıllanmış Nehrin Sakladıkları”  ve “ İki Dünya Bir Umut” öyküleri harika bir başlangıç olmuş. Feyza Ünal’ın “Eski Bank” ve “Güzel Şey”,  Betül Kılıç’ın “Gül ve Peynirli Poğaça” öyküsü şık düşmüş. Firuze Nur Atmaca’nın “ Havva’nın Kızları” adlı 2013 Yılı Avrupa Birliği Öykü Yarışmasında Birinci gelen öyküsü fark oluşturmuş. Yine Vuslat Saçkesen’in “ Akdeniz’in Evlatları”, Beyza Nur Kılıç’ın “ Satır Arası nefes”, Maide Temiz’in “Tek Rengin Hakim Olduğu Bir Dünya/Rüya”, Betül Ahsen Şal’ın “Yıldızların Müziği” , Didem Özay’ın “ 18 Yaşında Doğmak”, Ceren Çevik’in “ Yabancı”, bengisu Genez’in “ Delilik” öyküleri ile diğer öyküler Hasadın bereketi olmuş.

Elbette şiirde olacak böyle bir hasatda. Recep Tayyip Baki “6 Saat” “Ben” ve “ Melek” şiirleyiyle, Emre Yardımcı “Tukuaz” “Serzeniş” ve “Firuze” şiirleriyle Ceren Çevik ise “Ahşap Yalnızlık”  “Açlık” ve “Dilsiz Dünya” şiirleriyle bütün hasadı derleyip toparlamışlar.

Kaleminize sağlık çocuklar. Başta bu çalışmaya yön veren Müdüre Hanım ve Eğitimci arkadaşlar olmak üzere öğrencilerimizi tebrik ederiz. Teşekkürler…

Güzel Günlere uyanın, sağlıcakla kalın efendim.

/Uğur DEDE
27.03.2014

Turizm Kenti Atakum

Seçim arifesinde çok şekilde tabir ediliyor Atakum.. Hangi tabiri duysam içim “cızz” ediyor.. Üzülüyor, kahroluyorum.. Benim özlediğim Atakum bu değildi.. Vaad edilene de sevimli bakamıyorum açıkçası.. Geçmişe bir dönüp bakar mısınız, lütfen. Altın sarısı bir kumsal.. Masmavi,berrak bir deniz.. Sessizlik hakim Atakum’a. Sükunet ve huzur.. Civar ilçe ve illerden gelelerin gıpta ile baktığı ir sahil ve Atakum.. Önce mesire yerlerini, ağaçlarını yok ettik Atakum’un.. Sonra taşlaşmaya yöneldik.. Sıra sahile geldi.. Onun da içine ettik..

“Şu kabahatli, bu değil” diye hiçbir ayrım yapmıyorum. Kimseyi de hedef göstermiyorum.. Ama Atakum, benim özlediğim mesire yeri, seniz keyfi ve huzurlu Atakum olmaktan çıkalı çok oldu. Daha dün tesadüfen bir araya geldiğimiz İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Karakurt ile aynı şeyi konuştuk.. Atakum’u tarif edecek olanlar önce, “ yeni açılan bulvardan denize doğru bir baksın da” buluştuk.

Şimdi izliyorum tüm adaylar, “Turizm kenti Atakum” söyleminde. Turizm de, neyin turizmi.. Kast ettiğiniz, deniz mi, sahil mi?. Deniz zaten kalmadı.. Sahil derseniz onu parsasını da, “içkili mekanlar” topladı.. “Meskenlerin yatak odasına giren bu mekanlar, kime ne kazandırdı” bilemem ama Atakum’a neler kaybettirdiğini söyleyebilirim..

Bir günün olayı değil. Bir yılın, on yılın da!.. Ama işin içine para girince canım sahil mekanlara teslim oldu.. Şimdi onların borusu ötüyor.. Evinde huzur bulmak isteyen ise ya “balık, köfte” kokusundan, ya da “içkisini içerken,bacaklarını evlerin odasına doğru ayırmışlardan” kaçmak için perdesinin arkasına gizleniyor.. Alın size turizm!.. Tepe, tepe kullanın.. Hani turizm kenti yapacağız diyorsunuz ya..

Bundan sonra Atakum’da olsa, olsa “İçki turizmi” olur.. Bakın sahildeki evlere; “İşyerine kiralık” yazısından geçilmiyor.. Hangi işyeri?. Fırın, terzi, bakkal, mobilyacı değil ha! Her köşeye yeni bir “İçki evi.” Turizm diye vaat ettiğiniz bu ise; Kim ne der, bilemem ama Atakum’dan yana ben, “Hakkımı helal etmem! “

Günün Sözü: Elindekinin değerini bilmeyen geleceğe değer biçemez!..N.S

/Nusret SAĞLAM
27 Mart 2014

26 Mart 2014 Çarşamba

Uluslararası 19 Mayıs Gençlik Festivali

Bu önerimi yıllar önce Valilik ve Büyükşehir’e bu köşeden sunmuştum. 19 Mayıs şenlikleri artık kendini tekrarlayan etkinliklere dönüştü. Bu güzel kent geleceğini planlarken hedeflerini büyütmeli. 19 Mayıs şenlikleri önce gençlik festivaline dönüştürülmeli. Birkaç yıl hazırlıktan sonra uluslararası 19 Mayıs gençlik festivaline dönüştürülmeli. Dünyanın çeşitli yerlerinden binlerce gencin festival için
Samsun’a gelişini ticari açıdan, turizm açısından kültürel açıdan kent kimliği açısından Bir düşünün bakalım. Böyle bir festival 19 Mayıs kentini sadece Türkiye’de değil uluslararası düzeyde bir konuma taşır.

Kentimize gelecek binlerce genç insan Yiyecek, içecek, konaklayacak. Özetle, uluslar arası 19 Mayıs gençlik festivali ekonomik, sosyal, kültürel açıdan Samsun’un önünü açacak büyük bir potansiyele sahiptir. Bu bir fırsattır. Kentin ufku geniş olmalı.

Bu projeye büyük sponsorlar da bulunur. Yıllardır anlatıyoruz. İlgililere, adaylara tekrar duyurulur.

/Şakir DEMİRCİ
26.03.2014

25 Mart 2014 Salı

Tersaneden Ne Haber?

Bir yanlış yatırım daha trilyonları batırdıktan sonra kent gündeminden çıktı gitti. Binlerce ailenin, binlerce gencin iş ve aş umutları ile güzel günlere kavuşma hayallerini de beraberinde sürükleyerek gitti.

Her şey 2004 Mart seçimlerine birkaç ay kala başladı. Samsun’a tersane kurulacak ve binlerce insan hem de yüksek ücretlerle işe alınacaktı. İşçi sayısı açık artırması 10.000’le başladı ve 17.500’e kadar çıktı. İşsiz gençlerin kimlikleri toplandı, fotokopileri alındı ve karşılıklı sözler verildi. Vatandaş sözünde durdu, oyunu verdi ama siyaset sözünü tutamadı.

Zamanın Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, 1 Mayıs 2004’te toplanan Kent Kurultayı’nda “ilk geminin 1 Kasım’da denize ineceğini” açıkladı basının ve dinleyicilerin önünde. Hatta merkezi idareyi beklemeden Samsun-Ordu Devlet Karayolu’nun Gelemen mevkiinde devasa tabelalar dikti “Gelemen Tersanesi İnşaat Alanına gider” diye. “Ortada tersane yok ki 6 ay sonra denize gemi indiresiniz” diyenlere  “açık deniz tersaneciliği yapacağız” dediler. Karadeniz’de açık deniz tersaneciliğinin olmayacağını anlayınca; trilyonlar harcayarak liman yapmaya başladılar. Bu arada yetişmiş binlerce çam ağacını kestiler, araziyi “yatırım ve istihdam sözü” verenlere bedava tahsis ettiler. Törenler düzenlediler, “olmaz” diyenlere “felaket tellalları” ve de “şer cephesi” diye laf çaktılar.

Samsun Tersanesi bir büyük fiyasko olarak tarihe kaydedildi. Ne denize indirilmiş bir gemi ne de gemiyi kızağa alacak bir tersane söz konusu. Bin dönümlük arazide şimdi elli kadar işçinin çalıştığı bir atölyeden başka bir şey yok. Orada da tersaneyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir iş yapılıyor, çelik konstrüksiyon üretiliyor.

Siyasetin sömürdüğü iş ve aş umutlarına mı, hesapsız kitapsız, plansız programsız bir şekilde tarım alanında çıkartılan bin dönüme mi, kesilen binlerce çama mı yoksa denize atılan trilyonlara mı yanmalı? Bilemiyorum. Ama birisinin toplumun karşısına çıkıp yanlışı itiraf etmesi ve en azından özür dilemesi gerektiğini iyi biliyorum.

Bu tüm çağdaş demokrasilerde böyledir. Bizde de böyle olması gerekir

/Osman KARA
25.03.2014

24 Mart 2014 Pazartesi

Meydanlar Ve Dilleri

O meydan ya da bu meydan, o kent ya da bu kent fark etmez. Konuşan hangi lider olursa olsun, üslup ne kadar sert ve hatta kavgacı olursa olsun, toprağı Türk, dili Türk, bayrağı Türk. Ama o meydan, toprağı Türk olsa da dili Türk olsa da özü Türk olsa da sözü Türklükten yana değil. Birlikten, dirlikten yana değil. Biz bağrımızı açsak da biz “kardeşiz” diye bas bas bağırsak da kürsünün dili, meydanın narası savaştan, ayrılıktan yana.

Siz bu yazıyı okurken neredesiniz, hangi günde ve hangi meydandasınız bilmiyorum. Ben hala 21 Mart 2014’teyim ve hala Diyarbakır Meydanı’ndayım. Aslında yeni takılıp kalmış değilim o meydana. 2005 Nevruz’undan beri ben Diyarbakır Meydanı’ndayım. Hani şu kentin PKK çeteleri tarafından esir alındığı ve zamanın valisinin “cana değil cama gelsin” diye olayı küçümsediği o talihsiz Nevruz var ya işte o zamandan beri.

Adına “Açılım Süreci” denilen gaflet yolculuğu” ve ardından gelen “Habur rezaleti”, Başbakan’ın Mustafa Barzanili, Şivan Perverli Diyarbakır çıkarması pranga üstüne pranga oldu. Artık hafızam almasa da yüreğim kaldırmasa da hiçbir şey beni şaşırtmıyor. Gafletten dalalete giden yolun sonuna birkaç adım mesafedeyiz. Heyhat, heyhat ki sonrası uçurum ve ölüm.  

Kavramlarımız ve değer ölçülerimiz henüz yerli yerine oturmuş değil. Esen rüzgara göre değişiyor. Apo, bebek katili mi, çete reisi mi, eşkıya başı mı, devlet düşmanı mı, vatan haini mi? Müebbet hapse mahkum bir suçlu mu yoksa Türk Devleti'yle müzakereler yürüten(!) bir halk önderi mi? Kim? Kayıtlara bakılırsa mahkum. Olaylara bakılırsa bir halk önderi, bir barış elçisi, adeta bir kurtarıcı. Kendisi İmralı'da yatıyor, mesajı Diyarbakır’da okunuyor. Meydan okuyan küstah bir dil. Zafer meydanlarından gelen bir komutan edasıyla şartlar öne süren bir üslup.

Diyarbakır Meydanı’nda bayrak yok, polis yok, kısacası devlet yok. Batıda, kuzeyde, güneyde, kısacası yurdun başka her köşesinde meydanı çepeçevre kuşatan, meydana gelenleri tepeden tırnağa arayan polis, ayıp olmasın ve adamlar kızmasın der gibi uzakta bir yere konuşlandırılmış. Güvenliği belediye zabıtaları sağlıyor! 

Kimse görmezden gelmesin, kimse inkara ve tevile kalkışmasın, bir meydan okumadır 21 Mart’ın Diyarbakır’ı. Meydan okumadır Kazlıçeşme’nin “Ya Barış Ya Savaş” afişi. Meydan okumadır Apo’nun “Biz savaş yaparken korkmadık ki barış yaparken korkalım” mesajı. Ve dayatmadır “Özgür Önder Özgür Kürdistan” söylemi. Bölünmenin dayatmasıdır, ayrılığın dayatmasıdır.

Ben hala meydanlar içinde Diyarbakır Meydanı’ndayım. Ve ben 30 Mart’ta o meydana bakarak o meydanın aksine oy kullanacağım. “Pazarlığa hayır, bölünmeye hayır, ayrılığa hayır” diyeceğim.

Atalarımız “hayırda hayır var” demişler.

/Osman KARA
24.03.2014

Seyyar Camimiz De Oldu!

Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, yaptığı açıklamaları ile gündemdeki yerini koruyordu. Bu açıklamaları arasında meyhanede içki içenlere, kahvehanede de oyun oynayanlara verilecek din eğitimi, Alevilerin yaşadığı köylere Alevi kökenli imam atanması, 4 minaresi olan ve 15 bin kişiye hitap edecek “Protokol Cami”, Ramazan ayında sigaranın haram olması, pazar yerlerine “Seyyar Cami”, çocuğa verilmemesi gereken isimler yer alıyordu. “Protokol Cami” konusunda amacına ulaştı.
Meyhanede içki içenlere, kahvehanede oyun oynayanlara din eğitimi verildi mi bilmiyorum.

Alevilerin yaşadığı köylere Alevi kökenli imam atandı mı? Bu konuda da bir açıklama yapılmadı. Samsun Müftüsü Öztürk’ün pazar yerlerine “seyyar cami” projesi vardı. Seyyar Cami projesini Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, katıldığı bir toplantıda açıklamıştı. Bir pazar yeri gezisi sırasında kendisinden pazar yeri esnafının seyyar cami istediğini kaydeden Hayrettin Öztürk, “Bunun hazırlığı tamam, pazar yerlerini dolaşacak ve buradaki esnafımızın abdestini alarak namazlarını kılabilmelerini sağlayacak gezici ve seyyar camilerimizi hizmete sokuyoruz” demişti.

Samsun Müftüsü bu projesini hayata geçiremedi! Canik Belediye Başkanı Osman Genç, daha çabuk davranarak, “mobil mescit” yaptırdı. “Mobil mescit” nerede üretildi? Sakarya’nın Arifiye ilçesinde kurulu bulunan bir karavan firması tarafından  Canik Belediye Başkanı Osman Genç'in özel isteği üzerine her yere rahatlıkla ulaşabilen “mobil mescit” üretildi. Pazar yerleri, miting ve doğal afet gibi durumlarda kullanılması amacıyla üretilen “mobil mescit”, vatandaşlara rahatça her yerde ibadetlerini gerçekleştirme imkanı sunacak.

Şirket sahibi Engin Başoğlu, iki yıldır düşündükleri karavanı Samsun Canik Belediyesinin talebiyle üretmeye başladıklarını anlattı. Karavanın bir haftada üretildiğini, seri üretime geçildiği zaman daha kısa sürede imal edilebileceğine dikkati çeken Başoğlu, mobilize hizmetlere her zaman ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Sakarya’daki firma tarafından üretilen “mobil mescit” Canik Belediyesine teslim edildi. Canik Belediyesi de teslim aldığı “mobil mescit”i vatandaşların kullanımına sundu.
Belediye böylece “mobil mescit”, uygulamasını hayata geçirdi.

İnsanların kalabalık olduğu pazar yeri, miting ve doğal afet alanlarında namaz ibadetlerini yerine getirme sıkıntısını gidermek amacıyla yapılan mobil mescit ile vatandaşlar, ibadetlerini her yerde yerine getirebilecek. Mobilize hizmetlere her zaman ihtiyaç olduğunu ifade eden Canik Belediye Başkanı Osman Genç, “Karavan, kalabalık mitinglerde, pazar yerlerinde, doğal afetlerde rahatlıkla kullanılabilecek pratik bir araç. İnsanların kalabalık mekanlarda namaz ibadetlerini yerine getirmesi, gerçekten çok sıkıntılı bir durumdu. Cami ya da mescit bulmak, abdest almak bir anda olabilecek bir durum değildi. Mobil karavanla inşallah bu sıkıntıyı da ortadan kaldırmış olacağız” dedi.

Mobil mescidin erkek ve kadın olmak üzere iki bölümden oluştuğunu belirten Canik Belediye Başkanı Osman Genç, “Her iki tarafta da onar kişi rahatlıkla namaz kılabiliyor. Mescit karavanımızın arka tarafında da yine erkek ve kadınların ayrı abdest alacağı yer bulunmaktadır. Tabii tuvaleti de düşündük. Karavanın altında 900 litre temiz ve bin 200 litre pis su tankı bulunuyor. Abdest ve temizlik ihtiyacını karşılayacak kadar su mevcut. Vidanjör vasıtasıyla pis su tankı boşaltılabiliyor” diye konuştu.
 
/Cemil CİĞERİM
24.03.2014

Sert Maç

İstanbul'da Olimpiyat, Ankara'da Asaş... Cennete gitmek bu iki stada gitmekten daha kolay... Az daha gitsek Boluya varmıştık ya neyse...

Ankaraspor para gücüyle kurulmuş bir takım, taraftarını üşenmez iseniz elinizle tek tek sayabilirsiniz... Madem arkanda manevi gücün yok, ne işin var Süper Lig'de?... Çıksan en fazla iki katı izleyicin olur... Ama dedim ya, ah şu para.... Belediyenin paraları halka hizmet adına değil, buralarda çarçur ediliyor... İstnbul B.Ş.B.Spor da öyle... Bunlar çıkması yayıncı kuruluşun aleyhine...

Birde Samsunspor'a bakın, parasızlıktan yerlerde sürünürken, takımı ve taraftarı zirve yapmış... Her maçına ilgi, alaka büyük... Dün Ankara'da mıydık, yoksa Samsun'da mı belli değildi... Sayısını bilmiyorum, ancak özel, minibüs, otobüs, her türlü vasıtayla yüzlerce taraftar Ankara'ya çıkartma yaptı... Kendilerine ayrılan bölüme sığamadılar ilgililer mecburen kale arkasını komple açmak zorunda kaldılar... Kısacası o bir avuç Ankara seyircisi, gerçek taraftarı görme imkanı buldu...

Maç çok sert ve gergin başladı, öyle de devam etti... Osman hoca takımını maça iyi hazırlamış tekmeler, tokatlar gırla giderken maçın Trabzonlu hakemi evlere şenlikti... Sırtında bir tek mavi beyaz tişortu eksikti... Böylesine önemli bir maça TFF bu hakemi atadıysa, bunda iyi niyet aramamı kimse beklemesin... Ankarasporlu futbolcuların meslekdaşlarına karşı saygılarının olmadığını belirtmekte fayda var... Sertlikleri topa değil rakibeydi... Hakemden aldıkları cesaretle bu davranışlarını maç boyunca sürdürmeyi maharet bilmeleri düşündürücüydü...

Karşılıklı hara güre ile geçen bir ilk yarıda akıllarda kalan pozisyon sayısı çok azdı... Yaptığı akılcı savunma ile rakibine kalesini göstermeyen Samsunspor ilk şutunu 32. dakikada, ilk kornerini 38 de attı...

Devrenin sonlarına doğru yakalanan kontratakta Umar sıfır çekince soyunma odasına golsüz gidildi... İkinci yarıda orta sahada gediklere veren Samsunspor kalesinde sıkıntılar yaşadı... Kaleci Furkan'ın yerinde kurtarışları vardı... Kalpar'ın geçte olsa Musa, Murat ve Turgay değişiklikleri takıma güç verdi... Adiloviç ve Ekigho'nun oyundan erken düşüşleri hücum yükünün Umar'ın omuzlarına yıkılmasına neden olunca gol bulma umudu şansa kaldı... Zirve mücadelesi veren iki takımın kapışmasından gol sesi çıkmaması kimin işine geldi bilmiyorum, bunu önümüzdeki haftalar gösterecek...  

Doksan dakika sonunda sahada olmasa da tribünlerde galip gelmek tek teselli oldu...

/Resul AKÇAY
24 Mart 2014

22 Mart 2014 Cumartesi

Samsun Teneke Mahallesi (Yeni Mah./CANİK) Sözlü Tarih Çalışması Genel Değerlendirme


/Metin ÖZBASKICI

Söyleşilerde kaynak kişilerimizin babalarının ve dedelerinin balkan anılarını paylaşmak istemedikleri yaşanan baskı ve acıların ızdırap verdiğini ve unutmak istediklerini gözlemledik. Anlatılanlar tarihi gerçeklerle uyum sağlamaktadır. Osmanlı Devletinin Çingeneleri yerleşik hayata geçirebilmek için ürettiği politikaların başarılı olamadığını, Bunun en büyük sebebinin Çingene hurafelerine dayalı dışlamaların etkisi olduğu. Ve zorunlu olarak Çingenelerin diğer grupların yapmak istemediği ve utandığı mesleklerle geçinmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Ürettiklerini ekmeğe çevirebilmek için kasaba kasaba, köy köy gezmişlerdir.1600 yıllarından itibaren çoğalan tütün tarımı ucuz işgücünde Çingeneler için bir fırsata dönüşmüş, geçimleri büyük oranda bu alana kaymıştır. Özellikle Drama bölgesinde yaşayan dedelerimiz uzun bir çalışma süresine ihtiyaç duyulan tütün tarımında, çevredeki köylere yakın olmak istemiş büyük bir oranda yerleşik hayata dönmüştür. Tarlalarında çalıştıkları toprak sahipleri ve köylüler hala geçerliliğini sürdüren hurafe ve karalamalar nedeniyle köy veya kasaba içine yerleşmelerini istememiş, köylüler tarafından kullanılmaya elverişsiz arazilerde bir arada küçük kulübelerden oluşan teneke mahallelerine yerleşmişlerdir. Köylülerin bu ucuz iş gücünü bağlamak için bahşettikleri küçücük sebze bahçelerinde, evin sebze ihtiyacını karşılamak için boş gün ve aylarda bahçeleri işlemeye başlamışlardır.

Balkan savaşları ve eşkıya hareketleri en çok bu korunmasız küçük mahalleleri etkilemiş, hatırlanmak istenmeyen katliamlar, tacizler, tecavüzler Çingeneleri büyük kasaba ve şehir yakınlarına göç etmeye zorlamıştır. Şehir ve kasaba içine yerleşimine sıcak bakılmayan Çingeneler büyük Çingene mahallelerini oluşturmuştur. Çevreden kaçan ve teneke mahallesine sığınan Çingeneler aynı dili konuştukları bu insanlar içinde huzur ve güven buluyordu. Ve teneke mahalleleri sürekli büyüyor, Yerleşilen alan dar ve küçük olduğu için kulübeler bölünerek yeni haneler kuruluyordu. Kendi güvenliğini sağlamak için bitişik ve küçük barakalar dar sokaklar ile yeni teneke mahallelerini oluşturmuştur. Şehir güvenliğinden faydalanamayan Romanlar bu küçük bitişik evlerde yaşamayı, baskın esnasında haberleşip birlikte savunmak ve direnç göstermek için tercih etmişlerdir. İnsanlar yine çevre köylere tütün işçiliğine gidiyor kışın gelişen şehirde ayakkabı boyacılığı ve hamallık yapıyor, dere kenarının avantajı ile saz ve otlardan sepetçilik ve hasırcılık yapıyorlardı. Can güvenliğinin olmadığı bu ortamda evinden çıkıp da dönmeyenlerin sayısı çoktu.

Yapılan çalışmada mülakatta anlatılanları ve kişilerin şeceresini incelediğimizde dedelerinin ve büyük dedelerinin isimlerinden ve yaşamlarından: diğerlerini pek inandıramazsalar da!!!, Müslüman oldukları, Müslüman olarak yaşadıkları, devlete saygılı oldukları hiçbir isyan veya direnişte bulunmadıkları, direniş güçlerinde ve Osmanlı ordusunda görev aldıkları çok açık bir gerçektir. Bölge tedirgin bir dönem yaşamakta, Çingeneler bu tedirginliği iki kat fazla yaşamaktadır. Yaşanan taciz ve tecavüz vakalarını anlatmaktan utanmaktadırlar. Ancak dedelerinin, İslam’a hakaret edenlerin karşısında nasıl ölümüne karşı durduklarını, bu uğurda ölmeyi, yaralanmayı göze alışlarını, Osmanlı ordusunda görev aldıklarını, Ülkenin birliğine katkı sağladıklarını, Bu uğurda gazi ve şehitlerinin olduğunu övünerek anlatmaktadırlar. Balkanlardaki hayatı başka bir kaynaktan ve belgelerden öğrenelim…

864-1913 DRAMA ve ÇİNGENELER
(Kaynak: Selaniğin Gölgesinde Drama. İsmail ARSLAN )

Balkanlarda Türklerden başka en büyük Müslümanlar grup Çingenelerdi. Özel bir vilayette toplanmayan Çingeneler şehirlerin kenarındaki kırlık alanlarda veya köy ve kasabalarda halkın faydalanmak imkânı bulamayıp boş bırakmış olduğu sahipsiz yerlerde birer gecekondu biçiminde plansız ve rastgele yaptıkları basit evlerden oluşan ve her yerde halk tarafından Çingene Mahallesi olarak adlandırılan mahallelerde, birbirine komşu olarak yaşamlarını sürdürürlerdi. Osmanlı belgelerinde genellikle Kıpti ya da Çingene şeklinde gecen bu topluluk kabileler halinde genelliklede göçebe hayatı yaşamaktadır. Osmanlı belgelerinde Drama da Çingenelerin varlığına Kanuni zamanına ait müçvel sayım defterlerinde rastlamaktayız. Bu dönemde defterdeki bilgilere göre Drama da 135 hane Müslüman, 35 hane gebran, 12 hane biye mevcuttur. 19 yüzyıla gelindiğinde drama sancağında Çingenelerde Müslüman Türkler, Ortatoks yunanlılar gibi bölgenin sosyo ekonomik politik ve kültürel ortamında Osmanlı toplumsal yapısının ayrılmaz bir parçası durumundadır. Drama kazasında Kıpti Mahallesi adıyla Çingenelerin yaşadığı bir mahalle bulunmaktadır. 1880 tarihli kazanın dört yıllık döneminde doğum ölüm ve nüfusunun kayıtlı olduğu cetvelden öğrendiğimize göre 1876 yılında bu mahallede 238 yerleşik erkek nüfus görünmektedir. 1876 yılına gelindiğinde ise aynı mahallede Kıpti erkek nüfusunun sayısı 211 e gerilemiştir. Bu düşüşün altında yatan sebebi eldeki veriler açıklamaya müsaade etmemekle beraber korkunç bir bulaşıcı hastalık sebebiyle olmadığı bir gerçektir. Bununla birlikte yerleşik Çingenelere nazaran temizliğe riayet etme konusunda titiz olmayan göçebe Çingenelerin eskiden ölet diye adlandırılan kolera ve tifo gibi hastalıkların balkanlarda baş taşıyıcısı oldukları bilinen bir gerçektir.

19. yüzyıla gelindiğinde drama sancağında Çingenelerde Müslüman Türkler, Ortodoks Yunanlılar gibi bölgenin sosyo ekonomik politik ve kültürel ortamında Osmanlı toplumsal yapısının ayrılmaz bir parçası durumundadır. Drama kazasında Kıpti Mahallesi adıyla Çingenelerin yaşadığı bir mahalle bulunmaktadır. 1880 tarihli kazanın dört yıllık döneminde doğum ölüm ve nüfusunun kayıtlı olduğu cetvelden öğrendiğimize göre 1876 yılında bu mahallede 238 yerleşik erkek nüfus görünmektedir. 1876 yılına gelindiğinde ise aynı mahallede Kıpti erkek nüfusunun sayısı 211'e gerilemiştir. Bu düşüşün altında yatan sebebi eldeki veriler açıklamaya müsaade etmemekle beraber korkunç bir bulaşıcı hastalık sebebiyle olmadığı bir gerçektir. Bununla birlikte yerleşik Çingenelere nazaran temizliğe riayet etme konusunda titiz olmayan göçebe Çingenelerin eskiden ölet diye adlandırılan kolera ve tifo gibi hastalıkların balkanlarda baş taşıyıcısı oldukları bilinen bir gerçektir.

Çingenelerin daha iyi idare edilmelerine sebep olacak bu talebi devlet merkezi uygun bularak Yeni Mahalle adıyla anılan bir mahalle kurmuş ve burası için bir muhtar seçilmiş ve ihtiyar heyeti oluşturulmuştur. 1877 1878 Rus Savaşlarında sonra içten göç eden muhacirlerin göçüyle kavala şehri sur dışında da gelişmeye başlamış pek çok varoş denilen mahalleler oluşmuştur. Şehri doğu yakasında 1896 da Hamidiye Mahallesi kurulmuş 1901 yılında Selimiye mahallesi kurulmuş 1897 yılında sur dışında kurulmuş bir Kıpti mahallesi yani Çingenelerin oturduğu bir mahallenin varlığı söz konusudur. Bu Çingene Mahallesi bugün aşağı yukarı Aziz Georgios Bölgesinde yer almaktadır Yeni Mahallenin bir parçası olan bu Mahalle 1899 da buradan ayrılarak Küçük mahalle ismiyle adlandırılmıştır. (BOA 1 DH Nu1363 16 Z 1316)

Çingeneler genel olarak ufak ufak işlerle iştigal eden çalgıcılık ve örs demirciliklerinin dışında her türlü kalitesiz işte ucuza istihdam edilebilmektedir Bununla birlikte Çingenelerin erkekleri genellikle at cambazlığı arabacılık kalaycılık bakırcılık sepetçilik, kerpiç dökücülüğü, ayı oynatıcılığı, maşa kürek satıcılığı yaparlar kadınları ise fal bakma kırlardan ilaç yapılacak çiçek ve otları toplama, bayramlarda varlıklı ailelerden kurban eti toplama şeker, tatlı, bayram çöreği dilenmeyi adet edinmişlerdir. Drama sancağının 16 km batısında bulunan Pravişta yakınlarında gülle ve kovan imalathanesi bulunmaktadır. Burada metal herhangi bir saflaştırma işlemine tabi tutulmaksızın doğrudan eritilerek kalıplara dökülür ve suyun gücünden yararlanılarak metal çabucak soğutulur. Devlete ait olan bu işletmede işin uzmanı olmaları ve özellikle demircilik mesleğindeki maharetleri sebebiyle daha çok Çingenelerin çalıştırıldıkları görülmektedir.

Drama Çingenelerinden dört kişi kazanın yarım saat ilerisinde kasabanın haftalık Pazar yeri olarak kullandığı boş araziye etrafı sazdan ve tepesi tenekeden dört kulübe inşa etmiştir. Çingeneler bu kulübelerde demircilik mesleğini icra ettikleri için çevreyi çok kötü bir duman kaplamakta ve çevredeki kahvehaneleri rahatsız etmesi gerekçesiyle işyerleri Drama Belediyesi tarafından yıktırılmıştır.  (BOA TFR 1 SL 122/12138)

Osmanlı imparatorluğunu Her tarafında olduğu gibi Drama’ da da toprak büyük oranda onu işleyenlere aitti. Her ne kadar birkaç bin dönümden oluşan çiftlikler varsa da toprağın büyük çoğunluğu küçük toprak sahiplerinindi. Serbest mülkiyete sahip olan köylüler genelde araziyi aile olarak işlerlerdi gereğinde mevsimlik işçileri çalıştırırlardı. Büyük çiftlik sahipleri geniş toprakları ortakçılık ve yarıcılık sistemi ile işletirlerdi. Toprak sahibi toprak tohum ve zirai araçları temin eder Topraksız tarım işçileri ne ihtiyaçlarını karşılaması için küçük bir ev veya kulübe sağlar verdiği hizmetler karşılığında yarım dönüm kadar bir toprak parçasını bahçe yapması için verirdi buna Paraspora denirdi Topraksız tarım işçileri yıl boyu toprağı işlerlerdi. Ürün hasatında masraflar çıkarıldıktan sonra gelir paylaşılırdı. Bu durumda topraksız işçinin borçlu çıkması bile oluyordu. Toprak sahipler ortakçı köylüleri bağımlı kılmak için onları borçlandırırdı ve borçlar babadan oğla devrederdi. Bu düzenden en çok Çingeneler ezilmiştir. Çünkü onlar daha büyük vilayetlerin mevsimlik geçici işçileridir(TNA PRO 295/2).

Drama sancağının 1906-07 nüfus verilerine göre toplam nüfus içinde Müslümanları Rumlar ve Bulgarlar takip etmektedir. 1881-82 sayımına göre bu yıllarda sancakta Yahudilerin sayısında bir artış dikkatleri çekmektedir. Öte yandan 1881-82 sayımında varlıklarına rastlanmayan Çingeneler 1906-07 sayımında sancakta 471 erkek ve 493 kadın olmak üzere toplam 964 kişidir.  Bunlar gayri Müslim Çingeneler olmalıdır. Çünkü Osmanlı İmparatorluğunun periferisinde başlayan çözülme ile birlikte tebaanın birbirine daha sıkı kenetlenmesine yardımcı olacağı düşünülen Osmanlıcılık fikri çerçevesinde devlet merkezince özellikle bu dönemde Osmanlı topraklarında yaşayan Müslüman Çingenelerin künye ve teskerelerine Kıpti yazılmamasına dair bir politika izlendiği bilinmektedir. Bu konuda Kavala kazasında Atik Müslüman Kıpti Mahallesinin isminin dere mahallesi olarak değiştirilmesi önemli bir örnektir(BOA DH MKT628/64 7.1.1320). 1881-82 nüfus sayımına ilişkin Karpat’ın ortaya koyduğu çalışmasında Drama da ki gayri Müslim Çingenelere ait herhangi bir veri bulunmamaktadır.

1859 DRAMA NÜFUS YAPISI
MÜSLÜMAN
210.000
RUM BULGAR HIRISTİYAN
30.000
ÇİNGENE
15.000
ARNAVUT YAHUDİ ERMENİ
1.000
TOPLAM
256.000
(TNA PRO FO 295/2)

1831 NÜFUS SAYIMI

KAZALAR
MÜSLÜMAN
REAYA
ÇİNGENE
TOPLAM
GÜMÜLCİNE
30517
5339
1712
37568
DRAMA
8618
3077
1007
12702
YENİCE KARASU
7582
2540
1273
11395
PRAVİŞTA
4718
2596
259
7573
SARIŞABAN
4986
131
54
5171
KAVALA
2755
480

3235
BEREKETLİ
967
170

1137
TOPLAM
60143
14333
4305
78781


1878 DRAMA NÜFUS YAPISI
MÜSLÜMAN
249.165
YUNAN
34.849
ÇİNGENE
21.833
BULGAR
8700
YAHUDİ
200
TOPLAM
314.747
(TNA PRO FO 295/2)

1906-07 DRAMA NÜFUS SAYIMI


ERKEK
KADIN
MÜSLÜMAN
65333
59520
RUM
18522
13656
ERMENİ
132
50
BULGAR
3026
1169
ULAHLAR
75
50
RUM KATOLIKLER
7
5
PROTESTANLAR
64
44
YAHUDİ
1163
1013
ÇİNGENE
471
493
YABANCILAR
273
256
TOPLAM
89063
76256




MÜBADELE

Ve savaşlar biter ve mübadele kararı alınır. Anadolu’da ayrı Balkanlarda ayrı acı ve özlem dolu uzun ve meşakkatli bir yolculuk, bir ayrılık başlar…

Balkan Savaşları ve Kurtuluş Savaşı esnasında Bölgede yaşanan tedirginlik Anadolu’da pek çok Rum ve Ermeni nüfusun göçüne sebep olmuş. Bu zahmetli ve acı dolu göç pek çok insanın ölümü ile sonuçlanmıştır. Uzun süren savaşlar ve göçler Anadolu’nun nüfusunun azalmasına sebep olurken Kırım, Kafkaslar ve Doğu Anadolu’dan gelen göçler Anadolu’nun Beşeri yapısında büyük değişikliklere sebep olmuştur. Bu bölgelerden gelen göçmenler yaşadıkları bölgenin topoğrafik yapısından kaynaklanan toprak kıtlığı, geniş Anadolu topraklarında özlem açlık hislerini doğurmuştur. Atalarının bir karış toprak için kan davaları oluşturduğu bu topluluklar Savaş sonrasında bomboş ve sahipsiz kalan terk edilmiş toprak ve mülklere sahip çıkmışlardır. Anadolu’da genel yapı böyleyken Mübadele başlamıştı. Yunan Hükümeti Yunanistan’a gelen 1.500.000 Anadolu Rum göçmenin karşılığı olarak Ülkesindeki Müslüman nüfusu Anadolu’ya gönderme işlem ve kayıtlarına başlamıştı. Rumeli’nde yaşayan Çingeneleri öncelikli gruplandırmış ve sevklerini hazırlamıştır. Çingenelerin isimlerinin Türk ve Müslüman isimleri kullanıyor olmaları Yunan hükümetinin işini kolaylaştırmış ve Yunanistan’daki kimliğini saklayamayan tüm Çingeneleri Mübadeleye tabii tutmuştur. Bu yüzdendir ki bu gün Balkanlarda Çingene nüfusunun en az olduğu ülke Yunanistan’dır.

Mübadele bir toplumun köklerinin salındığı topraklardan hiç bilmedikleri bir bölgeye göçüdür Çok acılar ve ayrılıkların yaşandığı uzun bir süreç. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Mübadelede asgari hazırlıklarını tamamlamış ve gelen göçleri karakterlerine uygun bölgelerde konuşlanmasını planlamıştır. Gelen Balkan Mübadilleri yaşam karakterlerine uygun bölgelerde iskân edilmişlerdir. Bu iskân alanları tabii ki tamamen boş değildi. Yerli halk ve Daha önce gelen göçmenler bu alanlarda hak sahibi olduklarına inanıyorlardı. Bu yüzden Samsun örneğinde Mübadiller Terk edilmiş Rum köylerinde iskân edilmiştir. Gelen Mübadiller uzun bir dönem tekrar geri dönebilecekleri düşüncesiyle yerlilerle ilişkilerde sınırlı davranırken yerliler mübadillere uzun bir dönem işgalci gözüyle bakmışlardır. Bu süreç pek çok karalama ve dışlamalara sebep olmuştur. Bu öyle bir Soğukluktur ki 1950’ lerden sonra Türkiye şehir hayatının gelişmesiyle çözülmeye başlamış ancak ısınma süreci halen tamamlanmamıştır.

TENEKE MAHALLESİ

Mübadiller bu kadar sıkıntı ve dışlanmayla karşılaşmışken Peki ya Mübadil Çingeneler?..  Drama bölgesinde ağırlıklı olarak mevsimlik tütün işçisi olarak geçimini sağlayan Çingeneler Tütün Tarımına uygun Bursa, İzmit, Sakarya ve Karadeniz bölgesinde Samsun, Sinop, Tokat Amasya illeri ve ilçelerine yerleştirilmiştir. Böyle bir Samsunda mübadele ile gelen iki aile cedit yamaçlarında, dört aile Çatalarmut sırtlarındaki arazilerde iskân ediliyor. Mübadele şartlarında, İta amirleri tarafından Samsun ve çevresine yerleştirilen Çingeneler ilk defa toprak sahibi oluyorlardı. İşçilik yaptıkları tarlaları kendileri için işleyeceklerdi. Belgeleri de vardı ancak İskân edildikleri mülklerin belgelerini muhafaza edecek düşünce ve bilgiye sahip değildiler. İşleri o kadar da basit değildi. Toprağı işlemek sermaye ihtiyacını doğuruyordu. Tohum, zirai aletler, her şey için para lazımdı. Mahsulü toplamakta yetmiyordu. Pazarlamak ayrı bir sıkıntıydı. Pek çok hurafelerle şartlanmış tüketicinin Çingene malını alması mümkün görünmüyordu. Çingeneleri, haklarını gasp eden, işgalci olarak gören yerleşik ve göçmenlerin dışlamaları zaman zaman taciz ve baskıya dönüşüyordu. Aynı bölgede yerleştirilen birkaç aileden oluşan Çingene grup bu baskı altında eziliyor korkuyor, yılgınlığa düşüyordu. Toprak sahibi olamayacağına, olmalarına izin verilmeyeceğine umutsuzluğu ile can güvenliği için, kaçmaya terk etmeye zorlanıyorlardı. Mülklerini veya bedava gibi fiyatla satarak, devrederek genellikle terk ederek barınabilecekleri,  rahatsız edilmeyecekleri kullanılmayan yerleşim bölgesi arıyorlardı. Anlatımlarda kullanılan ’ÜZÜM YEMEDEN’ sözü bize tarihleri açıklıyordu...


   
Ethem ağanın yerleştiği bomboş çayırlıkta dere kenarındaki teneke mahallesi kurtuluştu. Drama’dan komşuları olan Ethem Ağa onlara sıcak bakıyordu. Baston hesabı ile satın aldıkları arsalara küçük kulübelerini inşa etmeye başladılar. Çevredeki çiftliklerde sebze bahçelerinde çalışabilirdiler. Şehre biraz daha yakın olmak kış günlerinde ayakkabı boyacılığı ve hamallık yaparak geçimini sağlayabilmek imkânları vardı. Belediye temizlik işlerinde ve büyük tüccarların işlettiği özel tütün atölyelerinde çalışanlar oldu. Uzun yaz döneminde Drama’dan da tanıdıkları Mübadil köylülerin tarlalarında yevmiyeci olarak çalışabilirdiler. Kerimbey, Tekkeköy, Çinik ve Çarşambaya kadar uzanan mübadil köylerinde çalışarak geçinmeye çalıştılar. Büyük beklentileri yoktu. Aç kalmasınlar yeterdi.  Şehir merkezinde boşalan Rum evlerinde iskân edilen bazı Roman aileler burada hissettikleri yalnızlık ve dışlanmalara daha fazla dayanamayarak kendilerini daha rahat ve mutlu hissettikleri Teneke mahallesine yerleştiler. Romanların teneke mahallesinde buluşması, birbirine bitişik yan yana küçük kulübelerde, dar sokaklarda yaşamaya razı olmasının temelinde, balkanlarda en çok ezilen en güçsüz birimlerde yaşamanın verdiği eziklik ve ürkeklik, dışlanma ve tacizler sonucu doğan birbirine yanaşma dayanışma ve güvenlik ihtiyacıdır. 1925 de 15-36 hanenin kurduğu teneke mahallesi 1994 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.






 1970 yılında Teneke Mahallesi

Teneke Mahallesinin krokisini incelediğimizde Evler küçük ve bitişik,  Sokaklar ve Mahalle girişleri dar, mahalle dar sokak ve aralarla tam bir bağlantı halinde. Sizce neden böyle yerleşilmiştir? Benim ki bir tez… Sanki bir saldırı esnasında düşmanın kalabalık olarak mahalleye saldırmasını engellemek, atlı düşmanın girişini engellemek için mahalle girişleri dar tutulmuş, saldırı esnasında birlikte saklanabilmek ve birbirlerine haber verebilmek için bitişik kulübeler dar aralıklarla birbirine geçiş bağlantıları sağlanmış, kaçmak zorunda kalındığında, labirent aralardan pek çok çıkış noktası oluşturulmuş… Ve bunlar yaşanmış tecrübelerden kaynaklanmıştır. Bu tecrübenin Drama ve Balkanlardaki yalnızlık ve savunmasızlığın öğrenildiği aşikârdır. Yanılıyor muyum?..

1966 yazında çocuk kavgasından başlayan kavga eli tüfekli insanların mahalleye saldırması ve ateş etmesi üzerine kaçan kadın çoluk çocuk mahallenin içine doğru kaçmaya başlamışlardı. Saldırganlar mahalle içine girememiş veya girmeye çekinmişlerdir. Polis ve güvenlik görevlileri çok daha sonra gelmiş müdahale etmiş olay yatıştırılmıştır. Saldırganlar yakalanmış, suçsuz bulunmuş ve salınmışlardı!... Çocukluğumda şahit olduğum bu olay tezimi doğrular gibidir.

Mahallede erkekler kış boyu ayakkabı boyacılığı ve hamallık yaparak ailelerinin geçimini sağlarken, Kadınlar ormandan ağaç parçaları ve kökler toplayarak evde ısınma sorununu çözüyorlardı. Mangal içerisinde közlenen ağaç kökleri üzerine tuz serpilerek oda içine alınır tüm aile çoluk çocuk mangalın çevresi sarılarak ısınmaya çalışılırdı. Küçük kulübenin içinde rüzgâr eserdi. Çatı delik duvarlar ince kapı ve pencereler rüzgârı engelleyemezdi. Yaz sonu onarılan teneke çatılar çocukların oyun alanlarıydı. Bu yüzden alçak çatılardaki teneke kaplama kısa zamanda deforme oluyordu Yağan yağmur Teneke çatıdaki deliklerden evin içine, hasıra, yatağa akardı. Analar kap teneke kutuları odanın akan noktalarına yerleştirirdi. Her yağmur ayrı bir çile idi... Uzun Kış günlerinde aç kalmamak için Tütün ağalarından borç para isterlerdi. Yazın çalışıp öderdiler nasıl sa…  Bu çalışma şartlarında pazarlık gücünü düşürür, Ağanın tespit ettiği bedel karşılığı tüm yaz boyu çoluk çocuk tütün tarlalarında çalışılırdı. Tütün dikiminde erkekler dikici, kadınlar sulayıcı, çocuklar fideci olarak tüm aile çalışır, tütün kırımında 7 den 77 ye tüm aile tarlada tütün toplar ve gece yarılarına kadar tütün dizerlerdi. İş sonu   hesaplar yapılır,eğer ağa tam ödemeyi yapabilirse!...   Yaz boyu yapılan harcamalar ve borçlar kapatılır, geriye kalan para ile eve ve çoluk çocuğa kışlıklar alınır, evlere yeni hasırlar serilirdi. Evlenecek çocukların düğün masrafları içinse üç dört sene çalışıp birikim yapmak gerekliydi ve düğünler tütünden gelince yapılırdı.

Evlilikler hep mahalle içi olurdu. Zaten aileler gelinlerini çocuk yaşta seçmeye çalışır. Gençler çocuk yaşlarında evlenme hayalleri kurardı. Beyaz gelinlik ömre bedeldi. Damadın ailesi bir heyetle haber vererek kız evine bir çember örtü içindeki lokumla gelir, Kız evi heyeti yakın aile dostlarıyla evin ön avlusuna serilen hasır üzerinde karşılardı. Heyet selam verir Allah'ın emri peygamberin kavli ile Gelini ister. Kız evi heyeti kabul eder bir arada otururlar. Kahveler içilirken Başlık parası için pazarlıklar başlar, üç aşağı beş yukarı neşe ve şakalarla uzlaşılırdı. Başlık parası kimseyi zora sokacak miktarda değildi.. Heyetler önce birbirlerini sonra aileleri kutlar sevinçlerine katılırdı. Topluluk dağılmadan damat ve gelin birlikte gelir büyüklerin ellerini öperdi. Düğün tarihi belirlenir Hazırlıklar için çarşıya gün konurdu. Düğün ve gelinin masrafları erkek tarafından karşılanırdı. Önce kına gecesi yapılır, Düğün ince sazlarla yapılır müzisyenler mahalledendi. Düğünde tüm genç kızlar en güzel elbiselerini giyer oyun alanına girerdi. Adeta oynarken artık benimde evlenme zamanım geldi der gibi süzülürdü. Damadın daha bıyığı terlememiş çocukluktan henüz çıkmıştır. Kına gecesi gecenin geç saatlerine kadar devam ederdi eğlence kız evinde kına yakılması ile devam ederdi. Gelinin başı örtülür mum ışığında genç kızların şarkı ve türküleriyle ellere kına sürülürdü. Yokluk çekmesin temennisi ve dualarla gelinin eline kına üzerine para konulurdu. Gelin bir yandan anası bir yandan ağlardı. Oysa gelin beklide iki kulübe yan tarafta oturacaktı. Gelin olacak kız yetiştirmek, bir ana için en büyük mutluluktu.  Ertesi gün düğün davul zurnalarla başlardı. İçki masaları kurulur, oyunlar oynanırdı.

İnsanlar yoksulluk içinde ancak mutluydular. Küçücük mahallelerinde yaşam kolay ve basitti. Dışlanmayı mahalle dışına çıktıklarında hissediyorlardı. Kadınlar uzun ve soğuk kış günlerinde şehirde zengin evlerinden ekmek ve un istemeye giderlerdi. Zengin aileler evlerin kapı önünü ve bahçesinin temizlenmesi, çöpünün dökülmesi karşılığı verdiği yiyecekler eve çoluk çocuğa getirilirdi. Zengin ailelerin konuşmaktan bile çekindiği Çingeneler sokaktan geçerken çocukları eve kapatması ve bizleri canavar olarak tanıtması toplumla aramızdaki mesafeyi artırıyordu. "Eve gir oğlum Çingeneler seni çalacak" "Bak uslu dur seni Çingenelere veririm" sözleriyle büyüyen çocukların  bizleri anlamaları bizi tanımaları o kadar güçtü ki!. Yine karamalar hakaretler ve dışlamalar sürüyordu. Huzur bir an önce mahalleye sığınmaktaydı.

Samsun sürekli büyüyor ve gelişiyordu. Şehir nüfusu yükseliyor ve yeni yeni mahalleler kuruluyordu. Artık kadınlar kış yakacaklarını yeni kurular tren yolunda lokomotiflerden dökülen yarı yanmış kömürleri toplayarak sağlıyorlardı. Şehirde bahçe temizleyen kadınlarımızdan bir kaçı özellikle Amerikalı ailelerin evlerinde temizlikçi olarak çalışmaya başlamıştı. Çelali Ayşe, Çindi Dudo, Parnori Nur, Gaci Remziye ilk çalışanlarımızdı. Evlere giren Çingene kadınlar hal ve tavırlarıyla dürüstlük ve çalışkanlıklarıyla takdir edildikçe yeni evlerde de iş bulabiliyordu. Böylece gelecekteki en büyük gelir kaynağımızın önü açılmıştı.

Mert ırmağı köprüsü yanında kurulan mezbane de Yaşar KARATÜRE başta olmak üzere Sakito usta kasap olarak çalışıyor, mahalleden 4-5 kişiyi de yanlarında çalıştırıyorlardı. Mezbaneden çıkan sakatatlar mahallede ucuz beslenmenin kaynağını oluşturuyordu. 1968 deki selde mezbane binası yıkılmış ve belediye Hacı İsmail Köyü altında Yılanlı dere yanında yeni mezbane inşa etmişti. Artık ustalaşmış olan, mahallemiz kasaplarından 9 kişi belediyede vasıflı işçi olarak işe başlamıştı.

Samsun belediyesi Bandosunda part time görev alan Ali Özbaskıcı 9 yıl sonra 1969 da Milli Eğitim Müdürlüğünde çalışmaya başlıyor, müstahdem de olsa mahalledeki ilk memur oluyordu. Rasim gökçen Atatürk parkı karşısı Osmaniye Caddesi köşesindeki büfesinde gazete satıyordu. Açlık tehlikesi geçiren kayınçolarını gazete dağıtma işine aldırdı. Kısa mesai saati içinde iyi gelir getiren bu işte kısa zamanda 70 kişi çalışmaya başladı. Satılan gazete başına prim kazanıldığından seher vaktinde başlayan koşturmaca, gazeteleri bir an önce okuyucuya ulaştırmak ve satabilmek içindi ve öğlene kalmadan bitirilmeliydi. Bu koşturmaca haftanın her günü tekrarlanıyordu.

Limanın açılması ve şehrin büyümesi mahallede boyacılık ve hamallık gelirlerini artırırken Bayraktar Yusuf, Amo dede, kör kazım lastik tekerli el arabalarıyla dünyanın yükünü taşıyordu, Cambaz Kazım faytonuyla şehirde ulaşımı sağlıyordu.

Tütün işçiliği çalışma süresinin azalması handikaptı. Artık tütün işçiliği 5-6 ay süreden, 1,5-2 ay süreye gerilemişti. Amerikan radarında işçi olarak çalışan 4 kişinin getirdiği 2 el giyim eşyaları insanlarımıza yeni bir iş kolu doğurdu. Plastik ve mutfak eşyaları karşılığı zengin evlerinden toplanan giyim eşyaları bitpazarında satılarak iyi gelir sağlanıyordu.

Mahalle sabah erkenden başladıkları işlerini öğleden sonra bitiriyor huzur ve mutluluk duydukları mahallelerine dönüyorlardı. Karınları doyan mahalle neşe ile şakıyordu. Mahalle çarşı gibiydi, seyyar köfteci, seyyar kebapçı, Tatlıcı, Sahlepçı çok ucuz fiyatlarla satış yapıyordu. Mahalle arkasındaki geniş çayırlıkta gençler ve çocuklar futbol maçları yaparken, genç kızlar çayırda piknik yaparak eğlenirlerdi. Çocuklar okula asker mektubu yazabilsinler, okuyabilsinler amacıyla gönderilirdi. Pek devam eden yoktu. Ve mahalle sokakları çocuk sesleriyle çınlıyordu. Yaşlıların en büyük keyfi, sokakta yaktıkları kök ateşi korunda pişirdikleri kahveleri yudumlarken yapılan sohbetlerdi.

Cümbüşçü Deli Salo( daha sonra bütün çocukları Ülke çapında ünlü müzisyenler olacaktır.),Cümbüşçü Salalamo, Cümbüşçü Tosun,  Klarnetçi Lulali, Zurnacı Demiraki,  Klarnetçi Nadir, Davulcu Hasan, Zurnacı Pala, Şehrin ve çevre köylerin düğün ve eğlencelerinde müzik yapıyorlardı.

Mahalle arkasındaki geniş çayırlık hipodrom olarak kullanılıyor. Yarışlar büyük ilgi görüyor seyirci çekiyordu. Hıdrellezde bu çayırlık mesire yeri olarak kullanılıyor. Mahalledeki müzisyenler yaptıkları müzikle insanları eğlendiriyor iyide bahşiş alıyorlardı. Mahallenin çevresi çok göz önüne gelmişti ve cazibeli görünmeye başlamıştı, yeni göçmenlerle çevremizde yeni yerleşimler ve mahalleler oluşmaya başlamıştı. 19 Mayıs Stadyumu, Terminal ve Sebze hali çok yakınımıza kurulmuştu. Gençlerimiz sebze halinde hamallık yapmaya, kadınlarımız sebze ve meyve toplamaya,  çuval dikmeye başlamış, Terminal, ayakkabı boyacılığı ve yük hamallığını işçiliğini artırmıştı.

Mahallede kadınlarımız şehirde artan ev temizliği işi talepleri ile gündelikçi olarak çalışmaya başlamış, yevmiye ve ev sahibinin ikram ve hediyeleri rahat geçinmeye, birikimler yapmaya başlamıştı. Çevremiz gelişiyordu. Artık yalnız değildik ve evlerine girdiğimiz Samsun bizi tanımaya başlıyordu. Kadınlarımız ev temizliği yaptıkları evlerin çocuklarını da bakmaya büyütmeye başlamıştı. Bu çocuklar bizim için çok önemliydi. Bizim tanınma ve üzerimize yapışan kötü sıfatlardan kurtulabilme fırsatımızdı. Bizleri tanımaya başlayan Samsun bizi kabullenmeye başlasa da bin yılların ön yargılarının değişmesi için çok yol vardı. Ve en büyük sorunlardan birisi Samsunun değişen nüfus yapısıydı. Eski Samsunlu aileler büyük şehirlere göç ederken Samsun taşradan sürekli göç alıyor ve nüfus farklılaşıyordu. Yeni gelenlerin ön yargıları ve ekonomik yapılarının düşük olması ve şehirde alt hizmetlere talipli olmaları, beklide avantaj sağlamak için hurafeleri canlı tutma, Çingeneleri karalama çabalarıydı. Artık evlerine girebildiğimiz şehrin zengin ve eğitimli mahallelerinde ki imajımız değişirken, yeni kurulan varoş mahallelerde ön yargılar devam ediyordu.

Mahallenin arkasındaki geniş çayırlık için gelişim planları yapılıyordu. Sanayi Sitesi kurulacaktı ve mahalle arazisi de bu plan dahilindeydi. Para ile satın alınarak yerleşilen teneke mahallesinin tapusu yoktu. Mahalle kaldırılacak mıydı korkusu herkesi sarmıştı. Mahallenin arazisini satan Abdi BARUTÇU mahallede bakkal işleten ve ilk ilkokul mezunu Yusuf KEPÇE ile buluşarak tapu konusunu görüştüler. Yusuf KEPÇE mahallede bir heyet oluşturdu. Abdi BARUTÇU hak altında kalmamak için tapusunu veremediği teneke mahallesi arazisi karşılığı Karşıyaka Mahallesi'ndeki 40 dönüm tarlasını çok ucuza satmayı önerdi. Kurulan heyet mahallenin sıkıştığını gelişemediğini yakında yetmeyeceğini ve kaldırılabileceği öngörüsü ile önerilen tarlayı toplam 100.000 TL. ye, ilk yıl 40.000 ikinci yıl 60.000 TL olarak ödemeyi kabul ettiler. Heyetle ziyaret edilen Tapu Müdürünün destek ve talimatları ile tarla düzeltildi ve parsellendi. Herkesin alabilmesi için 130 M2 lik 200 parsel oluşturuldu. Her parsel 500 TL ye satılacaktı. Heyet tüm mahallede evleri ziyaret ederek alıma ikna etmeye çalıştı. Ancak 40.000 TL toplanamadı. İnsanlar tapunun önemini hala bilmiyorlardı. Ve oturdukları evleri boşaltmayacaklarını,  birilerinden duydukları zilyetlik haklarının olduğunu söylüyorlardı. 10- 15 M2 lik evleri için!... Bu yaygara pek çoğunu etkilemişti. Mahalle heyeti parayı tamamlamak için isteyenin birkaç parsel daha alabileceğini beyan etti ve para tamamlanarak ödeme yapıldı. İkna turları devam etti. Ertesi yıl tütün kırımından sonra yine para toplanmaya başlandı.60 TL yi tamamlayabilmek için parası olan ve isteyenlere mevcut parseller satılarak tapu devri yapıldı. Söylentiler Heyeti çok yıpratmıştı. Ancak tarla alınmış ve Çingenelerin ilk defa tapusu olmuştu.

Mahallenin arkasındaki sanayi sitesi planı uygulamaya konulmuş. Mahalle oturduğu alan için zilyetlik hakkı davası açmıştı. Duruşmalar sürerken Sanayi Kooperatifi belediye ile uzlaşarak mahallenin arsasını belediyeye devreder.  Yeni alınan parsellerde teneke evin inşasına heyet izin vermez. Orası planlı gelişen samsunu cepheden gören deniz manzaralı, cazibesi olan bir bölgedir ve oraya yakışan evler yapılmalıdır. Bölgele yerleşim hızlanmakta ve Alamanacıların talepleri ile arsa fiyatları hızla yükselmektedir.

Bu tarla mahalleye yetmeyecektir, arsa almayanlarda pişman olmuşlardır. Yeni bir arayış içine girilir. İhsan KEFELİ ye ait Hacı İsmail sırtlarında, Yeni Kurulan Mezbaha yanında 130 Dönüm tarla için pazarlıklar yapılır. Uzlaşma sağlanır. Tarla alım gücüne uygun olsun diye 45-90-180 M2 lik parsellere bölünerek özel imar uygulanır. Parası 2 yılda Tütün Kırımı sonrasında ödenecektir. Karşıyaka’dan alınan arsalar çok değerlenmiştir. 500 TL ye alınan parseller 20.000-30.000 TL bedellerle satılarak Mezbaha sırtlarındaki arsalara yeni konutlar dikilmeye başlanır.

İmkân bulan aileler küçücük kulübelerden, inşa halindeki yeni evlerine taşınmaya başlamıştı. Sıvasını, boyasını, Suyunu Elektriğini, Ev eşyasını içinde yaşarken tamamlayabilirdiler. Şantiyeye dönen arsada kısa zamanda belediyenin katkısı ile yollar açılır ve çakıl serilir. Kış boyu çamur içinde yaşam devam eder. Su ve kanalizasyon hatları döşenir. Su gece geç saatlerde birkaç saat gelmektedir. İlk yerleşimcilerden Mariya ablanın tulumba kuyusu tüm evlerin su ihtiyacını karşılamaktadır. Temizlik ve çamaşır Yılanlı derenin suyu ile karşılanmaktadır. Çevre tamamen yerleşim dışı tarla ve bahçelerle çevrilidir ve dereden tertemiz su akmaktadır. Belediye şehirden uzaklaşan romanların ulaşımı için 9 numaralı otobüs seferini saat başı uygulamaya koyar. Yerleşim çok hızlıdır. Mahalle hızla büyürken çevrede yeni yerleşim bölgeleri de oluşmaktadır.

Belediye referandum yaparak mahalleyi belediye sınırları içine alır. Mezbahanenin yanına Hayvan Borsa Satış alanını ve ahırları yerleştirir. Yılanlı derenin üstüne çöp toplama ve depolama tesisi kurar. Önce derenin suyu kirlenmeye başlar sonra Yılanlı derede yaşam biter artık meşhur yılanlar yoktur. Kurbağaların sesi kesilmiştir. Çöp tesisinin üzerinde yükselen zehirli gazlar sisli ve basık havalarda mahallenin üzerine çöreklenmekte insanla pencerelerini açmaktan korkmaktadır. Yazın mezbahanenin atıkları ve ahırlar buna bağlı kurulan deri hanelerden yükselen kokular çevreye rahatsızlık vermekte. Mahalle buna mahkûmmuş gibi boyun eğmektedir. Gazete dağıtımında prim düşüşüne tepki veren 50-70 aile dağıtım şirketi tarafından işten çıkarılır.
       
Bir anda 40 yıllık işlerinden olan aileler geçim sıkıntısına düşerler. Gazeteler artık büfe ve bakkallarda satılacaktır. Şükür ki kadınlar ev temizliğinde gelir sahibidirler. İşsiz kalan erkekler Pazar yerlerinde hırdavat, peçete, bulaşık süngeri satarak başladıkları pazarcılıkta talebe göre ürün çeşitleri ile yeni bir iş kolu yaratırlar. Önce yakın pazarlarda yapılan iş tüm Karadeniz ve iç bölgelerdeki il ve ilce pazarlarına yayılır. İşler büyüyünce Minibüsler satın alınarak mobil pazarlamaya geçilir. Mahallede Belediyelerde temizlik ve bando işlerinde işe başlayan 20 kişi mahalle için bir avantajdı. Motorlu kurye ve inşaat demircisi işçiliği yaygın meslekleri oluşturmaktadır. Kapalı bir ekonomi oluşturan mahallede bakkal, kahvehane, terzi, fırın, kasap, pide salonu, börekçi, tatlıcı, bilgisayar salonu, berber gibi esnaflığın yanında seyyar köfteci, dönerci, çiğ köfteci, balıkçı, tatlıcı gibi hizmetler, Roman esnaflar tarafından yürütülmektedir.

Bu arada Teneke Mahallesi'nde hayat devam etmektedir. Sanayi sitesinden sonra Gülsan Sanayi sitesi de kurulmuştu. Mahallede erkekler hemen mahalle bitişiğindeki kereste depo ve fabrikalarında hamallık yapmaya başlamıştı. Atık odun ve kereste parçaları kışın yakacak olarak kullanılmak üzere toplanıyordu. Mahalle nüfusu hızla artıyor ve yaşam kalitesi gittikçe düşüyordu. Samsun şehrini ikiye bölen 100 yıl Bulvarı Mert Irmağını yeni köprü ile mahallenin yanından geçerek sanayi ve belediye evlerini şehir ile buluşturuyordu. Mahalle artık şehrin içinde ve merkezindeydi.. Mahalle çevresindeki yükselen konut ve mahallelerden çok çirkin görünüyor kaldırılması için şikâyetler geliyordu. Kanalizasyonu bile çalışmayan mahallenin sokakları çamurdu ve kanalizasyon üstte akıyordu. Kedi gibi fareler sokaklarda ve evlerde cirit atıyordu. İnsanlarda bu sefaletten kurtulmak istiyordu. Zaten fırsat bulabilenler mezbahanedeki yeni evlere kaçmıştı. Şehir yöneticileri de bunun farkındaydı. Belediye ile 1984 de başlayan görüşmelerde Düvecik köyü altında bir tarla alınarak mahallenin taşınması kararlaştırıldı. Karar çeşitli gerekçelerle uzun bir dönem dondurulduktan sonra, 1992 de mahalle temsilcileri ile görüşmeler tamamlandı. Her biri 45 M2 olan 200 evden oluşan mahallenin kurulması ve Teneke Mahallesini buraya taşınması ve evlerin tahsis edilmesi, Bunun karşılığında Belediyenin tasarrufunda olan teneke mahallesinin arsasının bir toptan satış firmasına satılmasına karar verildi.



200 Evler kısa sürede tamamlandı.1994 yılı eylülünde teneke mahallesi yıkıldı. Romanlar 200 evlere taşındılar. Küçük, sağlıksız ve kötü kulübelerden saray yavrusu gördükleri evlere eğlence ve sevinç gösterileriyle taşındılar. Artık evlerinde tuvalet banyo vardı çeşmelerden şırıl şırıl su akıyordu. Artık elektrikleri de vardı, yeni aldıkları televizyonu seyredebileceklerdi.  Geniş avlu ve sokakları vardı. Düz ovaya kurulu mahallede evin önünde serilen kilimlerde komşular ile paylaşılan çay sohbetlerine doyum olmuyordu. Mahalledeki kahvehane ve iki bakkalı da kendileri işletiyordu. Ancak işyerlerinden uzaklaşmışlardı. Ulaşım sorunluydu. Şehre yürüyerek yarım saatte gidilebiliyordu. Düvecik köyü Muhtarlığına bağlıydılar. Valilik kararı ile Düvecik mahallesinden ayrılarak 200 Evler Mahallesi oldular ve seçimde aralarından Hüner SOBATAY ı muhtar seçtiler. Samsun büyüyordu. Teknoloji de gelişiyordu. Kereste hamallığında forkliftler kullanılmaya başlamış ve kereste hamallığı cazibesini yitirmişti. Geçinmek için yeni kaynaklar bulunmalıydı. Yeni Samsun sahil yolunda gezi için kullanılacak fayton hattından 10 tanesini 200 evlere tahsis edildi.  Atlarını, arabalarını tedarik eden aileler burada çalışmaya başladılar. Hurda toplamak yeni bir meslek olarak benimsendi. Gelirleri azalsa da aç kalmıyorlardı.


200 EVLER
         
Samsun büyümeye devam ediyordu. Yeni Samsun Çevre Yolu 200 Evlerin bitişiğinden geçecekti. Bu bir avantaj mıydı?!... Şehir bizimi takip ediyordu?!.. Çevre yolu kısa bir zamanda tamamlandı. Artık Samsun'a giriş Roman mahallesinin önünden olacak, Samsun'a gelenler önce Roman mahallesini göreceklerdi. Büyükşehir Belediyesi Kentsel dönüşüm projesi ile 200 evlerin 200 metre uzaktaki alanda yapılacak toplu konutlara taşınmasını kararlaştırdı. Bu insanlar daha güzel evlerde apartmanlarda yaşamayı hak ediyorlardı. İşsiz olsalar da  yoksul olsalar da, kağıt ve hurda toplayarak geçinseler de hak ediyorlardı!…

Proje kısa zamanda tamamlandı. İstemeseler de yeni apartmanlara taşınmak zorunda kalan 200 evler bankalara 29.000 YTL borçlandırıldılar. 200 Evlerdeki konutları için verilen tahsis belgeleri hiçbir hak oluşturmuyordu. Yoksul ve İşsiz olan mahalleli aylık taksitleri ödeme güçlüğüne düştü. Elektrik ve su paralarını bile ödeyemeyen Romanlara tahliye kararı çıkarıldı. Mahalle İtiraz davası açtı. Ne mi olacak?!... Bilmiyorlar… Belki 200 sene evvel gibi çadırlara geçecekler…


KROKİLERLE SAMSUN ve CANİK
Yerleşiminin Kronolojisi 

Mert Irmağı kenarında buluşan Çingenelerin oluşturduğu Teneke Mahallesi 1924 den 1994 e kadar varlığını sürdürmüştür. Büyüyen mahalle önce Hacı İsmail Köyü yamacında Yavuz Selim Selanik Mahallesi'ni kurmuş ve yerleşmiş. Teneke mahallesinde kalanlar 1994 yılında 200 evlere taşınmış ve Teneke Mahallesi yıkılmıştır. 2008 de 200 Evler mahallesi yıkılarak 264 Toki evlerine yerleştirilmiştir.

1925-1960
















1960














1965














1970














1975














1990














2000











KAYNAK