31 Ağustos 2012 Cuma

Sivrisinek İstilası Ürkütüyor…

Yaz aylarında sahillerin en büyük sorunu sivrisinektir. Rahatsız eder, geceleri yaşanmaz hale getirir.
Bu nedenle sivrisinekle mücadele için bütçe de ayrılır. Bütçedeki para bir biçimde harcanır ama sivrisinekle mücadele edilmez nedense. Vatandaş tepki gösterir, sivrisinekle mücadele görevi verilenler aldırış etmez. Mücadele edilmeyince; sivrisinekler artar, yayılma alanı genişler. Hele hele sağanak yağışlar bu yıl gibi olursa; sivrisinek istilası kaçınılmaz olur. Sadece kentler değil, sivrisinek görülmeyen köyler bile yaşanmaz hale gelir. Sivrisinekle mücadele görevi, Büyükşehir Belediyesi’ne ait. Nedense önemsenmiyor, ilaçlama da yapılmıyor. Halkı göçe zorlarcasına.

Bugünkü sivrisinek istilası rahmetli dedemin anlattıklarını hatırlatıverdi. 1920’li yıllarda Bafra’nın Osmanbeyli Köyü’nde oturan dedem, sıtmadan amcasının oğlu ve eşini kaybedince çareyi göçte bulmuş. Osmanbeyli’den yüksekte olan ve sivrisinek bulunmayan Köseli Köyü’ne göç etmiş. O yılları anlayabilirim, ilaçlama imkanlarının olmayışı nedeniyle. Ya günümüzde bunu anlamak mümkün mü? Devlet bütçe dahi ayırmış ama bu bütçeyi kullananlar sivrisinekle mücadele etmekten uzakta.  Neden? Ayrılan bütçe kullanılıyorsa ve mücadele edilemiyorsa nedenini anlamakta zorlanmayacağınızı düşünüyorum.

Çarşamba köylerinde sivrisinek istilası çokça vatandaşı hastanelik etmiş. Kızılot Köyü Aile Hekimi Bahri Oral, bugüne kadar çok sayıda kişinin sivrisinek ısırığı nedeniyle kendisine başvurduğunu ve 30 kadar hastayı Çarşamba Devlet Hastanesi’ne sevk ettiğini söyledi. Olacak şey mi bu? Olmaması gerekir ama sivrisinekle mücadele etme becerisini gösteremeyenler, bu görevlerde bulunuyorsa ve çare üretilemiyorsa; bir değil, bin kez düşünmek gerekir. Sadece düşünmek yeterli değil, hesap sormak da gerekir. Ne dersiniz?

31.08.2012
/Avni DEMİR

Samsun 'Sorunlu İşleri Sever'...

Samsun'a otel yapılacak. Gökdelen gibi otel. Hem de hemen sahil bandında.. Yeri, yüksekliği, yapıldığı alan her şeyi sorun..  Öncelikle sit alanı. Ama Samsun'da sorun olmaz; Yapılır, gerekli izinler verilir.. Mimarlar Odası, Olmaz oraya o otel' dese de dava da açsa, kimse umursamaz. Yapılacaktır bir kere çünkü Samsun'un bürokratı sorunu sever.. Saathane'deki kentsel dönüşüm, tarihi alanların yok edilmesi, cezaevi inşaatı, viyadük derken 'nereye baksan sorunlu' işler..

Atakum'a Belediye Başkanı Metin Burma kent meydanı yapacak; yok öyle olmasın havuz yapalım, derler ve yine soruna dönüşür.. Samsun'da kurumlara ve bürokratlara açılan davalar bitmek bilmez.. Gören, duyan da Samsunlular, sivil toplum örgütleri sorun kişiler, her şeye karşılar zanneder. Asıl konu kurumlardadır aslında. Bürokratların ben yaptım oldu zihniyetindedir.. Olmazları, oldurmak için diretmeleri nedeniyle de sorunun biri bitmeden, biri başlar.. Bakın şimdi okullar açılacak, bir protokol cami olayı çıktı ortaya. Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, aydın bir kişilik. Öngörüleri iyi. Hepsinden önemlisi samimi ve sempatik.. Bir şekilde gündemde kalmayı da başarıyor.

Ben Samsun'da hiç bir müftünün önerileri ve fetvaları ile bu kadar gündemde kaldığını görmedim. Bırakın Samsun'u İstanbul, Ankara, İzmir'de de böyle bir müftü görebilmek imkansız.. Daha çok Ramazan aylarında ortaya çıkar müftüler çeşitli konularda fetvalar verir. Dini sorulara yanıtlarını ortaya koyar. Ama bizim müftü öyle mi?. Diyanet İşleri Başkanı'ndan bile daha popüler.. Bu gidişle ben açık söyleyeyim; kendisinin 'dinler arası diyalog'un Türkiye'deki adresi olan İstanbul'da çok sürmez görevlendirilebileceğini düşünüyorum.. Gerçekten bu vizyona sahip görüyorum..

Şimdi Müftü yine gündemde. Bu kez de protokol cami ile. Ve gündemi yine çok iyi bir zamanlamayla yakalamasını bildi. Çünkü iki hafta sonra okullar açılıyor, eğitim ve öğretim başlıyor... Ve Müftü Öztürk, eğitim ve öğretime başlamak için hazırlıklarını sürdüren bir okulun arsasına talip.. Ve o arsaya protokol cami yaptırmayı düşünüyor, kararlı.. 15 bin kişi kapasiteli. İçinde yemekhane, çay ocağı, engelliler için bölümler olacak... Planlandığı yer ise Atakum'daki Tarım Lisesi.. Tam 30 dönüm arazi..  Ancak her işimizde olduğu gibi küçücük bir sorun var.

Arsa, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nca eğitim amaçlı olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmiş. Müftü, o konuyu da biliyor. Yazışmalar sürüyor tahsis yakında diyor.. Ancak yine küçücük bir sorun var.. 15 gün sonra öğrenciler ilk zille eğitime başlayacak.. Müftü, tahsisin sağlam olduğunu vurgulamak için olsa gerek Spor Bakanı Suat Kılıç ve Vali Hüseyin Aksoy'un da konuyla ilgili çalıştığını söylüyor. 'Tahsis yapılsın, inşaata başlayacağız' diyor. Fakat küçücük bir sorun daha kalıyor.. Öğrenciler ne olacak. O öğrenciler için yeni bir okul tahsis edilmedi ki. Üstelik Tarım Lisesi. Düz lise de değil. Sanırım bu konuyu da düşünmüştür Müftü Öztürk..

Yeni bir Tarım Lisesi 'şak diye oluşturulur' ve bu küçücük mesele de halledilir.. Ya da o Milli Eğitim'in işi der, o işe Müdür Mustafa Cora bakar diyebilir.. Biz iyisi mi işi kestirmeden yapalım. Bugün 30 Ağustos yetkili bulmakta zorlandık. Sayın Valimiz Aksoy, cami olayı için devrede olduğuna göre (Müftü öyle söyledi) 'Yeni Tarım Lisesi'nin planlandığı yeri de kamuoyuna açıklar sanırım.. Yarından tezi yok, Müftü Öztürk ya da Vali Aksoy'dan bunu öğrenmemiz lazım.  Çünkü öğrenciler ve velileri tedirgin.

Bu arada şunu atlamayalım ve Müftü Öztürk'ün hakkını verelim.. Konuyu öyle bir zamanda gündeme getirdi ki; önümüzdeki yine gündemde ilk sıralarda yer alacak.. Samsun tam eğitim ve öğretime başlarken, Tarım Lisesi'nin arazisine talibim diyerek, 'eğitim öğretim haftası öncesi bile tartışacak bir konu ortaya attı'. Protokol cami iyi aslında da 'sorun olmayacak bir yer bulunamadı mı anlamak zor'.. Ama dedik ya.. Samsun 'sorun sever'.. Hadi buyurun bakalım.. Okullar açılıyor İl Milli Eğitim Müdürü'nden tek kelime duymadık, Müftü Hayrettin Öztürk, 'öğrenci ve velilerin' birinci gündeminde.. Sayın Cora, Tarım Lisesi ne olacak?.. Cami yapılacaksa okul nereye gidecek...

/A.Yener CABBAR
31 Ağustos 2012

30 Ağustos 2012 Perşembe

Bulvar AVM

Bayram nedeniyle Samsun’dayım. Geldiğim gün ilk işim daha önce açılışı yapılan Bulvar alışveriş merkezini gezmek oldu. Yaklaşık 18 yıldır atıl duran, bilhassa son yıllarda cam kenarlarında yeşilliklerin bittiği , oluk ve borular söküldüğü için yağmur suyunun yoldan geçenlerin üstüne boşaldığı , çatısından tinercilerin aşağıya kiremitler attığı bir mekan olarak içimizi karartan tarihi yapıların restore edilmiş son halini hayli merak ediyordum.

Torunlar GYO ile Turkmall’un ortaklığında adeta yeniden hayata geçirilen tarihi yapılarda Samsun ekonomisine uzun yıllar Tekel işletmesi olarak büyük katkılar sağlanmış ve  Samsun’luların anısında önemli bir yer tutmuştur. 125 yaşındaki tarihi yapının bazı yerleri bozulsa da bu şekliyle bile gelecek nesillere taşınması sanırım herkesi mutlu etmiştir. Emeği geçenleri kutluyorum.

Hem çarşıyı gezip bir yandan da  resim çekerken bir mimar arkadaşıma rastladım. ‘Çarşıyı nasıl buldun ?’ diye sorunca daha dikkatlice gözlemledim. İlk etapta göze hoş gelmeyen  baş müdürlük ile fabrika arasında kalan meydandaki otopark iniş kuleleri oldu.Kısmen cam yapılarıyla gizlenmiş olsa bile alanın bütünlüğünü azda olsa bozuyor diyince ‘Sen buna dua et şayet odamızın itirazı olmasa bu boşlukta şimdi iki katlı bir AVM daha görecektin’ diyince bürosunda olayın teferruatını dinledim ve bunu sizlerle paylaşmaya karar verdim.

Samsun Büyükşehir Belediye Meclisinden 15 Şubat 2008 tarihinde İlkadım Belediyesi sınırları içinde eski Tekel binalarının bulunduğu bu bölgede bir imar planı değişikliği geçirilir. Bu plan değişikliği ile o sırada açık otopark olarak kullanılan bu alanda zeminde yaklaşık 3000 m2 iki katlı toplam 6000 m2 lik ilave bir inşaat yapılma kararı alınır. Şayet bu imar değişikliğine TMMOB Mimarlar odası Samsun şubesince Samsun 1. İdare Mahkemesinde plan iptal davası açılmasaydı o boşlukta bugün devasa bir yapı ile bölgenin tarihi vasıfları tamamen gölgelenecek ve bugünkü güzel görüntüsü ise ortaya çıkmayacaktı.
Olayın gerisi şöyle cereyan eder ; 1. İdare mahkemesince teşkil olunan bilirkişi heyeti 17 madde halinde yapılan bu imar planı değişikliğinin hem görsel bozulma hem de eksik  ve hatalı hukuki yönleri itibariyle bir rapor hazırlar.  1.İdare Mahkemesi de Büyükşehir Belediyesinin bu İmar planı değişikliğini iptal eder. Büyükşehir Belediyesi kendisine 6000m2 lik yeni bir pazarlık  sahası yaratacak bu imar planı değişikliğini ısrarla savunur ve Danıştay’a gider. Fakat Danıştay’ın kararı da 1. İdare mahkemesi kararı yönünde çıkar. Böylece Samsun sırf rant uğruna ısrar edilen o çirkin yapılaşmadan kurtulmuş olur. Şimdi çarşının açılışına mutlu görüntüler veren Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’a sormak gerekir ; Ya o plana Samsun Mimarlar Odasınca itiraz edilmeseydi veya İdare Mahkemesi tam aksi kararı vermiş olsaydı bugün o güzelim görüntünün ortasında devasa bir beton yığını arzı endam edecek ve Sayın başkanın bir başka yanlışı olarak şehrin göbeğinde çakılıp kalacaktı.

İstemeyerek de olsa Büyükşehir Belediyesinin fahiş bir yanlıştan dönmesini sağlayan Samsun Mimarlar Odası yönetici ve mensuplarının bu hassasiyetini şükranla anarken  1 no’lu idare mahkemesi ve Danıştay’ın ilgili dairesinin sayın üyelerinin verdikleri bu kararlarla şehrin bir çirkinlikten kurtulmasında gösterdikleri sağduyuyu minnetle karşılıyoruz. Her üç kuruluşa da bir Samsun’lu olarak iyi ki varsınız diyorum.

/Yücel TÜRE
30 Ağustos 2012

Bisiklet ve Hırsızlık

İlkadım Bisiklet Şenliği /Samsun, 02 Ekim 2011

Bisiklet Hırsızlığı
Sonunda ben de bisikletimi çaldırmayı becerdim. Evet bisikletimi hırsızlar çalmadı, ben çaldırdım. Hırsızlık vakalarının sonunda suçlanan kişi hırsız değil de hep malı çalınan kişi değil midir?  Hırsızın hiç suçu yoktur. Malum Nasrettin Hoca fıkrasıdır. Evine hırsız girer, ne var ne yok alır götürür. Komşular Hoca’ya yüklenmektedirler; niye kapını kilitlemedin? Niye evine göz kulak olmadın?... Bizimkisi de o hesap. İşimi bitirip bisikleti bıraktığım yere döndüğümde yerinde yeller esen bisikletimi göremeyince çevremdeki insanlara “burada bir bisiklet vardı, gördünüz mü?” diye sorunca aldığım cevap da benzer olmuştu; ”buraya bisiklet bırakılır mı?” “Birisine emanet etseydin ya…”


Ladri Di Biciclette

Bisikletimin çalındığını anlayınca doğrusu ilk aklıma gelen  senaryosunu Cesare Zavattini'nin yazdığı, Vittorio De Sica'nın yönettiği, 1948 İtalyan yapımı “Ladri Di Biciclette ( Bicycle Thieves ) Bisiklet Hırsızları” adlı drama filmi oldu. “İşsiz olarak gezen Antonio Ricci, iş bulmasından sonra bir bisiklet satın alır fakat bir iş esnasında bisikleti çalınır. Polise giden Antonio, polisten “hırsızları kendilerinin aramaları gerektiğini” duyunca 10 yaşındaki oğlunu yanına alıp Roma'yı dolaşarak bisikletlerini aramalarını konu alan filmde II. Dünya Savaşı sonrası yoksul Roma atmosferi içerisinde var olma mücadelesi veren sıradan bir işçi perspektifinden, umut, utanç ve yitiriliş üçgeni ekseninde insanlık durumu gözler önüne serilmekteydi. Filmin karakter oyuncusuyla kaderlerimiz benzeşiyordu.

Ben de bu bisikleti 2005 yılında oğluma almıştım. 2009 yılında emekli olunca onun rızasıyla bisiklet emaneten benim olmuş bu sahipleniş zamanla bisikleti hayatımın bir parçası haline getirmişti. Ara sıra yürüyüşlere çıksam da her yere bisikletle gider olmuş bisiklet adeta benim elim ayağım olmuştu. Küçücük emekli maaşıyla kirada oturan, iki çocuğu da okuyan 4 kişilik bir aileyi geçindirme formüllerinin çoğunu bu bisikletin sırtında “kaçış planlarımı uygularken” geliştirmiştim. Şimdi, kaybolan umutlarıma mı yanayım yoksa çalınan bisikletine üzülecek, çalanlara öfkelenecek oğlumun his dünyasında esecek fırtınalara mı? Filmin bir sahnesinde polis memuruna "Benim için ne ifade ettiğini bir bilseniz" diyen film kahramanının dramını ben şimdi yaşıyordum. Bisiklet benim umudum idi, geleceğim idi, mutluluğum idi.... Bisikletimle birlikte bunların da çalındığının farkındaydım.


Hırsızlık

“Hırsızlık, yazılı kanunlar ya da toplumsal meşruiyet düzeyinde mülkiyeti kendine ait olmayan bir nesneyi, izinsizce alıkoyma, kullanma, nesneden menfaat temin etme işidir.” Bizim kültürümüzde hırsızlık, insanlık için “meş’um” bir davranış olarak tanımlanmıştır. Meş’um kelime olarak eskimiş, uğursuz anlamı taşır ve birilerini aldatmak, dolap çevirmek ya da ahlaksızlık yapmak demektir. Bu kişilere her zaman hadleri bildirilir. Ancak günümüzde gelinen nokta hiç de içaçıcı değildir. Her ne kadar kendi değerlerimizi terkedip taklidine koyulduğumuz Avrupa’da “mülkiyet” kutsal sayılsa da yaşanan gelişmelere bakınca bu kutsiyetin “zenginlere” mahsuz olduğu görülmektedir. Örneğin, Hollanda ve Norveç gibi ülkelerde bisiklet hırsızlığı hat safhadadır. Bir habere göre;” Norveç'in başkenti Oslo'da günde en az 15 bisiklet çalındığı belirtiliyor.

Oslo Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre, son iki yılda bisiklet hırsızlığı vakaları yüzde 54 oranında artmış. Norveç Falc Biskiklet Kurumu kayıtlarına göre ülke genelinde yılda ortalama 55 bin bisiklet çalınıyor.” Bisiklet hırsızlığı sanki suç degildir. Bu vakaların polise bile bildirilmediği söyleniyor. Bildirilse bile bir sonuç alınmayacağı bilinir; bisikletinizi yanlış yere koymuş, sağlam kilit takmamış ya da düzgün kilitlememişsinizdir. Hatta “bu durum özellikle Amsterdam'da kimsenin umrunda bile değildir. Kilitsiz iki bisiklet yanyana ise istediğinizi alabilirsiniz, ya da yanlışlıkla almanız an meselesidir. Eğer bisiketini aldığınız şahıs şanslı ise o da sizin bisikletinizi alacaktır. Bisiklet mi bisiklet... Siyah mı siyah… Sıkıntı yok… Komün hayatı dedikleri bu olsa gerek…


Hırsıza Kilit Dayanmaz.

Bana ne Avrupa’dan, yabancı kültürlerden deyip yüzümüzü yurdumuza çevirdiğimizde karşımıza çıkan “hırsıza kilit dayanmaz” atalar sözümüzden de anlayacağımıza göre bu durumda hırsızlığın önü alınamaz. Hırsızlık vakaları her dönemde karşımıza çıktığına gore “tedbir artırmaktan maada” yapacak işimiz yok. Bu açıdan bisiklet kilitlerine de pek güvenilmemeli. En iyisi bisikletimizi hiç bir zaman gözümüzün önünden ayırmamalıyız. Hırsızlık konusunda bir de şöyle bir deyimimiz vardır;” En ayıp iş hırsızlıktır. Onu da öğren başının altında dursun.” Her ne demekse…


Bisiklet bir kültürtür.

Ne zaman motor icad oldu mertlik bozuldu. Bisiklet kimileri için Köroğlu oldu. Oysa bisiklet “eşitlik” demektir, “alçak gönüllülüktür.” Yerine göre o seni, yerine göre sen onu taşırsın ve gücün ölçüsünde var olursun. Böylesine önemli bir araca “Bisiklet işte” denilip geçilince de hırsızların iştahı kabarmaktadır. Çalması kolay, saklaması kolay. Yakalanması zor, yakalanırsan da cezası hafif ya da yok. Çünkü “alt tarafı bir bisiklet."


Köyüne Bisikletle Gitmek.

Dün Almanya’dan gelenlerin arabalarıyla hava attığı köylerimiz, şimdi şehirlerden gelenlerimizin arabalarıyla hava attıkları mekanlar oldu. Köydekiler de zaten soruyorlar; “evin var mı? Araban var mı? Hiç kimse sormuyor ki bunca yıldır şehirlerdesin “sağlığın yerinde mi değil mi?”  Motorlu bir araç sahibi olamamış birinin köyüne bisikletiyle gitmesi ayıplanıyor olmalı ki abim; ”Her yere git ama köye bisikletle gitme” derken zannederim bisikletimi küçümsüyordu ama olsun. O’nun arabasıyla gidemediği yerlere ben bisikletimle hem de defalarca gidiyorum. Bu gidişim onun gibi araç içine hapsedilmiş ve  emniyet kemeriyle prangaya vurulmuş bir mahkum gibi değil açık havada püfür püfür adeta uçar gibi yüzümde rüzgarın okşamasıyla giderken kalp, şeker, romatizma, tansiyon, kolestrol vb. yaşa bağlı hastalıklar benden çoook uzaklarda kalıyor, adlarını bile anmıyorum. Sözün özü birilerinin alt tarafı bir bisiklet dedikleri “benim bisikletim bana mercedes” gibidir.


Bisikletime Nasıl Kavuştum.

Başkaları için önemli olmayan bisiklet, sahibi için bu kadar önemli olunca çalınma sonrasında da onun yapacakları elbette farklı olacaktır. Bisikletimi kaybettiğim nokta civarında “…bisikletimi gördünüz mü?” diye kime sorduysam aldığım cevap “giden gider, bulamazsın, boşuna dolaşma” olmuştu. Ama ben pes etmedim. Maddi ve manevi mutluluğum olan bisikletle hukukumu bir anda bitiremezdim ve sıcağı sıcağına takibe koyuldum.


Olay Yeri.

Olay yeri aslında “güvenli” diyebileceğimiz bir yerdi; Seyyid Kutbiddin Türbesinin de içinde bulunduğu Kökçüoğlu Mezarlığı… Asrî Mezarlık ve Kıranköy Mezarlığından sonra “Geçmişten Günümüze Samsun’da Kabir Sesleri” adını verdiğim araştırmamın üçüncü adımı olarak bu tarihi mezarlığımızda çalışma yapıyordum. Bisikletimi de “emin bir yer” olarak Türbenin önüne kilitleyip bırakmıştım. Mezarlığın tamamını dolaşıp aynı yere geldiğimde bisikletimin “iyi saatte olsun”lara uğradığını görünce bisikletimle dolu dolu geçirdiğim yıllar canlanıp, bir film şeridi gibi gözümün önünden akıp geçti.


Hafiye Filmlerini Boşuna Seyretmedik.

İlk iş olarak mezarlığın çıkış kapılarına yönelip civarda mukim olan esnafa müracaat ettim. Buralardan olumlu bir sonuç alamayınca, “daha sonra gelip almak üzere” mezarlık içersinde “gözden ırak” kuytu köşelere saklanmış olacağını düşünerek buraları kolaçan ettim fakat nafile. Mahalle aralarına dalmak yerine bisiklet satış ve tamir servislerinin yoğun olduğu Büyük Şehir Belediye binasının arkasına inmeye karar verdim. Kime sorduysam hiç olumlu cevap alamamam beni düşündürmeye başlamıştı ki köşebaşında seyyar satış yapan bir genç “iki küçük çocuğun ellerinde bir bisikletle önünden geçtiğini” söylemesiyle ilk ipucunu elde etmiştim. Üç tane ufacık çocuğun bir bisikletle onca yolu kat ederlerken hiç kimsenin onları görmemesi de oldukça garibime gitmişti. Bakmak-görmek farkı.

İlkadım Belediye binasının yanındaki geçitten inerek karşıma çıkan ilk tamirciye sorduğumda önce şöyle bir dalıp düşündü ve onları görmediğini söyledi. Tam ayrılıp gidiyordum ki peşimden seslendi. “Tamam taman hatırladım; 8-10 yaşlarında üç çocuk ve ellerinde bozuk bir bisikletle şu sokağa girdiler” dedi. O sokağa yöneldiğimde “çocuklar ve bisikletim” karşımdaydı. O an onları uzaktan izleyip fotoğraflarını çekmek istedim ama şarjı bitmişti makineyi açamadım. Gördüm ki zaten bisikletin kilidini kırıp açmışlardı. Tekerlerin havasını indirmişler ve şimdi de lastiklerini söküyorlardı. Daha fazla zarar vermemeleri için yanlarına yaklaştım: “Çocuklar yardım ister misiniz?” diye sorduğumda ikisi anında “topuklayıp” kaçarken yakaladığım en küçüğünün ise “beti benzi” atmış yüzü gözü korkudan “mosmor” olmuştu. Korkma dedim. Bir şey yapmayacağım. Ben bisikletimi buldum seni de bırakacağım ama niye çaldınız diye sorduğumda cevabı ilginçti:”Biz  çalmadık abi. Yolun kenarında bulduk. Sahibi yoktu.” Polise teslim etmeyip affetmem belki hataydı ama “lütfen bir daha başkasına ait hiç bir şeyi elleme” diye tembihleyip üstüne üstlük bir de başını sevgiyle okşayıp saldıktan sonra pişmalık dolu o çocuksu masum bakışları, uzaklaşıp gitmeden biraz daha sürseydi belki o çocuğa da bir bisiklet alıp hediye etmemin önüne geçemeyecekti.


Netice İtibariyle.

Siz siz olun “benim bisikletimi kimse çalamaz” demeyin. En pahalı kilide bile fazla güvenmeyin. Burası kutsal yerdir, şurası kent merkezidir, orası kültür merkezidir deyip can dostunuzu illet denen o milletin gözü önüne bırakmayın. Ağızları sulanır, iştahları kabarır, kendilerini zapt edemez saldırırlar ve sizi bisikletinizden ayırırlar. Canın yongası bir meta olarak kaybolan bisikleti için insan “alt tarafı bir bisiklet yenisini alırım” diyemiyor. Şair; “Ölüm Allah’ın emri. Ayrılık olmasaydı” demiş ya tıpkı onun gibi hayatımızın bir parçası olan bisikletimizden ayrı kalınca hayat zindan oluyor. Ufak bir ihmalle hayatınız alt-üst olmasın.

Allah kimseyi bisikletinden ayırmasın.

/Çetin KOŞAR

30 Ağustos 2012
http://samsun08.blogcu.com/bisiklet-ve-hirsizlik/12928853

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Vatandaş Köprüyü Kaçak Mı Yapmış..

Samsun'un ne kadar kötü yönetildiği, belediyeciliğin ne kadar umursamazca, makyaj siyasetiyle yapıldığı, yaşanan sel olaylarıyla nasıl da su yüzüne çıktı.. Ne kent ama, dedirtiyor adeta su fışkırdığı her yerden.. İsteyen istediğini yapıyor. Bırakın kaçak yapı yapmayı köprü bile yapmış vatandaş.. Hem de kentin merkezinde, kaçak olarak.  Mevzuatlara aykırı bir şekilde, yapmışlar köprüyü ne Büyükşehir'i ne alt belediyeyi ne de DSİ'yi takmışlar.. 7 yıl önce çakmışlar köprüyü orada 'gecekondu' olarak.. Garip geliyor değil mi, böyle yazınca. Hadi canım dedirtiyor.. Garip ama gerçek aslında!

Atakum Kürtün çayı üzerinde yıkılan köprüden bahsediyorum. Samsun otogarına 5 kilometre mesafede.  Son selde çöktü köprü. 15 hane ve bir firma bu köprüyü kullanıyor. Bakmışlar ki; belediyeden hayır yok, kendileri yapmışlar köprülerini.. Can güvenliklerini bir bakıma sağlama almışlar.. 7 yıldır da kullanmışlar.  Bu köprüyü yaparken her şeyini de kendileri temin etmişler..

Devlet baba sanırım o sırada, 'bize dokunmasınlar' da ne yaparlarsa yapsınlar demiş. Yoksa görülmez mi, koca köprü.. Görmemişlerse sorun daha büyük zaten.. Sanırım o sırada Batıpark'taki Amazon Köyü ve sevimli aslanların nişaalarıyla meşguldüler.. Çok gerekli ya Samsun'a.. Önceliklerimizin en başında geliyor.  Amazon kadınları olmadan tek başına 19 Mayıs şehri olmak Samsun'a yetmez.. Aslanlar da Samsun'un, mitolojik çağında ormanlarımızda yaşarmış galiba..

Amazon kadınlarımızla birlikte aynı dönemdeler mi yaşadılar bilmiyorum ama, o yıkılan köprünün imar olmadan vatandaşlarca yapıldığını Samsun Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanı Mustafa Yurt'tan öğrendik.. Yani gerçeğimizle yüz yüzeyiz.. Vatandaş köprünün yapılması için Büyükşehir Belediyesine sesleniyor ama nafile.  İmar planlarında yoksunuz..

Büyükşehir'in imar planları içinde 2 milyon lira harcanarak, heykelden kadınların bulunduğu Amazon Köyü, minik aslanlar var ama aynı zamanda seçmen olan, Kürtün çayının karşısında yıkılan köprü nedeniyle mahsur kalmış vatandaşlar yok.. Ve yeni köprü de yapılmayacak.. Yoksunuz kardeşim. İmar planına uymuyorsunuz siz.. O köprüyü de o zaman nasıl yaptınız bilmiyorum.  Kim izin verdi, kim göz yumdu.. Hepsi muamma..

Bırakın köprü yapılmasını, derenin akışına yıkıntı nedeniyle zarar verdiniz, imar planında olmadan köprüyü nasıl yaptınız, DSİ'nin mevzuatına uymuyor filan derken, bir ceza makbuzu gelirse şaşmayın.. Bence yapın yaşadığınız mahallenin adını 'Amazon Köyü çıkmazı', bakın nasıl 'imar planı içine alınıyorsunuz'.. Bu dönemde mitolojik döneme ait olacaksın.. Heykelin olsa yeter.. Bak o zaman Venedik gibi, gondolla hizmet almıyor musun?.. Sahi 2 milyon liraya sizin oraya kaç köprü yapılır acaba.. Hani imar planında olsanız diyorum.. Olmaz ya, hadi olsa…

29.08.2012
/A.YENER CABBAR

Bir Etik Mesele

Samsun’da  başta  sağlık  hizmetleri  olarak  7.500  kişi  taşeron  işçi  olarak  hizmet  veriyor. Çalışma  yaşamının  en  güvencesiz alanını  oluşturan  bu  grup  aileleriyle  yaklaşık  35.000 kişi  civarında.. Asgari  ücretleri  üzerinden yapılan  kesintilerle  yaşamlarını   sürdürmeye  çalışıyorlar..
Son  1  haftadır yerel  basında  çıkan  haberler  dahi,  bu  çalışanlara  karşı  inanılmaz  şekilde haksızlıklar  yapıldığını  gösteriyor.. Ve  vicdansızlıklar… Dün  bir  taşeronun  ölüm  haberi  vardı  yerel  ve  ulusal  basında:

‘’İlkadım Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü’nde çalışan Yücel T. ile Sadık Türkeli’nin (44) bugün öğle saatlerinde Ahullu Mahallesi’ndeki mezarlıkta bakım çalışması yaptığı esnada, Yücel T.’nin kullandığı motorlu tırpan kazara Sadık Türkeli’nin boynuna geldi. Tırpanın boynunu kesmesi sonucu kanlar içerisinde kalarak yere yığılan Türkeli, olay yerinde hayatını kaybetti.’’

Dün  Arena  ve  Halk  gazetesinde, Samsun Gazi Devlet Hastanesi Bahçesinde 19 aydır işlerine geri dönmek için direnen sağlık işçileri Esra Savaşlı, Selam Yılmaz Arslan, Cemalettin Kömpe ve Yüksel Arslan’ın SAMSUN VALİLİĞİNE AÇIK MEKTUP başlıklı  mektupları  vardı: Halka  ve  Hakka  inanan  her  bireyin  sorumluluk  alanı  içine  giren  bir  serzenişi  dile  getiren bu  mektubu,  Halk  ve  Arena  gazetesi  yayınlama  etiği  gösterdi.  Genel  yayın yönetmelerini tebrik  ederim.. Sendikamız, sağlık alanında çalışan işçilerin haklarını korumak ve geliştirmek için kurulmuş bir sendikal örgüttür.  

Sayın Valimiz,
Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde yıllardır süre gelen taşeron sağlık işçilerinin yasalardan doğan haklarının yok sayılmasıyla mücadele ediyoruz. Yasalar çerçevesinde yapmış olduğumuz basın açıklamalarıyla sesimizi duyurmaya çalıştık. Sorunların giderilmesi ve hastane içerisinde iş barışının yaşanması için hastane yönetimiyle defalarca görüşmeler yapılmasına rağmen keyfi uygulamalar devam etti. Sorunlarımız aslında İş Kanunu’nda tüm işçilere tanınan en doğal hakların yok sayılmasıydı; senelik ücretli izinlerimiz verilmiyor sağlık raporlarıyla izin kullandırılıyordu. Üstelik bu durum Çalışma Bakanlığı İş müfettişlerince de tespit edilmiştir. Asgari ücretle yaşamlarını idame ettirmeye çalışan biz işçilerin maaşları zamanında ödenmiyor ve birçok mağduriyetler yaşanıyordu. Aylık çalışma süremiz olan 180 saati aşan ( 220 ile 260 saati bulan ) mesailerle çalıştırılıyor ama hiçbir mesai ücreti ödenmiyordu. Hatta bayram tatilleri ve resmi tatillerde mesailerimiz verilmiyordu. Anayasa’da bir hak olan sendikal üyelik özgürlüğümüz idarenin siyasi yaklaşımıyla baskı altına alınmıştır.

Sayın Valimiz,
Sağlık alanında hizmet vermek bizlere onur veriyor. Yaptığımız işin akışı nitelik gerektiren bir hizmet. İnsan sağlığı her şeyin üzerindedir bilinci ile işimizi severek yapıyoruz. Asgari ücretle bile olsa işimizi en iyi şekilde yapma bilincimiz hastanede çalışmamızdandır. Sadece kullanamadığımız izinlerimizi, alamadığımız fazla mesailerimizi ve sendikalı işçi olarak çalışmak istedik. Bu haklar zaten bizlerin Yasalardan ve Kanunlardan doğan haklarımızdı. Ama bırakın bu haklarımızın tanınmasını işten atılmalarla, adımıza sahte imza atılmasıyla, hak edilmiş maaşımızın yatırılmaması ve çalışmıyorken çalışılıyor gösterilmemize kadar varan uygulamalarla hak kayıplarıyla karşılaştık.

Sayın Valimiz, Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde sorunlar halen devam etmektedir.  2011 yılının 7. ayında ve 8. aylarında yedek elaman adı altında çalıştırılan Tıbbi sekretarya işçilerinin hak etmiş oldukları ücretler halen ödenmemiştir. Kimi arkadaşımızın 600 TL kimi arkadaşımızın 1200 TL hak etmiş oldukları ücretler verilmemiştir. Arkadaşlarımız bu durumu ne mahkemeye ne de savcılığa veremiyorlar. Nedeni ise kendilerinin zaten yedek elamanlar olmaları ve eğer haklarının talep ederlerse hastane yönetimi onları belirler. Bir daha işe çağrılmayız diyerek bu hak etmiş oldukları maaşı talep edemiyorlar. Yapmış oldukları hizmet sağlık hizmetidir. Raporlu işçilerin yerine çalışan ve asgari ücretten daha düşük şartlarda hayatlarını idame ettiren işçilerdirler. Hastane yönetimi bir seneyi aşkın süredir bu sorunu çözememiştir. Kamu alanında sigortasız ve kaçak işçi olarak çalıştırılmışlardır.

İşten atılan Esra SAVAŞLI arkadaşımızın hak etmiş olduğu 34 günlük ücret ve SSK sı halen yatırılmamıştır. 34 gün boyunca kaçak işçi olarak çalışmış pozisyonuna düşüren hastane yönetimi arkadaşımızın halen hak etmiş olduğu ücretini ödememiştir.

Hastanede çalışan yemekhane işçilerinin 2012 tarihinin 7. ay maaşlarının yarısı ödenmemiştir. Ramazan bayramına maaşlarının yarısı el konularak girmişlerdir. Hayatlarını asgari ücretle idame ettiren yemekhane işçilerinin maaşlarının eksik ödenmesi hastane yönetiminin bilgisi dahilindedir. 3 senedir aynı sorun yaşanmaktadır. Her ihale döneminde işçiler mağduriyet yaşamakta, bizler ise bu durumu basın yoluyla duyurmaya çalıştık. Ama sorun çözülmek yerine keyfi tutum sergilenerek işçilere hak kaybı yaşatılmaktadır. Maaşlarının yarısının verilmemesi aynı zamanda işçilerin yaşam haklarına müdahale etmek anlamına gelmektedir.

Sayın Valimiz,
Kanunların bu uygulamalara karşı durumu nedir. Gazi Devlet Hastanesi’nde yasalar ve hukuk geçerli değil midir? Hastane yönetimi bizleri mağdur edenler bu uygulamalarıyla halen görevde mi kalacaktır? Sağlık hizmeti bir ekip hizmetidir. Bu kadar hak gaspının olduğu yerde ne kadar sağlıklı hizmet verebiliriz, bizler?  Bizler inanıyoruz ki Adalet yerini, Türkiye Hukuku çerçevesinde yerini bulacaktır. Bunu siz bize öğütlemiştiniz. Bu kentin en yüksek mülki amiri olarak, Gazi Devlet Hastanesi’nde halen yaşanmakta olan, buraya sadece bir kısmını aktardığımız haksız ve hukuksuz uygulamaları sizin bilgilerinize sunuyor,  bu haksızlıklara son verilmesi konusunda sizin katkılarınızı bekliyoruz.

Mektup  bu.. Yalan  ve  yanlış  bir  şey  varsa  imza  koyanlar  hakkında  suç  duyurusu  yapılır.. Ama  her  aşamasının   doğru  olduğuna  inandığım  bu  mektubun  gereğini  yerine  getirmek bir  etik  meseledir  önce.. Bir  Arife  sabahı  işten  atılan bu  işçilerden  önce,  adalet  duygusuna  ve  bu  ülkede  hakkı ile yaşamak  isteyen  milyonlarca  insana  karşı  biraz  saygıdır ve  kendi  insan  olma serüvenimize..

/Cem ŞAHAN
29 Ağustos 2012

26 Ağustos 2012 Pazar

Sabır Gerek

Beş yıl aradan sonra çıktığı Süper Lig’de ancak bir sezon barınabilen, talihsiz bir şekilde küme düşen, acemiler mangasının elinde adeta oyuncak olup, maddi manevi talan edilen, işin ceremesini başkalarının çekmesi için yetim çocuk gibi ortada bırakılan bir kulübün adıdır "Samsunspor"… Kulübü trilyonlarca lira borçla ortada bırakıp, ceketlerini alıp gidenlere inat, gerçek sevenlerinin bir kez daha sahip çıkıp taşın altına bedenlerini koymaları sonucu yeniden yaratılıp, ayağa kaldırılan bir takımdır Samsunspor...

Sezonun ilk maçı için 19 Mayıs Stadı'nda taraftarlarının huzuruna çıkartılan, çehresi tamamen değişmiş, pek çok kişinin tanımakta zorluk çektiği genç isimlerden oluşan pırıl pırıl,  yep yeni bir ekip vardı sahada... 22 Temmuz sonrası kısa sürede büyük adımlar atılarak Emin Kar'ın başkanlığında Ali Kemal Gedikli ve Erhan Altın'ın yaptığı transferlerle oluşan ekibin neler yapacağını, ne gibi sonuçlara imza atabileceğini zaman ilerledikçe hep birlikte göreceğiz...

İşin kolaycılığına yelken açarak, gerçekleri gözardı edip tenkitlerde bulunma basitliğinden uzak durup, saha içi sonuçları ne olursa olsun futbolculara sabır göstererek destek çıkmak tribündekilerin asli görevidir... Birbirlerinin futbol mantalitesini, huyunu, karakterini bilmeyen, ilk kez bir araya gelen bir oyuncu grubnun tek vucüt olması için zamana ihtiyaç var... Bu malzemeden hangi kalitede yemek ortaya koyacağının soru işaretlerini beynimizde barındırdığımız teknik heyete de aynı sabır süresini tanımak gerek... Bu kadar sözden sonra akşamki maça gelelim mi ? Doğrusunu isterseniz bilmiyorum...

Ama şurası bir gerçek ki ilk kez bu denli ciddi bir maçta görev alanların ortaya koyduğu çaba, gayret, azim, mücadele adına ne derseniz deyin, gelecek adına umutvar bir fotoğraf ortaya koyduğunu gözlemledik ve de hissettik... Ne diyelim ?... Allah utandırmasın..

26 Ağustos 2012 Pazar
/Resul AKÇAY

Samsun’da Takke Düştü, Kel Göründü…

Kemal Vehbi Gül ve ardından Muzaffer Önder, günün şartlarında Samsun’un geleceğini planlayarak güçleri oranında hizmet verdi. O günün zor şartlarında Kemal Vehbi Gül, bulvar açtı, doğu ve batı dolgu sahalarını Samsun’a kazandırdı. Cadde ve sokakları asfaltlayarak adı ‘Asfalt Vehbi’ye çıkmıştı.
Sayısız hizmetlere imzasını atmıştı. Ardından Muzaffer Önder, ‘Samsun’un geleceği altyapıda’ deyip kolları sıvamıştı. Çalışmalarıyla takdir toplayıp, herkesin ‘Muzaffer ağabeyi’ olmuştu. Doğru ve dürüst başkan olarak tanınmıştı.

1999 yerel seçimlerine gelindiğinde, hayallerle iyi niyetli Samsunluların aldatılabileceğine inananlar, akıl almaz vaatleriyle Yusuf Ziya Yılmaz’ın seçim kazanmasını gerçekleştirdi. Sayın Yılmaz’ın o akıl almaz vaatleri görselliğe dayalı idi. Sahil düzenlemesi ve birkaç park yetti de arttı bile. Yapılanlar herkesi memnun ederken, işi bilenler gelecekten duydukları endişeler nedeniyle adeta isyan ediyordu.  ‘Kıskanıyorlar, çekemiyorlar’ denildi.

Hayal pompalayan Yusuf Ziya Yılmaz, seçim üstüne seçim kazandı. Önce fırtına Sayın Yılmaz’ın kariyerine çizik attı. Ardından sel makyajı akıtarak ‘Takke düştü, kel göründü’ dedirtti. Diyeceksiniz ki, ‘Hepsi bu mu?’. Şüphesiz hayır. Kasasında parayla devralınan Samsun Büyükşehir Belediyesi, bugün 500 milyon lirayı aşkın borç batağında. Bugüne dek yapılanlar selle birlikte yok oldu. Samsun kaybettiği yıllarıyla birlikte parasından da oldu. İlgi gören kentten, uzaklaşılan kent oldu. En çok düşüş gösteren iller arasına katıldı. Gerileme dönemiyle birlikte konut satışları da düştü. Bunu ben söylemiyorum. TÜİK verileri ortaya koyuyor. Sülün kuşlarıyla, aslanlarla, Amazon Köyü ile Samsun’un gelişeceğini umanlar, kendilerini de, bizleri de aldattı. Ne dersiniz?


İmam Hatip Liseleri Ne Kadar Önemsenmeli?
AK Parti Samsun Milletvekili Sevgili Cemal Yılmaz Demir, İmam Hatipli. Bu okullara büyük önem veriyor. Henüz birkaç gün önce Samsun ve ilçelerinde 18 imam hatip ortaokulu açılacağını açıklamıştı, dün de imam hatip lisesi açılacağını açıklarken, övgüler yağdırdı. İmam hatip liseleri bence de gerekli, dozajını kaçırmadan. Ülkemizde ihtiyaç oranında bu okullar açılmalı. İhtiyaçtan fazlası yarar yerine zarar getirir. Her şeyden önce israfa girer. Bu da dinimizce kabullenilir şey değil.
Yinelemekte yarar görüyorum; imam hatip liselerini önemseyelim ama sanat okullarımızı da ihmal etmeyelim.

Gençlerimizin meslek sahibi olmaları, ara eleman sorununa çözüm getirilmesi için bu gerekli. İmam hatip okulları meslek okullarımızın önüne çıkarılırsa, daha fazla önem verilirse; iyi niyet aramak mümkün olamaz.  Şu unutulmamalıdır ki; en az imam hatipliler kadar, diğer okullarımızın mezunları da övgüye değerdir. Bu böyle biline.

26.08.2012
/Avni DEMİR
http://www.habergazetesi.com.tr/kose-yazilari/avni-demir/2861/samsun-da-takke-dustu-kel-gorundu-/

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Amazon Köyü 2 Milyon Liraysa, Aslanları Düşünemiyorum..

Samsun'un Batıpark'ı öylesine önemli bir bölge haline geldi ki; yatırımları 'emiyor adeta'.. Aslında vatandaşlar, biz, hepimiz 'ne yapılıyor acaba, ne alakası var bu kentle' diye aslana, Amazonlara bakarken, bir şeyi atlamıştık.. Bunlar kaça mal oluyordu. Samsun'un önceliklerine göre 'hizmet getirilsin, sorunları çözülsün' diye gönderilen ödeneklerden ne kadarı bu işlere gidiyordu.. Neyse ki; Amazon Köyü yapıldı da 'bir kaç çadır ve bir kaç heykelden oluşan köyün aslında kaç liraya mal olduğunu ve paralarımızın nerelere gittiğini görme imkanı oldu'.. Belki yine fark etmeyecektik de, Samsun'u sel vurdu.. Sel vursa da anlamayacaktık belki ama bu kez 14 can verdik..  Can verince savcılık devreye girdi, devletin gözü Samsun'a döndü. Dereler, yollar, alt yapı  hepsi gündeme gelmeye başladı.

Bodrum katlarda insanların boğularak öldüğünü görünce ancak aklımız başımıza geldi de 'bodrum katlara iskan yok dedik'.. Nasıl yönetiliyoruz ama fark edebiliyor musunuz?.. Tecrübe ederek, can vererek, malımızı kaybederek Samsun düzene giriyor.. Kentsel dönüşüm diye otobüslerle Samsunluları gezdirenler şimdi koltuklarına oturmak zorunda.. Çünkü yağmur yağdı, şapka düştü, dereler 'çağlayan oldu', Samsun'un gerçek yüzü ortaya çıktı.. Sizin için demişlerdi ama 'bizim için' yapılanlar, yapılmayanların altında kaldı.. Sildi götürdü ne varsa.. Alt yapı, üst yapısızlığı taşıyamadı.. Patladı, haykırdı, taştı..

Ama bakın biz 'can ve mal derdine' düşmüşken, yağmur yağarken kabus yaşarken, Büyükşehir Belediyesi 'sizin için dedi ve Amazon kadınlarını, çadırlarını konduruverdi Batıpark'a.. Selzedelere 'üzüldükleri için' gemide çiftetelli oynatan, dürüm ekmek ikram eden zihniyet bizlerden, sizlerden çabuk unutmuş olmalı ki; selin yaptıklarını, biraz  daha neşelenelim, gezelim istemişler.. Yağmur yasın dursun. Bayramın birinci günü bile insanlar korkudan ne yapacağını şaşırsın. Yüz metrelik yolu gidemesin.. Olsun.. Bunlar yaşanabilir..

Ama Amazon Köyü gerekli Samsun'a.. Mutlaka yetiştirmemiz lazım, demişler ve bizim için çarçabuk bitirivermişler.. Tam tamına da 2 milyon lira harcamışlar.. Dün CHP İlkadım İlçe Başkanı Erkan Akyüz, anlatıyor. Ben inşaatçıyım. 40 sosyal konut yapılabilir o  parayla diyor.. 3 derenin ıslahı da tamamlanabilir.. Alt yapıya da harcanabilir.. Ama sadece o parayı oraya niye harcamışlar mı önemli sizce..  Başka boyutta var bu bilgiler ışığında.. Bir kaç kıl çadır, 28 kadın heykeli 2 milyon lira eder mi, o  da çok önemli.. İşte bu sorunun yanıtını arayacak şimdi CHP'nin Büyükşehir Meclis üyeleri.. Yani bu kıl çadırlarına 'KIL' oluşmuşlar açıkçası..

İl Başkanı Mehmet Atalay, "dün niye bu kadar maliyetli" diye soruyordu.. Önümüzdeki hafta da meclis üyeleri Başkan Yusuf Ziya Yılmaz'a soracak.. Bir çadır kaç liraya mal oldu. Bir heykelin bedeli nedir?.. Gerekliliği ve önceliği geçtik ama vatandaş, "O kadar eder miymiş. Samsunlu'nun parası harcanırken, o projeye bu bütçe ile nasıl onay verilmiş o da sorulacak'.. Ama benim asıl merak ettiğim, köyün rakamlarını duyunca aslanların bedelini merak ettim..  

7 ayda 50.4 milyon lira ödenek alan Samsun Büyükşehir Belediyesi, acaba ne kadar paramızı 'aslan, sülün, Amazon Köyü ve çizgi film kahramanları heykellerine harcamış. Yanıtı şimdiden merak ettim, desem yeridir..

25.08.2012 
/A.YENER CABBAR
http://hedefhalk.com/root.vol?title=amazon-koyu-2-milyon-liraysa-aslanlari-dusunemiyorum&exec=page&nid=445644

24 Ağustos 2012 Cuma

Bir Kaç Çadır, 28 Adet Kadın Heykeli 2 Milyon Lira..

Dün manşetimize taşıdığımız Amazon Köyü haberinde, daha çok harcanan para yani maliyeti gündeme oturdu. Bir kaç çadır, 28 kadar kadın heykeli çevre düzenlemesi gibi çalışmalara ayrılan para 2 milyon lira olunca, 'koca site mi kurmuşlar' diye soranlar da oldu.. Sahi Samsun'un bu kadar sorunu varken, mitolojik çağın efsane kadınları olan Amazonlara köy kurmak ne kadar gerekliydi acaba..

Öncelikle Samsun'un gündemi mi Amazon Köyü.. Kimin umurunda, ne kadar umurunda.. Selle boğuşan Samsun'da bu köyün açılışı için önemli bir siyasi davet edilse acaba Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz'a ne derdi diye merak etmiyor değilim.. 'Herhalde şöyle bir konuşma geçerdi' diye düşünüyorum.. Ya kardeşim sel işi bitti mi?.. Ne oldu altyapı  tamam mı?.. Dereler ıslah edildi mi?.. Samsun artık yağmurdan korkmuyor mu?.. Yağmur suyu geldiği gibi kanallardan denize aktarılabiliyor mu?.. Atakum ve Canik rahatladı mı?..

Yanıtı da şöyle olabilirdi bana göre.. Yok henüz tamamlanmadı ama çalışmalar sürüyor. Derelerin üstlerini açacağız Vali bey Başbakanımızın talimatını bildirdi. Bu arada Amazon Köyü'nü de tamamladık.. Tam 2 milyon lira harcadık.. Vatandaşlarımız ziyarete de başladı. Son iki cümleye dikkat ettiniz mi?.. Samsun'un gündemiyle, sorunlarıyla hiç ilgisi ve alakası yok gibi geldi değil mi duyunca?.. Nereden çıktı bu köy diyor insan okuyunca. 2 milyon lira harcandı  denilince; niye bu kadar para verildi bir kaç çadıra bir kaç heykele diyesi geliyor insanın..

Atakum Belediye Başkanı Metin Burma'nın bugün gazetemizde çıkacak açıklamasına bir bakın isterseniz. Sorunu neymiş.. Amazon Köyü'nü keşke bizim sınırlarımız içine kursaydınız filan demiyor..
Konusu ve gündemi SEL, SEL, SEL.. Başka bir şey düşünmüyor, çünkü uykuları kaçıyor.. Sadece sel mi ya sinekler..

Her tarafı sinek basmış. Kimsenin ilgilendiği yok. Vatandaş bu yıl sinekler nedeniyle yazlıklarında bile doğru dürüst oturamadı.. Gazeteci Avni Demir anlatıyor; 3 gün bile kalamadım yazlıkta. Her taraf sinek. Döndüm eve geri geldim. Peki sineklerle mücadele kimin sorumluluğunda.. Büyükşehir Belediyesi'nin.. Ama Büyükşehir Belediyesi'nin gündemi farklı. Samsun sel olacak mı, yine yağmur yağıyor diye kabusunu yaşarken, kaşla göz arasında Amazon Köyü bitiverdi birden..

Samsunlu ile Büyükşehir Belediyesi'nin gündemi o kadar farklı ki; ancak iş bittiğinde haberin oluyor..
Başkan Yılmaz ilginçtir son zamanlarda kentin tarihi geçmişine taktı.. Kent Müzesi, mitolojik çağın Amazon Kadınları ve Köyü derken, Samsun'un geleceğiyle ilgili 'ne yaptığından çok haberdar olamıyoruz'.. Mesela şu sözü duyamadık halen..

*Dereler şu tarihe kadar ıslah edilecek. *Altyapı şu zaman dilimi içinde tamamlanacak. *Atakum'da çalışmalarımız şu hatlarda sürüyor. Canik'te sel önleme çalışmalarımızda şu kadar mesafe aldık.. *Ya da şu kadar zaman içinde çalışmalarımız tamamlanacak. *Bu çalışmalar için de şu miktarda kaynak aktardık.

Samsunlu sinema sanatçı Mehmet Aras dün konuğumuzdu. Psikiyatris Eşi de Kanada'da yaşıyor. Eşi anlatıyor; 'Kanada yağmur ülkesi. Soğuk bir ülke. Ama bir kez yağmur suyunun biriktiğini görmedim. Çetin doğa koşullarıyla yaşamasını öğrenmişler'... Samsun'da Bayram'ın birinci günü Canik'te 100 metre yolu araçla gidemediklerini anlatıp, 'çok şaşırdık, hiç mi çalışma yapılmıyor, ders alınmıyor' dediler.. Açıkçası  korkmuşlar da.. Biz de selle yaşamayı öğrenmek istiyoruz. Samsunlu selin, yağmurun kabus olmasını istemiyor. Ama bu konuda sadece alt belediye başkanlarının feryatlarını duyuyoruz..

Görevini yapması gereken Büyükşehir Belediyesi'nin 'ne yaptığından  ne yapacağından, ne kadar sürede yapacağından ve bu çalışmalar için ne kadar harcama yapacağından' haberdar değiliz.. Ama Amazon Köyü'ne yapılan harcamanın miktarını biliyoruz. Kaç kadın heykeli olduğunu da biliyoruz. Gözlerinin lens olduğunu da açıkladılar. Saçları da gerçekmiş.. Bedenleri özel bir maddeden yapılmış.. 24 tanesi gelmiş konuşlandırılmış, 4 adet daha geleceğinden de haberdar edildik..

Ama gerçek gündemimiz selle mücadele hangi durumdayız, neler yapılıyor tek ayrıntı bilmiyoruz.. Amazon Kadını'nın saçının teline kadar bilgilendiriliyoruz, ama Nil nehri gibi akan katil dereler için yapılan çalışmalardan tek ayrıntı yok.. Bu nasıl belediyecilik.. Bilmeyen de Samsun'daki dev aslan heykellerini, Amazon Köyü'nü, çizgi film kahramanlarının heykellerini görünce "selle boğuşan Samsun'u değil de, kültür kenti Samsun'u" yönetiyorlar sanır.. Ama gerçek kabak gibi ortada... Amazon'a ‘sel gibi para’ akıtırken, Samsun halen selle boğuşuyor ve 'ne yapılacağını halen' kamuoyu bilmiyor..

24.08.2012
/A.YENER CABBAR

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Samsun Göçü, Nedenlerini Ve Doğuracağı Sonuçları Sorgulamalıdır

Türkiye İstatistik Kurumu’nun “TÜİK” açıkladığı son verilere göre, Türkiye’nin 81 ilinden 22 si göç alırken 58 i göç vermiştir. Bu verilerin içersinde üzücü olan tespit, göç veren tek büyükşehrin Samsun oluşudur. Samsun 35103 kişiyi göç alırken, 43408 kişiyi göç vermiştir. Samsun’un nüfusu, arada ki 8305 fark kadar eksilmiştir.Samsun’un bir yıl içersinde aldığı 35100 kişilik göçün çoğunluğunu civar il ve ilçelerden ve kırsalından almıştır. 

Samsun’un verdiği göçün bir kısmı, geçimini tarımdan sağlayan köy kökenlilerden oluşurken, bir kısmı da kent merkezli, eğitimli ve ekonomik sorunu olmayan üst gelir grubundan oluşmaktadır. Bu tablo Samsun adına düşündürücüdür. Kırsaldan göç alıp, seçkinlerini göç olarak göndermesi Samsun’un sosyo-kültürel yapısını da aşındırmaktadır. Bu nedenlerle; Başta Samsun’u yönetenler olmak üzere, bu kentte yaşayan herkes göç olayını sorgulamalıdır.

İşin şaşırtıcı yanı, Samsun görsel olarak güzelleşirken Samsun’un göç vermesidir. Bunun anlamı, Samsun’un güzelleşmesi bu kentte yaşayanları tatmin etmemektedir. Aslında iki yüzü olan bir Samsun gerçeği ile karşı karşıyayız. Birisi, Samsun’a dışarıdan gelenlerin çok gelişmiş ve güzelleşmiş gördüğü dış görünümlü Samsun, Diğeri de, Samsun’da yaşayan insanların iç içe olduğu ve her geçen gün artan sorunları ile bunaltan bir Samsun’dur.

Samsun’un son 20 yılda geçmişine göre görsel olarak güzelleştiği bir gerçektir. Teleferiği, Hafif Raylı Sistemi, halk plajları, su kayağı alanları, sahil yolu düzenlemesi, Batı Park’da ki çocuk bahçeleri, balık lokantaları, orta refüjlerin çiçeklendirilmesi tabii ki Samsunluya da moral vermektedir. Ancak dış güzellikler Samsunluya yetmemekte ve dışarıdan gezmeye gelenler kadar da ilgilendirmemektedir. Çünkü Samsun’da yaşamak her geçen gün zorlaşmakta ve Samsunlu kendini mutsuz eden bir yığın sorunla yaşamak zorunda kalmaktadır. Zaten insanı bunaltan trafik sorunu varken, kimsenin anlayamadığı uygulamalarla bazı caddeler taşıt trafiğine kapatılmakta ve bu arterlerin taşımakta olduğu trafik, bir başka arteri kilitlemektedir. Son yıllarda yapılan otoparklar henüz yeterli seviyeye ulaşmadığı için halk trafik işkencesi yaşamaktadır.

Mevcut iş alanlarından önemli sayıda işçi çalıştıran bazı işyerleri özelleştirme adı altında işçileri sokağa dökerken, yeni iş alanları da açılmadığı için işsizlik hızla artmaktadır. Hemen her ailede askerliğini yapmış iş arayan erkek ve kadın birkaç işsiz bulunmaktadır. Bu olumsuzlukların aileleri mutsuz etmemesi mümkün mü?. Tütün, fındık, şeker pancarına getirilen kısıtlamalar ve desteklenmeyen köylü üretkenliğini kaybederken, Samsun’da tarım gelirlerini kaybetmiştir. Tarıma dayalı köylerimiz gençlerini büyük kentlere göndermek zorunda kalmaktadır. Bu köy kökenli gençlerin gittikleri büyük kentlerin varoşlarında ki perişan yaşantısı köylü ailelerde de huzur bırakmamıştır. Etrafında ki çok verimli iki ova ile Türkiye’nin önemli tarım kentlerinden birisi olan Samsun tarımdan kopartılırken sanayileşmeyi de başaramamıştır. 

Gelişmişliğin göstergesi olarak gösterilen ve her geçen gün sayıları artan AVM’LER ve Migros ve Baumax tipi büyük iş merkezleri Samsun’un tek gelir kaynağı olan yerel ticareti öldürmekte ve esnaf gelecek endişesi yaşamaktadır.  Samsun ticari yaşamı adına son yirmi yıla damgasını vuran bir başka olumsuzluk da, kentin en önemli ticari merkezlerini saran işporta tezgâhları ve önündeki caddelere yayılan yeni tip işportacı dükkânlarıdır. Bu olumsuz görüntü çağdaş kent iddiasında ki Samsun’a yakışmamaktadır. Daha da önemlisi, başta Mecidiye Caddesi’ndekiler olmak üzere Devlete vergi veren, yüksek kiralar ödeyen ve sigortalı işçi çalıştıran iş yerleri İşportacıların insafına terk edilmiştir.

Büyükşehir Belediyesi ile alt belediyeler sorumluluğu birbirlerine atarak sorunu çözme kararlılığını göstermemektedirler. Bu da, burada bulunan işyeri sahiplerine gelecek endişesi yaşatmakta ve onları karamsarlığa itmektedir. İş alanı bulamadığı için üniversite bitiren çocuklarımız Samsun’a dönememekte ve Samsun eğitimli genç kuşağını kaybetmektedir. Geçen yıl Süper Lig’e çıkan Samsunspor garip bir şekilde yönetimi devir alan Kazım Yılmaz Başkanlığında ki yönetim, yaptığı inanılmaz hatalar sonucu takımı borç batağına sokmuş ve Süper Lig’den düşürmüştür. Sonra da hiçbir diyet ödemeden ellerini kollarını sallayarak biz artık yokuz diyebilmişlerdir.

Kenti yöneten ve temsil edenler de bu trajediyi tribünden seyretmişlerdir. Kısacası Samsun’un en önemli tanıtım organı ve markası olan Samsunspor, sahipsiz bırakılarak kaderine terk edilmiştir. Bu, Samsunspor’a gönül vermiş onbinlerce kişiyi umutsuz etmektedir. Bu ve benzeri olumsuzluklar bu kentte yaşayanları huzursuz etmektedir. İnsanlar yaşadıkları ortamda mutlu ve huzurlu olamazsa, bir başka yöreye göç etmeyi düşünürler. İşte Samsun’da bu olgu yaşanmaya başlamıştır. Eskiden özellikle tayin ile Samsun’a gelenler emeklilik sonrası kentte kalmayı planlardı.Nitekim geçmişte çok sayıda asker ve memur ailesi Samsun’a yerleşmiştir. Bu ailelerin kültür seviyesinin yüksek olması da Samsun adına kazançtı.

Bu son yıllarda tersine dönmüştür. Samsun’da emekli olan memur, asker ve diğer aileler görev süreleri dolunca veya emekli olunca Samsun’u yaşanacak yer olarak görmemektedirler. Tüm bu olumsuzluklar Samsunluyum diyen herkesi rahatsız etmeye başlamıştır. Üst düzeyde ki birçok aile Ege ve Akdeniz Bölgesi illere taşınmakta ve bu beldelerine yatırım yapmaktadır. Çocuklarına Samsun’da iş bulamayan çok sayıda aile de başka kentlerde iş bulan çocuklarının arkasından oralara gitmektedir.

Sonuç olarak söylemek gerekirse; Köylüsü mutsuz, Esnafı mutsuz, Öğrencisi mutsuz, Sporseveri mutsuz, Sokakta ki insanı mutsuzdur. Daha da kötüsü, Samsunlular daha güzel günler için umutlarını kaybetmeye başlamışlardır. Bunlar Samsun’da ki göçün alt yapısını oluşturmaktadır. Seçilmiş ve atanmış yerel yöneticiler ile Samsun adına siyaset yapan siyasetçilerimiz, “GÖÇ” olayını ciddi olarak ele almalıdırlar. Kısır politikalara girmeden Samsun’un bu sorunlarını çözerek, Samsunluların bu kentte yaşamaktan mutsuz olmaları önlenmelidirler.

Sayın Valimiz bu olumsuzlukların giderilebilmesi için öncülük etmelidir. İnsanlarının bir an önce kaçmayı düşündürmedikleri, sorunları giderilmiş bir Samsun’a kavuşmamız dileğiyle iyi haftalar..   

/Sadi SUBAŞI
22 Ağustos 2012

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Sel Felaketinin Arkasındaki Gerçekler…

Samsun ve İlçelerinde bildim bileli, kuvveli bir yağmur yağsa zemin katları su basar, aileler ve esnaf her defasında perişan olurlar. Sokaklar bataklık halini alır ve her defasında yetkililer gelir, zarar gören Samsun’lulara gerekenlerin yapılacağını söylerler.  Ne yapalım bu bir afat derler. Bu kısır döngü yıllardır sürer gider.

Samsundaki dört alt belediyenin alt yapısına yetişemeyen Büyükşehir belediyesinin, Bütün şehir belediyesi olduğu taktirde, Vezirköprünün alt yapısına, Ayvacık’ın, Bafra’nın altyapısına nasıl yetişeceğini anlamaya çalışıyorum. Yerel yaşamın düzenlenmesine büyük darbe olacağını gördüğümüz, Bütünşehir belediyesi düzenlemesinin yeniden gözden geçirilmesi gereği ortaya çıkmıştır.

Samsun’da yaşanan sel felaketi konusunda doğru bilgiye ulaşmak, bu sel felaketinin gerçek yüzünü Samsun’lular ile paylaşabilmek için, Samsun TMMOB Mimar Odası Başkanı Sayın Selami Özçelik ile görüşmenin doğru olacağını düşündüm.  Neler yapılması gerektiğini ona sordum. Selami Bey, yağışlar ile meydana gelen yağmur sularının, dere yataklarına yapılan yanlış müdahaleler ile oluşan engellerden dolayı denize ulaşamadığını, bu suların buralarda birikerek sel haline geldiğini, biriken bu suların taşarak can ve mal kaybına sebep olduğunu uzun uzun anlattı.

Ata kum’da da; durumun farklı olmadığını,
 1. Dere yataklarının daraltıldığını,
 2. Bazı derelerin üzerlerinin kapatılarak, yol ve cadde yapıldığını,
 3. Kapatılan bu dere yataklarının hemen yanlarının yapılaşmaya açıldığını,
 4. Üzerleri kapatılan derelerin ağızlarının, kesitleri yetersiz olduğu için sel sularının denize ulaşmasına engel olduğunu ve sele neden olduğunu,

 5. Yeni yapılan Cağaloğlu caddesinde, derelere konulan büzlerin, dar olduğunu bu nedenle sel sularının denize ulaşmasına engel olduğunu,

 6. Buralardaki büzlerin kaldırılarak, yeterli büyüklükte menfez veya Köprü yapılması gerektiğini,
 7. Hafif Raylı sisteminde yapımı sırasında, yüzeydeki yağmur sularının ve derelerde oluşacak selin hiç hesaba katılmadan yapıldığını,

 8. Raylı sistemin iki tarafına yapılan duvarlar nedeni ile geçişi engellenen suların, oralarda birikerek, dikey yolların raylı sistemle kesiştiği bölümlere yöneldiğini, bununda ilk etapta raylı sistemin yolunu kapattığını,

 9. Samsun-Sinop karayolunun da, menfezlerinin küçük olduğunu ve denize gitmesi gereken yağmur sularının önünde, bu yolunda set oluşturduğunu,

10.Yetkililerin yukarıdaki eksikliklerden hiç ders almadığı anlaşılmaktadır.Atakent’teki Sahil yolu yapımında da aynı hataların yapılmasının bunu gösterdiğini anlattı..

Atakum Belediye Başkanı Sayın Metin Burma’nın geçen akşam AKS TV’de yaptığı açıklamaları büyük bir dikkatle izledim. Sayın Burma’nın anlattıkları ile TMMOB Samsun Mimarlar Odası Başkanının anlattıkları birbiri ile örtüşmektedir.  Ayrıca Sayın Burma bu konuda, ilgililere önceden uyarılarda bulunduğunun da altını çizerek ifade etmektedir. Ne diyelim?  Atakum Belediye Başkanı Metin Burma’nın uyarılarını dikkate almazsanız, TMMOB Mimarlar Odasının, aynı doğrultudaki açıklamalarını görmezden gelirseniz, sizler bu felakete davetiye çıkartmışsınız demektir.

Bu uyarıları dinlemeyen yöneticilerin neden dinlemediklerini ve uyarılara kulak asmadıklarını anlamıyorum. Bu yaşananlar, Samsunluların yerel yöneticilerini seçerken daha dikkatli olmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Uyarılara kulak asmayanların, halktan okkalı bir tokat yemedikleri de belli oluyor.  Bizler uyarılarımızı yapalım gerisi yetkililerin bileceği iş…

/Tekin AKIN
15 Ağustos 2012

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Çelişkiler Kenti Samsun’dan Yansımalar.

Samsun’a dışardan bakanlar ile yerel basını izleyenlerin şaşıracağı çelişkiler yaşanıyor. Bir kesim Samsun’un çok hızlı geliştiğini, herşeyin güllük gülistanlık olduğunu söylerken, diğer kesim daha geniş açıdan bakarak Samsun’un çok büyük ekonomik sorunları olduğunu, tarım da, eğitim de, ticaret de, kan kaybettiğini söylüyorlar. Bu konuda kent adeta ikiye bölünmüş durumda. Olumlu konuşanlar, olaya belediye hizmetleri açısından bakıyorlar. Samsun’un güzelleştiğini, çok sayıda sosyal olanağa kavuştuğunu söyleyerek raylı sistem, teleferik, plajlar, sukayağı, park-bahçe, AVM’ler ile yapılmakta olan beş yıldızlı otelleri gündeme getiriyorlar.

Olumsuz yaklaşanlar ise, olaya çok daha geniş açıdan bakıyorlar. Samsun’un ekonomik olarak gerilediğini, işssizliğin arttığını, üniversite ve orta öğretim sınavlarında Türkiye sıralamalarının alt sıralarda kaldığını, tütün, fındık, şeker pancarı ve buğday ekimlerinin gerilemesiyle köylerin boşaldığını öne çıkartıyor. 2004 yılı teşvik dağıtımında Samsun’un dışlanması sonrası ekonomik patlamayı da yapamadığını, açılan AVM’lerle Samsun’un en önemli geçim kaynağı olan ticaretin de çökeceğini, tüm bunlara bağlı olarak göç veren tek büyükşehrin Samsun olduğu ve üniversiteyi bitirn gençlerin işsizlik nedeniyle Samsun’a dönemedikleri konularına vurgu yapıyorlar.

Gerçekten de dışarıdan bakanların bu çelişkiyi anlamaları zordur. Aslına bakarsanız, her iki kesiminde söylediklerin de doğruluk payı vardır. Sürekli güzellikleri abartarak öne çıkartmak ne kadar yanlışsa, eksik ve yanlışları öne çıkartarak sürekli eleştirmekte bir o kadar yanlıştır. Ama Samsun’da bunlardan da büyük bir yanlış var ki, O da uzlaşma kültürünün yerleşmemesi ve tam tersine inatlaşma ve uyarılara kulak tıkama alışkanlığının yerleşmesidir.

Bu kentte yaşayan ve bu kenti seven herkesin, kendisini yönetenlerden beklentisi, birbirleri ile sürtüşmek yerine dayanışma içersinde olmaları ve siyasi ayrışmaları kendilerine yansıtmamalarıdır. Bunu beklemek de en doğal haklarıdır.
                             
Belediyeleri Arasında Ki Yetki Karmaşası

Bilindiği gibi Büyükşehir olan illerde Büyükşehir Belediyesi yanında birkaç tane de alt belediye bulunmaktadır. Nitekim Samsun’da da Büyükşehir Belediyesi yanında İlkadım, Atakum ve Canik alt belediyeleri kurulmuştur.  Bu belediyeler arası görevleri kâğıt üzerinde belirlenmiştir. Ne var ki alt belediyeler her içinde çıkamadıkları olayda çözüm adresi olarak Büyükşehir Belediyesini, Büyükşehir Belediyesi de alt belediyeleri göstermektedir.

Görev alanları belirlenirken bulvarlar Büyükşehir Belediyesi’nin yetki alnında bırakılmıştır. Sıkıntı da en çok bulvarlarda yaşanmaktadır. Örneğin, bulvarların bazılarını işgal eden seyyar satıcılar sorununu o bölgenin alt belediyesi çözmek yerine, sorumluluğu Büyükşehir Belediyesine atmaktadır. Çoğu kez de Büyükşehir Belediyesi de kolluk kuvvetlerini adres göstermektedir. Oysa aynı caddede yol çalışmasını alt belediyeler yapabilmektedirler. Sonuçta sorun ortada kalmakta ve toplumsal ve iş barışı ciddi şekilde yaralanmakta ve resmi otoriteye olan güven aşınmaktadır. Sorunu olan insanlar doğru muhatabı bulmakta sıkıntı yaşamaktadırlar.

Bu düpedüz görevi savsaklamak ve yasaların yüklediği sorumluluklardan kaçmaktır. Daha da önemlisi halka saygısızlıktır. Belediye başkanlıklarına talip olanların vatandaşların beklentilerini yerine getirme konusunda yaşanabilecek her türlü zorlukla mücadele etmeyi göze almış olmaları gerekir. Ancak halk yolunda böyle hizmet verilebilir diye düşünüyorum..


İl Genel Ve Belediye Meclislerinin Yanlışı.
Belediye Meclisleri ve İl Genel Meclisleri bir kentin parlamentosudur. Belediye meclisleri belediye sınırları içersindeki yasal görevlerini, il genel meclisleri de il genelinde ki yasaların verdiği görevleri yerine getirirler. Her iki meclisin yasal görevleri yanında üstlendikleri bir başka önemli görev de uygulama makamlarının icraatlarını denetlemektir. Her iki meclis üyelerinin hiçbir şekilde çıkar ilişkileri içersinde olmaması gerekir. Çünkü her iki meclisin de alacağı kararların parasal yönleri vardır. Ayrıca vatandaşlar arasında da hiçbir ayırım yapma lüksleri de yoktur. Bu açıdan bakıldığında işlerin bu doğrultuda yürümediği görülmektedir. Samsun’da her iki meclisi de zan altında bırakacak haberler sık sık medyaya yansımaktadır.
  
Son haftaların basında da en çok konuşulan konusu, Özel İdare ve İl Genel Meclisinin bazı uygulama ve harcamalarında ki kayırma ve yapılan abartılı ödemeleridir. Bu konuda hatası olanlar sorgulanıp gerekli cezaları almaması ve “Kol kırılır yen içinde kalır” gibi çağ dışı bir yorumla geçiştirilmeye ve unutturulmaya çalışılması halinde İl Genel Meclisine olan güven sarsılacaktır. Büyükşehir Belediye Meclisini sarsan bir uygulama da geçtiğimiz yıl 2011 seçimlerinden iki ay önce yaşanmıştı.

Belediyelerin başını ağrıtacak işlerin başında imar uygulamaları gelmektedir. Nitekim geçen yıl kamuoyunda çok tartışılan böyle bir düzenleme olmuştu. Önemli bir belediye meclis üyesine veya yakınlarına çıkar sağlandığı iddialarının öne çıktığı çok önemli bir oylamaya dört muhalefet partisi üyesi kamuoyunda yapılan çağrılara rağmen katılmamış ve iktidar partili üyelerin oyları ile iktidar partili meclis üyesine adı geçen çıkar sağlanmıştı.

Oylamaya katılmayarak böyle bir söylentiye zemin yaratan muhalif partilerin meclis üyelerine kendi partilerince herhangi bir işlem yapılmaması da düşündürücüdür. İcra makamlarını denetleyecek meclis üyeleri de yanlışa alet oluyorsa, yapacak çok şey yok demektir. Yaptıkları işleri nedeniyle belediyeler ve özel idarelerle iş ilişkisi olabilecek kişilerin bu meclislere üye olmalarının yolu kapatılmadığı sürece, bu meclis üyelikleri çıkar amaçlı kullanılabilecektir. Hatta her iki meclis üyelikleri bu işler için cazibe merkezi olmayı sürdüreceklerdir.  İyi haftalar..

/Sadi SUBAŞI
13 Ağustos 2012

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Ak Parti’nin Samsun’a Kazığı

Bilen bilir Samsun Büyük Şehir Belediye Başkanının ilk icraatı ile başladığım muhalefetim hala devam etmekte… Bunu söylerken ne kişisel bir hesabım ne de kendisiyle bir tanışıklığım var mümkün mertebe birbirimizden kaçıyoruz. Hep şunu söyledik bu zihniyette olan siyasetçilerin ömrü bitmiştir, onun ki de bitmişti fakat maalesef AKP Samsun teşkilatının ister beceriksizliği, ister basiretsizliği, ister korkaklığı, siz ne derseniz bilemem, bir alternatif üretememiş olması Başbakanı ona mecbur etti ve bu da Ak Partinin Samsun’a attığı en büyük kazık oldu. Bu bitmesi gereken zihniyete karşı oluş gerekçelerimizden başlangıç olan 2 meseleyi tekrar hatırlayalım;

Birincisi Büyük Camii önündeki alt geçit, dönemin belediye başkanı rahmetli Muzaffer Önder oraya bir alt geçit yapmak için kara yollarına müracaat ediyor, cevap olarak orası deniz seviyesinin altında oraya alt geçit yapılamaz deniliyor. Bu cevabı alan başkan bu projeden vazgeçiyor sonra seçim geliyor Muzaffer Bey seçimi kaybediyor yerine gelen belediye başkanının ilk icraatı o alt geçidi yapmaya çalışmak ve yüzüne gözüne bulaştırmak oluyor ve bir iddiaya göre en az kamuyu 7 trilyon zarara uğratıyor. Ve o şahıs Muzaffer Bey başkanken Büyük Camiinin önüne alt geçit yapmak istediğinde karşı çıkan ama kendisi seçilince ilk yaptığı iş o olan bu günkü belediye başkanıdır. Şimdi bu işi yapan insanın iyi niyetli olduğunu düşünebilir miyiz?  

İkincisi ise mobil santral olayı; o günlerde önce Dalaman sonra Bartın’ın kabul etmeyip reddettiği mobil olmayan, ama adı mobil olan santrali şehirde hiç kimseye sormadan, hiç kimseye tartıştırmadan, gizlice Samsun’a davet edip kurduran insanda bu başkan. Yıllardır görüldü ki bu şehri çok dar bir kadroyla hiçbir konuda hiçbir uzmanın, hiçbir kurumun fikrini almadan kafasına göre yönetiyor. Hadi yönetiyor doğru ve güzel işler yapsa oda yok. Gerçi millet yıllarca yapılan süslemeleri, makyajları, heykelleri yeterli bir hizmet diye algıladı memnundu ama sonuç hepsinin öncelikli işler olmadığı ortaya çıktı.

Esas hizmet yağan yağmuru denize ulaştırabilmek, şehre dışarıdan yatırımcı çekebilmek, şehrin emin insanı olup her konuda insanlarla konuşabilmek, yapılan hizmet varsa bunları bilboardlarla değil milleti hizmete katarak duyurmak. O ne yaptı, her kesle kavga etti her kurumla çatıştı ve şehrin yerinde saymasına sebep oldu. Diğer şehirler gelişince bizi geçtiler zaten bir şehir göç veriyorsa o şehrin geliştiğini iddia etmek ya iş bilmezlik yada kötü niyetin göstergesidir.

Bu zihniyet öyle bir zihniyet ki milleti 2 yerde hatırlıyor 1 oy verecekken 2 vergi verecekken seçim çalışmaları sırasında bir sitede sunum yapan başkana konuşması bitince bir vatandaş soru sormak istemiş, soru almıyoruz diye soru sorulmasına müsaade etmemişler ve orayı terk etmişler, yani vatandaşı kendilerine soru sormaya bile layık görmeyen bir zihniyetten bundan fazlasını beklemek saflık olur. Üzülüyoruz bu zihniyetteki insanların bu şehirde yıllarca nasıl idarecilik yapıp tekrar seçilebiliyorlar.

Samsun’da Büyük Şehir Belediyesinin yaptığı ya da yapması gerekirken yapmadığı işleri yazmaya kalksak sayfalara sığmaz buna gerekte duymuyoruz görülüyor ki, bu zamana kadar gerçekleri yazan söyleyen birkaç kişinin dışındaki şehrin yazar çizeri de gerçekleri gördü doğruları yazmaya başladılar bu durum bu işin sonunun geldiğini gösteriyor. Milleti kandırmak için artık Samsunum 1 gemisi de fayda etmeyecek.

Son seçimde bütün partilere uyguladığı Ak Partide siyaset yapmazsam sizde yaparım taktiği, iki yüzlülüğü geçen seçim tutmuştu bu seçim yemez bu taktikte artık onu kurtaramaz Ak Parti yada Başbakanda bu konuda bu şehre artık kazık atmaz, atamaz diye düşünüyoruz atarsa ne olur biz yanlışları yazmaya, söylemeye devam ederiz millet de dövünmeye, sövünmeye, her yağmurda çileye, bodrum ve zemin kattakilerde yaşamak için nöbet tutmaya devam eder.

11 Ağustos 2012
/Adnan ÖZ