23 Aralık 2015 Çarşamba

Yüzde 99 Samsuncu

Samsuncu olmak deyimini ilk kez zamanın Samsun Valisi Muammer Güler’den dinlemiştim. Şehirde o enerji kalmadığı için olsa gerek, Samsun’un sosyo ekonomik durumu o yıllarda da gerilemeye devam ediyor, yeniden yedinci büyük şehir olabilmek için o atılım bir türlü yapılamıyordu. Şehrin hali, tıpkı şu sırlar gazı kaçmış hissi veren Samsunspor gibiydi. Muammer Güler, şehri yeniden harekete geçirebilmek için ‘’Samsunlu olmak yetmez, Samsuncu olmak lazım’’ demişti.

YEDAŞ Genel Müdürü Nurettin Türkoğlu da, Malatya’daki otelin lobisinde İsmail Başaran ve bana ‘’Ben yüzde 1 Malatyalı, yüzde 99 Samsuncuyum’’ deyince, Muammer Güler’in o sözünü hatırladım. Nurettin Türkoğlu, bir insanın doğduğu şehre katkısının ancak yüzde bir oranında olacağını iddia ediyor. Türkoğlu, bunu sadece bize değil Malatyalı gazetecilere de söylüyordu. Bu tezini de şu tespitiyle güçlendiriyordu. ‘’Bugün Samsun’un üç önemli yatırımcısı Malatyalıdır’’ Nurettin Türkoğlu böyle söyleyince kim bu Malatyalı yatırımcılar diye merak ettiğinizi biliyorum. Hemen söyleyeyim.

Birisi, Samsun Limanın işletmecisi olan Samport’un Sahibi Ali Avcı, bir diğeri, Piazza’nın Sahibi olan Erman Ilıcak’tır. Çalık YEDAŞ’ın Sahibi Ahmet Çalık’ın ve Genel Müdürü Nurettin Türkoğlu’nun Malatyalı olduğunu ise zaten biliyor olmalısınız. Nurettin Beyin bu Samsunculuk iddiası sanki bizim gibi kozmopolit şehirler için söylenmiş gibi. Ama Malatya gibi daha homojen yapıdaki şehirlerde, aidiyet duygusu daha güçlü olabiliyor. Erman Ilıcak mesela, doğduğu şehir olan Malatya’ya bir AVM’nin yanı sıra işletmeciliğini Hilton’un yaptığı lüks bir otel kazandırmış. Malatya güzel ve zengin bir kent. Kültür ve tabiat varlıkları bakımından da zengin bir şehir. Bu zenginliklerini değerlendirmesini de biliyorlar. Bizde kale surları üzerine iş hanı yapılmış ama Malatyalılar, Malatya Kalesinin surlarını onarmaya başlamışlar mesela.

Anadolu’daki tek eyvanlı Cami olan Selçuklu eseri Ulu Cami’yi görmeye vaktimiz yetmedi ama 4. Murad’ın silahtarlarından Mustafa Ağa tarafından yaptırılmış Kervansaray’ı gezme imkânımız oldu. Kervansaray’ı Battalgazi belediyesi onarmış, işletmesini de yine belediyenin kültür daire başkanlığı üstlenmiş. Bir gurup yabancı gazetecinin Kervansaray’da olduğunu öğrendiklerinde, belediyeden gelen iki yetkili kervansarayla ilgili bize kısa da olsa bir brifing verdiler. Ve ‘’Aslantepe  höyüğüne gitmeyi de sakın ihmal etmeyin’’ diye öğüt vermeyi de İhmal etmediler. Bizi Malatya seyahatimiz boyunca yalnız bırakmayan Çalık YEPAŞ’ın Pazarlama Koordinatörü Vahap Önen de o sırada yanımızda olduğu için, bunu duyunca Aslantepe için hemen bir program yapmış.

Aslantepe Höyüğü yaklaşık 8 bin yıllık bir yerleşim yeri. 1932’de başlayan kazılarda 5 bin 300 yıl önceki kalkolitik çağa kadar ulaşılmış. Aslantepe Höyüğünü ziyaretimiz sırasında laik devlet uygulamasının tarihteki ilk örneğinin yaşandığı şehir olduğunu öğrendik Malatya’nın. Battalgazi Belediyesi, Aslantepe Höyüğünün Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınması için yoğun bir çaba harcıyor. Biz de bu uzatılan dilekçelere imza atarak, Malatyalıların çabasına bu konuda katkı verenlerden olduk. Kernek Suyu’da Malatya halkı için çok şey ifade ediyor olmalı. Su geçtiği her yere hayat verir biliyorsunuz. Malatya Büyükşehir Belediyesi de Kernek Suyu kenarını park, bahçe, kafeterya ve restoranlar yaparak, Malatya halkının suyun nimetlerinden yararlanmasını sağlamış. Malatya’da insanların yüzü gülüyor. Şehrini seven mutlu insanların arasında iki gün geçirmek bize de iyi geldi doğrusu.

/Ragıp GÖKER
23.12.2015

22 Aralık 2015 Salı

Samsunlu ile Samsuncu Arasındaki Fark

55 ve 44’ü toplarsanız 99 sayısını bulursunuz. YEDAŞ’ın Malatya doğumlu Genel Müdürü Nurettin Türkoğlu buradan hareketle ‘’Ben Yüzde 90 Malatyalıyım ama yüzde 90 oranında da Samsuncuyum’’ diyor. Bu sözünü de şu iddiasıyla güçlendiriyor: Samsun’da doğan birinin şehre katkısı yüzde birdir ama Samsun’da doğmamış olsa da ‘Samsuncuyum’ diyebilenin katkısı yüzde 90 ve belki de yüzde yüzdür.

Bugün için aslında Malatya seyahatine çıkmamıza dakikalar kala arayan Köy-Tür’ünsahibi Sinan Çakır’ın açıklamalarını yazmayı planlamıştım. Dostum Sinan Çakır’ın söyledikleri, daha önce bazı meslektaşlarıma söylediklerinden çok farklı değilse de, satır aralarında da yazılması gereken notlar da var ama yazmak için Pazartesi ve Salı günü Samsun’a geleceğini söyleyen Sinan Çakır’ın açıklamalarını beklemek daha doğru olacaktır.

Malatya’da gördüklerimizi ve duyduklarımızı çok önemsiyorum. Söze ‘’Ben Malatya doğumlu bir Samsuncuyum’’ diyen Nurettin Türkoğlu’nun Samsun Gazeteciler ile Malatyalı gazetecilerle birlikte yapılan kahvaltıda söyledikleri ile başlamak gerektiğini düşünüyorum. Doğduğu şehri ve ilk gençlik yıllarını yaşadığı Malatya’yı hiç unutmamış Nurettin Türkoğlu. Söylediği her sözü, bir şekilde, Malatya’nın bir özelliği ile pekiştiriyor mesela. Bir insanın doğduğu şehri unutmaması çok güzel. Hatta doğru bir davranış biçimidir.

Ama Nurettin Bey şu an yaşadığı ve ‘doyduğum dediği’ şehir olan Samsun’u da doğduğu şehir kadar önemsediğini hem söyledikleriyle, hem de davranışlarıyla hissettiriyor. Biliyorsunuz hafta sonunu YEDAŞ’ın sponsorluğunda oynanan Yeni Malatyaspor- Samsunspor maçını izlemek üzere Malatya’da geçirdim. 20 Ocak 1989 günü Malatya deplasmanına giderken meydana gelen kazada üç sporcumuzun yanı sıra Teknik Direktörümüz ve otobüs şoförümüzü kaybetmiştik. Bizim gibi, Malatyalılar da o günü hiç unutmamışlar. Acımızı, acıları bilmişler. Bu hafta sonu şunu öğrendim: ‘’55+44= Dostluk’’ demek oluyormuş.

Bende hep sempati uyandırmış olan Malatya’yı tanımayı da çok istiyordum. Bu nedenle Samsun Gazeteciler Cemiyetinden ‘’Malatya’ya gidiyoruz’’ dediklerinde hiç düşünmeden ‘’Geliyorum’’ dedim. O türküde söylendiği gibi, hakikaten gezilmesi ve görülmesi gereken eşsiz bir şehir Malatya. Öncelikle şu tespitimi söylemeliyim: Caddeleri geniş, düzenli ve çok temiz. Malatya şehir merkezi iki ilçeden oluşuyor. Battalgazi ilçesi adını aldığı Battalgazi Beldesi gibi daha çok eski Malatya’yı bünyesine almış. Yeşilyurt ilçesinin sınırlarında ise Yeni Malatya inşa ediliyor. Ahmet Çalık’ın memleketi olan Yeşilyurt’taki yapılaşmanın, günümüzün çağdaş şehircilik anlayışına göre inşa ediliyor olması dikkatlerden kaçmıyor..

Yeşilyurt Belediyesinin yapılarındaki tabelaları görünce, arkadaşlarıma dönerek, şaka yollu ‘’Cemal Abi, Belediye satın almış’’ dedim. Zira Yeşilyurt Belediyesinin logo renkleri, bizim Yeşilyurt Demir Çelik’in logo renklerine çok benziyordu. Şehir merkezindeki iki ilçesinin toplam nüfusu 580 bin dolayında olan Malatya, bizim ölçeğimizde bir şehir. Bölge illerinden göç alsa da nüfusunun yarısı bizim kadar kozmopolit değil. Daha homojen bir yapısı var. Gelenler Malatyalılara uymuş. Oysa biz gelenlere uymuşuz. Bu nedenle Malatya halkı gelenek ve göreneklerini korumayı başarmışlar. Şehirde egemen olan kültürün Malatya kültürü olduğunu söylemek yanlış olmaz yani. Bugünlük sanırım bu kadar yeter. Bizim de sevdiğimiz Nurettin Türkoğlu’nun tutkuyla bağlı olduğu Malatya’yı anlatmaya yarın devam edelim.

/Ragıp GÖKER
22.12.2015

21 Aralık 2015 Pazartesi

Samsun'un Ata Sporu Golf!

Duymuş ya da görmüşsünüzdür. Samsun'a Türkiye'nin en büyük golf tesislerinden biri yapılıyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz bu dahiyane projesinden ötürü öylesine gururlu ve mutlu ki "Golf projesi şehrimizi dünyada ses getiren bir kent haline getirdi." dedi geçen hafta. Bütün dünya "Samsun'un golfü var" diye yıkılıyor. CNN'de BBC'de bırekink niyuvslerde hep Samsun'un golfü!

Hele Samsunlular olarak gözümüze uyku girmiyor golf de golf diye. Yıllardır nasıl da sıkıntısını çekiyorduk bu golfsüzlük illetinin anlatamam! "Bu tesis ile birlikte Samsun, golf alt yapısına sahip şehirler kategorisine girdi" diyor Başkan Yılmaz. O kadar rahatladım ki. Öyle üzülüyordum ki ne olacak bu Samsun'un golf altyapısız hali diye. Sonuçta golf bir şehrin olmazsa olmazı! Nasıl yaşayalım biz bu şehirde öyle golfsüz golfsüz? Sayın Valimiz de eksik olmasın Başkanımız kadar golfperver.

“Golf turizmi zenginlere de hitap eden bir turizm dalı, çok fazla para bırakıyor. Ama golf ile uğraşan sporcular dünyanın en zengin sporcularıdır. Golf zengin sporu değil ama zenginleşilecek bir spor dalıdır. Ayrıca bir araştırmaya göre 60 yaş ve üzeri insanların golf ile uğraşan insanların kalp krizi geçirme oranı yüzde 90 azalıyormuş. Önemli olan, Karadeniz Bölgesi’nde hele Samsun’da deniz dolgusu ile golf sahasının oluşturulması belki pahalı maliyet oldu ama Samsun’un böyle bir değere kazanması Samsun’a sınıf atlatacak kanaatindeyim” demiş kendileri.

Valinin ne dediği çelişkilerden, düşük cümlelerden, anlatım bozukluklarından pek anlaşılmıyor ama bunda Valimizin suçu ya da eksiği yok. Bunlar hep golfsüzlükten! Halbuki Valimiz şapkasını giyip alsa eline golf sopasını ne anlatım bozukluğu kalacak ne çelişki. Ne diyor Yusuf Ziya Başkan:

"Fiziksel ve zihinsel olarak faydaları tartışılmaz. Golf size doğada, temiz havada, gürültüden uzak, kuş sesleri içinde iki üç saat yürümenizi, arkadaşlarınızla oynayarak sohbet etme imkânı sağlar. Sosyal tarafı da cabası. Golf öncelikle size kendi kendinizi terbiye etmesini öğretiyor, bu terbiye kurallarının dışına çıktığınızda hemen sizi cezalandırıyor. Golf sporunda 1 puan kazanacağım derken 3-4 puan kaybedebiliyorsunuz. Kısaca bu spor çok büyük hırs yapmamayı, kanaatkâr olmayı öğütlüyor. Hayat da öyle değil mi?"

Bunlar ne ki? Hele bir golf sahamız bitsin, ne güpegündüz şehrin göbeğinde öldürülen doktorlar olacak, ne de sokak ortasında birbirine kurşun sıkan insanlar.  Hepsinin eline birer golf sopası verilecek. İlla kavga edeceklerse de golf sopalarıyla etsinler. Bu golf sahasını eleştirenleri de hiç anlamıyorum doğrusu!

Golf sahası için harcanacak su miktarı yıllık 1 milyon metreküpmüş. Olsun! Samsun'da sudan bol ne var? Koskoca Samsun'da su bitecek değil ya? Etrafımız deniz. Su biterse çekeriz denizden olur biter. Ayrıca golf sahası için doldurulan denizimiz de öyle boş boş niye dursun ki? Neymiş efendim golf sahasının yapımında ve korunmasında kullanılacak kimyasal ilaçlar (1 hektar için 21 kg) suya ve toprağa zarar veriyormuş. Golf sahasının çimleri için heba edilecek gübre miktarı tarım için kullanılandan kat be kat fazlaymış.

Cici golfün şehrimize katacakları, üçer beşer atlayacağımız prestij basamakları, belediye şirketlerinin şey yani pardon Samsun'umuzun kasasına akacak çok milyon dolarların yanında şuncacık zararın ne önemi var ki? İki üç yüz kilo kimyasal kullanılacak, iki üç milyon metreküp su harcanacak diye zenginlerimiz şey yani pardon  halkımız ata sporumuz golften mahrum mu kalacak? Allah yazdıysa bozsun!

Kulak asmayınız siz bu çevrecilere sayın büyükler. Masrafı, toprağı, suyu  falan umursamayın. Ne lazımsa harcayın. Yeter ki golfsüz kalmasın Samsunumuz. Kurtarın bizi bu cehaletten medeniyetsizlikten. Hatta siz en iyisi eliniz değmişken tüm Samsun'u golf sahasına çevirin. Ortasına da kendi heykellerinizi dikin! Dikin ki asırlarca hiç unutmayalım sizi! Saygılar!

/Emre SEVEN
21.12.2015

18 Aralık 2015 Cuma

Köy – Tür meselesi

Samsun bir süredir Köy-Tür haberleriyle çalkalanıyor. Sinan Çakır, önceki gün bazı gazeteleri arayarak, firmasının battığı yönünde haberleri yalanlamış. ‘’Batmadım, buradayım’’ demiş. Sinan Çakır ve şirketleri batmasın elbette. Kendisini, buğday pazarında dükkanları olduğu zamandan beri tanır ve iyi biri olarak bilirim. Şehirde ‘’Samsun firması olan Köy-Tür’e sahip çıkalım’’ şekline kampanya girişimlerine tanık oluyorum.

Bu iyi bir şey ama öncelikle yanlışı düzeltmekte yarar var. Köy-Tür bir Samsun markası değildir. Mersin’de de Köy-Tür var, İzmit’te de ve daha bir çok şehirde, Köy-Tür’ün tesislerini görmek mümkündür aslında. Köy-Tür 1983 yılında Türkiye Kalkınma Vakfı tarafından oluşturulmuş bir Türkiye projesi olarak doğmuştur. Köy-Tür, yaklaşık 20 yıl önce de batma durumu yaşamış, bu nedenle Sinan Çakır zor durumdaki Köy-Tür’ün Samsun tesislerini alıp işletmeye başlamıştı. Samsun’un yapması gereken aslında Köy-Tür’ü, kurtarmaktan çok, Sinan Çakır’ı kurtarmak olmalıdır.
İflas erteleme talebinin kabul edilmemesi nedeniyle, zor bir ihtimal olduğu düşünülmekle birlikte, bunun olmasını çok isterim.

Çok kişinin bunun için gayret göstermesine de çok sevindiğimi söylemeliyim. Fuat Köktaş, birkaç gün önce, üreticilerle bir toplantı yaptı biliyorsunuz. Toplantıda muhtemelen bu konu konuşulmuştur. Dün Kemal Zeybek’te konuyu Meclis kürsüsüne kadar taşımış. Bu krizde batan paranın ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyorum ama Zeybek 200 milyon liralık bir bataktan söz ediyor. Demem o ki, herkes Köy-Tür adı üzerinden Sinan Çakır’ı kurtarmak istiyor. Bazıları belki kendisini kurtarmaya çalışıyor olabilir ama Samsun ekonomisi adına bir iş adamının battığına dair haberlere ilk defa reaksiyon gösteriliyor. Bu da iyi bir şey.

Ama ben aslında aynı gayreti Sinan Çakır’da göremiyorum. O gazetelere yaptığı açıklama fazla bir şey ifade etmiyor. ‘’Batmadım, bir yere de gitmedim, buradayım’’ derken bile açıklamayı uzaktan yapıyor. Bana çok inandırıcı gelmediği gibi muhtemelen muhataplarında da bunun, gaz almaya dönük bir girişim olduğu algısı uyanmıştır. Dostum Sinan Çakır, inandırıcı olmak istiyorsa Samsun’a gelip bir basın toplantısıyla neler olduğunu ve dahası bu durumdan kimseye zarar vermeden nasıl çıkacağını anlatmalıdır.

Çünkü öyle anlaşılıyor ki bu durum Sinan Çakır’ın batması, ya da batıyor olmasından öte bir durum ifade ediyor. Bütün endişe aslında Sinan Çakır’la birlikte, bu işten kimlerin daha zarar göreceği üzerinde yoğunlaşıyor. Bu son kriz aslında bir Samsun gerçeğiyle yüzleşmemizi de sağlamış oluyor. İster tesadüf deyin, isterse beceriksizlik, şehrin sanayisini ve ticaretini yönetenler, son yıllarda peş peşe batıyor. Sonrada oturup, Samsun ekonomisinin neden gelişemediğini konuşuyoruz. Hani ‘’Kendisi himmete muhtaç dede, gayriye nasıl himmet ede’’ denir ya, kendi işini batıranlar, başkasının işini geliştirmesine nasıl yardım edecekse.

/Ragıp GÖKER
18.12.2015

14 Aralık 2015 Pazartesi

Meydan Meydana Çıksın

Bir şehrin adını gugılladığınızda karşınıza ilk gelecek görsellerden biri, o şehre gittiğinizde ilk ulaşacağınız yer şehrin meydanıdır. Meydan bir şehrin kalbidir. Vitrinidir. Kimliğidir. Şehir neyse meydanı da odur. Çoğu meydanın kendine özgü bir tasarımı akılda kalıcı bir kısmı vardır. Örneğin Taksim denince akla Atatürk Anıtı, Kızılay denince meydana ismini veren Kızılay binası ve Güvenpark gelir. Yurtdışında da durum böyle.

Times Meydanı o renk cümbüşü haliyle, Kızıl Meydan Kremlin Sarayı ile bilinir. Avrupa'da da  özenli bir mimari ile oluşturulan meydanlar şehrin en meşhur yerleridir. Peki Cumhuriyet Meydanı deyince aklınıza ne geliyor? Benim aklıma geleni söyleyeyim: Boşluk!

İnsanlar için bir geçiş güzergahından, yol tarifinde kullanılacak merkezi bir noktadan fazla bir şey ifade etmeyen, siyasi mitingler ve tek tük konserler haricinde insanların bir araya gelmediği, şehrin göbeğinde kocaman bir beton yığını. Şehir neyse meydanı da odur dedim ya aslında o yüzden Meydanın bu halde olmasına şaşmamalı.

İlk yazımda da bahsetmiştim. Samsun giderek kimliksiz bir beton çöplüğüne dönüyor. Bunun ilk göze çarptığı yer ise ne yazık ki Cumhuriyet Meydanı. Samsun gibi önemli bir şehre böylesine boş biçimsiz binalarla çevrili kimliksiz bir meydan yakışmıyor.

Geçtiğimiz hafta gazetemizde bir haber okudum. OMÜ Mimarlık 1. Sınıf öğrencileri, Meydanda farkındalık yaratmak amaçlı bir çalışma gerçekleştirmişler. Meydana yerleştirdikleri masalara kitaplar koyup insanlarla beraber kitap okumuşlar, seksek, ip atlama, yakar top, voleybol gibi oyunlar oynayarak meydanı bir şenlik yerine çevirmişler. Öyle ki 77 yaşındaki Huriye Erbaş da öğrencilere katılarak onlarla birlikte ip atlamış. Son zamanlarda duyduğum en yaratıcı en özgün proje. Öğrencilere bu ödevi veren hocayı da meydanı şenlik yerine çeviren öğrencileri de kutlamak gerek. İşte yapılması gereken bu.

Meydan bir beton yığınından, insanların hoşça vakit geçirebildiği, şehrin ruhunu hissedebildiği bir yaşam alanına dönüştürülmeli. Bunun için sadece etraftaki binaları giydirmek yetmez. İnsanlara orada bulunmaları için sebepler ve koşullar yaratılmalı. Nedense ağaçlar içinde bir meydan hayal ediyorum. İnsanların AVM'lerde değil de meydandaki ağaçların gölgesindeki masalarda çay kahve içtiği, -olur ya belki kitap okudukları! - çocukların oyunlar oynadığı, müzisyenlerin açık hava resitalleri sunduğu oksijeni bol 24 saat canlı ışıl ışıl bir Cumhuriyet Meydanı. Hayal etmesi bizden,  Meydan'a getirmek yetkililerden! Saygılar!

/Emre SEVEN
14.12.2015
http://www.hedefhalk.com/meydan-meydana-ciksin-604297yy.htm

5 Aralık 2015 Cumartesi

Bu Sadece Bir Sergi Değil

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürü Doç. Dr. Murat Salim TOKAÇ sayesinde Ülke çapında ve  bu yıl 18.si düzenlenen  Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması Ödül Töreni 30 Kasım Pazartesi günü Samsun’da gerçekleşti. Uzunca yıllar Samsun’da yaşamanın Doğumla olmasa da yaşamla Samsunlu olmanın tecellisi olarak Samsunumuza ayrıcalık göstermiştir. Malumunuzdur Samsunumuzun güzide doktorlarından neyzen büyük üstat Dr. Turgut TOKAÇ Beyin oğullarıdır. Samsun ayrıcalığı için kendilerini saygıyla sevgiyle selamlıyoruz.

En az ödül töreni kadar kıymetli bir başka gelişme ise yarışma sonucu dereceye giren ve sergileme kazanan eserlerin, Samsun Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde sergileniyor olmasıdır. Atatürk Kültür Merkezi’nde Samsun Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Yılın en prestijli sergisiyle sizleri bekliyor yani. Tam olarak 7 dalda;
-Hüsn-i Hat
-Tezhip
-Minyatür
-Çini Deseni
-Ebru
-Kalemişi
-Katı  dallarında Türkiye 1.leri 2.leri 3.leri ve Sergileme kazanan eserler bu sergide yer almaktadır. Sadece kendi kültürümüzü onurlandırmak değil, medeniyetimizin sanata ilişkin imzası “anlam ve kavram dünyası” sizleri bekliyor olacaktır. Sn. TOKAÇ’ın ifadesiyle:

“Süsleme sanatlarımız ve köklü geleneğin sayısız ürünleri, bin bir renk ve sonsuz desende, bazen bir parça kâğıt, bazense kıymetine paha biçilemeyen atlas kumaşlar üzerinde, kah bir gelin kızın çeyizinde, kah bir hünkarın hediyeleri içinde kendine yer bulmuştur. Çağlar boyunca kültürümüz, zevk, duyuş ve yaşayışımızın incelikli ürünlerini oluşturan Türk süsleme sanatları; mimari başta olmak üzere, günlük hayatın tüm dönüm noktalarında sanatsever milletimizin gönlünde ve zihninde her zaman itibarlı bir konuma sahip olmuştur.

Bu çerçevede geçmişten günümüze, atalarımızdan gençlerimize yadigar olacak kadim ve köklü bir anlayış ile incelikli bir zevkin, en son ürünleri yer almaktadır.”  Bu sergide. 11 Aralık 2015 Cuma gününe kadar açık olacak sergiyi çocuklarınızla arkadaş ve dostlarınızla gezmek, onlara gerçek anlamda iyilik olacaktır.  Emeği geçen herkese şükranlarımızı sunar. Karadeniz’in incisi Samsunumuza daha nice ayrıcalıklı günler yaşamasını dileriz. Güzel günlere uyanın. Sağlıcakla kalın efendim.

/Uğur DEDE
05.12.2015

4 Aralık 2015 Cuma

Samsun’daki Kent Magandaları…

Kentimizde de, özellikle trafikte magandalık yapmak, toplumun yaşam düzenini bozacak hareketler bulunmak, kırmızı ışıkta geçmek, sokak ve caddelerde, yüksek sesle bağıra bağıra telefonla konuşmak ve buna benzer olumsuz hareketler iyice yaygınlaştı. Sokakta halkın, hastanelerde doktorların, okullarda öğretmenlerin, akşam ailesi ile gezmeye çıkanların, kısaca hepimizin kent magandalarından, şikâyetimiz var.

Sokaklarda ve caddelerde, çocuklarımızı, ihtiyarlarımızı ve engelli yurttaşlarımızı bekleyen ve çokta dikkat etmediğimiz birçok tuzaklar var. Bu olumsuzlukların yok edilmesinde hepimize düşen görevler de var.

Okul dağılış saatlerinde, lise ve ortaokul öğrencileri bile hiç ama hiç trafik kurallarına uymuyor ve kalabalıklar halinde kırmızı ışıkta, karşıdan karşıya geçmek için cambazlık yapıyorlar. Bunlara, durun bakalım gençler, siz ne yapıyorsunuz denmesi lazım. Kural tanımayan bu çocuklarımıza, okullarımızda ve ailelerinde, trafik kurallarına uyulması, sokaklarda nasıl hareket etmeleri gerektiği sanıyorum anlatılıyordur. Bu gençlere, bunların zaman zaman hatırlatılması lazım.

Bu olumsuzlukları öğütleyecek ve denetleyecek kimler varsa yan yana gelmelerinin zamanı geldi de geçiyor. Toplum düzeni bir defa bozulduğunda, konulmuş kuralları ihlal etme alışkanlığı bir kere başladığında, bu alışkanlıklar toplumun sosyal yapısını kanser gibi sarıvermektedir.

Lise caddesinde, kız Meslek Lisesinin bulunduğu ve Çiftlik caddesinin başladığı yerdeki trafik ışıklarında, yayalar için yeşil ışık yandığında, her defasında sayıyorum. Hızlı atılmış yedi adımda yayalara yanan yeşil ışık kırmızı oluveriyor. Sağlıklı olan insanların bile alelacele geçebildiği bu kavşaklarda, yayaların geçmeleri için tanınan süre biraz daha uzatılamaz mı? Bu memlekette yaşlıların olduğunu, engellilerin olduğunu, hastaların olduğunu unutmamak lazım.

Aynı kavşakta, yayaların geçmesi için yanan ve çok kısa süren yeşil ışıkta, birçok sürücünün de yayalara rağmen, ısrarla geçmeye çalıştıklarına tanık olmak her zaman mümkün. Bu sürücüler, bu magandalar, kendilerine tepki gösteren yayalara kızarak tehditler savurmaktalar.Böylesi önemli kavşakların kontrol altına alınması, yayalarımızı rahatlatacaktır.

Trafik ışıklarında, insanları rahatsız eden trafik magandalarına dur demek lazım. Yayaları, maganda sürücüler ile karşı karşıya getirmemek lazım. Bu memleketin polisi var, jandarması var, yayaları bu magandaların hakaretlerinden korumak lazım. Hiç olmazsa, trafiğin yoğun olduğu saatlerde, bu kavşaklarda bir trafik polisinin bulundurulması lazım.

Sokaklarda, caddelerde, evimizde, okullarımızda, iş yerlerimizde, bizlere yaşanabilir ortamı hazırlamakla yükümlü olan herkesi göreve davet ediyorum.

/Tekin AKIN
04.12.2015

1 Aralık 2015 Salı

Bir Samsun Markası, Samsun Fuarı

Samsun’da ekonomik gelişmeyi sağlamak amacıyla Samsun Fuarı ilk kez “19 Mayıs Karadeniz Fuarı” adı ile 1 Temmuz 1963 tarihinde açılmıştır. Daha sonra 1964 yılında Türkiye’nin ilk Milli Fuarı olarak kabul edilmiştir. Her yıl, Temmuz ayı boyunca devam eden fuara katılımcılar ve bölge illerinden gelen çok sayıda ziyaretçi gelmesi ilimizin turistik yönünün öne çıkmasına ve sosyal yapısının olumlu bir şekilde gelişmesine etken olmuştur. Aynı zamanda bu fuar bölgede çok sayıda markanın ulusal ve uluslararası alanda kendine yer bulmasına yardımcı olmuştur.

1963 yılında 40.000 m² alan üzerine kurulan fuar hızla gelişerek, 1981 yılında ise 150.000 m² alana ulaşmıştır. Samsun Fuarının 1980’li yıllardaki ziyaretçi sayısı 1 milyon civarına ulaşmıştır. Ancak Samsun Fuarı, 1980’li yıllardan itibaren fuarcılık sektöründeki gelişmelere ayak uyduramamış, zaman içinde eski önemini yitirmiş ve 90’lı yılların başında da kapanmıştır. Samsun Milli Fuarının kapanmasının ardından, kentte ve bölgede bu yönde önemli bir boşluk oluşmuştur.

Fuara genellikle aile boyu gelinir ve gezinti de böyle yapılırdı. Ayrıca ilçelerden ve civar illerden de oldukça fazla ziyaretçi gelmekteydi. Bu dönemde Samsun’da akrabası olanlar hem akrabalarını hem de fuarı ziyaret gelmekteydiler. Halen dostlar arasında yapılan sohbetlerde çocuk iken Samsun’a fuar için gezmeye gelen pek çok insanla karşılaşmak mümkündür. Fuar içerisinde seyyar fotoğrafçılar da faaliyet göstermekte ve fuar anısını yaşatmak için resimler çekmekteydiler. Eski anıların depreştiği noktalarda bakılan bu fotoğraflar halen önemini ve değerini korumaktadır. Zira fuarın olduğu dönemler bir zamanlar Samsunlular için çok ama çok önemliydi. Çağımızın ve eğlence dünyasının bu kadar gelişmiş olmasına rağmen Samsunluların halen bu özlemle yaşaması bunun en önemli göstergesidir. Oysa ihtisas fuarlarının olduğu bu dönemde eskiden olduğu gibi bir fuar anlayışının olması neredeyse olanaksızdır.

Yaklaşık yirmi yıl önce tarih sahnesinden kaldırılan Samsun Fuarı, şimdiki Yabancılar Pazarının bulunduğu yerden başlayan ve Tren Garı civarında biten alanda kurulmuştu. Fuar içinde yer alan Lunapark ise şu anda bulunduğu yerdeydi. Ancak fuar olduğu yıllarda eğlence aracı daha az olmasına rağmen oldukça fazla ilgi görmekteydi. O zaman fuarın en dikkat çeken araçları dönme dolap ile uçan salıncaktı. Tabii ki çocuk oyuncakları her zaman  dikkat çekerdi. Ayrıca tüfekle yapılan atışlarla hediye kazanma, halkalar atarak sigara alma, kaleye şut çekerek hediye alma gibi eğlenceler daha çok büyüklere hitap ederdi. Genelde hep kaybedilirdi. Fuar sezonunda açılan sirk ile motosiklet cambazlarının gösterisi etkileyiciydi. Dairesel bir duvar üzerinde ve yere paralel bir şekilde gösteri yapan motosiklet akrobatlarının görüntüsü görmeye değerdi. Kapanışı yüzlerine kapattıkları Türk Bayrağı ve riskli hareketlerin yapıldığı bir gösteri ile bitirmeleri ayrı bir heyecan katmaktaydı.

Fuarın lunapark tarafında bir girişi olduğu gibi Cumhuriyet Meydanı tarafında da bir girişi bulunmaktaydı. Cumhuriyet Meydanı girişinde bilet alınarak giriş yapılan fuar sahasında ilk etapta değişik bir ortama girildiği hemen fark edilirdi. Fuar gezisi boyunca anonsların eşliğinde reklamlar yanında, kayıp çocukların ebeveynlerinin arandığını da duyabilmekteydiniz. Şimdi olduğu gibi girişte hemen karşıda ve önünde aslan heykeli olan müze bulunmaktaydı. Özellikle okullar tarafından düzenlenen müze gezisinde ziyaretler yapılırdı. Müzede Atatürk’e ait giysi ve özel eşyaların bulunduğu Atatürk Müzesi ile Etnografya Müzesi bölümleri yer almaktaydı.

Hemen girişin yakınlarında Kuğulu Havuz vardı. Pek çok insanın geçmişte kalan anılarında burada çekindiği siyah beyaz bir fotoğraf mutlaka bulunmaktadır. Havuzun çevresinde bulunan kanepelere oturarak suların şırıltısı altında dinlenebilmekteydiniz. Girişten sağa doğru denize paralel bir yol bulunmaktaydı. Bu yol üzerinde Küçük Ev Restoran ile Yosun Kafe dikkati çekmekteydi. Uzun yıllar Serpil Benay Yosun Kafede sahne almıştı. Yol boyunca ilerlerken sol tarafta Gübre Fabrikası ile Süt Endüstrisi Kurumunun standları bulunmaktaydı. Günümüz fuarlarında günübirlik standların olmasına karşılık o zamanlardaki fuarda her bir kurumun büyükçe ve bağımsız bir tanıtım standı bulunmaktaydı. Fuarın anısını yaşatmak için Tekel tarafından Fuar sigarası çıkarılırdı. Ayrıca üzerinde fuarın bilgilerinin yer aldığı fuar bardakları da satılırdı.

Yol boyunca ve fuarın muhtelif yerlerinde uçan balon satıcıları bulunmaktaydı. Neredeyse her bir çocuğun elinde tepeleri boyanmış rengarenk uçan balonlar bulunurdu. Ayrıca haşlanmış veya közlenmiş mısır, pamuk şeker, dondurma, salatalık turşusu, ayran, kırmızı boyalı yumurta, çekirdek gibi eğlenmek amacıyla gezerken yenilebilecek yiyecekler de bolca satılmaktaydı.

Yol boyunca lunapark yönünde ilerlerken lunaparkın hemen yanında mavi boyalı tahta sandalyelerin bulunduğu Kısmet Aile Gazinosu vardı. Deniz kenarında ise şimdi Neco Düğün Salonu olan, Neco Gazinosu bulunmaktaydı. Fuar sezonunda pek çok sanatçı buralarda sahne alırdı. Kısmet Aile Gazinosunun önü ve çevresinde fuar sezonu boyunca hediyelik eşya satışı yapılan küçük dükkanlarla doluydu. Yine burada küçük bir havuz ve bunun yan tarafında karakalem tekniği ile insanların resmini yapan Karikatürist Kemal Akkoç adında bir sanatçı vardı. Bu kısımdan denize doğru yöneldiğinizde fuarı ikiye bölen demiryolundan geçmek durumundaydınız. Bu esnada tren geçişinin olması ise çok zevkli oluyordu. Trenin geçişi esnasında yaya geçişini aksatmamak için bir üst geçit vardı. Tren geçerken bunun üstünden treni seyretmek de ayrı bir zevkti. Üst geçidin hemen ayaklarında mısır satıcıları bulunmaktaydı.

Tren yolunu geçtikten sonra denize doğru giderken sol tarafta Etibank, Tekel gibi büyük kurumların standları, sağ tarafta ise İl Tarım Müdürlüğünün harika bir standı bulunmakta idi. Bu standta Jersey sığır ve boğa, deney fareleri, yılan gibi ilgi çeken canlılar yanında bolca broşür bulunurdu. Bu standların arka kısımlarında ise aşıkların buluşma alanı olan aile çay bahçeleri ve lokantalar faaliyet göstermekte idi. Bunlar içerisinde Façyo Restoran en çok dikkatimi çekenlerden idi.

Deniz kenarı ise kendine özgü ve ayrı bir güzellikti. Samsun’un lağımının denize bu bölgeden akıyor ve ortalığı yoğun bir kokunun sarıyor olması dahi bu güzelliği gölgeleyememiştir. Kiralık sandallar ile denizde atılan turlar gününüze ayrı bir zevk katardı. Denizin en sol tarafında ise Yelken Kulüp faaliyet göstermekteydi.

Etibank’ın bir madeni andıran şekilde dizayn edilmiş standını gezmek ayrı bir haz veriyordu. “Madencilik, Metalürji, Bankacılık” sloganını standlarına yansıtıyorlardı. Hele sigara paketleri şeklinde yapılmış Tekel standı ise bir simge olarak hala günümüzde bile özelliğini kartpostallarda da olsa korumaktadır.

Lunapark yanında bulunan küçük dükkanlar zaman içerisinde Yelken Kulübün bulunduğu tarafa taşınınca olay hediyelik eşya boyutundan ticari boyuta taşındığı için eskisi kadar rağbet görmedi. Bu satış yerinde en çok ilgi gören yer, kaset satış standı idi. Zamanında Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses gibi sanatçıların en çok tutulan şarkılarının sürekli olarak çalındığı ve insanların bıkmadan dinlediği bir ortamdı. Sonuçta fuara insanlar eğlenme ve gezme amaçlı geliyorlardı. Temelde alışveriş yapmak amacı bulunmamaktaydı. Ancak günün ve yerin anlam ve önemini anımsatacak hediyelik eşya anlamında ufak tefek alışverişler de yapılırdı.

Aslında Samsun Fuarı ilimiz tarihinde bir fenomen, hatta Samsun iline ait bir marka haline dönüşmüş ve belleklerde öylece yer etmiştir. Belki eski şaşaalı günlere tekrar dönerek bu fuar canlandırılamayacak, ama daha uzunca bir süre Samsunluların anılarında büyük oranda yer etmeye devam edecektir. Bir nesil de bu güzelliği yaşadığı için kendisini şanslı kabul edecektir.

/Ali KORKMAZ

Hangi Samsun

Alev Coşkun ne derse desin, Atatürk’ün mazlum milletlere örnek olacak o büyük ve kutlu yürüyüşü başlattığı şehirdir Samsun.

Ve fakat. Kurtuluşumuzun şehri, şu sıralar iyi durumda değil. Eğitimde, kültürde, sporda ve ekonomide tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. Her şeye rağmen bu şehri seviyorum. Yazıya başlarken çizdiğim tablodan yola çıkarak ‘’Bu şehir sevilir mi?’’ diye soracaksınız biliyorum. Kim bilir belki mazisini seviyorum bu şehrin.

Sevgili dostum Rüştü Bozkurt, geçmişte saraya ‘cehri bezi’ göndererek zenginleştiğini belirttiği Tokat’ın 30 bin nüfuslu bir şehir olduğunu söylerken, Samsun’un ise bin 800 haneli küçük bir kasaba olduğunu iddia etse de, İstanbul ve Selanik’ten sonra bin kişilik tiyatro salonunun bulunduğu üçüncü Osmanlı şehriymiş Samsun. ‘’Deniz Hamamı’’ olarak bilinen fenerdeki plajda kadınlı erkekli yüzülürken, Anadolu’da erkekler bile henüz mayo ile denize giremiyordu. O fener plajı, gerek Osmanlı’nın son dönemlerinde ve gerekse Cumhuriyetimizin ilk yıllarında İstanbul’dan sonra bu topraklardaki tek karma plajdır. Fener plajı aynı zamanda, Karadeniz bölgesinin ‘Mavi Bayrak’ almış tek plajıdır ama günümüzde ailelere yasaklanan tek mavi bayraklı plaj olarak tarihe geçmiştir.

Türkiye’nin üçüncü büyük limanına sahip olması nedeniyle geçmişte ekonomisi de gelişen Samsun, bir zamanlar yedinci büyük şehir olarak biliniyordu. Ekonomik ve sosyal gelişmişlikte sanırım şimdilerde 38. sıradayız. Eğitimdeki başarı oranımızın ise 50. sıralarda olduğu söylendiğinde buna ‘’Samsunluyum’’ diyen kimin canı sıkılmaz. Hangi Samsun’la gurur duyacağız. Yener Cabbar nicedir yazıyor ve biz de ondan öğreniyoruz.

Bizim sevdiğimiz Samsun, kale surları üzerine iş hanı yapılmasına izin verilen Samsun mu, yoksa Ulu Önder’in ‘’Ben Samsun’u ve Samsun halkını gördüğüm zaman, millete ve memlekete dair bütün tasavvurlarımın gerçekleşeceğine inandım’’ dediği Samsun mu? Sahi hangi Samsun? Tapulu mülkü belediye tarafından işgal edilen vatandaş, mahkemelerde haklılığını ispat ettiği için ‘’O vatandaşı ve kararı veren mahkemeyi kornalatın’’ diye belediyeye tavsiyede bulunan bir Vali tarafından yönelten Samsun mu? Eee hal böyle olunca Samsun’un senden başka kimin umurunda olacağını sanıyorsun.

Formasında Atatürk amblemli tek futbol takımının puanları da silinir.  Şampiyonluk maçında senin taraftarına maçı izletmezler ve sende buna sesini çıkaramazsın arkadaş. Öylece seyredersin olup biteni. O Samsunspor, şimdiki adı ‘Süper Lig’ olan o lige, Anadolu’dan çıkan ilk takımlardan biridir. Daha önce de defalarca küme düştük ama hiçbir vakit bir alt kümede bu kadar uzun süre kalmadık. Sporda başarı sağlamanın yolu ekonomik olarak güçlü olmakla ilgili olsa da, başarıya ulaşmak için zenginlik tek başına yeterli olamaz. Bu şehrin Büyükşehir Belediye Başkanı Samsunspor’un maçlarına kaç senedir gelmiyor, bilen var mı acaba.

Boşuna söylenmemiş o söz: ‘’İnsanlar hak ettikleri gibi yönetilir’’ Bu şehrin sokaklarında gündüz vakti insanlar kurşunlanıyor. Gençlerimizi zehirlemeye devam ediyor birileri. Bonzaiden kaç gencimizi yitirdik, sayısını ben unuttum. Bu Samsun mu benim şehrim. Yoksa geçmişte 14 konsolosluğun bulunduğu, şehrin merkezindeki kortlarda genç kızların ve delikanlıların tenis oynadıkları Samsun mu? Bir zamanlar herkesin gıpta ettiği Samsun, günümüzde soysal paylaşım sitelerinde yayınlanan ‘caps’lerle dalga geçilen şehir olmuş. Sebep olanlar utansın. Sen yinede üzme kendini hemşerim.

/Ragıp GÖKER
01.12.2015

30 Kasım 2015 Pazartesi

Kitaplarda Samsun, Samsun'da Kitaplar

İnsanın yaşadığı  ya da yaşamının büyük bir bölümünün geçtiği şehre, bir filmde ya da kitapta rastlaması hoş bir duygu şüphesiz. Fakat herhangi bir online kitapçı sayfasında "Samsun" araması yaptığınızda karşınıza Samsunla ilgili Ulu Önder'in Samsun'a çıkışı ve Kurtuluş Şavaşı'mızı anlatanların haricinde pek az kitap çıkar. Yani, şans eseri Bandırma Vapuru 19 Mayıs'ta Sinop'a değil de Samsun'a çıkmasaydı, Samsun hakkında neredeyse hiç kitap yazılmayacakmış, hiçbir kitapta Samsun geçmeyecekmiş gibi bir görünüm var ortada.

Buna hep çok üzülürüm ve nerede Samsunla ilgili ya da herhangi bir kısmında Samsun geçen bir kitap görsem, gurbette 55 plaka görmüş gibi heyecanlanır, almak için bütün şartları zorlarım. Yine böyle bir arama sonucunda ulaştığım, uzun süredir kitaplığımda olan Yücel Bayar'ın Amisus Mavi şehrin öyküsü kitabını tekrar büyük bir keyifle okuduktan sonra başka neler var diye "gugıllarken" bir köşe yazısına denk geldim.

Yazının sahibi Samsunlu genç eğitimci&yazar Mehmet Yılmaz da bunun derdine düşmüş ki, bence son derece faydalı bir araştırma yaparak,  kendi yazdığı iki roman dahil, hikayesi Samsun'da geçen toplam 11 roman tespit etmiş.

Mehmet Yılmaz'ın çalışmasına göre kendi kaleme aldığı-  Bir gün ve Derviş Hoca romanlarının yanında, Ayfer Tunç - Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi, Zerrin Koç - Islak Kentin İnsanları, Hasan İzzettin Dinamo -Savaş ve Açlar ve Öksüz Musa,  Akın Üner - Çalı Harmanı,  Şule Ersin - Madam Kovacs Artık Dönmeyecek, Doğan Kan - Kızgın Demir, Alpaslan Akkuş - Kaderle Zar Atılmaz,  Akın Üner - Mümin Bulut romanlarıyla ilhamı Samsun'da bulan yazarlar ve eserlerinden bazıları. Bunlara ben de nacizane, başta Ferhan Şensoy'un otobiyografik romanlarından Kalemimin Sapını Gülle Donattım olmak üzere Metin Kökten'in Yaşamak Tutkusu ve Yılmaz Elmas'ın Samsun Öyküleri kitaplarını ekleyebilirim.

Edebi kitapların haricinde Baki Sarısakal ve Refik Baskın gibi Samsun'un yetiştirdiği önemli tarihçilerin Samsun tarihini anlatan kitapları da bildiklerim arasında.

Peki tarihin ilk çağlarından beri yerleşim yeri olarak kullanılan bu şehrin yalnızca bu kadar mı kitabı yazılı kaynağı var? Elbette hayır. Fakat kültürel belleğimize sahip çıkma konusunda maalesef büyük bir özensizlik söz konusu.

Tarihçi Baki Sarısakal kendi web sitesinde paylaştığı "Samsun Kamuoyuna" başlıklı yazısında içinde 8-10 el yazması eser de dahil olmak üzere Samsun Tarihi ile ilgili toplam 7558 Osmanlıca ve Arapça eserin Osmanlıca ve Arapça bilen eleman eksikliğinden dolayı tasnif edilemediğinden dolayı, Konya'ya nakledilmesi için müze müdürlüğü tarafından girişimde bulunulduğuna dair bir haber okuduğunu, daha önce de tek tek isimlerini verdiği bir çok tarihi belge ve kitabın Ankara'ya gönderildiğini söylüyor.

Ne kadar acı. Bir şehrin kültürel belleğinin bir numaralı belgeleri üstelik böyle saçma sapan bir sebeple nasıl başka bir şehre gönderilir anlamak mümkün değil. Samsun'un bu eserleri okuyup tasnif edecek akademisyeni yok mu? Velev ki yok, diğer illerden bu konuda liyakat sahibi akademisyenleri bu çalışma için Samsun'a davet etmek mi, yoksa bizzat Samsun ile alakalı bu eserleri başka bir şehre taşımak mı mantıklı?

Bu konuda yapılması gereken şey belli.  Bir an önce Samsun ile ilgili yazılmış bütün eserler, Samsun'un ilk Türk gazetesi olan Aks-ı Sada'dan beri yayınlanan tüm gazeteler titiz bir çalışmayla tespit edilip mevcut tüm belge ve kitapların orijinalleri Samsun'da toplanarak bir Samsun Kitaplığı ya da bir Samsun Yayınları Müzesi oluşturulmalı.   Bu müzeye mekan olarak, o harabe haldeki eski Samsun evlerinden biri seçilse, bu ev aslına uygun bir biçimde restore edilip toplanan eserler burada biz Samsun halkına sunulsa harika olmaz mı?

Eminim ki Samsun'un kültürel geçmişine ve günceline ışık tutan Samsun ile ilgili bir sürü eser bilmem nerelerdeki kütüphanelerin tozlu raflarında gün yüzüne çıkmayı beklemekte. Samsun'un dört gözle onların yuvaya dönüşünü beklediği gibi...

Saygılar!

/Emre SEVEN
30.11.2015

27 Kasım 2015 Cuma

Ata Yolu

Tarihçi kimliğiyle de bilinen eski Kültür ve Turizm Bakanlarından Gazeteci Alev Coşkun’un kafaları karıştıran ‘’Kurtuluş mücadelesi Samsun’dan çok önce Adana’dan başladı’’ tezi kafaları karıştırdı. Alev Coşkun niye böyle söyledi bilmiyorum. Zira Alev Coşkun sözüne itibar edilen biridir. Taa Amerikalarda falan siyasal bilgiler eğitimi almış, özellikle yakın tarihimizle ilgili kitaplar yazmış deneyimli biridir. Bir an için Adanalılara şirin gözükmek için bunları söylediğini düşünsem, bu durumu Alev Coşkun’a yakıştıramam. Sanrımım bu konuda bir boşluk var.

19 Mayıs’ı bugünkü kuşaklara anlatma konusunda Samsun’un yeterince aktif olmadığı bir gerçektir. 19 Mayıs’ın yüzüncü yılına şunun şurasında 3,5 yıl gibi kısa bir süre kaldı. Bir heyecan görüyor musunuz Samsun’da. Bir hazırlık falan. Ben göremiyorum. Panorama 1919’dan söz ediliyor ama ortaya çıkmış bir proje yok henüz. Eski Yaşar Doğu Spor Salonunun olduğu alanda bir düzenleme yapılacağı söyleniyor. Bilgimiz bununla sınırlı.

Nasıl bir şey olacak bu Panorama 1919. Projede bize 19 Mayıs ruhunu yeniden kazandıracak ne gibi uygulamalar yer alacak. Merak ediyorum doğrusu. Atatürk bile kurtuluş ateşinin Samsun’dan yakıldığını söylerken Alev Coşkun’a  ‘’Kurtuluş Adana’dan başladı’’ sözünü söyleten sanrımım bizdeki bu heyecan noksanıdır. Bizim olana sahip çıkmada bir sorun yaşıyor bu şehir.

Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 silah arkadaşıyla birlikte 19 Mayıs 1919’da Samsun’da karaya ayak bastığı yer olan Tütün iskelesinin bulunduğu yeri temsil eden Kurtuluş Yolu açılmadan önce bize Ata yolundan söz etmişti. O tarihten bu yana sanırım 6-7 yıl geçti. O günlerden bu güne Ata Yolu ile ilgili bir düzenlemeyi kapsayacak bir projeden söz edildiğini duymamıştım. Ne zaman ki Alev Coşkun o sözü söyledi.

Dün gazetelerde Büyükşehir başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın Ata Yolunda inceleme yaptığına dair haberler yer aldı. Sanırım Ata Yolu şimdi yapılacak. Alev Coşkun, kafaları karıştırırken bizi de biraz kızdırdı belki ama konuya bir başka açıdan yaklaştığımızda, Alev Coşkun’un 19 Mayıs’a sahip çıkılması konusunda Samsun’u yönetenleri harekete geçirmesi bakımından iyi bir şey yaptığını da söyleyebiliriz.

/Ragıp GÖKER
27.11.2015

21 Kasım 2015 Cumartesi

Şiddet Kenti Samsun

Yıllar önce bir Tıp Kongresinde dinlemiştim. Bir kentte ne kadar çok AVM varsa, o kadar çok şiddet vardır. Bir kentte ne kadar çok Fast-food mekânı varsa, o kadar çok şiddet vardır. Bir kentte ne kadar çok yoksulluk varsa, o kentte kadar çok şiddet vardır. Bir kentte ne kadar çok adaletsizlik, sosyal dışlanma, işsizlik, düşük ücretle çalışma, varsa o kentte o kadar çok şiddet vardır.

Aslında anlatıcı,  bir kent ne kadar çok vahşi piyasa şartlarına teslim edilmişse, şiddet o kadar artarı anlatmaktaydı. On yıldır bu kentte, çocuklarımızı büyüttüğümüz bu kentte, alın teri ile hayatımızı kazandığımız bu kentte uygulanan ekonomik ve toplumsal politikaların şiddeti arttırdığı her alanda söyledim. Bir başka havayı yaşıyordu kent. Sesimiz bir fısıltıyı geçmedi. Onlarca yazı, panel, toplandı dokümanı var elde. Ama yaşamlar yok oluyor, Ne anlamı var bunların.

Samsun’da şiddetin, intiharın, depresyon olgularının arttığı bir süreci yaşıyoruz.  Toplumsal dinamiklerinin Samsun’da ruh Sağlığını bozduğu sosyolojik bir krizin eşiğinde olan bir kentte, kamu yönetimsel tercihlerin hala yanlış iktisadi modellerle yönlendirilmesi, sorgulanması gereken bir süreçtir.

1-TBMM Şiddet Komisyonu Raporu 2008 yılında birçok parametrede Şiddette Samsun’u birinci il ilan ederken, maalesef Samsun kamu yönetimi Marka Yolculuğu gibi iktisadi olarak boşlukta duran projelere yönelmiş, sosyolojik ve psikolojik çalışmalar ve gruplar başlatılamamıştır.  Samsun bu konuda bilimsel çalışma yapmaya zorunludur.

2-İntihar girişiminde bulunan ve yaşama devam tüm bireylerin sosyolojik ve psikolojik incelenmesi yapılmalı ve destek programları oluşturulmalıdır.

3- Sağlık Müdürlüğü Ruh Sağlığı Şube Müdürlüğü bünyesinde Psikolojik Danışma Destek ve Eğitim Merkezi oluşturulmalı ve etkin çalışmalar yapmalıdır. Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 yılı verilerine göre Türkiye’de 2.705 intihar vakası tespit edilmiştir. Sayısal olarak bakarsak Türkiye’de her 3,5 saatte bir “1” intihar gerçekleşmektedir. Samsun 2009–2010 intihar ölümleri 55 civarındadır. Böyle bakıldığında aslında intiharın sosyal bir problem olduğu açıkça görülmektedir. İntihar “bireyin duygusal, ruhsal ya da sosyal sebeplerin etkisiyle kendi hayatına son vermesi olarak tanımlanmaktadır

4-Günümüzde ruh sağlığı genel sağlığın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Ruh sağlığı ile ilgili sorunlar sık görülmeleri, yeti kaybı ile sonuçlanabilmeleri ve ekonomik kayıplara neden olabilmeleri nedeniyle toplumsal açıdan büyük bir öneme sahiptir. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre küresel düzeyde hastalık yükünün % 12,3’ünün ruh sağlığı ile ilgili sorunlar oluşturmaktadır. Türkiye'de de saha araştırmaları ruh sağlığı bozukluklarının yaygınlığının % 20 dolayında olduğuna işaret etmektedir. Ruh sağlığı hizmetlerinin birinci basamak sağlık hizmetlerine entegrasyonunda yaşanan sorunlar aşılmalı ve bu konuda çok hızlı eğitim programları uygulanmalıdır.

5-Samsunda gençler arasında intihar düşüncesi yaygındır. Bu konuda Milli Eğitim Müdürlüğü projeler geliştirmelidir.

6-İntihar eğiliminin başlıca sebeplerinin 30 yaş sonrası işsizlik ve göç, yoksulluk ve şehir hayatına ayak uyduramama gibi olguların oluşturduğunu Samsun için belirgindir.     

7-Samsun’da son 10 yılda yaşanan ekonomik krizlerle birlikte, işsizliğin boyutları giderek artmış ve sonuçları bakımından işsizlik sadece ekonomik bir problem olmaktan çıkarak öncelikle sosyal bir problem kimliği kazanmıştır.  Ekonomik kaynaklı nedenleri bir arada değerlendirdiğimiz takdirde (Geçim zorluğu ve Ticari başarısızlık), intihar nedenleri arasında önemli bir yer tutmaktadır.

8-Ruh sağlığı koruyucu çalışmalarına öncülük edilmelidir.

9- İntihar Önlenebilen halk sağlığı sorunudur.  Soruna çok disiplinli bir çalışmayla, özellikle planlı bir ruh sağlığı politikası ile yaklaşılması gerekmektedir.

10-Kente uygulanan yanlış ekonomik politikalar ve kriz ile birlikte işsizliğin boyutlarının giderek arttığı, geçim zorluğu ve ticari başarısızlıkların intihar nedenleri arasında olduğu gerçeği göz önünde tutulmalıdır.

/Cem ŞAHAN
21.11.2015

14 Kasım 2015 Cumartesi

Gülsan Sanayinin Taşınma Meselesi

Bizim çocukluk yıllarımızda Samsun’da sanayi sitesi yoktu. Oto tamircileri, kaportacılar gibi dükkanların çoğu şehir içlerindeki binaların alt katındaydı. Köyden kente göçtüğümüz yıl bir süre çıraklık ettiğim İbrahim Usta’nın kaportacı dükkanı ile Abimin çıraklık ettiği Adalar Mermer gümrükteki Sarı Mağazaların yanındaki sokaktaydı. Atölye ve dükkanların şehir içinde bulunması hem kötü bir görüntü oluşturuyordu, hem de trafiği olumsuz etkiliyordu. Önce eski sanayi kuruldu. Bir çok dükkan oraya taşındı ama büyüyen Samsun’un ihtiyacını karşılamayacağı anlaşılınca Gülsan Sanayi sitesinin de kurulması kaçınılmaz olmuştu.

Her iki sanayi sitesi de zamanla şehrin göbeğinde kaldı. Kirazlıktaki Organize Sanayi Bölgesinin çevresinde kurulan üç sanayi sitesinin şehri rahatlatacağı düşünülmüştü ama bu üç site de beklenen ilgiyi görmedi. Muzaffer Önder’in Belediye Başkanı olduğu dönemde Gülsan ve Eski Sanayinin Kirazlığa taşınması planlanmıştı. Muammer Güler Samsun Valisiyken ben de Ekonomi Gazetesi Dünya’nın Bölge Temsilcisiydim. Vali Bey, sanayi sitelerinin taşınması ile ilgili tartışmaların yapıldığı günlerde, bu konuda ne düşündüğümü sormuştu. Doğru bir karar olduğunu söylemiştim o zaman. Hala öyle düşünüyorum.

Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz da başkanlığının ilk yılından itibaren, şehir içinde kalan bu iki sanayi sitesini başka bir yere taşımak istiyordu. Esnafın Kırazlığa taşınmaya sıcak bakmadığını anlayan Başkan, Toybelen’de bir alan bile oluşturmuştu. Yeni adliyeye yakın olması nedeniyle Başkan, Gülsan ve Eski Sanayi taşındıktan sonra boşalacak olan o alanda, adli hizmet verecek bürolardan oluşacak bir iş merkezi kurmayı planlıyordu. Yusuf Ziya Yılmaz hala aynı fikirde mi bilmem ama o bölge için Canik Belediye Başkanı Osman Genç’in de planları var. Osman Genç o bölge için kapsamlı bir proje hazırlamıştı.

Osman Genç’in ‘‘Prestij Projem’’ dediği o projeye çok güvendiğini biliyoruz. Tekkeköy’de yapımı hızla devam eden yeni stadın tamamlanmasından sonra 19 Mayıs Stadının yıkılmasıyla birlikte önce Gülsan'daki, sonrada eski sanayideki dükkanların yıkılacağı anlaşılıyor. Büyükşehir Belediyesi Toybelen’le bağlantılı olacak şekilde Sarıışık mevkiinde yeni sanayi alanı oluşturmayı planlıyor. Kirazlığa taşınmayı kabullenmeyen sanayi esnafı Sarıışık’a gitmeye sıcak bakar mı? Pek sanmam.

Ve fakat. Sanayinin de başka bir yere taşınması fikrini doğru buluyorum. Samsun’u yönetenleri önümüzdeki süreçte çözüm bekleyen iki sorun bekliyor. Öyle anlaşılıyor ki, hem Gülsan'daki alanın yeniden düzenlenmesi, hem de yeni sanayinin taşınacağı alanın nasıl değerlendirileceği ile ilgili tartışmalar yeni bir sorunun oluşmasına neden olacak. Aynı zamanda bu sorunların çözümü için ortak aklın oluşturulmasına ihtiyaç duyulacak. Umarım Samsun sonunda sehrin beklediği o ortak aklı üretmeyi başarabilir.

/Ragıp GÖKER
14.11.2015

1 Kasım 2015 Pazar

Şehirde Köy Yaşamı ya da Karasamsun

Şehrin bunaltıcı atmosferinden sıkıldığımızda kendimizi yeşil alanların hakim olduğu piknik yerlerine atmak bir çözüm olmaktadır. Betonlaşmaya başlayan şehirlerimizin dünyamızı da betonlaştırdığını çoğu zaman fark edememekteyiz. Belki çözüm bir adım ötemizde, ama bilememekteyiz. Çevremize o kadar duyarsızlaştık ki komşumuzu tanımak ve paylaşımda bulunmak anlamında bir girişime gereksinim bile duymamaktayız. Yakınımızdaki güzellikleri ya görmemekteyiz ya da elimizin hemen altında diye değerini anlamamaktayız.

Arkadaş veya akrabalardan oluşan dar bir çevreyi, son moda malzemelerle döşenmiş dört duvarımızı kendimize yeterli görmek gibi bir kısır döngüye kendimizi hapsetmekteyiz. Kısacası psikososyolojik ve fiziksel olarak başta olmak üzere her açıdan bir kuşatılmışlık ve kısır döngü içerisinde yaşamımızı harcamaktayız. Şehirde yaşarken feodal ilişkiler ve modernlik karşıtı diyerek elimizin tersiyle ittiğimiz koy yaşamını yeri geldiğinde özlemekte, geçici bir süre de olsa özlemimizi gidermekte, ama mecburen yine esaret dünyamıza geri dönmekteyiz. İşte yaşamakta olduğumuz Samsun da hızla betonlaşmakta ve bahsettiğimiz duyguları her geçen gün yoğunlaştırarak hissettirmektedir. Oysa şehir merkezine 5-10 dakikalık uzaklıkta bir mahalle var. Modern dünyaya direnmenin son demlerini yaşayan, binlerce bitki türünün yaşam alanı bulduğu, rengarenk çiçeklerin açtığı, pek çok böceğin mutluluktan uçuşarak çiçekten çiçeğe konduğu ve hala kendine gelenlere buruk bir köy havasını tattıran yer, Karasamsun Mahallesi.

Toraman Tepe ve Sıhhiye Okulunun karşı tarafında bulunan bu mahalle, tarihsel bir öneme sahip olup sit alanı içerisinde bulunmaktadır. Her bir metrekaresinden tarih fışkıran, adı kara ile başlamasına karşın yemyeşil bitki örtüsü ve havadar bir iklime sahip olan bu mahalle bir zamanlar ilimizin en iyi incir, karayemiş ve eriklerinin yetiştiği yerlerden idi. Ancak tüm dünya kentlerinin ortak sorunu olan kentleşme sürecinde her geçen gün bu özelliklerinden birisini kaybetmektedir. Mevcut haliyle bile direnmesini devam ettiren bu mahalle tarihsel kayıtlara göre ilimizdeki en eski yerleşim yeridir. Tarihsel metinlerde : “Selçuklu sultanlarından Sultan Keykavus ve kardeşi Sultan Alaeddin Keykubat, Trabzon Rum İmparatorluğunu doğuya doğru iterek küçülmesini sağladı. Samsun limanı bu dönemde Kırım ile olan ticareti sebebiyle oldukça gelişen Sinop yanında sönük kaldı. Bu devirde iki Samsun bulunuyordu. Bugünkü Samsun’un bulunduğu yerde “Müslüman Samsun” ile 2-3 km kuzeybatı istikametinde ve çoğunluğunu gayrimüslimlerin oluşturduğu Ceneviz Ticaret Sitesi olan “Gavur Samsun” veya karadinli/kafir manasına gelen “Karasamsun” idi. Ceneviz Sitesi olan Karasamsun, 14 asırda Osmanlı hakimiyetini kabul etmiştir” diye geçmektedir.

Yine başka bir metinde “Antik Çağda Amisos adı ile anılan kent, Miletosluların MÖ 7. yüzyılda Karadeniz kıyılarında kurdukları ticaret kolonilerinden biridir. MÖ 5. yüzyılda Atinalıların ele geçirdiği kent, bir süre Priraierus adı ile anılmıştır. Önemli bir ticaret limanı olan Amisos’u saldırılardan korumak amacı ile surlar yapılmıştır. Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olan Amisos’u alamayan Danişmendliler hemen yakınında bir kale yaptırmışlardır. Yüzyıllarca zengin bir ticaret merkezi olan eski yerleşim Hristiyan Samsun ya da Gavur Samsun adı ile anılmıştır. 11. yüzyılda Cenevizlilerin eline geçen Eski Amisos ile Yeni Amisos arasında ticari bir ilişki bulunmakta idi. Sonraları Simisso ve Samissun olarak isimlendirilen bu yerleşmenin adı Samsun’a dönüşmüştür. Eski Amisos’un ulunduğu yer günümüzde halk tarafından Karasamsun olarak anılmaktadır”.

İlimizde tarihsel öneme sahip yerlerin varlığı o kadar düşük düzeydeki Karasamsun da bunlardan biri olarak öne çıkmakta, yapılan her bir kazıda arkeolojik değere sahip eşyalar çıkmaktadır. Ayrıca çok yoğun olarak eski mezarlara rastlanmaktadır. Yine Samsun Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla ortaya çıkarılan ve halkımızın hizmetine sunulan Amisos Tepesi de Karasamsun kültürünün bir parçası olarak şehrehakim tepeden varlığını haykırmaya başlamıştır. Her bir Samsunlu ömründe bir gün olsun Karasamsun Mahallesine yolunu düşürerek burada var olan ve yaşayan tarihsel havayı, onun yanında da kentin içindeki yeşilliklerin hakim olduğu bu son doğa harikasını görmeleri gerekmektedir. Zira yarın kesinlikle çok geç olacak ve burnumuzun dibinde olan bu doğal güzelliği kaybettikten sonra üzülmenin hiçbir faydası olmayacaktır.

/Ali KORKMAZ

24 Ekim 2015 Cumartesi

Samsun’da Avrupa Miras Günleri

Kültür Turizm Bakanlığı ve Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı işbirliğinde 21-22 Ekim 2015 tarihleri arasında Samsun’da gerçekleşen Avrupa Miras Günleri etkinliği kapsamında, OMÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü, Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği bölümü öğrencilerine Samsun’un turizm değerleri ve kültürel mirasları tanıtıldı.

Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı’nın öncülüğünde gezi programı hazırlandı. Tahsis edilen iki büyük otobüs ile öğrenciler ilk gün; Kent Müzesini-Kurtuluş Yolunu-Bandırma Vapurunu-Onur Anıtını-Amisos Tümülüsleri ve Büyükşehir Belediye Başkanlığımızın Amisos Tesisleri’nde verdiği öğle yemeği sonrası  Batı Park Amazon Köyü gezildi. Rehberler eşliğinde gerçekleşen tanıtım gezileri, saat 16:00’da Atatürk Kültür Merkezi Galeri Salonu’nda açılan sergiye katılımla ilk gün programı sona erdi.

İkinci gün ilk olarak Kavak’taki, Çakallı Han ve Çakallı’daki ahşap cami ziyaret edildi. Ardında Kavak merkezde bulunan Kale Doruğu ve Tepecik Mahallesi’nde bulunan Tepecik Tepe Tümülüsü gezildi. Kavak Belediye Başkanımızın öğrencilere çay simit ikramı sonrası Ladik İlçesi’ne geçildi.

Ladik denilince akla gelen artık Ambar Köy oldu. Harikulade bir turizm unsuru olarak hem ilçenin hem bütün Samsun ve Karadeniz’in medar-ı iftiharı oldu. Ladik köylerinden toplanarak biraraya getirilmiş ambarlar, Ahşap köy evleri, ahşap cami ve Selçuklu mimarisi ile yapımı devam eden  külliye tarzı yapı ve müze ile muhteşem bir birliktelik sağlanmış yekpare bir köy olarak tasarlanıp şekillendirilmiş. Başta bu projeyi gerçekleştiren Ladik eski Kaymakamı Kadir PERÇİ Bey olmak üzere ‘Ambar Köy’ü hayatının merkezine getirerek ona sahip çıkan, bugünlere gelmesinde en büyük katkı ve çabayı sarf eden Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü Şahin ÖRNEK Bey ve emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz. İyi ki böyle bir projeyi düşünmüşler hayata geçirmişler. Darısı diğer kaymakamlıklarımızın başına…

Ladik gezisi sonrası tekrar Kavak Bekdemir Köyü Ahşap Camii gezildi.  

Çarşamba’daki Göğceli Camii’nden sonra ikinci konumda olan caminin en önemli özelliği ahşap ve içi bezemeli bir örneğe bölgede şimdiye rastlanmamış olmasıdır. Öğrenciler tarafından büyük bir ilgi gösterilmiştir.

Bekdemir Köyü Ahşap Camii gezisi sonrası Kavak Belediye Başkanımız,  öğrencilerimize Çakallı Han’da meşhur Çakallı menemeni ikram etti. Sayın başkanın gezi boyunca öğrencilere gösterdiği yakın ilgi ve alaka, her türlü takdirin üzerindedir. Kendilerini ve ekibini tebrik ediyoruz.

Çakallı Han menemen ikramı sonrası Samsun’a dönen kafile  ikinci gün programını tamamlayarak etkinliği sonlandırmıştır.

Şüphesiz öğrencilerin ilgi alanları doğrultusunda gezdirilip, görgü ve eğitim alanlarının alanda geliştirilmesi son derece önemlidir. Teoriyle yetinme yerine alanda pratikte bulunma hepimizin geleceği açısından özellikle kentlerin tanıtımı açısından son derece önemlidir. Bu çocuklar yarının öğretmenleri olacak. Sanat tarihçileri, Arkeologları, turizm işletmecileri olacak. Eğitim gördükleri şehri tanıtmak, eğitim alanlarında pratik yaptırmak hepimizin görevidir?

Miras günlerini şehrimize kazandıran başta Büyükşehir Belediyemiz olmak üzere, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüze, öğrencileri yönlendiren Ondokuzmayıs Üniversitemize teşekkür ederiz. Güzel günlere uyanın. Sağlıcakla kalın efendim.

/Uğur DEDE
24.10.2015

23 Ekim 2015 Cuma

Bana Köyümü Geri Verin

Bir kelime daha yıldız gibi kayıp gitti lügatlerden. Köy kelimesi sıcaktı. Ocaktı. Sıcaktı. Köktü. Sahip çıkmaktı. Sahip çıkılmaktı. Tarihti geçmişti gelecekti? Ata demekti, gelenekti görenekti? 

Köy aynı zamanda şiir gibi bir kelimeydi. Rüya gibiydi. Şehirden kaçsak ona koşardık. Özgürlüktü, bağlardan kurtulmaktı. Saygı sevgi muhabbet demekti. Köylerin ismi mahalle olarak değiştirilince üzüldüm.

Köy kelimesi farklıydı, hem de çok farklıydı. Tek hece üç harfti, aşk gibi bir şeydi. Biz artık haydi toplanın bu Pazar köye gidiyoruz diyemeyecek miyiz? Gideceğimiz ismin yanında köy yoksa ne çıkar? Taşpınar Köyü'ne gideceğim demek mi güzel yoksa Taşpınar mahallesine demek mi? Dağlar kadar demek az gelir dünyalar kadar farkı var.  

Köy kelimesi bir yıldız gibi kayıp gitti. Gönlüm bu kelimenin yokluğuyla huzursuz şimdi. Önce Şehre Kent, sonra Kasabaya İlçe, şimdi de Köye Mahalle diyecek kadar sığlaştık. Kentiniz, İlçeniz, Mahalleniz sizin olsun. Bana köyümü geri verin.

?

20 Ekim 2015 Salı

Tekkeköy Sanayi Bölgeleri Ve Kavak Yolu


Kızılırmak havzasındaki Bafra Ovası ve Yeşilırmak havzasındaki Çarşamba Ovası’nın yanında Ladik ve Vezirköprü ovaları ile bir tarım kentidir Samsun! Yer şekillerin nispeten sadeliği ile Karadeniz’in Anadolu’ya açılan kapısıdır Samsun! Bölgenin tam ortasında bulunması ve hizmet sektörünün gelişmişliği ile Karadeniz’in kalbidir Samsun! Tarihi ve kültürü ile kadim bir şehirdir Samsun! Yeşili, mavisi, denizi ve kilometrelerce uzanan kumsalı ile bir cennet beldedir Samsun! İstiklâl meşalesinin ateşlendiği bir güneştir Samsun!  Kısacası kendine has özellikleri ve kendine has konumu ile özel bir medeniyet merkezidir Samsun!

Sanayi bir memleketin lokomotifi demektir. En başta iş demektir, aş demektir, ekmek demektir! Sanayisiz bir kentin varlığı öne çıkan başka faktörleri yoksa bir önem arz etmez! Dolayısıyla sanayi bölgeleri bir kent için yaşamsal değerdedir. Ancak sanayi alanları ve organize sanayi bölgeleri kurulmadan önce çevre ve şehircilik, kültür ve turizm, sağlık ve ulaşım gibi konular üzerinde derinlemesine yapılan tahliller eşliğinde bugün ve yarın da dikkate alınarak bir plan ve program çerçevesinde adımlar atılması gerekmektedir. Çarpık kentleşmede olduğu gibi çarpık sanayileşme de temel bir şehirleşme sorunudur.

Samsun’da sanayisi nasıl bir fizibilite ve etüt çalışmasının ürünü ise Tekkeköy’ün cânım sahili sanayi bölgelerine terkedilmiştir. Bir zamanların karpuz tarlaları ve kumsalla kaplı olan sahilleri bugün sanayi bölgelerine kurban edilmiş; çevre ve insan sağlığı açısından potansiyel bir tehdit unsuru haline dönüşmüştür! Oysa sanayi bölgelerinin ve organize sanayi bölgesinin Kavak Yolu üzerinde uygun bir alanda kurulmasının ya da oraya taşınmasının şehircilik, çevre, medeniyet, ulaşım ve sağlık açısından çok daha uygun olduğu ortadadır.  Samsun’un çoğunluğunun da aynı düşünce ve istekte olduğu kanaatindeyim. Zararın neresinden dönülürse kârdır mantığı ile siyasilerin ve yetkililerin bu olaya bir an önce el atması Türkiye’nin bu güzide şehrine yapılacak en büyük iyilik olacaktır!

Bilinmelidir ki Samsun bizim mülkümüz değil, emanetimizdir. Emanete de sadakat gerek…
***

Adını 1250 ilâ 1330 yılları arasında yaşayan Şeyh Yusuf Zeynüddin’in kurduğu tekkeden alan Tekkeköy’ün tarihi M.Ö. 60.000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. İlk yerleşim Çınarcık ve Fındıcak vadilerinin kesiştiği alanda ve mağaralarda olmuştur. Eski Taş Devri, Orta Taş Devri ve Eski Tunç Devrine ait kalıntılar bulunmuştur. Buluntuları sırası ile Hitit, Frig, Pontus ve daha sonraki döneme ait medeniyetler izlemiştir. Tarihi alan Tekkeköy Mağaraları ve Arkeoloji Vadisi adıyla açık ve kapalı müze şeklinde ziyaretçilerini beklemektedir. Gerek insanlık tarihi ve gerekse kendi tarihimiz açısından büyük önem arz eden tarihi vadinin hak ettiği şekilde korunması gerekmektedir.

Çarşamba Ovası’nın batı yakasında kurulan ilçede Şeyh Yusuf Zeynüddin Camisi ve Türbesi, Çınaralan Camii, Altınkaya Kilisesi ve Yel Değirmeni diğer tarihi yapılar arasında yer almaktadır.
***

Diğer taraftan Samsun’un ovalarının ve tarım alanlarının amacı dışında kullanılması veya betonlaştırılması ayrıca acilen çözüm bekleyen millî meseleler arasında yer almaktadır. Haftaya 29 Ekim ve Cumhuriyet’e Çıkan Yol başlıklı yazıda görüşmek ümidiyle…

/Tahsin ÇAYIROĞLU
20.10.2015
http://www.hedefhalk.com/tekkekoy-sanayi-bolgeleri-ve-kavak-yolu-603977yy.htm

16 Ekim 2015 Cuma

Çiftlik AVM ve Kazığın Ucu

Çiftlik Caddesi’nin Alış Veriş Merkezi (AVM) yapılması ile ilgili fikrimi merak edenlere söylüyorum. Güzel oldu. Şu dış cephe kaplamalarını estetik buluyorum. Yakıştırıyorum yani. Teknik tartışmalara girmek istemem. Çünkü anlamam. Ama o konuda yapılan eleştirilere de saygı duyarım. Ciflikte yapılanları güzel buluyorum diye, teknik olarak yapılan açıklamaları hiçbir vakit kulaklarımı tıkamam. Ayrıca, parasına da itirazım var.

Önceki gün Hedef HALK ‘’ÇİFTLİK AVM YAKTI’’ manşetiyle cadde üzerindeki binalarda yapılan dış cephe kaplamalarının bedelleriyle ilgili tebligattan söz eden haberini okuyunca, yaklaşık 1 ay önce bir dostumun cadde üzerindeki mekanında yaptığımız sohbeti hatırladım. Çiftlik esnaflarından biri olduğunu öğrendiğim bir arkadaş, sohbetimiz sırasında kendilerinin belediye aracılığı ile birileri tarafından soyulduğunu iddia ediyor,  Samsun basınını da buna göz yummakla suçluyordu. Basını suçluyordu ama belli ki gazete okumuyordu. Ya da Hedef Halk’ın ve de Kuzey Haber’in okuru değildi.

İsmail Başaran’ın mesela o konuda ben en az üç yazısını biliyorum. Basını suçlayan o esnafa hakkını aramak için bir girişimde bulunup bulunmadığını merak edip ‘’Mahkemeye başvurdun mu?’’ diye sordum. ‘’Hayır’’ dedi. Hakkını aramamış. Birilerinden çekindiği için mi bilmem ama hakkını aramaktan korkan esnaf, soyulduğunu iddia ederken, kendisinin yapamadığını basından bekliyordu.

Belediye 10 bina için mülk sahiplerine 1 milyon 184 bin liralık tebligat göndermiş. Söylemesi kolay ama istenen parayı eski para hesabıyla düşünürseniz tamı tamına, bir trilyon 184 milyar lira ediyor. Boru değil yani. Bina başına ortalama 184 bin lira talep ediliyor. Bunun içinde belediyenin ödeyeceği yüzde 25’lik dilim sanırım yok. Çiftlikte 100 metrekare bir daireyi o paraya alırsınız galiba. Evet, Çiftlik Caddesi güzelleşti. Caddenin şimdiki görüntüsü herkesin hoşuna gidiyor. Ama ‘’Davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş’’ diye söylenir ya, bizimki de o hesap. ‘’Çiftlik Caddesi güzel oldu mu?’’ diye, bir soruyu şimdi,  o tebligatı alan bina sahiplerine sorabilir misiniz. Ben soramam arkadaş. Alacağım cevabı üç aşağı, beş yukarı tahmin ediyorum çünkü. Çiftlik caddesinin güzelleştirilmesinin elbette bir bedeli olacaktı.

Ve fakat. 10 bina için istenen 1 milyon 184 bin lira, kantarın topuzunu bir hayli kaçırmış. Kazığın sadece ucu sivridir. Ahali de, o tebligatı aldığında bunun farkına varmıştır. Ama bu durumda söylenecek söz ancak şu olur. Geçmiş olsun.

/Ragıp GÖKER
16.10.2015