31 Mayıs 2012 Perşembe

Ulusal Kurtuluş Mücadelesini Anmanın Anlamı


Fotoğraf: Çetin KOŞAR

İnsanlık tarihine bir göz attığımızda görürüz ki insanların hayatlarında bir takım zikzaklar, inişler çıkışlar ve dönüm noktaları vardır. Kıvrılmaların dışında yaşanan kırılmalar ise toplumsal yaşamda yerine göre çökme ve yıkımlar, yerine göre derin yaralar bırakmaktadır. Üç kıta yedi deniz hâkimi, altı yüz yıllık bir İmparatorluğun küçüle küçüle Anadolu’ya sıkışıp kalması -ki yapılan anlaşmalara rağmen o da işgale uğramıştır- yok edilmek üzere olan bir ulusun var olma mücadelesini zorunlu kılmıştır. Bundan yüz yıl evvelinde yaşanan bu olaylar tarihin sayfalarında yer almaktadır. Benim zikretmek istediğim; bir günde dört mevsimin yaşandığı Karadeniz Bölgesinin Samsun ilinde, sıcak-soğuk, yağmur-çamur, dere tepe demeden, ülkemizin dört bir yanından gelen yaşlı-genç insanlarımızın üç gün boyunca katlandıkları bu yolculuğun, “anma yürüyüşü” nün ne anlama geldiğidir.

Tarih kitaplarımızda Atatürk’ün Samsun yolculuğu hakkında yazılanlar şu mealdedir; “Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun çıktı. Samsun'un İngiliz işgalinde ve kıyıda bulunması ve civarındaki Rum çetelerinin faaliyetlerinden ötürü karargâhının içerde daha emin bir yere naklini gerekli gördü 6 gün kaldığı Samsun’dan ayrılarak 25 Mayıs 1919 günü Havza'ya gitti…”   Ancak, Samsun’da kaldığı bu altı günlük süre (19-24 Mayıs 1919) içinde bir insan olarak yaşadıkları hakkında detay yoktur. Değişik kaynaklarda, ayrı ayrı anekdotlar şeklinde rastladığımız bazı bilgi kırıntıları siyasî mülahazaları fersah fersah geride bırakacak, onları anlamsızlaştıracak ve bir hiç edecek derecede mühimdir, önemlidir ve de manidardır.

Yolculuk öncesinde Beşiktaş’taki evinde hasta yatağındaki annesiyle baş başa geçirdiği o gecede;   ”- Anne, ben yarın Anadolu’ya gidiyorum. Buralarda neler olacağı belli değil. Selanik nasıl elden gittiyse buralarda öyle olabilir… Hesapta ölmek, gidip gelmemek vardır. Bana Hakkını helal et.” der. Bu üzüntülü haber üzerine annesi yürek çarpıntısından dolayı kendinden geçer. Tek oğul bu zor gününde, hasta annesini İstanbul’da bırakarak kimin için Anadolu’ya geçmektedir? Elbette ki bu vatan toprakları için!... O biliyordu ki vatan yoksa yaşamak da yoktu.

Gelelim Samsun’da yaşadığı zorluklara, çektiği sıkıntılara…  Misafir karşılanmaz mı? Bunu geçiyoruz. Kalacağı yer bile belli değildir. O günlerde kullanılmayan, kapalı olan “Mantika Oteli” açtırılır. Askeri hastaneden karyola, konu komşudan yatak-yorgan-yastık, bir daireden masa sandalye temin edilir… Ne yer ne içer bilemiyoruz… Mayıs ayında Samsun hep ıslaktır. Otel ile postane arasında mekik dokurken üşütür hastalanır. Gâvur azmalarının sık sık yaşandığı bu yol (Saathane ile Hükümet konağı arası) üzerinde bulunan otelde ya da gidip gelmelerde beklenilen suikast tehlikesi ayrı bir sorun… Hatta 21 Mayıs 1919 günü Aşağı Avdan köyüne giderken sabah saat sekiz civarlarında pusu kuran yirmi kişilik bir çete tarafından uğradığı saldırıda üç görevli şehit olurken Allah’ın bir lütfü olarak sağ kalan bu büyük insanın bu yollarda çektiği çileleri kaçımız biliyoruz.

Bu yıl dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz Ulusal Kurtuluş Mücadelesini Anma Yürüyüşlerinde ben hep Atamızın Samsun’da yaşadığı bu zorlukları, yollarda çektiği çileleri düşünür, zaman zaman boğazımdaki düğümlerle zaman zaman da gözlerimden akan yaşlarla ruh dünyamda yaşarım. Bugün sıcacık evlerimizde, ailemizle birlikte huzur ve güven içinde yaşayabiliyorsak başta O ve O’nun gibi nice büyüklerimizin gelecekleri için, bizim için yaptıklarının anlamı bir kat daha artmaktadır.

Bugün, İstiklâlin tadını çıkarırken Kurtuluş Mücadelesi veren bu yüce şahsiyetleri anmak, yâd etmek Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarının boynunun borcudur. İşte bu yüzden, ülkenin dört bir yanından gelen yüreği sevgi dolu insanlarla o çileli yolculuğu bir bayram havası içinde tekrar yaşamanın hazzına varıyoruz.

Özgürce yaşadığımız bu topraklarda nice yürüyüşler dileğiyle herkese sevgi, saygı ve selamlarımı sunarım.

31 Mayıs 2012
/Çetin KOŞAR

Canik’in Çocukları Kurtuluş Yolunda -IV

Günlerden pazartesi. Havzadan, Amasya üzerinden Sivas’a doğru yol alıyoruz. Havza ve Amasya’dan tarihi bir doygunlukla yolumuza devam ediyoruz. Arkası yarın şeklinde anlattığımız Oduncu masalımızı tamamladık.

Dosyamıza göre burada muhatabımız Sivas MEM’den Şb. Md. Şinasi Perçin Beydir. Tekin Bey telefonuna ulaşınca kendisinin şu anda bu işe bakmadığını ve buna bakanın telefonunu vereceğini söylemişti. Söyleyiş bu söyleyişti. Artık bir daha telefona çıkmamıştır. Yine bir tedirginlik…

Sonuçta öğle tatilinde otobüsümüzle Sivas MEM’in kapısına dayandık. Tekin Beyle MEM binasına girince Basın ve Halkla İlişkiler de çalışan ve Samsun MEM’den giden Sefa Beyle karşılaştık. Unutulamayacak bir sıcaklıkla karşıladılar ve önümüze düştüler. Hatta daha sonra Sivas’ı gezmemizde, çocukların yerleştirilmesinde, sabahleyin şaşırmadan kentten çıkmamıza rehberlik yapacaktır. Sefa Beye şahsım ve yol arkadaşlarım adına minnet ve şükran borçluyuz.

Milli Eğitimde Şinasi Beyin ilgisizliğinden daha çok Şb. Md. Burhan Karapınar Bey ilgi göstermiş ve hemen gerekli yerlere telefon ederek bizleri yerleştirmişlerdir. Sn. Burhan Beye de minnet ve şükran borçluyuz. İşte Anadolu insanı budur. Amasya ve Sivas’taki diğer olumsuzluklar Anadolu’yu asla temsil etmez.

Artık tarihi yönden Selçuklunun, Osmanlının, daha doğrusu ecdadımızın medeniyet, sanat ve insanlık izlerini taşıyan ve her biri Anadolu’muzun birer tabusu hükmündeki eserleri geziyoruz. Çocuklar hayran, biz hayran… Her yer buram buram Anadolu ve tarih kokan bir kent… Coğrafyasına inat yumuşak, saygılı ve mazbut bir insan kaynağına sahip… İnsanı, coğrafyası, iklimi ve tarihi ile bir Anadolu kenti… Sivas denilince akla ne geliyorsa oralar hep gezilmiştir. Madımak Bilim müzesinden 4 Eylül Kongre binası olmak üzere Ulu Cami, Şifaiye Medresesi, Çifte Minareli Medrese, Buruciye Medresesi, Meydan Camii gibi tarihi yer ve mekanlar gezildi. Çocuklar doyasıya gezdiler, sorular sordular, fotoğrafladılar…

Çocuklar adeta büyümüş de küçülmüşlerdir. Her şeyleriyle mükemmel idiler. Onları böyle yetiştiren ailelerine ve öğretmenlerine, ille de kendilerine teşekkür ediyoruz… Yarın inşallah Erzurum’dayız. Selam ve sevgi ile… 

31.05.2012
/Mustafa GENÇ

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Bu Kent Ve Ben

Bu kent benim; ben bu kentte doğmadım ama çocuklarım bu kentte doğdu; babam, babaannem, kayınbabam ve nice can dostum bu topraklarda yatıyor; kaderdir bilinmez ama görünen o ki ben de kısmet olursa eğer- son uykuma bu topraklarda dalacağım.

Bu kentte girdim ilk işime 21 Mart 1969da Tekel Başmüdürlüğünde geçici işçi olarak. Azot Fabrikasının inşaatında ambar, Mutfakgazda satış elemanı sıfatıyla çalıştım. Gazeteciliğe bu kentte başladım 1 Aralık 1969da Tük Haberler Ajansında muhabir olarak.

Hukuk Fakültesini bu kentte çalışarak dışarıdan bitirdim, avukatlık stajımı bu kentte yaptım, ilk büromu da bu kentte açtım. Yani hem gazeteciyim hem avukat. İster birini yaparım ister öbürünü, kime ne?

Hakkı da bilirim hukuku da, adabı da bilirim edebi de. Ama yalanı, riyayı, iftirayı, isnadı, şantajı, tehdidi bilmem. Zimmeti, irtikabı, ihtilası, ihaleye fesat katmayı, kamuyu zarara uğratmayı bilmem. Milletin karısına kızına sövmeyi sonra da yerlerde sürünmeyi de bilmem.

Ne kimsenin aşına, işine, eşine göz dikmişizdir ne de haysiyetine laf etmişizdir. Ne dostumuzu satmış ne de düşmanımıza sırt dönmüşüzdür. Biz bu kenti biliriz, bu kent de bizi bilir. Hamdolsun, bu kentte yüzüne bakmayacaklarımız bulunsa da yüzüne bakamayacağımız insan yoktur.

Ne tüyü bitmedik yetimin hakkı olan beytülmale el atmışlığımız vardır ne de kıçı kırık bir makam ve üç paralık bir nafaka uğruna birilerinin kapısında yatmışlığımız vakidir. Ne de zor karşısında gri vitese takmışlığımız. Ne de ite köpeğe pabuç bırakıp paçamızı kaptırmışlığımız söz konusudur ne de itin sahiplerinden pervamız.

İtin hesabını sahibine sorarız. Sahibi ister sade bir vatandaş, ister il başkanı, ister belediye başkanı, ister milletvekili olsun, fark etmez. İtin kentin içine pislemesinin faturasını onlara çıkartırız. Onlar, itin önüne kemik atanlar, onlar, çanağına yal koyanlar ve onlar, tasmasından tutup önüne gelene havlatanlar. Ya itlerine sahip olacaklar ya da üst perdeden seslendirdikleri fazilet söylemlerinden vazgeçecekler.

Erdem erdemsizlikle, temizlik kirlilikle birarada olmaz ve ak pak günlere itle köpekle, şantajcı, yalancı, sahtekar, müfteri, mürtekip ve fitne fücurla gidilmez. Çevresini temizlemekten uzak insanların kent ve ülkeyi temizlemek iddiasına inanılmaz, sadece gülünür.

Birilerinin geleceğin olacak mı olmayacak mı belli olmayan gelip geçici bir makam ve mevki uğruna geçmişine ihanet etmesi, ne hazin. Geçmişin katili geleceğe lanet olsun…

/Osman KARA
30.05.2012

Canik’in Çocukları Kurtuluş Yolunda -III

Havzada Misafir, Amasya’da İstenmeyen Olmak… Havzada, Makbule- Yusuf Ölçer yatılı İlköğretim Okulunda Havzalıların misafiriyiz. Telefonla yönlendirilen otobüsümüz yolda Müdür Baş Yard. Bilal Yılmaz Bey tarafından karşılanmış ve hepimiz yerleştirildikten sonra yemeğe davet edildik.

Yemekhane ve yataklar tertemiz. Personel candan ve kibar. Pansiyondan sorumlu Md. Yard. Mevlüde Yıldırım Hanımefendi ve sınıf öğretmeni Mehmet Urhan Bey olağanüstü denilecek kadar tek tek ilgilendiler. Onların bu candanlıkları hiç unutulmayacağını düşünüyoruz. Çocuklarımız ve şahsımız adına şükranlarımızı arz ediyoruz.

Yemekten sonra ilk durağımız, Kurtuluşumuzun ilk fiili adımının başladığı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumadan sonra halka hitap edip Mesudiye otelinin orda yapılacak mitinge çağrı yaptığı Yörgüç Paşazade Mustafa Bey Camii oldu. Burada çocuklara gerekli bilgiler verildikten sonra Havza Genelgesinin yazıldığı ve Atatürk’ün kaldığı yere gittik. Burada meslektaşım Numan Bey hazırlıklı geldiği için gerekli bilgileri verdi.

Günün bitişini haber veren sokak lambalarının yanışı ile adı geçen ilköğretim okuluna döndük. Çocuklar, heyecanda uyuyamadıklarını söylediler. Kahvaltıdan sonra program gereği Amasya’ya doğru yola çıktık. Çocukların heyecanı ve neşesi görmeye değerdi. Allah’ım, çocuklarımızın ve bizim ağzımızın tadını bozma diye dua etmemek mümkün mü?

Amasya, şehzadeler kenti. Çocuklara bunlarla ilgili sorular soruyor ve yer yer bilgilendiriyoruz. Çünkü bu bir tarih yolculuğudur.

Çocukların bir kısmı şarkı-türkü ve ilahi okurken, bir kısmı da kendilerine özgü ifadeleriyle fıkra anlatıyorlardı. Bu ara arkası yarın şeklinde bir de bendeniz tarafında masal anlatılmıştır.

Amasya’dayız. Akla ilk gelen kafilenin barınmasıdır. İrtibat kurmamız gereken kişi vardır hesabıyla Tekin Bey Amasya MEM. Md. Yard. Mehmet Ar Beye telefon eder. Fakat telefon cevap vermez. Bunun üzerine Samsun İl MEM Md. Yard. Alican Usta Beye dönülür. Bir çok uğraşlara rağmen Söz konusu MEM. Md. Yard. na ulaşılamaz ve gerisin geriye yatmak üzere Havza ile irtibat kurulur ve ilgili okula dönülür. Başta Md. Necip Bey olmak üzere idareciler bizi aynı candanlıkla karşıladılar. Çocuklar mutlu, biz mutluyuz. Bu noktada YİNE OKUL YÖNETİCİLERİNE, PANSİYON GÖREVLİLERİNE, PAZAR OLMASINA RAĞMEN BİZİ İHMAL ETMEYAN İlimiz Milli Eğitim Md. Yard. Sn. Alican Beye teşekkür ediyoruz.

Amasya MEM. Müdür Yard.nın 37 çocuğa reva gördüğü bu muamele Amasyalılara asla yakışmıyor. Şehzadeler kenti eğitimcisine yaraşmıyor.

Gün boyu bu olumsuzluğa rağmen çocuklar doya doya kentin tarihi yerlerini gezdiler ve Amasya’yı çok ama çok sevdiler.

Amasya’da Amasya Müzesi, II. Beyazıt Külliyesi, Amasya Minyatür Müzesi, Sohbet Evi(çay içildi), Şehzadeler Müzesi, Milli Mücadele Anıtı ve Müzesi(Saraydüzü Kışlası), Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi, Bayezit Paşa Camii gibi tarihi yerler gezildi.

Buralar gezilirken bazen bendeniz, bazen de Nurhan Hanım ve Numan Beyler açıklamalarda bulunduk.

Çocuklar hiçbir sorunun kaynağı olmadılar. Nurhan Hanın çocuklara bazen öğretmen, bazen anne, bazen abla ve bazen de arkadaş oldu. Anında rolünü ortaya koyabiliyor vr çocukları sevk ve idare edebiliyordu.

Tarihe doygun ve aşık bir şekilde hepimiz Sivas'a doğru revan olacağız inşallah.
Selam ve sevgi ile…
/Mustafa GENÇ
30.05.2012


29 Mayıs 2012 Salı

Gerze'de Santral Olursa, Asit Yağmuru Samsun'a Dökülür.

Gerze'de bir termik santral girişimi var. Yaykıl Köyü'ndeki bu santral ne ile çalışacak biliyor musunuz?.. Kömür... Ve milyonlarca ton kömür, yanacak, elektrik üretecek ve asit yağmurları, kükürt dioksit, zehirli diğer gazlar atmosfere salınacak..  Hem de zehir bir kokteyl kıvamında.. O gazlar öylesine yayılacak ki; kuzey ve kuzey batıdan esen rüzgarlarla doğrudan doğru'ya önce Bafra, sonra da 19 Mayıs ilçesi ve Samsun'a gelecek.. Zehir soluyacağız yani..

Santral yüksekliği bin metreyi bulan Dranaz Dağları'nın yakınlarında olduğundan öncelikle belki o nokta etkilenecek ama atmosfere yayılan o zehirli gazlar sonuç olarak rüzgar ile bizim hava sahamıza da girecek.. Samsun Terme İlçesi Kozluk Beldesi'nde doğalgazla çalışacak olan santrale karşı mücadele verirken, hemen batısında öyle bir tehlike 'ÇED raporu almak için mücadele veriyor ki' inanılır gibi değil.. Hafta sonu Sinop ve Gerze bölgesinde olduğumuz için konuyu inceleme fırsatımız oldu. Vali Dr. Ahmet Cengiz ile de konuştuk..

Vali Cengiz, elbette enerji politikasının 'devlet politikası olduğunu' söylüyor ama Sinoplu, "bizim geleceğimiz ne olacak diye haklı olarak' soruyor.. Bence yetmez.. Samsunlu da en az Sinoplu kadar sormalı.. O asit yağmurları rüzgarların etkisiyle nereye düşecek diye araştırmalı.. Bafra Ovası'nda tarım yapanlar, yaklaşan tehlikeyi görmeli.. Sinoplu ne kadar mücadele veriyorsa, biz aslında iki kez vermeliyiz..

Sağımızda OMV, solumuzda kömürlü termik santral.. Samsun'un geldiği noktaya bak.. İki ovası bulunan, hastaneler zincirleriyle dolan, turizm için alternatifler ortaya koyan Samsun, tarım, turizm ve sağlık merkezi olacak diye beklerken, 'iki koldan santraller arasında zehir koridoruna dönüşüyor'.. İnanılır gibi değil.. Biz OMV'nin vereceği zararları hesaplarken, Gerze'de yapılmak istenen kömürlü termik santral olayını 'yöre halkından ve yetkililerden dinleyince', şaşırdım..

Biz doğalgaza karşı çıkarken, kömürlüsünün düşünülmesi akıl tutulması gibi bir şey..  Samsun'a dönünce merak ettim ve tanıdığım uzmanları aradım.. Kömürlü termik santralin zararının boyutlarını sordum.. *Kömürlü termik santraller dünyadaki karbondioksit salımlarının yüzde 41’inden sorumluymuş... Havamız kirlendi ama bu kadar değil..  *Kömür iklim değişikliğine neden olan en tehlikeli yakıt olarak biliniyor.. İklimlerimiz değişti ama bu kadar değil..  *Kömürden çıkan duman, atmosferde kimyasal değişime uğrayıp asit yağmurlarına dolayısıyla asitli yağmurlar da ekosistemlere zarar veriyor..  Yaşamımız felç oldu ama bu kadar da değil..

*Kömür santralleri cıva kirliliğine de neden olur. Cıva, toprağı zehirler ve besin zincirine karışarak sayısız ölümcül hastalığa sebep olur.  Toplu ölümler yaşanabilir ama bu kadar da değil.. *Kömür yanınca ortaya çıkan partiküller ve radyasyon, astım, kalp rahatsızlıkları ve bebek ölümlerine neden olur.  Bırakın bu nesli gelecek neslimiz de tehlike de ama bu kadar da değil... Bu kadar kirlilik arasında turizm ve tarım kenti olamayacağımız belli ama; Dev sağlık guruplarının büyük yatırımlar yaptığı gözde bir kent olacağımız kesin.. Öyle ya, 'hasta bol, işler gıcır'..

29.05.2012
/A.YENER CABBAR

Samsun Nereye Gidiyor

Soruyu Kalkınma Bakanlığı yanıtladı, hem de çok net. Ama ne hikmetse iktidarıyla muhalefetiyle Samsun siyaseti ve iş alemi bunu görmezden geldi. Görmediler demiyorum, görmemeleri mümkün değil, gazeteler yazdı, televizyonlar söyledi, herkesin duyup da bizimkilerin duymaması ya da herkesin görüp de sadece Samsun siyasetinin ve iş dünyasının görmemesi söz konusu değil. Onun için görmediler demiyorum, görmezden geldiler diyorum.

İktidarın görmezden gelmesi normal, yıllarca söylediklerinin tam tersi rakamları görüp de diyeceklerdi? On yıldır gerçek diye sunmaya çalıştıkları pembe tablonun üstüne bir kutu siyah boya dökülmüştü; görüp de ne yapacaklardı? Yıllardır meydanlarda, ekranlarda bıkmadan usanmadan verdikleri birtakım afaki rakamlar devletin gerçek rakamlarıyla yalanlanmış, kurdukları maket kent yerle bir olmuştu, gerçekleri duyup da ne diyeceklerdi. En iyisi görmezden gelmek, en iyisi duyup da duymamışlığa vurmaktı. Öyle de yaptılar.

İktidar kanadını anlamak mümkün de muhalefete ne demeli? İktidarı hem de kendi rakamlarıyla can evinden vurmak ve on yıllık masala son vermek gibi bir fırsatı yakalayıp da sessiz kalmayı nasıl açıklamalı? Bilgisizlikle mi, ilgisizlikle mi yoksa -biraz ağır olacak ama- yüreksizlikle mi? İktidarın yerel temsilcileriyle ilişkileri bozmamak gibi bir endişeden beslenen bir yüreksizliktir kastettiğim. Yoksa başka bir şey değildir.

Kalkınma Bakanlığı AK Parti\ye bağlıdır, başında AK Parti Bingöl Milletvekili Cevdet Yılmaz vardır. Bu bakanlık birkaç gün önce Bölgelerin ve İllerin Gelişmişlik Sıralaması Araştırması(SEGE 2011)i yayınladı.

Samsunun bu sıralamadaki yeri iktidar milletvekillerinin, sözcülerinin ve yerel yöneticilerinin on yıllık söylemini yalanlıyor. Samsun şöyle patladı böyle çatladı, sağdan kanatlandı soldan kanatlandı, ha havalandı ha havalanacak söylemlerinin bir büyük yanılma ve yanıltma olduğunu hem de devletin resmi rakamlarıyla ortaya koyuyor.

AK Parti yöneticilerinin ısrarla çağ atladı dedikleri ve bazılarının da ilk on beş il arasına soktuğu ve hedef olarak da ilk onu işaret ettiği Samsun, iller sıralamasında ne yazık ki ancak ve ancak otuz üçüncü olabilmiş. Bu sıra Samsunun AK Parti iktidarından önceki yerinden bir sıra daha geri.

Bizim bu sütunda birçok kere dile getirdiğimiz gerçeği bir kez de devletin resmi belgeleri teyit etmiş: Samsun bu son on yılda iddia edildiği gibi ilerlememiş gerilemiş. Bu gerçek karşısında bugüne kadar tam tersini söyleyenlerin bir küçük özür borcu olsa gerek. Ama bundan da öte artık Samsun yerel muhalefetinin Ankaradan aşırma sözlerle masa başı ve afaki muhalefeti bırakarak bu kentin somut sorunlarına eğilmesi, gerçekleri eğmeden bükmeden ve çekinmeden halkla paylaşması ve elbette bir de kent vizyonu çizmeleri de gerekmektedir.

Rakamların olduğu yerde faraziyelere yer yoktur. Umarım siyasetçiler ve yerel yöneticiler artık gerçekleri kabul ve ona göre yeni bir politika belirleme noktasına gelirler. Aksi halde ilerleyen dönemlerde bu kent iller sıralamasında çok daha gerilere düşer ki, bu hepimiz için ama özellikle de evlatlarımız için çok acı olur.

/Osman KARA
29.05.2012

Canik’in Çocukları Kurtuluş Yolunda -II

Havzaya doğru yol alıyoruz…

Tarih yolculuğuna çıkmış umut çocuklarının bulunduğu otobüsümüz bir kartalın süzülüşü gibi Samsunun merkezini terk ederek Havza hedefimize revan olmaya başlamıştır. Otobüs kaptanlarıyla birlikte toplam 44 can adeta aynı kaderi paylaşır gibiydi. Çocuklar heyecanlı ve canlıydı.

Uğurlama töreninde konuşmacılar, yolculuğun amacını açıklamış olsalar bile bizler de bir şeyler söyleme gereğini duyduk: Hayırlı yolculuklar diledik geleceğin büyüklerine ve de yöneticilerine… Seyahatimiz boyunca neler yapmamız gerektiğini hatırlattık. Sonra da tarih yolculuğumuzun amacını ve hedefini açıkladık.

M.Kemal Atatürk’ün Samsuna çıkışının bir kağıt üzerinde görünen, bir de görünmeyen görevlerinden söz ettik: Onun kağıt üzerindeki görevinin Samsun ve çevresindeki asayişi sağlamak fakat asıl görevinin ise ulusal ayaklanmayı gerçekleştirip ülkeyi düşman süngülerinin işgalinden kurtarmak olduğunu, kendisiyle birlikte 50ye yakın subay, askeri memur, er ve erbaşın gemide bulunup karaya çıktığını ifade ettik, Bandırma Vapuru ve karşılayanlarla ilgili bilgi verdik.

Evet, Atatürk ve arkadaşları Samsundadır. Samsun Valisi hasta olup evinden çıkamamıştır. Belediye başkanı yok. Belediye başkanına vekâlet eden zat ise Çarşambada arazisinin bulunduğu köydedir. Belediye meclisinden Hacı Molla adında bir zat Samsunlular adına M. Kemal Paşa ve arkadaşlarına Hoş geldiniz demiştir.

Dokuzuncu Ordu Müfettişi sıfatıyla Samsuna gelen M.Kemal Paşanın elindeki \Fermanın son cümleleri şöyle bitiyordu: …Millet ve memleketin saldırıcı ellerden, yani düşmandan korunması için yekvücut olarak hareket edilmesinin, selam-ı şehanemle birlikte askere, memurlara ve halka tebliğini irade ettim. (İmza,vı.M.Vahidettin)

Yol arkadaşımız ve meslektaşımız Dereler İ.Ö. Md. Yard. Numan Aydoğan Bey de Mustafa Kemalin arkadaşlarının adlarıyla birlikte rütbe ve memleketlerini okudu, onlara minnet duygularını arzetti ve rahmet diledi. Bunlar ilk adımı atanlardı. Bunlar Konya, Çatalca, Sivas, İzmir, Sincan, Gerede, Sungurlu, Mudurnu, Geyve, Divrik, Tokat, Kadıköy, Üsküdar ve Aydın gibi yerlerden gelmişlerdi. Onlara tekrar minnetlerimizi arzediyor ve rahmet diliyoruz. Artık ara veriyor ve tarih yolcularını dinlendiriyoruz. Saatler 18i gösterdiği sıralarda Tekin Bey telefonla devreye giriyor, kalacağımız yerin yetkilisi ile görüşüyor ve kaptanı oraya doğru yönlendiriyor.

Tekin Bey son derece sakin ve telaşsız. Daha sonraki günlerde de göreceğimiz gibi en zor zamanda bile soğukkanlılığını kaybetmiyor. Yine beraber olduğumuz Numan Bey ile Yavuzselim İ.Ö. okulundan meslektaşımız Nurhan Orhan Hanımefendi de her ortam ve şartlarda değişik rolleri sentezleyebilen ve çocukların ilgi alanlarına girebilen bir eğitimci. Doktorumuz Hasan Ulubay da fevkalade ayak uydurmuş durumda… Ve Havzada Makbule- Yusuf Ölçer Yatılı Bölge İlköğretim Okulundayız. Geceyi burada geçireceğiz.

Yarın inşallah Amasya'ya doğru yola çıkacağız. Selam ve sevgi ile…
/Mustafa GENÇ
29.05.2012


Canik Efsanesi...

İyiyi ve güzeli bilerek hareket edip, üretken hale gelebilmenin bazı koşulları vardır. Bu koşulları bilerek hareket edenler; hem kendisine, hem çevresine, hem de topluma yarar sağlar. İnsan önce üretebildiğini ortaya koyabilmeli. Bunun için ekip oluşturmalı. Kararlı hareket etmeli, Toplumun isteklerini, beğenilerini iyi tahlil etmeli. 

Ortam yaratma becerisini ortaya koyabilmeli. En önemlisi de icraatlarıyla kendini kabullendirmeli. Canik Belediye Başkanı Osman Genç bu becerisiyle dikkatleri en çok çeken belediye başkanı oldu. Samsunun ‘Varoşu olarak bilinen Canik’i modern çağdaş şehircilikle tanıştırdı. Yatırımcıları bölgesine çekti. Görselliğe önem verdi. Park ve bahçeler yaptı. Canik’i patika yollardan cadde ve sokaklara taşıdı. Canik’i sosyal etkinliklerin merkezi haline getirebilmek için gerekeni yaptı. Sporda da Samsunun merkezi haline Canik getirildi. Canik, her gün etkinliklerle anılan kent oldu. 

Tüm bunlar Osman Genç önderliğinde oluşturulan güçlü kadro ile gerçekleştiriliyor. Canik’in son etkinliği çok anlamlıydı. Katılmayı çok isterdim ama Samsun dışındaydım. Bu etkinliğin mimarı Osman Genç başkanlığında Sevgili Ercüment Gül. Katılmamamı eleştiren, hatta tepki gösteren arkadaşım. Her şeyden önce TSYD temsilcisi olarak katılmamın gerektiğini söylemişti. Önceden planlanmış, yine mesleğimle ilgili bir seminer engel olmuştu katılmama ama gönlüm Samsundaydı. 

Her biri Samsunun efsaneleri olan sporcular bir aradaydı. Zaten bu etkinliğe verilen ad da ‘Efsaneler asla unutulmaz. Doğru ve biz onları hiçbir zaman unutmadık. Hepsiyle de zaman zaman karşılaşıyoruz. Her karşılaştığımız değer, bizleri geçmişin o önemli günlerine götürüyor. Götürmekle kalmıyor, onurlandırıyor, mutlu ediyor ve Samsunun bu alandaki zenginliği ile bir övünç kaynağımızın bulunduğunu hatırlayıveriyoruz.
Sahipsiz Samsunda.
Ne dersiniz?
(...)

Samsunlu olabilmek…

Samsunlu kim? Bana göre, yaşantısını Samsunda sürdüren, Samsunu benimseyenler, gönül verenler. Trabzonlusu, Rizelisi, Ordulusu, Giresunlusu, hatta Çarşambalısı, Bafralısı, Ladiklisi gibi bir ayrımı söz konusu dahi etmeyenler. Burada kazanıp, burada vergisini ödeyen, harcayan, hatta mezar yerini bile belirleyenler, bana göre gerçek Samsunlu. Aslan yaşadığı yerden belli olurmuş, Yaşadığımız yer kendimize yakışır biçimde olursa yararlanan biz oluruz.

O halde yaşadığımız yere çekidüzen verebilmemiz için hepimizin bir görevi var. Bu görevlerimizi her birimiz elden gelen gayretle yapmalıyız. TSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Sevgili Mustafa Kemal Şahin, Samsunda kazandıktan sonra terk eden ve Samsun\la ilgisini kesenlere sitemde bulunmuş. Aslen Trabzonlu olan Sevgili Şahin yerden göğe kadar haklı. Samsunluluğunu kabullenen ve ona göre bir yaşantı biçimi sürdüren Sevgili Şahin bence örnek alınmalı. O Trabzon’da iki işyeri bulunmasına rağmen, vergilerini Samsunda ödüyor. Nedeni Samsun’da yaşaması. Samsunluluk ruhunu benimsemesi. Önce yaşadığımız kent, gücümüz yeterse geldiğimiz kentlere de katkı verelim. Oralar da bizim. Ne dersiniz?

/Avni DEMİR
29.05.2012

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Canik’in Çocukları Kurtuluş Yolunda -I

Canik'in Çocukları Atatürk'ün İzinde, Canik Belediyesi ile Canik İlçe ve İl Milli Eğitim müdürlüklerinin ortaklaşa hazırladığı bir 19 Mayıs Projesinin adıdır. Ben bu projeye, Canikin Çocuklarının Tarih Yolculuğu Eylemi de diyorum. Gerçekten de tarih yolculuğu.

19-23 Mayıs günleri arasında 37 öğrenci ve dört eğitimci ile gerçekleştirilen bu tarih yolculuğu Samsundan başlayarak Havza, Amasya, Sivas ve Erzurum ziyaretleriyle devam etmiş; Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Trabzon, Giresun, Ordu ve başladığı yer olan Samsunda tamamlanmıştır. Programa göre yolculuk Canik Kültür Merkezinden başlayacaktı. Tüm hazırlıklar tamamlandı. Canik İlçesi sınırları içinde bulunan okullardan seçilen 37 öğrenci, velileriyle gelip valizlerini otobüse yerleştirmişler.

Canik Belediyesi tarafından projenin adına uygun yaptırılan özel tişörtler ve şapkalar öğrencilere dağıtıldı. Salondaki veliler de çocuklar kadar heyecanlıydı. Kurtuluş Yolu kafilesinin başında Canik Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olan Tekin Karabulut Bey vardı. Bir taraftan çocukların ne yapacaklarını, otobüste ve gidilen yerlerde nasıl davranacaklarını anlatırken, diğer taraftan da şehirlerarası beş günlük yolculuğu nasıl göğüsleyebileceklerini düşünen velileri teselli ediyordu.Çocuklarınız çocuklarımızdır, endişe etmeyiniz diyordu. Gerçekten de yolculuk boyunca da gördük ki, bir baba ancak bu kadar ilgilenebilirdi.

Salonda memleketim şarkısı birlikte okundu. Canik Milli Eğitim Müdürü Sn. Haluk Melekoğlu, İl Milli Eğt. Müd. Yrd. Sn.Alican Usta ve Belediye Başkanı Sn.Osman Genç, ortak teması tarih olan konuşmalarını yaptılar. Çocuklar ve veliler heyecanla alkışladı.

Artık kurtuluş yolunun başındayız. Saatler 15i gösteriyordu. Hep birlikte M. Kemal ve arkadaşlarının denizden karaya çıktıkları yere doğru otobüsle yola çıktık. Oradan asıl yolculuk başlayacaktı.

19 Mayıs Cumartesi günü saat 16.30' lardayız. Türk Kuşunun gösteri sesleri ile çocukların heyecanı birbirine karıştığı bir saatte Kurtuluş Yolunun başlangıcı ziyaret ediliyordu. Başta Canik Belediyesi Başk. Sn. Osman Genç, İl Milli Eğt. Müd. Yrd. Sn. Alican Usta ve Canik Milli Eğt. Müd. Sn. Haluk Melekoğlu bu ziyarete iştirak ettiler ve uğurladılar.

Otobüste bendeniz (Tarih öğretmeni) ile birlikte 37 öğrencimiz, Canik Milli Eğt. Şb. Müd. Tekin Karabulut (Otobüs sorumlusu), Yavuz Selim İlköğretim Okulundan Nurhan Orhan (Sosyal Bilgiler Öğretmeni), Dereler İlköğretim Okulundan Numan Aydoğan (Müd. Yrd. Sosyal Bilgiler Öğretmeni) ve doktorumuz Hasan Ulubay (Gazi Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı)bulunmaktadır.

Artık Havza yolundayız… Tarih başlıyor… Yarın inşallah TARİHin başındayız…  Selam ve sevgi ile …
/Mustafa GENÇ
28.05.2012


21 Mayıs 2012 Pazartesi

Şu Bir Gerçek Ki; Bu Kent 19 Mayıs Farklı Yaşıyor.

Bu zamana kadar çok 19 Mayıs Bayram'ı gördüm ama Samsun'un bu bayramı bu kadar sahiplenmesine rastlamadım desem yeridir.. O nasıl bir, insan seliydi... O nasıl bir, trafik kilitlenmesiydi... O nasıl bir, kentin her yerinde ayrı ayrı kutlamaydı.. Canik Bölgesi'nde doğu park adeta doldu taştı. Türk yıldızları gösterisini yaparken, inanın Kutlukent Bölgesi'ne kadar araç kuyruğu vardı.. Herkesin ellerinde fotoğraf makineleri, cep telefonları görüntü çekiyorlar. Araçlar yol kenarlarına park etmiş. Çocukların ellerinde bayraklar var. Üst geçitler bile hepsi hınca hınç dolmuş..

Tepelerde insanlar gökyüzüne bakıyor. Ellerinde yine bayraklar... Hemen her evin balkonunda, camında bayrağımız asılı..  Doğu Parkta onlarca genç bir gurup oluşturmuş, 10. Yıl Marşı söylüyor.. Çevresindekiler de onlara katılıyor.. İğne atsan yere düşmez adeta..

Stattaki resmi kutlamaları söylemiyorum; Hiçbir organizeye katılmadan, sadece kendi öz iradesiyle, eline bayrağını alıp sokağa çıkması, doğu parka koşması, sonrasında da yine bayraklarıyla 'o günü yaşamasını'.. Dün belki de kendi adıma da bayramı böylesine dolu dolu yaşadım. Tütün İskelesi'nin önünü görmek gerekirdi. İnsanlar akın akın oraya gelmiş, Ata'nın o ilk adım noktasında 'o günü yeniden yaşıyorlar'..

Trafik yine kilitlenmiş.. İnsanlar adeta sel gibi akın etmiş.. Oysa her gün görebilir orayı.. Ama Samsunlu bir şeyin farkında.. Bu kent 19 Mayıs kenti. Ve bu kent için 19 Mayıs böylesine önemli..  Akşam olunca hem Cumhuriyet Meydanı, hem de Atakum bir başka heyecanlıydı. Işın Karaca ve Edip Akbayram'ın ayrı ayrı konserleri öylesine ilgi gördü ki; yine trafik kilitlendi ve insanlar sel gibi aktı..

Akşamleyin eve trafikten çıkıp ta 22.00 gibi dönerken, hiç sıkılmadım yol boyu otomobilimle dur, kalk yapmaktan.. Çünkü o binlerce insan Atatürk sevgisi ve 19 Mayıs kentinde yaşamanın verdiği coşkuyla sokaktaydı.. Yaşıyordu adeta o günü doyasıya.. Biz farklıyız biz 19 Mayıs kentliyiz diye haykırırcasına, eğleniyor, coşuyordu..  Akşam eve gittiğimde televizyondaki gece haberlerine ancak yetiştim..  İstanbul, Ankara, İzmir'de de coşku vardı. Şişli de on binler yürüdü. Ancak spiker Samsun'a bağlandığında Samsun'daki muhabiri 'günü şöyle özetliyordu'..

'Burası çok farklı. Buradaki ruh çok değişik. Samsun'da öyle bir coşku var ki; sanki 93 yıl önceki ruhla insanlar Atatürk'ü anıyor. Samsun'da nereye baksan o coşkuyla 19 Mayıs kentinde olduğunu fark ediyorsun. İnsanlar bir bayram havasından daha çok, o günü 'ilkadım günü' gibi yaşıyor..  Devam ediyor; Şenlik var, coşku var ama 'daha çok duygusallık da hakim. Buradaki coşkuya bakınca, insanlarla konuşunca, Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışının heyecanını yaşıyorsun. Anlatmak zor'.. diyordu..

Bizce de; Evet zor.. Onu ancak bu kentin insanları bilebilir.. Çünkü Samsun'da 19 Mayıs denildiğinde  'tüyleri diken diken olmayan, o anı hissetmeyen, Atatürk'ü anmayan Samsunlu yoktur'.. Onun için kelimelerle ifade etmek de zordur.. Yaşamak lazım.  Tıpkı O muhabirin anlatırken, heyecanlandığı gibi..

21.05.2012
/A.YENER CABBAR

Sonsuza Dek 19 Mayısları Kutlamak Dileğiyle

Bir 19 Mayıs’ta Samsun’da olamamanın üzüntüsü içerisindeyim. Kurtuluş savaşı meşalesinin ateşlendiği bu tarihi günün yıl dönümünde çok sevdiğim şehrimden uzakta olmanın burukluğunu yaşıyorum. Hem de 19 Mayıs kutlamaları ile ilgili ileride daha çok konuşulacak kararların alındığı ve söylemlerin yapıldığı bir dönemde … Bu kararlar ve bazı söylemler içinde Atatürk sevgisi taşıyan herkesi derinden üzmüştür. Ki o Atatürk sevgisi Kurtuluş savaşı şartlarını bizzat yaşayan ya da sonradan yaşayanlardan dinleyip veya okuyarak öğrenen her Türk’ün yüreğine işlenmiştir. Bu öyle bir sevgidir ki stadlara giremese de caddelerde insan seli olup çağlar durur. Bunun örneğini Bağdat caddesinde, Şişli’de ve İstanbul’un birçok yerinde bizzat yaşadık ya da tv’lerden izledik. Fakat aklım hep Samsundaki etkinliklerde kaldı. Ay yıldızlı bayrağımızın altında Atatürk’ün esaret zincirlerini parçalayıp bizlere armağan ve emanet ettiği kurtuluşu ve Hürriyet havasını bizzat başlangıç noktasında solumak bu 19 Mayıs’ta nasip olmadı.

Dört bir yandan Bağdat caddesine ellerinde bayrakları ve Atatürk posterleriyle gelen insanların kararlılığı ise içimizi az da olsa rahatlattı. Herkesin Atatürk’ü sevmesini bekleyemeyiz ama bazı medya kuruluşları ve onları yönlendiren çevrelerce insafsızca yerilmesine de demokrasi adına kılıf bulamayız. Hele de bunun sadece kendisine anlatılanları dinleyerek fikir dünyasını geliştirecek çocuklarımız üzerinde uygulandığını düşünürsek ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir gençlik’ yetiştirmenin ne kadar zaafa uğrayacağı da aşikardır.

Bir an aklımdan Bandırma vapurunun Samsun’a varamadığı düşüncesi geçiyor. Neler mi olurdu? Öncelikle Osmanlıyı yutmayı ve İslam’ı Anadolu’dan sürmeyi, Konstantinapol hayalini gerçekleştirmeyi ve Anadolumuzu paylaştırmayı düşleyen Emperyalistlerin hayali 100 yıl ertelenmezdi. Ertelenmezdi diyorum çünkü bu fikirler Batılıların hayal dünyasından hiç silinmedi. Fırsat buldukça da dişlerini gösteriyorlar. Bu düşünce sahiplerinin sırf bu yüzden olsa bile Atatürk’e tahammül edemeyişlerini anlamak mümkün. O yoksul milletin inanacağı bir önder bulduğunda nasıl mucizeler yarattığını çok acı görmüş oldular. Her yüzyıl bir yıldız lider ortaya çıkarır. ‘Bizim şanssızlığımız 20. yüzyılda bu liderin Atatürk olarak Anadolu’da ortaya çıkmasıdır.’ diyen yabancı devlet adamı konuyu ne de güzel özetlemiş. Canlarını hiç düşünmeden feda ederek bizlere bağımsızlığımızı sağlayan bütün vatan evlatlarının ve komutanlarımızın ruhu şad olsun. Hiç düşündünüz mü ? Şayet Kurtuluş savaşı kazanılmasaydı bize bırakılan Anadolu’dan İstanbul’a , İzmir’e , Edirne’ye, Antalya’ya veya Erzurum’ a giderken kaç noktada pasaport kontrolü yaptıracaktık. Eyüpsultan’da, Sultanahmet’te,Süleymaniye’de Selimiye’de acaba bir Cuma namazı kılma şansımız olacak mıydı?

İnanın değişen hiçbir şey yok. Aradan yüzyıl geçse de Batı yine aynı Batı.. Yalnız edindikleri tecrübelerden taktikleri değişti. Gördüler ki tek yürek tek bilek olursa Türk’ü ve Türk ordusunu hiçbir kuvvet alt edemez. Çevremizde planlarını uygulamaya koydular bile. Sıra güçlü ulus devletlerini yutmaya gelince bunu da nasıl yürüteceklerini hep birlikte ibretle izleyeceğiz.

Sonsuza Dek 19 Mayısları Kutlamak Dileğiyle..

/Yücel TÜRE
21 Mayıs 2012

19 Mayıs 1919’dan 19 Mayıs 2012’a Ve Kutlamalarda Yaşanan Yanlışlar.

Her yıl büyük bir coşku ile kutlanan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı bu yıl hükümetin birbiri ardı sıra yayınladığı genelgelerle karmakarışık edildi. 19 Mayıs 1919, Bu ülkenin düşman işgalinden kurtarıldığı ve bizlerin bu topraklarda özgür yaşamasını sağlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımının atıldığı tarihtir. Bu bayramın anlaşılabilmesi için Türklerin Anadoluya ayak basmasından 1919’ a kadar geçen tarihi sürecin çok iyi bilinmesi ve ona göre değerlendirilmesi gerekir. Bu süreci doğru okuyan hiç bir Türk’ün, bu bayramdan ve onun çağrıştırdığı büyük başarıdan rahatsız olması düşünülemez. O nedenle bu tarihi süreci kısaca hatırlamamızda yarar olduğunu düşünüyorum.

Türklerin Orta Asya’dan gelerek 1071 de Malazgirt’ten Anadoluya geçmesi ile başlayan büyük serüven, Anadolu’da kurulan çeşitli beylikler halinde devam etmiştir. Osman Bey’in bu beylikleri Osmanlı sancağı altında buluşturması ile kurulan Osmanlı Devleti zamanla büyük bir imparatorluk haline geliyordu. Üç kıtaya yayılan bu imparatorluk çok şaşalı geçen bir dönem sonrası, saltanat kavgaları ve yeteneksiz padişahların elinde önce duraklama dönemine daha sonrada çöküş dönemine girecektir. 1915 de Avrupa’da patlayan 1. Dünya Savaşı kısa süre sonra Osmanlı Devleti’ni de içine çeker ve Osmanlı İmparatorluğu’nun da içinde olduğu İttifak Devletleri savaşı kaybeder. İmzalanan Mondros Müttarekesi’nin ağır şartlarını kabul etmek zorunda kalan büyük İmparatorluk artık parçalanmaktadır. Ege Bölgesi Yunanlılar, Akdeniz ve Güneydoğu Bölgesi ingiliz ve Fransızlar tarafından işgal edilmiştir.

1.Dünya Savaşı’nın sonunda Yıldırım Orduları Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918 de İstanbul’a gelir. Mustafa Kemal Paşa’nın Haydarpaşa’da İstanbul’a ayak bastığı sırada kendisine İtilaf Devletlerinin donanmalarının boğazı ablukaya almakta olduğu haberi ulaştırılır. Çanakkale de askerlerine “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” diyen Mustafa Kemal Paşa, boğazın ablukaya alınmasını, “Geldikleri gibi giderler” sözleri ile cevaplıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu genç subayı artık Osmanlı Devleti’nden umudunu kesmiş ve kafasında yeni bir Türk Devleti’ni kurmanın son çare olduğu görüşlerini yakın arkadaşları ile paylaşmaya başlamıştır. Daha Haydarpaşa’da İstanbul’a ayak bastığı anda yakın arkadaşlarına, “İstanbul’a gelmekle hata ettim. Ne yapıp edip en kısa zamanda Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı” diyordu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa mütareke döneminde İstanbul’da kaldığı 184 günde siyasi girişimlerde bulunuyor, 4 kez padişahla görüşüyordu.

Bu girişimlerinin sonunda, yakın arkadaşlarına “Bağımsızlığımızın ve varlığımızın ancak kanımızı, canımızı esirgemeyeceğimiz bir savaşla kurtarabileceğini” söylüyordu. Bu durum karşısında alınacak tek karar ve tek çare, “Milli egemenliğe dayalı, bağımsız bir Türk Devleti kurmaktır” diyor ve parolası “Ya istiklal, ya ölüm” olan bir mücadelenin ilk adımını atıyordu. Bu sırada İstanbul Hükümeti de hakim olan düşünce, parçalanmaksızın harpten zaferle çıkmış bir devletin himayesine girmektir. Onlara göre, harp muzafferlerine karşı bir kurtuluş savaşına kalkışmak intihar demektir. Bu durum tespitini yapan Mustafa Kemal Paşa için yapılacak tek şey bir an önce Anadolu’ya geçmektir.

Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy Mart 1919 da Ankara’ya intikal edeck XX.Kolordu Komutanlığına, Kazım Karabekir Paşa’da 13 Nisan 1919 da Erzurum’da ki XV. Kolordu Komutanlığına atanmıştır. Bundan sonra beklenen, Mustafa Kemal Paşa’nın da IX. Ordu Birlikleri Komutanlığına atanmasıdır. Mustafa Kemal Paşa Albay İsmet (İnönü) , Fevzi ( Çakmak) Paşa, Fethi Bey (Okyar), Rauf Beyleri de ( Orbay) kurtuluşun Anadolu’da olacağına ikna etmiştir. Tam bu sırada İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı İstanbul Hükümetine, Karadeniz Bölgesinde Hristiyan azınlığa yapılan saldırıların durdurulmasını ve asayiş sağlanamazsa Karadeniz Bölgesini de işgal edeceklerini tebliğ etmişlerdir.

Bu rapor, Mustafa Kemal Paşa’nın merkezi Samsun’da bulunan 9.Ordu Birlikleri Müfettişliğine atanmasının yolunu açar. Böylece, Mustafa Kemal Paşa yanında ki 18 silah arkadaşı ile 16 Mayıs’da İstanbul’dan çok da güvenli olmayan Bandırma Vapuru ile Samsun’a doğru yola çıkıyordu. Üç gün sonra 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’da Anadolu’ya adım atıyordu. Bilindiği gibi Mustafa Kemal Paşa Samsun’da Anadolu’yu işgalden kurtarabilmek için halkı bu mücadeleye inandırmak için neler yapılması gerektiğini planlamaya başlar. Çalışmalarını kademe kademe Anadolu’nun her tarafına ulaştırır ve dava arkadaşları ile birlikte anadolu halkını toplu bir kurtuluş mücadelesine hazırlar.

Savaştan yenik çıkan ve çok sayıda genc insanını kaybeden Anadolu halkı yoksul ve perişandır. İşte böylesine umutlarını kaybetmiş bir halkı inandırmak gibi yeni bir savaşa inandırmayı başarır. Havza’dan sonra Amasya’dan ilk duyurularını yapar. Daha sonra toplanan Erzurum ve Sivas kongreleri ile gerekli hazırlıklar tamamlanmıştır. Ankara’ya dönen Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları son noktayı 23 Nisan 1920 de TBMM açarak koyuyordu. Kuvayı Milliye örgütleri dağıtılarak düzenli ordu kuruluyordu.

Böylece başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı, 30 Ağustos 1922 günü büyük bir zaferle sonuçlanıyordu. 09 Eylül 1922 de İzmir’in işgalden kurtarılması ile Anadolu düşmandan temizlenmiş oluyordu. 10 Ağustos 1920 de Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan arasında imzalanan Sevr Antlaşması ile Osmanlı toprakları bölüşülmüş ve Türkler son vatan toprağı olan Anadolu’nun ortasında adeta kendi topraklarında tutsak edilmişti. Kazanılan Kurtuluş savaşı’nı takiben, önce 01 Kasım 1922 de Saltanat kaldırılıyor, sonra da 24 Temmuz 1923 de Lozan Antlaşması’nın imzalanması ile Sevr Antlaşması yırtılıp atılıyordu. 29 Ekim 1923 de ilan edilen Cumhuriyet ile özgür ve çağdaş bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti kuruluyordu.

Şimdi böylesine başarılarla dolu bir sürecin kutlanması olan bayram’a kısıtlamalar getiriliyor. Bununla da yetinmeyip, diğer ulusal bayram kutlamaları da kuşa çevriliyordu. Bir toplumun başarılarını simgeleyen bayramların yozlaştırılmasının çok önemli nedenleri olması gerekir. Bugün gelinen nokta da bunların sorgulanması ve cevaplanması lazımdır. Acaba sorun, bu bayramların Laik ve Çağdaş bir Hukuk Devleti’ni ve bu başarıyı sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’ü çağrıştırması mıdır?
Yoksa, Cumhuriyetle birlikte kaldırılan Saltanat ve Hilafete özlem midir? Yazık ki, günümüzde Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşananlar ve bu topraklarda kaybedilen özgürlük günleri unutulmuş gözüküyor. Bu topraklarda özgürce yaşayabilmemizi canları ve kanları pahasına bizlere armağan edenler sorgulanmak istenmektedir. Toplumun bu gelişmeleri çok iyi tahil etmesi gereken günlerden geçiyoruz.

Sivil Toplum Kuruluşlarının Affedilemez Yanlışı;
Halkın seçtiği Büyükşehir Belediyesi Atatürk Anıtı’nda ki çelenk koyma törenine bandoyu vermemesi anlaşılır gibi değil.. Üzülerek söylemek gerekirse bu değişim ve dönüşüme karşı çıkanlarda, hala günlük çıkarlar ve egolarını tatmin etmek uğruna birbirleri ile ters düşebiliyorlar. Sergileyecekleri birliktelikle seslerinin daha yüksek çıkacağını dahi göremiyorlar. 19 Mayıs 1919’ un 93. yıl dönümünde kutlamalara sahip çıkmak uğruna sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu birlikteliğini de dinamitlemekten kaçınmıyorlar. Atatürk’e saygı çelenk koyma törenini ve çok önem verilen “Bayrak Yürüyüşünü” dahi ayrı yapıyorlar. Aralarında muhtemelen iletişim hatalarından oluşan yanlış anlamaların hesaplaşmasını dahi bayram sonrasına erteleyemeyenler haklılıklarını kimseye anlatamayacaklardır. Anlatamazlar. Yazık. Yazıklar olsun..

/Sadi SUBAŞI
21 Mayıs 2012

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Samsun 19 Mayıs'ına Sahip Çıkmalı, Çünkü;

Türkiye'de acaba kaç ilde 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Samsun'daki kadar gündemde olabilir diye düşünüyorum bazen.. Dün bir arkadaşım bir soru sordu: 19 Mayıs 1919'da ne olmuştur dedi. Ben de bildik yanıtı verdim. "Atatürk Samsun'a çıktı" dedim. Sonra aynı soruyu bilememişim gibi bir tavırla bir başka arkadaşıma sordu. 'Ben o sırada acaba neyi yanlış söyledim diye düşünürken, diğer arkadaş ta aynı şekilde yanıt verdi. O sırada, büroda bulunan bir misafirimiz de 'Samsun'da 19 Mayıs denilince, üzerine başka bir olay düşünemiyorum" dedi. Evet haklıydı ne olabilirdi ki..  'Yanıtı ilginçti, soruyu soran arkadaşın'... Mustafa Kemal Paşa Samsun'a çıktı. Atatürk değil.

Onu Türk ulusunun önderi ve Atatürk yapan sürecin ilk adımı Samsun'dur diye, sorduğu sorunun 'çok ince ayrıntısını' verdi. Haklıydı.. Atatürk, Samsun'a ilkadımını attığında 'Henüz Atatürk' değildi. Kurtuluş mücadelesini başlatarak dalga dalga 'Bu milletin Ata'sı olmayı başardı. Sonra yeni bir misafirim geldi. Diş hekimi Aybars Turan. Fethiye'ye yerleşmişti. Ama 19 Mayıs'ı Samsun'da kutlamak istemiş.. Yüreğinin çektiği yere gelmiş, 19 Mayıs kentine. Biraz sohbet ettik, sonra çelenk koyma törenine gitmek için ayrıldı.

Dün bir çok misafirimiz oldu ve ben de zaman bulup, ziyaret gerçekleştirdim dışarıda.. Nereye gitsek 19 Mayıs Bayramı ile ilgili bir sohbet açıldı..  O sırada 'gökyüzü Anadolu kartallarının gösterilerine tanık oluyordu. Türk yıldızları öyle bir gösteri yapıyordu ki; tüylerimiz diken diken oldu. Gittiğimiz bir yerde, 'Statta kutlama var mı diye soruldu' Var dedim. Gidelim o zaman, yarın çoluk çocuk dediler.

Samsunlu buna alışık. 19 Mayıs kentinin bir yaşayanı olmanın özelliğini biliyor. O gün onun gurur günü.. Güzel ülkemin hemen hemen her ilinin bir özel günü ve hikayesi vardır ama Samsun için 19 Mayıs bir kurtuluş destanının başlangıcıdır.. Farklıdır yani. Bir ulusun küllerinden yeniden doğuşunun ilk kıvılcımıdır.. Mustafa Kemal'i, Atatürk yapan bir mücadelenin, bir omurgalı duruşun 'yol haritasıdır'.. O nedenle, hangi ilde nasıl kutlanırsa kutlansın.. Hangi ilde, kaç gün süreyle bayram yapılırsa yapılsın..  Samsun'da başkadır o havayı teneffüs etmek. Onurdur bu kentte, o günü tekrar yaşamak.

Öyle bir limandır ki; Mustafa Kemal'in ilk adımını attığı Tütün İskelesi, 'görenlerin gözlerini yaşartacak kadar' görkemli, bugünkü kadar yeni, canlı, geçmişi günümüze taşıyacak kadar 'destansı'..
19 Mayıs İlçesi'yle, 19 Statı'yla, Ondokuzmayıs Üniversitesiyle, 19 Mayıs lisesi'yle, 19 Mayıs Halk Kütüphanesi'yle, 19 Mayıs Mahallesi'yle ve İlkadım İlçesi'yle iliklerine, dokularına kadar "19 Mayıs'ı sahiplenmiş bir kenttir' Samsun.. Ve adına yakıştığı, tarihiyle örtüştüğü gibi yaşamalı... Amazon, sülün ve aslan heykelleriyle ‘anılmak istense de’, bu kent 19 Mayıs 1919’da başlayan destanın yazıldığı Samsun’dur..  Türk ulusunun Kurtuluş mücadelesinin İlkadım kentidir..

19.05.2012
/A.YENER CABBAR

Samsun Halkı 19 Mayıs Ruhuna Sahip Çıkacak Mı?

Milli bayramlarla ilgili hükümetçe yapılan yeni düzenlemeler, birçoğumuzu endişelendirmiş ve derinden üzmüştür. Şüphesiz 19 Mayısla ilgili yapılan birçok yeni düzenleme ise bütün yurtta olduğu gibi Samsunda yapılacak olan törenlerin olağan akışını da değiştirmiştir. Bu yüzden en başta Samsun halkı, 19 Mayısın ev sahibi kimliği ile 19 Mayıs ruhuna sahip çıkmalıdır. O asil ruhun tümden yaşatılması için Samsun halkı ve dışarıdan gelen bütün misafirler Atatürk’ün Samsuna çıktığı o önemli noktaya koşmalı, Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının karaya çıkışına tanıklık etmelidir. Her şeye rağmen daha kalabalık ve daha bilinçli insanlar 19 Mayıs ruhunu paylaşmak için birlikte hareket etmelidir. Bu aynı zamanda halkın 19 Mayıs ruhuna sahip çıkmasıdır. Elbette bu vatanı kurtaranlara minnet duyan herkes, 19 Mayıs ruhuna sahip çıkar ve çıkacaktır. Bu hiçbir engelle önlenemez. Samsunda ve başka yerlerde büyük önder Atatürk’ün izinden 19 Mayısı kutlamak önemli bir ayrıcalıktır. Ne yazık ki 2012 yılında kutladığımız 19 Mayıs, eskiden kutladığımız 19 Mayısların coşkusundan uzak ve kopuk olmuştur. Ne Sayın Cumhurbaşkanı\ne Sevgi Bayrağı gönderilmiş ne de Atatürk anıtına çelenk sunumu yapılmıştır. Bütün bunların kaldırılması ne demektir? Samsun halkı bunu çok düşünmektedir!

Samsun halkı, \bu vatan böyle kurtuldu\ demek için Atatürk’ün karaya ayak bastığı noktada 19 Mayıs sabahı genci-yaşlısı toplanacak ve Atatürk’ün yaptıkları önünde saygıyla eğilecektir. Ama hiçbir şekilde Samsun halkı, dik duruşundan asla taviz vermeyecektir. Atatürk’ün bizlere bıraktığı ve işaret ettiği o yolda özgürlüğüne tümden sahip çıkacaktır. Hiçbir şekilde öz benliğimizi yitirmeden kendi ruhumuza, 19 Mayıs ruhuna büyük bir kararlılıkla sahip çıkmak zorundayız. Çünkü o ruh, bu millete hayat veren, nefes aldıran, ufkunu genişleten, özgürlüğünü garanti eden, kimseye boyun eğdirmeyen anlamlı bir ruhtur. Bu yüzden düşmanı, istemeyeni, kıskananı, çekemeyeni çok olabilmektedir. Bunu her fırsatta görebiliriz. Bu tanıklığımız bizi üzebilir, bizi yıldırabilir eğer biz bundan yılmadan, bundan korkmadan dik duruşumuzu devam ettirebilirsek, o ruh bize gerçek özgürlüğü ve gerçek bağımsızlığı yaşatır. İşte bütün kavga bu yüzdendir. Bu kavganın adresi sadece Samsun değil, bütün yurttur. Türk gençliği bu kavganın en önünde olmalıdır. Ne bu vatan ne de bu millet sahipsizdir. 19 Mayıs ruhu, bu vatanın sahiplerinin asil ve kararlı ruhudur. Bizler bu özel değerlerimize ne kadar sahip çıkabilirsek, o kadar çok mutlu ve huzurlu yaşayabiliriz. Eğer bu değerlerimizin hiçbir kıymetini bilmez, onları unutursak, başımız sıkıntıdan kurtulmaz. Kimse şüphe etmesin ki, Samsun halkından hiç kimse 19 Mayıs ruhunu koparamaz. İsteyen istediği kadar uğraşsın, istediği kadar engel koysun Samsun halkının dik duruşu karşısında mutlaka eriyip gidecektir. Bundan herkes emin olsun. Samsun halkı isterdi ki, birlik ve beraberlik içerisinde bu 19 Mayıs coşkusunu daha da ileri noktalara birlikte götürerek yaşayalım. Bu Samsunun ve Samsunlunun vazgeçilmez hakkıdır.

Resmi kısıtlamalara rağmen Samsun 19 Mayıs coşkusunu bazı sivil toplum örgütlerinin katılımı ile sevgi seline dönüştürecektir. Bakalım bu sevgi selinden Samsun halkını kim koparabilecek, kim Samsun halkının bu 19 Mayıs coşkusuna dur diyebilecektir. Hiç şüphesiz bu konuda Samsun halkı sadece tepkisini değil, Atatürk’e bağlılığını, bu vatanı kurtaranlara minnet duygularını en seviyeli ve en anlaşılır şekilde gösterecektir. Samsun halkına yakışan da bu değil mi? Herkesin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlu ve coşkulu olsun. Şehitlerimizin, Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının ruhları şad olsun…

19.05.2012
/Ayhan HAMLI

Samsun 19 Mayıs'ına Sahip Çıkmalı, Çünkü;

Türkiye'de acaba kaç ilde 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Samsun'daki kadar gündemde olabilir diye düşünüyorum bazen..  Dün bir arkadaşım bir soru sordu: 19 Mayıs 1919'da ne olmuştur dedi. Ben de bildik yanıtı verdim. "Atatürk Samsun'a çıktı" dedim. Sonra aynı soruyu bilememişim gibi bir tavırla bir başka arkadaşıma sordu. 'Ben o sırada acaba neyi yanlış söyledim diye düşünürken, diğer arkadaş ta aynı şekilde yanıt verdi. O sırada, büroda bulunan bir misafirimiz de 'Samsun'da 19 Mayıs denilince, üzerine başka bir olay düşünemiyorum" dedi. Evet haklıydı ne olabilirdi ki.. 'Yanıtı ilginçti, soruyu soran arkadaşın'... Mustafa Kemal Paşa Samsun'a çıktı. Atatürk değil.

Onu Türk ulusunun önderi ve Atatürk yapan sürecin ilk adımı Samsun'dur diye, sorduğu sorunun 'çok ince ayrıntısını' verdi. Haklıydı.. Atatürk, Samsun'a ilkadımını attığında 'Henüz Atatürk' değildi. Kurtuluş mücadelesini başlatarak dalga dalga 'Bu milletin Ata'sı olmayı başardı. Sonra yeni bir misafirim geldi. Diş hekimi Aybars Turan. Fethiye'ye yerleşmişti. Ama 19 Mayıs'ı Samsun'da kutlamak istemiş.. Yüreğinin çektiği yere gelmiş, 19 Mayıs kentine. Biraz sohbet ettik, sonra çelenk koyma törenine gitmek için ayrıldı. Dün bir çok misafirimiz oldu ve ben de zaman bulup, ziyaret gerçekleştirdim dışarıda..

Nereye gitsek 19 Mayıs Bayramı ile ilgili bir sohbet açıldı.. O sırada 'gökyüzü Anadolu kartallarının gösterilerine tanık oluyordu. Türk yıldızları öyle bir gösteri yapıyordu ki; tüylerimiz diken diken oldu. Gittiğimiz bir yerde, 'Statta kutlama var mı diye soruldu' Var dedim. Gidelim o zaman, yarın çoluk çocuk dediler. Samsunlu buna alışık. 19 Mayıs kentinin bir yaşayanı olmanın özelliğini biliyor. O gün onun gurur günü..

Güzel ülkemin hemen hemen her ilinin bir özel günü ve hikayesi vardır ama Samsun için 19 Mayıs bir kurtuluş destanının başlangıcıdır.. Farklıdır yani. Bir ulusun küllerinden yeniden doğuşunun ilk kıvılcımıdır.. Mustafa Kemal'i, Atatürk yapan bir mücadelenin, bir omurgalı duruşun 'yol haritasıdır'..
O nedenle, hangi ilde nasıl kutlanırsa kutlansın.. Hangi ilde, kaç gün süreyle bayram yapılırsa yapılsın.. Samsun'da başkadır o havayı teneffüs etmek. Onurdur bu kentte, o günü tekrar yaşamak.

Öyle bir limandır ki; Mustafa Kemal'in ilk adımını attığı Tütün İskelesi, 'görenlerin gözlerini yaşartacak kadar' görkemli, bugünkü kadar yeni, canlı, geçmişi günümüze taşıyacak kadar 'destansı'..
19 Mayıs İlçesi'yle, 19 Statı'yla, Ondokuzmayıs Üniversitesiyle, 19 Mayıs lisesi'yle, 19 Mayıs Halk Kütüphanesi'yle, 19 Mayıs Mahallesi'yle ve İlkadım İlçesi'yle iliklerine, dokularına kadar "19 Mayıs'ı sahiplenmiş bir kenttir' Samsun..

Ve adına yakıştığı, tarihiyle örtüştüğü gibi yaşamalı... Amazon, sülün ve aslan heykelleriyle ‘anılmak istense de’, bu kent 19 Mayıs 1919’da başlayan destanın yazıldığı Samsun’dur.. Türk ulusunun Kurtuluş mücadelesinin İlkadım kentidir..

/A.Yener CABBAR
19 Mayıs 2012

18 Mayıs 2012 Cuma

19 Mayısı Doğru Anlamak ve Anlatmak

19 Mayıs, Atatürkü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. Osmanlı için bir dönüm ve dönüşüm noktasıdır. 19 Mayıs, ölmüş kabul edilen bir annenin doğum sancısıdır. Bu noktayı göremeyenler ile basit ideolojik hesaplarla tarihi gerçekleri örtmeye çalışanlar aslında, tarihi yapanlara olduğu kadar gelecek nesillere de büyük zulüm yapmaktadırlar.

Bizim kuşağın 19 Mayısları bayramdan çok övgü ve sövgü günleri ile biraz da baldır- bacak gösterisi idi. Artık 19 Mayıslar övgü ve sövgü günleri olarak değil, nasıl bir spor ve nasıl bir gençlik sorularının cevaplandırıldığı ve tartışıldığı günler olmalıdır.

Atatürk’ün İstanbul’dan kaçarak Samsuna geldiği yalanlarının artık çok gerilerde kaldığını hepimiz biliyoruz. Ayrıca Padişah Vahdettin’in de Atatürk’ü ülkeyi kurtarma amacıyla Anadolu’ya gönderdiğinin de doğruluğunu…Atatürk Samsuna gönderilirken kağıt üzerindeki görevi, Samsun ve çevresindeki asayişi düzeltmek, asıl görevi ise, görünmeyen fakat, asıl görevi olan Anadolu’yu ayaklandırmak ve düşman işgaline son vermekti.

Nitekim İstanbul’dan ayrılmadan önce Padişah tarafından kabul edildiğinde kendisine, …Paşa paşa, memleketi kurtarabilirsiniz denilmesi, Atatürk’ün ikinci ve esas görevini ifade eder. Ancak o günün şartlarında bunun açıkça ilan edilmesi mümkün değildi.

Ayrıca Hüsrev Gerede ile görüşmesinde de, seyahatinin resmi şeklinin, Samsun ve havalisi ile Şark vilayetlerindeki asayişsizliği düzeltmek üzere muvakkaten Sultan Vahideddin ve Sadrazam Damat Ferid tarafından gönderildiğini, fakat asıl maksadının düşman süngüleri altındaki bir yerde milli birlik ve kurtuluş teşkilatı yapılacağından bu kutsal gaye ile milletin sinesinde çalışmak üzere Anadolu'ya geçeceğini bizzat ifade etmesi de bu gerçeği ortaya koymaktadır.

19 Mayıs bizimdir. O günün şartlarında alınabilecek en kutsal bir adım, alınabilecek en iyi bir karardı.  19 Mayıs, ölmüş zannedilmiş bir annenin canlı doğumudur. Bu çocuk, bugünkü Türkiyedir. Bugünü doğru anlayalım, doğru anlatalım.Selam ve sevgi ile… 

18.05.2012
/Mustafa GENÇ

Yarın 19 Mayıs

Yarın 19 Mayıs.
Yani...
Kurtuluş meşalesinin yakıldığı gün.
***
Bugünden oturup, kafamızı iki elimizin arasına alıp...
19 Mayıs\ı düşünmek gerekir.
19 Mayıs\a nasıl gelindi?
Neden gelindi?
Atatürk, niye Samsun\a çıktı?
Atatürk\ün Samsun\a çıkmasının şartlarını oluşturan kimlerdi?
Hangi ülkelerdi?
Bugün neredeler?
Neyin peşindeler?
Hatta...
Bu ülkenin yeni bir 19 Mayıs\a ihtiyacı var mı?
Ülkemiz yeniden o günlere doğru mu sürükleniyor?
Yoksa, 19 Mayıs 1919\un şartları çok mu geride kaldı?
***
Atatürk\ü anlamak?
Atatürk neyin peşindeydi, neyi hedefledi...
Bu vatana, bu millete ne verdi?
Bıraktığı miras...
Yurtta sulh, cihanda sulh sözleriyle...
Yanağınıza yumruk atana, öbür yanağınızı çevirin mi? demek istedi!
Yoksa...
O büyük insan...
Bağımsız bir Türkiye\de...
Köle olmayan Türk milleti mi yaşasın istedi?
***
Yani...
Yarın onun manevi huzuruna çıktığınızda...
Karşısında bir dakikalık saygı duruşu yaparken...
Onun emanetine sahip çıktık diyebiliyor muyuz?
Yoksa...
Anıtında da olsa gözlerinin içine bakamayıp...
Bakma bize öyle, hainliğimizi bir kez daha yüzümüze vurma! diye mi yalvarıyoruz.
***
Yarın 19 Mayıs!
İçini doldurmadıktan sonra...
Statta kutlasanız ne olur?
Meydanlarda coşkular yaratsanız ne ifade eder?
Yaptığınız törenlere binlerce insan koşsa...
19 Mayıs\ın ne için yapıldığını bilmedikten sonra...
***
Atatürk\ün miras bıraktıklarına sahip çıkamazken...
Onun gösterdiği hedeflere sırtımızı dönmüşken...
Onun kurduğu Cumhuriyeti bir yerlere çekerken...
Birileri de Aman menfaatime dokunur diye sessizce seyrederken...
Yalandan üç-beş kelamla işi savuştururken...
19 Mayıs\ın manasını kafana kazıyıp, uygulamamışken...
19 Mayıs\ı kutlasan ne yazar, kutlamasan kim üzülür?

/Erdem EROL
18.05.2012