30 Mart 2010 Salı

Gerçeğiyle Yüzleşen Kent -I




Bir kent düşünün ki, ülkenin en bereketli iki ovasının arasında yer alsın. Bir kent düşünün ki, ülkenin en önemli iki nehri o ovayı sulamak için hazır beklesin. Ve yine bir kent düşünün ki, bu koca ülkenin hava, kara, deniz ve demiryolu ulaşımının dördüne de aynı anda sahip üç kentinden birisi olsun. Ve yine bir kent düşünün ki, önünde her şeyi almaya hazır devasa bir çanak arkasında ise her şeyi üretmeye muktedir bir büyük coğrafya olsun ve o kent hala ülke içi kentler sıralamasında otuzuncu sıralarda bulunsun.

Bu ülkede böyle bir kent vardır ve bu kentin adı Samsun’dur.

Uzun zamandan beri “iyimserlikle kötümserlik, moralsizlikle hayalperestlik” arasında bocalayan bu kent nihayet kendi gerçekleriyle yüzleşmeye başladı. Tanrı’nın bahşettikleriyle kulların heba ettiklerinin mukayesesi bu kentin eski şaşaalı günlerini yeniden yakalaması ve fersah fersah geçmesi için bir şans. Kent son dönemlerde bu şansını kullanmaya ve geleceğe yönelik doğru ve umut verici adımlar atmaya başladı.

Tütün üretiminin ve ona dayalı sigara sanayinin devreden çıkmasıyla önce köyleri boşalan sonra da kentlileri işsiz kalan Samsun ne yazık ki o ara dönemde sanayileşmeyi de yeterince organize edemedi. Bunda Samsun Organize Sanayi Bölgesi’nin parsel tahsisinde ve sanayici(ya da sanayici olmayanların) seçiminde yapılan hatanın büyük rolü var.

Kentin ve TSO’nun yeni yöneticileri geçmişin hatasından yeterli dersi çıkartmış bulunuyorlar. Kurulma aşamasındaki Gıda Organize Sanayi Bölgesinde bu hatalardan oldukça arınıldığı gözleniyor. Gıda Organize Sanayi Bölgesi bir ilk olacak. 450 dönümlük bir alanda başladı çalışmalar, şu anda 650 dönüme ulaştı. Tahsisler hızla ilerliyor. Bürokrasinin ufak tefek formaliteleri aşılırsa birkaç ay içinde ihale safhasına geçilecek. 

Kavak Organize Sanayi Bölgesi’nin yol ve elektrik sorunu da son bir yıl içinde çözüldü. Havza Organize Sanayi Bölgesi için yer tahsisi yapıldı. Tahsis aşındı ama şimdilik beklemede. Doğrusu da bu. Henüz Merkez, Bafra ve Kavak Organize Sanayi Bölgelerinin sorunlarını çözmeden Havza’da organize sanayi bölgesi kurmaya kalkmak maceradan ve savurganlıktan başka bir anlam taşımaz.

Samsun’da çözüm bekleyen ve mutlaka çözülmesi gereken bir diğer konu da Merkez Organize Sanayi Bölgesinin hemen bitişiğinde yer alan ve yan yana dizilmiş bulunan Örnek, Ondokuz Mayıs ve İlkadım Sanayi Sitelerinin altyapı sorunlarının giderilmesi ve buraların yeniden planlanıp yeniden yapılandırılmasıdır. Bu konu da bir süreden beri kent gündemine şimdilik alt sıralardan olsa da girmiş bulunuyor. Gündeme girmesi bile sevindirici. Zira çözüme giden yol gündeme girmekten geçiyor.

Samsun halkı ve kent yöneticileri son zamanlarda kent gerçekleriyle daha bir cesaretle yüzleşiyor. Doğal olarak da “söylemden eyleme, kavgadan barışa, ayrılıktan birliğe” giden adımlar güçleniyor. Samsun bunu başarabildiği oranda ileriye gidecektir.

Kısmet olursa, konuya bir iki gün daha devam edeceğiz.
 /Osman KARA
30.03.2010

7 Mart 2010 Pazar

İsmet İnönü`nün 1935 Samsun Raporu

Milli şair Mehmet Âkif’e soruyorlar, “Tarih tekerrür eder mi`”  Şair şöyle yanıt veriyor: “Hiç ibret alınsa tekerrür eder mi`”

Samsun ve çevresinin Cumhuriyetin ilk yıllarından bu güne kadar yaşadığı değişim, alınan yada alınmayan dersler geleceğe dair güçlü bir ışık tutmakta bizlere. Yıl 1935.

Dönemin başbakanı İsmet İnönü’nü Cumhurbaşkanı Atatürk’e sunulmak üzere hazırladığı ve İstanbul Başvekâlet Matbaasında basılan Samsun raporu:

Samsun

Bütün seyahatimde en iyi şey olarak, belki bütün Türkiye’de bir bakımdan birincidir. Samsun Hususî İdare bütçesini gördüm. 500.000 küsur bin lira tahmin olunan varidat, kırk küsur bin lira fazlası ile tahsil olunmuş. Belediye bütçesi de böyle. Tahsilat tahminden fazla. Samsun’un suyu, elektriği halledilmiş; belediye borçlarını yeni bir genel anlaşmaya bağlamak yolundadır. Emlâk Bankası’ndan mümkün olan bir kolaylık istiyorlar: “Faizi mürekkepten sarfınazar gibi.” Samsun şehri bundan sonra gelişme ve düzenlik yolundadır. Eskidert, yani geçimsizlik hala var gibi.

Domuz, frengi, sıtma dertleri var. Çarşamba’da frengi mücadelesi tamamen muvaffak olmuş; Fakat Terme, Bafra mücadele istiyor. Hususî idareden de yardım etmelerini söyledim.

Sıtma mücadelesi faaldir. Ancak iş Çarşamba’da bataklık kurutmağa, pirinçliklerin fennî olmasına dayanmış Çarşamba bataklıklarının kurutulması plânı hazır. Çok az para istiyor 260.600 lira. Bunu acele yapmak lâzımdır. Bafra projesi henüz hazır değildir.

Samsun’da yol işleri de ümit verici bir haldedir. Trabzon’daki genç mühendisten sonra burada ciddi ilk mühendisi gördüm. Bütün gezide başmühendis olarak da yalnız Gümüşhane’de Kramer’i buldum.

En fena defterdar Muş’ta. En iyisi Samsun’dadır. Samsunun malî dertleri aynı: Henüz muhacirler tapularını almamışlar... Metrûk arazinin taksimi, yüksek kıymet takdiri gibi.

Ben Samsun’u daha iyi hayvan ve at yetiştirici sanıyordum.

Samsun’da Terme fenadır - Yolsuz, sıtmalı, frengili. Termeliler çok sızlandılar. Bir de dağ kazaları önümüzdeki kış hayvan yeminden korkuyorlar. Turhal küsbelerini şimdiden muhtelif istasyonlara taşımağa çalışmalıdır.
  
Lâdikliler adliye eksiğinin tamamlanmasını istiyorlar. Samsun sahil yolunun bitirilmesi, Vezirköprü’de, Kızılırmak Köprüsü başlıca muvasala meseleleridir.
   (…)

Genel Görüşler ve Tedbirler

Samsun-Sivas hattını dışarda bırakırsak bu hattın doğusunda bulunan ülke düzü Türkiye’nin yarısını geçer. Bu yarıdan artık kısım bütün Türkiye nüfusunun üçte birile meskûndur. Bu doğu kısım bugün hazineye bütün gelirin üçte birini vermiyor. Bu kısmın masrafları ve müdafaası batı illerinin üstündedir. Doğu illeri verimli bir hale gelmedikçe bütçenin ve devlet kudretinin artması beklenemez.
   (…)
Samsun’da Çarşamba bataklığının kurutulması 936 işlerimizdendir.
   (…)
Bu raporu yazarken Reisicumhur Atatürk’e ve Cumhuriyet’in icra vekillerine vaziyetleri samimi olarak söylemek başlıca düşüncem olmuştur.

Vaziyeti az zamanda toparlayacağımıza, düşünülen tedbirleri tatbik edebileceğimize inanıyorum.

Asırlık eksikleri düzeltmeğe çalışmakla müteselli olabiliriz.

/Birol Bircan
07.03.2010 


6 Mart 2010 Cumartesi

Yapmalıyız…


Yoksulluk kanına işler insanın… Canını yakar, sessiz bırakır, yaralar. Mahurdur elbet ama söz konusu evlat, anne, baba olursa da içine atarsın çaresizliğini, gözünden süzülmesini önleyemediğin gözyaşlarına gizler susarsın. Öyle bir susmadır ki, Ana baba parasıyla eli cebinde ahkam kesenlere de, satılığa çıkarılmış insanlıkların bol sıfırlı karşılıklarına da aynı tarifeden işlem yaparsınız.
         
Uzun süre "Neden hep kötüler kazanıyor?" sorusuna bulamadığın cevabın, döndüremediğin şansın, dönemediğin köşenin, güldüremediğin bahtının sorumlusunu ararsın fellek fellek. Bir zaman sonra soru da sormaz olursun. Aranan cevap bulunmuştur çünkü. Niyazi Mısri'nin sözlerinde olduğu gibi: "Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş,
         
Bürhan (tanık) aradım aslıma, aslım bana bürhan (tanık) imiş" Sorumlusunun bolca olduğu, sorunların arasında, sormak ya da sorgulamak ürkekliğinde sürdürülen yaşamsal sıkışmışlıklar başrollerde günümüzde. Adına yaşam denilen bir mücadelenin içinde kişiselliğimize vurduğumuz demin, acı veren hazzını yaşıyoruz. Ya da öyle sanıyoruz. Artık anlamak, kabullenmek gerek.
         
Bu ülkenin işsiz ya da yardıma muhtaç zümresi sadece yardım programlarına çıkanlardan ibaret değil. Sessiz köşelerinde önüne geçemedikleri gururlardan, kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyenler de var. Samsun'da var, Bafra'da var, Karadeniz'de var, Türkiye'de var, Dünya'da var.

Birilerinin bir saatlik yat gezisinde harcadıklarıyla bir ömür geçinmek zorunda kalanlar da var. Gün ağarmadan bir iş bulup çalışmak hayaliyle yollara dökülenler de, yattığı yerden kazananlar da. Gamsız, kedersiz kahkaha kenar süslü yaşamlar da var, tebessümleri gün be gün yüzünde donup kalanlar da.

Yoksulluk kader değil belki, evet çalışana ekmek var her yerde. Peki ama verdiği tüm mücadeleye rağmen uzanamadığı bir dilim ekmek yüzünden solan yaşamlar da yok mu?

Bir iş ve bir dilim ekmek uğruna düşülen yolların, çıkmaz sokaklara kesiştiği yerlerin son durakları olan kahvehaneler günümüzde artık sadece eğlence mekanı mıdır? Yoksa; çaresiz çoğunluğun alakasız sohbetler eşliğinde hüküm sürdüğü sığınma yerleri mi?

 Küsüp kırılmaların, bıkıp darılmaların ötesine geçme vakti geldi sorunların.
Bu kadar zorlaştırmanın manası yok hayatı.
Söylemesi, hayal etmesi hatta yazması kolay diye düşünebilirsiniz. Susmanın sağır sesliğine bürünmektense, kendini ifade etmenin ağır yükümlülüğüne teslim etmek vakti

Başkalarının dertlerini dert edinmedikçe, yaşadığın coğrafya için elini taşın altına koymadıkça aşılamaz sorunlar.

Biz bunu hep yaptık.

Yine yapabiliriz.

Yapmalıyız…
06.03.2010
/Birol BİRCAN