30 Eylül 2014 Salı

Öyle Bir Geçer Zaman Ki


Komşuluğun en güzel yaşandığı yılları yaşıyorduk. O günün komşuluk ilişkilerini yaşadığımız için çok şanslıydık. Şimdi ellili yaşımı sürsem de belki o tadı alırım diye hala kabuklu yer fıstığı yeme alışkanlığım sürüyor. Çocukluğumun ilk günleri, Bafra`nın Büyükcami Mahallesinde geçmişti. Her zamanki gibi sokağımızda komşularımızın çocuklarıyla oynuyorduk. O zamanlar sokaklarda otomobil yoktu. Sadece kamyon, cip, traktör ve motosiklet gibi motorlu araçlar vardı. Onlarında çoğu ulaşımda kullanıldığından ortalıkta pek görünmezlerdi. Anneler çocukları sokakta oynarken hiç korkmazlardı. Harçlıkların çok mütevazı olduğu yıllardı. Küçücük harçlığımızla, mahalle bakkalından aldığımız iki finger bisküvinin arasına lokum koyar afiyetle yerdik, ya da açıkta satılsa da balık, horoz veya çubuk şeklinde satılan şekerlemeler alırdık.

Mahallemizdeki çocukların birbirinden hiç farkları yoktu. Zengin ve fakir kavramlarının hiç kullanılmadığı yıllarda yaşıyorduk. Her aile reisi evine sadece günlük ihtiyaçların karşılanabileceği para bırakır işine giderdi. Zaten çok para bıraksalar da o parayla alınacak çok şey yoktu. Evimizin ekmeğini almaya ben gidiyordum. Aldığım ekmek sayısı yıllarca hiç değişmedi 6 ekmek alıyordum. 80 kuruştan 4 lira 80 kuruş tutuyordu. Artan 20 kuruşla da her zaman yaptığım gibi Kolbaşı Bakkaliyesinden kavanozun içinde muhafaza edilen şekerlerden alıyordum. Çocukluk döneminde işe yaradığım tek konu ekmek almaktı. Görevim bitince tekrar arkadaşlarımızla oyuna dalıyordum.

Evimiz iki katlı eski bir yapıydı. Tüm evler birbirine benziyordu. Tek farkları kiminin ahşap kiminin tuğladan yapılmasıydı. Apartmanın ne olduğunu yıllar sonra duyacaktık. Yine sokağımızda oynarken burnumuza mis gibi kokular gelmişti. Evimizin hemen yanı başımızdaki ahşap evden gelen koku iştahımızı kabartsa da kaynağının ne olduğunu ben bilemiyordum. Az sonra o evin kapısı açıldığında esmer kıvırcık saçlı, bir kadın çok hoş bir ses tonuyla “çocuklar buraya gelin” diye seslenmiş, biz de hemen oraya yönelmiştik.

“Avuçlarınızı açın bakayım” dediğinde çoktan hazır ol vaziyetinde küçücük avuçlarımızı açmıştık bile. O güne kadar hiç görmediğim bir yiyecekti, sımsıcaklardı. Arkadaşlardan biri “bunlar ne” diye sormuştu. “Kabuklu yer fıstığı evladım. Kabuklarını ayıklayın içini yiyin afiyet olsun” dediğinde hemen birkaç tanesini yemiştik bile. Ne kadar lezzetli bir şeydi...

Sonraki günlerde de o evden güzel kokular hiç eksik olmadı. O melek yüzlü kadının adı benim o ana kadar hiç duymadığım bir isimdi. Çocuklarının isimleri de değişikti. Bizim alışık olduğumuz isimler Ayşe, Fatma, Emine gibi isimlerdi ve bu isimler oldukça da yaygındı. Ama onların isimlerini başka hiç bir yerde duymuyorduk.

Mayranuş Teyzenin adı artık bana garip gelmiyordu. Zaten onu mahallenin tüm çocukları bende çok sevmiştim. Artık komşumuz olan aileyi de yavaş yavaş tanımaya başlıyordum. Yaşıtım çocukları İlda ileride ilkokul arkadaşım olacaktı. Kardeşi Jan ise bizden küçük olmasına rağmen oyun arkadaşlarımızdan biriydi. Komşumuzun evinde iki kardeş, eşleri ve çocukları kalıyordu Mayranuş Teyzenin eltisi Mayram Teyzeyi de tanımış, onu da çok sevmiştim. O da çok sevecen temiz kalpli biriydi. Onun da bizden birkaç yaş büyük oğlu Arman ve büyük ablamla yaşıt kızı Silva vardı.

Artık babaannem ve annemin en çok sevdiği komşuların başında geliyorlardı. Her gün burnumuza gelen güzel kokuların nedenini de öğrenmiştik...  Bafra`nın İtalyan tarzında yapılmış tek sineması olan Kibaroğlu Sinemasının büfesini eşleri işletiyordu. O yıllarda 8 yaşını doldurmamış çocuklar sinemaya alınmadığından o büfeyi görmem bir iki yılımı daha alacaktı. Sinemada satılan pasta, kuruyemiş gibi şeyler evde hazırlanıyordu. Yer fıstıkları fırında kavruluyor pandispanyalar elde açılıyordu. O güzelim yiyecekleri sinema seyircisinden önce biz çocuklar tadıyorduk.

Komşuluğun en güzel yaşandığı yılları yaşıyorduk. O günün komşuluk ilişkilerini yaşadığımız için çok şanslıydık. Şimdi ellili yaşımı sürsem de belki o tadı alırım diye hala kabuklu yer fıstığı yeme alışkanlığım sürüyor. Ama nerde...  Ne fıstık eski fıstık, ne komşular eski komşu. O komşularımız şimdi İstanbul`da yaşıyorlar. Tam 35 yıl sonra İlda iş için annesi Mayranuş Teyzeyle Samsun`a geldiğinde bir günlüğüne de olsa çocukluğuma dönmüştüm.

Cahit Sıtkı Tarancı “ne güzel dönüyor demir çemberim hiç bitmese horoz şekerim” dizesini belki de böyle yaşanan çocukluklar için yazmıştı.

/Recep Yılmaz
30.09.2014

Samsun’da Güzel Şeyler De Oluyor (2)

Dün başlamıştım “Samsun’da güzel şeyler de oluyor” seri yazısına ve ilk olarak Canik Belediye Başkanı Osman Genç’in verdiği bilgiler çerçevesinde “ikinci devlet üniversitesi” haberini aktarmıştım sizlere.

Daha önce de yazdım, Osman Genç, Samsun’da beni yanıltan isimlerin başında gelir. İlk tanıdığımda “bir radikal” ve hatta” bir militan” demiştim içimden. Seçimi kazanıp da makam odasının kapısını basının önünde sökünce “oportünist” damgasını vurmuştum. Temel tercihleri olan birisi ama radikal değil en azından şu ana kadar böyle bir tavır sergilemedi. Pragmatik ama oportünist değil. Kiminle nerede ve ne zaman kavga edeceğini de biliyor ne zaman ve nasıl barışacağını da; seçmenleriyle de hep barışık.

Okullara verdiği katkıyı anlattı, Sancaktepe projesini anlattı. Belediyeevleri semtinin hemen üstünde, artık birçok yerlerde gönderden indirilen bayraklar içindeki en güzel bayrağın nazlı nazlı dalgalandığı tepe. Adı da yakışmış, projesi de güzel. Başkan Genç, kentin doğusundaki o tarihi yerleşim noktasına Sancaktepe adını verirken aklıma batıdaki Amisos Tepe adı takıldı. Oraya da Bayrak Tepe adı yakışmaz mı? Başkan Yılmaz Regiee İş Merkezi ve Protokol Yolu gibi yanlışlardan dönmüştü, bundan niye dönmesin ki?

Osman Genç’le başladık ama onunla bitirmeyeceğiz bu yazı serisini. Samsun’da başka kurumlar da güzel işlere imza atıyor. Bunlardan birisi de Samsun Büyükşehir/Bütünşehir  Belediyesi Kültür ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı. Kent Müzesi ve Engelliler Köyü gerçekten güzel oldu. Kent Müzesi'nin noksanları olduğu söylenebilir. Elbet olacaktır, kolay mı müze kurmak, müzeyi baştanbaşa doldurmak. Yılları alır bir müzenin insanları tatmin eder hale gelmesi. Noksanları yermek için değil tespit etmek ve giderilmesine katkı sağlamak için söylemek durumundayız. Engelliler Köyü ise tek kelimeyle mükemmel ve galiba da Türkiye’deki ilk uygulama. Dilerim başka kentlerde başka belediyeler de örnek alır.

Henüz pek kimsenin bilmediği iki çalışması daha var Kültür ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı’nın. Bunlardan birisi 'Paşa Konakları'nın diğeri de Sadi Tekkesi’nin restore edilerek kültür ve sanat varlıkları arasına katılmasıdır. 'Paşa Konakları'nı gezdim, gerçekten çok güzel. Orada kalmaması, çevredeki sanat değeri taşıyan diğer tarihi binaların da aynı ilgiye kavuşturulması gerek. Hatta Selahiye evlerinin restorasyonu ve orada derli toplu bir bölgenin ortaya çıkarılmasında Kültür Bakanlığı’na da İlkadım Belediyesi’ne de örnek teşkil etmesi lazım.             

Bu güzellikleri söylerken, şu devanası görünümündeki Amazon kadını ve onun iki yanındaki aslan heykellerine yönelik genel eleştiriyi de bir kere daha vurgulamak isterim. O çirkinlikler bu güzelliklerle uyuşmuyor. O heykeller bu güzelliklere imza atan estetik zevkle bağdaşmıyor.

/Osman KARA
30.09.2014

29 Eylül 2014 Pazartesi

Samsun’da Güzel Şeyler De Oluyor(1)

Bu kent bizim ve bu kentte güzel şeyler de oluyor. Ülkenin iç karartan hatta bir bölgesine göz attığınızda yürekler parçalayan gündeminden uzaklaşıp bu kentin güzelliklerine dalmak istiyorum bir süre. Belki bir iki gün de biter belki de bir hafta boyunca.

Bir kısım siyasetçilerimiz ve meslek temsilcilerimiz turizm kenti olmak, ülkenin ve hatta dünyanın ilk on kenti arasına girmek, altı milyar dolar ihracat yapmak gibi hayal projelerin peşinde koşarken; birileri sessiz sedasız ikinci devlet üniversitesinin yolunu açıyor. İşini yapan bürokratlar kente çok dikkatleri çekmeyen ama son derece güzel eserler kazandırıyor. İş güç sahibi eğitimli genç insanlar biraraya geliyor kimileri kitap kulübü kuruyor kimileri düşünce birliktelikleri oluşturuyor. Belediyeler kent tarihi, kültürü, sosyal ve ekonomik hayatıyla ilgili ciddi bilimsel toplantılar düzenliyor, tebliğleri, makaleleri, araştırmaları basılı hale getirip meraklısının istifadesine sunuyor. Kent tarihi, kültürü, sosyal ve ekonomik yapısı sağlıklı ve ilmi verilerle ortaya konuyor.

Ciddi araştırmacılar genç sanatçılar var bu kentte. Ne ustalara hak ettikleri saygıyı gösteriyor ne de geleceğin ustası olmaya aday genç kabiliyetlere bir sevgi nazarı atıyoruz. Ne ustaların meyvesini deriyoruz ne de genç fidanların toprağına bir damla su taşıyoruz.

Bu birkaç gün ya da bu bir haftada bunları yazacağım, yazmaya, kalemimin kudreti elverdiğince sizlere aktarmaya çalışacağım. Konuya da Canik Belediye Başkanı Osman Genç’in verdiği ve beni çok heyecanlandıran bir haberle gireceğim.

Geçen hafta sonunda Canik Belediye Başkanı Sayın Osman Genç başkanlıktaki üçüncü döneminin ilk altı ayıyla ilgili bilgi aktarmak amacıyla basın mensuplarıyla biraraya geldi. Canik’in geleceği ve Canik Belediyesi’nin çalışmalarıyla ilgili bilgiler verdi, Canik’in geleceği ile ilgili projeleri ve hayallerini aktardı. Hepsi güzeldi ama birisi vardı ki o çok çok güzeldi ve o sadece Canik’i değil tüm Samsun’u ilgilendiriyordu: İkinci bir devlet üniversitesi.

Sayın Genç’in verdiği bilgiye göre Canik Belediyesi, ikinci bir devlet üniversitesi kurulması için 160 dönümlük bir arsa üretmiş, bu arsanın beş binlik ve binlik imar planlarını yapmış, planlar bir süreden beri Büyükşehir Belediyesi’nde onay için bekliyormuş. Planlar onaylanır onaylanmaz Canik Belediyesi bu alanı Ondokuzmayıs Üniversitesi’ne devredecekmiş. Bunun için gerekli protokoller imzalanmış ve hatta ikinci üniversite için YÖK’e başvuru da yapılmış. Bundan sonraki adımlar için Büyükşehir Belediye Meclisi’nin beş binlik ve binlik planları görüşüp onaylaması bekleniyormuş. Anlamadığın bu onay için ne beklenir ya da niye bir an önce bu konu gündeme alınıp onay çıkarılmaz ve yola devam edilmez? İkinci bir devlet üniversitesi fikri mi yanlış yoksa Canik Belediyesi’nin yaptığı planlarda mı bir sorun var? Ya da parti içi çekişmeler mi etkili?

Sanayileşme fırsatını kaçıran kent eğer hala ayaktaysa; bunu üç kuruma, askeriye, OMÜ ve polis okuluna, onların bu kentin ekonomisine yaptıkları ciddi katkılara borçludur. Bu kente yapılacak en büyük iyilik, gerçek anlamda bir bacasız fabrika olan ikinci devlet üniversitesinin bir an önce kurulmasını sağlamaktır. Yoksa hayal projeler ve popülist söylemlerle zamanı ve umutları boşa harcamak değildir.

/Osman KARA
29.09.2014

26 Eylül 2014 Cuma

Santrali Halk İstemiyorsa, Kim İstiyor

“Halk santrali istemiyor.” Gazete haberi bu manşetiyle duyurmuş. Bu biliniyordu zaten. Ama cevabı beklenen asıl soru şudur bence. Halk istemiyorsa kim istiyor? Görünüşe bakılırsa, herkes Terme’ye yapılacak Termik Santrallerin karşısında. Terme Belediye Başkanı Şenol Kul’un samimiyetle bu duruma karşı çıktığına inanıyorum. Geçen hafta Terme’de TERÇEP’in basın açıklamasında da vardı. “Makamın ve mevkiin önemi yok, ben kendimi fedaya hazırım” diyerek gerekli mesajı zaten vermişti.

Önceki gün yanına Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’i de alarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Öztürk’le görüşmüş. Bu görüşmeye dair fotoğraflı bir haber de vardı gazetelerde. Terme Halkının o santralleri istemediğine dair en yetkili makama mesajı iletmiş. Şenol Kul üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor bence.Belli oldu ki, Belediye Başkanı da halkı gibi düşünüyor. Termeli o santrali istemiyor. Yeterli mi?

Asla yetmeyecek. Terme halkını umutsuzluğa düşürerek, onların direncini kırmak değil benim amacım aksine direncin daha da arttırılması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.Bu termikçilere tek bur güç  “Dur” diyebilir. Bunu da ancak güçlü bir siyasi irade yapabilir.

TERÇEP’in basın açıklamasına aralarında AK Parti Terme İlçe Başkanı olmak üzere Terme’de teşkilatı bulunan bütün siyasi partilerin destek verdiğini ileri sürüp  “Terme’de güçlü bir siyasi irade vardı” diyerek benim yanıldığını söyleyebilirsiniz. Ben oradaydım kardeşim. AK Parti İlçe Başkanıyla da konuştum.

Termik santral kurmak isteyenler için her türlü kolaylığı sağlayacak yönetmelikleri çıkaran bir iktidarın mensubu olarak o ilçe başkanı ne yapabilirse o kadarını yapıyor. Halkla ters düşmemek için görüntü veriyor o kadar. O yönetmelikleri kendisine hatırlattığımızda ne diyor, “Onu zamanı geldiğinde konuşuruz” diyor. Şenol Kul’un dediği gibi “Ben kendimi feda etmeye hazırım” diyebiliyor mu? Demiyor. Diyemiyor.

CHP İl Başkanı Mehmet Atalay Terme’deki basın açıklaması sırasında Terme’ye giderek TERÇEP’in yanında olduğunu gösterdi. Müteşekkiriz. Ama yeterli mi?

Bu güne kadar muhalefete mensup üç Milletvekilinden “İstemiyoruz” diye bir söz duydunuz mu? Mesela, “Bu işin arkasında kömürcüler ve nakliyeciler var” şeklindeki söylentileri kırmak adında özellikle İhsan Kalkavan’dan bir açılama beklerdim. Yener Cabbar’a “Ben bu işin karşısındayım”  diyen AK Parti İl Başkanı Fuat Köktaş’ın samimiyetine inanmakla birlikte böyle söylemiş olmasının santralcileri durduramayacağını düşünüyorum. Fuat Bey bu şehirdeki en güçlü siyasetçidir.

Milletvekillerini ve özellikle de Büyükşehir Belediye Başkanını da yanına alarak, “Terme’de Termik Santral istemiyoruz, ey termikçiler santrallerinizi gidin başka bir yerde yapın” diyerek görüntü vermesi halinde bu konunun sonsuza dek kapanacağını söyleyebilirim. Aksi halde geçmiş olsun Terme…

/ Ragıp GÖKER
26 Eylül 2014

25 Eylül 2014 Perşembe

Yorum “Sus”

Deprem ! Bafra’nın son zamanlardaki gündemi maalesef deprem. Kısa süre içerisinde üst üste yaşanan küçük ölçekli depremler, ciddi tedirginliğe yol açıyor. Karadeniz`in 10 km kadar açığında kıyıya paralel uzanan ters fay var. İlginç olan ise fay hatları deprem haritalarında yok. Neden muamma. Sorunun cevabını ne Kandilli ne İTÜ ne de KTÜ veriyor.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Bektaş’a göre depremle ilgili Samsun'un iki hassas bölgesi var. Bafra ve Çarşamba. Bafra’da 1943 yılında yaşanan büyük deprem ve ülkemizin deprem algısı toplamında yaşanan tedirginlik boş değil. Halk arasında konuşulan yakın zamanda şiddetli deprem olacak korkusundan öte, ortada bir B planının olmaması düşündürücü.

Sedde projesinin akıbeti
Bafra’nın geleceği için başta Belediye Başkanı Sayın Zihni Şahin olmak üzere, sağduyu sahibi birçok kesimlerce oldukça önemsenen Kızılırmak Sedde projesinin, bütün şehir yasasının ardından sekteye uğrayacağı kaygısına birinci ağızdan açıklama geldi.

Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin’in “10 bin metrekarenin üzerindeki parklarda bahçelerde Büyükşehir’e iş düşüyor. Bu konuda Büyükşehir ile uyum içerisindeyiz. Nisan ayında çalışmalar hızlanacak. Biz Kültür Bakanlığı ve diğer kurumlarla istişareler içerisindeyiz. Amfi tiyatro ve Bafra panayırını düzenleyeceğimiz oradaki stantlarda Bafra`nın tarihi evlerini yansıması olacağı için onların, morsalkım yürüyüş yolu, belli yerlerini de Kültür Bakanlığı’nın hibeleri ile yaptıracağız” sözleri Bafra’nın sosyal yaşantısına büyük katma değer kazandıracak projeyi merak edenler için yeterli.

Bafra’nın Kelebekleri ve Ağlayan Evleri
Hemşire Türkan Zengin Karaboğa ve Bafra Umut Derneği Başkanı Hülya Yangın Ertekin`in bilinçaltımıza sunduğu sergi haklı bir beğeniyle karşılandı. İlgi yeterli miydi? Hayır ama vazgeçmek yok.

Türkan Hanımın yaklaşık 10 yıla sığdırdığı Bafra’nın Kelebekleri çalışmasının bizlerde bıraktığı etki, kelebek ömrü kadar olmamalı. Söz konusu çalışmanın maneviyatımıza ev sahipliği yapan Asri Mezarlıkta gerçekleştirilmiş olması ise güçlü bir farkındalık ortaya koyuyor.
Bafra’nın Ağlayan Evleri ise bir burukluğun objektife yansıması.
Umut Derneği ile gönüllere seslenen Hülya Yangın Ertekin, bu kez de her biri farklı bir anıya ev sahipliği yapmış ve günümüzün kaderine terk edilmiş evleri ile bu kez de ilçe vicdanına güçlü bir sitem uçurmuş.

Kaymakam Katırcı’nın vedası
2 Eylül kararnamesi ile 3 yıllık Bafra hizmeti sona eren ve Mersin Vali Yardımcılığı’na atanan eski Kaymakam Sayın Ali Katırcı ile ilgili fikrim ise;
Yorum “sus” !..

/Birol BİRCAN
25.09.2014

24 Eylül 2014 Çarşamba

Meğer Sahile Yol Neden Yapılıyormuş!!!

Efendim Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Taflan tarafında yapılan sahil yolunun protesto edilmesi sırasında asıl bu yol ve tahkimatlar yapılmazsa o zaman deniz buraları alt üst eder demişmiş. Şimdi dalgalar oradaki sahili perişan etmiş. Yani sizin anlayacağınız Yılmaz yolun yapımında haklıymış demeye getiriyor birileri… Eki gerçek böyle mi? Bu konuda uzmanlar ne diyorlar?

Uzmanlar yol yapımı başladığında söyleyeceklerini söylediler. İlgili odaların yöneticileri burada yapılan yol çalışmalarının suyun akıntı yönüne göre daha doğu kesimlerde sahilde yıkımlara yol açacağını bildirdiler ancak ipleyen olmadı. Konu yargıya intikal etti.

Şimdi birileri sanki yargıyı yönlendirmek ister gibi “Bakın Yılmaz Haklıymış” demeye getiriyorlar… Ben bu işin benzerini yıllar önce olduğu gibi halen yaşayanlardan birisiyim. Yıllar Önce Samsun’un turizmle kalkınması beklenen batıdaki ilçesi Yakakent’te bir balıkçı barınağı yapıldı. Sinop yönünden gelen rüzgarlar ile sahil bozulmaya başlandı. Bu yetmezmiş gibi bir de mendirek uzatıldı ve sahil bu nedenle daha çok bozuldu, evler tehlike atlatmaya başladı.

Bu kez sahil taşlarla dolduruldu güzelim kumlar berbat edildi. Sonrasında Japonya’da görüldüğü ileri sürülen bir modelle sahile kazıklar çakıldı, sözüm ona kum birikecekti. Olmadı, dalgalar sahili yine tehlike altına aldı. Bu kez (T) adı verilen hilkat garibeleri yapıldı.

Deniz sahili daha çok dövmeye başladı, bu kez Kozköy altı denilen bölgede de etkili oldu. (T)ler yetmedi yine sahile taşlar döküldü. Yakakent ilçesinin sahili berbat edildi. Gelelim Taflan sahillerine. Bu sahillerin biraz batısında bir balıkçı barınağı yapıldı. Yapıldı ve deniz tahribatları burada da başladı. Sonrasında yol adı altında bir gariplik burada da yapılmaya başlandı. Milletten kaçak göçek yapılırken çevreciler işi fark etti ve Samsun kamuoyu bu işi duydu, sahiplendi. İş yargıya taşındı. Neymiş bu tahkimat yapılmazsa sahil daha çok bozulacakmış. Hadi be!!!

O tahkimatlar artırıldıkça sahil daha çok bozulacak. Gelelim Atakum sahillerine. Gerçi Taflan da artık Atakum ya, neyse. Hani eski Atakum sahillerine diyelim de vatandaş anlasın. Aynı akıbet Atakum sahilinde denize girilen yerde de beklenmelidir. Çünkü Üniversite’nin sahil kesiminde bir marina yapılmıştır. Marinanın yapımı sırasında mendirekler oluşturulmak için taşlar denize dökülmüştür. Yine batıdan doğuya doğru sahilde önce kumu sonrasında da sahili deniz perişan edecektir. Ben görür müyüm görmem mi bilemem. Yazıyor olur muyum olmam mı onu da bilemem. Ancak bugün bu yazıyı okuyanlar o zaman “Bir deli vardı bunu söylemişti” diye akıllarından geçirirler belki…
(…)

/İsmail BAŞARAN
24 Eylül 2014

23 Eylül 2014 Salı

Samsun Kirli Yatırımların Cenneti Olamaz

Tekkeköy’ün bir önceki Belediye Başkanı Hayati Tekin, Tekkeköy’ün kirli yatırım için seçildiğini ve bunun için kendisine baskı yapıldığını söylediğinde kimse ona inanmadı. Bunu Gemi İnşa Organize Sanayi Bölgesi yani kısaca Tersanede gemi söküm işine yatırım yapmak isteyenler için söylemişti. Şimdi Hayati Tekin yok, bu yeni önemde tersanede gemi sökümüne izin verilecek mi? Bekleyip göreceğiz. Ama biz gemi söküm işine devam edilip edilmeyeceğini takip ederken şu Büyüklü’deki taş ocakları sorunu patlak verdi.

Taş ocakları meselesi aslında seçimlerden hemen önce ortaya çıkmıştı. Köylüler kazan kaldırdı ve ‘’Buna izin vermeyiz’’ dediler. Büyüklü’ye önce Hayati Tekin gitti, köylüleri o sakinleştirdi. Ardından AK Partinin aday adaları da Büyüklü’ye giderek, taş ocaklarının çalıştırılmayacağına dair teminat verdiler. Ama seçimlerden hemen sonra dozerler köye girince ‘At kaçtı, torba doldu’ misali köyde yeniden direniş başladı. Oysa taş ocağına izini veren de, bu ocakların çalıştırılması için ÇED raporuna gerek olmadığına dair düzenlemeyi yapan da Samsun bürokrasisiydi. Biliyorsunuz, Mobil santraller için de ÇED raporuna gerek olmadığına da karar verilmişti. Tekkeköy, ‘şimdilik’ kaydıyla kirli yatırım sorununu defetmiş gibi görünüyor.

Ama termik santraller konusu nedeniyle Terme’nin başı şu fena halde dertte. Şu TİM Avrasya işin peşini bırakacak gibi görünmüyor. Dün itibariyle atandığı Diyarbakır’daki görevine başlayan Eski Valimiz Hüseyin Aksoy’un kararlı turumu nedeniyle o ÇED toplantısı için ‘Yapılmadı’ şeklinde rapor tanzim edilmesi sağlanmıştı. Tim Avrasya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü aracılığı ile gerçekleştiremediği bu toplantıyı aynı bakanlık bünyesindeki Orman Müdürlüğü aracılıyla yapmak için yeni bir girişim başlatmış. KOR Enerji de sırada bekliyor. Daha kaç firma var bilemiyoruz.

Salih Bora Mutlu 6 santral kurulacağını iddia etmişti de kimse kendisine inanmamıştı. İnanmak istememişti demek daha doğru olacak. Birileri enerji nakil hatları ile ilgili alt yapıyı bile hazırlamaya başlamış. O direklere kimse sahip çıkmıyor ama ben onların kime ait olduğunun bilindiğini düşünüyorum. Birileri benim memleketimde devasa ölçüde elektrik direkleri dikecek de bunları oraya kimin diktiği belli olmayacak öylemi? Geçin bunu bir kalemde. Patagonya’da mı yaşıyoruz biz kardeşim. Kimsenin sahip çıkmadığı direklerin durum tıpkı şu Lice’deki heykel meselesine benziyor. Güya Lice’deki o ucubeyi kim diktiği de bilinmiyormuş ve o ucube bir gecede ortaya çıkmış gibi. Bütün ülke tepki gösterince o ucube heykel bir günde yerle bir edilmişti biliyorsunuz. Bu direklere de kimse sahip çıkmıyormuş ve onların kime ait olduğu bilinmiyormuş öylemi? Güldürmeyin beni. O direkler kiminse açıklansın. Bizde en azından kimlerle kavga ettiğimizi bilelim.

/ Ragıp GÖKER
23 Eylül 2014

22 Eylül 2014 Pazartesi

Meğer Samsun’a Botoks Yapılmış

Sağolsun yöneticiler Samsun’u botoks ile orasını burasını gerdiren ve genç görünmek isteyen kadın ve erkeklere benzettiler. Uzaktan bakınca güzel görünüyor. Yaklaştıkça o güzellik yavaş yavaş kayboluyor. Yıllardan beri Samsun’da “Hizmet” adı altında yapılanlar ve de “Alt yapıyı güçlendiriyoruz” diye kentte yaşayanları kazdıkları avcı boyu çukurlarla hayatlarından bezdirenlerin ne yaptıklarını anladınız mı şimdi. Yapılan botoksmuş.

Biz de bu Samsun nasıl güzelleşiyor, dışarıdan bakanlara nasıl güzel görünüyor diye kendimize sorar dururduk hep. Yüzme havuzuydu, gençlik merkeziydi, protokol camisiydi, fuar merkeziydi, Saathane meydanı projesiydi falan diye yapılanlar ve yapılmak istenenlerin Samsun’da yaşayanların hayatlarını kolaylaştırmak adına hiçbir faydası yokmuş meğer. Yazık olmuş harcanan bu kadar emek ve paraya. Bir yağmur yağdı, Samsun’da yapılanın botoks olduğu anlaşıldı ve de yollar çöktü…

Yani botokslu yüzü çok yakından gördük ve gerilen derilerin nerelerde kaldığını anladık. Henüz botoks falan yaptırmadım. Oramı buramı gerdirmedim. Ancak bu gerdirmeyeceğim anlamına gelmez ve asla botoks karşıtı değilim. Sanırım Samsun doktorunu iyi seçememiş… Şimdi yeni projeler koyarlar önümüze ve biz onlarla oyalanmaya başlarız. Bu durum bana bir fıkra hatırlattı. Birkaç zamandır fıkra yazmıyorum, ancak bu olayla ilişkili sandığım fıkrayı sizlerle paylaşayım:

Süvari birliğine asker seçecek olan komutan askeri toplayıp sormuş: İçinizde ata binmesini bilen var mı, varsa bir adım öne çıksın. Temel bakmış ki hareket eden yok elini kaldırmış ve bağırmış: Pen pileyrum. Ve bir adım öne çıkmış. Komutan, atı işaret edip binmesini isteyince Temel bir sıçramada ata binivermiş. Fakat ata ters binen Temel, at koştukça kuyruğunun hizasına kadar gelmiş ve komutanına seslenmiş: Komitanum at bitti, başka at varmi?


Samsun Ve Tanıtım

Samsun’un Ankara’daki tanıtımı bakın nelerle oldu. İlkadım Belediyesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın balmumu heykeliyle, Atakum Belediyesi ise Başkan İshak Taşçı’nın resimlerinin bulunduğu afişle… İlkadım Belediyesi reyonundaki Erdoğan’ın Balmumu heykelini vatandaş kendisi yapmış. Benzemiş veya benzememiş. Sonuçta bir emek verilmiş. Atakum Belediyesi’nin tanıtımını ise Başkan İshak Taşçı üstlenmiş galiba… Vah Samsun’un Vah…

Yöneticileri tarafından “Çağ atladığı” iddia edilen Samsun’u orada tanıtacak ne bir gıda maddesi ne bir sanayi ürünü kalmamış meğer. Hiç olmazsa oraya tanıtım aracı olarak yağmur nedeniyle boğularak ölen insanların fotoğraflarını getirseydiniz. Okulu kapatıp Cami yapacağız diye orada da hava atsaydınız. Güzelim sahili ve kumu yok edip oradan geçirdiğiniz yolun fotoğraflarını sergileseydiniz orada. Doğanın içine nasıl pislendiğini anlatırdınız tüm Türkiye’ye…


Biz Böyleyiz İşte

Hiçbir kurumumuzun birbirinden farkı yoktur. Karadeniz’de yaz sezonu biter insanlar deniz kenarından ayrılır ve biz tutar denizin kenarlarını temizleriz. İnsanları yürütür sağlık önlemi almayız, insanlar denize girerken orada ambulans bulundurmayız. Sonra temizleriz, çoluk çocuk, genç, öğrenci, veli yığılırız sahile temizleriz kumsalı. O sahili kullanırken kirletenlere laf söylemeyiz… Umumi tuvaletlerde bir yazı vardır: “Nasıl bulduysan öyle bırak” der bu yazı. Vatandaş da bırakıp fazlalıklarını gider. Orayı pis buluyorsa vatandaş sizin dediğinizi yapacak elbet… Önce sahillerin temiz tutulmasının gerekliliği anlatılmalı çocuklara ve de büyüklere… Sonra örnek olacak hareketler yapılmalı.
 (…)

/İsmail BAŞARAN
22 Eylül 2014

Terme’de Termik Santrale Hayır

Terme/Kozluk’ta daha önce kurulan OMV Santralından sonra Tim Avrasya Ltd. Şirketi tarafından Terme/Akçay mevkiinde “Umut Üretim Santrali İskelesi Derin Deniz Deşarjı ve Kül/Alçı Taşı Depolama Alanları” projesi ile ilgili bir yatırım yapılacağının duyulması üzerine Terme’deki sivil toplum örgütleri ve halk, kömürlü termik santrallere karşı büyük bir tepki göstermeye başladı.

Kurulması halinde saatte 225 ton, günde 5.400 ton, yılda 1.620.000 ton kömür yakacak olan termik santral bacasından çıkan kül dumanının içerisindeki zehirli gazlar, asit yağmurları şeklinde verimli tarım ürünlerimizin, temiz ırmak ve denizimizin üzerine yağacaktır.

Yağan asitli yağmurlarla toprağımızı çoraklaştıracak; fındık, çeltik gibi en kıymetli tarım ürünlerimizin kalite ve rekoltesini olumsuz yönde etkileyecek, en önemlisi de havada oluşacak kül dumanından dolayı insan ve hayvan sağlığına korkunç zararlar vererek turizm alanı olarak düşünülen yeşil ve temiz Terme ve bölgeyi yaşanmaz hale getirecek olan termik santrallere karşı Terme’deki sivil toplum örgütleri büyük bir bilinç ve duyarlılık içinde oldular.

Terme’de 41 sivil toplum kuruluşuyla birlikte tüm siyasi partiler bir araya gelerek “İnsan ve çevre sağlığı” merkezli, siyaset üstü bir güç ve inisiyatif oluşturmak amacıyla Terme Çevre Platformu (TERÇEP)’nu kurdular.

Terme’de her siyasi görüşten insanlar, partiler, dernekler, resmi ve sivil kuruluşlar belki de tarihinde ilk defa aynı amaçla, Terme’nin ortak menfaati için bir araya geldi. Bu birlik, çok anlamlı, hayırlı ve memnuniyet verici bir gelişmedir. Bunun verdiği güç, heyecan ve moralle çok daha verimli, nitelikli, hayırlı ortak işler yapılabilir. Bu, bir ilk adımdır. İlk adımlar zordur, çilelidir. Ama Terme Çevre Platformu (TERÇEP), bunları başarabilecek güç, samimiyet ve kararlılık içinde görünüyor.

Terme Çevre Platformu; ilk olarak insan ve çevreye büyük zararlar verecek kömürlü termik santrallere ‘hayır’ demek, halkı bilinçlendirmek, bu husustaki kararlılıklarını göstermek amacıyla 15 Eylül 2014 Pazartesi günü Terme Cumhuriyet Meydanı’nda bir basın bildirisi toplantısını başarıyla gerçekleştirdi. Basın bildirisini hazırlayıp okuyan TERÇEP başta olmak üzere bütün siyasi parti temsilcileri, memur sendikaları, Terme Belediyesi, Muhtarlar Derneğinden çevre ve gençlik örgütlerine kadar bütün sivil toplum örgütleri yaptıkları kısa ve heyecanlı konuşmalarında:  “Biz, yasal çerçeve içerisinde barışçıl bir şekilde bunun sakıncalarını anlatarak, bunun buraya olmaması için her şeyi yapacağız. Bunun için sizlere buradan söz veriyoruz. Böyle bir şey olursa biz burada yaşayamayız ve bu tür santrallerin devamı gelir. Samsun’un her tarafı santral olur.” diyerek zararlı termik santraller konusundaki kararlılık ve hassasiyetlerini ifade ettiler.

Çevremizi, denizimizi, toprağımızı, suyumuzu, organik ürünlerimizi, insanımızı zehirleyecek, buraları yaşanmaz hale getirecek bu kömürlü santrallere karşı daha bilinçli olmak gerek. Sorumluluk almayanlar, sorunun parçası olmaya mahkûmdurlar.

Terme’yi, Ünye, Çarşamba, Samsun, Ordu ve Karadeniz’i memleketi kabul edenler; buralarda yaşamak isteyenler, çocuğunun, torunlarının, yeni nesillerin geleceğini, sağlığını dert edinenler; burada yaşayan insanları, hayvanları, bitkileri düşünenler, insan ve çevre bilinci olanlar; gelişmiş ülkelerde rastlanmayan kömürle çalışacak santrallere karşı çıkmalıdır.
“Birincisini kaçırdık” diye bundan sonrakilere de ‘eyvallah’ denmemeli. Bu meselede politik bir tavır sergilemeden Terme ve bölgemizde düşünülen zararlı, tehlikeli santraller hususunda herkes elinden gelen çabayı göstermeli.

Bu çok hassas ve önemli meselede verdiği mücadeleden dolayı Terme Çevre Platformu’nu, bu konuda hassas davranan sivil toplum örgütlerini; meydana gelerek çevre hareketine destek veren, konuşan, bu çok önemli meseleyi haber ve yazı konusu yapan, pankart taşıyan, imza ve slogan atan, etrafını bilinçlendiren, kamu menfaatini şahsi çıkarlarının üstünde tutan herkesi yürekten tebrik ediyorum.

İnşallah halkımızın daha çok katılımı ve desteğiyle, ilgili ve yetkililerin göstereceği hassasiyetle bu büyük beladan kurtuluruz. En azından Hz. İbrahim’i yakan Nemrut’un ateşini söndürmek için bir damla su taşıyan serçe misali, tarafımızı belli etmiş olur, vazifemizi yapmanın vicdani rahatlığını yaşarız. Böyle bir şuurla hareket eden serçelere selam olsun!

/Ahmet SEZGİN
22.9.2014

20 Eylül 2014 Cumartesi

Yağmur Yağdı Ve Sorunların Giderilmediği Ortaya Çıktı

İki yıla yakındır belki de daha fazla zamandır Samsun’un Atakum ilçesi ve Canik ilçesinde dereler sözüm ona ıslah ediliyor. “Bundan böyle Samsun’u sel almayacak” deniliyor. Bu ifadelere hep şüpheyle baktım. Şüphemde de haklı çıktığımı üzülerek gördüm. Samsun’da bir yağmur yağdı yine sel su birbirine karıştı. İşyerlerini sular bastı, caddeler patladı çatladı ve içine otomobiller düşecek kadar çukurlar açıldı. Kimse bana bunun “Afet” olduğunu söylemesin. Kimde de “Ne yapalım böyle bir yağmur beklemiyorduk” demesin.

Samsun böyle yağmurlara alışık olmalıdır. Çünkü yağmur nedeniyle oluşan sel sularına canlar vermiştir bu kent. Sel kapanı denilen ucubelerin yapıldığı, derelerin yataklarının değiştirildiği, derelerin üzerlerine betonların döküldüğü ancak suyun geçeceği yerlerin ihmal edildiği bir kent Samsun… Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz’ın bile canlara mal olan yağışlar nedeniyle dere ıslahları konusunda “Hatalıyız” dediği ancak ne hikmetse bu nedenle kimsenin cezaya çarptırılmadığı bir kent burası…

Şimdi de bir sağanak yağmurda kentin düştüğü hale bakın… Samsunlunun bu dere ıslahı nedeniyle aylardan beri çektiği yol çilesine mi yanarsınız yoksa o işler nedeniyle harcanan paralara mı? Sahi Samsun’da DSİ olsun Büyükşehir olsun bu dere ıslahlarına son on yıldan bu yana kaç lira para harcamıştır acaba? Bir lira, on lira, on milyon lira, yüz milyon lira??? Kaç lira ha! Biri bu hesabı vermelidir.

Hangi yüklenici bu işleri yapmıştır, hangi bürokrat bu işlerin tamamlandığına dair imzayı atıp kabulü gerçekleştirmiştir? Yoksa daha tamamlanmamı da kesin kabulleri yapılmamış mıdır? Bu hesap verilmelidir. Yiten canların hesabı da tabi… Bu dünyada bu hesaptan kurtulmuş olabilir kul, ancak inanıyorum ki Rabbim bu hesabı günü geldiğinde soracaktır. Buradaki hesaptan kaçanlar oradaki hesaptan kaçamayacaklardır… Tabi orada hesap vereceklerine inanıyorlarsa…


Pazar Yanıyor Arkadaş

Yağmurmuş, doluymuş, tarlalar kuralıktan yanmış, ürünler sele gitmiş. Kimse bahane üretmesin. Bir aracı kurum mu var bilmiyorum da Pazar yanıyor gerçekten. Domates iki liranın altına, muz altı liranın altına düşmüyor. Limonun ateşi söndü denildiğine bakmayın yine tanesi 75 kuruştan işlem görüyor. Yani yok denilen enflasyon almış başını gidiyor da kimse bunun enflasyon olduğunu söylemiyor. Belki de zılgıt yâriz diye söyleyemiyor… Memur, emekli, dul ve yetimlerin maaşlarına tefe tüfe denilen garipliklerle sözüm ona zam yapılıyor piyasaya ise yüzde 25 zam geliyor… Benzinin mazotun fiyatını aracı olmayanlardan kimse bilmiyor bile. Bana ne deyip geçiyor. Farkında değil ki ucu ona da dokunuyor bu zamların. “Nasıl olsa Hükümet maaşı veriyor” diye düşünenler, o maaşların verilemeyeceği günler çok yakında sanırım. Durum onu gösteriyor… Haberiniz ola…


Bugün Samsunspor Günü

Passolig diye bir hilkat garibesini savunanlardan değilim. Stadın en güzel yerlerine kurulup stada sözüm ona kaçak girişleri önlüyorlar. “Bu stat bizim” der gibi kuruluyorlar. Takımların kasalarını koruduklarını da öne sürüyorlar. Peki, bu sistem çıktı çıkalı Samsunspor’un karı mı var zararı mı? Sistem çıktı çıkalı Samsunspor taraftarı rakip takım üzerinde baskı uygulayıp takımını rahatlatıyor mu? Sanmıyorum.

Olsun varsın, sistemi Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon sananlar düşünsün. Boş tribünlere oynayıp bütçeleri açık verdiğinde görüşürüz onlarla da…. Bütünşehir zırvasının işlemediği gibi bu passolig de işlemeyecek. Bundan da vaz geçilecek. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Samsunspor’un taraftarına düşen göre bugünkü karşılaşmaya gitmektir. Tribüne giremezse bile stadın önünde televizyondan izleyip takımına sahip çıkmaktır…
(…)

/İsmail BAŞARAN
20 Eylül 2014

19 Eylül 2014 Cuma

Vali Atamasında Samsun’un Önemi

Rahmetli Mustafa Gönül Samsun Valisiyken Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandığında Güneş Gazetesinde Büro Şefi olarak görev yapan genç bir gazeteciydim. Rahmetli Vali, gerek Samsun halkı ve gerekse Samsun bürokrasisi tarafından çok sevilmişti. Muammer Güler de Samsun’a damgasını vurmuş bir ‘Vali’ idi. Samsun’da İstanbul’a atanması bize gurur vermişti. Mersin Valiliği de önemli bir makamdır ama Hasan Basri Güzeloğlu, o ‘yumruk’ olayı meydana gelmeseydi, İstanbul ve Ankara olmasa bile İzmir ya da Bursa’ya Vali olabilirdi. Hüseyin Aksoy da gittiği şehirlere damgasını vuran Valilerden birisi olarak dikkati çekiyor. Mersin gibi önemli bir şehirden geldi Samsun’a. Biz kendisini zaman zaman eleştirsek de Samsun’da çok kişi tarafından sevilmiş ve takdir edilmiştir.

‘’Samsun’da zor günlerim’’ oldu diyor Vali Bey. Kendisini de söylediği gibi birer iş kazasıydı ‘zor günler’ dediği o günlerde yaşanan olaylar. Hüseyin Aksoy ve değerli Eşi Hülya Hanım, Samsun için çok önemli projelere imzasını atmıştır. Hanımefendi’nin özellikle kırsaldaki kadınlara meme kanserin ile mücadele yöntemlerini bıkmadan ve usanmadan anlatması, her türlü övgüye değer bir davranış olarak benim hafızama kazınmıştır. Bir yurttaş olarak kendisine müteşekkirim. Umarım ve dilerim bu önemli görevini Diyarbakır kırsalında da sürdürebilir. Vali Bey’den hoşnut olmayanlar da vardır. Ki; bu hoşnutsuzluğun kendisinden beklenen kişisel taleplerin yerine getirilmemiş olmasından kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum. Bu Lojistik Köy Projesi için ne kadar gayret gösterdiğine tanığım ben Vali Beyin.

‘’Benim duyduğum heyecanı onlarda duymalı’’ diyerek Samsun’da eğitim düzeyinin yükseltilmesi için Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesindeki yönetici ve öğretmenlerin dikkatini çekmiş olması da çok önemlidir. Samsun’da eğitim ve öğretim tam anlamıyla dökülüyor. Vali Bey keşke bir süre daha bizim için hizmet verebilseydi,  Ben öyle inanıyorum ki Samsun’un eğitim durumu yakın bir gelecekte birçok ile örnek olabilecek bir düzeye gelecekti. Atama kararnamesinin açıklandığı gün genç meslektaşlarımla birlikte Vali Beyin makamındaydım. Kendisini bu atamadan dolayı memnun görmek beni de onun adına sevindirdiğini söyleyebilirim. Hüseyin Aksoy çok önemli bir göreve atanmıştır. Mesut Yılmaz’ın yıllar önce ‘’Avrupa’nın yolu, Diyarbakır’dan’’ geçer sözünü söylediği günden bu yana Diyarbakır Valiliği görevi çok önem kazanmıştır. Şu söz belki bu görevin önemini anlatmaya yetecektir. Bu ‘çözüm süreci’ adı verilen durum nedeniyle önümüzdeki birkaç yıl boyunca Dünya. Türkiye’yi Diyarbakır’dan izleyecek. Diyarbakır Valiliği görevinin bu süreç nedeniyle en az İstanbul valiliği kadar önemli bir görev olduğunu düşünüyorum. Biz kıymetini bilmesek de, Samsun’da görev yapan Valilerin ve üst düzey bürokratların önemli yerlere atanması bir anlamda Samsun’un da önemini anlatıyor aslında. Vali Hüseyin Aksoy ve değeli eşine Diyarbakır’daki görevleri süresince gönülden başarı dilerim.

/ Ragıp GÖKER
19 Eylül 2014

17 Eylül 2014 Çarşamba

Terme’de Gördüklerim

Bıkmış olabilirsiniz. “Nedir bu, iki günde bir Terme yazıyorsun” dediğinizi duyar gibiyim. Yazdıklarımla sizi bıktırmak değil muradım.  Ama konu mühim! Toprak kirlenecek, yapraklar kuruyacak, yeşil yok olacak. Ama daha da beteri var. İnsan sağlığı olumsuz etkilenecek. Zehirleneceğiz yani. OMV’yi kuranlar, halktan direnç görmemişlerdi. Bir süre sıkıntı çekmiş olsalar bile genelde rahattılar. Ama bu defa termik santral kurarak Termeyi zehirlemek niyetinde olanlar için pabuç biraz pahalı gibi görünüyor.

Sivil Toplum Kuruluşları bu işe karşı çıkıyor ama dahası, “İstemeyiz” diyerek kararlı bir duruş sergileyen halkın tavrı var termikçileri zorlayacak olan. Önceki gün bir direniş başladı Terme’de.  Mimarlar Odası Şube Başkanı İshak Memişoğlu’nun da aralarında bulundu birçok Sivil toplum kuruluşunun Temsilcisiyle birlikte ben de Terme meydanındaydım. Genci de oradaydı. Yaşlısı da. Sağcısı da meydandaydı, Solcusu, hatta dindarı da o meydanda aynı amaç için saf tutmuş gibiydiler. Terme’de teşkilatı bulunan bütün partilerin ilçe başkanları TERÇEP’in basın açıklamasına destek vermek amacıyla meydandaydı. Mesela, “Halkın arasına karışmıyor” diye kendisini sık sık eleştirdiğimiz CHP’nin Samsun İl Başkanı Mehmet Atalay da gelmişti Terme’ye. Ki; Mehmet Atalay direnişe destek verenler arasında siyasi parti teşkilatlarının il başkanları düzeyindeki tek temsilci olarak göze çarpıyordu.

Bir genç hanım da vardı, iki çocuğuyla meydana gelmiş, örtülü bir bayandı, annesinin Alman, Babasının ise Termeli olduğunu söylüyordu. Dikkat çekmek amacıyla elindeki dövize İngilizce bir şeyler yazmış. O dövizde mealen “Fosil yakıtlarla bizi ve çocuklarımızı zehirlemeyin” diye yazıyordu.
Yaşlı bir adam da oradaydı kuru dalların üzerine el yazısıyla “Yeşil hepimizin akciğeridir” diye yazmış. O yaşlı adam, Terme halkını direnişe davet eden kısa bir de konuşma yaptı meydanda. OMV’nin kurulu olduğu Akçay’dan bir ev hanımı da vardı o meydana gelenler arasında. Çok heyecanlıydı. Basın açıklamasının ardından söz istedi ve kürsüye çıkarak direnişe destek istediği konuşmasıyla herkesten çok alkış alan konuşmacı oldu. Terme bu defa başaracak gibi. Kendilerine, Gerze halkının şanlı direnişini örnek almışlar. Şu anki sayılarıyla santrallerin yapımını engelleyebilirler mi? Biraz zor gibi görünse de, mümkün. Bir inancın temeli atılmış ama. Halkın bir bölümü “İstemeyiz” diyor. STK’lar ve dahası, iktidardan muhalefete, sağcısından, solcusuna bütün siyasi partiler halka destek veriyor.

Dahası, “Makam ve mevkiin önemi yok” diyen ve en büyük makamın halkın gönlündeki makam olduğunu söyleyen Terme’nin Belediye Başkanı Şenol Kul gibi “Kendimi feda etmeye hazırım” deme yürekliliğini gösteren bir destekçileri varBizde diyoruz ki: Neden olmasın

/ Ragıp GÖKER
17 Eylül 2014

Giden Ağam Gelen Paşam Mı Olmalı?

Valiler kararnamesi Resmi Gazete’de yayınlandı ve Samsun Valisi Hüseyin Aksoy’a yeni görev yeri olarak Diyarbakır Valiliği düştü. Samsun Valiliği görevine ise komşu il Amasyalı bir vali geldi; İbrahim Şahin. 

Peki, kimdir İbrahim Şahin? Önce biyografisine bakalım yeni Samsun Valisi’nin. İbrahim Şahin, 1962 yılında Amasya'da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Şahin, 1987 yılında, İçişleri Bakanlığı'nda Kaymakam adayı olarak göreve başladı. Şahin, İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği ile Kriz Merkezi Sekreterya Başkanlığı görevlerinde de bulundu. Ulaştırma Bakan danışmanlığı da yapan İbrahim Şahin, 2003-2005 yılları arasında PTT Genel Müdürü olarak görev yaptı. Şahin, PTT Genel Müdürü olarak, "2004 yılı kaynakları etkin kullanma ve maliyetleri düşürme yılı birincilik ödülüne layık görüldü. Şahin'in genel müdürlüğü sırasında, PTT, 2004 yılı Türkiye vergi şampiyonları listesinde 38'inci sırada yer aldı. Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapan Şahin'in TRT Genel Müdürü olarak atanmasına ilişkin kararname 20.11.2007 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından imzalandı. İbrahim Şahin, 23 Kasım 2007'de TRT Genel Müdürlüğü görevine başladı. 16 Eylül 2014 tarihi itibariyle Samsun Valisi olarak atandı. Evli ve bir çocuk babası olan Şahin, iyi derecede İngilizce biliyor…

Böyle bir hatırlatmanın ardından hem Valilikten ayrılan Hüseyin Aksoy’u hem de yeni gelen İbrahim Şahin’i Samsun’un şansı olarak isimlendirebiliriz. Hüseyin Aksoy, tanıdıklarının ve akrabalarının bir bölümü 19 Mayıs ilçesinde olan bir Karadenizli idi. Hatta Samsun’un eniştesi de sayılırdı. Samsun eski Valilerinden rahmetli Erdoğan Cebeci’nin damadıydı.

Hülya Aksoy Samsun’un kızıydı denilebilir, işte o nedenle “Enişte” idi Hüseyin Aksoy. O Hülya Aksoy, Türkiye’de ender rastlanan bir projenin baş mimarıydı aynı zamanda. Hüseyin Aksoy’un Vali olarak görev yaptığı Muğla, Mersin ve Samsun’da bir milyona yakın kadına ulaşmış ve “Meme kanseri” konusunda bilinçlenmelerini sağlamıştı. Ulaşılan kadınların büyük bölümünün kırsal kesimde olduğunu hatırlatınca da yapılan işin büyüklüğü kendiliğinden ortaya çıkıyor…

Gelen Vali İbrahim Şahin de komşu il Amasyalı. Haliyle hem Samsun’u hem de samsunlunun dertlerini yakından biliyordur. Özellikle son yıllarını Türkiye’nin en büyük haber kuruluşlarından birisi olan TRT’nin Genel Müdürü olarak geçirdiğini hatırlarsak sorunları buradan da mutlaka takip ediyordu diyebiliriz. Yani Samsun’un hangi yollarla kalkınmayı hedeflediğini, ekonomisini, problemlerini ezberlemiştir. Yani küçük bir bilgilendirmeyle Samsun’a tamamen vakıf olabilecektir…

Hüseyin Aksoy’a güle güle İbrahim Şahin’e ise hoş geldin derken, şu santral işleri ile Saathane meydanı ve çevrenin tahrip edilmesi konularında Samsunlunun yanında yer alacağını umduğumu da hatırlatayım… Kısaca gidene ağam, gelene paşam demeyeceğimizi dile getirelim burada. Samsunluların, Samsun için çalışanları unutmadıklarını belirtelim yeter sanırım…


Chp’de Kurultay Masrafları

CHP Samsun Milletvekillerinden Prof. Dr. Haluk Koç CHP’nin akçeli konularını idare eden yöneticisi aynı zamanda. CHP yıllardan beri sıkça kurultay yapan partilerden birisi… Bu kurultayların yıllardan beri bu günün değerleriyle ortalama üç milyon liraya partiye mal olduğu da söyleniyor. Peki, hesap işlerinin başındaki Haluk Koç son kurultayda ne kadar harcama yapılmasına izin vermiş? Duyduğuma göre sadece 800 bin lira. Yani daha önce yapılan kurultayların neredeyse dörtte biri kadar harcama yapılmış…  Yok canım bir şey demek istemedim…


Rektör Akan’dan Mesaj Var.

Geçenlerde burada Rektör Akan’ın gidici olup olmadığını sormuştum. Rektör Bey’e ziyaretlerin sıklaştığını bunun arkasında olası milletvekilliğinin yatıp yatmadığını dile getirmiştim. Rektör Akan lütfedip konuyla ilgili bir açıklama yapmış. Kendisine teşekkür ederim.

Açıklamasında bakın ne diyor Rektör Hüseyin Akan: “İsmail Bey, Merhaba Sıhhat ve afiyet dilerim. Şu anda izindeyim. Döndüğümde haberleşir, görüşürüz.

Dediğiniz gibi ziyarete gelenlerin yoğunluğunda bir artış yok gerçekte. Yazınızın ana temasına gelince, bazı iyi niyetli kişiler geleceğime yönelik bazı yakıştırmalar yapıyorlar. İyi dilekleri için teşekkür ederim. (Bir de yıllardır rektör olmak için yanıp tutuşan, çalışan kimselerin de gönlünden rektörlüğün bir an önce boşalması geçiyordur). Ancak, benim planım, rektörlük görevimin 2 yılını da çalışarak tamamlayıp inşallah yüzümün akıyla radyolojideki işime dönmektir. Üniversitemizi birçok alanda iyi noktalara taşıdığımız müşahede ediliyordur sanırım. Tüm personelimizde birlikte Yüklendiğimiz görevi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz. Bunları sadece sizi bilgilendirmek için yazdım.

Selam ve saygılar
Dr. Hüseyin Akan…”

Teşekkürler Hocam, bu açıklamanla aynı zamanda önümüzdeki dönem milletvekilliği için aday olmayacağını kesin bir şekilde dile getirmiş ve “Bazılarının” gönlünü ferahlatmış oldun sanırım…
Döndüğünüzde görüşmek üzere…

/İsmail BAŞARAN
17 Eylül 2014

Canik’te Bir Mini Yıldız Daha

Canik Mehmet A. Ersoy eğitim kampüsü 40 dönüm arazi üzerinde kurulu bir külliyedir.  Kampüs ile külliye arasında medeniyet dili farkı vardır. Asıl konumuz, bu farkı ortaya koymak değildir.  Konumuz, Canik Belediyesi tarafından eğitim ve kültür alanı olarak tahsis edilmiş 40 dönüm arazidir. Bu arazinin üzerinde Türkiye’nin en büyük Anadolu İmam-Hatip lisesi yanında, bir uygulama cami, 370 kişilik öğrenci yurdu, bir anaokulu, bir konferans salonu ile bir de kapalı spor salonu inşa edilecektir.

“Bir okul için bu kadar yere ne gerek var, başkan hayal kuruyor ve görüyor” diyen dostlarımız olmuştur. Hayal dedikleri şeyler gerçekleşmeye başlayınca da “hocam, biz bu işi baştan yeterince anlayamadık” demişlerdir.

26000 metrekare alana sahip Türkiye’nin en büyük Anadolu İmam-Hatip lisesinin 980 metrekare üzerinde kurulu 9 kat idari bloğu Samsunlu hayırseverimiz ve işadamımız Sayın Galip Öztürk Beyin büyük katkılarıyla tamamlanmak üzereyken, Sayın Samsun Valimiz Hüseyin Aksoy Beyin özel bir kaynakta biriktirip aktaracağını ifade ettiği para ile kampüs bünyesinde yer alacak anaokulunu yaptıracağı müjdesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Canikliler ve eğitim adına sevindirici bu müjdenin inşallah kampüsün diğer bölümleri için de gerçekleşeceğine inanıyoruz.

Atalarımız, “taşıma su ile değirmen dönmez” demişlerdir. Bununla beraber aynı zamanda “damlaya damlaya göl olur” da demişlerdir. Sayın valimiz “damlaya damlaya göl olur” atasözünü haklı çıkarmıştır. Sayın belediye başkanımız da 980 metrekare üzerinde kurulu 9 katın kaba ve kısmen de ince inşaat işleriniz yaparken; su ihtiyacımızı tankerlerle karşılayarak “değirmeni” döndürmüştür. Hem de her gün döndürmüştür.

İnanıyoruz ki yine damlacıklarımız göl olacak ve taşıma su ile değirmeni döndüreceğiz. Selam ve sevgi ile…

/Mustafa GENÇ
17.09.2014

Samsun’dan Diyarbakır’a

Valimiz Sayın Hüseyin Aksoy’un, Samsun’dan ayrılması benim için sürpriz olmadı ama Diyarbakır’a atanması hemen herkes gibi beni de şaşırttı. Dört yılın sonunda yer değiştirmesi normaldi, bekleniyordu, kendisi de bekliyordu. Lakin kimse Diyarbakır’ı beklemiyordu. Daha batıda daha büyük bir kente atanmasını bekleyenler çoğunluktaydı. Bu açıdan Diyarbakır Valiliği herkesi şaşırttı. Dün bütün gün bu konuşuldu.

Bölgede yaşananlara bakınca Samsun’dan sonra Diyarbakır şüphesiz ki çok daha zor, çok daha yorucu ama aynı zamanda da çok daha önemli bir görev olacak. Milletin birliğinin ve ülkenin bütünlüğünün tartışıldığı bir dönemde Diyarbakır tüm dikkatlerin üzerinde toplandığı bir kent. Bu yıl ve özellikle gelecek yıl uygulamaya konulacağı ve 2019’a kadar kademe kademe uygulanacağı dillendirilen yol haritasıyla birlikte önemi daha da artacak. Böyle bir dönemde orada görev yapacak valinin kimliği, birikimi ve basireti son derece önemli. Sanırım Sayın Aksoy’un atanmasında bu özellikleri belirleyici olmuştur.

Sayın Aksoy ve eşi hanımefendi geride kalan dört yıl içinde iyi bir intiba bıraktılar. Halkla kontrollü bir yakınlık kurdular. Sayın Vali bürokratlarıyla barışık bir otoritenin temsilcisiydi. Sanırım Samsun’dan ayrılmalarına en çok bürokratları üzüleceklerdir.

Devlet adamlığının vakarı ile halk adamlığının tevazuunu kendi bünyesinde birleştiren Sayın Aksoy’a ve eşine zor ve fakat son derece önemli yeni görev yerlerinde başarılar diliyorum. Orada gösterecekleri başarı; hem ülke hem de kendi kariyer geleceği için belirleyici olacaktır. Ben Sayın Aksoy’un başaracağına inanıyorum. Bunu hem kendileri hem de milletim için yürekten istiyorum.

Güle güle Sayın Valim… Güle güle Sayın Hanımefendi. Yolunuz ve bahtınız açık olsun efendim…

/Osman KARA
17.09.2014

16 Eylül 2014 Salı

Sahiller Vatandaşındır, Engelleyeni Zabıtaya Haber Veriniz..

Elbette Samsun'da değil bu dediğim.. Biz sahilimizi bırakın korumayı ticarethanelere çeviriyoruz.. Samsun'da sahil ile ilgili düşüncelerle, başka yerler farklı..  Samsun'da şu otel sahilimize el koyar mı.?. Vatandaşın olan sahil  'kimlere peşkeş çekiliyor', malı  haline getiriliyor diye 'bakalım'.. Ya da belediye kumsal alana 'tesis yapmış' denizi ve kumsalı adeta parsellemiş diye düşünüp duralım..

Hatta sahili şirket işletecek 'vatandaş aracını bile parayla park edebilecek' diye dert yanalım.. Küçücük bir mahalle olan Akçay'da, Edremit Belediyesi 'yazıyı vatandaşın görebileceği şekilde tabelalaştırmış ve asmış kentin her yerine.. Hem de sahildeki işletmelerin 'duvarlarına, herkesin görebileceği şekilde' nal gibi koymuş uyarıyı.. Uyarıyı aynen yazıyorum..

T.C Edremit Belediye Başkanlığı
DUYURU
“Yasa Gereği, tüm halkımız deniz kıyılarından ücretsiz yararlanma hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasını engellemek isteyenleri lütfen zabıta bürolarımıza bildiriniz. İyi tatiller dileriz..”

Bunu halk biliyor.. Gelen yerli turistler okuyor.. Yabancılar da 'burada ne yazıyor' diye, merak ediyor soruyor öğreniyor.. Ve bu uyarı yazısı her metrekaresinde uygulanıyor Edremit sahillerinde... Altınoluk, Zeytinli, Küçükkuyu, Ören hepsinde.. İsterse büyük bir otel olsun, havlunu alıp önüne gidip denizine giriyorsun.. Kimse gelip te 'burası bize ait' diyemiyor.. Kıyı kenar çizgisinde zaten hiçbir yapılaşmaya da izin verilmiyor.. Halkın orası, 'sormaya gerek yok'.. Aslında tatil modundan çıktım ve işe başladım da; Oradaki yasaların bizim Samsunumuzda neden işlemediğini idrak edemedim..

O nedenle 'paradoks yaşıyorum'.. Orda böyle, burada niye farklı diye düşünüyorum.. Yasa ise aynı yasa... Bir kaç güne geçer sanırım.. Alışırız Samsun'daki 'ben yaptım oldu zihniyetine'.. Her gün aynı şeyi göre göre 'unuturuz başka yerlerdeki farklılıkları'.. Çok sürmez.. Bir iki güne 'normale' döneriz..

/A.Yener CABBAR
16 Eylül 2014