30 Mayıs 2015 Cumartesi

Kent Estetiği Çalıştayı Ardından

Kent estetiği,  lüks gibi görünse de esasında kentler (insan) açısından hayati öneme sahiptir. Üstün bir zevk tercihinden değil elbette,  üstün bir yaşam tercihinden doğmuş, olmazsa olmazlar arasındadır kent estetiği. Artık önemli olan üstün bir yaşam tercihidir.  İnsanın insan olarak değer bulduğu, maddi ve manevi anlamda yaşam alanlarının ıslah edildiği hatta yeniden inşa edildiği üstün bir yaşam tercihi…

Birleşmiş Milletler’in “Sürdürülebilir kalkınma” projeksiyonlarında temel alınan, çevresel değerlere tarihsel dokuya paralel olarak insan yaşam kalitesinin artırılması gittikçe önem kazanmıştır. Bu konuda yasal düzenlemelere başvurulmuş yeni yeni kurul ve birimler oluşturulmuştur. Bu gelişmelere paralel olarak 2013 yılında Samsun Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı bünyesinde  Estetik Kurul oluşturarak katılmış yeni ve özel çalışmalar başlatmıştır. Dikkat ettiyseniz başta Cumhuriyet Meydanı’nı saran binalardaki reklam tabelaları olmak üzere Samsun’daki “Tabela Kirliliği” bu kurulun kararlığı ile tümüyle ortadan kalkmasa bile % 90’lık bir başarı sağlanmıştır.
   
Kent estetiği gün geçtikçe önem kazanmış son yıllarda bu önem çok daha özel başlıklarda değerlendirilmiştir. Bu çerçevede ilimizdeki bütün birikimler de değerlendirilmiş son olarak malumunuz olduğu üzere konu bir özel çalıştayla masaya yatırılmıştır.
   
Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi işbirliğinde düzenlediği “Kent Estetiği Çalıştayı” 26 Mayıs Salı günü sabah saat 09.00’da başlayıp akşam saat 19:30 da sona erdi. Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Necmi Çamaş’ın  ev sahipliğinde Atakum Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi‘nde gerçekleşen çalıştay, oldukça verimli olmuştur.

Başta bütün günü katılımcılarla geçiren, konu üzerindeki hassasiyetini sürekli aldığı notlarla ortaya koyan Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Sn. Coşkun ÖNCEL, Genel Sekreter Yardımcısı Zennube Albayrak, OMÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Eker olmak üzere emeği geçen herkesi kutlamak isteriz. Çalıştayın açılış konuşmalarını yapan Sn. Valimiz İbrahim ŞAHİN, müthiş bir birikimin sağanağı oldu. Keşke dedim içimden İstanbul Kubbe altı sohbetlerini burada da başlatsak ve daha çok paylaşabilsek… Böylesi birikimlere her zaman rastlayamazsınız. Kendileriyle gurur duyduğumuzu belirtmek isterim.

Büyükşehir Belediye Başkanımız Sn. Yusuf Ziya YILMAZ’ı yine gözü kara gördük. Samsun’a değer katacağına inandığı ne varsa yapacak bir irade… OMÜ Güzel Sanatlar Dekanı Prof. Dr. Metin Eker sunumunda şehir ve kent kavramlarını karşılaştırarak göze çarpan farklılıklar üzerinde durdu. Bir Samsun sevdalısı olan Metin Hocam adeta bütün ekibiyle gövde gösterisi yaptı. Alanlarında dünya çapında başarı hikâyesi olan çalışma arkadaşlarıyla adeta “Akademisyen dediğin yaşadığı kente böyle dokunur” dedirtti. Şüphesiz kendilerinden çok şey kazanacaktır Samsun.

Panelde Peyzaj Yüksek Mimarı Emine Karaçuha Yılmaz’ın tespitleri ve getirdiği öneriler son derece önemliydi. Büyükşehir Belediyesi mimar ve mühendislerinin Sn. Yılmaz’la hemfikir olduklarını sunumlarında gösterdiler. Umarım ve dilerim Samsun’da peyzaj daha ciddi yatırım imkânlarına kavuşur. Panelin şüphesiz en zevkli en özel kısmı Yüksek Mimar-Şehir Plancısı Embiya Sancak Beyin sunumlarıydı. Kent estetiği konusunda Samsun’a armağan ettiği çalışmalarını tek tek sıraladı. Şüphesiz hepsi birbirinden kıymetli ve özel çalışmalardı. Samsun’da pozitif anlamında bir şeylerin değişmesi adına son derece önemli fikirleri ve çıkışları olan bir isimdir, Embiya Bey. Şehirler böyle değerlerle çok sık karşılaşmıyor. Kattığı değer verdiği emek son derece kıymetlidir.

Çalıştay,  Samsun adına öncelikli sorunların tespitinde son derece verimli geçmiştir. Eminim olumlu tezahürleri olacaktır. Tek bir cümleyle anlatmam gerekirse şöyle bir cümle kurmamız sanırım yerinde olacaktır: Samsun, yaşayanlarının umurunda olduğu bir şehirdir. Her şeyin en güzeline layık bir şehir… Umarım Süper Lig’e çıkartarak bu sevgiyi sizler de ispat edersiniz Sevgili Samsunsporlu futbolcularımız… Güzel günlere uyanın. Sağlıcakla kalın efendim.

/Uğur DEDE
30.05.2015

29 Mayıs 2015 Cuma

Samsun Ve Romanlar

Samsun’da sağlıkta dönüşümün en mağdur ettiği gruptu Romanlar.  Bu konuda bir rapor hazırlarken bizim gazetede çalışkan arkadaşımız Mihriban’ın haberi çıktı karşıma. Sağlıkta Genel sağlık sigortası primlerini ödeyemedikleri için sağlık hizmeti alamayan binlerce Roman vatandaşımız var Samsun’da.. Reçete yüzdelerini ödeyemeyen yüzlerce Roman vatandaşımız.. Sağlığın tüm sosyal belirleyicilerinde ÖTEKİ pozisyonlarındalar. *işsizlik *Yoksulluk *Sağlıklı ortamlarda barınma *Eğitim vb.

Daha önce altını çizdiğim Rapordan bu doğrultuda öncelediklerim: Samsun’da pek çok Roman standartların altında özelliklere sahip yerlerde yaşamaktadır. Sağlıksız çevre koşulları ve mülkiyet güvencesinin olmaması bu çalışmada belirlenen ana problemlerdir.

Samsun’daki Romanların eğitim konusu alarm sinyalleri vermektedir. Okul devamsızlığı ile başarı oranlarının düşük olması ve okuldan küçük yaşta ayrılmaları esas endişe verici nedenlerdir.

Samsun’da bulunan Roman çocuklar için ayrı okul uygulaması bulunmamasına rağmen, bu çocuklar öğrenim gördüğü okullarda okul mevcudunun büyük bir kısmını oluşturmaktadır.

Romanların genel olarak düzenli bir işe veya sosyal sigortaya erişimleri bulunmamaktadır. Bu dışlanmanın sebepleri arasında düşük eğitim seviyesi, iş için pazarda gerek duyulan becerilere sahip olunmaması, geleneksel iş alanlarının azalması ile birlikte önyargı ve ayrımcılık bulunmaktadır. Romanlar kayıt dışı ekonomi içerisinde çok çeşitli işlerde ve genellikle de geçici işlerde çalışmaktadırlar.

Roman nüfusunun genel sağlık durumu iyi değildir ve bu husus standartların altında bulunan barınaklarının durumundan kaynaklanmaktadır. Buna ek olarak, sağlık hizmetleri gibi hizmetlere erişim Romanlar için kişisel kimlik kartlarının olmaması nedeni ile sınırlı olmakla beraber bu problemin gerçek boyutu bilinememektedir.

Romanlar Türk toplumu içerisinde önyargı ve stereo tip imajından mağdur olmakta, bu da iş, kiralık ev ve eğitim konularında ayrımcılık ve dışlanma ile karşı karşıya kalmalarına yol açmaktadır.

Samsun’da yaşayan Romanların TOKİ 200 Evlere yerleştirilenleri mutsuzdur ve bu mutsuzluklarını TOKİ konutlarına yerleştirilmelerine bağlamaktadırlar. Önceki yerlerinden (sanayi de derme çatma da olsa kendilerine ait bahçeli evlerden) çıkmış/çıkarılmış olmanın yaşam biçimlerini derinden etkilediğini söyleyen Romanlar, sürekli göçe zorlanmanın kendilerinde gelecek kaygısı, güvensizlik yarattığını vurgulamışlardır.

Samsun kent merkezinde her iki Roman mahallesinde yaşayan çocukların eğitimde kalma süreleri oldukça kısadır. Bu mahallelerde eğitime dâhil olmanın en önemli nedeni “zorunlu” olmasıyla ilgilidir. Ayrıca okula devam eden çocuklar için ödenmekte olan paranın da, çocukların okula gönderilmesinde “motive” edici olduğu söylenebilir. Ancak bu mahallelerde ne anne-babanın, ne yakın çevrenin ve ne de eğitime dâhil olan çocukların eğitimden beklentileri bulunmamaktadır. Bu beklentisizliğin birden çok nedeni vardır.

Çalışanların çok büyük oranda (%88) sigortasız çalışmakta olduğu görülmektedir. Çalışılan iş alanları ise ayakkabı boyacılığı, temizlik, kâğıt toplayıcılığı ve hurdacılık olarak sıralanmaktadır. Bu işler kayıt dışı istihdamın karakteristik işleri olup iş piyasasının periferinde kalmalarına yol açmaktadır.

Bu çalışmaların sonucunda Romanların en temel sosyal haklardan ortalama vatandaşlar kadar yararlanamadıklarını göstermektedir. Barınma, eğitim ve istihdam temelli sosyal haklara erişememeleri “sosyal dışlanmanın” tezahürü olarak ele alınabilecek nitelikler göstermektedir. Sosyal dışlanma şu tezahürlerle karakterize edilebilir gözükmektedir.

Yıllarca hiçbir şey üretmeyin bu vatandaşlarımızın için, sonra da hatıra fotoğrafı çektirin onlarla..

En azından biraz Vicdan..

/Cem ŞAHAN
29.05.2015

28 Mayıs 2015 Perşembe

Çarşamba Köprüsünde Rapsodi

Rapsodi: Klasik müzikte serbest formlu, klasik kalıplara pek uymayan eserlere verilen isim (folklorik öğeler de bu tanıma girmektedir). Klasik müzikte rapsodi bestelenmesi en çok 19. yy' da görülmüştür, bunda sanıyorum zamanla klasik müziğin (divan edebiyatında ya da klasik Türk müziğinde olduğu gibi) halk müziğine yaklaşmasının etkisi büyüktür. En çok bilinenler liszt'inkilerdir, onu brahms izler. Yukardaki yargılarımdan hareket ederek bir şiir yazmalı adı *YALNIZLIK RAPSODİSİ" olmalı.

Yıldızlar, mesela?
Milyon kere milyon
çokturlar......
Bir yıldız kayar
Gecenin karanlığından
Delikanlı, sevilisini öper
Dudağından.
Bir dilek tutulur
Pencerelerinden kızıl krizantemler sarkan
Gecekondulardan....
Ben güneş olmalıyım.
Gün doğunca uykuya yatar yıldızlar.
****
Seçim meydanlarında hönküren bir Ülkem politikacısı olsam ve yukarıdaki "saçmalamaları(!) sürü ile paylaşsam prim yapar mı sizce? Üç-beş nesli tükenmekte olan romantik sosyalistten öte kim anlar....!
***

Adam işi biliyor:
Nabza öre şerbet vermeli,
Binicisine göre kişnermiş az gelişmiş ülkenin atları.
Minareleri süngü yapmalı,
Kubbeleri miğfer.
Yıldızlı semalardaki haşmet,
Ne güzel şey.
***

Seçim meydanlarında ,
Güvercin kuşları uçursam mesela,
Bir kanadında Barış otursa,
Yek diğerinde,
Kürdili hicazkar bir şarkı.
Kemenceci Vasilaki üstadtan
"Bir kendi gibi zalimi sevmiş yanıyormuş"
oysa;
Gül alıp satmanın,
Tam zamanı şimdi         

/Cemil BİÇER
28.05.2015      

24 Mayıs 2015 Pazar

Tekkeköy’de Kanser

Sağlık alanının nasıl siyasi şov malzemesi olduğunu bu seçimlerde de gördük.  Yok, görmedik derseniz billboardlara, TV reklâmlarına, siyaset yapanların söylemlerine bakıverin. Tekkeköy’ü karış karış bilirim. Son zamanlarda dostlarım, tanıdıklarım ve hastalarım veya onların yakınlarının solunum sistemi ve kalp hastalıklarına yakalandıkları haberlerini alıyorum. Kanser olguları haberleri çok sıklaştı. Hava Kirliliği sorunu, başta Termik Santraller olmak üzere sanayi tesislerin olumsuz etkisi yıllardır konuşuluyor. Bu konuda bilimsel raporların sayısı 10 ‘unu geçti. Resmi olarak TÜİK Hava istatistikleri bakarsanız, Tekkeköy’ü ve orada yaşan insanlarımızı nasıl bir tehlike yaşadığını görürsünüz.

Genel olarak havadaki kirleticilerin sağlığa etkileri şöyle toparlanabilir;

*Solunum fonksiyonlarında bozulma
*Solunum sistemi hastalıklarında artış
*Kronik solunum sistemi hastalığı olan kişilerin hastalıklarının alevlenmesinde artış
*Kronik kalp hastalığı olan kişilerin hastalıklarının alevlenmesinde artış
*Kanser insidansında artış
*Erken ölüm insidansında artış

Ekolojik sağlık karşısındaki en büyük düşman olarak sayısız hain vardır: aydınlamacı akıl, türcülük (speciesism), modernite ve modernleşme, bilimsel/teknolojik rasyonellik, materyalizm (hem dar hem geniş anlamıyla), teknolojik gelişme (ilerleme), çok uluslu şirketler (özellikle petrol alanında), dünya bankası, ataerkillik, kapitalizm, serbest piyasa, özel mülkiyet, tüketicilik (çoğunlukla sözüm ona kuş beyinlice olanından), devlet iktidarı, emperyalizm, müdahaleci ve akılcı olmayan bürokratlar, askeri-sinai kompleksler, cehalet, umursamazlık, küstahlık, miyopluk, akılsızlık ve benzerlerinin her biri veya bazı kombinasyonları. (Harvey, 2011, s:264.)

Teknoloji, bir kere kar ve verimlilik kaygılarına tabi “teknik” bir mesele olarak görülmemeye başladıktan sonra farklı kaygılar (karşılıklı tanıma, emeğin özgürce seçimi, bütünün parçası olma, yeterlilik, organik ilkelere uygunluk, vb.)  ön plana çıkacaktır……….

Ekolojik üretimde teknoloji meydana getirmek ve teknolojiyi kullanmak, daha çok ekosistem oluşturma ve ekosistemlere katılma hedefiyle yürütülen işlerdir. Teknolojinin toplumsal düzenleyicisi, …., kullanım değerlerinin artırılması, buna bağlı olarak ihtiyaçların yeniden inşa edilmesidir. (Kovel, s:274)

Sermaye teknolojiyi, unsurlarından biri olduğu toplumsal ilişkilerin bütününden yalıtmak ister. Ekolojik üretimse işin içine teoriyi de katar ve onun en büyük kaygısını karşılıklı bağlantı alanlarının tamamı oluşturur. Dolayısıyla, bir makinenin veya tekniğin ekosistemlerin hayatına tümüyle katıldığını görmeye başlamak demek, onu mübadeleden ayırmaya ve gerçekleşmiş bir kullanım değeri oluşturmaya başlamak demektir. Ekolojik söylemde buna “uygun teknoloji” denir; doğayı insani yollarla sahiplenmemizi sağlayan bir teknolojidir bu. ((Kovel, s:275)

Sonra bir politikacı açılıyor? Samsun’a toplam bin 150 yataklı şehir hastanesi yapılacak. Şehir hastanesinin içinde 100 yataklı yüksek güvenlikli adli psikiyatri, 150 yataklı fiziksel tıp ve iyileştirme, 300 yataklı kalp damar cerrahisi ve göğüs hastalıkları, 200 yataklı onkoloji, 400 yataklı kadın doğum ve çocuk hastalıkları bölümleri olacak.

*Tekkeköy’de yıllık kanser olan kişi sayısı nedir?
*Tekkeköy’de çocuk solunum infeksiyonları niçin iyileşmiyor?
*Tekkeköy’de özellikle Selyeri civarında KOAH sıklığı nedir?
*Tekkeköy’de solunum hastalıkları sıklığı nedir?
*Tekkeköy’de Pnömoni sıklığı nedir?
***

Bu sorulara cevap veremezsek, buna yönelik çalışmalar yapmazsak, bunlara neden olan Termik santralleri kaldıramazsak, yani koruyucu sağlık hizmetlerini sunamazsa,  Çevre-İnsan-Hastalık üçgenini kavrayamazsak Daha çok HASTANE Yapım haberi alırız.

/Cem ŞAHAN
24.05.2015

21 Mayıs 2015 Perşembe

Ücretsiz Sağlık / Satılık Sağlık

Sabah  nöbete geliyorum. Aklımda  dün okuduğum  ‘’Kapitalist  Sağlık’’  adlı  kitabının  satırları var. Yol boyunca  sağlık alanına  ait  reklamlar  yolumuzu kesiyor. Sağlık üzerinden  bir korku toplumu oluşturulduğu kesin.  Sağlık alanını  kullanarak  reel  bir  politika  oluşturulduğu kesin.

Siyasi reklamlar  Sağlık üzerine.. ‘’26 ilde  34  Dev  Şehir  Hastanesi’’

Şimdi soruyorum:
Sağlık hizmetleri ücretsiz midir?
Sağlık hizmetleri eşit midir?
Sağlık hizmetleri kamusal mıdır?
Sağlık hizmetleri  sağlığı koruyucu mudur?
Sağlık hizmetleri sağlığı geliştirici midir?
Sağlık hizmetleri köylere, mahallere yayılmış mıdır?
Sağlık hizmetleri nitelikli midir?
Sağlıkta devrim hastanelerinde  poliklinik hizmeti alırken  100. Hasta olmak ister misiniz?
3  dakikada  bir  ultrasonografi çektirmek ister misiniz?
%200  özel hastane katkı payı ödüyor musunuz?
Her yıl Diabet, kalp hastalığı, hipertansiyon hastalarının ve  ölümlerin  sayısı hızla niçin artıyor.
Kanser  gerçeğinin neresinde duruyoruz.
TTB  son broşüründe  sorduğu gibi :  Memnun musunuz Gerçekten?
“Sağlık Reformu yapıyoruz… Herkesin sağlık sigortası olacak… Hastalandığında istediği hastaneye gidecek, istediği hizmeti alacak… Eskisinden fazla, ek hiçbir para ödemesi de gerekmeyecek.” demişlerdi.

Peki ne oldu?
Hele bir hastaneye gitmeyelim:
“Katılım payı” diyorlar, alıyorlar…
“İlave ücret” diyorlar, alıyorlar…
“Reçete bedeli” diyorlar, alıyorlar…
“On gün içinde ikinci defa geldin” diyorlar, alıyorlar…
“Yatak ücreti” diyorlar, alıyorlar…
“Eşdeğer ilaç farkı” diyorlar, alıyorlar…

Alıyorlar da alıyorlar. Biz vermekten bıktık usandık, onlar almaya doymuyorlar. İtiraz edene de; “Vatandaş çok memnun!” diyorlar. Gerçek apaçık ortada: Bize yalan söylediler! Sağlık Sistemini $oygun Sistemine Dönüştürdüler!
***

Melih Cevdet Anday ile bitirelim:
Tanıdığım bir ağaç var/ Etlik bağlarına yakın/ Saadetin adını bile duymamış/ Tanrının işine bakın
Geceyi gündüzü biliyor/ Dört mevsimi, rüzgarı, karı /Ay ışığına bayılıyor/ Ama kötülemiyor karanlığı
Ona bir kitap vereceğim/ Rahatını kaçırmak için/ Bir öğrene görsün aşkı/ Ağacı o vakit seyredin.

/Cem ŞAHAN
21.05.2015

19 Mayıs 2015 Salı

Tüyap Samsun Kitap Fuarı

Yıllardır  kent kimliği açısından eksikliğini çektiğimiz bir etkinlikti  Samsun Kitap Fuarı. Kısmen Çarşamba Kitap  Fuarı ile  doldurmaya çalışsak ta, bu kentin bu çaplı bir  fuara ihtiyacı vardı. Türkiye’de kitap  okuma  oranlarımız  çok düşük söylemi yıllardır  yapılır. Temel ihtiyaçlarını karşılamada  zorlanan insanımızın, kitaba  ayıracağı  parasının olmadığı söylenir. Kitap okuma  üzerine Türkiye  İstatistiklerini merak ettim. İlgili   Raporları okudum. Bazı verileri not aldım.

Bu veriler:
*Dünyada en fazla kitap okuyan ülkelerin başında yüzde 21 oranıyla İngiltere ve Fransa yer alırken, bu ülkeleri sırasıyla Japonya yüzde 14, Amerika yüzde 12 ve İspanya yüzde 9 ile takip etti. Türkiye, yüzde 0,1 okuma oranı ile ile listenin son sıralarında yer buldu.

*Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), kitap okuma araştırması utandıran bir gerçeği gözler önüne serdi. Günde 6 saat televizyon izleyip, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor.

*Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan'da kitaplar ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye'de bu rakam 2000 - 3000 civarında basılmaktadır.

*Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitap alımı, ortalama 100 ABD doları, Türkiye'de ise bu rakam 10 ABD dolarının altındadır.

*Türkiye'de her 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor.

*Japonya'da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye'de sadece 23 milyon.

*Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu'nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada.

*Japonya'da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa'da 7. Türkiye'de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor.

*Türkiye'de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965'e göre 14 kat arttı. Ama Yüksek Öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965'in de altında kaldı.

Neden Halk Kütüphaneleri kullanılmıyor konusunda yapılan geniş kapsamlı bir çalışmada:

*Kütüphane kullanma alışkanlığım yok (% 43.5)
*Okumayı sevmiyorum (% 16.2)
*Bilgi ihtiyacımı internetten karşılıyorum (% 12.1)
*Kütüphaneyi sevmiyorum (% 9.4)
*Diğer kütüphanelerden yararlanıyorum (% 6.2)
*Zamanım yok (% 4.1)
*Kütüphane uzak/Yerini bilmiyorum/ Kütüphane yok (% 4.6)
***

TÜYAP ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile hazırlanan Karadeniz Kitap Fuarı 2015, açıldı. Samsun  için  bu  fuar  çok  önelidir  diye  düşünüyorum.  Kentsel  kimlik, kentin  kültürel kimliği, kültürel gelişim  açılarından  bu  fuarın  sürekli  kılınması  gerekiyor. Bu  açıdan  kenttin ve  kent  yöneticilerinin de bu konuda  desteklerini  sunmaları  temel  şart..18-24  Mayıs  tarihlerinde  Samsun’da  100.000  öğrencinin  bu  fuarı  gezmesi  için  Başta  Milli  Eğitim  ve  Belediyeler  olmak  üzere  bir  planlama  içinde  olmalarını  temenni  ediyorum.Vezirköprü, Ladik, Yakakent’teki  köy  çocukları da  kitabın  kokusunu  almalı.

/Cem ŞAHAN
19.05.2015

12 Mayıs 2015 Salı

Kavak Şeyh Hamza Türbesi


Emine YILMAZ -Arkeolog/Sanat Tarihçisi- Samsun Müze Müdürlüğü–2015 KAVAK İLÇESİNDE BULUNAN AKŞEMSEDDİN'İN BABASI ŞEYH HAMZA TÜRBESİ

Akşemsettin' in Babası olan Şeyh Hamza 1383 yılında Şam'dan Anadolu'ya gelip Kavak' da Medresede Müderrislik yapmış ve burada ikamet etmiştir.  12 tane oğlu olduğu sanılmaktadır. Aslen Şam'lı olup Soyu Hz. Ebu Bekir'e kadar gitmektedir. Asıl adı Hamza Şami bin Mehmet'dir. Amasya İl merkezinde 15. yüzyılda baldaken tarzda dört adet kare ayak üzerine tek kubbeli olarak inşa edilen türbedeki mezarın Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemseddin'in babası Hamza Şami bin Mehmet'e ait olduğu inancı da yaygındır. Ancak bunu kanıtlayacak resmi birbilgi/kitabe bulunmamaktadır.

Şeyh Hamza için kullanılagelen Kurtboğan ismi ölümünden sonra yaşanan bir olaya dayanır. Rivayete göre Şeyh Hamza vefat edip defin edildiği gece bir kurt gelip cenazeyi mezarından çıkararak parçalamak istemiş ancak kabirden uzanan bir kolu kurdu boğarak öldürmüştür.

Göynüklü Emir Hüseyin Enisi’nin 16.yy. da kaleme aldığı ''Menakıb-ı Akşemsü'd-din'' (Metin ÇELİK; Akşemseddin Hazretleri veYakın Çevresi) adlı eserinde Akşemseddin'in babası Şeyh Hamza'nın kabrinin ( ölümü H.861-M.1456/57) Amasya'nın Kavak nahiyesinde olduğu yazmakta olup, 15–16.yy.daki Kavak nahiyesi günümüzde Samsunİline bağlı bir İlçe konumundadır.

Samsun'un Kavak İlçesi Soğuksu Mahallesi, ada 2, parsel 14de 73,00 m2lik bir alan tapu kayıtlarında mezarlık olarak görülmektedir. Aynı alan üzerinde Şeyh Hamza adıyla anılan bir mezar da mevcuttur (3 defin mevcut). Genel kanı Şeyh Hamza'nın asıl kabrinin burada olduğu ve 16.-17.yy. Celali isyanları ile Suhte (medreseli öğrenci) olayları sırasında türbenin tahrip edildiğidir. İlçe merkezinde bu kadar küçük bir alanın mezarlık olarak kullanılma olasılığı mümkün olmayıp günümüze ulaşamamış bir türbe alanı olması ihtimali daha olası görülmektedir.

Havza, Lâdik, Vezirköprü ve Kavak çevresinin bu olaylar sırasında çok zarar gördüğü tüm arşiv ve kaynaklardan bilinmektedir. Kavak İlçesi Şeyh Resul Köyündeki külliye (medrese), Havza İlçesi Şeyh Safi Köyündeki son Selçuklu Şehzadesi Sultan Altunbaş'ın/Gazi Çelebi türbesi ile Atabeyi Şeyh Savcı türbesi, Vezirköprü Tatarkalesi Köyündeki son Selçuklu Sultanı Mesut'un türbesi ile Göl Beldesindeki (Zeytin Emirliği) türbeler bu olayların tahrip boyutunu gösteren en belirgin örnekler olarak gösterilebilir. Maddi ve manevi değeri olan bu kadar tarihi yapının tahrip edilmiş olduğu göz önünde bulundurulduğunda Kavak İlçesindeki Şeyh Hamza adıyla anılan ve Akşemseddin'in babasına atfedilen mezarın gerçek defin adresi olma ihtimali güçlüdür. Aynı mezar için bir şehit mezarı olduğunu ifade edenlerde mevcuttur. Kişisel sosyal olgu manevi şahsiyetlerin yakınına defnedilme eğilimi taşıdığından Şeyh Hamza Mezarı çevresinde başka definlerinde olması normal bir uygulama olarak görülebilir. Nitekim alanda birden fazla definin bulunması konuyu destekler niteliktedir.

Amasya'daki Kurt Boğan Şeyh Hamza Türbesi baldaken Tarzıbir mimari üslüp göstermekte olup mimari plan olarak çok yakın benzeri Kavak İlçesine yakın mesafedeki Havza İmaret Türbesi ile Lâdik-Ahmetsaray köyü Seyyid Zeynel Abidin Rufai Türbesidir. Lâdik’teki türbenin de adı geçen olaylarda zarar görmekle birlikte orijinal planına sadık kalınarak baldaken Tarzı bir mimari üslupla yeniden inşa edildiği bilinmektedir. Halk arasında "Seyyid ZeynelAbidin Rufai" şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmamakta ancak Lâdik ilçe merkezinde türbesi bulunan Seyyid Ahmet-i Kebir ile kardeş olduğu inancı ve türbedeki mezar taşlarının Samsun Seyyid Kutbiddin mezarlığındaki mezar taşları ile çağdaş olması göz önüne alındığında 1300'lüyıllarda yapıldığı önerilebilir. Kavak İlçesinde ''Şeyh Hamza Türbesi'' yapılması düşünüldüğünde, Amasya Kurtboğan türbesi ile de benzer özellikler sergilemesi de göz önünde bulundurularak Havza İlçesi İmaret Türbesi ya da Lâdik İlçesi Ahmetsaray Köyündeki Seyyid Zeynel Abidin Rufai Türbesine benzer özellikte olmalı ve baldaken tarzı mimari uslupta inşa edilmelidir.

Baldaken tarzı türbelerin Beylikler ve Osmanlı döneminde çok sayıda örneği görülmekte olup geç dönemlere kadar sevilerek uygulandığı bilinmektedir. Plan ve form özellikleri yönünden zengin bir çeşitliliğe sahip olan Baldeken Türbelerde genel olarak kare, dikdörtgen, altıgen ve sekizgen plan tipleri mevcuttur. Bu örnekler içerisinde dört cephesi açık olanlara rastlandığı gibi iki cephesi kapalı olan türbelere de rastlamak mümkündür. Mevcut Baldeken tarzı türbelerin çoğunda örgü tekniğinde almaşık sistemin tercih edildiği görülmektedir. Genel uygulama üç sıra tuğla ve bir sıra kesme taş şeklinde olup kubbede çoğunlukla tuğla tercih edilmektedir. Amasya Merkez Yörgüç Paşa, Halkalı Dede, Suluova-Yolpınar Mahallesi Seyyid Yahya, Aksaray Hırkalı Sultan, Konya-AkşehirNasrettin Hoca, Yozgat Akdağmadeni-Çalışkan Mahallesi Ali ve Mahmut Çelebi Türbeleri, Bursa Umur Bey, Kocaeli Gebze Malkoçoğlu Mehmet Bey, İznik SaruSaltuk ve Yakup Çelebi İmaret Türbesi en çok tanınmış Baldeken tarzı Türbe örnekleridir. Türbelerin tamamında defin olmayıp  ''Makam Türbesi'' olarak kullanılanlarda mevcuttur. Amasya Kurtboğan Şeyh Hamza, Havza İmaret, İznik Sarı Saltuk Türbeleri Makam Türbeleri özelliği göstermektedir.

Kaynak:
—Metin ÇELİK; Akşemseddin Hazretleri ve Yakın Çevresi (Menakıb-ıAkşemsü'd-din-Göynüklü Emir Hüseyin Enisi)
—Metin ÇELİK;  Makamat-ı Evliya Akşemseddin (Mehmetbin Hamza)

/Emine YILMAZ
12.05.2015

Vatandaşın Sağlık Seçim Rehberi -3

Yine  hastaneler siyasi gösteri  alanına  döndü.  Seçim  dönemleri  politikacıların  hastanelere  medya  eşliğinde  gelip, hastalara  çiçek verip,  daha sonrada  ‘’Sağlıkta  Devrim’’  yaptık  açıklamalarında  bulunmaları bir  rituel haline  geldi. Ama artık kimse inanmıyor. Sağlık alanında medya aracılığıyla oluşturulmaya çalışılan yalanlara karşı, Türk Tabipleri Birliğinin sunduğu gerçekleri okuyun  diye öneri veriyorum soranlara..

12. Yalan: Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasası’nı sağlıkta ve sosyal güvenlikte norm ve standart birliği sağlamak için çıkarttık.

Gerçek: SSGS Yasası İMF ve Dünya Bankası’nın direktifleriyle çıkarıldı. Norm ve standart birliği sağlanmadı ama emekli maaşı oranları % 23-% 33 düşürüldü, emeklilik yaşı 65’e, prim gün sayısı 7.200’e çıkarıldı. Emeklilik gerçekti, hayal oldu.

13. Yalan: SSK hastanelerini sağlıkta tek çatı oluşturmak için Sağlık Bakanlığı’na devrettik.

Gerçek: SSK hastaneleri “tek çatı altında topluyoruz” bahanesiyle özelleştirilmek için Sağlık Bakanlığı’na devredildi, tasfiye edildi. Özel  sektöre  yeni pazarlar açıldı.

14. Yalan: Aile hekimliği hizmetini başlattık. Aile hekimleri aile fotoğrafında yer alacak, evlere gidecek, yedi gün yirmi dört saat hizmet verecek. Bütün sağlık sorunlarınızı aile hekiminiz takip edecek.

Gerçek: Aile hekimleri sadece mesai saatleri içerisinde hizmet verir. Mesai dışında çalışmaz, eve gelmez. Aile hekimliği başlayalı on  yıldan fazla geçti. Ancak sevk zinciri nedense bir türlü kurulamadı. Aile Hekiminin kendisine bağlı vatandaşların bütün sağlık sorunlarını takip edebilmesi mümkün değil.

15. Yalan: Aile hekiminiz sizi doğumdan ölüme kadar izleyecek.

Gerçek: Aile hekimlerinin iş güvencesi yok. Sözleşmesi her an için feshedilebilir, siz de kendinize yeni bir aile hekimi bulmak zorunda kalabilirsiniz.

16. Yalan: Aile hekimliğine geçilince sağlık ocaklarındaki gibi yığılma olmayacak.

Gerçek: Dünyanın diğer ülkelerinde bir aile hekimine bin beş yüz, iki bin nüfus bağlı iken Türkiye’de üç bin beş yüz, dört bin nüfus bağlı. Aile hekimleri bütün gün yoğun bir şekilde hasta bakıyorlar.

 17. Yalan: Vatandaşların sağlık hizmetine ücretsiz ulaşabilmesi için tam gün yasasını çıkardık, kamuda çalışan hekimlerin muayenehanelerini kapattırdık.

Gerçek: Son yedi yılda kamuda çalışan doktorların büyük çoğunluğu muayenehanelerin kapattı. Bugün yüzde doksan ikisi zaten tam gün çalışıyor. Ancak vatandaşların sağlık için ceplerinden yaptıkları harcamalar azalmak bir yana üç kat arttı.

19. Yalan: Doktorlar on yedi bin lira maaş alıyor.

Gerçek: Kamuda çalışıp o kadar maaş alan tek doktor olsa olsa Sağlık Bakanı’dır.

20. Yalan: Sendikaya üye olmak anayasal bir haktır.

Gerçek: Türkiye’de yaklaşık beş yüz özel hastane var. Sendikanın girebildiği özel hastane sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Sendikaya üye olan işten atılıyor.

21. Yalan: Biz gerekli düzenlemeleri yaptık ama doktorlar hastalara ilgi göstermiyor, yeterli süre ayırmıyor.

Gerçek: Telefonla randevu sisteminde hastaya ayrılan süre on dakikayı bile bulmuyor. Randevusuz hastalar da eklenince hasta başına düşen toplam süre beş dakikaya kadar iniyor.

 22. Yalan: İlaca erişim kolaylaştı. İstediğim hastaneden ilacımı alıyorum.

Gerçek: Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bilgisayar sistemi doğru düzgün çalışmadığı için ilacını almak isteyen hastalar eczane eczane dolaşmak zorunda kalıyor. Üstelik, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) birçok ilacı ödeme listesinden çıkarttı. Bu ilaçların parasının tamamını vatandaşlar ceplerinden ödüyor. Dahası, SGK hesaplama yaparken benzer, eşdeğer ilaçların en ucuzunu esas alıyor. O ilaç eczanelerde bulunmasa bile reçetede yazılı olanla en ucuz ilaç arasındaki fark da hastaların cebinden çıkıyor.

23. Yalan: Sağlık çalışanları hallerinden memnun. Bu nedenle sağduyulu sağlıkçılar örgütlerinin eylem çağrısına katılmıyor, eylemleri marjinal gruplar yapıyor.

Gerçek: Hekimi, hemşiresi, diş hekimi, laborantı, ebesi, eczacısı, radyoloji teknisyeni, taşeron işçisi, bütün sağlıkçılar hallerinden şikâyetçi. Bu nedenle sağduyulusu, sol duyulusu tekmil sağlıkçı sınıfı eylemlerde.

Devam edeceğiz…

/Cem ŞAHAN
12.05.2015

Yenilenebilir Enerji Ve Samsun

Yenilenebilir enerji (kaynakları), sürekli devam eden doğal süreçlerdeki var olan enerji akışından elde edilen enerjidir. Bu kaynaklar güneş ışığı, rüzgâr, akan su (hidrolik güç), biyolojik süreçler ve jeotermal olarak sıralanabilir.

En genel olarak, yenilenebilir enerji kaynağı; enerji kaynağından alınan enerjiye eşit oranda veya kaynağın tükenme hızından daha çabuk bir şekilde kendini yenileyebilmesi ile tanımlanır. Örneğin, güneşten elde edilen enerji ile çalışan bir teknoloji bu enerjiyi tüketir, fakat tüketilen enerji toplam güneş enerjisinin yanında çok küçük kalır. En genel yenilenebilir enerji şekli güneşten gelendir. Bazı formlar güneş enerjisini ve rüzgâr gücünü depolar.

Yenilenebilir enerjinin; tesisler, hayvanlar ve insanlar tarafından kalıcı olarak tüketilmesi mümkün değildir. Fosil yakıtlar, çok uzun bir zaman çizelgesi göz önüne alındığında teorik olarak yenilenebilir iken, istismar edilerek kullanılması sonucu yakın gelecekte tamamen tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır

Yenilenebilir enerji kaynakları doğrudan kullanılabilir veya enerjinin başka bir şekline dönüştürülebilir. Direkt kullanım örnekleri, güneş enerjisi ile çalışan aletler, jeotermal ısıtma ve su veya rüzgâr değirmenleridir. En direkt kullanıma örnek olarak ise, elektrik üretiminde kullanılan rüzgâr türbinileri veya fotovoltaj pilleri verilebilir.

Yenilenebilir enerjinin gelişimi, yenilenebilir enerji kaynaklarının insanlar tarafından kullanımı ile ilgilidir. Yenilenebilir enerjinin gelişimine olan ilgi, fosil yakıtların çevreye verdiği atık gazlar,fosil yakıtlar ve nükleer enerjinin kullanımının riskleri ile doğrudan ilişkilidir.

Samsun’da yenilenebilir enerji meselesi OKA’nın proje çağrısı ile hız kazandı. Bu kapsamda Samsun da harekete geçmeye başladı.  Resman A.Ş’nin bu kapsamda yenilenebilir enerjiden faydalanarak kurmuş olduğu tesis ile kendi enerjisini üretiyor olması hakikaten gurur verici bir gelişme. İnşallah Resman’ın bu davranışı diğer şirketlere de örnek olur ve gelecek nesillere daha yaşanılabilir dünya bırakırız.

/Yetkin BULUT
12 Mayıs 2015

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Lütfen! Samsun’un Onur Anıtı’na Bakar Mısınız?

Kentler sahip oldukları tarihi geçmişlerini yansıtan bir olay veya o kentle anılan bir yapıtla tanınırlar.

Samsun ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve son vatan toprağı Anadolu’nun da işgal edilmesi sonrasında başlatılan Milli Mücadele’nin ilk adımının atıldığı “19 Mayıs Kenti” Olarak tanınır. Bu Milli Mücadele’nin ateşini yakan lider ise, Mustafa Kemal’dir.

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 sabahı bu ateşi yakmak üzere onsekiz silah arkadaşı ile Samsun’a çıkıyordu.

Türk Ulusunun esaret altında yaşayamayacağına inanan Mustafa Kemal, Samsun’dan yola çıkarak her tarafı işgal edilerek Anadolu’nun ortasına sıkıştırılmış, elinde silahı olmayan, ayağına giyecek çarığı dahi bulamayan yoksul ve umutlarını yitirmiş çaresizlik içerisinde ki Anadolu Halkını, kurtuluş ve özgürlüğe inandırarak bir imkânsızı gerçekleştiriyordu.

Samsunlular da, sonu zaferle bitecek bu mücadelenin ilk adımının atıldığı kent olma onurunu kendisine bahşeden Atasına, saygı ve şükranlarının bir ifadesi olarak Türkiye’de ki en güzel Atatürk Anıtını yaptırma kararını alıyordu.

Samsun Halkı aralarında topladıkları parayla Atasına yakışacak güzel bir heykel yaptırmak üzere, 1928 yılında Avusturyalı ünlü Heykeltıraş Heinrich Krippel’e sipariş veriyordu. 1931 yılı sonlarında tamamlanan heykel bir denizcilik firması tarafından ücret alınmadan Samsun’a getiriliyor ve 15 Ocak 1932 yılında yapılan muhteşem bir törenle açılıyordu.

Açılışa katılamayan Mustafa Kemal Atatürk, Samsunlulara teşekkürlerini şu satırlarla iletiyordu.

 “Muhterem Samsun halkının şahsıma karşı besledikleri asil duyguların kıymetli bir tezahürünü bildiren telgrafınızdan pek mütehassis oldum. Teşekkür, muhabbet ve selamlarımın muhterem halka arzını rica ederim"  Mustafa Kemal Atatürk

 Kaidesinin dört yüzünde Milli Mücadele’den figürlerin de yer aldığı bu muhteşem Onur Anıtı’nı, o dönemin zor şartlarında yaptırma başarısını gösteren Samsunluların çocukları olarak, bu anıta yeterince sahip çıkamadığımızı üzülerek görüyorum.

Samsun’a gelen ziyaretçilerin ilk görmeye gittiği ve önünde anı fotoğrafları çektirdiği Onur Anıtı’nın bakımsız hali, cılız ışıklandırması ve özensiz çevre görüntüsü Samsunumuza yakışmıyor.

Her milli bayram da tüm protokolün katılımı ile bu Onur Anıtı’nın önünde tören yapılıyor olmasına rağmen, bu bakımsızlığa göz yumulmasını anlamakta sıkıntı çekiyorum.

Hatırladığım kadarıyla, bu Anıt en son 2000 yılı başlarında SAM-SEV’İN başlattığı çağrı üzerine o dönemin Valisi Sayın Muammer Güler ve Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’ın çabaları ile temizlenmiş ve heykelin boyası koruyucu bir ilaçla temizlenmişti.

Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın, ana bulvarlarda ki refüjleri ve kavşaklarda ki göbekleri rengârenk çiçeklerle bezeyerek kente çağdaş bir görüntü kazandırmasını büyük bir beğeni ile izliyoruz.

Şimdi sormak istiyorum, bu heykel çevresinin peyzajının yeniden düzenlenerek göze hoş gelen bir çiçeklendirme neden yapılmıyor?

LED ışıklandırma teknolojisi ile özel binaların dahi görüntüsünün değiştirilebildiği bir ortamda, Onur Anıtımızı eski tip birkaç zayıf ışıklı spota mahkûm etmek nasıl bir iştir? 

Samsun’un turizm konusunda da iddialı bir kent olarak ilan edilmesiyle, turistik bir önem kazanan bu Anıtımızın şu an ki görüntüsü hiç bağdaşıyor mu?

Bu köşeden, Samsun Valimiz İbrahim Şahin’e ve Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’a bir Samsunlu olarak çağrı yapıyorum

Onur Anıtımızın bakımının ve temizliği ile ışıklandırmasının ve çevre düzenlemesinin yenilenerek, Atamıza ve Samsun’a yakışır hale getirilmesi için gerekli çalışmanın başlatılmasını diliyorum?

Güzel ve sağlıklı bir hafta dileğiyle..

/Sadi SUBAŞI
11.05.2015

5 Mayıs 2015 Salı

Vatandaşın Sağlık Seçim Rehberi -2

Sağlık alanında  yaşananları  yorumlamaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Şimdi  her ne kadar medya  üzerinden  Sağlıktaki  yapılanları farklı  kılmaya çalışsalar da, artık bu masal bitmiştir.Eski Sağlık Bakanımızın zaman zaman kullandığı: Herkese ücretsiz sağlık hizmeti! Ütopyası sona  ermiştir.
***

AKP Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla herkesin özeller de dahil olmak üzere bütün sağlık kuruluşlarından hizmet alabileceğini açıklamıştı. Bir şartla! Artık devletin hastanesinde dahi tedavi parayla! Devletin eli hastanın cebinde! Asgari ücret net 949 TL Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1 bin 307 TL  Yoksulluk sınırı 4 bin 259 TL. Peki sağlık kaç para?

1. Ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi katılım payı.
İkinci ve üçüncü basamak resmi sağlık hizmeti sunucularında 8 TL. Özel sağlık hizmeti sunucularında ise 15 TL. Kurumdan gelir ve aylık alanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişiler için gelir ve aylıklarından, diğer kişiler için eczanelerde kişilerden tahsil ediliyor.

2. Ayakta tedavide sağlanan ilaçlar ve reçeteler için katılım payı
Her bir reçete için üç kutuya kadar temin edilen ilaçlar için 3 TL, üç kutuya ilave temin edilen her bir kutu ilaç için 1 TL. Enjektabl formlar ile serum, beslenme ürünleri ve majistraller için kutu sayısına bakılmaksızın her bir kalem 1 kutu olarak değerlendiriliyor. Kurumca bedeli karşılanan ilaçlar için, kurumdan gelir ve aylık alanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişilerden yüzde 10, diğer kişilerden yüzde 20 oranında katılım payı alınıyor.

3. On gün içerisinde başvurularda ilave ücret
Birinci basamak sağlık kuruluşları muayeneleri, kurumca belirlenen kronik hastalıklar ve acil haller hariç olmak üzere 10 gün içerisinde aynı uzmanlık dalında farklı sağlık hizmeti sunucusuna yapılan başvurularda, muayene katılım payı tutarları 5 TL artırılarak tahsil ediliyor. Artırılan 5 TL'lik tutar, kurumdan gelir ve aylık alanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişiler için gelir ve aylıklarından, diğer kişiler için ise eczanelerde tahsil ediliyor.

4. Tıbbi malzemede katılım payı
Vücut dışı protez ve ortezlerden, görmeye yardımcı tıbbi malzemelerden, ağız protezlerinden, sağlık raporunda hayati öneme haiz olduğu belirtilmeyen diğer protezler ve ortezlerden katılım payı alınıyor.

5. Yardımcı üreme yöntemi katılım payları
Yardımcı üreme yöntemi tedavilerinde birinci denemede yüzde 30, ikinci denemede yüzde 25 oranında, üçüncü denemede yüzde 20 oranında olmak üzere bu tedaviler için belirlenen bedeller üzerinden katılım payı alınıyor. Tedavinin sağlandığı sağlık hizmeti sunucusu tarafından kişilerden tahsil ediliyor.

6. İstisnai sağlık hizmetlerinde ilave ücret uygulanması
SUT listelerinde yer alan işlem bedellerinin 3 katını geçmemek üzere ilave ücret alınabiliyor. SUT tarifesine göre 25 kalemde istisnai sağlık hizmeti uygulanıyor. Buna göre sözleşmeli veya protokol imzalamış sağlık kuruluşlarında 100 TL ila 7 bin 500 TL ve üzerinde ilave ücret alınabiliyor.

/Cem ŞAHAN
05.05.2015

3 Mayıs 2015 Pazar

Vatandaşın Sağlık Seçim Rehberi -1

Ladik köylerinde  dost ziyaretleri yapıyorum geçenlerde. Kahvede televizyon açık.. Ağıt ve  tekerlemeler  üzerine foklorik çalışmalar var aklımda. Ama her  zaman ki gibi sağlığa ve politikaya geliyor konu..  Sağlık alanını bir film şeridi ile akıtıyorlar televizyonlardan. Gerçek olmayan bilgileri, halkın rızasını almak için kullanmaya çalışıyorlar. Sağlık alnında temel çıktının halkın sağlığının iyiye gitmediği olduğu gerçeğini örtmek istiyorlar. Sağlıkta kamusal alanın çöktüğüne, özel sermayeye ayrılan payın 21 kat arttığına dair hiç bir bilgi görünmüyor spotlarından..

S. Hall’un da belirttiği gibi medya kuruluşları sadece fikir birliğini üreten ve destekleyen kurumlar olarak değil, rızayı üreten kurumlar olarak da öne çıkmaktadır. Dolayısıyla Hall’a göre medyanın “anlam”ı inşa etme sürecinde yaptığı şey, seçmeci bir şekilde toplumsal bilgiyi dolaşıma sokmasıdır; bu da “yeğlenen” ve “dışlanan” anlamların neler olduğuna daha dikkatli bakmamızı gerektirir. Hall söz konusu toplumsal ilişkilerin sınıflandırılması ve bağlamlarının oluşturulmasının bir “ideolojik iş” alanı olduğunu belirtir.

Gündemdeki sorunlara karşı rıza sağlanması için ana akım medyanın toplumu yapılabilecek alternatif bir çözüm olmadığına inandırması halkın daha kolayca durumu kabullenip itaat etmesini sağlamaktadır. Çünkü itaat edilecek durumlara karşı çözümler çoğaldıkça toplumların rıza gösterip, itaat etmesi de güçleşmektedir. Sorunlar ya da problemler sıklıkla gündeme getirildiğinde toplum tarafından olağan kabul edilmektedir.

Kapitalist toplumlarda iletişim, medya ve kültür alanı da diğer endüstri dalları gibi kapitalizmin yasalarına göre örgütlenmiştir. Chomsky’e göre kapitalist ülkelerdeki medyanın amacı halka 24 saat propaganda yaparak egemen değerleri topluma aşılamaktır. Çünkü var olan düzenin kendini yeniden üretmesinde ve sürdürmesinde medyanın amacı geniş kitlelerin rızasını üretmektir.
***

Köylü dostlarım soruyor. 4 yılda  bir  köyümüze gelen adaylara sağlık alanı  ile ilgili ne soralım diye: Ben de Sağlık alanında medya aracılığıyla oluşturulmaya çalışılan yalanlara karşı, Türk Tabipleri Birliğinin sunduğu gerçekleri sorun diye öneri veriyorum onlara..

1. Yalan: İstediğim hastanede tedavi oluyorum.
Gerçek: Sağlık sigortalı hastalar eskiden öncelikle devlet ve üniversite hastanelerinde, sevk almak koşuluyla da sözleşmeli özel hastanelerde tedavi olabiliyorlardı. Evet, şimdilerde hepsinde değil ama Sosyal Güvenlik Kurumu’yla sözleşme imzalayan özel sağlık kurumlarında tedavi olabiliyorlar. Yalnız küçük bir sorun var; taburcu olurken önlerine konulan milyarlarca liralık faturayı ödeyebilmeleri gerekiyor!

2. Yalan: Hastanelerde rehin kalma ayıbına son verdik.
Gerçek: Evet, hastaneler faturayı ödeyemeyen hastaları artık rehin almıyor. Hastaya senet imzalatılıyor, sonra icra memurları geliyor. Ödeyemeyenlere de hapishane yolu görünüyor.

3. Yalan: Genel Sağlık Sigortası Yasası çıkardık. Artık herkesin sağlık sigortası var.
Gerçek: İşsizlik sigortasından yararlanamayan işsizler, kayıtdışı sektörde çalışanlar, primini ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlar, primini ödeyemeyen çiftçiler, 18 yaşını dolduran ve çalışmayan kız çocukları genel sağlık sigortasından yararlanamıyor.

 4. Yalan: Genel Sağlık Sigortası primini ödeyemeyen vatandaşların primlerini devlet ödeyecek.
Gerçek: Yasaya göre aylık geliri asgari ücretin üçte birinden fazla olan her vatandaş prim ödemek zorunda. 1 Ocak 2012’den itibaren fakirlik testinden geçemeyen milyonlarca vatandaşın yeşil kartı iptal edildi. Samsun’un  köylerinde  sağlık  hizmeti alamayan  binlerce  vatandaş var.

/Cem ŞAHAN
03.05.2015