Tarih derslerinde anlatılan İpek yolu'nu hep hayal
ederdim, nasıl bir şey diye... O yolda ne var, etrafında neler olur, gidenler
ne yer ne içer, nerde dinlenir, onca yol develerle, katırlarla gidilir mi.. Uzuzn
uzun düşünürdüm... Ayrıca, Milli Mücadele döneminde de Atatürk'ün Samsun'dan
Havza'ya ardından Erzurum ve Sivas'a uzanan yolculuğunu hayal ederdim... Şimdi
en lüks arabalarla dakikalar içinde geçtiğimiz yolları, birileri günler sonra
kat edebiliyordu...
Geçtiğimiz günlerde yolum Kavak'a düştü... Bir takım çalışmalarım var, onlarla ilgili
araştırmalar yaparken, "tarih yola" da bir göz atayım dedim... Çakallı
Han'ı duymuştum ama hiç gitme fırsatım olmamıştı... Hazır gelmişken Han'ın
içini gezer, bir yandan da 'tarihi şose'de turlar, köprüleri, kemerleri
fotoğraflarım diye düşündüm... Kısacası, kendi memleketimize "turist"
gözüyle bakalım dedim...
Bilmiyorum ama, dünyanın başka bir yerinde, bu
kadar "değerli" bir başka yol var mıdır? Birincisi, Samsun'u
Ankara'ya bağlayan, aynı zamanda da Bağdat Yolu güzergahında bulunan eski yol,
diğer bir tabirle "şose", bence elimizde bulunan, değerini
bilemediğimiz bir hazine... Ne yazık ki, bu hazineyi işleyecek, turizme
kazandıracak bir kararlılık henüz yok... Neden mi? Daha yol üzerinde bulunan,
herhangi bir turistin ilk durağı olan, devletin turizme kazandırmak için tam
tamına 1 milyon 300 bin TL harcadığı, diğer bir hesapla neredeyse 2 okul parası
yatırdığı Çakallı Han'ın kapısına güpe gündüz "kilit" vurulmuştu... Etrafta
ne bir görevli ne de bir uyarı vardı. Han, tamamiyle "Allah'a emanet"
bir şekilde, "turizmin hizmetindeydi"...
Hazine dedim ya bu güzergah için, oradan devam
edeyim... Üzerinden yüzyıllar önce develerle ticaret yapılan, hanlar,
kervansaraylar hamamlarla dolu bir yol düşünün... Aynı yol, bundan neredeyse
yüz yıl önce, tarihin gördüğü, görebileceği en büyük mücadeleye, en önemli
devlet adamına şahitlik yapmış... Belki, dünyanın bir başka ülkesinde, böylesi
bir yol olsaydı, emin olun ki, şu an sömestr tatilinde hepimiz uçağa atlayıp,
turlara katılıp, "hatıra fotoğrafı" çektirmek için yola çıkmıştık
bile...
Oysa yanı başımızdaki bir turizm hazinesinden,
kültür mirasından bi haber yaşıyoruz... Elbette ki, bu yolu bilenler, belirli
dönemlerde ziyaret edenler var... Ancak bu sayı, bir elin parmaklarını geçecek
düzeyde değil... İnsanların geçmişe özlem duyduğu bir dönemde, tarihi bir
fırsat önümüzde duruyor. Hem yeni neslin hem de ondan sonrakilerin
hafızalarında yer etmesi gereken bir "yol" burası. İyi
değerlendirilmeli... Varsa, projelere sahip çıkılmalı... Yoksa da projeler
üretilmeli... Aksi taktirde, "tarihi şose", zamana yenilecek...
Zaten, eserlerin şu anki durumu, etraflarındaki
gelişmeler, önümüzde çok az bir zaman olduğunu işaret ediyor... Başka
devletlerin, milletlerin; olmayan şeyler uydurarak, milli tarih yazdıklarını,
hayali karakterler yaratarak, yeni nesile sahte bir tarih bilincini
aşıladıklarını okumuştum bir yerlerde... Oysa ki, bizim dilden dile dolaşan
hikayelerimiz bile sözde tarihçileri yerle yeksan ederken, hemen yanı başımızda
duran "canlı tarihi" görmezden gelmeyelim... Hem tarihe hem de
turizme ciddi katkı sunacak bu yolu, zamana yedirmeyelim... Yoksa ileride çok
pişman oluruz...
/Miraç ÖZTÜRK
27 Ocak 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder