27 Şubat 2012 Pazartesi

Orada Bir Kozluk Var Uzakta..

Türkiye haritasına baktığında, Kozluk Beldesi'ni bulmanız oldukça zor. Çünkü google earth'e girdiğiniz zaman 'tüm güncellenmiş haliyle bile bulamıyorsunuz'.. Hele Avusturya'dan 'termik santral yapımı için uygun bir yer aradığında' Kozluk diye bir yerleşim alanı göremediğinden 'işte bakir bir alan' diyebilmek mümkün.. İşte Kozluk Beldesi'ni kamuoyu böyle tanıdı. Avusturyalı Enerji devi OMV termik santral kurmak için geldiği Kozluk'ta, öyle bir Belediye Başkanı ile karşılaştı ki; hem çevreci, hem turizmci, hem de üç fakülte mezunu bir akademisyen ile..

Muhtarlıktan bozma, küçücük bir belediye binasının makamında biri oturuyordu. Bir Belediye başkanı. 16 bin lira aylık bütçesi olan ve 13 bin lirasını çalışanlarına maaş olarak veren bir belediyenin başkanı.. Şapkasını hafif yana çevirmiş bir şekilde oturan kişi Kozluk Belediye Başkanı Şenol Kul'dan başkası değildi...

OMV'nin yerli yabancı şirket yetkilileri, sosyal sorumluluk projelerini ortaya koydular.  Okul tamiratı, sağlık ocağı tamiratı vs... Bu kadar küçük bütçeli bir belediye başka ne isteyebilirdi ki.. Ama Başkan Kul'u tanımıyorlardı elbette. Çünkü onun vizyonu farklıydı. Beldesine düşündükleri 'o büyük yatırımla birlikte' değişecek beldesindeki beklentileri o kadar sınırlı değildi.. O 'teşekkür etti'.

Herkes şaşırmıştı. Hiçbir şey istemiyorum dedi. Eğer olacaksa, "30 dönümlük arazisini ben kendim karşılarım", siz bir okul yaptırın dedi.. Gençler için halı saha yaptıralım dedi.. Yerli yabancı tüm yetkililer şaşırdı.. Kozluk'tu burası... Küçük bir belde. Köyden farklı değildi. Hem kendi ülkelerindeki köylere de benzemiyordu..

Ama belediye başkanı onlara tanıdıktı. Dünyayı görmüş, üç fakülte bitirmiş, mastır doktora yapmış, yabancı dili ana dili gibi konuşan bir 'dünya görmüş başkanla' karşı karşıyaydılar.. Kendisi için bir şey istemeyen, yöre halkı için sosyal sorumluluklarını yerine getirmelerini bekleyen 'bir bakış açısına sahip, iki göz' onlara bakıyordu.. 'Evet dediler'...  Kendi fikirleriyle geldikleri odadan Başkan Kul'un önerileriyle ayrıldılar..

O Avusturya'dan baktığın zaman haritada göremediğin Kozluk, şimdi ne halde diye sorarsanız.. Silindirin önündeki bir karıncaya kendisini benzeten Başkan Şenol Kul ile 'bir çok ilçe belediyesinden daha hareketli' bir vizyona sahip.. Makine parkı almış başını gitmiş. Dere ıslahı ile turistik bir belde görünümünde. Anadolu Öğretmen Lisesi'nin yapımına başlanıyor. Yolları şimdiden 12 metre genişliğinde planlanıyor..

Kapalı halı sahası uluslararası turnuvalara ev sahipliği yapabilecek kadar büyük ve kapasiteli.. Adeta beldesine sığmayan bir başkan olmuş üç yılda Şenol Kul.. Bilgi birikimi, eğitimiyle fark oluşturmuş, seçmeniyle de arkadaş.. 'Birlikte inşaa ediyorlar' yeni Kozluk'u..

Her Kozluklu bir müfettiş gibi.. Ama yetmiyor Başkan Kul'a, Kozluk'un geldiği nokta. İller bankasından 1 milyon 5 bin lira kredi çekmiş. Yatırımlarına ara vermiyor.. Kozluk'u dünya tanıyacak diyor.. İleriki yıllarda 'yabancı turistlere turlar düzenlemeyi' bile programına almış.. Ama önce Kozluk demek 'Leylek' demek diyerek, "simgelerini ön plana çıkarmayı' hedefliyor.. Sonra mı?... Sonrası kolay diyor Kul... "OMV dünya devi bir şirket. Kozluk'u yeni yeni tanıyorlar ama OMV'yi biliyorlar.. İşte bu bile önemli.. Şimdi OMV yazınca google de Kozluk'ta yer alıyor. Ama bir gün Kozluk yazınca da OMV onun yanında gözükecek..

İşte böylesine bir vizyon.. Silindire karşı karıncayım diyen Başkan Şenol Kul.. Başkanın enerjisi durmak bilmez onu biliyorum ama acaba OMV şirketi Başkan Kul gibi biriyle karşılaşacağını bilse, santralını getirip, oraya konuşlandırmayı düşünür müydü, onu tahmin edemiyorum.. Şenol Kul'u önümüzdeki dönemde 'başka noktalarda' görmek mümkün olur gibi geliyor bana.. Çünkü o 'OMV önünde eylem yapılmasından' bile Kozluk adına pay çıkarmasını görebilecek kadar 'pozitif bakıyor' olaylara.. Şöyle diyor; "OMV olmasaydı İstanbul'dan Ordu'dan, Samsun'dan bu kadar ziyaretçiyi beldemizde görebilir miydik".. İşte o makamda böyle biri oturuyor... Gerisini siz düşünün artık..

27.02.2012
/A.YENER CABBAR

Gaz Verme Törenleri; Büyükşehir Savaşları Neden Erken Başladı?

Çok klasiktir, siyaset boşluk kabul etmez.. “Dakkada doldururlar..” Seçim döneminde ayağından vurulmasına rağmen ertesi günden başlayarak her gün SKM’deki görevinin başına üç kişi tarafından getirip götürülen parti yönetimindeki arkadaş böyle demişti: 'Dakikada doldururlar'.. Siyasette varlığını daima hissettireceksin.. Bunun için sürekli bir hareket içinde ve hareket halinde olmak zorundasın.. Şu köy senin, bu ilçe benim dolaşmak zorundasın..

AK Parti’nin oy deposu köyler olduğu için; köylerde dolaşırsan daha makul bir şey yapmış olursun.. Zor tabi dağ, bayır dolaşmak ama faydalı.. Hatırlayın  geçtiğimiz ayda özellikle Samsun’da ya da bana göre özellikle Samsun’da, siyasilerimizde bir dağ, bayır gezme hevesi başlamıştı.. Kısa sürdü.. Neden başladı; Başlamasının en önemli sebebi yine bence tabi ki; AK Parti’nin yerel yönetimlerde yapacak olduğu devrim niteliğindeki değişimin ortaya çıkmış olmasıdır..

Belde belediyeleri kapatılacak ve Büyükşehir mücavir alanları içindeki bütün ilçe ve köyleri Büyükşehir'e oy kullanacak.. Zaten AK Parti’nin oylarının büyük bölümü kırsaldan.. Önemli olan bu oyları hangi AK Partili Büyükşehir Belediye Başkan Adayın alacağı?. Ya da buralarda Genel Merkez tarafından yapılacak olan anketlerden kimin çıkacağı?. AK Parti Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in gelenek haline getirdiği durumdu aslında ilçe ve köyleri dolaşmak..

Düşünmüşlerdir ki, “Bu adam neden bu kadar çok toz toprak içinde dolaşıyor?” diye ve bulmuşlardır kendilerince altında yatan sebebi; “AK Parti’nin yerel yönetimlerde yapacak olduğu devrim niteliğindeki değişim” Ve koyulmuşlardır yollara.. Mustafa Demir, Yusuf Ziya Yılmaz, Osman Genç… Ama sonra birden kesildi..

Birisinin İnsan Hakları komisyonundaki görevi, diğerinin Genel Merkez tarafından başka bir ilde kongre sürecindeki koordinatörlük vazifelendirilmesi nedeniyle.. Diğerlerininki ise başka başka.. Ama asıl sebep yaklaşmakta olan İl Başkanlığı seçimleri.. İl Başkanlığı seçimleri çok önemli çünkü, Büyükşehir yolları İl Başkanlığından geçiyor.. Yani yaklaşmakta olan Büyükşehir adaylığı hesapları, yaklaşmakta olan İl Başkanlığı seçim hesapları için durmuş, durdurulmuş durumda..

Büyükşehir savaşları neden erken başladı sorusuna gelince, bazı hesap uzmanları ki, bunların arasında bizden olanlar, yani medya mensupları da var; piyasayı hareketlendirerek potansiyel büyükşehir, küçükşehir, il, ilçe ne bulurlarsa yani piyasaya sürerek gaz verme eğilimindeler.. Bunların sayesinde ortalık öyle karışmış durumda ki, kimin nereye ne adayı olarak çıkacağı toz ve sis dumanı arasında görünmez ve bilinmez hale geldi.. Kapatılacak olan belde belediyelerinin başkanları da matematiğin içine girecek olursa ki olur, seyreyleyin gümbürtüyü.. Şimdilik şunun bilinmesini elzem olarak görüyorum; ismi herhangi bir makama veyahut koltuğa geçenler, çok kolay bir şekilde davalarından ve iddialarından vazgeçebilecek durumdadırlar.. Beklemek ve beklerken her şeye hazır halde olmak gerekiyor..

27 Şubat 2012
/Recep YAZGAN

23 Şubat 2012 Perşembe

Türkiye'de Sanırım Büyükşehir Belediyemiz, 'Örnekler Arasında'..

Büyükşehir Belediyesi'ni tebrik etmek isterim ama edemiyorum..İlklerin belediyesi ama hangi ilklerin..  Geçtiğimiz günlerde bir örneğini daha verdim ama geçmişimizde daha çok ilklere sahip var..  Alt yapı yapan özel şirketlere 'yapılan caydırıcı ağır yaptırımları' yazmıştım.  Kelimeye bakın 'caydırıcı'.. O konuyla ilgili İlkadım Belediye Başkanı Necattin Demirtaş, şöyle diyor; Çok yanlış bir uygulama. İşlerini yapmak için kanallar oluşturmalıyız, kolaylık göstermeliyiz..

Ama bizde işler tersine yürüyor.. Zor olanı seçiyoruz ve 'adını da caydırıcı koyuyoruz'.. İyi örneklerimiz oluyor mu?. Bilmem ben duymadım. Hiçbir belediyenin 'Samsun'da gördük örnek aldık' dediğine de rastlamadım..  Ama bakın biz Kayseri'den 'raylı sistem örneğini' almışız.. Hem de tıpatıp benzeri..  Yanılıyorsam düzeltsinler.. Dün Başkan Kayseri'deydi ve toplantıda söylenen bir söz bu. Yani alıntı.. Ama biz Samsun olarak başka örnekler fikirler de aldık..

Mesela 'Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in, Saathane Projesi'ni önerdiği söylenir.. Tozlu raflarda duran proje, anında hayata geçti..  *Bazen de örnek almaya bile gerek kalmadı.. Biz yaparız dedik belayı başımıza aldık..  Örnek mi?.. Geçmişten başlayalım..

MOBİL SANTRAL....
Mesela mobil santral.. Bartın 'istemeyiz, çevreyi katleder' deyip tepki koyunca, Bizim Belediye Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz, Samsun'a davet etmişti.. Bu 'davet açısından' dünyada da bir ilk olabilir.. Araştırmak lazım. Başkan Yılmaz belki de emsali görülmemiş bir davetin tek temsilcisidir.. *Bazen enderi zor görülen yatırımlara imza attık.. Komik duruma düştük..

KOMİK ALT GEÇİT..
Başkan Yılmaz'ın en önemli eserlerindendir. Tarihteki yerini basındaki komik haberlerle aldı. Engelliler için girişi olan ancak çıkışı olmayan tek alt geçittir. Hatta Karayolları mevzuatına göre eski bir karayolu müdürü olmasına rağmen, karayolları ile davalık olan tek başkan da olabilir.. Yine araştırmak lazım.. Başkan Yılmaz belki de emsali görülmemiş bir alt geçidi hayata geçiren ender belediye başkanlarından olabilir. *Bazen Büyükşehir olduk diye övündük ama 'mega köyden' kurtulamadığımız da 'yağmurla yüzümüze çarptı adeta..

ALT YAPI VE SEL...
Samsun tarihinin en büyük sel facialarını yine Başkan Yılmaz'ın döneminde yaşadı. Neredeyse Samsun'da deprem sonrası görüntüler ortaya çıktı. Sahil yolu ile Samsun'un su yolunun önü kesilince, Atakum'da da Raylı sistem duvarları set olunca, 'ortaya felaket çıktı'..

Araştırmak lazım.. Başkan Yılmaz belki de onca yatırım yaptık, şu kadar boru döşedik dedikten sonra mühendislik hataları yüzünden kentte sel felaketine yol açmış ender başkanlar arasında yer alabilir.. *Bazen diyeceğim ama olmayacak. Samsunlu son dönemlerde sık sık mahkeme sever hale geldi..

DAVALIK YATIRIMLAR..
Saymaya gerek yok. Bir çok yatırımı davalık olan ve kentte hizmet verdiği vatandaşla mahkemelik olan kaç belediye vardır diye düşünmemek elde değil.. Neredeyse her proje bir dava konusu.. Viyadük, Saathane Projesi, Cezaevi vs..

Araştırmak lazım.. Kent için hizmet yaptığını öne sürüp bu kadar davalık olan kaç belediye vardır acaba. Belki de Başkan Yılmaz bu konuda da 'ender rastlanan' başkanlar arasında yer alabilir.. *Bazen 'ulaşım adına 'Ulaşamama sistemini' hizmete soktuk. Başkan Yılmaz Kayseri'ye gitmişken inceleseydi keşke. Kayseri'de raylının durumu nasıl..

RAYLI SİSTEM VE YASAKLAR...
Raylı sistem Atakum'da belli bir güzergah ve üniversite açısından iyi bir yatırımdır. Ancak Samsun'da ulaşımın alternatifi değildir. İnsanlar, ring otobüsü beklemekten bıktı usandı.. İlçelerden minibüslerin girişi engellenince, 'hafif sistem, vatandaşa ağır yük oldu"..

Araştırmak lazım.. Samsun'da bu olay neden kaosa dönüştü. Belki de Başkan Yılmaz bu konuda da emsali görülmemiş bir tepkiyle karşılaşan tek belediye başkanı olabilir.. *Bazen Samsun'da orman filan arıyorum. Bu aslanlar nerede yaşamış zamanında acaba dercesine 'dev heykellerle' şaşırdık..

ASLAN VE SÜLÜN...
Atatürk kenti, 19 Mayıs kenti gibi tarihe mal olmuş önemli anlatımları olan bir kent, sülün ve aslanların kenti olma yolunda. Samsun tarihiyle hiç ilgisi olmayan aslanlar ve sülünler kenti Samsun için önemli üçüncü hayvan türünü bugünden söylenmesi mümkün mü acaba?..

Araştırmak lazım.. Kentle uzaktan yakından ilgisi olmayan hayvanların, o kentte en önemli bölgelere yerleştirildiği dünyada kaç il vardır acaba.. Ve 'neden aslan diye sorulduğunda' yanıtı olmayan kaç 'simge vardır'..

*İşte size yine günün konusu.. Kayseri'deki Büyükşehir Belediye Başkanları toplantısında Genel Başkan Yardımcısı Tanrıverdi, "Belediyelerdeki yolsuzluklardan söz etti". Muhalif belediyelerin "usulsüzlüklerle gündeme geldiğini anlattı'.. Ama Başkan Yılmaz da salondaydı ve halen A Takımı sanığı. Sanırım 'onu unuttu' konuştu.

VE A TAKIMI..
Rüşvet, ihaleye fesat karıştırmak gibi iddialardan 42 yıla kadar hapsi istenen Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ve belediyedeki üst düzey yönetiminden kişilerin olduğu A Takımı davası da, bu kentte ve Türkiye'de hafızalarda yer etmiştir ki; o dava halen devam ediyor...

Araştırmak lazım.. Türkiye'de kaç belediye başkanı ve ekibi acaba, böylesine bir suçtan yargılanıyor. Ve örnekleri 'halen belediye başkanlığını' sürdürüyor mu?.. Bakmak lazım...

Yani kısacası uzun belediye başkanlığı döneminde Başkan Yılmaz'ın 'örnekten alınacaktan çok' bakılacak çok çalışması var.. Ve bunların çoğu bize özel..  Yani… ‘SİZİN İÇİN’

Not: Samsun'da konu çok, gündem de yoğun. Kahvaltılar sonrası günün konuğuyla ilgili yazıyoruz.. O nedenle 'halen niye yazılmadı' dediğiniz konuları tahmin ediyorum. Gecikebilir ama unutmam.

23.02.2012
/A.YENER CABBAR

21 Şubat 2012 Salı

Reji Kolcuları, 41 Yılda 60 Bin Kişiyi Öldürdü



Samsunlu Yazar Ali Kayıkçı’dan olay olacak açıklama; "Fransa Reji İdaresi tarafından öldürülen 60 Bin Türk Vatandaşına tazminat ödensin!"

Merkel’in Açıklaması Akla Fransız Reji İdaresi’ni Getirdi.

Samsunlu Araştırmacı Yazar Ali Kayıkçı, Almanya Başbakanı Merkel'in, Alman ırkçı fanatikleri tarafından “Dönerci cinâyetleri” olarak bilinen katliamlarda hayatlarını kaybeden 8 Türk için her birinin ailelerine 10’ar bin Avro ödemeyi kabul ettiğini açıklaması üzerine, başta Samsun olmak üzere Türkiye’nin 6 bölgesinde Reji İdaresi’nin güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülen 60 Bin kişi için de tazminat istenmesini gündeme getirdi. 

Kayıkçı, “Tütün Tekeli”ni elinde bulunduran Fransız Reji İdaresi’ne bağlı Reji Kolcuları, Osmanlı hâkimiyeti içinde bulunan topraklarda, 28 Mayıs 1883-13 Haziran 1923 tarihleri arasındaki 41 yıl içinde 60 bin vatandaşımızı “tütün kaçakçılığı” yaptığı gerekçesiyle katletmişti." diyerek öldürülenlerin ailelerine Fransa’nın tazminat ödemesi gerektiğini belirtti.

Neler Olmuştu?

Tarihçi Yazar Kayıkçı, Fransa hükümetinin Fransız kolcularının 41 yılda öldürdüğü 60 Bin Türk Vatandaşı için istediği tazminatı tarihi deliler ve belgelerle destekliyor.

İşte Kayıkçı’nın araştırması;

“28 Mayıs 1883 tarihinde “Osmanlı Tütün Gelirlerinin Toplanması” için bir Avrupa kuruluşu olan ve başında da Fransızların bulunduğu Reji Şirketi’ne ülkemizdeki “tütün yapım ve satım hakları” devredilmiş, işin kontrol yetkisi de “Osmanlı Borçları”nı takip ve tahsili ile görevlendirilmiş bulunan “Duyun-u Umumiye” idaresine verilmişti.

Reji, elde ettiği bu “Tekel” olma yetkisi sayesinde tütün alım fiyatlarını daima düşük tutmuş, satış fiyatlarını ise yüksek belirlenmişti.  1885–1886 sezonunda 7,6 kuruş olan tütün alım fiyatları, 1912–1913 sezonunda da 10,3 kuruş olarak gerçekleşmişti. Aynı yıllarda satış fiyatları ise 21,6 ve 35,3 kuruş olarak belirlenmişti. Yüzde 300 gibi oldukça yüksek bir kârlılık nispetindeki bu durum, Reji dışı alım satım yapan ve 4–5 katı fiyat veren tüccarlar ve üreticiler için kaçakçılığı teşvik etmiş ve neticede yeni bir sektör ortaya çıkmıştı.

Aynı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu Maliye Bakanlığı bünyesinde çalışan personel sayısı sadece 5 bin iken,  Duyun-u Umumiye’nin 9 bin personeli görev yapıyordu. O günkü şartlara göre 1.200-2.000 Sterlin gibi oldukça yüksek maaşlar ödenerek çalıştırılan bu personelin maaşları da Osmanlı İdaresinden ayrıca tahsil edilmişti. Bu yetmezmiş gibi Reji İdaresi, Kuruluş Şartnamesi’nin 3. maddesindeki,  “Şirket, tütün kaçakçılığını önlemek için gereken memurları kendisi tayin eder” imtiyazına dayanarak çoğu da Balkan ülkelerinden getirilen elemanlardan teşekkül eden  “atlı-silâhlı kolcu” teşkilâtlarını kurmuş ve bunların giderlerini de köylünün ürettiği tütününden çıkararak ödemişti.

Reji Kolcuları “Terör” Estiriyor

Başlarında Fransız ve zaman zaman da İngiliz yöneticilerin bulunduğu bu “Reji Kolcuları” yalnız tütün kaçakçılığı ile mücadele etmiyor, bu bahaneyle toplumda bir baskı unsuru olarak halka büyük eziyetler yapıyordu.

Dönemin Türkçe basınında bunlar için;  “Serkeşler”, “Ejderler”, “Mahlûkat-ı Garibeler/Garip Mahlûklar” ve “Türkçe Bilmeyen Arnavutlar” gibi yakıştırmalarla hemen her gün haberler çıkıyor; gazeteler, kolcuların halktan haksız yere para toplamaları, üzerinde “bir kıyye miktar/çok az bir şey” tütün bulunan zavallı köylüleri kadın erkek ayırımı gözetmeden kurşuna dizdikleri, idam ettikleri veya taciz ve ırza geçme suçlarını işlemek suretiyle âdeta canlarından bezdirdikleri haberleriyle çalkalanıyordu.

Döşeğin Kalınlığından Şüphelendiler
Bunlardan 4 Mart 1903 tarihli Sabah Gazetesinde çıkan bir haberde, İnegöl kazasının Adabeni köyünde bir vatandaşın, kolculardan tütününü saklamak için, tütünlerden döşek yapıp üstüne hasta süsü vererek yattığını, kolcuların da tâ evin içine girerek köşe bucak arama yaptıklarını, bu sırada döşeğin kalınlığından şüphelenilmesi üzerine adamı kaldırıp “derdest” ettiklerini yazmıştı.

Ege Bölgesindeki “efe”lerin dağlara çıkma sebepleri arasında da hep bu “kolcu” zulümlerinin yattığı bilinen bir başka gerçek olmuştur.

Kolcuların yetki tahakkümleri yanında etnikçilik ve yabancı sermaye işbirlikçiliği zulümleri karşısında ülke çapında yer yer toplu gösteri ve yürüyüşler yapılıyor, Padişaha toplu dilekçe vermeler ve mahkemelerde hak aramalar oluyorsa da “Reji Avukatları”nın onları savunmaları, hapislerde beslemeleri ve çıktıklarında da eski işlerine dönmeleri karşısında çaresiz kalıyor ve dağa taşa türküler ve ağıtlar yakarak haksızlığa isyan ediliyordu:

               “Kör olsun Kolcu Avni/Öksüz bıraktı seni,
                Nenni torunum nenni/Sabret gelir zamanı…”
                “Gidelim gidelim de Halil’im/Çökertmeye varalım,
                Kolcular görünce de Halil’im/Nerelere kaçalım?
                Teslim olmayalım Halil’im/Aman kurşun saçalım…”       
              
41 Yılda 60 Bin Kişi Öldürüldü
Tütün kaçakçılığı gerekçesiyle kolcular ile köylüler arasında çıkan çatışmalarda 50–60 bin kişinin öldürüldüğü, sadece 1901 yılına ait kayıtlarda bu sebepten dolayı katledilen insan sayısının 20 bine ulaştığı; başta İ.Hakkı Uzunçarşılı ile Oktay Gökdemir, Kâzım Berzeg, İ. Habib Sevük ve Mustafa Gazalcı gibi tarih araştırmacılarının eserlerinde, Toplumsal Tarih gibi dergilerde bildirilmektedir.

Samsun’da faaliyet gösteren “Yerel Tarih Grubu” tarafından hazırlanan “Fabrikanın Zilleri Sustu-Adı Kaldı: Reji” başlıklı 2006 basım tarihli eserde yer alan makalelerde de konu hakkında özet bilgiler bulunmaktadır.

Fransa, 600 Milyon Avro Tazminat Ödemeli
Almanya Başbakanı Merkel’in, “Dönerci Cinayetleri” sebebiyle öldürülen her bir Türk’ün ailesine 10 bin Avro ödemeyi kabul ettiğini açıklamasının ardından,  Türk Hükümeti’nin de bunu esas alarak 28 Mayıs 1883 tarihinde “Osmanlı Tütün Gelirlerinin Toplanması” için kurulan ve başında da Fransızların bulunduğu Reji Şirketi (Regie Coninteressedes Tabacs Ottomans)’nin 13 Haziran 1923 tarihine kadar geçen yaklaşık 41 yıllık süre içerisinde kolcular vasıtasıyla öldürttüğü insanlarımız için de “Tazminat” ödemesi gerektiği akla geliyor.

60 bin kişi için 10 bin Avro hesabıyla 600 milyon, yaklaşık 1,5 milyar Türk Lirası’na denk geliyor.

21 Şubat 2012

20 Şubat 2012 Pazartesi

Lütfen! Mecidiye Caddesine Ve Yöresine Sahip Çıkalım..

Kentler tarihi miraslarına sahip çıkabildikleri sürece saygınlığını korurlar. O oranda yaşanır ve aranır kent olurlar. Kentin güncel gelişmelere ayak uydurması ve çevre düzenlemelerine önem vermesi, tabii ki güzel şeylerdir ama bunlar yeterli değildir. Araştırıldığında görülecektir ki, öne çıkan kentlerin önemli bir misyonu vardır. Bu, ya tarihi dokunun korunması veya o kente canlılık kazandıracak bir takım geleneksel etkinliklerin sürdürülebilmesi ile mümkündür. Bu açıdan Samsun’a baktığımızda çok da hoş olmayan yanlışlarla karşılaşırız. Bu kent Samsun’u yaşanır ve aranır yapan çok önemli değerlerini hovardaca harcamıştır. Samsun, çok az kente nasip olacak tarihi bir misyona sahiptir ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilkadımı olan 19 Mayıs 1919 tarihi ile özdeşleşmiştir.
Böyle bir misyona yeterince ve bu tarihi olaya yakışacak oranda sahip çıkabildik mi sorusuna ne oranda evet diyebiliriz?

Samsun’a ticari canlılık katan, sosyal yaşamını renklendiren Samsun Fuarı’nın yok edilmesine seyirci kalmadık mı? Samsun’un geçmişine imza atan kiliseler, konsolosluk binaları, tiyatro ve müzikholler, eski Samsun evleri, çeşmeler, yeşil alanlar da yok artık. Kimisi inşaat rantına, kimisi de bakımsızlığa kurban edildi. Kentlerin geçmişini yansıtan çok önemli bir başka şey de, o kent için simge haline gelen sokaklar ve caddelerdir. Çünkü sokak ve caddeler o kentin yaşamını düzenleyen, kente can katan ve yönlendiren yerlerdir. Hemen her kentin simgesi olmuş cadde ve sokakları vardır. Bunlar, ya tarihi yapılarlarıyla veya yaşanan anıları ile ünlenmiştir. Bir zamanlar Samsun’un da böyle bir caddesi vardı. Ne yazık ki, 1960 ile 1990 arasını yaşayan Samsunlular için unutulmaz anılarla dolu, ticaretin merkezi Mecidiye Caddesi de diğerleri gibi yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

O yılları yaşayanlar hatırlayacaktır, gençlerin en büyük tutkusu hemen her akşamüzeri yapılan Mecidiye turlarıydı. Okuldan çıkan gençler eve gitmeden mutlaka bir Mecidiye turu atar, gruplar halinde gezerlerdi. Çevre illerden Samsun’a gelenlerin ilk gittikleri, alış veriş yaptıkları mekân Mecidiye’ydi. En gözde markaları satan mağazalar da burada yer alıyordu. Her branştan doktorlar, Samsun’un en eski eczaneleri de bu cadde de yer alıyordu. Mecidiye tertemizdi. Mağaza sahipleri birbirinin dostuydu. Ahilik gelenekleri bu arastalarda geçerliliğini hala koruyordu. Ne var ki, artık bu caddenin o eski aranır hali kalmadı. Önce bankaların bu caddede ki köşe başlarını ele geçirmesi ile Mecidiye ticari merkez olma özelliklerini kaybetmeye başladı.

İstiklal Caddesinin canlanması ve tanınmış ticari işyerlerinin buraya kaymasını, özellikle Samsun dışından gelen işsizlerin her türlü kontrolden uzak şekilde bu caddeyi işporta tezgâhları ile doldurması izledi. Mecidiye’nin hemen her noktasına yayılan seyyar satıcıların ve yeni moda ucuzcu dükkânlarının caddeye de yayılan tezgâhları Mecidiye’de yürümeyi dahi zorlaştırmış ve burası mecbur kalmadıkça insanların gitmek istemedikleri yer haline gelmiştir.. 1980’ li yıllardan sonra önemini yitirmeye başlayan Mecidiye Caddesine en büyük darbe, Mecidiye’yi ortadan ikiye bölen ve örneği ancak şehirlerarası otoyollarda görülebilecek geçit ile vuruldu.

Samsun’un en önemli Müzesi olan Gazi Müze’sine turistik tur araçları ile ziyaretçileri getirebilmesi dahi mümkün olmuyor. Samsun’da ara sokaklar dahi yeniden dizayn edilirken, böylesine önemli bir caddenin tamamı ve etrafında ki Kaptanağa ( Bu cadde bir zamanlar Protokol Yolu diye tanımlanırdı), 19 Mayıs Bulvarı, Konak Sineması önü çok bakımsız bırakıldı. Yer döşemeleri dahi o kadar yıpranmış ki, çoğu yerinden oynamış, basınca çamurlu suyun üzerinizi veya bir başkasının üstünü kirletmeden yürümenin imkânı yok. Bir tarafı geçitle diğer tarafı da bariyerlerle kesilmiş bu caddeye acil durumlarda ambulans giremez. Anahtarı üzerinde taşıyan belediye görevlisini bulamazsanız işiniz Allah’a kalmış demektir. Bir yangın olayının her tarafı sarıp bir felakete neden olmadan itfaiyenin olay yerine ulaşması, tamamen şansa kalmıştır. Tüm bunlara rağmen bu cadde Samsun için hala önemli bir ticaret merkezidir. O nedenle de bu caddeye mutlaka el atılmalıdır.

Aslında bu caddenin yeniden canlanması için yeni bir fırsat doğmuştur. Geçidin diğer yanında kalan ve eski sigara fabrikasının yerine yapılmakta olan büyük iş merkezi “Samsun Bulvar” bu yöreye ticari bir ivme kazandıracaktır. Ancak, bu şansı kısıtlayan en büyük engel, bu geçittir. Bu geçit, Samsun Bulvar’ı da olumsuz etkileyecektir. Bu geçit, giriş ve çıkışlarında yer alan asansör kuleleri, hem büyük bir görüntü kirliliği yaratmakta hem de, amaçlanan hizmeti verememektedir. Dokuz dükkânı beş yıldır boş duran bu geçidin belki de en geçerli işlevi geçidin içinde yer alan halka açık tuvaletlerdir.

Çözüm, 19 Mayıs Bulvarını Gazi Caddesi ile kesişme noktasında yer altına indirerek Gazi Caddesine (Mecidiye) yeniden bütünlük ve işlerlik kazandırmaktır. Bu nedenlerle gençliğini Samsun’da yaşayan hemen herkesin bir anısının bulunduğu Mecidiye yeniden Samsun’a kazandırılması önemlidir. Mecidiye Caddesi hem her yıl bir yenisi açılan veya açılacak olan büyük alışveriş merkezlerinde yer verilmeyen Samsunlu ticarethane sahiplerinin korunması açısından da önemlidir. Ayrıca Samsun’da vergisini veren ve Samsun’a katkıda bulunanların sadece Samsunlu ticarethane sahiplerinin olduğu gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Uzun bir aradan sonra Samsun’a gelenlerin şaşkınlıkla izlediği ve “Bu caddeyi bu hale nasıl getirdiniz?” sorularına muhatap olmak bir Samsunlu olarak beni üzüyor. Bu caddeye ve yöresine el atma zamanı geldi de geçiyor diye düşünüyor ve bu sütunlardan Samsun’u yöneten kent yöneticilerimize sesleniyor ve “Lütfen Samsun’u bu ayıptan kurtarın” çağrısı yapıyorum. Saathane ve yöresi gibi çok geniş bir alanda düzenleme hazırlıkları yapan Büyükşehir Belediye Başkanlığımızın çok daha kolay bir düzenleme bekleyen tarihi Mecidiye ve yöresine de el atacağına inanıyorum. İyi haftalar..

/Sadi SUBAŞI
20 Şubat 2012

19 Şubat 2012 Pazar

Afrika Çetesi İşi Bitirdi

Ligde var olma adına her biri büyük önem taşıyan, hayati değer ifade eden maçlar oynayan Samsunspor, durumu kendisinden de kötü olan, Kenan Evren'in bile gelip kurtaramayacağı haldeki Ankaragücü'nün işini ilk çeyrekte bitirdi...

Takımın üç Afrikalısı atılan gollerde pay sahibi olarak, maça ve de galibiyete damgalarını vurdular...
Zenke Bance ve Ekigo'ya yaptığı asistlerle ilk iki golü, Bance'de Ekigo'nun ikinci, takımınında üçüncü golünün pasını verdi...

Golcü Gekas'ın yokluğunda, üç silahşörlerin 9, 19 ve 26.dakikalarda ortaya koydukları marifetler maçında tamamlanmasına neden oldu ve karşılaşma iki takım için "bitse de gitsek" havasına büründü... "Al gülüm, ver gülüm" terelellisiyle geçen bir saati aşkın zaman izleyenleri bunalıma sokmaya yetti... O süre içerisinde ev sahibi ekibin az da olsa sekiz maçlık gol orucuna son verme isteği ve çabası, konuk ekibin de skoru muhafaza ve müdafaa etme isteği vardı...

İkinci yarıda rakip kalede yakalanan gol pozisyonlarında gösterilen acemilik ve de beceriksizlik skorun artmasına engel teşkil ederken, tedirginlik yaratmadı değil... Umarım bunu önümüzdeki haftalardaki maçlarda tekrar etmezler... İş disiplininden kopma, yoldan sapma, acı sürprizleri ortaya çıkarabilir... Benden hatırlatması...

Şurası bir gerçek ki ev sahibi ekibin gücü sadece adında var... Yaşadıkları mali ve idari sorunlara sportif başarısızlıklar da eklenince Başkent ekibi yıllardır barındığı Süper Lig'in artık misafir takımı konumu olmuş... Yedikleri gole kadar atacakları iki atımlık barutlarını boşa harcayınca kaçınılmaz son bir kez daha başlarına geldi...

Samsunspor bu maçla birlikte ilklere de damgasını vurdu... Bu sezon deplasmanda ilk kez kazandılar, ilk kez deplasmanda üç gol birden attılar ve de ilk kez üst üste iki galibiyet aldılar... Yakalanan galibiyet serisinin sürdürülmesi, rakiplerin puan kaybetmesiyle perçinleşirse, bu durum lige daha sıkı tutunmayı da beraberinde getirmeye yetecektir...

Ben görmedim, hatırlamıyorum, üstelik duymadım da... Bir deplasman takımı seyircisinin tribünlerde kareografik gösteri yaptığını... Her zaman ilklere imza atan "Büyük Samsunspor taraftarı" bunu gerçekleştirdi... Sanırım maçı stat da ve Tv lerde izleyen cümle alem bu şovu taktirle karşılamışlardır... Ankara 19 Mayıs Stadı'nı zaptı rapt altına alıp 12. adam görevini layıkıyla üstlenen kırmızı beyazlı takımın gönüldaşlarıyla ne kadar gurur duysak azdır...

19 Şubat 2012 Pazar
/Resul AKÇAY

17 Şubat 2012 Cuma

Spor Kenti Samsun'un Listede Adı Yok..

Samsun'da bir kampanya başlatıldı. Spor kenti Samsun.. Herkes spor yapacak. Samsun'daki kurum ve kuruluşlar bir çok dalda takım çıkardı. Yarıştılar, heyecan oluşturdular. Dile kolay... 19 Mayıs kenti Samsun. Bütün kent olarak spora 'kucak açtı'.. Neredeyse herkesin ya bir tanıdığı, ya bir akrabası, bir takım içinde yer aldı.. Yani o heyecanı herkes yaşadı.. Hele bu yıl daha da görkemli oldu. Çünkü Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç da Samsun milletvekiliydi.. Samsunlu'ydu.. Hem de Samsun kentinin, dünyadaki 'namı diğer' olan tarihsel önemini vurgulayan anımsanma adını 'tabelasında yaşayan' bir ilçede yetişen bir genç siyasetçi..

19 Mayıs İlçesi'nin.. Ama şimdi madalyonun diğer yüzüne bakalım.. Türkiye 2013 yılında 20 Yaş Altı Dünya Kupası Futbol Organizasyonu’nda ev sahibi... "FİFA U20 Dünya Kupası".. Tam 24 ülke katılıyor.. Samsun bu işe öylesine hazır bir kent ki.. Kent kültürü olarak da hazır.. Harika olacak. 24 ülkeden gelen konuklar.. Spor.. Samsun'un en hazır olduğu bir olay.. Yani Türkiye bir spor heyecanının içinde yer alıyor.. Haliyle 'Spor kenti Samsun, hele ki Spor Bakanı'nın bir ili olarak elbette içinde yer alacak'.. ALACAK.... ALMALI... Var mı sizce.. Belki de kulaklarınıza inanamayacaksınız.. YOK.. SAMSUN YOK..

İnanın Samsun yok.. İnternet sitelerine girin, "FİFA U20 Dünya Kupası" ile ilgili yapılan toplantıda maçların oynanacağı illeri bulun.. Bu dev organizasyonda Samsun'un adı bile geçmiyor. Antalya, Bursa, Gaziantep, İstanbul, Kayseri, Rize ve Trabzon'da yapılacak. Spor kenti Samsun nerede.. Bu organizasyonda Samsun niye yok.. Dün bu konu için arayan İbrahim Akbulut isimli bir okuyucumuz, adeta isyan etti. Kendisi Trabzon Sürmeneli.. 'Ama doyduğum kent önemli' diyor. Akbulut daha önce de Petrol - İş Sendikası'nda yönetim kurulu üyeliği yapmış.. Azotspor'un da yıllarca başkanlığını yapmış.. Bakın ne diyor..

Çok üzüldüm Samsun'un bu organizasyonda yer almamasına'.. Karadeniz'in başkenti Samsun'dur.. Yazık değil mi bu kente. Bu kentin siyasileri nerede. Spor Bakanı Suat Kılıç, bastırıp, bu organizasyona Samsun'u da dahil etmeliydi.. Bu kentin takımı 'aylardır hakemlerle' uğraşıyor. Göz göre göre Bank Asya'ya gidiyoruz.. FİFA'nın organizasyonunda da Samsun olmadığına göre, bizi çoktan Bank Asya'ya düşürmüşler.. Evet İbrahim Akbulut belki de binlerce kişinin isyanını dile getiriyor.. Bence de yazık.. Samsun kenti bunları hak etmiyor.. YAZIKKK...

/A.Yener CABBAR
17 Şubat 2012

Spor Kenti Samsun'un Listede Adı Yok..

Samsun'da bir kampanya başlatıldı. Spor kenti Samsun.. Herkes spor yapacak. Samsun'daki kurum ve kuruluşlar bir çok dalda takım çıkardı. Yarıştılar, heyecan oluşturdular. Dile kolay... 19 Mayıs kenti Samsun.  Bütün kent olarak spora 'kucak açtı'.. Neredeyse herkesin ya bir tanıdığı, ya bir akrabası, bir takım içinde yer aldı.. Yani o heyecanı herkes yaşadı..

Hele bu yıl daha da görkemli oldu. Çünkü Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç da Samsun milletvekiliydi.. Samsunlu'ydu.. Hem de Samsun kentinin, dünyadaki 'namı diğer' olan tarihsel önemini vurgulayan anımsanma adını 'tabelasında yaşayan' bir ilçede yetişen bir genç siyasetçi.. 19 Mayıs İlçesi'nin.. Ama şimdi madalyonun diğer yüzüne bakalım..

Türkiye 2013 yılında 20 Yaş Altı Dünya Kupası Futbol Organizasyonu’nda ev sahibi... "FİFA U20 Dünya Kupası"..  Tam 24 ülke katılıyor.. Samsun bu işe öylesine hazır bir kent ki.. Kent kültürü olarak da hazır.. Harika olacak. 24 ülkeden gelen konuklar.. Spor.. Samsun'un en hazır olduğu bir olay.. Yani Türkiye bir spor heyecanının içinde yer alıyor.. Haliyle 'Spor kenti Samsun, hele ki Spor Bakanı'nın bir ili olarak elbette içinde yer alacak'.. ALACAK.... ALMALI... Var mı sizce.. Belki de kulaklarınıza inanamayacaksınız..  YOK.. SAMSUN YOK..

İnanın Samsun yok.. İnternet sitelerine girin, "FİFA U20 Dünya Kupası" ile ilgili yapılan toplantıda maçların oynanacağı illeri bulun..  Bu dev organizasyonda Samsun'un adı bile geçmiyor. Antalya, Bursa, Gaziantep, İstanbul, Kayseri, Rize ve Trabzon'da yapılacak. Spor kenti Samsun nerede.. Bu organizasyonda Samsun niye yok.. Dün bu konu için arayan İbrahim Akbulut isimli bir okuyucumuz, adeta isyan etti. Kendisi Trabzon Sürmeneli..

'Ama doyduğum kent önemli' diyor. Akbulut daha önce de Petrol - İş Sendikası'nda yönetim kurulu üyeliği yapmış.. Azotspor'un da yıllarca başkanlığını yapmış.. Bakın ne diyor.. Çok üzüldüm Samsun'un bu organizasyonda yer almamasına'..

Karadeniz'in başkenti Samsun'dur.. Yazık değil mi bu kente. Bu kentin siyasileri nerede. Spor Bakanı Suat Kılıç, bastırıp, bu organizasyona Samsun'u da dahil etmeliydi.. Bu kentin takımı 'aylardır hakemlerle' uğraşıyor. Göz göre göre Bank Asya'ya gidiyoruz.. FİFA'nın organizasyonunda da Samsun olmadığına göre, bizi çoktan Bank Asya'ya düşürmüşler.. Evet İbrahim Akbulut belki de binlerce kişinin isyanını dile getiriyor.. Bence de yazık.. Samsun kenti bunları hak etmiyor..  YAZIKKK...

17.02.2012
/A.YENER CABBAR

14 Şubat 2012 Salı

Kulağa Küpeler

Bir maç kazanıldı diye havalara girip, rehavete kapılmamak gerek, zira Fenerbahçe galibiyetinin ardından Karabükspor yenilgisinin faturası ağır oldu... Kazanılan sadece bir maçtır, gerisi gelmeden daha ortaya çıkıp ileri geri kelam etmemek gerek... Büyük lokma yiyip, küçük laf üretmek gerek... Bu kadroyu, çakma hocayı, vasıfsız menajeri, yazılarını beğenmediğiniz köşe yazarları bu kulübün başına bela etmedi... Kulübün trilyonlarını eleştiricilerin değil, sizlerin çarçur ettiği gerçeğini unutmayınız... Bilesiniz ki, bu takımın başarısında en çok o sizi eleştiren köşe yazarları mutlu olur...
Onlar bazılarınız gibi sonradan değil, anadan doğma Samsunsporludur... Kulübün yerini, yolunu bilmezken siz, onlar bu kulübün iyi ve kötü gün dostuydular...


HAKEME BAK!

Hüseyin Göcek'in yakasında FİFA Kokartı var... Nerden almış, nabıl bulmuş, kimin icazetine mazhar olmuş bilmiyorum... Bildiğim bir şey varsa o da değeri aslında çok yüksek olan bu payenin değersiz bedenlerde takılı olması... Gekas'ı iki ucuz kart ile ihraç eden Göcek için üç şey düşünüyorum...

1- Samsunspor'un en çok gol atan, en değerli oyuncusunu devre dışı bırakıp küme düşme potasındaki diğer takımlara kıyak yapmak suretiyle Samsunspor'un küme düşmesini gönülden arzulamak.

2- Göcek'in şahsi ya da ailevi olarak geçmişten gelen Yunan düşmanlığı var. Türkiye'de ki ilk ve tek Yunanlı olan Gekas'ı "bu topraklarda işin yok, çek git" dercesine oyundan atarak intikam almak. Eğer böyle ise bunun adı ırkçılıktır ve dahi çok büyük suçtur.

3- Futbolun ruhunu bilmiyor ama her nasılsa hakem oluvermiş. Ruhunu bilmiş olsa bir santraforun tac atmamasını bilmesi gerek. "Vakit geçiriyor" düşüncesi saçma. Kolunda saat var. Gekas üç saniyeye tenezzül ediyorsa maçın sonuna bir dakika ilave edersin. Kimsenin de sesi çıkmaz.
En doğru düşünce Göcek'ten hakem makem olmayacağıdır...


SÖZÜN BİTTİĞİ YER

Aslında ekmek parasını kuaförlükten kazanır... Ama yeteneğiyle ünü ülke sınırlarını aşmıştır... İş yeri çizdikleriyle, ödülleriyle dopdoludur... Adı Murat İlhan...  Samsunlu karikatürist... Samsunspor'u da yakından takip eder... Fenerbahçe maçı sonrası elime bir kâğıt tutuşturdu... Baktım, tam da günümüz Samsunspor'una uygun bir karikatür... Sizlerle paylaşmadan edemedim... Bazen ne kadar yazı yazsanız da anlatmak istediğinizi veremeyebilirsiniz... Bir kaç çizgi her şeyi ortaya koyar... İşte bu öyle bir şey....

Eline, beynine sağlık Murat İlhan...

14 Şubat 2012 Salı
/Resul AKÇAY

13 Şubat 2012 Pazartesi

Pes Etmek Yok!

Kıblesi, rotası belli olmayan bir takım Samsunspor... Ne zaman kazanacağı, ne zaman kaybedeceği bilinmeyen, iddaacıları korkutan, adeta kendinden uzaklaştıran, Fenerbahçe'ye fark atıp ligde kalma adına umut veren, Karabükspor'a hemde kötü futbol sergileyerek yenilerek o umutları geri alıp karamsarlığı sunan bir takım... Sevdiklerini şaşırtmaya, onlara sürprizler sunmaya Eskişehirspor karşısında da devam etti...

Bu saatten sonra bu takımdan futbol mantalitesi, oyun anlayışı, teknik, taktik varyasyonlar beklemek fazla hayalcilik olur... "Zaten varmıydı ?" diye soracak olursanız, size "cevabını bildiğiniz soruyu sormayınız" diye yanıt verebilirim... Tabi ki yok tu...

Ama takımda gözle görünen en büyük özellik, mücadele, hırs ve azimdi... Kör döğüşü şeklinde geçen ilk yarı golsüz tamamlanacak diye düşünülürken maçın yıldızı Ekigo'nun, "al at" dercesine verdiği gol pasını Gekas boş geçmedi... Bu gol takımın moral gücünü artırmaya yetti... İkinci yarının ilk çeyreğinde gelen iki gol konuk ekibin ipini çekmeye yetti... Ekigo attı, attırdı ve fark ortaya çıktı... Maçın en tuhaf davranışıydı... Gekas'ın çocukça yaptığı vakit geçirme hareketi kendisine pahalıya patlarken insan ister istemez, "ne gerek vardı ?" diye soruyor... O bu takımın artık olmazsa olmazıdır... Ankaragücü maçında oynamayacak olması ise handikaptır...

Konuk ekibin kaliteli oyunculardan kurulu olduğu ortada... Zaman zaman Samsunspor kalesinde özellikle Batuhan ile çokça bunaltıcı oldular... Ama ev sahibi ekibin hızlı hücumlarında çaresiz kalınca kalelerinde üç gol birden görmekten kurtulamadılar...

Samsunspor'un sezon başından bu yana hakemlerden yana talihi yaver gitmiyor... Bu işin içinde bir bit yeniği var ama hadi hayırlısı... Kötü hakemler zincirine Hüseyin Göcek'i de ekleyebilirsiniz... Çok kötü bir yönetim gösteren Göcek'in gözlemci raporunu ve aldığı notu merk ediyorum... Göcek'e soruyorum, "Gekas'a gösterdiğin kartları, üç büyük takımın oyuncularına gösterebilirmiydin?" Asla gösteremezdin, gösteririm desen -ki yalan söylemiş olursun, zaten o maç senin son maçın olur, hakemliğini bitirirlerdi...

Samsunspor, Eskişehirspor gibi güçlü bir ekibi ahım şahım futbol oynamadan hem de kötü bir hakem yönetimine maruz kalmasına rağmen on kişiyle yenmesini bildi... Bu durum asla küçümsenemez.. Manisaspor, Gaziantepspor ve Karabükspor'un kaybetmeleriyle aradaki makas daha da azaldı... Bu sonuçlar Samsunspor'un lige daha sıkı tutunmasına neden oluyor... Yakalanacak bir galibiyet serisi hayalleri gerçeğe dönüştürebilir...

13 Şubat 2012 Pazartesi
/Resul AKÇAY

10 Şubat 2012 Cuma

Muzeffer Önder'i Tanıyor Musunuz..

Yukarıdaki cümleyi ilkini googleye girdiğinizde karşınıza şöyle bir şey çıkıyor.. "Yazımı düzeltilmiş şu sorgu için sonuçları görüyorsunuz: Muzaffer Önder'i tanıyor musunuz?.. Evet aynen böyle.. Yani her bir cümleyi yazdığınızda yüzbinlerce sonucu 1 saniyede veren google, yukarıdaki cümleyi tanımlayamıyor ve düzeltme ihtiyacı duyuyor..  *Çünkü Türkiye'de böyle bir isim yok.. *Böyle bir sıfatta yok.. Bu ancak nerede olur biliyor musunuz?...  Samsun'da..

Samsun'un İlkadım İlçesi, Muzaffer Önder Parkı'ndaki bir büstün üzerinde.. Evet evet. Büstün üzerinde.. Hem de herkesin görebileceği kadar net bir şekilde.. 'Muzeffer Önder' yazıyor.. Google bile o ismi görünce düzeltme ihtiyacı duyarken, o büstü oraya konduranlar, bir düzeltme ihtiyacı duymamışlar.. Belki de oraya kondurduktan sonra bir kez bile okumamışlar.. Gidip, oldu mu olmamış mı, bakmamışlar.. Önemsememişler.. Bakmışlarsa bile görmemişler..

Peki büst ne demektir.. İsim ve vücudun, omuzlarla birlikte göğüsten yukarı bölümü ya da heykelcilikte başı, göğsü, bazen de omuzları içine alan sanat ürünü. Kısacası büst, insan figürünün üst kısmını gösteren heykel ya da dökümdür. Yani bir kente, bir bölgeye, sanata veya belli bir konuda simgeleşmiş kişiler için yapılan 'unutulmazlık abidesidir'.. İşte öylesine garip, garip olduğu kadar ilginç, özensiz bir olaydan bahsediyorum..

Samsun Büyükşehir Belediyesi'nin daha önceki yerinden taşıdığı ve yeniden konuşlandırdığı, üzerinde de değişiklikler yaptığı 'DOĞRUSUNU YAZIYORUM' ve büyük harflerle; MUZAFFER öNDER BÜSTÜNDEN.. Rahmetli Önder, büyük küçük hemen herkes tarafından sevilen bir siyasi karakter olarak Samsun'a hizmet verdi. Başka siyasi partilerin bile 'abi diye bahsettiği 'MUZAFFER ÖNDER', o parktan çok daha önemli bir alanda anılmayı hak etti ama ne yazık ki; 'daha bir büste bile adını doğru yazmayı beceremedik'. Hatta bırakın doğrusunu yazmayı biyografisinde Önder'i, Önder yapan 1994 yerel seçimlerinde CHP'nin tek Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazandığını ilin Samsun olduğunu bile Vikipedi'deki özgeçmişinde olmasına rağmen 'o kaidenin üzerine' yazmadık.

Sanki Meydan Muhaberesi'ni kaybetmişçesine Yusuf Ziya Yılmaz'a karşı kaybettiği seçimlere ise 'kelimesi kelimesine' yer verdik.. Hiç yakıştı mı, MUZAFFER ÖNDER'in adını bile yanlış yazmak diye sormak bile istemiyorum.. Hiç, o büst yapılınca 'nasıl oldu diye' kimler kontrol etti diye de sormak istemiyorum.. Başkan Yılmaz, kendisinin de abi diye hitap ettiği ÖNDER'in büstünü, yapıldıktan sonra merak edip bir kez gördü mü diye de 'sormak istemiyorum'...

Tek merak ettiğim konu var.. O büst tamamlandığında eski bir belediye başkanına saygı adına 'tek ama tek bir kişi bile', 'kontrol edip, olur vermeden mi' o büst tamamlandı onu merak ediyorum.. Eğer öyleyse, ve bunun bir yanıtı yoksa, 'başka hiç bir şey sormuyorum'... MUZAFFER ÖNDER'in ismi yanlış yazılsa ne olur.. Hatta, bir kez daha taşıyıp, olmadı bir başka yere gidecek deyip, kaldırsalar ne yazar.. O gülen yüzünü, siyasi rakibine bile çiçek atabilen pırıl pırıl kalbini 'kimse hafızalarından, yüreklerden silebilir mi".. Hatta bugün adını yanlış yazanlar bile...

10.02.2012
/A.YENER CABBAR

9 Şubat 2012 Perşembe

Azalan Nüfusun Nedenleri Işığında Samsun Gerçeği…

İki hafta kadar önce Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türkiye’nin nüfus değişimi ile ilgili 2011 verilerini açıkladı. Adrese Dayalı Nüfus Sayım sonuçlarına göre, 56 ilin nüfusu artarken Samsun'un nüfusu 2011 yılında bir önceki yıla göre 964 kişi azalarak 1 milyon 251 bin 729'a düştü. Samsun'un nüfusu önceki yıllarda az da olsa artmış, 2008 yılında 1 milyon 233 bin 677, 2009 yılında 1 milyon 250 bin 076, 2010 yılında 1 milyon 252 bin 693 olarak tespit edilmişti. Aslına bakarsanız nüfus artışının olmaması bir kentin sosyal yapısını koruması anlamına da gelir. Bu da geçmişinde çok göç alarak kozmopolit bir kent haline gelen Samsun gibi bir il için olumlu bir gelişmedir diye de düşünülebilir. Ancak bu nüfus azalması, Samsun’un bazı eksiklerini de ortaya koyması bakımından incelemeye değer diye düşünüyorum. Samsun ve ilçelerinde ki nüfus değişimine bir göz attıktan sonra bazı konulara değinmek istiyorum.

2011 yılı - 2010 yılı
Alaçam: 29.196 - 29.949
Asarcık: 18.597 - 18.867
Atakum: 131.355 - 123.904
Ayvacık: 23.611 - 24.211
Bafra: 143.706 -144.465
Canik: 91.861 - 91.052
Çarşamba: 137.538 - 137.362
Havza: 44.332 - 45.188
İlkadım: 312.185 -315.089
Kavak: 20.405 - 20.940
Lâdik: 17.551 - 17.849
Ondokuzmayıs:24.249 - 24.338
Salıpazarı: 19.902 - 20.393
Tekkeköy: 49.245 - 49.302
Terme: 74.486 - 74.912
Vezirköprü: 104.317 -105.447
Yakakent: 9.193 - 9.425
Toplam: 1.251.729 - 1.252.693

Tablodan anlaşılacağı gibi Samsun’un üç ilçesi Atakum, Canik ve Çarşamba ilçesinde az miktarlarda da olsa nüfus artışı olmuş buna karşılık diğer tüm ilçelerinde nüfus kaybı yaşanmıştır. Eğer Samsun adına bazı olumlu gelişmeler yaşanmazsa bu düşüş artarak sürecektir. Merkez ilçelerimizden Atakum ve Canik’ de ki artışları İlkadım ilçesinden bu ilçelere kayan nüfusla açıklayabiliriz. İlkadım, kentin eski mahallelerini kapsar. İlkadım İlçe sınırları içersinde geçmişte yapılan büyük şehirleşme ve imar hataları sonucu İlkadım bölgesinde yaşam zorlaşmıştır. Özellikle İlkadım’da ki otopark sorunları bu bölgede ki insanların bir kısmının, daha planlı olarak düzenlenmiş Atakum’a kaymasına neden olmuştur.

Canik’in de son yıllarda hızlı bir gelişme göstermesi ve Hasköy sırtlarında yapılan çok sayıda modern site ile TOKİ binaları nedeniyle İlkadım’dan da Canik’e nüfus kaymasına neden olmuştur. İlkadım’ın nüfus kaybı 2904, Canik ve Atakum’un aldığı nüfus ise, 8260 kişidir. Arada ki fark ise komşu illerden ve diğer ilçelerden gelenler diye düşünebiliriz. Bence sorun, Samsun’un nüfusun azalması değil, neden artmadığıdır. Bunun tek açıklaması olabilir. O da Samsun’un artık cazibe merkezi olma özelliğinden hızla uzaklaşıyor olmasıdır.

Eskiden Samsun’da emekli olanlar yaşam yeri olarak Samsun’u seçerlerdi, artık seçmiyorlar. Samsun’da son dönemlerde görsel anlamda önemli düzenlemeler yapılmış olsa da, bunlar yeterli olmuyor. Çünkü insanlar karınlarının doyduğu ve mutlu olabilecekleri kısaca yaşamın kolay olduğu yerleri yaşam yeri olarak seçiyorlar. Son yıllarda Samsun’un yerli ve seçkin ailelerinden bir kısmı da, kentin bunaltan yaşam şartları nedeniyle, yaşamlarını sürdürmek üzere Ege ve Akdeniz Bölgesinin turizm merkezlerine kayıyorlar. Samsun ekonomik yönden hızla fakirleşiyor. Bakmayın siz, bankalarda çok büyük bir sermaye olduğu söylemlerine. Bunlar Samsun içinden ve dışından az sayıda ki kişinin kişisel hesaplarıdır ve yatırıma girmeden faiz de veya gayrimenkul yatırımlarında değerlendirilmektedir.

Karadeniz Bölgesinin tüm illeri teşvik kapsamına alınırken, sadece Samsun cezalandırılırcasına kapsam dışında bırakılırsa, Samsun’da kimse yatırım yapmaz. Bunun anlamı, yeni iş sahalarının açılmamasıdır. İşsiz kalanların da iş umudu ile Samsun’u terk etmesidir. “Teşvik veremedik, sizi CAZİBELİ KENT yapacağız” diyenlere inanarak oyalanan ve sonra da başka illerin “Cazibeli Kentler” kapsamına alınışına seyirci kalan bir kent, göç vermeye mahkûmdur. Vaatlere bu kadar kolay inanan ve yanılgılarından ders almayan bir kent, göç vermeye mahkûmdur. Sivil toplum kuruluşlarının direnmesine rağmen, hala bu kente kirli yatırımların yapılmasını teşvik eden anlayışın devam ediyor olmasının doğal sonucu olarak, Samsun yaşam yeri olarak tercih edilmeyen bir kent olmaya mahkûmdur.

En büyük gelir kaynağı olan tütün ekim alanlarının kısıtlanmasına ve bu tarımın yok edilmesine seyirci kalan bir kent, göç vermeye mahkûmdur. Buğday, mısır, ayçiçeği ekiminin teşvik edilmeyişine, maliyetini kurtarmayan alım fiyatlarının verilişine, şekerpancarı üretiminin Cagrill’in sömürgeci anlayışına kurban edilişine, sesi çıkmayan bir kent göç vermeye mahkûmdur. Tarım sigortasının yaygınlaşması ile köylerde evlere giren birkaç BAĞ-KUR maaşını yeterli görüp toprağından kopan bir kent, gençlerinin iş umuduyla büyük illere göç etmesini kabullenmeye mahkûmdur.

İş alanları yaratamayan bir kent, üniversiteyi bitiren genç kuşağını da kaybetmeye mahkûmdur. Samsun’un belki de önemsenmesi gereken en büyük sorunu budur. Yapılan tüm haksızlıklara, üniversiteyi bitiren genç kuşağının kendi kentine dönemeyişine, dolayısıyla kentine sahip çıkmayan vekillerine ses çıkartmayan bir kent, gerilemeye ve göç vermeye mahkûmdur. Bu gidiş, Samsun’un bölgenin lider kenti olma özelliğini de kaybetmesi ile son bulur ki, o zaman da “Acaba yapılmak istenen de bu mu?” sorusunun akıllara gelmesi kaçınılmaz olur. Çözüm, Samsun’u yaşam yeri olarak seçmiş olan Samsunluların hak arayan, sorgulayan bir toplum olmasından geçmektedir… İyi haftalar…

/Sadi SUBAŞI
09 Şubat 2012

7 Şubat 2012 Salı

Zarar Büyük

Perşembe'den, Salı'ya ne değişti de, bu takım bu kadar berbat bir futbol ortaya koydu? Asıl cevabı aranması gereken soru bu... Eğer bunun yanıtı verilebilir, ve de çıkan sonuçtan ders alınabilirse, her şeye daha olumlu bakmak mümkün olur... Şurası bir gerçek; Samsunsporlu futbolcular ve teknik heyet Fenerbahçe galibiyetinin tatlı rüyasından uyanmış değildi... Tersi olsaydı, 6 puandan da öte bir değer taşıyan maça yüksek motivasyon ile başlarlardı... Ligdeki rakiplerinin Fenerbahçe değil, Karabükspor, Gaziantepspor, Manisaspor olduğunun bilincinde olurlardı... Tıpkı rakibi gibi... Ev sahibi ekip, kader maçı olarak gördüler... Kazanamamaları halinde neleri kaybedeceklerini, kazandıkları taktirde de nerelerde olabileceklerinin bilinci içerisindeydiler...

Fenerbahçe maçı sonrası yaptığım yorumda, Kalhar için, "Samsunspor'a atılmış, son kazık" demiştim... Alınganlık gösterip eleştirenlere, " Yenilen gollerde, yaptırdığı penaltıda ki hallerini göründe, alın Kelhar'ınızı tepe tepe kullanın" demekten başka sözüm yok! Mesut hoca, bu takıma stoper değil de, oyun kurucu bir orta alan oyuncusu gerektiği gerçeğini geç de olsa anlamıştır ya neyse, zaten atı alan üsküdarı geçti...

Murat bu takımın kaptanı, ilk onbirin vazgeçilmezi... Dün hayatının belkide en berbat futbolunu oynadı... Ayağına aldığı her topu ezdi, rakibe teslim etti... İzleyenlerin başında yolmaktan saç birakmadı... Kötünün de kötüsüydü... Sadece o mu ? Değil elbet... Kalecisinden forvetine kadar öyle bir takım vardı ki sahada evlere şenlik! Bir takımın organize bir atağı olmaz mı? Allah aşkına bir söyleyin... Kanatların yoksa uçamazsın... Zaten hiç kimsenin bu kulvarları kullanmak gibi bir niyeti de yoktu... Ceza alanı içerisine yapılan ortalar ya kalecinin ellerinde eridi, ya da duvar gibi savunmaya çarptı... Bir ara, "Hangi takım bir kişi eksik oynuyor ?" diye bir soruyu aklımızdan geçirdik... Yenen gollere bir bakın, amatörde bile takımlar böyle komik goller yemiyor...

Kenardan gelen oyucuların katkısını görmek mümkün olmadı... İyi kapanan, geniş alan vermeyen bir savunmayı geçmek mümkün olmadı... Farkın bire inmesine neden olan golde Murat'ın şutunun savunmaya çarparak filelere buluşması beraberlik umutlarını artırsa da uzatma dakikalarında Zenke'nin yakaladığı pozisyondan sonuç çıkmaması şanssızlık olarak nitelendirilebilir... Ama şurası bir gerçek ki bu futbolun karşılığı yenilgiden başka bir şey değildi, öyle de oldu...

07 Şubat 2012 Salı
/Resul AKÇAY

3 Şubat 2012 Cuma

Diriliş

Çocuk elini tuttuğu babasına ısrarla soruyor, "arkayı fenerliyelim ne demek baba?" Asık suratlı baba yanıtlıyor, "Geçmişte bu Samsunspor'un dirisinden dört yerdik, şimdi ölüsünden üç yiyoruz, işte böyle birşeydir senin sorduğun"

Espri bir yana, şampiyonluğa oynayan bir takıma karşı oyunun ikinci yarısındaki ilk on dakika hariç inisiyatifi elinde tutmasını bilen taraf olan Samsunspor, geriye düştüğü maçı farklı kazanabilmişse emeği geçenleri ayakta alkışlamak gerekir... Samsunspor tutuk ve geride başladığı maça iyi sarıldı... Disiplinli oyun ve varını yoğunu ortaya koymaya çalışan takım rakibine kaleyi göstermedi... Soyunma odasına önde girme şansını da bulabilirdi, ama Gekas ve Ekigo yakaladıkları pozisyonlardan gol çıkarmayı beceremedi...

Gekas'ın yaptırdığı penaltıdan gelen gol takım üzerinde büyük moral etkisi yarattı... İkinci yarıda Alex'inde oyuna girmesiyle baskı yemesine rağmen, alan savunmasını, yardımlaşmayı başarıyla gösterebildiler... Sabırlı pas trafiğiyle gittikleri rakip kaleden elleri boş dönmeyip iki farklı skoru yakalamayı, kalan dakikalarda Galatasaray maçından edinilen acı tecrübeyi anımsayıp topa sahip olmanın değerini bildiler... Golcü Gekas'ı daha fazla topla buluşturup, besleyebilselerdi, oyundan bütünüyle düşmüş rakibine daha acı bir yenilgi tattırabilirdiler...

Teknik Direktör değişiklikleri her zaman olmasa da genelde sonuç verir... Petkoviç'in gitmesi, Mesut Bakkal'ın gelmesi taze bir kan gibi görünüp skora yansısa da alınan galibiyette hoca payının çok fazla olduğunu düşünmeyenlerdenim... Bize en iyi yanıt Karabükspor maçından sonra ortaya çıkar... Bu maçta futbolcular büyük takımlara karşı oynamanın farklılığını ortaya koydular... Bu sayede de Bakkal hayatında ilk kez Fenerbahçeyi yenmenin gururunu yaşadı...

Bu yenilgiden en büyük dersi Aykut hocanın çıkaracağını düşünüyorum... As oyuncularını Beşiktaş maçına sakladı... Samsunspor'u çantada keklik gördü... Deyim yerindeyse hafife aldı, kolay lokma zannetti... Bedelini de ağır ödedi...

Biraz da iğneyi başkalarına, çuvaldızı kendimize batıralım... Şunu gördük ki; Sezon başından bu yana yapılan bir dolu yanlış transferler hız kesmiyor... Samsunspor'a bir kazık da daha göreve gelir gelmez, Mesut Bakkal tarafından atılmış... Bakkal'ın Kelhar'ından bu takımdan çuval dolusu var... Valdemiro, Bahia, Akaki bunlardan sadece üçü... Üstelik dün geldi, bugün sahaya sürüldü... Sözleşmesinde "yedekte kalamaz" diye bir madde mi var?

Samsunspor'un rakibi Fenerbahçe'den çok Abitoğlu idi... Konuk ekibin öne geçtiği pozisyon öncesi Gekas'ın rakibinden sıyrılıp attığı golün Abitoğlu tarafından iptal edilmesini anlamak mümkün değil... Caner ve Baroni'nin hentbol hevesinde olmasına seyirci kaldı... Murat'ın yaka paça indirilişine de kayıtsız kaldı... Bunlar Fenerbahçe lehine olsaydı hiç tereddüt etmez üflerdi düdüğünü... Bu nedenledir ki Samsunspor, dün akşam sadece Fenerbahçe'yi değil, Kamil Abitoğlu'nu da sahadan sildi...

Az kalsın unutuyordum... Bu galibiyetin gizli mimarlarını... Ey Samsunspor taraftarı "Kim tartışabilir senin büyüklüğünü ?" Helal olsun, kırkbin kere helal olsun size...

03 Şubat 2012 Cuma
/Resul AKÇAY