2 Ekim 2007 Salı

Yüz Yıl Önceki Samsun





Geçen hafta “Samsun’da tarih neden yok?” sorusunun cevabını aramaya çalıştım. Bundan böyle birkaç yazı daha Samsun tarihi üzerine devam edecek yazılarla birlikte olacağız. Bu yazılarımda 1900’lü yılların başında hazırlanan salnameleri (İl yıllıkları) esas alarak 100 yıl önceki Samsun’umuzun fotoğrafını ortaya koymaya çalışacağım. Salnameler hazırlandıkları devir itibarıyla ehemmiyet arz etmekte olup, ait olduğu vilayette bir yıl boyunca ortaya çıkan gelişmeler, coğrafî veya idarî bir bölgenin, şehir veya farklı diğer yerleşim birimlerinin genel dökümleri yer almaktadır. Devletin yetkili organ ve kuruluşlarınca bu eserler incelenir ve eldeki bulgular ışığında bir sonraki sene için gerekli tedbirlerin alınması yoluna gidilirdi. Salnâmeler, ihtiva ettikleri malzeme bakımından son derece zengin, açıklayıcı bilgilere sahip eserlerdir. Bunlarda, il, ilçe ve hatta zaman zaman köy ve meraların topografik, demografik, ticarî, sosyal, siyasî, hukukî ve kültürel tarihleri hakkında sağlıklı bilgiler verilmektedir. Kısaca salnâmelerden genel olarak bir şehrin bütün detayları hakkında bilgi sahibi olunabilir.

Samsun Karadeniz’in En Güzel Kasabası
Vilayet merkezi olan Trabzon’dan sonra Karadeniz’in en güzel ve mamur bir kasabası olan Samsun şehri tatlı bir eğim üzerinde kurulmuş olup sahil tarafı merkeze göre yarıçapı yaklaşık 1500 metre uzunluğunda bir kavis daire teşkil eder. 1860 senesinde şehrin büyük bir kısmını mahveden bir yangını müteakip sokakları birbirine dikey olarak eşit tanzim olunduğu gibi binalarının inşa tarzı da göze gayet hoş gelmektedir.

Arazisi oldukça verimli olup meyve ve sebzenin her türlüsünü yetiştirmeğe müsaittir. Samsun kasabası deniz sathı ile hemen hemen bir seviyede ise de biraz sonra arazi yavaş yavaş yükselerek nihayet Kavak taraflarında 450 metreye ulaşır. Bağdat ile beraber dört-beş vilayetin iskelesi olan Samsun Kasabası’nın günden güne gelişmesi memnuniyet verici bir durumdur.

İklimi ve insan sağlığı
Samsun’un hava durumu ve iklim özellikleri Karadeniz’in diğer sahil kasabalarına benzemektedir. Burada da en güzel ve sürekli olan mevsim sonbahardır. Yazın sıcaklık 33 dereceyi geçmediği gibi kışın da hemen hemen dört dereceden aşağı düşmez. Rutubet oldukça fazla olup kış mevsimi dahi uzunca müddet sürer. En çok soğuk alma, romatizma, göz ve boğaz ağrıları, göğüs nezleleri, boğmaca öksürüğü ve zatürre gibi hastalıklara rastlanır.

Samsun’un güneydoğusundan denize akmakta olan Mert ırmağından ayrılıp eski ve düzensiz bir kanal ile kasabaya kadar getirilen ve şehir dahilindeki bütün çeşmelere dağıtılan sudan başka mahalli ihtiyacı karşılayacak bir menba suyu mevcut olmadığından  ve bu ırmağın suyu da senenin hemen hemen her mevsiminde bulanık ve kireçli olmasından dolayı içenlerde bazı rahatsızlıklar meydana gelmektedir.

İlk bahar mevsimi tüm Karadeniz kasabalarında olduğu gibi buraları da yağmurlu ve dumanlı bir halde geçtiğinden en çok bu mevsimde bulaşıcı nezle ile grip ve bazı göğüs hastalıkları hüküm sürmektedir. Kasabanın Kuzeybatısındaki bataklıklar bir müddettir belediye tarafından doldurulmakta olduğundan bunların eskisi kadar tesiri kalmamış ise de yine yazın sıcak günlerinde sıtmanın bir iki çeşidine tesadüf olunmaktadır. Bundan başka ara sıra tifo, kızamık ve kızıl gibi hastalıklar görülür. Frengi illeti azdır.

Samsun Halkı Diğer Karadenizlilerden Farklı
Samsun’un da bağlı olduğu Trabzon Vilayeti sakinleri, bölgesel olarak nüfus ve ırk bakımından birbirlerinden farklılıklar gösterirler. Tirebolu ile Trabzon arasındaki halk Lazlara daha yakın oldukları gibi Samsun ile civar kasabaların ahalisi de Anadolu halkına daha çok benzerler. Adetleri, meşrepleri, konuşma şekilleri, hâsılı her şeyleri onların farklı olduğunu ve lazistan (Rize) ile Trabzon’dan uzaklaştıkça Karadenizlin atılgan, coşkun ve hırçın çocuklarının yerine sade fikirli, ağırbaşlı, sakin tabiatlı adamlar aldığı görülür. Samsun halkının büyük bir kısmı Trabzon, Kayseri, Sivas, Ankara ahalisinden olup içlerinde birçok da Çerkes ve Gürcü vardır.


Samsun’da Geçerli İş Ve Meslekler Alanları
Kasaba ahalisi ziraat, ticaret, balıkçılık, kayıkçılık, sarraflık, komisyonculuk, tütüncülük, hamallık, demircilik, taş işçiliği, dülgerlik, bakırcılık, marangozluk, kuyumculuk ve bahçıvanlık gibi o dönemde geçerli olan hemen hemen tüm iş ve meslek dalları ile uğraşmaktaydı. 1900’lü yılların hemen başlarında Rusya’da tütün ziraati yaygınlık kazanması nedeniyle tütün işçiliği yapmak üzere o taraflara gidenlerde hayli bir yekün teşkil etmekteydi. Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere de az miktarda iş amacıyla gidenler bulunmaktaydı.

Dinî Ve İlmî Müesseseler
Şehir merkezinde dini müessese olarak, 10 adet cami ve 3 mescit, 4 tekke, 4 kilise bulunuyordu. Eğitim ve öğretim kurumu olarak da 3 medrese ile 3 ibtidaî (ilkokul) mektebi 2 Rüşdiye (ortaokul) Mektebi [kız erkek ayrı], 1 idadi (Lise) Mektebi ve ayrıca hafız yetiştirmek için 1 mektep bulunmaktaydı. O dönemde eğitim ve öğretin din ve mezhep eksenli olarak yapılmakta olduğundan eğitim müesseseleri Müslümanlar ve Hristiyanlar için ayrı ayrı teşekkül etmiş bulunuyordu. Hatta Hıristiyanlar da bile Rum, Ortodoks Ermeni, Katolik Ermeni gibi ayrışmalar mevcuttu. Bu şekilde Rumların kız ve erkek çocukları için üç daireden oluşan 1 ve Ermeni milleti kız ve erkek çocukları ile Ermeni Katolik milletinin kız ve erkek çocuklarına mahsus 1’er mektep bulunmaktaydı.

Resmi Yapılar
Şehirde o zamanlar, 1 hapishane, 1 zabıta dairesi, zabiye süvarileri için hayvan ahırını da  içine alan geniş ve muntazam 1 hükümet dairesi,  bunun civarında subay ve askerler için ayrı ayrı dairelerle içinde bir  hastanede bulunan kale, şehrin yüksek noktasında 1 askeri kışla, biri ihtiyat askerleri için olmak üzere iki daireden oluşan duvarları taştan 1 redif deposu, Valide Sultan Vakfı’ndan kiralanmış bulunan geniş 1 ambar, 1 gümrük dairesi ve telgraf ve posta ve duyun-ı Umumiye, liman, karantinahane, 1 Fener ve belediye daireleri ve Sultan Abdülhamid’in saltanatının yirmi beşinci yılının anısına yapılmış bulunan geniş belediye hastanesi (şimdiki Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi), 6 eczahane, 2 un fabrikası, 1 bedestan, 1 muvakkıthane (Vaktin ve özellikle namaz vakitlerinin belirlendiği merkez), belediye tarafından yaptırılmış bulunan büyük çalar saatli 1 kule, ticarî eşya ve Reji idaresinin tütün ihracatına mahsus olup üzerlerinde el vagonları işletilmek için çekilmiş demiryolu da bulunan 2 demir iskele, buharla hareket eden makineleri olan Reji idaresine mahsus büyük tütün ve sigara imalathanesi, muhtelif kiremit ve tuğla imalathaneleri ve Türkçe ve Fransızca ve Rumca ve Ermenice harflerle kitap basılabilen topografya ve litografya makinelarını şamil 1 matbaa mevcuttu.

Samsun’un Yeniden İmarı
Samsun kasabası önceleri sahilden başlayıp batıdaki yamaçlara doğru bina ve tesis edilmişken 1870 senesinde meydana gelen yangın Samsun şehrini adeta bir tarla haline getirmişti. O zaman özel olarak getirtilen mühendis marifetiyle şehrin topografik durumuna göre bir haritası çıkartılmıştı. Bina inşaatlarında bu harita esas tutulduğundan biri birbiriyle kesişen altıdan on metreye kadar genişlikleri olan, düz ve muntazam caddeleri meydana getirilmişti. Doğu’ya doğru bir taraftan uzayıp giden yeni mahalleler arasında da düzenli caddeler açılıp her taraf kaldırımlarla döşenmiş bulunuyordu. Şehrin bitim noktasında ve doğu kesimlerine doğru sahil boyunca uzanan Çarşamba şosesi başlangıcındaki Mert ırmağı üzerinde eskiden kalma iki gözlü taş köprü mevcut iken 1903 senesinde ırmağın taşması sonucu yıkılarak geliş ve gidiş kesilmiş ise de bu köprü sonradan tamir edilmiştir.

Mesire Alanları
Yüzyılın başında Samsunluların en önemli mesire yeri olan Mert ırmağı sahiline Kılıçdede Mahallesinin kurulmasından sonra halk gezinti ve eğlence alanı olarak daha çok Kaçuriler arazisi dâhilinde ki vadilere rağbet etmeye başlamışlardı. Bu alan, mutasarrıf Hamdi Bey tarafından Samsun’a kazandırmış olduğundan “Hamdi Bey Caddesi” olarak ta anılmaktaydı. Bu alanın çok güzel bir manzarası olup etrafı ağaçlarla süslenmiş durumdaydı. Samsunluların rağbet ettikleri diğer mesire alanları ise kuzeyde kurutma çalışmaları devam eden bataklık yakınları, fener burnu tarafları ve tarihi önemi bulunan  “Karasamsun” yada “Eski Samsun” adı verilen tepenin etekleri sayılabilir. 1900 senesinden itibaren her sene Mayıs ayının ortasında at yarışı icra edilmek üzere doğu tarafındaki derbent ile Merd ırmağı arasında bulunan düzlük te seyir ve gezinti alanı olarak tesis edilmişti. Samsun’un halkında birçok bölgenin aksine yaz mevsiminde yaylaya gitme alışkanlığı yoktu. Yaz ve kış herkes aynı meskenlerinde otururlardı. Hava değişimine ihtiyacı olanlar ise şehrin civarında su ve havası iyi olan bazı köylerle Bağdat şosesi üzerinde bulunan Kavak Nahiyesine gitmekteydiler.

Samsun’un Pazar ve Çarşıları
Samsun’un hemen hemen üçte ikisi Pazar ve ticaret alanı olup doğrudan doğruya Avrupa ile irtibatı olan büyük ticarethaneler bulunmaktaydı. Samsun aynı zamanda Anadolu vilayetlerinden bir çoğunun da iskelesi konumunda bulunuyordu. Bağdat postaları için de bir merkez vazifesi görüyordu. Buğday, meyve ve kereste pazarları adıyla üç büyük meydanı vardı ki buraları memleketin en önemli alışveriş merkezleri olup her gün etraftan araba, deve ve sair hayvanlarla pek çok eşya ve erzak getirilmekteydi.

Samsun merkezinde 2624 ev, 14 han, 11 hamam, 885 mağaza, 584 dükkan, 1 değirmen, 70 fırın, 7 gazino, 1 lokanta, 2 otel ve misafirhane, 18 meyhane, 5 şadırvan ve umuma mahsus 35 çeşme bulunmaktaydı.

Giyim-Kuşam
Samsun ahalisi çoğunlukla setre ve pantolon giymekteydiler. Halkın bir kısmı köylüler gibi vücudun büyük kısmını örtecek kadar kısa olan mintan tabir edilen sade bir elbise giymekte ve bazıları da Avrupa kumaşlarından ve Rumeli abasından ve köylerde kıl veya ketenden yaptıkları mensucattan üretilmiş elbise giymekteydiler.

Samsunluların ahlak ve adetleri arasından tenkit edilecek bir durum göze çarpmamaktadır.
Tüm hemşehirilerimizin mubarek Ramazanlarını tebrik eder, sağlık ve mutluluk içerisinde bayrama ulaşmalarını temenni ederim.

Selam ve sevgilerimle….

/Mümin YILDIZTAŞ

Tarih Samsun'da Neden Yok?

MÖ 7. yüzyılda “Amisos’ adıyla kurulmuş bir koloni kenti olarak bilinen Samsun, Anadolu Selçukluları döneminde Türkleşmeye ve İslamlaşmaya başlamış, Yıldırım Beyazıt ise bu stratejik sahil kentini Osmanlı toprakları arasına dâhil etmiştir.

Osmanlıların kentte yaptıkları ilk nüfus sayımlarına göre Samsun merkezinde bulunan 10 mahalleden 9'u Türk, biri ise Rum mahallesidir. 1530 sayımına göre bu mahallelerde 292 Türk, 56 gayrimüslim hanesi bulunmaktadır (Bak: 387 numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri-937/1530-II. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yay., Ankara 1997, s. 44).

Ancak 1650'li yıllardan sonra tüm Canik Sancağı'nda olduğu gibi, Samsun kasabasında da Rum nüfusunda önemli bir artış görülmektedir. Osmanlı Arşivi'nde Defteroloji Uzmanı olarak görev yapan Sayın Ahmet Özkılınç, bu durumun aynı yıllarda daha doğudaki gayrimüslim nüfusta görülen azalmayla ilişkilendirilebileceğini, Samsun ve civarı yerleşim yerleri ile daha batıda görülen Rum nüfusu artışının bu hareketlenmeden kaynaklanmış olabileceğini söylemektedir. 1850'li yıllarda ise Samsun'a gerek Kafkasya ve gerek Rumeli'den gelen göçmenler sayesinde Türk nüfusu ekseriyeti tekrar yakalamıştır.

Bu şekilde tarih boyunca sürekli hareketli ve canlı bir yapıya sahip olan Samsunumuzun tarihi, günümüzde maalesef 19 Mayıs 1919 ile başlatılmaktadır. Şehrimizi tanıtıcı eser ve yazılara baktığınızda, Mıntıka Palas Oteli'nde (Gazi Müzesi) sergilenen Atatürk'ün özel eşyalarıyla fotoğrafları, Doğu park’taki maket Bandırma Vapuru, Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergilenen arkeolojik eserlerden başka bir şey sunulmadığı görülmektedir. Bir de aynı yazılarda, Samsun halkı "Amazonlar" denen garip bir kavimle ilişkilendirilmektedir ki, bu ise ayrıca bir hezeyandır.

MÖ. 1200 yıllarında Terme bölgesinde yaşadıkları ileri sürülen bu sapık kavmin varlığı ve yokluğu bile tartışmalıdır. Netice itibariyle Samsun'u tanıtıcı eserlerin bir çoğunda, Samsun'da, tarih öncesi çağlardan, 1919 senesine kadar hiçbir şey olmamış, boş bir coğrafya parçası olarak kalmış görüntüsü verilmiştir. Oysa Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan zamanından beri (1150'li yıllar) Türk şehri olan Samsun'a, gerek Selçuklular, gerek sonraki mahallî beylikler ve gerekse Osmanlılar döneminde onlarca kalıcı mamur eser bırakılmıştır.

Kuşkusuz bunların önemli bir kısmı Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında çıkan büyük yangınlar neticesi yok olmuş ya da kullanılamaz hâle gelmiştir. Örneğin 1859 ve 1869 senesinde çıkan büyük yangınlar neticesi şehir tamamen yok olmuş, ancak cami, medrese, hamam, çeşme gibi taş yapılar bu felaketlerden asgarî bir şekilde etkilenmişlerdir. 1900'lerin başlarında ise, sık sık yaşanan yangınların arkasında, halkın mal ve eşyalarını fahiş fiyatla sigorta kapsamına almak isteyen ecnebi sigorta şirketlerinin bulunduğu tespit edilmiştir (Bak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi [BOA.] DH. MKT, 1030/3).

Samsun'da bu büyük yangınlardan artakalabilen Selçuklu ve Osmanlı eserlerine en büyük darbe ise, uzun dönem şehrimizin belediye başkanlığını yapan Kemal Vehbi Gül tarafından vurulmuştur. Bu cümlemi kimse siyasî bir yaklaşım olarak değerlendirmesin lütfen. Çünkü Vehbi Gül'ün Samsun'a yaptıklarını Samsun halkı zaten değerlendirmektedir. Burada söylemek istediğim, Samsun'da kalabilen bu Türk eserlerinin, Kemal Vehbi Gül zamanında yapılan bilinçsiz tamirat ve tadilatlarla tamamen aslından uzaklaştırılmış olmasıdır. Bu tadilatlar o kadar kontrolsüz yapılmış ki, bir kısmının tarihle bağlantısını neredeyse sadece adı sağlar haldedir. İsa Baba Camii, Şeyh Kutbeddin Camii, Kale Camii, Abdullah Paşa Camii, Rasathane Camii tarihî özelliklerinden büyük oranda arındırılan dinî yapılar olarak ilk etapta akla gelenlerdir.

Bunların bir kısmı aradan geçen otuz yıl içerisinde tekrar restore edilecek duruma gelmiştir. En azından yeni yapılacak tamirat ve tadilâtlarda, orijinal durumları araştırılıp tespit edilmeli, uzman kişilerin görüşleri doğrultusunda hareket edilmelidir. Birçoğunun Sultan II. Abdülhamit tarafından çektirilmiş fotoğrafları mevcuttur. Bu fotoğraflardan mutlaka istifade edilmeli, eski halini hatırlayan yaşlılardan detayları öğrenilmelidir. Varsa başka resimleriyle birlikte bu detaylar mutlaka kayıt altına alınmalıdır.

/Mümin YILDIZTAŞ
muminyildiztas@halkgazetesi.com.tr

Yüz Yıl önceki Samsun





/Mümin YILDIZTAŞ

Geçen hafta “Samsun’da tarih neden yok?” sorusunun cevabını aramaya çalıştım. Bundan böyle birkaç yazı daha Samsun tarihi üzerine devam edecek yazılarla birlikte olacağız. Bu yazılarımda 1900’lü yılların başında hazırlanan salnameleri (İl yıllıkları) esas alarak 100 yıl önceki Samsun’umuzun fotoğrafını ortaya koymaya çalışacağım. Salnameler hazırlandıkları devir itibarıyla ehemmiyet arz etmekte olup, ait olduğu vilayette bir yıl boyunca ortaya çıkan gelişmeler, coğrafî veya idarî bir bölgenin, şehir veya farklı diğer yerleşim birimlerinin genel dökümleri yer almaktadır. Devletin yetkili organ ve kuruluşlarınca bu eserler incelenir ve eldeki bulgular ışığında bir sonraki sene için gerekli tedbirlerin alınması yoluna gidilirdi. Salnâmeler, ihtiva ettikleri malzeme bakımından son derece zengin, açıklayıcı bilgilere sahip eserlerdir. Bunlarda, il, ilçe ve hatta zaman zaman köy ve meraların topografik, demografik, ticarî, sosyal, siyasî, hukukî ve kültürel tarihleri hakkında sağlıklı bilgiler verilmektedir. Kısaca salnâmelerden genel olarak bir şehrin bütün detayları hakkında bilgi sahibi olunabilir.

Samsun Karadeniz’in En Güzel Kasabası
Vilayet merkezi olan Trabzon’dan sonra Karadeniz’in en güzel ve mamur bir kasabası olan Samsun şehri tatlı bir eğim üzerinde kurulmuş olup sahil tarafı merkeze göre yarıçapı yaklaşık 1500 metre uzunluğunda bir kavis daire teşkil eder. 1860 senesinde şehrin büyük bir kısmını mahveden bir yangını müteakip sokakları birbirine dikey olarak eşit tanzim olunduğu gibi binalarının inşa tarzı da göze gayet hoş gelmektedir.

Arazisi oldukça verimli olup meyve ve sebzenin her türlüsünü yetiştirmeğe müsaittir. Samsun kasabası deniz sathı ile hemen hemen bir seviyede ise de biraz sonra arazi yavaş yavaş yükselerek nihayet Kavak taraflarında 450 metreye ulaşır. Bağdat ile beraber dört-beş vilayetin iskelesi olan Samsun Kasabası’nın günden güne gelişmesi memnuniyet verici bir durumdur.

İklimi ve insan sağlığı
Samsun’un hava durumu ve iklim özellikleri Karadeniz’in diğer sahil kasabalarına benzemektedir. Burada da en güzel ve sürekli olan mevsim sonbahardır. Yazın sıcaklık 33 dereceyi geçmediği gibi kışın da hemen hemen dört dereceden aşağı düşmez. Rutubet oldukça fazla olup kış mevsimi dahi uzunca müddet sürer. En çok soğuk alma, romatizma, göz ve boğaz ağrıları, göğüs nezleleri, boğmaca öksürüğü ve zatürre gibi hastalıklara rastlanır.

Samsun’un güneydoğusundan denize akmakta olan Mert ırmağından ayrılıp eski ve düzensiz bir kanal ile kasabaya kadar getirilen ve şehir dahilindeki bütün çeşmelere dağıtılan sudan başka mahalli ihtiyacı karşılayacak bir menba suyu mevcut olmadığından  ve bu ırmağın suyu da senenin hemen hemen her mevsiminde bulanık ve kireçli olmasından dolayı içenlerde bazı rahatsızlıklar meydana gelmektedir.

İlk bahar mevsimi tüm Karadeniz kasabalarında olduğu gibi buraları da yağmurlu ve dumanlı bir halde geçtiğinden en çok bu mevsimde bulaşıcı nezle ile grip ve bazı göğüs hastalıkları hüküm sürmektedir. Kasabanın Kuzeybatısındaki bataklıklar bir müddettir belediye tarafından doldurulmakta olduğundan bunların eskisi kadar tesiri kalmamış ise de yine yazın sıcak günlerinde sıtmanın bir iki çeşidine tesadüf olunmaktadır. Bundan başka ara sıra tifo, kızamık ve kızıl gibi hastalıklar görülür. Frengi illeti azdır.

Samsun Halkı Diğer Karadenizlilerden Farklı
Samsun’un da bağlı olduğu Trabzon Vilayeti sakinleri, bölgesel olarak nüfus ve ırk bakımından birbirlerinden farklılıklar gösterirler. Tirebolu ile Trabzon arasındaki halk Lazlara daha yakın oldukları gibi Samsun ile civar kasabaların ahalisi de Anadolu halkına daha çok benzerler. Adetleri, meşrepleri, konuşma şekilleri, hâsılı her şeyleri onların farklı olduğunu ve lazistan (Rize) ile Trabzon’dan uzaklaştıkça Karadenizlin atılgan, coşkun ve hırçın çocuklarının yerine sade fikirli, ağırbaşlı, sakin tabiatlı adamlar aldığı görülür. Samsun halkının büyük bir kısmı Trabzon, Kayseri, Sivas, Ankara ahalisinden olup içlerinde birçok da Çerkes ve Gürcü vardır.


Samsun’da Geçerli İş Ve Meslekler Alanları
Kasaba ahalisi ziraat, ticaret, balıkçılık, kayıkçılık, sarraflık, komisyonculuk, tütüncülük, hamallık, demircilik, taş işçiliği, dülgerlik, bakırcılık, marangozluk, kuyumculuk ve bahçıvanlık gibi o dönemde geçerli olan hemen hemen tüm iş ve meslek dalları ile uğraşmaktaydı. 1900’lü yılların hemen başlarında Rusya’da tütün ziraati yaygınlık kazanması nedeniyle tütün işçiliği yapmak üzere o taraflara gidenlerde hayli bir yekün teşkil etmekteydi. Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere de az miktarda iş amacıyla gidenler bulunmaktaydı.

Dinî Ve İlmî Müesseseler
Şehir merkezinde dini müessese olarak, 10 adet cami ve 3 mescit, 4 tekke, 4 kilise bulunuyordu. Eğitim ve öğretim kurumu olarak da 3 medrese ile 3 ibtidaî (ilkokul) mektebi 2 Rüşdiye (ortaokul) Mektebi [kız erkek ayrı], 1 idadi (Lise) Mektebi ve ayrıca hafız yetiştirmek için 1 mektep bulunmaktaydı. O dönemde eğitim ve öğretin din ve mezhep eksenli olarak yapılmakta olduğundan eğitim müesseseleri Müslümanlar ve Hristiyanlar için ayrı ayrı teşekkül etmiş bulunuyordu. Hatta Hıristiyanlar da bile Rum, Ortodoks Ermeni, Katolik Ermeni gibi ayrışmalar mevcuttu. Bu şekilde Rumların kız ve erkek çocukları için üç daireden oluşan 1 ve Ermeni milleti kız ve erkek çocukları ile Ermeni Katolik milletinin kız ve erkek çocuklarına mahsus 1’er mektep bulunmaktaydı.

Resmi Yapılar
Şehirde o zamanlar, 1 hapishane, 1 zabıta dairesi, zabiye süvarileri için hayvan ahırını da  içine alan geniş ve muntazam 1 hükümet dairesi,  bunun civarında subay ve askerler için ayrı ayrı dairelerle içinde bir  hastanede bulunan kale, şehrin yüksek noktasında 1 askeri kışla, biri ihtiyat askerleri için olmak üzere iki daireden oluşan duvarları taştan 1 redif deposu, Valide Sultan Vakfı’ndan kiralanmış bulunan geniş 1 ambar, 1 gümrük dairesi ve telgraf ve posta ve duyun-ı Umumiye, liman, karantinahane, 1 Fener ve belediye daireleri ve Sultan Abdülhamid’in saltanatının yirmi beşinci yılının anısına yapılmış bulunan geniş belediye hastanesi (şimdiki Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi), 6 eczahane, 2 un fabrikası, 1 bedestan, 1 muvakkıthane (Vaktin ve özellikle namaz vakitlerinin belirlendiği merkez), belediye tarafından yaptırılmış bulunan büyük çalar saatli 1 kule, ticarî eşya ve Reji idaresinin tütün ihracatına mahsus olup üzerlerinde el vagonları işletilmek için çekilmiş demiryolu da bulunan 2 demir iskele, buharla hareket eden makineleri olan Reji idaresine mahsus büyük tütün ve sigara imalathanesi, muhtelif kiremit ve tuğla imalathaneleri ve Türkçe ve Fransızca ve Rumca ve Ermenice harflerle kitap basılabilen topografya ve litografya makinelarını şamil 1 matbaa mevcuttu.

Samsun’un Yeniden İmarı
Samsun kasabası önceleri sahilden başlayıp batıdaki yamaçlara doğru bina ve tesis edilmişken 1870 senesinde meydana gelen yangın Samsun şehrini adeta bir tarla haline getirmişti. O zaman özel olarak getirtilen mühendis marifetiyle şehrin topografik durumuna göre bir haritası çıkartılmıştı. Bina inşaatlarında bu harita esas tutulduğundan biri birbiriyle kesişen altıdan on metreye kadar genişlikleri olan, düz ve muntazam caddeleri meydana getirilmişti. Doğu’ya doğru bir taraftan uzayıp giden yeni mahalleler arasında da düzenli caddeler açılıp her taraf kaldırımlarla döşenmiş bulunuyordu. Şehrin bitim noktasında ve doğu kesimlerine doğru sahil boyunca uzanan Çarşamba şosesi başlangıcındaki Mert ırmağı üzerinde eskiden kalma iki gözlü taş köprü mevcut iken 1903 senesinde ırmağın taşması sonucu yıkılarak geliş ve gidiş kesilmiş ise de bu köprü sonradan tamir edilmiştir.

Mesire Alanları
Yüzyılın başında Samsunluların en önemli mesire yeri olan Mert ırmağı sahiline Kılıçdede Mahallesinin kurulmasından sonra halk gezinti ve eğlence alanı olarak daha çok Kaçuriler arazisi dâhilinde ki vadilere rağbet etmeye başlamışlardı. Bu alan, mutasarrıf Hamdi Bey tarafından Samsun’a kazandırmış olduğundan “Hamdi Bey Caddesi” olarak ta anılmaktaydı. Bu alanın çok güzel bir manzarası olup etrafı ağaçlarla süslenmiş durumdaydı. Samsunluların rağbet ettikleri diğer mesire alanları ise kuzeyde kurutma çalışmaları devam eden bataklık yakınları, fener burnu tarafları ve tarihi önemi bulunan  “Karasamsun” yada “Eski Samsun” adı verilen tepenin etekleri sayılabilir. 1900 senesinden itibaren her sene Mayıs ayının ortasında at yarışı icra edilmek üzere doğu tarafındaki derbent ile Merd ırmağı arasında bulunan düzlük te seyir ve gezinti alanı olarak tesis edilmişti. Samsun’un halkında birçok bölgenin aksine yaz mevsiminde yaylaya gitme alışkanlığı yoktu. Yaz ve kış herkes aynı meskenlerinde otururlardı. Hava değişimine ihtiyacı olanlar ise şehrin civarında su ve havası iyi olan bazı köylerle Bağdat şosesi üzerinde bulunan Kavak Nahiyesine gitmekteydiler.

Samsun’un Pazar ve Çarşıları
Samsun’un hemen hemen üçte ikisi Pazar ve ticaret alanı olup doğrudan doğruya Avrupa ile irtibatı olan büyük ticarethaneler bulunmaktaydı. Samsun aynı zamanda Anadolu vilayetlerinden bir çoğunun da iskelesi konumunda bulunuyordu. Bağdat postaları için de bir merkez vazifesi görüyordu. Buğday, meyve ve kereste pazarları adıyla üç büyük meydanı vardı ki buraları memleketin en önemli alışveriş merkezleri olup her gün etraftan araba, deve ve sair hayvanlarla pek çok eşya ve erzak getirilmekteydi.

Samsun merkezinde 2624 ev, 14 han, 11 hamam, 885 mağaza, 584 dükkan, 1 değirmen, 70 fırın, 7 gazino, 1 lokanta, 2 otel ve misafirhane, 18 meyhane, 5 şadırvan ve umuma mahsus 35 çeşme bulunmaktaydı.

Giyim-Kuşam
Samsun ahalisi çoğunlukla setre ve pantolon giymekteydiler. Halkın bir kısmı köylüler gibi vücudun büyük kısmını örtecek kadar kısa olan mintan tabir edilen sade bir elbise giymekte ve bazıları da Avrupa kumaşlarından ve Rumeli abasından ve köylerde kıl veya ketenden yaptıkları mensucattan üretilmiş elbise giymekteydiler.

Samsunluların ahlak ve adetleri arasından tenkit edilecek bir durum göze çarpmamaktadır.
Tüm hemşehirilerimizin mubarek Ramazanlarını tebrik eder, sağlık ve mutluluk içerisinde bayrama ulaşmalarını temenni ederim.

Selam ve sevgilerimle….

Tarih Samsun'da Neden Yok?




/Mümin YILDIZTAŞ
muminyildiztas@halkgazetesi.com.tr

 MÖ 7. yüzyılda “Amisos’ adıyla kurulmuş bir koloni kenti olarak bilinen Samsun, Anadolu Selçukluları döneminde Türkleşmeye ve İslamlaşmaya başlamış, Yıldırım Beyazıt ise bu stratejik sahil kentini Osmanlı toprakları arasına dâhil etmiştir.

Osmanlıların kentte yaptıkları ilk nüfus sayımlarına göre Samsun merkezinde bulunan 10 mahalleden 9'u Türk, biri ise Rum mahallesidir. 1530 sayımına göre bu mahallelerde 292 Türk, 56 gayrimüslim hanesi bulunmaktadır (Bak: 387 numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri-937/1530-II. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yay., Ankara 1997, s. 44).

Ancak 1650'li yıllardan sonra tüm Canik Sancağı'nda olduğu gibi, Samsun kasabasında da Rum nüfusunda önemli bir artış görülmektedir. Osmanlı Arşivi'nde Defteroloji Uzmanı olarak görev yapan Sayın Ahmet Özkılınç, bu durumun aynı yıllarda daha doğudaki gayrimüslim nüfusta görülen azalmayla ilişkilendirilebileceğini, Samsun ve civarı yerleşim yerleri ile daha batıda görülen Rum nüfusu artışının bu hareketlenmeden kaynaklanmış olabileceğini söylemektedir. 1850'li yıllarda ise Samsun'a gerek Kafkasya ve gerek Rumeli'den gelen göçmenler sayesinde Türk nüfusu ekseriyeti tekrar yakalamıştır.

Bu şekilde tarih boyunca sürekli hareketli ve canlı bir yapıya sahip olan Samsunumuzun tarihi, günümüzde maalesef 19 Mayıs 1919 ile başlatılmaktadır. Şehrimizi tanıtıcı eser ve yazılara baktığınızda, Mıntıka Palas Oteli'nde (Gazi Müzesi) sergilenen Atatürk'ün özel eşyalarıyla fotoğrafları, Doğu park’taki maket Bandırma Vapuru, Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergilenen arkeolojik eserlerden başka bir şey sunulmadığı görülmektedir. Bir de aynı yazılarda, Samsun halkı "Amazonlar" denen garip bir kavimle ilişkilendirilmektedir ki, bu ise ayrıca bir hezeyandır.

MÖ. 1200 yıllarında Terme bölgesinde yaşadıkları ileri sürülen bu sapık kavmin varlığı ve yokluğu bile tartışmalıdır. Netice itibariyle Samsun'u tanıtıcı eserlerin bir çoğunda, Samsun'da, tarih öncesi çağlardan, 1919 senesine kadar hiçbir şey olmamış, boş bir coğrafya parçası olarak kalmış görüntüsü verilmiştir. Oysa Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan zamanından beri (1150'li yıllar) Türk şehri olan Samsun'a, gerek Selçuklular, gerek sonraki mahallî beylikler ve gerekse Osmanlılar döneminde onlarca kalıcı mamur eser bırakılmıştır.

Kuşkusuz bunların önemli bir kısmı Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında çıkan büyük yangınlar neticesi yok olmuş ya da kullanılamaz hâle gelmiştir. Örneğin 1859 ve 1869 senesinde çıkan büyük yangınlar neticesi şehir tamamen yok olmuş, ancak cami, medrese, hamam, çeşme gibi taş yapılar bu felaketlerden asgarî bir şekilde etkilenmişlerdir. 1900'lerin başlarında ise, sık sık yaşanan yangınların arkasında, halkın mal ve eşyalarını fahiş fiyatla sigorta kapsamına almak isteyen ecnebi sigorta şirketlerinin bulunduğu tespit edilmiştir (Bak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi [BOA.] DH. MKT, 1030/3).

Samsun'da bu büyük yangınlardan artakalabilen Selçuklu ve Osmanlı eserlerine en büyük darbe ise, uzun dönem şehrimizin belediye başkanlığını yapan Kemal Vehbi Gül tarafından vurulmuştur. Bu cümlemi kimse siyasî bir yaklaşım olarak değerlendirmesin lütfen. Çünkü Vehbi Gül'ün Samsun'a yaptıklarını Samsun halkı zaten değerlendirmektedir. Burada söylemek istediğim, Samsun'da kalabilen bu Türk eserlerinin, Kemal Vehbi Gül zamanında yapılan bilinçsiz tamirat ve tadilatlarla tamamen aslından uzaklaştırılmış olmasıdır. Bu tadilatlar o kadar kontrolsüz yapılmış ki, bir kısmının tarihle bağlantısını neredeyse sadece adı sağlar haldedir. İsa Baba Camii, Şeyh Kutbeddin Camii, Kale Camii, Abdullah Paşa Camii, Rasathane Camii tarihî özelliklerinden büyük oranda arındırılan dinî yapılar olarak ilk etapta akla gelenlerdir.

Bunların bir kısmı aradan geçen otuz yıl içerisinde tekrar restore edilecek duruma gelmiştir. En azından yeni yapılacak tamirat ve tadilâtlarda, orijinal durumları araştırılıp tespit edilmeli, uzman kişilerin görüşleri doğrultusunda hareket edilmelidir. Birçoğunun Sultan II. Abdülhamit tarafından çektirilmiş fotoğrafları mevcuttur. Bu fotoğraflardan mutlaka istifade edilmeli, eski halini hatırlayan yaşlılardan detayları öğrenilmelidir. Varsa başka resimleriyle birlikte bu detaylar mutlaka kayıt altına alınmalıdır.