Yaklaşık bir buçuk haftadır ilçelerdeyim... Özellikle
Alaçam, Kavak, Tekkeköy... Köyleri karış karış gezdim, hikaye peşine düştüm... Samsun,
çok farklı bir kent deriz ya hep, gezilerde buna şahit oldum... Çok değerli
hikayeler dinledim, not etmeye çalıştım... Bir toprak gibi, kazdıkça su
çıktı... Daha derine indikçe suyun rengi de tadı da değişti... Daha da
güzelleşti... Hikayeler, insanlar, çocuklar, yaşlılar, anılar, fotoğraflar...
Samsun, dünya tarihindeki ender olaylardan
birisine, milyonlarca hayata etki eden büyük bir nüfus değişimine ev sahipliği
yapmış; her iki taraftan da acıyı yüreğinde hissetmiş bir kent... İşte ben de,
bu acının, hikayelerin peşine düştüm... Acı hatıraları da dinledim, komik
hikayeleri de... İlk etapta, "gelenlerin" hikayesine ulaşmaya
çalıştım... Gidenlerin hikayesine ulaşmak için de aslında bir ön çalışma yapmış
oldum...
Rumeli'nden Samsun'a "mübadele" ile
gelenleri buldum, birinci kuşağa ulaşmak imkansızla eşdeğerdi... Çünkü birinci
kuşak, acılarıyla, hatıralarıyla, anlattıkları hikayeleriyle bu dünyadan göçüp
gitti... Birinci kuşak aslında hikayelerini anlatamadan gitti... Zaten,
mübadillerin büyük bir kısmı da, o kuşağın; canlı tarihin yeterince
değerlendirilemediği konusunda bir özeleştiri verdi... Bu pişmanlığı,
görüşmeleri yaparken hep duydum. "Çok geç kaldık, hepsi birer canlı
tarihti" diyenlerin sayısı çoktu... Geç de olsa, yakalayabildiğim
kadarıyla canlı tarihi yakalamaya çalıştım. Birinci kuşaktan da bulduklarım,
dinlemeye çalıştıklarım oldu...
Ancak, ya hastalıktan ya da onların eskiyi konuşmak
istememesinden dolayı kaydedemedim... Mesela Alaçam'da 80 küsur yaşındaki
Hürriyet Teyze ile sohbet ettim... Geliş sürecinin bir kısmını dinledim,
Alaçam'da ilk etapta yaşadıkları travmayı, bambaşka bir coğrafyadan yine
bilmedikleri, yabancısı oldukları bir coğrafyaya gelişlerini konuştuk, o
duyguyu yakalamaya çalıştık... Ancak Hürriyet Teyze ne konuşmaların not
edilmesine ne de fotoğraflarının çekilmesine izin vermedi... Ama anlattıkları,
bize o dönemde yaşananlarla ilgili çok önemli ipuçları verdi... Yazı dizisinin
omurgasını oluşturdu...
Tarihteki ilk ve tek nüfus mübadelesinin izinde
geçen bir buçuk haftanın sonucunda, mübadeleyi yaşayanlar, onların çocukları ve
torunları için belki de bir belge niteliği taşıyacak doneler elde ettim... Elbette
ki, eksik kalan, atladığım, ulaşamadığım, unuttuğum yerler vardır. Bunun için
şimdiden herkesten özür dilerim...
Elimden geldiğince ve kısıtlı bir zaman diliminde
ortaya çıkan bu hikayeler zinciri ve kültür araştırması, yazı dizisi olarak
sizlerle buluşacak... Şimdiden, bana bu konuda yardımcı olan isimlerini yazı
dizisinde bulacağınız mübadillere, mübadil dostlarına, dernek yöneticilerine,
tarihçi mübadil dostu Mehmet Köseoğlu'na, yazı dizisini oluştururken
fotoğraflarıyla bana destek olan değerli arkadaşım Yavuz Sultan Kavalcı'ya ve
tüm dostlarıma teşekkür ediyorum... 'Mübadele'nin İzinde', 3 Şubat 2014
Pazartesi günü, sizlerle bu sayfalarda buluşacak... Sağlıcakla kalın…
/Miraç ÖZTÜRK
29 Ocak 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder