30 Haziran 2012 Cumartesi

Hürkuşta Samsun İmzası

6 Ocak 1896’da İstanbul’da doğdu Vecihi Hürkuş, Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’nden pilot astsubay olarak mezun oldu. 1917 senesinde Kafkas Cephesi’nde 7. Tayyare Bölüğü’nde görev yapmaktayken bir Rus uçağını düşürdü. Kafkas Cephesi’nde Rus tayyaresi düşüren ilk pilot olarak tarihe geçti. Aynı cephede bir başka çatışmada isabet aldı ve uçağı indirmeyi başardı. Esir düşmeden önce düşman eline geçmesin diye de uçağını yaktı.

Ruslar esir aldıkları Vecihi Beyi Hazar Denizi’ndeki Nargin Adası’na hapsetti. (Sarıkamış Savaşı’nda da Ruslara esir düşüp, binlercesi öldürülen Türklerin tutulduğu suyu az, yılanı bol ada) Ancak Vecihi Bey, Azerbaycan Türklerinin de yardımıyla adadan Bakü’ye yüzmeyi başararak kaçtı ve yürüyerek Erzurum’a ulaşmayı başardı. 1918’de 9’uncu Harp Tayyare Bölüğü’nde görev aldı. Burada görevliyken bir av uçağı tasarladı fakat projesi Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasıyla yarım kaldı.
Kurtuluş Savaşı’na katılan Hürkuş, 1 Yunan uçağını indirdi. Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yaptı. İzmir (Gaziemir- Seydiköy) hava meydanına ilk giren ve işgal eden kişi oldu. Hürkuş’a kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ve TBMM tarafından 3 takdirname verildi. 3 takdirname verilen tek kişi oldu.

Savaştan sonra İzmir’de yeni tayyarecileri eğitmeye başladı. İzmir Seydiköy Hava Mektebi’nde (Bugünkü Gaziemir Hava Teknik Okullar Komutanlığı) uçak yapımı projesine devam etti. 1924’te ganimet olarak Yunanlılardan alınan tayyarenin motorlardan yararlanıp, ilk Türk uçağını imal etti. 28 Ocak 1925’te “VECİHİ K-VI” adını verdiği uçağını uçurdu. İzin verecek merci olmadığı için izinsiz havalanan Hürkuş, bu yüzden cezalandırıldı. Daha sonra askeri havacılıktan ayrılarak uçak tasarımı ve yapımı çalışmalarına devam etti.

1930’da ilk Türk sivil uçağını inşa etti. 1931’de Çekoslovakya’da, başköşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırıldı ve Türkiye’den de uçuş müsaadesi aldı. 1930’larda ilk Türk Sivil Havacılık Okulu’nu (Vecihi Sivil Tayyare Mektebi 1932) açtı. 1954’te Türkiye’nin ilk sivil havayolu şirketi olan Hürkuş Havayolları'nı kurdu. 16 Temmuz 1969’da yaşamını yitirdi.

Kısaca sizlerle hayat hikâyesini paylaştığım Cumhuriyetimizin demir kanatlarından Vecihi Hürkuş’un adını verdiği “Türk Başlangıç ve Temel Eğitim Uçağı (HÜRKUŞ) Geliştirme Programı” kapsamında ilk üretimi yapılan HÜRKUŞ Eğitim Uçağı’nın hangardan çıkış töreni çarşamba günü TUSAŞ’a ait 'Kazan Tesisleri'nde gerçekleştirildi.

TUSAŞ tesislerinde üretilen eğitim uçağı Hürkuş, saatte 574 kilometre maksimum seyir hızına ulaşabiliyor. Perdövites hızı (İniş konfigürasyonu) 143 km/sa olan Hürkuş'un maksimum tırmanma hızı ise deniz seviyesinde 22 m/s olarak belirtiliyor. Azami servis irtifasının 10 bin 577 kilometre olduğu kaydedilen Hürkuş'un 15 bin ft'te maksimum havada kalma süresi ise 4 saat 15 dakika. Yine 15 bin ft'te 1478 km gidebilen Hürkuş, deniz seviyesinde 489 metre kalkış mesafesine sahip. Tamamı Türk mühendisler tarafından tasarlanan uçağın iniş mesafesi ise 593 metre. Hangardan çıktıktan sonra test uçuşları yapacak olan Hürkuş dünyadaki muadilleriyle rekabet edebilecek kalitede üretildi. Yetkililer, kendi sınıfının en iyisi olarak kabul ettikleri uçağın uçuş mührü alındıktan sonra başta Arap ülkeleri olmak üzere yurtdışına da satışının mümkün olduğunu söylüyor.

Yakından takip ettiğim, zaman zaman sizlerle gelişmelerini paylaştığım savunma sanayimizdeki bu güzel gelişme; şüphesiz beni çok mutlu etti. Ancak işin görünmeyen ve bilinmeyen bir yüzü var. Hürkuş eğitim uçağının ilk parçasını, talaşlı imalatının yaklaşık P’sinden fazlasını Samsun’un üreten yüzlerinden bir tanesi olan “Samsun Yurt Savunma Sanayi A.Ş.”  (Canik 55)  firması üretti. Anlayacağınız Samsun’un üreten yüzleri artık Hürkuş’la beraber gökyüzüne yükseldi. Akreditasyonu, yüksek standart ve testleri dikkate alındığında havacılık sektörüne yönelik üretim yapabilen bir üreten yüze sahip olabilmek, Samsun’un imalat sanayisi için önemli bir kazanımdır. Firma sahiplerini, mühendis ve çalışanlarını tebrik ediyorum. Hürkuş’a Samsun imzasını attıkları için. Sağlıcakla

30.06.2012
/Kadir GÜRKAN

26 Haziran 2012 Salı

Büyükşehir Belediye Özel Halk Otobüsleri; Allaha Emanet…

Oldum olası kamunun yapması gereken bazı hizmetlerin, özel şahıslara ve özel şirketlere yaptırılmasını, içime sindiremem, Yani Özelleştirmeyi, bazı hizmetlerde hiç ama hiç sevmem. Temel felsefesi kazanç olan, kar olan bir anlayışın hizmete bakışı, kazanacağı para kadardır.

Özel sektörün, kazancında olan küçük azalmaların bile, hemen hizmete yansıması benim her zaman canımı sıkar. Özel sektörde çalışanların ücretlerinden, çalışma saatlerine varıncaya kadar tüm özlük hakları ciddi olarak denetlenmez. Bu nedenle bazı hizmetlerin devlet eliyle verilmesini daha uygun bulurum.

Samsunda taşımacılık hizmetlerine katkı veren, Büyükşehir Belediyesi Özel Halk Otobüsleri resmen bir faciadır. Çok kıymetli dostumuz Sayın Mustafa Yavuz’un yengesi Lale Yavuz, Belediye Özel halk otobüslerinde geçirdiği bir kaza neticesinde vefat etmiştir. Rahmetli Lale hanımın geçirdiği kaza neresinden bakarsanız bakın, dikkatsizlik ve ihmalin sonucunda gerçekleşmiştir. Başka Lale hanımların böyle kazaları yaşamaması için bu güne kadar, Büyükşehir Belediyesi, bu Özel Halk Otobüslerinde ne gibi önlemler almıştır? Ben gerçekten merak ediyorum.

Büyükşehir Belediyesi Özel halk otobüslerinin adı halk otobüsü, halkın yararlanacağı hiçbir lüksü olmayan, tedavülden kalkmış bu otobüslerle halka ne hizmeti verilmektedir. Engelli yurttaşlarımıza bu hurda otobüslerle hangi kolaylık sağlanmış, yaşlılar ve kadınlarımızın inip binmeleri için ne yapılmış bu otobüslerde? Sıcak havalarda havalandırması bile olmayan bu arabalar resmen ecel teknesi haline gelmiştir.

Özel Halk otobüslerinde hiç olmazsa bundan sonra; 
. Duraklarda yolcu indirme ve bindirme işleri, raylı sistemdeki gibi ciddi yapılmalıdır. . Bunun için ve halkla ilişkiler için, gerekirse bu otobüslerde kaptanlık yapanlar belli bir eğitimden geçirilmelidir.
. Bu Halk otobüslerinin kaptanları, raylı sistem sürücüleri gibi tek tip kıyafet giymelidirler.
. Otobüslere alınacak yolcu sayıları belirlenmeli ve fazla yolcu alınması önlenmelidir.
.Özel halk otobüslerinde, yolcu duraklarından kalkışlar, otobüs kapıları kapanmadan yapılmamalıdır.
. Her halk otobüsüne kamera takılmalıdır.
. Özel halk otobüsleri, öğrenci servisleri gibi düşünülmelidir.
. Engelli, yaşlı ve kadınlarımızın bu otobüslere inip binmelerini kolaylaştıracak tedbirler alınmalıdır.
. Özel halk otobüslerinde bu kurallara uyulup uyulmadığı, Büyükşehir belediyesi tarafından ciddi olarak denetlenmelidir.

Bu yazdıklarımızı, Samsunda yaşayan bir yurttaş olarak, Büyükşehir Belediyemizden isteme hakkımız olduğuna inanıyorum.

/Tekin AKIN
26 Haziran 2012

23 Haziran 2012 Cumartesi

Kentesel Dönüşüm Ve Neoliberal Belediyecilik Anlayışı

Son  20  yılın  yerel  yönetim  anlayışı  rant  ekonomisi  üzerinden,  piyasa  temelli, mimari  bütünlüğü  ve  uygunluğu  onanmayan, kentsel  kültürü  ve  dokuyu  yansıtmayan,  konut  piyasası  yaratamaya,  tüketim  çılgınlığına  geçit  sağlayan  NEOLİBERAL  BELEDİYECİLİK  anlayışıdır. Piyasanın  insancıl  mekanizmaları  yoktur.  Barınma  bir  sosyal  devlet  olma  gereği  bir  haktır. Yerel  haberler  gündem  değildir  aslında.

‘’ Samsun Büyükşehir Belediyesi'nin Çay Mahallesi'nde uygulamaya koyduğu Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında iki evin icra kanalıyla tahliyesi sırasında gergin anlar yaşandı. Polis, zabıta ve icra ekiplerini karşılarında gören anne ile kızı gözyaşlarına boğuldu’’ Gerçekten  süreç  böyle midir? Gerçekten  evsiz  bırakılan  çocuklar  var mıdır? Bu  belediyecilik  anlayışı  halkını  bilgilendirmeye  ihtiyaç  duymaz. Bu  belediyecilik  anlayışı  halka  açık  basın  açıklamaları  yapmaz. Bu  belediyecilik  anlayışı  kahvaltı  ve  yemeklerle  oluşturulmuş  bir  örgü  ve  saha  çalışmasını  önceler.  Temel  insan  değildir. Temel  piyasadır. Rantsal  dönüşüm  tüm  ağlarını  kendi  figüranları  ile  örer. Hümanizma  biter. Güller  solar… Artık  herkes  tüketicidir.

Sanat  yoktur. Kitap  hiçtir. Mekansal  zamanlarda,  tüketilen  ağabeyliktir  bilim. İşçiler  işten  çıkarılır. İşçiler  belediyeden  kovulur. Sıra  İlkadıma, Çarşamba'ya, Bafra'ya gelir  mi  korkusu  yaşar  ev  hanımları  Çocuklarını  babalarını  beklerken  kapılarda.. Belediye  çalışanları  bu  neoliberal  sistemin  bir  kenarında  sadece  bir  eleman  olur. Yağmur  yağar, seller  akar, Olağanüstü  durumlarda  kriz  yönetimi  yok  olur Sünnet  düğünlerinde  hatıra  fotoğrafı  olur.

HALKÇILIK…. Neoliberal  sistem  kent  kavgalarını,paylaşım  savaşlarını  yapar, Şehir  mekan  olur, Sesler  yükselir, Ve  gözyaşı  kan  olur..  Gazete  haberleri  bir  hiçlikte  yok  olur: Kimse  duymaz  ,çığlığını  yoksulluğun Yıkım yasal değil  diye  başlık  atar  kentsel  medya Daha sonra Raif Akgül'e ait iki katlı eve giden ekipler, tepkiyle karşılaştı. Evinin yıkılması için alınan karara öfkelenen Raif Akgül, konuyla ilgili davanın devam ettiğini belirterek, mağdur olduğunu söyledi. Ekiplerin yıkımda kararlı olduğunu gören ev sahibi, "Ne haliniz varsa görün. Gücü yeten yetene. Hepinizi Allah'a havale ediyorum" dedi. Bunun üzerine çilingir yardımıyla kapısı açılarak içindeki eşyaları boşaltılan ev, dozerle yerle bir edildi. Yıkım  Yasal mıdır? Hukuk  örtebilir  mi  bir  çocuğun  üstünü.. Çay  Mahallesi  kale  olur…

/Cem ŞAHAN
23 Haziran 2012

19 Haziran 2012 Salı

Sahillerdeki T’ler

Yıllar öncesi birileri çıktı güzelim sahillerimizle oynamaya başladı. Taş yığınlarından sahillere T’ler yaptı. O dönemde sormuştuk bu T’ler neyin nesi? Kimileri ciddi biçimde cevap veriyordu, kimileri de ‘Ti’ geçiyordu. T’leri yapanlar sahili kurtarma adına yaptıklarından söz ediyordu. İyi de sahilimizde bir şey yoktu ki.  ‘Olacak’ dercesine ‘var’ diyorlardı.

Nitekim oldu. T’ler sahillerimizin kemirilmesini sağladı. T’lerin çoğalmasına zemin hazırladı. Bilinerek yapılırcasına. O yıllarda İsmail Başaran ile Trabzon’a gidiyorduk.  “Nedir bu T’ler?” diye sordum, sevgili Başaran’ın esprili cevabı ‘Trabzonspor’ olmuştu. ‘Hayır’ diye itiraz etmiştim.  ‘Olsa, olsa Takoz’ deyivermiştim.

Gerçekten de Karadeniz’in takozu oldu. Önceki gün Taflan sahiline bakıyordum da o güzelim kumluğun yerini dökülen taşlar almış. Sahil tamamen katledilmiş. Adeta savaştan çıkmış hale getirilmiş. Yazık çok yazık.

Yapılmak istenen nedir, bilemiyorum ama sahilleri karaya çevirmenin bir yolu gibime geldi. Bilindiği gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı Denetimi Taslağı hazırladı. Bu taslakta ‘Kıyı ve dolgu alanları’ ile ilgili maddeler yer alıyor. Bu maddelere Mimarlar Odası sert tepki gösterdi. Başkan Selami Özçelik, yerel yönetimlerin devre dışı bırakılacağını, sahillerin peşkeş çekileceğini ve Samsun’daki dolgu sahalarının imara açılacağını öne sürdü.  Yani kıyılar şekil değiştirecek. Kıyıların özgün durumlarına darbe vurulacak. Bütün bunlar para için yapılacak.

Mimarlar Odası Başkanı Selami Özçelik, olumsuzlukları dile getirirken, engel olunması yönünde bence ağırlıklarını koymalı. Aksi taktirde Samsun sahilsiz kalır. Hırçın Karadeniz’in intikam almasına dek. Yanılıyor muyum, ne dersiniz?


Üretici ne yapsın?

Ülkemizin önemli ovalarından biri de Çarşamba Ovası. Bu ovada özellikle fasulye üreticisi şaşkın durumda. Neden mi?  Üretici ürettiği fasulyeyi toplatabilmek için işçiye günde 40 lira ücret ödüyor.
Bir işçi günde ortalama 70 kilo fasulye toplayabiliyormuş.  Toplatılan fasulye traktör römorklarına yüklenerek Çarşamba Hali’ne getiriliyor. Getirilen fasulyeye burada verilen kilo fiyatı 30 kuruş. Bir işçinin bir günde topladığı 70 kilo fasulyeye böylece 21 lira fiyat veriliyor.

 ‘Zararın neresinden dönülürse kardır’ diye düşünen üretici toplatılmasına 40 lira ödediği fasulyeyi 21 liraya satmak zorunda kalıyor. 70 kilodaki 19 liralık zarara üretim maliyetleri ve nakliye dahil değil. Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım. Üretici ne yapsın? Zararı ne denli karşılayabilir? Üst üste 2-3 yıl zarar eden üretici fasulye eker mi?

Alternatif ürün arayışları da üreticiye kazandırmayınca ne yapmalı? Bana sorarsanız, üreticinin yapabileceği ki, çoğu köyde o yapılmış durumda tarlasını zorunlu nadasa bırakacaktır. İhtiyaç da tarım ülkesi olmamıza rağmen ithalatla sağlanır hale gelecektir. Bu plansız-programsız üretim yapmanın bir sonucudur.

Köylü plan-program yapmaktan yoksunsa tarım kuruluşlarımız ne güne duruyor? Bugün Çarşamba’da fasulye üreticisinin başına gelenler, yarın Bafra’da biber, domates, salatalık, kavun, karpuz üreticisinin başına gelmeyeceği ne malum? Kısacası hiçbir şeyde çekidüzen vermeyi beceremiyoruz. Faturasını ödeyemez hale gelirsek, sorumlusu kim olacak? Yorum sizin.


Bu yollar ne olacak?

Dün bir yolcumuzu otogara bıraktıktan sonra Derecik’ten Büyükşehir Belediyesi Huzurevi önünden, Balaç’a, buradan da Türk-İş’e indim. Hay inmez olaydım. Yoğun araç trafiğinin yaşandığı bu yol, köy yollarından çok çok kötü. Bu yöreler de belediye sınırlarındaymış. Yani Atakum Belediyesi’ne dahil.

Yaz geldi, yol çalışmasına falan rastlayamadık. Bırakın sokakları, bulvarlar kaderiyle baş başa. İster istemez, “Hani Büyükşehir Belediyesi?” diye kendi kendime sordum. Bu koca bulvarlar ara sokak görüntüsünden kurtarılmayacak mı? Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz bu yollardan hiç mi geçmedi? Geçmediyse geçmeyi düşünmüyor mu? Geçtiyse bu yolu bu yaz yapmayı düşünmüyor mu? Bu yol otogar, Ankara, İstanbul ve diğer yörelerden gelenleri Atakum’a ulaştıran yol oluvermiş, hem de kendiliğinden.

Gelip geçenlerin tepkisi bir yana, Büyükşehir Belediyesi’nin uğrattığı hayal kırıklıkları bir yana. Yerel seçimlere yaklaşmakta olduğumuz şu dönemde Büyükşehir Belediyesi’nin cadde ve bulvar yapımlarındaki duyarsızlığı AK Parti’ye zarar verecek gibime geliyor. Yoksa Başkan Yılmaz, aday olmayacağı için mi pek önemsemiyor?
Ne dersiniz?
/Avni DEMİR
19.06.2012

12 Haziran 2012 Salı

Samsun Din Eğitimi Çalıştayı

10 Haziran 2012 tarihinde OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Canik Belediyesi ve SASEMDER(Samsun Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Derneği) işbirliği ile Canik Hasan Doğan Spor Tesisleri’nde  19 Mayıs Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Köylü ve Yrd. Doç. Dr. İbrahim Turan, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nevzat Yaşar AŞIKOĞLU, Sakarya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Recep Kaymakcan hocalar tarafından verilen sunumlar ve 80’i aşkın müzakereci katılımcılarla “4 4 4 Eğitim Sisteminde Din Eğitiminin Yeri” adlı bir çalıştay düzenlenmiştir.

Sabah saat 9.00’dan akşam 17.00’ye kadar devam eden çalıştayda verimli sunumlar yanında  çeşitlilik arzeden  sorunları kapsayıcı ve çözücü alışılagelmişin dışında  farklı öneriler ortaya çıkmıştır. İnsanla başlayan ve yine onunla devam edecek olan “din” konusu aslında insanlığın ortak paydasıdır.  Din, her şeyden önce ana karnındaki çocuğu bile ilgilendirir. Örneğin; İslam dini, ana karnındaki çocuğun miras hakkını gözetir, gerekirse ona vasiyeti meşru kabul eder.

Türkiye’de oldum olası din konusu ve eğitimi her zaman tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmalarda hep laiklik ve Atatürkçülük ön plana atılmıştır. Oysa bu kavramları birçokları istismar etmiş, dine olan düşmanlıklarını bunlarla kamufle etmişlerdir. Bunlar öldükleri zaman da cenazeleri hep karşı oldukları camilerin bahçelerinde Müslümanların önüne getirilmiştir.

Artık bu ve buna istismarlara bir daha düşmemek gerekir.  Artık her şey, bundan böyle bilimsel ve çağın gerektirdiği gibi olmasının gereğine inanıyoruz. Bunun için, yetkin ilim adamlarımızın sunumu ve deneyimli müzakerecilerin katılımı ile gerçekleştirilmiş “DİN EĞİTİMİ ÇALIŞTAYI’ NI “ önemsiyoruz.

10 Haziran 2012 Pazar günü Canik’te gerçekleştirilmiş ‘Çalıştay’ın önemi  burada ortaya çıkmaktadır. Önümüzdeki günlerde çalıştayın dayanakları ve gerekleri üzerine ayrıntılı durmak umuduyla selam ve sevgiler diyoruz.

12.06.2012
/Mustafa GENÇ

Kronik Yoksulluk

Bugün Samsun’un Vezirköprü, Ladik, Asarcık, Salıpazarı ilçelerindeki ve köylerindeki çocuklar Kronik(süreğen) yoksulluk çemberi içindedirler. Yoksulluk, yalnızca ekonomik anlamı olan bir terim değildir. Bugün uluslar arası literatürde bahsedilen ‘’modern yoksulluk’’ kavramıdır. 16.yüzyılda Avrupa’da bugünkü iktisadi modelin çıkmasıyla yaşanmaya başlayan bir olgudur. Modern yoksulluk, kapitalizm ile birlikte tarımın terk edilmesi, insanların topraklarından kopması, artan kentleşme ile birlikte ele alınmalıdır. Yoksulluk sürecinin arttığı, gelir adaletsizliğinin belirginleştiği 1980-2009 dönemini değerlendirdiğimizde Türkiye’de 1980 de %50’nin üzerinde olan tarım istihdam oranı, 206 da %27’e düşmüştür.

Çocuk yoksulluğu KIRILGANLIĞI içerir. Kırılganlık kavramı, en çok korunma gereksinimi içinde olma durumunu ifade eder. Bu kavram zayıflık, korunmasızlık, güvencesizlik ve temel insani gereksinimlere erişememe gibi somut biçimleri içinde barındırır. 1990 lara kadar yoksulluk, maddi zenginlik biçiminde maddi boyutuyla tanımlanırken, son zamanlarda kırılganlık ve sağlık-eğitim ve çevreden yararlanma gibi temel yeteneklerin yapılabilirliğinin olamaması şeklinde farklı ölçütler bu tanımda ön plana çıkmaktadır.

Bu boyutuyla Samsun’un kırsal ilçelerinde çocuk yoksulluğu kentsel kazanımlar üzerinden tekrar tanımlanmalıdır. Vezirköprü’de çocuk kırılganlığı nedir? Asarcık’ta çocuk kırılganlığı nedir? Ladik’te çocuk kırılganlığı nedir?

Kronik yoksulluğun, salt ekonomik haklardan yoksun olma değil, aynı zamanda uzun süreli, nesilden nesile aktarılan yoksulluk anlamına geldiği gerçeğini, kronik yoksulluğun geçici yoksulluktan ayıran temel özelliğin bireylerin bu döngüyü kırıp yoksulluktan kurtulabilme olasılıklarının çok düşük düzeyde olması ya da hiç olmaması üzerinden gözden geçirmeliyiz.

Son 10 yılda Samsun’da istihdam sağlama şeklinde biçimlenen kentsel gösterinin, kuru bir politika olduğu, Samsun kırsal gerçeği ile çakışmadığı, kronik yoksulluk üzerindeki çemberi kırmada etkisinin olmadığı temel önerisinin mantık dilinde karşılığının ‘’Doğru bir önerme’’ olduğunun, kabulü ile başlanmalıdır.

Kronik yoksulluğun unsurlarını bilmelidir bu kent. Süreklilik, Sosyal destekten yoksulluk, Yoksulluğun şiddetli bir biçimde yaşanması, Çok boyutlu yoksunluk…

Süreklilik, bireyin beş yıl ya da daha uzun süre yoksul olması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu sürenin en önemli özelliği, bireyin yoksulluktan kurtulabilmesi için gerekli olan yeteneklerini de kaybetmesine neden olan süre olmasıdır. Yani UMUT yitimidir. Kısaca güç yitimidir.

Samsun İlçelerinde kronik yoksulluğun en temel unsurlarından biride sosyal destekten yoksunluktur. Bu kavram esasen sosyal koruma sisteminden yararlanamamayı ifade eder. Tam da burada yoksulluğun geçenlerde rastladığım bir tanımını da yazmak isterim.’’İnsanların sesinin olmaması, derdini anlatamamasıdır yoksulluk’’

Sosyal destekten yoksun olma, ayrımcılık, saygı görmemem ve ihmaller üzerinden şekillenir. Ayrımcılık bireylerin kamu hizmetlerine, piyasalara ve kaynaklara erişimini engeller. Eğitim, sağlık ve gelir bakımından yoksul kalmalarına neden olur. Sosyal dışlanma bu sürecin diğer kavramıdır. Sosyal dışlanma yoksulluğun bir nedeni olabilirken, aynı zamanda sonucu da olabilir.

Vezirköprü, Asarcık ve Kavak köylerinde yaşanan ‘’Çok Boyutlu yoksulluk’tur’’ Bu insanlar salt gelirden değil, aynı zamanda sağlıktan ve eğitimden yoksun olma gibi çok boyutlu bir yoksullukla karşı karşıyalardır.

Kronik Yoksulluk 2012 Raporu Kronik Yoksulluğun nedenlerini ekonomik, sosyal, siyasal ve çevresel olarak sınıflamaktadır. Bu rapor ayrımcılık, yüksek bağımlılık, kötü sağlık koşulları, eşitsizlik, yoksulluk kültürünü SOSYAL NEDENLER olarak, kötü yönetim, güvencesizlik, sivil toplum örgütleri ve meslek odaları ile şiddetli çatışma ve onarı yok sayma, bölgesel göçler, küreselleşmeyi SİYASL nedenler olarak göstermektedir. Hani yaşananlar düşünürse ATLILAR bir gerçeği atlıyor gibi geliyor bana. Bu şehir yoksul ve yoksundur.

/Cem ŞAHAN
12 Haziran 2012

Halkın İçersine Girmeden Kent Yönetimi Olamaz..

Ülkemizde geçmişten günümüze süregelen yanlış bir anlayış var. Belirli görevlere gelen yönetici ve bürokratlar yazılı olmayan bir kuralı uygulayarak yönettikleri toplumun içersine girmekten kaçınırlar. Bazı görevler açısından belki toplumla çok fazla iç içe olmak uygun olmayabilir. Bu tür görevlerde bulunanların ikili ilişkilerinde mesafeli olması da anlayışla karşılanabilir. Ne var ki, bu anlayışın geniş bir yönetici kesimİ tarafından uygulanmasının kabul edilebilir bir yanı olamaz.

Örneğin toplumun sağlığından sorumlu bir sağlık müdürünün sağlık hizmeti verenler ve hizmet alanlarla görüşmesi, sağlık alanında ki bazı eksikleri birebir görmesini sağlamaz mı? Toplumun güvenliğinden sorumlu bir emniyet müdürünün, zaman zaman halkın arasına girerek değişik kesimlerle görüşmesi, onların endişe ve beklentilerini öğrenmesi çok daha verimli hizmet vermesine katkı vermez mi? Kentlerin yönetiminde birinci sorumlu valilerin görev yaptıkları kentin caddelerinde gezmesi, toplumla buluşması gerekmez mi? Bunu yapan kaç vali var?

Samsun gibi ticaretle uğraşanların onlarca sorunla boğuştuğu bir kentte işyerlerini gezen, onlarla görüşerek dertlerini dinleyen bir ticaret odası başkanı gören olmuş mudur? Çiftlik Caddesi ve Gazi Caddesinde ki işyeri sahiplerinin hemen hergün gazetelere yansıyan şikayetlerini yerinde görmek zahmetine katlanmadan bir meslek örgütü nasıl yönetilir? Anlamak zor. Bu tür ilişkileri yeterli olmasa da her şeye rağmen en çok yapanlar belediye başkanlarıdır. Onların da halkın içersinde olduğu zamanlar oldukça sınırlıdır. Oysa bir yağmurda sokak ve caddeler ne hale geliyor ? insanlar ne zorluklar yaşıyor bunları yerinde görmek gerekmez mi?

Kaldırımların kırık dökük hallerinden, en ufak yağmurda kırık karaoların altından fışkıran çamurlu sularla üstü başı çamur olan insanlardan ne derece haberdarlar? Bu eksikleri yerinde görseler, inanıyorum ki çoğu çok da basit olan onarımlar veya iyileştirmeler yapılır diye düşünüyorum. Başta Büyükşehir Belediye Başkanı olmak üzere bazı alt belediye başkanlarının zaman zaman önemli caddelerdeki işyeri sahipleri ile toplantılar yaptığı biliniyor. Oysa, ilgi bekleyen öylesine çok mekan var ki.. Örnek vermek gerekirse, benim de bölgem olan Samsun’un en önemli tarihi caddesi Mecidiye’nin Gazi Müzesi önünden başlayan, Cumhuriyet Meydanına dönen ve alt geçitle devam eden bölgesinin öylesine ilgi ve bakıma ihtiyacı var ki, bunların ancak yerinde görülebileceğine inanıyorum. Bu bölgede ki alt geçidin bakımsızlık ve kaderine terk edilmiş hali Samsun’a yakışmıyor mu? Bu geçit çağdaş bir ışıklandırma ve onarımla, hatta giriş çıkışlarının yeniden düzenlenmesi ile içersinden geçen insanı ürküten görüntüsünden kurtarılamaz mı?

Eskiden sadece Pazar günleri işgal altında olan Mecidiye Caddesi, artık haftanın her günü saat 16.00’dan sonra işgal ediliyor. Bir tarafında modern bir çarşı yapılacak, hemen yanı başı kaderine terkedilecek. Bu çarpıklığa göz yummanın çağdaş kent anlayışı ile nasıl bağdaştığını anlamakta sıkıntı çekiyorum. Bu konu çok değişik kalemler tarafından gündeme taşınmasına rağmen bugüne kadar dikkate alınmamasının eğer başka bir nedeni yoksa, tek neden Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bu bölgeyi inceleme fırsatı bulamamış olmasıdır diye düşünüyorum. İşin özeti, caddelerini ve sokaklarını tanımayan valiler, köylüsüyle buluşmayan, hastayla ve bu konuda hizmet veren işverenleri dinlemeyen, öğretmen, öğrenci ve velileri ile buluşup onların sorunlarını öğrenmeyen il müdürleri, ticaretle uğraşan iş yri sahiplerinin ve sanayicilerin sorunlarını yerinde incelemeyen, üyelerinin sorunlarına eğilmeyen, hatta çoğunu tanımayan sivil toplum kuruluşu başkanları ile çağdaş bir kent yönetimi yaratılamaz.

Görev gereği yapılan koordinasyon toplantılarında kendi aralarında görüşerek, açılış törenlerinde ve kokteyllerde sadece üst düzey yöneticiler ve toplumun seçkinleri ile bir arada olarak, bir kentin sorunlarını tanımak ve anlamak mümkün olamaz. Bir kenti doğru yönetmek için o kentin sokak ile caddelerini ve oralarda yaşayanları tanımak gerekir. O yörelerde ki sorunların çözüm yollarını o bölgede yaşayanların herkesden çok bildiği gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Yöneticileri ile buluşmuş ve sorunları çözümlenmeye başlamış bir kentte yaşayabilmek dileğiyle, iyi haftalar..

/Sadi SUBAŞI
12 Haziran 2012

6 Haziran 2012 Çarşamba

Neden SAMBİT?

Asarcık Yolu, Çayırkent Mevkii, Canik/SAMSUN

Bisiklet, çocukluk günlerimden beri tanıdığım bir araç idi. Ancak, onunla kucaklaşmamız bugünlerde kısmetmiş.

Bu "kucaklaşma" fırsatı, kendisiyle yaklaşık iki yıl önce tanıştığım çok değerli öğretmenim ve Bisikletliler Derneği Samsun İl Temsilcimiz Sayın Tarık TORUN bey vasıtasıyla oldu ve böylece bisikletin sadece bir "Bisiklet" olmadığının farkına varmış oldum.
(BKZ:  http://samsun08.blogcu.com/nereden-cikti-bu-bisiklet-sevdasi/10633131  )

Benim gibi emekli olan arkadaşlarımın, "emekli" psikolojisiyle hastane, doktor, eczane ve ilaç yollarına düşmesine mukabil ben Bisikletliler Derneği olarak Samsun'da düzenlenen etkinliklerde Pedal çevirmeye başladım. Ancak, hafta sonları düzenlenen bu bisiklet gezilerinde hızımı alamayınca bireysel gezilere başladım.

Adeta doğada tek başına sürdürdüğüm bu gezilerde ikinci bir hevesim de gidip gördüğüm yerleri fotoğraflayıp belgelemekti. Bu çalışmalarımın bir de adı olmalı diye düşünerek "Samsun Bisikletli Topluluğu-SAMBİT" adında bir Facebook gurubu kurdum bütün gezi fotoğraflarımı bu gurupta paylaştım. "Topluluk" olarak yola çıkarken yanımdaki arkadaşımın bisikleti çalınınca ben bu yollarda tek başıma kaldım ama bu ayrı bir konu.

"Samsun ve İlçeleri Bisiklet Turu" adıyla bir proje başlattım. Günü birlik turlarla doğudan batıya Samsunumuz bütün ilçelerini (Tekkeköy, Çarşamba, Terme, Salıpazarı, Ayvacık, Asarcık, Kavak, Havza, Vezirköprü, Lâdik, Ondokuzmayıs, Bafra, Alaçam ve Yakakent) bisikletimle pedallayarak gidip gördüm. Etkinlik Proğramı ve Fotoğraf Albümüne aşağıdaki sayfamın geçmiş etkinlikler bölümünden ulaşabilirsiniz.
http://www.facebook.com/pages/Samsun-Bisikletli-Toplulu%C4%9Fu-SAMB%C4%B0T/141097165944326 

Amacım, bisikleti yaşamımın bir parçası haline getirirken çevremde de buna olan duyarlılığın artmasına katkı sağlamaktır. Ayrılıkçı değilim. Aksine birleştirici, katılımcı, çoğaltıcı ve zenginleştirmeden yanayım. Bisikletle ilgili okumalarımı ve yine Bisiklet konusundaki araştırmalarımı ve de yazdıklarımı facebooktaki Samsun Bisikletli Topluluğu- SAMBİT sayfama ilaveten http://samsun08.blogcu.com  adlı kişisel bloğumda paylaşmaktayım.

Ha bu arada, başımı alıp gittiğim bu bireysel etkinliklerim dışında fırsat buldukça ilimiz Samsun’da gerçekleştirilen etkinliklere de seve seve iştirak etmekteyim.

Hep birlikte güzel günlerde buluşmak dileğiyle tüm bisikletsever dostlara sevgi ve saygılarımı sunarım.

/Çetin KOŞAR
06.06.2012

5 Haziran 2012 Salı

Gerilemenin Seyir Defteri

1996\ya göre 2003\te... Aydın 9 sıra... Kütahya 7 sıra.. Erzincan ve İçel, 6 sıra... Isparta ve Uşak, 5\er sıra... Kastamonu, Kırşehir, Şanlıurfa ve Tokat 4\er sıra... Bitlis, Çanakkale, Gümüşhane, Kayseri, Niğde ve Van 3\er sıra... Aksaray, Antalya, Hakkari, Manisa, Ordu ve Trabzon 2\şer sıra... Afyon, Ağrı, Balıkesir, Çankırı, Diyarbakır, Elazığ, Giresun, Hatay, Kırıkkale, Konya,Malatya, Mardin, Muğla, Sivas, Yozgat ve Zonguldak birer sıra gerilemiş. Samsun 1996\da da 32\nci sıradaymış... 2003\te de!
***
2003\e göre 2011 sıralamasında ne olmuş dersiniz? Antalya 5 sıra yükselmiş... Muğla; 13\üncü sıradan, 8\inci sıraya atlamış... Denizli, 12\den, 10\a çıkmış... Çanakkale müthiş sıçramış... 2003\te 24\üncü sıradayken, 2011\de 14\e gelmiş... Edirne 16\dan 12\ye... Kayseri 19\dan, 17\ye... Aydın 22\den 19\a... Sakarya 23\ten 18\e... Konya 26\dan 20\ye... Isparta 28\den 21\e... Uşak 30\dan 25\e... Burdur 31\den 26\ya yükselmişler.
***
Bir de Karadeniz var. Trabzon 2003\te 38\nci sıradaymış... 2011\de 31\e çıkmış... Rize 37\den, 34\e yükselmiş... Amasya 39\dan 37\ye atlamış. Düşenler yok mu? Var elbet... Kafası üstüne düşenler bile  var. Ama sorun düşenler değil, Samsun! 32\den 33\e!
***
2003\te 58 değişken kriter varken, 2011\de 61 değişkene çıkmış... Adı üzerinde... Sosyo-ekonomik... Hem sosyal şartlar hem de ekonomik imkânlar ve durumlar... İkisi bir!
***

Bu rakamlar sadece şunu gösteriyor... Samsun\un birçok emsali yükselirken... Karadeniz\deki diğer iller yükselirken... Bizim şehrimiz... Hem sosyal yönden, hem de ekonomi olarak geriye gitmiş!
Yani... 2003\ten sonra Samsun iyi yönetilmemiş! Samsun\a gelmesi gereken imkânlar başka illere gitmiş... Onlar gelişmiş... Samsun gerilemiş! Do you understand?...

05.06.2012
/Erdem EROL

4 Haziran 2012 Pazartesi

"Yıkılan Cami Asrî Kumarhane"

Yazımızın başlığını bundan yaklaşık 65 yıl önce yayımlanan ve şimdi de STAR Gazetesi tarafından tıpkıbasımları ilave olarak verilen merhum üstad N.Fazıl Kısakürekin çıkardığı 18 Nisan 1947 tarihli Büyük Doğu mecmuasından aldık. Aslında bu tür olaylar geçmişte binlerce yaşanmıştır. Ancak Samsunumuzu ilgilendirdiği, hem ölüm yıldönümünde üstadın ve hem de 1947 nin şartlarında bunu dile getiren Samsunlunun ruhlarını şad etmek amacıyla bu tarihi olayı veriyoruz. Ve işte Yaptıklarımızı ve konuştuklarımızı Allahın emriyle melekler kaydettiği gibi Tarih de kaydediyor. Ve işte 1947 tarihli Büyük Doğu mecmuasında DAVANIZ DAVAMIZ başlığı altında verilen yazı:

Yıkılan Cami Asri Kumarhane
Şehrimizin en işlek ve kalabalık yeri olan Subaşı mevkiinde bundan 10-12 sene evvel Sait Bey namıyla mâruf( bilinen) bir cami vardı. Belediye takriben 15 sene evvel bir şehir plânı hazırlamış; plân mucibince bu mabedin yıkılması kararlaştırılmış ve işte 10-12 sene evvel, adı geçen Belediye, Camii kendi süpürgeci amelelerine aşağı yukarı 20 günde yıktırmıştır. Tabiîdir ki, akabinde Şehir plânı tatbik edilecekti. Mübarek Şehir plânı hâlâ tatbik ediliyor! Öyle ya bir cami yıktırıldı; Şehir plânı başladı demektir. Amma ikmali? Onu Allah bilir!

Boş kalan cami meydanı evvelâ park yaptırıldı; bilahare türlü hokkabazlar eline terk edildi. Şimdi de bu yerde halkımızı kumar ve emsali oyuna heveslendiren bir dolap ve bu dolabı idare eden ve kollarında beyaz bir bez üzerinde birer kırmızı ay bulunan iki şahıs kaim… Evet bu dolap sahipleri Kızılayımızla ortaktır; kazandığının yüzde bilmem kaçını o müesseseye verir. Şaşar mısınız? Samsun- Veli  Tarih hükmünü vermiştir. Selam ve sevgi ile…

04.06.2012
/Mustafa GENÇ


Uçurulan Samsun’un Çelişkileri Ve Sorumlu Sorumsuzlar..

Geçen hafta Samsun yerel basının da yer alan bir kaç başlığa değinerek bugün kü köşemde Samsun adına yaşanan bazı çelişkilerden söz etmek istiyorum. Geçen haftanın en ilgi çeken iki konusu, Samsun’un uçuşa geçtiği söylemleri ile bunu tekzip edercesine aynı günlerde kalkınma Bakanlığınca açıklanan “Türkiye Ekonomik Gelişmişlik” sıralamasıydı. Samsun ekonomik gelişmişlik sıralamasında 81 il arasında 33. sırada yer alıyordu. Geçen hafta bu haberler, Halk Gazetesin de “Samsun Havalandı Uçuyor”, Haber Gazetesinde “Samsun Uçuşa Geçti” başlıkları ile yer alıyordu. Bu sözlerin, Samsun’un ekonomik yaşamında ve sorunlarında en çok söz sahibi olması gereken Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı’na ait olması heyecan vericiydi. Sayın Oda Başkanı’nın “Levyeye asıldık, uçak havalandı, Samsun uçuyor” sözleri ne yazık ki, Kalkınma Bakanlığı’nın açıklaması ile açığa düşüyordu. Yine aynı gün, Ulusoy Grubuna ait Ro-Ro ve Konteyner Taşımacılığı AŞ.’nin Samsun Bölge sorumlusu Sayın Tuncer Üçüncüoğlu, gemilerin doluluk oranının %60-70 oranında düşmesi nedeniyle Ro-Ro taşımacılığının durdurulduğunu açıklıyordu.

Samsun adına böylesine söylemlerin havada uçuştuğu ortamda yerel basın iki kişi dışında her zaman ki sessizliğini koruyordu. Samsun konusunda duyarlılığını her zaman gösteren usta kalem Erdem Erol bu çelişkileri köşesinde gündeme taşıyor, bir diğer usta kalem Osman Kara’da bu konuya değiniyor, haftanın son gününde ise Ragıp Göker kendi üslubunca yorumluyordu. Erdem Erol, bu söylemleri “Şeyh uçmaz müritleri uçurur” diyerek hicvediyordu. Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İki gün sonra bu eleştirilere cevap veriyor ve Samsun’un sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasın da Türkiye 33. olmasının hesabının kendilerine sorulmasını yadırgadığını söylüyordu. Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı bir şey daha söylüyor ve “İyi ki 33. sıradaymışız, yoksa teşvikte 3. sırada değil 2. sırada yer alırdık” diyordu.

Samsun’un ekonomik gelişmişlik sıralamasında Türkiye 33. sırada olmasında yarar gören Ticaret ve Sanayi Odasının geçmiş dönem yönetimleri de, o yıllarda Samsun’un Teşvik Yasası dışında bırakılma kararını alkışlamıştı. O günlere hayretler içersinde tanıklık etmiş birisi olarak, günümüzde ki açıklamaları çok da yadırgamıyorum.. Ama bu konuda bir Samsunlu olarak söylemek istediğim şeyler var. Samsun ile ilgili ne zaman bir eleştiri yapılsa, bazıları bunu hemen belediye hizmetlerini eleştirmek olarak algılıyor ve savunmaya geçiyor. Hatta bazıları daha da ileri giderek, bu eleştirileri yapanları karamsarlık yaratan, Samsun’u kötüleyen insanlar olarak damgalıyorlar.

Bu eleştirileri zaman zaman yapan az sayıdaki kişiden birisi olarak, öncelikle Samsun’u en az o savunanlar kadar sevdiğimi söylemek isterim. Bir başka söylemek istediğim şey de, Samsun’un son yıllarda görsel olarak güzelleştiği ve sosyal yaşamı olumlu etkileyen önemli gelişmeler sağladığı gerçeğidir. Ama bu, Samsun’un ekonomik yönden hızla kan kaybettiği gerçeğinin tartışılmasını engellememelidir.

Samsun hemen her konuda Türkiye sıralamalarında alt sıralarda kalıyorsa, bu göz ardı edilmemeli, tam tersine bu olumsuzlukların nedenleri araştırılmalıdır. Eğer, Samsun, orta öğretim ve üniversite giriş sınavlarında kendine alt sıralarda yer bulabiliyorsa, Eğer, Samsun Türkiye ekonomik gelişmişlik sıralamasın da ancak 33. sırada yer alabiliyorsa, Eğer, Yapilan bir başka arastırmada "En Zengin Şehir" sıralamasında Samsun 36. sırada yer alabiliyorsa, Eğer, kurulan AVM'ler ve otellerle Samsun'un geliştiği, hatta çağ atladığı iddia edilirken; rakamlar Samsun'un üretmeyen, ürettiğinden yüzde 244 oranında daha fazla tüketen bir şehir olduğunu ortaya koyuyorsa, Eğer, Ekonomi Bakanlığının verilerine göre, Samsun’da 2011 yılının ilk 6 ayında ihracat yapan firma sayısı, yüzde 7 azalarak 155'ten, 148'e düsüyor ve ihracatı yüzde 52,7 artarak 121.9 milyon dolardan 186.2 milyon dolara çıkarken, ithalat rekor kırarak % 73.4 artarak, 261.8 milyon dolardan 454.3 milyon dolara çıkıyorsa,

Eğer, Samsun tecavüz ve cinayet gibi yüz kızartıcı suçlarda en önlerde yer alıyorsa,
Eğer, Samsun kent olarak göç veriyorsa,
Eğer, Samsun Sanayileşemiyorsa,
Eğer, Samsun’da İşsizlik artıyorsa,
Eğer, Bulvar üzeri mahalleler yardım kolilerine muhtaç hale gelmişse,
Eğer, tarıma uygun arazilerinde tarım üretimi yapılamıyorsa,
Eğer, tarım alanlarına doğayı katledecek kirli yatırımların yapılmasına göz yumuluyorsa,
Eğer, üniversiteyi bitiren genç kuşağı işsizlik nedeni ile Samsun’a dönemiyorsa,
Eğer, tek geçim kaynağı olan ticareti de elinden alınıyorsa,

Bunlar konuşulmayacak mıdır? Bu gerçekleri konuşmak ve çözüm yolları aramak eğer karamsarlık ve
Samsun’a kötülük yapmak olarak algılanıyorsa, hiç kimse kusura bakmasın bu kenti gerçekten beklentisiz seven herkesin ayağa kalkması gerekir. En azından ben, kendi adıma Samsunlu olmanın sorumluluğu ile bu yanlışları söylemeyi ile sürdüreceğim.

Samsun’a çok sayıda AVM açılmasını, “Samsun’un gelişmesi“ olarak sunmak büyük bir aldatmacadır.
Çünkü Samsun’da üretilen tek bir ürünü raflarına koymayan, Samsunlu hiçbir firmaya yer vermeyen bu AVM’ler, Samsun’un parasını başka kentlere akıtacaktır. Samsun’un tek geçim kaynağı olarak kalan ticareti de öldürecektir. 3-4 tane beş yıldızlı otelin birden yapılması sevindiricidir. Ama bu otellerin Samsun’a katma değeri ne olacaktır? Deniyor ki, Karadeniz’in karşı tarafında ki ülkelerden çok sayıda ziyaretçi gelmesi sağlanacak, onlar bu otellerde konaklayacak ve bu AVM’lerden alış veriş yapacaklar. Bu firmalar bir fizibilite hesabı yapmadan buraya gelmeyeceğine göre, bu işte onların bir beklentisi olduğu doğrudur. Bu hesaplar tutarsa, beş yıldızlı oteller ve AVM’ lerle Karadeniz’in karşı kıyısında ki ülkeler arasında bir para trafiği, yani bir alış verişin olacağı doğrudur. Samsun’un hareketleneceği ve renkleneceği de kesin. Ya sonrası..

Oteller ve AVM’ler Samsunlunun değilse, buralarda Samsunlu firmalara yer de verilmiyorsa, söyler misiniz bunların Samsun’a nasıl bir katkısı olacaktır? Samsunlulara ait olmayan bu otel ve AVM’lerin merkezleri başka iller de olduğu için vergi daireleri de Samsun’da değildir. O halde vergilerini de Samsun’da vermeyeceklerdir. Samsunlular bu kuruluşlar içersinde yer alarak bu pastadan pay alamayacaktır. Bu kuruluşların sadece hizmet bölümlerinde kendilerine iş sahası bulabilecek bir miktar Samsunlu ise, Samsun’un bu işte ki tek tesellisi olacaktır. O zaman bu işin adını doğru koymak gerekir ki, bunun adı Samsun’un kaynaklarının ulusal ve uluslar arası kuruluşlar tarafından sömürülmesidir. Bu geçekler ortadayken, bu kenti yönetenlerin, Samsun adına siyaset yapanların ve ticaretinden sorumlu olan meslek kuruluşlarının, bunları Samsun adına kazanım olarak sunması ne kadar doğrudur?

O zaman bunları savunanlar, bunların Samsun’a ne getireceğini de Samsunluya açık bir şekilde anlatmalı ve toplumu ikna etmelidirler. Bu, onlar için kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir. Ticaret ve Sanayi Odası’nın öncelikli görevi, üyesi olarak Ticaret ve Sanayi Odalarının varlık nedeni olan sanayici ve tüccarının çıkarlarını korumak olmalıdır. Birincil görevleri seyyar satıcılar tarafından kuşatılan ve tam bir çöküş halinde ki esnafa sahip çıkmaktır. Onların sorunlarına çözüm bulmaktır. Bu kentte yaşayanların ve bu kente karşı sorumluluğu olanların, bu sorunları yok saymak yerine bunları tartışmak, çözüm yolları aramak ve çıkış projeleri üretmek görevi olmalıdır. Çünkü nasıl sadece güzelliklere övgü düzerek bu kent uçurulamazsa, sürekli eleştirerek de bu kente yarar sağlanamaz… İyi haftalar..

/Sadi SUBAŞI
04 Haziran 2012

2 Haziran 2012 Cumartesi

Balık Üretimi Engelleniyor Mu?

İşte size bir iddia: Samsun balık yetiştiriciliğinde Türkiye’nin lider kenti olabilir. Peki niye olmuyor?
Bürokratik engeller buna izin vermiyor. Kim diyor bunu? Türkiye Su Ürünleri Yetiştiricileri Üretim Merkez Birliği ve Kızılırmak Su Ürünleri Limitet Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi Osman Parlak. Osman Parlak diyorsa doğrudur. Çünkü o hayatını bu işe adadı ve küçümsenemeyecek oranda yol kat etti.

Osman Parlakın iddiasına göre, balık sektöründe bin tonun üzerindeki tesisler Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kapsamına alınması gerekirken, Samsunda 50 tonluk üretim yapan tesislere ÇED uygulanıyor. Bu durum yatırımları öteliyor.  Sektörün Samsun-Sinop hattında gelişmemesi için bürokrasinin devrede olduğu hatırlatmasında bulunan Osman Parlak bakın ne diyor?

Liman avantajıyla birlikte Samsun, Türkiye’de su ürünleri sektörü açısından en önemli ilimizdir. Nedeni ise Türkiye\deki balıkçılığın yüzde 50\den fazlasının hamsi olması, balığın Karadeniz\den çıkması ve çok büyük bir bölümünün de Samsun Limanı\ndan karaya ulaşmasıdır. Böyle bir potansiyel var. İşleme tesisi açısından Türkiye\nin sayılı illerinden biridir. Samsun, yetiştiricilik açısından Türkiye\nin 1 numaralı ili olabilir. Ama bugün bu potansiyel kullanılamıyor. Sebebi de Samsun\da su ürünleri yetiştiriciliğiyle ilgili başka bir tesis kurulmasına izni verilmiyor.

Samsun\un Sinop ile birlikte 50 bin tonluk balık üretim kapasitesi bulunduğunu ifade eden Osman Parlak, İki ili bir düşündüğünüz zaman, çevreyi kirletmemek ve avcıların alanlarını daraltmamak koşuluyla dikkate alınarak Samsun, yetiştiricilik açısından Türkiye\nin 1 numaralı ili olabilir. Samsun\un Yakakent bölgesindeki balık üretim kapasitesi 3 yıl içinde 15 bin tonu bulacak. İkinci büyük üretim yapılacak alanı ise Derbent Barajı\dır. Burada da yaklaşık 10 bin civarında bir üretim gerçekleştirilebilir. Yani en önemli 2 alanda 25 bin ton üretim yapılabilir. Bu da gerçek ve doğru bir üretim olur. Üçüncü alan ise Altınkaya Barajı\dır. Şartlar uygunsa 20 bin ton üretim de Altınkaya Barajı\nda yapılabilir. Altınkaya bir yana Sinop var. Ama Sinop ile ilgili bürokratik engeller var. Eğer bu üretimlerle ilgili bürokraside herhangi bir yere takınılmazsa Samsun ve Sinop 50 bin tonluk üretim gerçekleştirebilir. Ama Sinop\ta avcılık, yetiştiricilik ve işleme tesislerinin kurulması ve su ürünlerinin üretimine açılması için 6 yıldır bakanlıkları ikna etmeye çalışıyoruz dedi.

Bürokratik engeller daima oldu ve olmaya devam ediyor. Bu engeller gelişimimize darbe vuruyor ama bir türlü önüne geçilemiyor. Geçilecek gibi de görünmüyor. Bence özellikle AK Parti Samsun milletvekilleri Osman Parlakın iddialarını değerlendirmeli ve ortada böylesine ciddi bir sorun var ise gidermeli. Söz konusu balık üretimi ise yetiştiriciliğine olanak sağlayalım ve üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde balığa hasrete son verelim. Bu sektörü de geliştirip canlandıralım. Hem kazanalım hem de kazandıralım. Ne dersiniz?

Müteahhitler isyanda…

TOKİ nedir?

Kamu tekeli. İddia Müteahhitler Federasyonu Samsun Şube Başkanı Atıf Yiğitten. Sayın Yiğit, TOKİ karşısında müteahhitlerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduklarını söyledi. Daha ilginci, önlem alınmazsa mahalle bakkalları gibi yok olacaklarını öne sürmesi.

TOKİ ne yapıyor?

Başta haksız rekabet ortamı yaratıyor. Bunu yaparken de devletin tüm imkanlarını kullanıyor. Devlete ait her ne varsa özelleştirme adı altında elden çıkarıldığı günümüzde TOKİye sıra gelecek mi bilinmez ama yapılan açıklamalara bakılırsa pek elden çıkarılması düşünülmüyor. TOKİ, mantar gibi konut üretecek, vatandaş da alabilmenin uğraşısını verecek. Ya işlerine sekte vurulan müteahhitler ne olacak? Onlar ortaklıklar kurup güçlerini birleştirebilirler ama şu unutulmasın ki devlet desteğinden yoksun bu avantaja sahip TOKİ ile baş etmeleri zor. Bu böyle biline.

Kanalizasyon işi ne oldu?

Samsunun göç alan ilçesi olan Atakum’da konutlaşma hızla devam ediyor. Sahilden dağlara doğru konutlar yükseliyor. İyi de konutların hızla yükseldiği bu yörelerde kanalizasyon sorunu ne zaman çözümlenecek? Altınkum, Çatalçam ve Taflan yöresi kanalizasyon sorununun çözümü için birkaç yıl önce başlatılan çalışmalar ne oldu? Kanalizasyon çalışmaları bir türlü gerçekleştirilemeyince cadde ve sokaklar da kentlere yakışır biçimde ne yazık ki yapılamıyor. Nedeni, bu gün bu cadde ve sokaklar asfaltlansa, parke taşı döşense, kanalizasyon çalışmalarıyla kazılacak olması. İyi de bu böyle mi kalacak? Büyükşehir ne güne duruyor?

Her evdeki foseptik çukurlarına zorunlu olarak yenilerinin eklenmesine devam mı edilecek? Bu tür sorular sürekli yinelenmesine rağmen, Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz neden bilgilendirme gereği duymaz? Yoksa bizlerin öğrenmesinin kendilerine zarar vereceği bir durum mu var?
Biz merak ediyoruz, ya siz?
/Avni DEMİR
02.06.2012

1 Haziran 2012 Cuma

Canik’in Çocukları Kurtuluş Yolunda -V

Geceyi Sivas'ta geçirdik ve akşam yemeği verilmeyen pansiyondaki çocuklarımızın imdadına hızırımız Tekin Bey hemen döner yaptırarak yetişiverdi. Aslında bu ve buna benzer aksaklıklar önceden konuşulmuş, ilaçlarına varıncaya kadar gerekli tedbirler Canik Belediyesi Kültür Md. Davut Beyle birlikte alınmıştır. 22 Mayıs Salı sabahı Dadaşlar, kahramanlar ve Nene Hatunlar diyarı Erzurum yolundayız.
Kalacağımız yer olan Yavuz Selim AND. Lisesindeyiz. Okulun Md. Baş Yard. Sn. Servet Demirci Beyin odasındayız. Bizi son derece güleryüzle, candan karşıladı ve oturttu. Gelişimizi ilgili yerlere misafirlerimiz gelmişlerdir efendim ifadeleriyle bildirdi. Otobüste çocuklara Erzurum ve Erzurumluları tanıtırken kullandığım ifadelere paralel bir muamele ile karşılaşıyorduk. Sn. Servet Beye BAŞTA ŞAHSIM, ARKADAŞLARIM ÇOCUKLARIMIZ VE DE Erzurumlular adına minnet ve şükranlarımızı arzediyoruz. Nene Hatunların ve Abdurrahman Gazilerin çocuklarına yakışan da budur zaten.

İlk durağımız 23 Temmuz Kongre Merkezi binası ve sonra da Aziziye Tabyaları, Erzurum Evleri, Abdurrahman Gazi Türbesi, Çifteminare Medresesi ile diğer tarihi mekânlar ve alışveriş yerleri olmuştur. Çocuklar girdikleri tabyalardan bir türlü çıkmak istemiyorlar. Her yer tarih… Nene Hatunun türbesini ve şehitliği ziyaret ettik, Fatihalar okundu çocuklar tarafından. Nene Hatunun türbesinde, Osmanlı-Rus Harbinde Aziziye tabyada genç kız ( elimizdeki kaynaklarda 20 yaşında iki çocuk annesi) iken Rus askerleriyle göğüs göğse çarpışarak Türk kadınının savaşçılık ruh ve asaletini dünyaya tanıtan kahraman Türk anası Nene Hatunun ruhuna Fatiha yazılıydı.

Ve bir başka kitabede de, Bu gelinlik genç kızlar, ihtiyar erkekler ve nineler kendi namusları ve Türk milletinin şan ve şerefi için saldırdılar, dövüştüler ve öldüler yazılıydı. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi geceyi Nene Hatunun ve Abdurrahman Gazi nin torunlarının misafiri olarak Erzurum'da geçirdik.

Sabahleyin kahvaltı yapmadan biraz erken sayılabilecek bir saatte yola çıktık. Çocuklar maddi ve manevi doygunluklarıyla otobüsteki yerlerini aldılar. Bayburt, Gümüşhane ve Trabzon üzerinden Samsunumuza döneceğiz inşallah. Yol boyunca çocukları dinliyoruz. İstisnasız önce Canik Belediye Başkanı Osman Genç'e sonra onları gönderen ailelerine ve okullarına, ondan sonra da bizlere teşekkür ediyorlar. Daha önemlisi, çocukların etkilendikleri ve öğrendikleri konuları anlattıkça beş gündür devam eden TARİH YOLCULUĞUMUZUN hedefine ulaştığını görmenin huzurunu yaşadık.

Biz de tarih ve çocuklarımız adına Canik Belediye Başkanı Sn. Osman Gençe , projenin her aşamasındaki ilgisinden dolayı Canik M. Eğitim Md. Sn. Haluk Melekoğluna , hazırlıkların tüm aşamalarında gayretli çalışmalarından dolayı Canik Kültür Müdürü Sn.Davut Öz Beye, her sıkıntımızda telefon trafiğinde bizi yalnız bırakmayan İlimiz MEM .Yard. Sn. Alican Usta Beye, hızırımız olarak nitelediğim Canik MEM. Şb. Md. Sn. Tekin Karabulut Beye, en küçük bir sağlık sorununda koşan doktorumuz Sn. Hasan Ulubeye, genç meslektaşlarımızdan Sn. Nurhan Orhan Hanımefendiye, Numan Aydoğan Beye, otobüs şoförlerimize, çocuklarımızı yetiştiren velilerine ve öğretmenlerine ve de biricik çocuklarımıza minnet ve şükran borçluyuz. Sayın Belediye Başkanının bu tür hizmetlerini yaygınlaştırması temennisiyle selam ve sevgiler…

01.06.2012
/Mustafa GENÇ