27 Ocak 2014 Pazartesi

'Şose' Zamana Yenilmesin...

Tarih derslerinde anlatılan İpek yolu'nu hep hayal ederdim, nasıl bir şey diye... O yolda ne var, etrafında neler olur, gidenler ne yer ne içer, nerde dinlenir, onca yol develerle, katırlarla gidilir mi.. Uzuzn uzun düşünürdüm... Ayrıca, Milli Mücadele döneminde de Atatürk'ün Samsun'dan Havza'ya ardından Erzurum ve Sivas'a uzanan yolculuğunu hayal ederdim... Şimdi en lüks arabalarla dakikalar içinde geçtiğimiz yolları, birileri günler sonra kat edebiliyordu...

Geçtiğimiz günlerde yolum Kavak'a düştü...  Bir takım çalışmalarım var, onlarla ilgili araştırmalar yaparken, "tarih yola" da bir göz atayım dedim... Çakallı Han'ı duymuştum ama hiç gitme fırsatım olmamıştı... Hazır gelmişken Han'ın içini gezer, bir yandan da 'tarihi şose'de turlar, köprüleri, kemerleri fotoğraflarım diye düşündüm... Kısacası, kendi memleketimize "turist" gözüyle bakalım dedim...

Bilmiyorum ama, dünyanın başka bir yerinde, bu kadar "değerli" bir başka yol var mıdır? Birincisi, Samsun'u Ankara'ya bağlayan, aynı zamanda da Bağdat Yolu güzergahında bulunan eski yol, diğer bir tabirle "şose", bence elimizde bulunan, değerini bilemediğimiz bir hazine... Ne yazık ki, bu hazineyi işleyecek, turizme kazandıracak bir kararlılık henüz yok... Neden mi? Daha yol üzerinde bulunan, herhangi bir turistin ilk durağı olan, devletin turizme kazandırmak için tam tamına 1 milyon 300 bin TL harcadığı, diğer bir hesapla neredeyse 2 okul parası yatırdığı Çakallı Han'ın kapısına güpe gündüz "kilit" vurulmuştu... Etrafta ne bir görevli ne de bir uyarı vardı. Han, tamamiyle "Allah'a emanet" bir şekilde, "turizmin hizmetindeydi"...

Hazine dedim ya bu güzergah için, oradan devam edeyim... Üzerinden yüzyıllar önce develerle ticaret yapılan, hanlar, kervansaraylar hamamlarla dolu bir yol düşünün... Aynı yol, bundan neredeyse yüz yıl önce, tarihin gördüğü, görebileceği en büyük mücadeleye, en önemli devlet adamına şahitlik yapmış... Belki, dünyanın bir başka ülkesinde, böylesi bir yol olsaydı, emin olun ki, şu an sömestr tatilinde hepimiz uçağa atlayıp, turlara katılıp, "hatıra fotoğrafı" çektirmek için yola çıkmıştık bile...

Oysa yanı başımızdaki bir turizm hazinesinden, kültür mirasından bi haber yaşıyoruz... Elbette ki, bu yolu bilenler, belirli dönemlerde ziyaret edenler var... Ancak bu sayı, bir elin parmaklarını geçecek düzeyde değil... İnsanların geçmişe özlem duyduğu bir dönemde, tarihi bir fırsat önümüzde duruyor. Hem yeni neslin hem de ondan sonrakilerin hafızalarında yer etmesi gereken bir "yol" burası. İyi değerlendirilmeli... Varsa, projelere sahip çıkılmalı... Yoksa da projeler üretilmeli... Aksi taktirde, "tarihi şose", zamana yenilecek...

Zaten, eserlerin şu anki durumu, etraflarındaki gelişmeler, önümüzde çok az bir zaman olduğunu işaret ediyor... Başka devletlerin, milletlerin; olmayan şeyler uydurarak, milli tarih yazdıklarını, hayali karakterler yaratarak, yeni nesile sahte bir tarih bilincini aşıladıklarını okumuştum bir yerlerde... Oysa ki, bizim dilden dile dolaşan hikayelerimiz bile sözde tarihçileri yerle yeksan ederken, hemen yanı başımızda duran "canlı tarihi" görmezden gelmeyelim... Hem tarihe hem de turizme ciddi katkı sunacak bu yolu, zamana yedirmeyelim... Yoksa ileride çok pişman oluruz...

/Miraç ÖZTÜRK
27 Ocak 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder