Bir öğrencisi olarak Aguş Hocamı hiç
unutmadım ve becerebildiğim kadar anlatmaya çalıştım.
O isim, kırklı yılların sonlarında
sıcak bir yaz gününde yazıldı Mehmet Hoca`nın alnına... Sıcaktan bunalan bir
kuşun, İş Bilgisi dersinde pencereden içeri girdiği gün... Atölyenin açık
penceresinden içeri dalan kuşun kanat seslerine, şaşkınlıktan kuşu göstererek
“aaa guş” diyen Mehmet Hoca`nın sesi karıştı.
Böyle rivayet olunur “Aguş Hoca” isminin
nereden geldiği... O
günden sonra Resim ve İş Bilgisi Öğretmeni Mehmet Ulusar, sadece öğrencileri
tarafından değil, tüm Bafralılar tarafından “AGUŞ HOCA” diye anılacaktır.
Gerçeğini belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz ama bu rivayete bir tane de ben
eklemek istiyorum.
Resim ve İş Bilgisi öğretmeni Mehmet
Hocamız, rende, iskarpile, maket bıçağı, keser, çekiç gibi aletlerine çok önem
verir onlara gözü gibi bakardı. Her konuda çok titiz olan Mehmet Hoca, aletleri
öğrencilerine numaralarını yazarak teslim eder, ders bittiğinde de elindeki
listeye göre toplardı. Taş oymacılığının en önemli aletlerinden biri de
agüstür. Mehmet Hoca da agüslerine ayrı bir önem verir kaybolmalarına tahammül
edemez, sürekli agüslerini ister, sorardı.Agüs aşağı, agüs yukarı... Kim bilir
belki de Aguş Hoca lakabı Mehmet Hoca`nın bu agüs aşkından gelmektedir.
İleride yüzlerce başarılı öğrenci
yetiştirip Bafralıların hafızalarında derin izler bırakan Mehmet Ulusar, yani
Aguş Hoca kimdir? Adam gibi adamlar yetiştiren Mehmet Ulusar, 1913 yılında
Erzurum`un Hınıs ilçesinde doğdu. Osmanlı imparatorluğu ile Rusya arasında
geçen Kafkas Savaşlarında anne ve babasını kaybeden Mehmet Hoca`nın amcası
Şevket Paşa, Cumhuriyet Döneminin ilk devlet adamlarındandır. Küçük yaşta yetim
ve öksüz kaldığı halde amcası Şevket Paşa`dan hiç ilgi görmeyen ve ortada kalan
Mehmet Hoca adeta bir yaşam mücadelesi vererek kendini eğitime verdi.
Aguş Hoca, ilk, orta ve lise eğitimini
memleketi Erzurum`da tamamlayarak Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş
Bölümü`nü bitirdi. Meslek hayatına Tokat`ta başlayan Mehmet Ulusar, Bafra
Ortaokuluna Resim-İş öğretmeni olarak atandı. Mehmet Ulusar Bafra`daki ilk
yıllarında Dr. Fevzi Birer`in ablası Ayşe Hanımla tanıştı. Mübadil bir ailenin
çocuğu olan Ayşe Hanım, Selanik`in Drama kazasından henüz 3 yaşındayken
Bafra`ya gelmişti. Yolları Bafra`da kesişen iki gencin kanları birbirlerine
kaynasa da kız tarafı ilk başlarda Aguş Hoca`ya kızlarını vermeye yanaşmadı.
Kız tarafının damadı tanıması ve
evliliğe onay vermesi iki yıl sürdü. Ulusar Ailesinin bu evlilikten, biri
öğretmen iki kız ve avukat bir oğulları oldu. Aguş Hoca, İyi bir eğitimci
olmasının yanı sıra iyi bir aile reisidir de. Çocuk büyütmek de ona göre hem
bir görev hem de bir sanattır. Çocuklarının
yanında eşiyle bir kez dahi tartışmaya girmeyen Aguş Hoca, evlatlarının
kavgasız, mutlu bir ortamda büyümelerini sağladı. Kıskançlık, tembellik ve
nefret duygularından uzak olan Aguş Hoca, herkese örnek olacak çocuklar
yetiştirdi.
Çocuklarına Paşa Amcası hakkında bir
kez dahi kötü bir söz söylemeyen Aguş Hoca, yine de amcasının ilgisizliğini
unutamamıştı. Bir gün varlıklı Paşa Amcasından Ankara`ya gelmesi için davet
alan Aguş Hoca, “yıllarca beni hiç arayıp sormayan amcayı ne yapayım” diyerek
daveti kabul etmedi. Daveti kabul etmeyen Aguş Hoca`ya Ankara`dan ikinci bir
haber daha geldi. Onu küçük yaşta yüz üstü bırakan amcası Şevket Paşa ölmüştü.
Kendisiyle hiç ilgilenmeyen amcasının
ölümüne çok üzülen Aguş Hoca günlerce ağladı, ölüm haberlerinin yayınlandığı
gazeteleri ömrünün sonuna kadarda sakladı. Mesleğine aşık, idealist öğretmen
Aguş Hoca, Resim ve İş bilgisi dersi dışında Almanca derslerine de girerdi. Eğitim
ve öğretimde disipline her zaman önem veren, her işi titizlikle yapan Aguş
Hoca`nın el becerisi de gözlerden kaçmadı ve Gazipaşa Camisi`nin taş süsleme
işlerinin yapımı ona verildi.
Bugünkü Gazipaşa Camisi`nin taş
süslemeleri Aguş Hocanın gece gündüz çalışmalarının bir ürünüdür. Aguş Hoca,
evinde, gaz lambası eşliğinde gece geç saatlere kadar boyadığı süslemeleri,
gündüzleri cami duvarına monte ederdi. Bugün cami kapısının sol tarafındaki
yazıda Nakkaş Mehmet Ulusar olarak ismi hala yazmaktadır.
Aguş Hoca, şimdilerde Ankara`da
avukatlık yapan biricik oğlu Alpay`ı, ortaokul öğrencisi iken yanına yardımcı
olarak alarak, eski kaymakamlık lojmanının yanındaki caminin kubbe ve
minberlerinin nakış ve süsleme işlerini hiçbir ücret almadan yapmıştı. O
günlerde çok beğenilen ve hayranlık uyandıran bu eserlerin sahiplerini şimdi
kimsecikler bilmiyor.
Aguş Hoca`mızın iş bilgisi dersini
yaptığı atölyeler bugünün sanat okullarının da muadilidir. Atölyede her türlü
marangoz aletleri, teneke işlemeciliği, kilim dokuma tezgâhı ve dokuma, kitap
ciltleme işleri yapılmış, bu faaliyetler her eğitim ve öğretim yılının sonunda
sergilenmiştir. Yetenekli hocamız aynı zamanda çok da zekiydi. Devre
arkadaşlarından matematik öğretmenlerinin çözemediği problemleri gece geç
saatlere kadar da olsa çalışarak mutlaka çözerdi.
Yetenekleri saymakla bitmeyen Aguş
Hoca`mız, her zaman ne yapacağını bilen ve yapacağı şeyi çok önceden düşünen
biriydi. Şimdiki öğrencileri bırakın, büyüklerin bile adını bilmedikleri, kitap
ciltlemeye yarayan tahtadan cilbendi bize yaptırır onunla da kitap ciltletirdi.
Ayrıca kırtasiyecilerde satılacak
kalitede resim albümü yapmayı da o öğretmişti. Albümün kapaklarını bezle
kaplatır, köşeleri eskimesin diye de köşebent çaktırırdı. Yapraklarını ise
şiraze ipi denilen renkli iple fiyonk atarak tuttururduk. Yaptığımız albüm
değil sanat eseri olurdu. Yaptıklarımız bunlarla da sınırlı değildi. Oklavalar,
ızgaralar, elbise askıları gibi kullanışlı çok şeyler daha vardı.
Suluboya, yağlıboya, karakalem
çalışmalarının dışında, Ebru sanatının da en iyi uygulayıcılarından biriydi
Aguş Hoca. Mozaik çalışması, ağaç kakma ve alçıdan heykellere kadar çok şeyi de
öğrencilerine yaptırırdı. Tembel öğrencilere göre notu kıt bir öğretmendi.
Halbuki yetenekli ve becerikli öğrencileri çok takdir eder, notunu esirgemezdi.
Çalışmayan tembel öğrencileri mutlaka bir atasözüyle uyarır ve azarlardı.
Bunlardan biri ''Baban bir mısır
çuvalı, sen bir fare, kemir bakalım kemir” di. Bir diğeriyse, “katıroğlu
katırlar” dı. Ödevini başkasına yaptıranlar için kullandığı
atasözü de ''Keçi, keçi bacağından; koyun, koyun bacağından asılır”sözüydü.
Zor da olsa, beceremeseniz de, verilen işi veya ödevi
mutlaka kendiniz yapın. Gelecekteki yaşamınızda
her şeyi başkalarına
yaptıramazsınız
diye de uyarırdı.
Her öğrencinin kapasitesini iyi bilir.
Öğrencinin ödev olarak verdiği resim ona ait mi, değil mi hemen anlardı. Aguş
Hoca, Bedri Koraman ve Asaf Güzeloğlu gibi karikatür üstatlarını da okutup
yetiştirerek Bafralı sanatçıların ülkemize kazandırılmasını sağlamıştı. Bununla
ilgili bir anekdotu da yeri gelmişken aktarayım... Aguş Hoca resme olan
kabiliyetinden dolayı mezun ettiği öğrencisi Asaf Güzeloğlu ile arkadaş da
oldu.
İleride benim sevgili öğretmenim
Yurdagül Hanımın da eşi olacak olan Ural Güzeloğlu da Aguş Hoca`nın
öğrencisidir. Resme karşı yeteneği olmayan Ural Amca, resim ödevini amcası Asaf
Güzeloğluna yaptırdı ve hocasına teslim etti. Aguş Hoca öğrencisi Ural Amca`nın
verdiği ödevi görür görmez sıfır verdi
ve resmin altına da “Asaf`a selam”yazdı.
Aguş Hoca, yetenekli öğrencileri Bedri Koraman, Asaf Güzeloğlu, Talat İçten ve
Ahmet Ahıskalı`nın resimlerini de evinde özenle sakladı. Mehmet Ulusar`ın adı
Bafra`daki bir Anaokulunun tabelasında ölümsüzleşmiştir.
Aguş Hoca`nın öğrencisi, benim de
manevi babam olan Samsun Milli Eğitim Müdürlüğü de yapan Özcan Tekiner, Milli
Eğitim Bakanlığı Eğitim Öncesi Okullar Müsteşarı iken Hocasının adını
ölümsüzleştirecek bir karar alarak Bafra Cumhuriyet Ortaokulu yanında yapılan
anaokuluna Mehmet Ulusar Anaokulu adını verdi. 100 Yıl önce dünyaya gelen ve
hala kendinden söz ettiren Mehmet Ulusar Hocamızı 1980 yılının Temmuz ayında
kaybettik. Değerli Hocamız, 67 yaşında kalp krizi geçirerek hayata veda ederken
geriye yüzlerce öğrenci ve onlarca eser bıraktı.
Aguş Hocamız 33 yıldır aramızda yok...
Bir öğrencisi olarak onu hiç unutmadım
ve becerebildiğim kadar anlatmaya çalıştım. Babamı beni ve 6 kardeşimi okutan
değerli hocam Aguş`u yaşadığım sürece unutmayacağım. Onu size yeterince
anlatamadığımı bilsem de tek tesellim bize öğrettikleriyle hâlâ aramızda
yaşamasıdır.
Sevgili Atamız, “yeni nesil sizlerin
eseri olacaktır”diyerek öğretmenlerimize
ve yetiştirecekleri gençlere ne kadar önem
verdiğini göstermişti.
Kültürlü,
sağlıklı, medeni nesiller yetiştiren
öğretmenlerimizden aramızdan ayrılanlara rahmet, yaşayanlara sağlıklı ve uzun
bir yaşam diliyorum.
Bu yazıyı tüm öğretmenlerimize armağan
ediyorum. Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun.
/Recep
Yılmaz
20.11.2013