24 Şubat 2015 Salı

Gümbür Gümbür



Erhan hoca Recep Niyaz’da bizim göremediğimiz neyi buluyor?  Vallahi de billahi de bilmiyorum… Basın tribünündeki arkadaşlarıma “Son on beş dakikayı on kişi oynayacağız. Bakın Recep oyuna giriyor” deyince, herkes Recep’ten iyi bir şeyler yapmasını bekledi…  Ama nafile…

Olmadı, olmuyor, olmayacak ta… O halde her maç beni haklı çıkarmanın, seyirciyi illet etmenin bir anlamı yok…  Israr etmemek gerek…  Onca eksiklerine rağmen konuk ekip her atağında yürekleri ağızlara getirdi… Demek ki, eğer bir hedefin var ise, yola geniş kadro ile çıkman gerekiyor… 

Murat ve Ahmet, rakibin etkili silahları Biseswar ve Turgut’un gölgesi oldular… Sımıç’in erken sakatlanması Kayserispor için talihsizlikti… Her iki takımda baştan sona maçı kazanmak isteyen bir yapıda oynadı…  Mücadele had safhadaydı… Futbol adına aradığınız ne varsa sahadaydı… “Zevk almadım” diyen emeğe haksızlık eder…

Soner kritik anlarda, güzel kurtarışlar yaptı…  Galibiyete büyük katkı sağladı…  Devre biterken gelen golde Ofodeu’nun takipçiliğine şapka çıkarmamak elde değil… Ofodeu’yu bir tek golde gördük, sonrasında kayıplardaydı…

İkinci yarıda bunaltıcı bir baskı kuran konuk ekip beraberlik için çok çaba sarf etti… Ancak takım içi dayanışma ve direnme yoğunluğu gole izin vermedi… Murat’ın Talha’ya yaptığı mükemmel orta ile gelen şık golün zamanlaması çokça iyiydi… Takıma rahat nefes aldırır gibi oldu…

Buna rağmen konuk ekibin maçı bırakmaması ve pozisyonlar bulması kalitesinin bir göstergesiydi…  Kazanmayı seriye takan Samsunspor ile gurur duymamak elde değil…  Bu yenilgi liderlik koltuğuna kurulmuş keyif çatan Kayserispor’un belki tadını bozdu, neşesini kaçırdı ama öte yandan Samsunspor açısından bakıldığında çok ama çok değerli bir galibiyet olduğu gerçek…

Böyle giderse play-off değil ilk iki olacak gibi… Gümbür gümbür gelen bir takım karşısında kim durabilir ki? Böylesine önemli bir maçta tribünlerin dolu olmasını beklerdim, hayal kırıklığı yaşadım… Annesini kaybetmesine rağmen maçı yöneten İlker Meral kötü başladığı maçı dengesiz ve standarttan uzak kararlarıyla tamamladı…

Merhumeye rahmet, sevenlerine sabır diliyorum…

/Resul AKÇAY
24.02.2015

18 Şubat 2015 Çarşamba

Samsun’un 2012 Ajandası;

Samsun’un 2012 yılı için büyük beklentileri, büyük projeleri olsun.. Bölgesinin parlayan yıldızı olsun.. Çıtayı yüksek tutalım.. Kaybedilen konum ve statüsünü yeniden kazanmakla kalmasın daha yüksek hedeflerin, ümitlerin bir yılı olsun 2012..

Mesela; ASKON Türkiye’nin 2023 hedeflerinde yer alan ‘Uçak Sanayi’ni’ 19 Mayıs İlçesinde kurulmasını istiyor.. Burada yer alan Sivil Havacılık Yüksek Okulu çevresinde Tekel Tütün depolarının kampüse dahil edilerek  büyük bir alan oluşturulması ve gerekli alt ve üst yapı hazırlıkları tamamlanarak Türkiye’nin  kendi uçağını üretmesini ve üretim yerinin de Samsun olmasını istiyor ASKON..  Uçuk gibi ama olabilir, olsun yani..

Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, gece yarısı yurt baskınlarından ve Twitt’lerinden arta kalan zamanlarında Samsun’a ilgi duysun.. Ya da bakanlığını Twitter’den Sorumlu Devlet Bakanlığı olarak değiştirsin..

Canik Belediye Başkanı Osman Genç, Giresun, Ordu, Sinop, Amasya’yı hatta Çorum’u Samsun’un yani Canik Sancağının sınırları içerisinde görülmesi gerektiğini söylüyor.. Yetmez, Trabzon’u da dahil edelim.. Böylece ‘Bize harbiden her yer Trabzon’ olsun..   Hatta doğusuyla batısıyla bütün Karadeniz Bölgesi Canik Sancağının yani  Canik Beyler Beyi Osman Genç’in olsun..   

Atakum Belediye Başkanı Metin Burma, AK Parti İl Başkanı ile bir milletvekili kendisin eleştirince kağıda kaleme sarılarak Atakumlulara bir mektup yazmış.. 40 Bin tane çoğaltıp mektubu her kese yollamış.. Ne yazdı, neden şikayet etti bilmiyorum ama gazetelere verdiği beyanda belirttiği  ‘AXB2’ formülüne bir açılım getirdi mi diye merak ediyorum.. Burmayı Nobel’e aday gösterelim.. Belki İzafiyet Teoremi’ ile ilgili bir şeyler söylemeye çalışıyordur da biz anlamıyoruzdur.. Albert Ainstein’ın formülüne yeni bir alçılım olabilir, heba olmasın.. Gerçi onun gibi bir sosyal demokrat olan Erdal İnönü de Fizikçiydi ve onun da değerini bilememiştik biz. Nankör biz..

Osman Genç’in büyükşehir Belediye Başkanlığı hevesi yeni değil.. ‘Bir Samsun Sevdalısı’ Cemal Yılmaz Demir’in de Büyükşehir’e aday olacağı konuşulmaya başlandı kulislerde. Bir isim daha var; Bayındırlık ve İskan eski Bakanı Mustafa Demir.. O da köy köy dolaşarak adaylık turlarına başlamış durumda.. Bu isimlerden birisinin Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı olabilmesi için kırmadan dökmeden bir formül üzerinde çalışalım;   Birisi büyükşehir, diğerini sekreter ve diğerini de küçükşehir başkanı olsun..  Hangisi hangisine olur bilemiyorum.. Anlaşabilirler mi? Zor gibi..

Büyükşehir Belediye Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz da ilçe ilçe dolaşmaya başladı.. Bu demektir ki, yarıştan kopmayacak ve belediye başkan adaylığını sürekli gündeme tutarak hedefini ise bakanlık olarak masaya koyacak son düzlükte..  Yusuf Ziya Bey Samsun’dan sorumlu Devlet Bakanı olsun..

SAGEM diye bir dermek var Samsun’da.. Dernek Başkan Yardımcılığını yürütüyorum.. SAGEM, Samsun’un en temel meselelerine temas ederek gündem oluşturmaya ve dikkat çekmeye çalışıyor.. Her Çarşamba yeni bir konu ve konuk ile toplanarak, problem çözmekten ziyade problemi fark ettirerek çözüme katkı sağlamak çaba sarf ediyor.  Samsun’da yanlış giden şeylere dur diyebilmek ve dur diyebileceklerin dikkatini çekmek için çalışıyor.. Dolayısıyla eleştirilerinin merkezinde ve gündeminde sürekli Büyükşehir Belediyesi olduğu için eleştiri alıyor;

İlk toplantımızda, Büyükşehir Belediyesi’nin yanlışlarının biri ve en önemlisi olan Amazon safsatasına tarihi gerçekleri gözler önüne çıkararak büyük bir tokat indirdik. İkinci toplantımızda Saathane Projesi’nin muhataplarını konuşturduk.  Daha sonra Samsun eski Belediye Başkanı  Vehbi Gül’ü misafir ettik.. Büyükşehir Belediyesi’nin yanlışları üzerine genel bir değerlendirme yaptı Vehbi Gül.. Bizim hedef, çaba ve düşüncemiz Samsun’un geneli üzerine bir fikir alanı oluşturmak.. Yanlış olan, bilinmeyen unutulan, unutulmaması gereken değerlerimiz üzerinde bir kamuoyu oluşturmaya çalışmak.. Mesela unutulan tarihi ahşap camilerimizi konuştuk geçen hafta.. Batı Parkta Red Kit var, Daltonlar var da neden kendi tarihimizden bir şeyler yok diye sorduk.. Önümüzdeki Çarşamba günü Adem Bektaş Atakum’u anlatacak.. Bu yıl SAGEM’in gayretlerine sizlerinde birer katkısı olsun istiyor ve ümit ediyoruz..

/Ali KORKMAZ

14 Şubat 2015 Cumartesi

Samsun! Atatürk’ün şehri mi? Amazon kadınlarının şehri mi?

Amazon kadınlarının yaşadığı yer Terme midir değil midir? O tartışmaya girmeyeceğim. O konuyu tartışmak tarihçilerin işidir. Ama görüyorum ki herkes tartışıyor,varsın tartışsın, bunda bir beis görmem, ancak Samsun’un Amazon Şehri iddiasının, Atatürk’ün şehri iddiasının önüne geçmesi fikrine ve iddiasına da itiraz ederim.

Terme halkı, Amazon fikrini, ilçesindeki turizm hareketlerini güçlendirmek ve bundan fayda sağlamak için kullanabilir. Bu fikre itiraz etmem hatta desteklerim bile. Ne diyor Terme’nin Belediye Başkanı Şenol Kul: “Tarih bize ait değil biz tarihe aitiz. Tarih bizle başlamadı bizle de son bulmayacak. Amazonlar tarihsel bir mirastır. Bu milli mücadele tarihinin alternatifi olmadığı gibi milli mücadele ruhuna da aykırı değildir” Çok doğru.

Ve fakat. Konu burada bitse iyidir. Milli Mücadelenin şehri Samsun’a, ambleminde Atatürk heykelini kullanan Büyükşehir Belediyesi, yeni bir sembol arıyor ne yazık ki. Şehrin girişine belediye tarafından  “Atatürk’ün Şehri Samsun’a Hoş Geldiniz” diye yazılı bir tabela asılmışken bunu yapıyor üstelik. Can sıkıcı bir durumdu ama ‘Sülün Kuşu’ da bir dönem için sembol olarak kullanılmıştı bu şehirde biliyorsunuz. Samsun halkı Atasının mirasına sahip çıktı ve tutmadı o fikir. Hafta içinde bir çalıştay yapıldı Samsun’da. Samsun’u marka şehri yapmak amacı taşıyan çalıştayın ana teması Samsun’a yeni bir sembol aramak üzerine kuruluydu.

Öyle anlaşılıyor ki ‘Sülün Kuşu’ tutmayıp, kuş heykelleri ‘Atatürk’ün Heykeli’ altında ezilince bu arkadaşlar ‘Amazon Kadını Heykellerine’ sarılmışlar. Saçma bir fikir olsa da zannımca, “Amazon kadını heykeli, Atatürk heykelini yener” diye düşünüyor olmalılar. Unutuyorlar ama!

Atatürk heykelinin arkasında, onu kendi cebinden harcadığı parayla yaptıran Samsun Halkı var. Büyükşehir Belediyesinin yaptırdığı Batı Parktaki Amazon Heykelinin Samsun halkının paralarıyla yapıldığı iddiasında olanlar çıkabilir ama o heykel ve çadırlar için halkın parasını harcayan irade, o parayı harcarken halkına sormadı bile. Oysa Samsun halkı, ‘Onur Anıtı’ olarak bilinen ‘Atatürk Heykeli’ için para toplanırken seferberlik ruhu ile hareket edilmiş, her bir bağışçı gönüllü olmuştu. Kaç para harcanmıştı batı parktaki Amazon heykeli ve Amazon Köyü için hatırlayanınız var mı? Harcamanın 2 milyon lira dolayında olduğu söyleniyor. Bu harcamayı meşrulaştırmak ve bu saçmalığı halkımıza kabul ettirmek için kimse Amazon safsatasına sarılmasın. Milli Mücadele şehri ile inatlaşmaya son verilsin. Bizim canımız da daha fazla sıkılmasın. Bilmem anlatabildim mi?

/Ragıp GÖKER
14.02.2015

13 Şubat 2015 Cuma

Yeşilyurt Limanı

Cemal Yeşilyurt’un özelleştirilme öncesi Samsun Limanında yaşadığı sıkıntılara yakından tanık olanlardanım. Organize Sanayi Bölgesindeki Ark Ocağı kurulduğunda, o fabrika için bol miktarda hurda demire ihtiyaç duyuluyordu. Hurda demir de kuzey komşularımızda bol miktarda vardı ama onları Samsun’a taşımak sorun oluyordu.

Liman kurma fikri işte o zamanlar doğmuştu. Aslında keyfe keder alınmış bir karar değildir. Yeşilyurt Limanı, bir zorunluluğun sonucu kurulmuştur yani. Fikir iyi ama liman kurmak öyle “Ha” deyince olacak bir işte değildir. Kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan yerde kimse izin almadan çivi çakamaz. Kıyıdan bir kova kum alan bir kişi yakaladığında ‘kim olduğuna bakılmaksızın’ koluna hemen kelepçeyi takarlar.

Sonrası doğru ‘Demirlibahçe’ O derece hassastır bu konu yani. Cemal Abi, fabrikasının sahilinde kalan o yerde liman yapabilmek için çok çaba harcadı. Samsun’da sorunu çözemediğini biliyorum, bunun için Ankara’nın yollarını az aşındırmamıştır. Limanın ruhsatı var mı, yok mu o tartışmalara girmeyeceğim ama sununda Cemal Abi, fabrikasının hurda demir ihtiyacını karşılayacak kadar malzemeyi indirebileceği o limanı kurmuştu.

Hurda demir boşaltmak amacıyla kurulmuştu ama bırakın hurda demiri, arpa- buğday elleçlemesi bile yapıldı o limandan. Ve bildiğim kadarıyla hala yapılıyor. İlerleyen yıllarda öyle bir hal aldı ki, limana indirilen mallar arasında sıralama yapılacaksa hurda demir, işlemi yapılan diğer mallardan sonra gelmeye başladı. Cemal Yeşilyurt, hiçbir vakit azla yetinecek biri olmamıştır. Şimdi olduğu gibi, o hep daha fazlasını istemiştir.

Her ne kadar hurda demir indirmek amacıyla kurulmuş olsa da, hurda demirden daha çok, değer ihtiyaç malzemelerinin de yükleme ve boşaltması yapılan o liman, Cemal Yeşilyurt ve ailesine yetmiyor artık. Yeni bir rıhtım yapmak istiyorlar. Yasalarımıza göre, ‘Kıyılar herkesin ortak malıdır’, kanunla korunma gerekçesi de budur. Cemal Abi, limanını genişletecek o rıhtımı yapabilecek mi bilmiyorum. Yasalar önünde herkes eşittir ama bazı uygulamalar gösteriyor ki ‘bazıları daha eşittir’ O rıhtımı yaparsa, Cemal Abi de senin, benim gibi biri mi yoksa daha mı farklı, onu da anlamış olacağız.

/Ragıp GÖKER
13.02.2015

11 Şubat 2015 Çarşamba

Büyük Otel Niye Yıkıldı

Uzun yıllardır bu şehirde gazetecilik yapıyor olmam nedeniyle benim çok sayıda anımın olması doğaldır ama bu şehirde her üç kişiden birinin Büyük Otelde yaşınmış bir anısı vardır muhakkak. Büyük Otelin yapımına başlandığı yıllar benim çocukluk yaşlarıma denk gelir. Tıpkı Atatürk Kültür Merkezi gibi otelin inşaatı da uzun yıllar almıştı. Otelin yapımı yılan hikâyesine dönerek yıllarca sürmüştü ama sonu kısa oldu. Neredeyse 2 haftada yerle bir edildi. Otel binası yıkılırken bu şehirdeki birçok insan gibi içimin acıdığını yani yüreğimin sızladığını söylemek isterim. Otel niye yıkıldı?

Bu sorunun cevabını bu şehirde çok kişinin merak ettiğini biliyorum. Yıkılma gerekçesi binanın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalmış olmakla açıklanıyor. Ama her nedense bu gerekçe, ben dahil birçok kişiye inandırıcı gelmedi. Zira gerekçe buysa, Fener’deki o çok katlı otel de yıkılmalıydı. Bu benim fikrim de değil üstelik. İnşaat sürerken Mimarlar Odası Samsun Şubesi dava açmıştı. Mahkeme tarafından inşaat için yürütmeyi durdurma kararı verildiği de biliniyor. Hal böyleyken Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz Samsun’un seçkin zevatına önceki hafta bir kahvaltı vererek yapımı mahkemelik olan o binayı bir anlamda meşrulaştırmıştı.

Bu şehre otel yapılmasına karşı değilim. Ama bu şehre her ne yapılacaksa, doğru yerde ve doğru biçimde yapılması gerektiğini düşünürüm. Her ne kadar uygulama öyle olmasa da ‘Anayasamız’ yasalar önünde herkesin eşit olduğunu belirtiyor. Ama ye yazık ki, günümüzdeki uygulamalardan bazılarının daha eşit olduğunu anlıyoruz maalesef. “Teşbihte hata olmaz” demişler ya otel mevzuunda da “Eski otel öldü, yaşasın yeni otel” durumu ile karşı karşıyayız bir anlamda. Kıyı kenar çizgisi kimseye inandırıcı gelmemiştir. Öyleyse otel neden yıkıldı.

Resmen açıklanmasa da, belediyedeki üst düzey bürokratların da yakın çevrelerine söylediklerine göre asıl gerekçe şudur: Otel, Kurumahmutoğlu ailesi tarafından yeniden alınır korkusuyla yıkılmıştır. Otelin işletme hakkı nedeniyle Kurumahmutoğlu ailesi ile Samsun İl Özel İdaresi arasında uzun süren bir hukuk mücadelesi yaşanmıştı.

Yeni Büyükşehir yasası nedeniyle, il özel idaresine ait bütün taşınmazlar gibi Büyük Otelin mülkiyet hakkı da Büyükşehir Belediyesine geçmişti. Kim haklı, kim haksız onu bilemem. “Şeriatın kestiği parmak acımaz” denmiş. Hukuka inanırım yani. Bu ülke bir hukuk devletiyse herkesin de bu kurala uyması gerektiğini söylerim. Hepimizin yüreğini sızlatan o yıkım kararı, Kurumahmutoğlu ailesine verilme korkusuyla alınmış ise ki, benim aklıma daha akla uygun bir gerekçe gelmiyor. Gerçekten yazık olmuştur. Son söz: Büyük Otelin yıkıldığı yere yakın bir gelecekte yeni bir otel binası yapılırsa buna da şaşırmam hani.

/Ragıp GÖKER
11.02.2015
http://www.hedefhalk.com/buyuk-otel-niye-yikildi-602703yy.htm

8 Şubat 2015 Pazar

Kent Kimliği

Çarşamba günü Büyükşehir Belediyesine ait Anakent Sosyal Tesislerinde ‘kent kimliği’ ana temalı bir çalıştay yapılacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının talebiyle Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde Kent kimliği, kentin misyonu, kentin vizyonu ve marka kent gibi konuların konuşulacağı çalıştayda, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olan 2023’de nasıl bir Samsun olması gerektiği tartışılacak. Bir nevi arama konferansı yani.

Çalıştay yapılmasındaki temel amaç şudur: Samsun’a bir kimlik aranıyor. Samsun’daki kamu kurum ve kuruluşların yanı sıra Sivil Toplum Örgütleri temsilcilerinin çağrılı olduğu çalıştayda katılımcılara, ‘’Şehrinizi neyin temsil etmesini istersiniz?’’ gibi bir soru da soruluyor. Samsun’un ‘Onur Anıtı’ olarak bilinen Atatürk Anıtı gibi bir simgesi ve ‘19 Mayıs’ gibi markası varken neden şehre başka simge aranır. Ben işte bunu anlamakta zorlanıyorum. Ve bu konudaki arayış yeni de değil üstelik.

Kemal Vehbi Gül, Belediye Başkanı olduğu dönemlerde ‘Sülün Kuşunu’ önermişti mesela. Vehbi Bey Cumhurbaşkanına hakaretten mahkum olduğu için görevden alınmıştı ama daha sonraki yıllarda bu sülün kuşunun Samsun’un sembolü olması fikrini sevenler şehrin belli noktalarına kuş heykelleri dikmişlerdi. Saathane Meydanındaki saat kulesini Samsun’un simgesi olarak önerenler bile var. ‘’Daha neler’’ demeyin.

Bu konu ciddi ciddi gündemde şimdilerde. Atatürk’ün şehrine yakıştırılana bak. Samsun, ‘’19 Mayıs 1919 işte benim doğum tarihim’’ diyen ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün şehridir. Samsun’a kimlik arayanların, Atatürk Heykelini görmek için yurdun dört bir yanından gelen insanları izlemelerini öneririm.

Samsun eğitimde başarı sıralamasında 40 sıralara kadar düşmüş. Bu şehirde her üç kişiden biri yoksul olduğu için yardıma muhtaç hale gelmiş. Samsun, Yeşilırmak ve Kızılırmak gibi iki büyük nehrin denize döküldüğü deltada yer alan Çarşamba ve Bafra gibi iki önemli ovaya sahip olmasına rağmen tarım yapılmayan bir şehir olmuş. Sanayi desen o da yok. Benim şehrimin ileri gelenleri, ekonomik ve sosyal gelişmişlik sıralamasında 34 sıraya gerilemiş Samsun’u yeniden bu ülkenin 7. Büyük şehri nasıl yaparız diye kafa yoracaklarına uğraştıkları konuya bakın. Akıl tutulması zahir.

/Ragıp GÖKER
08.02.2015
http://www.hedefhalk.com/kent-kimligi-602684yy.htm

7 Şubat 2015 Cumartesi

Anadolu Folklor Vakfı’nı Samsun’a Çok Görmek

Samsun Anadolu Folklor Vakfı, mevcut binasından tahliye ediliyor! Alternatif olarakda Anakent İş Merkezi 4. Katta 3 adet oda. O da ihaleye girecek kazanırsa. Yani odaların elverişsizliğinden de önce tahsisi ihaleye göre yapılacak ya da yapılmayacak.  Samsun 1. İdare Mahkemesi’nin 28/01/2015 tarihli kararına göre “ Yürütmenin durdurulma isteminin, davalı idarenin birinci savunması alındıktan veya cevap verme süresi geçirildikten sonra yürütmenin durdurulması istemi hakkında yeniden karar verilinceye kadar kabulüne”  ile geçici bir nefes alındıysa da konu azdan çoğa doğru bir seyir almaktadır.

Milli Emlak’ça tahsis edilmiş yerin vakfın faaliyetlerini devam ettirebileceği başka bir yer tahsis edilmesi ya da aynı büyüklükte uygun bir yerde kültürel faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için bir bina yapılması halinde imar plan değişikliğinin değerlendirileceği, zamanın İl Özel İdaresi İmar ve İnşaat Dairesi Başkanlığı’nın yan, devletin resmi görüşü olarak yer bulmuşken; bütün bunlar hiç yokmuş gibi sokağı göstermek en azından bu şehrin saygınlığına sığmaz.

Vakfın, Samsun’a hangi değerleri kattığını bilmemek, umursamamak ancak değersizlikle ifade edilebilir. Daha uygun daha elverişli bir mekan tahsis edilmesi gerekirken, mevcut binasından da yoksun bırakılmayı masun gösterecek bir cümle kuramıyoruz. Unutulmamalıdır ki; yetkiler gelip geçici eserler, yapılanlar kalıcıdır. Bugüne kadar 4 kıta da 25 ülkede 30 uluslararası festivalde Samsunumuzu ve ülkemizi başarı ile temsil etmiş sadece  bir Halk Oyunları Topluluğu değildir Anadolu Foklor Vakfı.

-Samsun halk oyunlarını ilk defa araştırıp derleyen
-Muzaffer Sarısözen’den sonra ilk kez yörede türkü araştırması yapan ve bu araştırma sonucu 6 türkü derleyen
-İlk kez Samsun yöre giyim ve kuşamını araştırıp derleyen
-İlk kez Samsun folklorunu dünyaya tanıtan,
-İlk kez Samsun da ‘Türk Halk Bilimi’ne hizmet verenleri araştırıp derleyip arşivleyen,
-İlk kez Samsun yöre müziklerini bir CD haline getiren,
-İlk kez ve 6 defa Samsun Türküleri Programı gerçekleştiren,
-İlk kez Samsun folkloru adında kitap ve dergi yayınlayan,
-İlk kez ‘Uluslararası Samsun Festivali’nde Samsun yöre oyunlarını sergileyen,
-İlk kez çocuk masal ve hikayeleri, çocuk şarkıları CD’si yayınlayan ve daha birçok ilke imza atan bir emeğin, bir  çabanın adıdır Anadolu Folklor Vakfı.

23 vakıf ve derneğin kurduğu  Samsun Kültür Sanat Platformu Yönetim Kurulu’nun konu hakkındaki açıklamasını paylaşıyor, duyarlılığınızı beklediğimizi bir kez daha belirtmek istiyorum. Zira sıkıştırılmış STK’lar toplumun patlama noktalarıdır. Sıktıkça, sıkıştırdıkça sorun katlanarak başka başka biöçimlere bürünür.

Samsun Kültür Sanat Platformu Yönetim Kurulunun Açıklamasıdır:
“BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANIMIZ
SAYIN YUSUF ZİYA YILMAZ BEYE ÇAĞRIMIZDIR
Hak vereceğiniz üzere tek bir dernek ve vakfımıza yapılmış haksızlık hepimize yapılmış bir haksızlıktır. O dernek ya da vakıf nezdinde ortaya çıkmış sorun hepimizin sorunudur.
Anadolu Folklor Vakfımızın, Platformumuzun Hamisi olan Büyükşehir Belediyemizce yaratılmış Hizmet Binası Sorunu nun en kısa zamanda çözüme ulaşacağı inancımızı paylaşır,
Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızdan aynı sahiplenici ve değerli bir karşılık beklediğimizi arz ederiz.
Saygılarımızla...
SAMSUN KÜLTÜR SANAT PLATFORMU YÖNETİM KURULU”
Güzel günlere uyanın,
Sağlıcakla kalın.

/Uğur DEDE
07.02.2015

4 Şubat 2015 Çarşamba

Köy Düğünleri

Köy düğünlerini severim, gerçi şimdi moda salon düğünleri. Kolaylık var iki, üç bayat kurabiye bir karton kutu mısır şurubu glikozdan yapılmış meyve suyu, vıcık vıcık margarinli küçük bir düğün pastası (o da şansına). Elektrosazlardan oluşmuş ne idüğü belirsiz bir çalgı curcunası tam bir “kürt çalıyor-çingene oynuyor” sahnesi. Daracık sahnede  oynuyormuş gibi yapan insanlar,  erkekler sigara içmek bahanesiyle salonun dışında kümeleşirler düğün salonu kadınlar hamamına döner, sonra mezat salonunda haraç-mezat  tellallığı eşliğinde takı merasimi.... Sonra,  herkes evine, tavuklar kümese.

Oysa bizim zamanımızın düğünleri tam bir toplumsal şölen-şenlik ve telaşeyle geçerdi ki tüm köy kadınları bu telaşenin kadrolu memurları olurlardı. Düğünler özellikle ve hasat mevsimi sonuna planlanır, haftalar öncesinden   kesilecek hayvanlar ayarlanır  halüjler(bir çeşit Çerkez böreği) açılır, pilavlık pirinçlerin taşı ayıklanır, yemekçi kadınlar  bellidir ve düğünlerdeki bu yemek seramonilerinde hep başrollerdedirler.

Anlatmak istediğim aslında bu köy düğünleri değil düğünlerde ilginç gözlemlerimdi. Yine lafı uzattık İhtiyarladıkça çenem düşüyor gameti bazen yerli yersiz uzatıyorum, dostlarım affola. Düğün yemekleri arifane olurdu  siniler üstüne  dizili lepsi (çerkeslere özgü bol baharatlı sulu bir et yemeği) kasesi, keşkek, halüj, ev yapımı baklava veya kabarcık tatlısı ve etli pirinç pilavından oluşurdu. Önce yaşlı konuklardan (tamateler)başlanır yemek dağıtımı sonra herkes  kendine yakın buldukları ile üçer, beşer kişilik sofralar oluştururlar köy gençleri  seri bir şekilde  yemek sinilerini  dağıtırlar, boşalan yemek kaplarını tazelerler, en çok lepsi yemeği rağbet görürdü, kadınlar erkeklerin yemek işi bittikten sonra yemek yerler ve köyün genç kızları, gelinleri bulaşıkları yıkarlar kaldırırlar ve düğün eğlencesi hep beraber devam eder.

Meramım; bu düğünlerde çevre köylerin meczupları, mecnunları da gelirler kalabalık bir meczup-mecnun gurubu oluşurdu ama nedendir çözemedim insanlar akıl  ve davranış olarak  vasatın dışında olanları topluluklarına kabul etmezler etseler de sadece alay edip eğlenmek için  bunu yaparlardı. Hele ki sofralar oluşurken hiç kimse bu meczup-mecnun taifesini sofrasında kabul etmez kovalarlardı  bun gariplerde nedense kendi içlerinde sofra oluşturmaz vasatın üstündeki(!) insanların arasına karışmak isterlerdi. Bende bu insanlara değer veririm, onlarla konuşup sohbet ederim ve çok ilginçtir normal insanlarda görmediğim çok insani vasıflarına tanık olmuşumdur. Sigara içmeyi çok severler onlara bolca sigara ikram ederim beni bir başka sever bu taife tamate sofralarına ısrarlara rağmen oturmam özellikle bu arkadaşlarla sofra kurar onlarla aynı tençereden lepsi kaşıklar, lepsi tasından et parçası kapma yarışı yapmayada bayılırız, genelde bu taifeye et yemekleri servisi yapılmaz yapılsada eti az suyu bol olurdu ama sofrada ben varsan  bunu yapamazlar yemekler torpilli gelirdi (mecnunların bana sevgisi belki de bundan mıydı acaba?)

Demem odur ki "DELİ HOCA" lakabım  düğün-derneklerdeki mecnun-meczup dostlarımın hasbihallerindendir biline.

/Cemil BİÇER
04.02.2015

Artuk Bey


Muzaffer Altıntaş Mardin doğumludur. Canik Belediyesinin kurduğu ‘Meşe Tesislerini’ aldığında adını ‘Altınmeşe ParkTesisleri’ olarak değiştirmiş. Muzaffer Altıntaş, bir salona da ‘Artuk Bey Kafe’ adını koyunca merak edip sordum “Artuklu Beyliği ile bir ilgisi var mı?” diye. Ki; Artuklu Beyliği, adını kurucusu Artuk Bey’den alan ve 1102-1409 yılları arasında hüküm sürmüş, merkezi Mardin olan bir Türkmen Beyliğidir. Ama öğrendim ki, Artuk Kafe adını Artuklu Beyliğinden değil de 2 Abdülhamid’in kahvecisi Artuk Bey’den alırmış. Muzaffer Altıntaş Canik Meşe tesislerinin adını Altınmeşe Park Tesisleri olarak değiştirmekle kalmamış. Devraldıktan sonra 2 milyon lira harcayan Muzaffer Altıntaş,  Tesisi adeta yeniden yapmış.

Önceki gün arayan Muzaffer Altıntaş, “Gazetelerin Genel Yayın Yönetmenleriyle kahvaltı yapacağız, ama sen de gelirsen çok sevinirim” dediğinde, hiç tereddüt bile etmeden “Elbette gelirim” dedim. Bir Samsunlu olarak Muzaffer Beye borçlu olduğumuza inanırım çünkü. Muzaffer Bey, bunu yazdığım için bana gönül koyacaktır biliyorum ama yine de yazacağım. Muzaffer Bey bir baba ama Allah uzun ve sağlıklı ömür versin, bütün çocukları sağlam ve sağlıklı çok şükür. Ama buna karşın o tarihlerde bekar olduğu halde, henüz anne değilken yani, Özlem (Yeşilyurt) Temiz’le birlikte kurdukları bir dernekle Down Sendromlu çocuklara yıllarca anne ve baba şefkatiyle baktılar. O çocukları karşılıksız sevdiler yani. Bu nedenle Muzaffer Altıntaş, “Beni ne amaçla çağırıyor acaba” diye düşünmeksizin, iki elim kanda olsa onun davetine mutlaka katılırım.

Oldum olası çok kültürlü şehirlere gıpta ile bakarım. Samsun çok kültürlü bir şehir değil maalesef. Altınımeşe Park, bize alışkın olduğumuz Karadeniz kültürünü sunuyor doğal olarak ama Güneydoğu Anadolu’nun ve özellikle de Mardin’in çok kültürlü havasını da yaşatıyor. Bir akşam kemence eşliğinde aşina olduğunuz yöremizin türkülerini dinlerken, bir başka akşam ise sıra gecesinin o doyumsuz hazzını yaşarsınız. Size yöresel yemekleri de, yöresel lezzetlerini bozmadan sunuyor Altınmeşe Park. Ama yemek sonrası özel bir sunumla ikram edilen Mardin’den getirilmiş ‘Artuk Bey Kahvesini’ yudumlarken kendinizi Mardin’de hissederseniz de şaşırmayın sakın.

Samsun sanayi şehri değil. Üreterek kalkınamıyoruz. Bu durumda istihdam yükümüzü de hizmet sektörü taşıyor. Bu nedenle hizmet sektöründe uzun süreli ve kalıcı başarı da ancak yaratıcı fikirlerle sağlanabiliyor. Risk almak gerekiyor yani. Muzaffer Altıntaş,  Altınmeşe Park’ı Samsun halkının ‘Atakum alışkanlığına’ alternatif olarak sunuyor. Kafe, restoran gibi eğlence yerlerinin çeşitliliği nedeniyle halkımızın Atakum’u tercih etmesi kadar olağan bir durum olamaz ki, ben de çocuklarımla boş vakitlerimi Atakum’daki Green Str (Yeşil Cadde) Kafede değerlendiririm ama Altınmeşe Park’ta sizin için hazırlanmış farklı bir seçenektir.

/Ragıp GÖKER
04.02.2015

3 Şubat 2015 Salı

Merdivenli Sokaktaki Pideci

Çarşamba’nın geleneksel damak tatlarındandır "çarşamba pidesi" hele pazar günlerinin vazgeçilmezidir. Cumartesi akşamdan hemen her evde akşamdan pide içlikleri hazırlanır, kıymalı, çökelekli, patatesli, açık kuşbaşılı, pastırmalı, sucuklu, sade tereyağlı, şimdiki nesil amerikan tarzı beslenmeye alıştığından pek umursamaz bu pideyi. Ama yaşı kemale ermiş her Çarşambalının unutamadığı bir lezzettir çarşamba pidesi.

Halil usta belediye arastasındaki merdivenli sokaktaki salaş fırınında öyle yapardı ki bu pideyi parmaklarını yersin. Pazar sabahları erkenden hazır olan içlikler büyük bakır tencerelerle fırına götürülür sıraya konurdu. Halil ustadan başka pide yapan fırınlarda vardı ama nedense bu kirli, salaş yerde pide yaptırmak, Çarşamba eşrafı arasında bir statü göstergesi sayılırdı. Halil usta asık suratlı görüntüsünün aksine babacan, nüktedan, hoşsohbet, çelebi bir adamdı. Sabahın köründe başlayan pazar hengâmesi öğle saatlerine kadar sürerdi tüm neşesiyle. Tenceler tezgâha sıraya konur pide sırası büyük bir heyecanla beklenirdi. Avamdan insanlar yan gözle ve imrenerek bakarlardı eşraf ailelerin pide içliklerine, neşe dolu sohbetler yapılır, zararsız dedikodular gırla giderdi.

Ben genelde çok erken sıraya girmeme rağmen tenceremi en son sıralara koydururdum, Çarşambamın en renkli simalarını ve doyumsuz muhabbetlerini dinlemek o içten kahkahalara eşlik etmek benim için tarifsiz bir mutluluktu. Öğleye doğru işler yavaş yavaş tavsar Halil usta yorgun bitap bir halde en son benim pidelerimi atardı fırına ama ben karlıydım bu sıralamadan Halil ustayı konuşturup ondan Çarşambaya ve Çarşambalılar hakkında özel bilgiler almak olurdu karım, yaşayan bir tarihti Halil usta, bilmediği yoktu Çarşamba hakkında. Eşraftan herkesin ebi-ecdadını bilir en mahrem aile sırlarına bile vakıftı, öyle şeyler anlatırdı ki hayretler içinde dinlerdim. Annem çok kızardı bana "sen Çarşambanın salağısın" derdi "en erken sen gidiyorsun, en sona sen geliyorsun, acımızdan geberdik" diye azarlardı beni anlatamazdım bu geç kalışlarımı. Anlatsam da anlamazdı ki zaten.

Hiç unutamadığım Halil usta anlatılarının zararsız olanlarını aile adı vermeden zaman zaman sizlerle paylaşacağım umarım beğenirsiniz sevgili dostlarım.
***

Halil usta o gün oldukça durgundu, yoğun çalışmasındandır sandım, en son benim pidelerimi fırına attı ve taburesine çömdü, bir pelte gibi" çok yoruldun bugün Halil amca "dedim, omzundaki kirden kapkara olmuş havlusu ile terini sildi, "yok be yeğenim" dedi "yorgunluk ne ki?, "sigarasından derin bir nefes çekip anlatmaya başladı, can kulağı ile dinlemedeyim. "Biz Alucralıyız yeğenim, ben kundakta bebeymişim Çarşamba’ya geldiğimizde fırıncılık bizde ata mesleğidir, dedem bu fırına kalfa girmiş bir Ermeni ustanınmış bu fırın Kirkor muymuş, Kirko muymuş neymiş adı, ailesini de .F.........ların müştemilatına yerleştirmiş F.. .....lar hanedan insanlardır Allah razı olsun çok ekmeklerini yedik, nenem, anam onlara ev işlerinde yardım ederlerdi ben ellerinde büyüdüm" sigarasını fırının köşesine yığılmış közlere fırlatıp pişmiş pidelerimi çıkarmaya başladı, mis gibi bir koku sardı fırını tezgâhta görevli çocuk eskimiş bir süpürge ile pidelerdeki unları süpürdü kılları dökülmüş kirli bir fırça ile erimiş margarin yağı pidelere sürmeye başladı. Hemen müdahale ettim zira annem evden tereyağı göndermişti "sakın oradaki yağdan sürdürme dikkat et bu tereyağı sürsünler" demişti. Bu sürülen yağ hem pidelerin yumuşak olmasını sağlar hem de ayrı bir tat katardı pidelere ama ben pidenin derdinde değildim. Bir an önce bu iş bitse de Halil usta kaldığı yerden anlatmaya başlamasının hesabındaydım. Halil usta fırındaki son pideyi de çıkardıktan sonra "haydi afiyet olsun yeğenim babana selamlarımı söyle" deyince hüsrana uğradım bir daha ne zaman böyle eşref saatinde yakalayıp hayat öyküsünü dinleyecektim. Pide dolu tenceremi fileye yerleştirdim "daha bizimkiler uyanmamışlardır gel seninle birer çay içelim Halil amca" dedim."Gel la yeğenim içelim a.ına goyim zatden canım çıktı" deyince dünyalar benim oldu. Bedestenin içindeki çay ocağından odun ateşinde demlenmiş mis gibi tavşan kanı çayları yudumlarken Halil amca kaldığı yerden anlatmaya devam etti "yeğenim bu Çarşambanın zengin milleti iyidir hastır amma biraz mugallittir" dedi "mugallit" sözcüğünün anlamını tam olarak çözemedim ama iyi bir şey olmadığının da farkına vardım Halil amcanın vurgusundan, sözünü bölüp muhabbete limon sıkmamak için sustum o anlatmaya devam etti" fakiriz ya a..na goyim gözü çıksın fakirliğin pazar günleri bu Çarşamba milleti pide yeme meraklısıdır. Biz fakiriz pideyi neyle yapıp yiyeceğiz F.......lar pide yaptırırlar her pazar bize de yollarlar. Allah razı olsun ama hep pidelerin uç kısımlarını gönderirlerdi olayı o günlerde çözdüm pidelerin kıymalı kısmı ortalarda yoğunlaşır uç kısımlarının içi boştur ya da kıyma yokusu, bulaşığı vardır. Meğer bundan bize hep pide uçları gönderirlermiş"...sigarasından derin derin bir nefes çekip soluklandı." İşte yeğenim ben o gün bu gün kıymaların en has kısmını pidelerin burun kısmına yığarım ve bilirim ki Mugallit ağaların çocukları da pazar günleri pidelerin uç kısımlarını mahallelerindeki fukaralara gönderirler. Biz kıyma yiyemeden büyüdük bari onlar bundan mahrum olmasınlar isterim" dedi ve "hadi hadi fırla Yunus hoca, Fevgiye hanım kalkmışlardır pideler soğumadan götür" diye beni uğurladı ve ben her pazar pide uçlarını mahalledeki yoksul ailelere vermeye devam ettim taaa ki DEĞERLİ başkanımız "MERDİVENLİ FIRINIMIZI yıkana kadar.

/Cemil BİÇER
03.02.2015
http://www.carsambatv.com/koseyazilari/cemil-bicer/merdivenli-sokaktaki-pideci

Benim Samsun’um Bu Değil

Uzun süredir görmediğim oğlum geldi İstanbul’dan. Samsun’a geleceğini söyleyince arkadaşları ona “Havaalanında seni bıçaklamasınlar” diye takılmışlar. Çok şaşırdım “Neden böyle söylediler ki” dedim. Zira bildiğim en güvenli şehirlerden biridir Samsun.

“Sosyal medya sallanıyor haberin yok mu” dedi oğlum. Meğer Samsunla ilgili video ve haberler sosyal medyanın en çok izlenen ’capsleri’ olmuş. Bir nevi dalga geçiliyor bizimle yani. Merak ediyorsanız ve sinirleriniz sağlamsa, arama motoru ‘Google’a “Samsun’da sıradan bir gün” diye yazın. Bakın karşınıza ne çıkacak. Üçüncü sayfa haberlerinde zirvedeymişiz meğer. Ama şu domuzcuğu linç edenler var ya onlar tavan yaptırmış.

Bizim 3. sayfa haberlerini sansürlemek isteyenlerin amacını şimdi daha iyi anlamaya başladım. Ama yöntem bu olmamalı asla. Böbürlenmek istemem ama Samsun basını ülkemizdeki en başarılı yerel medyadır. Tabir yerindeyse ‘sinekten yağ çıkarır’ bizim arkadaşlar. 3. sayfa haberlerinin sansürlenmesini akıl edenler ve daha doğrusu bu yöntemi savunanların aklına nedense Samsun’da eğitim düzeyinin yükseltilmesi gelmiyor. Yahu ne istediniz o domuz yavrusundan. Kapkara bir cahilliğin ürünüdür o manzara.

Düşünüyorum da, doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor denir ya o hesap mantıklı bir cevap bulamıyorum. Bir an için dini bir hassasiyete dayalı olarak bunu yaptıklarını düşünsem o da uymuyor. Zira dinimiz domuz eti yemeyi yasaklıyor. Domuzun kendisini ve de özellikle bir domuz yavrusunu öldürmeye sevap yazmıyor. Benim inandığım İslam dini bu eyleme günah yazar arkadaş. O yavru hayvanı linç edenleri benim vicdanım affetmez: Hikmetinden sual olunmaz yüce Rabbim affeder mi, onu da bilemem.

Soru şu: Niye gündelik yaşamıyla dalga geçilen bir şehir oldu Samsun. Buna verilecek ilk cevap şudur kanımca. Eğitim düzeyimiz geriliyor sürekli. Hatta ‘adeta yerlerde sürünüyor’ dense yeridir yani. Çocuklarımıza sevmeyi öğretmek yerine nefreti öğretiyoruz ne yazık ki. Oysa ‘sevmek zamanında’ ne diyor bak Sait Faik. “Bir insanı sevmekle başlar her şey ve bir insanı sevmekle biter” Bir insanı sevmeyi öğrenen kişi, bütün canlıları ve de doğayı da sevmesi gerektiğini bilir çünkü. İnternette Samsunla dalga geçen o haber, fotoğraf ve videoları yayanlara kızmadım asla. Ama Samsun’un bu duruma düşmüş olmasına üzüldüm. Hatta utandım. Benim Samsun’um, bu Samsun değil. Bir şeyler yapmak lazım.

/Ragıp GÖKER
03.02.2015

2 Şubat 2015 Pazartesi

Kızılırmak Deltası Gönüllüleri

2 Şubat dünya sulak alanlar günü önemli gün ve haftalar arasında belide çoğu kişinin farkında olmadığı bir gün ama Samsun için önemli. Aslında beklide diğer illerden daha etkili farkındalık çalışmalarının yapılması gereken bir gün. Sulak alanlar Samsun için neden önemli? Samsun Kızılırmak Deltası Yeşil Irmak Deltası ve Lâdik gölü ile ülkemizin önemli sulak alanlarına sahip bir ilimiz.

Özellikle Kızılırmak Deltası Ramsar sözleşmesi ile koruma altında bu da bize dünya çapında bir sorumluluk yüklüyor. Ne önemi var sulak alanların önceleri sorun olarak algılanan sıtma ile mücadelede kurutma çalışmaları yapılan daha sonra topraksız köylülere toprak sağlamak amacı ile devlet kurumları tarafından drenaj çalışmaları ile kurutulan Hatay ‘da üzerine hava alanları yapılan 19 Mayıs ilçemizden Bafra’ ya kadar demiryolları döşenip binlerce ağacı kesilerek subasar ormanları yok edilen keresteleri trenlerle yurtdışına satışı yapılan sulak alanlar.

Sulak alanlar en başta göçmen kuşların yaşam alanı sadece Kızılırmak Deltası’nda Türkiye’de bulunan 478 kuş türünün, 349 tanesi yılın değişik dönemlerinde yaşıyor. Bu alanlar sahip oldukları bitki örtüsü, kuşlar dışındaki yaban hayatı, manda populasyonları, subasar ormanları, balıkları, yaban atları, ıslak çayırları, sazları, jungusları ile birer biyolojik hazine. Bu hazineleri ıslah edilmesi gereken yerler olarak görüp geçmişte olduğu gibi kurutmaya kalkmak devamlı yayılan tarım alanların tehdidinde tutmak yâda buradaki yaban hayatı tehlikeye düşürecek kontrolsüz avcılık uygulamalara izin vermek birçok bölgemizde olduğu gibi yapılaşma tehdidi altında bırakmak bizim gelecek kuşaklara bırakacağımız en kötü mirastır.

Sulak alanların korunması ve takibini sadece devletin ilgili kurumlarına bırakmak yerine sivil toplumun da örgütlenerek buralarda yaşayan canlıların yaşam hakkını savunması baskı gurupları oluşturarak yasalar çerçevesinde bilimin öngörülerinin ışığında gelecek kuşaklara bu doğal anıtların bırakılmasını sağlamaları önemlidir. Samsun’da son 2 yıldır bir araya gelen Kızılırmak Deltası Gönüllüleri Platformu bu alanda önemli çalışmalar içerisinde konuyu gündemde tutarak ilgililerin ve kamuoyunun dikkatlerini çekmeye farkındalık yaratmaya çalışıyorlar. Bu amaçla 1 Şubat Pazar günü bir söyleşi ve gönüllülerin fotoğraflarından oluşan fotoğraf sergisi etkinliği gerçekleştirdiler sergi 7 Şubat cumartesi gününe kadar Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı binasında bulunan galeride izleyicileri bekliyor. Her şeyin fiyatını bilip değerini bilmediğimiz bu dünyada değerlerimizi fark etmek umudu ile.

/Ö. Faruk SÖNMEZ
2 Şubat 2015