31 Temmuz 2012 Salı

Eski Bir Yazı & Kentsel Dönüşüm Pazarlama Ve 200 Evlerin Yıkımı

Son  10  yılın  en  önemli  pazarlama  ve  piyasa  alanlarından  biride  KENTSEL  DÖNÜŞÜM adı  altında  tüm  restorasyon, geliştirerek  kazandırma, özgün  motifleri  koruma  gibi  mimari terminolojileri  bırakarak,  yeni  zorunlu tahliye  dalgaları  yaratarak, inşaat  sektöründe  yeni pazarlar  yaratılmasıdır.  Kentsel  dönüşümü  10-15  katlı,  yeşili  olmayan  binaları  satma olarak  algılayan  ve  mevcut  süreci,  barınma  hakkı  bağlamında  hiç  düşünmeden zorunluluk haline  dönüştüren  bir  neoliberal  tüketim  anlayışı  ile  karşı  karşıyayız.  Hiç bir toplumsal uzlaşma  aranmadan  gecekonduda  yaşayanları  işgalci  olarak  algılayarak, kültürel  öğeler yok  sayılarak  yaratılan  bir  dönüşümdür  aslında. YaşanaN  durum  yerel  bir sorun   değildir. Yaşanan  Küreselleşmenin  insana  bakışı  ile  ilgilidir.

Bakın  Samsun’da  bu  dönüşüme  nasıl  katılmıştır. Hangi  toplumsal  uzlaşı  boyutunda? Hangi  ekonomik  uzlaşı  boyutunda? Haber  aynen  şöyledi.  Diğerleri  gibi.  Sulukule, Edirne,  Armutlu  diğerleri  gibi:

‘’Samsun'un 200 Evler Mahallesi'nde yaşamını sürdüren Roman vatandaşlara, büyükşehir belediyesince yapılan konut tahsisinin ardından eski evlerin yıkımı olaylı başladı. Yeni konutların faiz oranlarını ödemeyeceklerini belirten Romanlar, mahalleyi boşaltmak istemedi. Romanlar, mahalleye gelen askerlere tezahüratta bulundu, askerlere karşı koymayacaklarını dile getirdi. Büyükşehir Belediyesi, Roman vatandaşlara TOKİ işbirliğiyle yeni konut yapımı çalışmasını Canik ilçesi 200 Evler Mahallesi'nin arka kısmında 264 konut olarak tamamladı. Roman vatandaşlarla yeni konutlar için 28 bin 100 YTL ana para bedelli, 15 yıl ödemeli anlaşma sağlandı. Ana paraya yıllık memur maaşı oranında artış yapılacağı gibi nedenlerden dolayı toplam ödenecek paranın 60 bin YTL'yi bulacağını belirten Romanlar, faiz oranlarıyla ilgili kendilerine bilgi verilmediği, yüksek faiz oranlarını ödeyecek durumlarının olmadığını belirterek, evleri boşaltmak istemedi’’

Bu  neoliberal  politikaların  nasıl  bir  evrensel  anlayışı  olduğunu  Avrupa  Roman Hakları Merkezi(Macaristan), Helsinki  Yurttaşlar  Derneği, Ulaşılabilir  Yaşam  derneği, Sulukule Roman  Kültürünü  Geliştirme  Ve  Dayanışma  Derneği, Edirne  Roman  Kültürünü  Geliştirme Derneğinin  ortak  metin  Olarak  Başbakana  göNderdiği  mektubu  okuyarak  anlamak gerekiyor.  9  sayfalık  mektubu  kısaltarak  sunuyorum:

Saygıdeğer Başbakan Erdoğan,
Bizler, aşağıda imzası olan kuruluşlar, İstanbul’da ve Türkiye’nin başka yerlerinde yüzlerce Roman ailesini derinden etkileyen, şehir yenilemesi ve rehabilitasyon projelerinden kaynaklanan yeni zorunlu tahliyeler dalgasıyla ilgili kaygılarımızı ifade etmek için size yazıyoruz. Avrupa Roman Hakları Merkezi (ERRC), Romanlara karşı ırkçılıkla ve Romanların insan haklarının çiğnenmesi ile mücadele etmeyi amaçlayan uluslararası ölçekte, kamu çıkarına faaliyet gösteren bir hukuk kuruluşudur. Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye ile komşu ülkelerde barışçıl siyasi diyalogu, demokratikleşmeyi, toplumsal süreçlere sivil katılımı ve insan haklarını ilerletmek ve "daha geniş bir Avrupa"nın sivil tabanda yaygınlaştırılması için çalışmaktadır. Ulaşılabilir Yaşam Derneği (UYD), Türkiye’deki dezavantajlı toplulukları destekleyerek onların toplumsal ve ekonomik haklarına daha ileri düzeyde erişmelerini güvence altına almayı amaçlamaktadır. Sulukule Roman Kültürü Derneği, Türkiye’deki Romanlara karşı önyargı ve ayrımcılıkla mücadele etmek ve Romanlar ile diğer topluluklar arasında hoşgörüye dayanan ilişkiler geliştirmek amacını taşıyan bir Roman sivil toplum kuruluşudur.

İstanbul’un çeşitli mahallelerinde çok sayıda Roman vatandaş ile birlikte süregelen denetim çalışmalarımızın yanı sıra birtakım saha araştırma çalışmaları sonucunda, Romanların zorunlu tahliyelerinin, Türkiye’nin uluslararası insan hakları yasaları uyarınca yükümlülüklerinin açık bir ihlali olduğunu belirtmek durumundayız. Gerçekleri saptama çalışmalarımız sonucunda, zorunlu tahliyeler nedeniyle, aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda Romanın, şu anda evsiz olduğunu ve temel haklarından mahrum bırakıldığını saptamış bulunmaktayız.

Zorunlu tahliyeler uygulaması, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası yasalar nezdinde üstlendiği bir dizi yükümlülüğü ihlal etmektedir. Bunlardan en önemlisi Türkiye’nin kabul etmiş olduğu Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’dir (ICESCR). Bu Sözleşme’nin 11. Maddesinin 1. fıkrasında “Bu Sözleşmeye Taraf olan Devletler herkesin, kendisi ve ailesi için yeterli bir yaşam standardına sahip olma hakkını tanır. Bu standart; yeterli beslenmeyi, giyinmeyi, barınmayı ve yaşama koşullarının sürekli olarak geliştirilmesini de içerir. Taraf Devletler bu hakkın gerçekleştirilmesini sağlamak için, kendi serbest iradelerine dayalı uluslararası işbirliğinin esas olduğunu kabul ederek, uygun tedbirleri alırlar”  denmektedir.

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi (CESCR), yeterli barınma hakkı (yukarıda belirtildiği gibi, mülkiyetin yasalar temelinde güvence altına alınması konusu da dâhil olmak üzere) ile zorunlu tahliyeler arasındaki ilişkiyi ele aldığı 7. Numaralı Genel Tavsiye’sinde, “zorunlu tahliyelerin Sözleşme’nin gerekliliklerini prima facie ihlal ettiğini” belirtmektedir.  7. Numaralı Genel Tavsiye’nin 3. Paragrafında zorunlu tahliyeler “kişilerin, ailelerin ve/veya toplulukların; uygun yasal veya diğer koruma biçimleri olmaksızın veya bunların uygulanması imkânı olmaksızın, yaşadıkları evlerden ve/veya topraklardan kendi rızalarına rağmen çıkarılmaları” olarak tanımlanmaktadır. Nihayet 7. Numaralı Genel Tavsiye’nin 16. Paragrafında Komite şunu ifade etmektedir: “Tahliyeler sonucunda bireyler evsiz kalmamalı veya başka insan haklarının ihlal edileceği bir durumda bırakılmamalıdır. Söz konusu durumdan etkilenenlerin kendilerini koruma imkanı olmadığında, Devlet Tarafı, elindeki kaynakları azami düzeyde kullanarak durumun gerektirdiği şekilde yeterli alternatif barınma imkanı sağlanması, başka bir yere yerleştirme veya verimli toprağa erişim imkanı sağlanması gibi tüm gerekli önlemlerin alınmasını güvence altına almalıdır.”

Bunlara ek olarak CESCR, savunmasız bireylerin veya grupların, başka kesimlerin yanı sıra, etnik ve diğer azınlıkların özel olarak korunması gerektiğini; çünkü bu bireylerin ve grupların, zorunlu tahliye uygulamalarına genellikle oransız olarak yüksek düzeyde maruz kaldığını vurgulamıştır.

CESCR zorunlu tahliyelerle ilgili olarak bir dizi usule dair koruma önlemi tavsiye etmiştir. Bunlar arasında şunlar da mevcuttur: “(a) Durumdan etkilenen kişilere etkin bir şekilde danışılması; (b) Durumdan etkilenen tüm kişilere, öngörülen tahliye tarihinden önce, yeterli ve makul bir mühlet verilmesi; (c) Durumdan etkilenen tüm kişilere, öngörülen tahliyelerle ilgili makul süre içerisinde bilgi verilmesi ve geçerli olduğu durumlarda, söz konusu arazinin ya da meskenlerin hangi alternatif amaç için kullanılacağı hakkında bilgi verilmesi; (d) Özellikle grup halinde insanlar söz konusu olduğu durumlarda, tahliyenin gerçekleştirilmesi sırasında hükümet yetkililerinin veya temsilcilerinin hazır bulunması; (e) Tahliye eylemini yerine getiren tüm kişilerin kimliklerinin usulüne uygun şekilde, tam olarak açıklanması;

Kentsel  dönüşüm  sürecinde  sosyolojik  ve  psikolojik  bilgiyi  insan  temelli  bir  düzlemde ele  almak  zorundayız. Her  şeyin  dönüştüğü  ve  reforme  edildiği  bu  tarihi  dönemde  -17  yy.  Avrupa  reform kelimesini  kirletmeyerek  ve  dönüşen  sağlığı  ve  reformları  göz  önüne  getirerek -Yıkılan 200  evlerin  bulunduğu  mevki  neye  dönüşecek  acaba?

/Cem ŞAHAN
31 Temmuz 2012

Samsun Sokaklarında, Engelli Olmak-Yaşlı Olmak

Samsunumuzun hakkını yemeyelim, yaya olmak, yaşlı olmak, kadın olmak, ihtiyar olmak ve engelli olmak, Samsunda olduğu kadar, yurdumuzun birçok ilinde de zor. Şehirlerimizin tasarımlarını yaparken hep yetişkinlere ve sağlıklı insanlara göre tasarlıyoruz. Çocuklarımıza oyun alanı bırakmadan tasarladığımız kentlerimizde çocuklarımız, sokak aralarında kendilerine oyun alanları yaratırken, engellilerimiz, yaşlılarımız kadınlarımız da, tuzaklarla dolu yaya kaldırımlarında yürümek için mücadele ediyorlar. Kentlerimizin en güzel semtlerinde bile, yaya kaldırımları aklımıza gelmeyecek kadar bozuk, yürünemeyecek durumda. Kaldırımlara engelli yurttaşlarımızın çıkması bir dert, sokak ve caddelerde karşıdan karşıya geçmeleri bir başka dert. Yaşlılar, çocuklar ve kadınlarımızda bu olumsuzluklardan nasibini almaktalar.

Samsunda Lise caddesinde, Kız Meslek Lisesi karşısındaki yaya geçidinden, yeşil ışık yandığında karşıya geçmeye çalışan bir engelli veya yaşlımız, karşıya geçemeden ortada kırmızı ışığa yakalanıvermektedir. Kırmızı ışığa yakalanmadan karşıya ulaşsalar bile kaldırıma çıkmak ayrı bir sorundur. Sağlam ve sağlıklı insanlarımızın bile çıkmakta zorlanacağı kaldırımlara, yaşlı ve engelli arkadaşlarımızın çıkmaları büyük bir başarıdır.  İlk Adım Belediye Başkanımız bu olumsuzlukları, ya yerinde incelemeli veya da inceletmelidir.

Sokaklarımızda ve ana caddelerimizdeki kaldırımlarda atacağınız bir adımla, bastığınız kaldırım taşının yerinden oynadığını, ayağınızın burkulma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu, bir yaya olarak, bir engelli olarak, bir yaşlı olarak sizin tahmin edebilmeniz mümkün değil. Eğer birde yağmur yağmışsa, o bastığınız kaldırım taşının altından sıçrayan çamurlu ve kirli suyun, paçalarınızı berbat etmesinden kurtulamazsınız. Düzgün bir yolda yürümekte güçlük çeken engelli kardeşlerimizin ve yaşlılarımızın bu kaldırımlarda sorunsuz yürüyebilmeleri mümkün değil.

Meskenler kavşağından, Uğur Mumcu parkına ve oradan da 56’lara doğru giden kaldırımların perişanlığını, İlkadım belediyesi yetkililerine duyurmak istiyorum. İlkadım Belediye Başkanımız ne olur bizim için, söylediğimiz bölgedeki yaya kaldırımlarından yaya olarak bir geçiversin. Bize hak vereceğine inanıyorum. Engelli, yaşlı, kadın ve çocuklarımız için birçok tuzaklarla dolu olan kaldırımların bir an önce onarılmasını istiyorum. Neyin onarımı için açıldığını bilemediğimiz çukurlarında bir türlü eski haline getirilmediğini, yaya bir yurttaş olarak dillendirmek istiyorum.

Esnafın kaldırım işgali ise almış başını gidiyor. Özelliklerde Marketlerin bulunduğu kaldırımlar, satış reyonlarını andırmaktadır. Bu kaldırım işgallerini, ne yapalım ekmek kavgası diye geçiştiremezsiniz. Bu konularda ne bir denetleme ve nede bir uyarı olduğuna ben şahsen rastlamadım. Kısaca, Samsun’da engelli olmak, yaya olmak, yaşlı olmak, kadın olmak ve çocuk olmak zor… İnşallah sesimizi belediye başkanlarına duyurabilmek bu kadar zor değildir.

/Tekin AKIN
31 Temmuz 2012

Samsun Uçuyor Mu Göçüyor Mu?

İstanbul Sanayi Odası’nın geçen hafta yayınlanan “İlk 500 Sanayi Kuruluşu” araştırmasının ışığında bu soruyu bir kere daha sormanın ve tartışmanın tam zamanıdır. Ama lafı eğip bükmeden, gerçekleri yüze vuranları bazı siyasilerin yaptığı gibi “felaket tellalı” ya da reklam avcısı yeni yetme sözde ekonomist gazetecilerin(!) sık başvurduğu gavurca bir iki kelimeyle ucuz yoldan suçlamadan değil; kısacası adam gibi tartışmadan bahsediyorum.

Siyasetçiler ve onlarla işleri olanlar, bazı meslek odalarını yönetenler ve onlardan reklam kovalayanlar, “Samsun’un uçtuğunu” söyleseler de İSO’nun araştırması ve rakamlar; bunun aksini gösteriyor. Samsun çöküyor. Üstelik sadece Samsun değil tüm Karadeniz çöküyor.

 “Türkiye’nin İlk 500 Sanayi Kuruluşu” listesinde Samsun’dan beş, Ordu’dan dört, Trabzon’dan üç, Giresun ve Rize’den birer firma var. Bunlar arasında teknoloji kullanan ve yüksek katma değer üreten gerçek anlamda sanayici diyebileceğimiz firma sayısı dördü geçmez. Gerisi sanayici olmaktan uzak ticari kuruluşlar. Cirolarındaki yükseklik üretimlerinden değil Allah’ın Karadeniz’e bahşettiği ve Karadeniz köylüsünün ürettiği fındık ve çayı alıp satmalarından kaynaklanıyor. Fındık kırma tesislerine isteyen fabrika diyedursun istemeyen de değirmen desin sonuç değişmez. Bu tesislerde teknoloji yoktur, bu tesislerde katma değer üretilmez, bu tesislerde fındık kırılır. Bir de bazılarında kırma işlemine ilave olarak fındık kavrulur, beyazlatılır, dilinir ve iç piyasa için paketlenir; hepsi budur.

Samsun’da ilk 500’e beş firma girmiştir. İkinci 500’de de beş ya da altı firmamız yer alacaktır. Yıllarca üç aşağı üç yukarı bu böyledir, ilk 500 üçle beş, ikinci 500 de dörtle altı arası gider gelir. O firmalar da hemen hemen aynıdır. Hepi topu on onbeş firmadır; ikisi çıkar üçü girer, dördü çıkar ikisi girer ama yeni bir firma bir iki istisna dışında girmez, giremez. Kısacası Samsun yeni firmalar üretememekte, mevcut firmalarını ülke ölçeğinde büyütememektedir. İrdelenmesi gereken budur ve ülkenin teşvik haritasıdır. Ne yazık ki Samsun yıllardır sanayi teşvik politikalarından hak ettiğini alamamış, adeta gizli bir el veya eller tarafından olması gereken yerin dışına itilmiştir.

Samsun Bafra ve Çarşamba gibi Türkiye’nin en bereketli ovalarından ikisine sahiptir. Türkiye’de hava, kara, deniz ve demiryolu ulaşım ağına sahip üç ilden birisidir. Karadeniz’in geçiş noktasıdır. Arkasında Ortadoğu ve Doğu Akdeniz dahil, önünde dev Karadeniz çanağı vardır. Allah büyümesi için her şeyi vermiştir. Buna rağmen Samsun yıllardır yerinde saymakta ve hatta geriye gitmektedir. Şurası çok kesin ki, siyasetçilerin parlak nutuklarına, bazı meslek odası temsilcilerinin akıl almaz demeçlerine ve reklam avcısı bazı sözde gazetecilerin yıkayıp yağlamasına aldandığımız sürece kalkınan illerle aramızdaki mesafe daha da açılacaktır.

Eskiden Eskişehir, Kayseri, Gaziantep, Denizli gibi illerle kıyaslardık Samsun’u. Şimdilerde artık bazı ilçeler de bizim önümüze geçmeye başladı bazı göstergelerde. Sözgelişi, Hatay’ın Dörtyol İlçesi; bizim Bafra’dan küçük, nüfusu da Bafra’dan az. Bereketli ovası falan da yok ama İlk 500’de tamı tamına yedi firması var. Bu firmaların ciroları bizim beş firmamızın cirosunu ikiye katlıyor, neredeyse üçe katlayacak. Tüm Karadeniz’in cirosuna yakın ve firmaların tamamı sanayi kuruluşu. Cirolarının öyle Allah’ın verdiği ve köylünün topladığı ürünü kırıp çuvallayıp satmakla uzaktan yakından ilgisi yok.

Kimse sakın ola Samsun’da ve de Karadeniz’in diğer illerinde İlk 500’e giren firmaları küçümsediğimi öne sürmeye kalkmasın. Onları sanayici değil ticaret erbabı olarak tanımlamak asla küçümsemek değildir. Tam tersine gerçeği vurgulamak ve hem kentin hem de bölgenin kendi gerçeğiyle yüzleşmesine bir nebze olsun katkıda bulunabilmek gayretidir.

Kendi gerçeğiyle yüzleşmeyenlerin daldıkları hayal aleminden çıkmaları mümkün değildir. O hayal aleminin sonu ise hüsrandır.

/Osman KARA
31.07.2012

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Samsun'da Yanı Başımızda 'Termik Santral'..

Biz Terme'nin Kozluk Beldesi'ndeki OMV santralinin çevreye vereceği zararları konuşurken, 'geçtiğimiz gün mevzusu geçti' hemen yanı başımızda santral çalışmaları devam ediyor.. Sessiz sedasız.. İlginç tabii. Ne hikmetse bizim çevreciler Gerze'deki santraller,  Kozluk'taki santral için tepki gösterirken, kapımızdaki santral hareketlerine duyarsız kalmışlar..

İşin aslına bakarsanız, biz de çok etkisizmişiz. Uzağa bakarken, yakınlarımızı unutmuşuz.. Yeşilyurt Demir Çelik'in yapımını sürdürdüğü termik santralden söz etmiyorum sadece.. Onu geçtiğimiz gün İsmail Başaran yazdı. Daha öncesini duymuştuk ama ne zaman ÇED aldı, ne zaman ruhsat aldı bilmiyorduk.. Şimdi ilgi alaka göstereceğiz, çevreye etkilerini değerlendireceğiz elbette ama asıl sorun sadece o değil.. Bölgemize yapılması planlanan daha bir çok termik santralden söz ediliyor.. Öyle bir iki tane de değil. Bayağı lisans alındığı öne sürülüyor..

Şimdi hemen yanı başımızda Yeşilyurt'un termik santrali geliyor. Hangi aşamada açıkçası bilmiyorum.. Ama ÇED raporu alınmadan önce halkı bilgilendirme toplantısı gibi işlemler yapılmalıydı. Yapıldı mı, yapılmadı mı. Kimse bir şey duyamadı. En azından ben duymadım. Köşe yazarı arkadaşlarımıza sordum kimse duymamış.. Henüz o aşamaya da gelmemiş olabilir ama Samsun'da o bölgeye santral yapılıp yapılmayacağı tartışılmalı.

Nasıl OMV'nin santralı tartışılıyorsa, çevreciler olaya müdahilse, Samsun halkı, Samsunlu bir yatırımcının santralinin 'çevreye vereceği etkileri bilmeli'.. Bizden diye zehirli hava soluyacak değil elbette kimse.. Santralin gücü nedir, çevresel etki değerleri ne olacaktır. Bölgeye katkısı nedir. Kamusal sosyal sorumluluk projesi kapsamında Samsun'a ve kurulduğu bölgeye neler yapacaktır..

OMV'nin Kozluk'ta yapacağı bir okulun değeri 8 milyon lira..  Böylesine büyük yatırımlar yapılıyorsa, 'çevresel etkiler açısından' sosyal sorumlulukları da yerine getirmek gerekiyor.. Ki; OMV bunları yapmasına rağmen hem Danıştay'ın 13 ve 8. dairelerinin verdiği kararlarla, 'lisansının iptal olma ihtimali ve üretime geçememe ihtimali var'.. Neden, çünkü çevresel etkileri 'bölgesel olarak değerlendiriliyor..

Yeşilyurt Demir Çelik, Samsun'un önemli bir sanayi kuruluşu. Zaman zaman Samsunspor'a ve çeşitli yardımsal olaylarda Türkiye'nin ilk 500'ü içinde olan bir firma olarak 'katkıları' da oluyor ama Samsun'un hemen yan bahçesine Termik Santral yapmak başka.. Bu Samsun kamuoyu tarafından çok iyi tartışılmalı.  Zaten orada o bölgede doğalgazla çalışan bir santral var. İkincisi ne kadar doğru çevreciler, mühendisler, kamu kurum ve kuruluşları konuyu gündeme getirmeli.. Santral için toplandığı öne sürülen arazilerin, tarım arazisi olup olmadığı da tartışılmalı..

Zaten bugünden itibaren artık Yeşilyurt'un yapmayı planladığı santrali Samsun'un gündemindedir.. Biraz geç de olsa, Samsun artık bilgilendirilmeli.. Bu arada Samsun'un diğer bölgelerinde de santral hareketleri olduğunu söyleyebilirim.. Samsun nereye gidiyor, nasıl bir kent oluyor, turizm kenti, sağlık kenti bu şartlarda nasıl olacak, anlamış değilim..

Lojistik köy için yer bulamayan Samsun'da, bu kadar santral için yer nasıl bulunuyor, birileri anlatmalı artık.. Ama önce yanı başımızdaki termik santralden başlamalı..

30.07.2012
/A.YENER CABBAR

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Sel Keresteleri Sahipsiz Kaldı..

Beni önce vatandaşlar uyardı. Sonra bu kereste, odun ve kütük işinden  anlayanlar aradı. O sırada araştırama yaparken Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz'ın açıklaması’nda da aynı sözlere rastladım.. Başkan Yılmaz 50 kamyon çam kerestesi, odun topladık. Kaynağına bakılmalı' diyordu.. Kamyonlarla toplananların dışında hatta Samsun'un denizi 'odun denizi' gibi oldu.. Vatandaş bayram yaptı..

Ama iş resmiyete gelince  Orman İşletme Müdürlüğü 'O keresteler' bizim değil, dedi. Kereste ile, kütük ve tomruk farkını da anlattıkları uzun 'inceleme yazısında' komisyon sonuç olarak şu karara vardı.. 'Keresteler bizim ormanımıza ait değil. Yani bunlar kaçak kesim değil. Hem selin olduğu güzergahtaki ormanlık alanda da çam ağacı yok'... Dolayısıyla 'Orman İşletme', ağaçlar bize ait değil diyor.. Başkan Yılmaz, kamyonlarla topladık diyor. Beni arayan vatandaşlar, "Bunlar kereste" diyor.  
O zaman ortada bir sorun var..

Bu keresteler herkes tarafından görülmesine rağmen, sel olduğu gün sanayi bölgesinden 50 kamyona yakın toplandıkları da Başkan Yılmaz tarafından açıklandığına göre, ortada 'sahipsiz keresteler var' demektir.. Kimse keresteye sahip çıkmadığına göre de, aslında o kerestelerin 'bir şekilde edinilmiş olduğu, şimdi sahiplenirse başına sıkıntı alabileceği' ihtimali de bir hayli yüksek.. Orman İşletmenin oluşturduğu komisyon iyi bir araştırma yapmış ama bir şeyler eksik kalmış.. Sel güzergahında 'çam ağacı yok denilmiş' ama başka bölgelerde çam ağacı olup olmadığından bahsedilmemiş.. Yani birileri başka bölgeden kestiği çamları, sel güzergahında saklıyorsa ve onlar açığa çıktıysa, diyorum.. Yani o nedenle, Orman İşletme'nin eksik yaptığı bir noktayı hatırlatmak isterim..

Ormanda inceleme yaparken, 'Büyükşehir Belediyesi'nin topladığı o çam kerestelerini de' neredeyse bulup, incelemeliydi.  Sanırım sonra daha net bir şekilde 'kamuoyuna bilgi verebilirdi'.. Şöyle ki; Ormanda yapılan incelemeler sonrası kaçak kesime rastlanmamış ve selin oluştuğu derenin çevresinde çam ağacı da bulunmamıştır. Aynı zamanda belediyenin sel sonrası topladığı keresteler de bizim bölge ormanımıza ait değildir vs... Yani çok değerli ormancı arkadaşlarım, 'bu kadar uğraştık, memnun edemedik demeyin ama' bir yanınız eksik kalmış, inceleme raporunuzda.. Sonuçta ormanlar hepimizin değil mi?..

Bu arada Orman İşletme'nin raporunda 'ilginç tespitler de var'.. Ve bunlara kesinlikle katılmıyorum. Ormandan kopan ağaçların köprüleri  tıkamadığı ve selin şiddetini artırmadığıyla ilgili.. Aslında bu Ormancı arkadaşların araştırma konusu değil ama görüş belirtmişler.. Öncelikle 'Samsun Orman İşletme Müdürlüğü' de bu selden ders almalıdır.. Selle mücadele için ormanlarımızın daha sık bir ağaçlandırmaya ihtiyacı olduğu açıktır. Ayrıca zeminde de seli önleyecek basamaklı sistemlere yer verilmelidir..

Vali Aksoy bu konuda haklı.. Her kurum kendime pay çıkarmalı ve ders almalı.. Ama 'önce şu kerestelerin sahipleri' de bulunmalı.. Yani Orman İşletme raporundaki eksik yanı tamamlamalı..

28.07.2012
/A.YENER CABBAR

27 Temmuz 2012 Cuma

Karadeniz Turizm Cenneti Olmak Zorunda…

İklim değişiklikleriyle birlikte Karadeniz’de hava sıcaklıkları ve yağışlar artacak. Bilim adamları böyle söylüyor. Söylediklerine kulak verilmeli ve ona göre önlemler bence şimdiden alınmalı. Ne gibi önlemler alınabilir? İTÜ Afet Yönetim ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof.Dr. Miktad Kadıoğlu, Samsun’da dere yatağı, sel yatağı ve sel tehlike bölgesi olmak üzere yaşam alanlarının bu üç noktadan uzaklaştırılması gerektiğini söyledi.  Sayın Kadıoğlu, artacak yağışları dikkate alarak bu uyarıyı yapma gereği duydu. Bundan böyle sele yol açabilecek yağışlar, her yıl görülecek. O halde önlemler kaçınılmaz hale getirilmeli.

Bilindiği gibi Antalya’da yağışlar alınan tüm önlemlere rağmen her yıl sele neden oluyor. Antalya’daki sıcaklıkların önümüzdeki yıllarda Karadeniz’de görülmesi sele karşı alınacak önlemlerin hızlandırılması gereğini ortaya çıkaracaktır. Sıcaklıkların artması Karadeniz’de belki sel gibi endişeleri doğuracak ama bir yararı da Karadeniz’in turizm merkezi haline getirilebileceği gerçeğidir. Bu avantaj Akdeniz ve Ege’den daha iyi bir biçimde Karadeniz’de değerlendirilebilir.
Karadeniz’de son yıllarda özellikle konaklama konusundaki aşamalar bu gerçeğin bir parçası.

Denizi, yeşili, eşsiz güzelliği ve yaylaları Karadeniz’in turizm cenneti gereksinimini ortaya koydu. Değerlendirilmesi için herkes üzerine düşeni yapmalı. Bu potansiyel mevcut, yeter ki kararlı olunabilsin. Ne dersiniz? Akıllı oldu, başına gelmedik kalmadı!

Samsunlu emekli memur, bir süre önce rahatsızlanıp Samsun Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne kaldırıldı. Burada tedavi edilen emekli memura ‘Hasta’ raporu verildi. Raporla birlikte ne alacaklısı aradı, ne de evinin elektrik ve suyu kesildi. Üstüne üstlük engelli avantajlarından da yararlanmaya başlamıştı. Nasıl olduysa ikinci bir rapor aynı hastaneden verildi. İkinci rapor Ümit Bülent Yardım’ın akıllı olduğunu ortaya koyuyordu. Bu rapor emekli memurun başına beklenmedik işler açtı.

Borcundan dolayı icra kapısına dayandı, elektriği, suyu kesildi, ardından da engellilere tanınan haklardan mahrum edildi. Ümit Bülent Yardım’a akıllı raporu aklını başına getirdi ve ‘Vallahi akıl hastasıyım, engelliyim, indirimden yararlanmalıyım” diyerek iki farklı rapor veren hastaneye sitem ettirdi. Ümit Bülent Yardım’a yeni bir rapor verilir mi bilinmez ama ortadaki gerçek eğer akıllı olduğu kararında ısrar edilirse yandı gülüm keten helva. Bekleyip göreceğiz.


Andımızı Da Çok Gördüler…
Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe
durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
"Ne mutlu Türküm diyene!"
                       
Evet… Bu güzel andımız artık ilköğretim okullarında okunmayacak. Neden mi? Andımız ırkçı ve ayrımcı da ondan. Kimin iddiası? AKP'li kurmaylar ve sözde aydın geçinen AKP'li eğitimcilerin. Olacak şey mi bu? Olmaması gerekli ama Resmi Gazete’de yayımlandı ve yürürlüğe girdi bile. Kısacası, sonunda bu da oldu işte. Utandıran karar hepimizi üzdü, kararı alanları üzme sırası bize de gelir inşallah. Ne dersiniz?

27.07.2012
/Avni DEMİR

26 Temmuz 2012 Perşembe

Samsun’un Gururlarına Çağrımdır…

İSO’nun ‘En büyük 500 Sanayi Kuruluşu’ listesine Samsun’dan 5 firma girdi. Temennimiz gelecek yıllarda bu sayının artması. Çünkü sayı arttıkça Samsun’un gücü artacak, dolayısıyla daha da gururlanmış olacağız.

İSO’nun 2011 yılı raporuna göre, 2010 yılında 146’ncı sırada yer alan Yeşilyurt Demir Çelik, çıtayı daha da yükselterek 2011 yılı sıralamasında 95’inciliğe yükseldi. Yeşilyurt Demir Çelik’in satışı 699 milyon 896 bin 852 lira olarak açıklandı.

Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları arasına giren Samsunlu diğer bir firma da Ulusoy Un Sanayi ve Ticaret A.Ş. oldu. 2010 yılında 454’üncü sırada yer alan Ulusoy Un, listeye bu kez 378’inci sıradan girdi. Ulusoy Un, 204 milyon 174 bin liralık satış gerçekleştirdi.

Listede 379’uncu sırada Özyılmaz Fındık 203 milyon 556 bin 812  liralık satışıyla yer aldı.

2011 yılında Samsun’dan ilk kez farklı bir firma daha 500 büyük sanayi kuruluşu arasına girdi. Terme Ticaret ve Sanayi Odası’na kayıtlı Karaçuha Tarım Ürünleri 401’inci sırada yer aldı.  Karaçuha’nın satış miktarı 194 milyon 375 bin 593 lira oldu.

En büyükler listesine giren beşinci firma ise Samsun Makine Sanayi. 2010 yılında 429’uncu sırada yer alan Samsun Makina, 2011’de 441’inci sırada yer aldı. Samsun Makina’nın satışı 177 milyon 950 bin 157 lira olarak belirtildi. Gururumuz bu firmalar içimizden birileri tarafından böylesine büyütüldü ve daha da büyütülmesi amaçlanıyor.

Öncelikle her şeyin gönüllerince olmasını dilerken, bu işadamlarımıza benim de bir çağrım olacak. İlk 500 firma arasına giren firmalara yakışır bir biçimde Samsunspor’a katkı sağlamaları. Samsunspor, Samsun için önemli. Önemine binaen Samsunspor’a sahiplenilmeli. Tekrar Süper Lig'e çıkarılması zemini yaratılmalı. Bu zemin bizim gurur duyduğumuz firmaların ekonomik katkısıyla mümkün olabilir. Bu firmaların sahipleri Samsunspor’a ekonomik katkı sağlamakla, bizler de bu işadamlarımızın Olacağımıza inanarak. Bu böyle biline.


Sivrisinekle Bile Baş Edemiyorlar!
Samsun’un en önemli sahil ilçesi Atakum. Bu ilçede yaşamak öyle kolay değil. Geceleri keyfinizi sivrisinekler kaçırır. Çareyi de kaçmakta bulursunuz, tıpkı benim gibi. Atakumlu bu yönde çok dertli.

Atakum Belediyesi’ne son günlerde veryansın edenlerin sayısı artınca Atakum Belediye Başkan Vekili Metin Tiryaki, “İlaçlama görevi Büyükşehir’in” diyerek açıklama yapma gereği duydu. Sayın Tiryaki, Büyükşehir Belediyesi’ne şikayet yapılmasını istedi. Bilindiği gibi 2010 yılında çıkan kanun gereği ilaçlama yetkisi Büyükşehir Belediyesi’ne verildi. Atakum Belediyesi eldeki tüm araç-gereçleri de bu kanun sonrası Büyükşehir’e verdi. Sivrisinekle mücadele için Büyükşehir Belediyesi’nin hatırı sayılır bir bütçesi var. Bütçe var ama ilaçlama yok.

İlçe belediyeleri ilaçlama yapmayan Büyükşehir Belediyesi’ne halkı adına hesap sormalı. O bütçede yer alan paranın ne edildiğini en azından mecliste ele almalı. İlaçlama yapılmayan Samsun’da ilaçlamaya ne kadar para ödendiği ortaya çıkarılmalı. Bu arada son iki yıldır Samsun’un ilaçlama ihalesi kime verildi? Hepimiz merak ediyoruz. Sivrisinekle mücadele için ayrılan paralar ne oldu? Sivrisinekle yaşamak kader olmaktan çıkarılmalı ve buna neden olanlardan hesap sorulmalı. Ne dersiniz?

26.07.2012
/Avni DEMİR
http://www.habergazetesi.com.tr/kose-yazilari/avni-demir/2676/samsun-un-gururlarina-cagrimdir-/

Canik İlçesinde Oluşturulacak Afet Simgeleri

Canik İlçesinde Oluşturulacak Afet Simgeleri Çevresinde Felaketi Okutturmak. Yapımı devam eden Belediye hizmet binasının önünde Samsun’un en büyük meydanı olacağı söyleniyordu; henüz projesi dahi ortalıkta yokken o meydanın simgesel bir yapıya ihtiyacı var, mesela dikilitaşa demiştim..

Şimdi ise o meydanın anıt yapıya ihtiyacı oluştu; yine dikilitaş.. Meydanın ortasına görkemli ve abidevi bir dikilitaş, bir yüzüne felaketin tarihi, bir yüzüne ölenlerin isimleri… geleceğe bir hatırlatma, bir anıt.. Yurt dışlarında bakıyorum bu tür dikilitaşların üzerine bir melek yani kanatlı kadın heykeli konduruluyor.. Biz de daha soyut bir ifade, istenirse yarışma ile belirlenir.. (İslam’ın soyut sanatları teşvikini görüyor musunuz bu arada..)

İstanbul’daki dikilitaşları, Beyaz Saray’ın önünde (değilmiş Capitol binasıymış o) dikilitaşı görmüşsünüzdür..  Adı The Washington Monument, boyu 169 metre.. (Devâm-ı hulleti te’yid içün Abdülmecid Han’ın, Yazıldı nâm-ı pâki seng-i bâlâya Vaşinkton’da)

Bir başka sembol kitabe de TOKİ konutlarının oraya bir yere konmalıdır.. O gece yağan yağmurun saatini, metreküpünü, derenin köprü için daraltılan yatağının öyküsünü ve elbet bodrum katlarda ölenlerin isimlerini.. Geçenlerde gazetelerde çıkan Osman Genç’in teşekkür metinini.. Osman Genç’in, “ölümler olmasa içim rahat” şeklinde bir açıklaması var mıydı, vardı.. Yoksa da böyle bir anıt kitabenin içini biraz olsun rahatlamasına faydası olabileceğini düşünüyorum..

Bölgede Osmanlı döneminde de benzer bir felaket yaşandığı, 110 yıl önce Canik’te yaşanan sel felaketinde 55 kişi hayatını kaybettiği, selden ders çıkartan Osmanlı Devleti’nin, dere yatağında kurulan ilçeyi daha geriye taşıma kararı aldığı da eklenebilir..  1907 tarihli belgede Trabzon Valisi Muharrem Bey, sel sonrası alınan önlemleri anlatırken, “Çarşı ve pazar mahalli sele kapılmaya müsait bir yerdedir. Bu sebepten ötürü yeni bir felakete meydan vermemek için çarşının nehirden uzak bir yere taşınmasına karar verilmiştir” diyor..

Bir başka sembol anıt ise, Lovelet AVM yıkıldıktan sonra ki bu yıkım bütün bir Canik halkının katılımıyla tören havasında gerçekleştirilmeli ve her yıl bu tören ‘Canik’in Lovalet’ten Kurtuluş Yıldönümü’ olarak tekrarlanmalı..

Yıkımdan sonra dikilecek anıt kitabede ise buraya AVM için kim nasıl izin vermiş hangi badirelerden geçilmiş, kim aracı olmuş ve nasıl olmuş da dere yatağına AVM yapılmış bu anlatılmalı bütün açık yüreklilikle..  DSİ’nin ‘ben demiştimleri’, Büyükşehir’in ‘ben uyarmıştım’ları ile birlikte Canik’in “Dere ıslahlarında sorumluluk Büyükşehir’de” gibi konuya açıklık getiren demeçlerden de bir bukle sunulmalıdır muhakkak. Bütün bunların gelecekte benzer felaketlerin yaşanmamasına katkısı olacağını düşünüyorum…

26 Temmuz 2012
/Recep YAZGAN

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Samsun Regie Tütün Fabrikası



1887 yılında Fransız Reji Şirketi tarafından Samsun’da Sigara Fabrikası kuruldu. Tapu kayıtlarında Samsun Reji Fabrikası hakkında şu bilgiler yer almaktadır: Sağı İshak, İlya, Nikoli, Panayi ve Gümüşhaneli Nikoli, Demirci Teofilos hane ve arsası, Solu Reji ambarı, arkası ve önü tarik.

Samsun Reji Fabrikası Çalışanları

1887–1897 yılları arasındaki dönemde 500 işçi ve 12 gözetimci, şehir ve yakın çevrede ve Sivas vilayetinde satılmak üzere ortalama yılda 60. 000 kilogram kıyılmış tütün üretti. Reji’nin Samsun’da değeri 40.000 liranın üstünde ve toplam 8. 000 metre kare alana sahip binaları vardı. 

1908 yılında Reji işçileri Kavala’dan sonra Samsun’da da greve gitmişlerdi. Reji binası önüne gelen işçiler rejide çalışan memurlarında greve katılmasını istemişlerdi. Bunu reddeden memurlardan birini dövmüşler ve reji binasını taşa tutmuşlardı.   Birkaç gün sonra tekrar Reji fabrikası önüne gelen işçiler tekrar reji binasına saldırmak isteyince reji kolcularının ateşi ile karşılamışlar ve birisi ağır olmak üzere üç işçi yaralanmıştı.
              
Grev sonucu işçiler haklarını almışlar ve yüzde 30–40 zamlarla tekrar işbaşı yapmışlardı. 1921 yılında Anadolu Reji İdareleri merkezi Samsun’da olan bir umumi müdür tarafından idare edilmektedir. Umumu Müdür sabık valilerden Midhat Beydir. Hükümet Reji mamulâtına müdahale etmemekte, yalnız işlerin mukavelename ahkâmına muvafık bir surette için hak murakabesini istimal eylemektedir.  Bu yıllarda cephede savaşan askerlere Samsun Sigara Fabrikasının ürettiği sigaralar gitmekteydi. 
                   
Samsun Reji işçileri 16 Temmuz 1925 yılında ilk defa örgütlenmeye gitmişler ve “ Yaprak Tütün Ameleleri Rehberi Terakki Cemiyeti ' ni kurmuşlardı. Rumeli’den gelen mübadil tütün ameleleri Kavala’da iken “Amele Birlikleri”nin maddi yararlarını görmüş olduklarından Samsun’da da bir “Amele Birliği“ kurmanın yararlarına olacağına inanmışlardı. Sermayenin ihmalkârlığına karşı amelenin haklarını koruyacak “Mesleki bir teşekkül“ meydana getirmeyi düşünmüşlerdi. Amele arasında az çok okumuş fikren yükselmiş olan girişimcilerin gayreti ve yardımı ile Samsun’da ilk Türk Amele Birliği 16 Temmuz 1925 tarihinde kurulmuştu. Yaprak Tütün Ameleleri Rehberi Terakki Cemiyeti’nin üç yüzden fazla üyesi vardı. Bu cemiyet gündeliklerini ve geçimlerini bile temin edemeyen işçilerin verdiği kaydiye ve aylık ile yaşatılmaktaydı. 
                                                                             
Cumhuriyet döneminde, Samsun Reji Fabrikası devlet eline geçince 1927 yılında üretim kapasitesini artırmak için Avrupa’dan bazı makineler getirilmiş ve fabrikanın iç düzeninde bazı değişiklikler yapılarak üretim kapasitesi artırılmıştı. 1927 yılında fabrika binasının harap olan yerlerinde onarım yapılmıştı. 1930- 1950 döneminde gerçekleştirilen atılımlar, daha sonra sürdürülememiştir. Samsun Sigara Fabrikası, 1970’li yıllara kadar üretim düzeyi bakımından Cibali ve İzmir Sigara Fabrikalarından sonra üçüncü sırada idi.
                
Üretim 1970’li yıllarda 8.000 tona yaklaşmış, ancak 1980’li yıllarda fabrikanın önemi hızla azalmış ve yıllık üretim düzeyi 1980–1990 döneminde genellikle 2.000–3.000 ton arasında değişmiştir.

/Baki SARISAKAL
25 Temmuz 2012

24 Temmuz 2012 Salı

Samsun Müftüsü 'İlginç Açıklamalar' Yapıyor..

Samsun İl Müftüsü Yard. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk, göreve başladığı günden bugüne ilginç açıklamalar yapıyor.. Hatta ilginçlikleriyle öne çıkıyor.. Gerçekten, son iki dönemde 'müftünün adını sorsan kimse bilmezdi ama Müftü Öztürk, maşallah, her gün yeni bir açıklamayla dikkatleri çekiyor ve Samsun'un gündeminde.. Şu an tanınırlılık ve ilginç açıklamalarıyla, gündeme ilişkin popüler çıkışlarıyla siyasilerin önünde diyebilirim.. Yani karizmasını oturttu Samsun'a müftü.. Evet Hayrettin Öztürk, sanırım günlük olarak gündemi izliyor ve ona göre bir açılım yapıyor.. Ya da gazetelerdeki açıklamalara göre; bir görüş açıklıyor olabilir de.. Şu bir gerçek ki; Ben de Samsun'da varım diyor..

Aslında Müftü Öztürk'ün ilk göreve geldiği günlerde yaptığı açıklama çok ilginçti; "Meyhanelere de girer, konuşur, doğruyu anlatırız" demişti.. Arkadaşlar 'farklı müftü' olduğuna o an karar verdi.. Ben biraz ihtiyatlı davrandım ama şimdi de ben Müftü Hayrettin Öztürk, "HAYRET verici' diyorum.. Hatta bayağı cesur da diyebilirim... Önceki gün "Hızlı imam istemem. Jet teravih namazı olmaz' dedi.. Haklı da.. Bir ara sanayide bir cami 'çok kişinin tercihi olmuştu'.. 11 dakikada teravih namazı.. Dün gazetelerdeki açıklaması da bana göre değişikti.. Doğruydu, değildi, başka bir din adamı söyleyebilir veya yorumlayabilir.. Ama son zamanlarda sadece Samsun Müftüsü, dini konularda yorumlarda bulunduğu için, 'onun söyledikleri doğru kabul ediliyor'.. Mesela ne demiş dün: 'Alkol de sigara da aynı şekilde orucun sevabını alır' Ben tam olarak katılmıyorum müftüye. Sigara ile alkolü aynı kefeye  koyması ne kadar doğru.. Ama asıl cesur söylemi bugün çıkan gazetelerde olacak müftünün.. Bakın ne demiş...  

İl Müftüsü Öztürk: İftar çadırları otellerden daha makbuldür. İftar çadırlarında şarkı türkülü programlar yapmak, cemaati teravihten alıkoymak doğru değil. Buradan kimler alınmalı.. İftar sonrası eğlence düzenleyen mekanlar var onu anladık da.. Yerel yönetimler belediyeler de var. Atakum Belediyesi Fasl-ı Şahane yapıyor, İlkadım Belediyesi mehter marşı filan.. Canik Belediyesi de "Benim halkım çadırda değil, kültür merkezinde iftar yapacak" dedi.. Neresinden bakarsanız bakın, son açıklama çok yere gider.. Müftü Öztürk, bu kez gündeme iyi oturdu, sanırım.. Hadi hayırlısı..

Ramazan'da TV kanallarında nereyi açarsanız açın, bir Ramazan ve Oruç tartışması var.. Samsun'da da bu konuyu gündeme müftü Öztürk getirdi.. Bana göre, kamuoyunun bilinçlenmesi açısından önemli de.. Kolay gelsin Sayın Öztürk...

/A.Yener CABBAR
24 Temmuz 2012

Emin Kar’a Teşekkür

Sevgili Emin Kar kendisini riske atarak hepimizin itibarını kurtardı. Tabiî ki futbol olmazsa olmaz bir şey değil, tabiî ki insanın yaşaması için birinci öncelik değil ama futbol sosyal bir olay. Şehrimizin hem ekonomisine hem de tanıtımına katkısı oluyor. Bir yönüyle de şehrin dinamiklerini ateşliyor ve şehre birliktelik sağlayabiliyor. Herkesin futbolu önemsemesini, sevmesini beklemiyoruz ama hiç olmazsa bu kongrede Şampiyonluğu kutlamak için sahaya giren siyasetçileri insanın gözleri arıyor. Dün yapılan kongrede bir grup insan tarafından Bakan Suat Kılıç’a bir konuda haksızlık yapıldığını düşünüyoruz; o da Şampiyon olduğumuz dönemde ki gayretleri görmezden gelmek.

Ama birde haklı eleştiri vardı o da bu şehrin seçilmiş insanı olarak kongreye mutlaka katılması gerekiyordu.   Bir insan bireysel yaşıyorsa onun nereye gidip nereye gitmeyeceğine ve bazı konularda nasıl davranacağına kimsenin karışmaya hakkı yoktur. Fakat bir insan şehrin yerel ya da genel yönetimine talip olmuşsa ben şehrin bazı sorunlarıyla ilgilenir bazılarıyla ilgilenmem diyemez. Samsun spor bu gün durumu itibari ile bu şehrin sorunu konumundadır ve hiçbir seçilmişin beni ilgilendirmez deme hakkı yoktur. Hiçbir katkı sunamıyorsa bile bedenen orada olmalıdır.

Futbol kulüplerinde idareci olmak sıkıntılı bir iştir. Bir de kulübün durumu bizimki gibi olursa ateşten gömlektir. Hakkı Başkan bahsetti yönetime giremiyorum diye kırılan insanlardan yönetimde kaçmak için çalışan insanlara… Maalesef yıllardır kulübümüz kötü yönetiliyor, sonra gelen yönetim bir öncekini karalıyor. Taraftar sabırsız hemen tepki gösteriyor, ondan sonra karalama, iftira, hakaret, şimdi ise kimse yönetimde olmak istemiyor. Biz biliyoruz ki yöneticilik yapan insanlar maddi olarak hiç bir şey vermese bile zaman ve manevi katkıları için bile o insanlara teşekkür etmek gerekir.

Yönetime gelmiş kötü niyetli ya da çıkar hesabı olan insanlar yok mudur derseniz tabiî ki vardır ama onların oranı çok azdır kötü örnekte örnek teşkil etmez biz her idarecinin iyi niyetli olduğunu varsayarız. Kazım başkanın önceki beyanlarından devam edeceğini düşünmüştük ona yakışanında düşürdüğü takımı böyle bırakmamasıydı olmadı hiç olmazsa yeni yönetime yardımcı olma adına alacaklarından feragat etmesini bekliyoruz. Kimsenin parasının kâhyası değiliz ama hem takımı düşürdüğü durum hem de yapmış olduğu reklâm bu fedakârlığı yapmasını gerekli kılıyor. Keşkeleri sevmem ama bu keşke Samsun Spor için,  Erkut Başkan gönderilmeseydi bugün durumumuz düze çıkmış bir takım profili çizerdi. Kazım Başkanın seçildiği kongreyi hatırlıyorum ortalık yıkılıyordu.  Gerçekleşmesi mümkün olmayacak hedeflerin peşinde koştuk hep.

Bu sürece şerh düşen ender insanlardan biri olduğum için biraz rahatım. Emin Başkan hepimizin gönlünde taht kurmuş bir insan iyi niyetle bir yola çıkmış yönetimini ve kendisini tebrik ediyoruz inşallah arzu ettiği desteği alır bu işi yüzünün akıyla başarır. Burada Fuat Başkan’a çok büyük sorumluluk düşüyor; İnşallah o da elinden geleni yapacaktır ve şehrimizin ileri gelenleri de desteğini esirgemez taraftar görevini yapar, kombinesini alır maçlara gider takıma sahip çıkarsa… İdarede hedefi düşmeme olarak belirler alt yapıdan adam yetiştirme ve umut vaat eden futbolcularla yola çıkarsa bir hayal kırıklığı yaşamayız.. Bu şartlarda ilk sene kimse şampiyonluk beklemeyecektir, bu bir avantaj olabilir; Yeniden yapılana biliriz..  Emin Başkan ve yönetimin işi zor Allah yardımcıları olsun

24 Temmuz 2012
/Adnan ÖZ

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Rüya Gibiydi

Yüce rabbime sonsuz şükürler olsun bana ve aileme kutsal toprakları ziyaret etmeyi nasip etti daha önce defalarca hac ve umre ziyareti yapan insanları dinlemiştim. Oraya gidince insan anlıyor ki hikâye gibi dinliyormuş ama orada olmak, o duyguyu yaşamak, oralara dokunmak, gerçekten tarifi bile zor…

İmkânı olup oralara gitmemek…
Oraya giderken hem dünya işlerini hem de cep telefonunu burada bırakmak gerekiyor İlk üç gün hayatımın en güzel, en sakin, en anlamlı, en huzurlu, üç günüydü… İkinci gün tavaf yaparken biri arkamdan koluma dokundu baktım Mustafa çakır merhabalaştık görüşürüz dedik tavafa devam ettik. Orada bir tanıdığa rastlamak farklı bir duygu ama o rastlantı mescidi haram değil dünyanın neresinde olursa olsun bir sohbete dönüşürdü orada ise konsantremizi etkilemedi ibadetimize devam ettik.

Telefonu götürmüştüm ama otelde bırakıyordum arayan soranda olmuyordu üçüncü gün haberexen den bir mesaj geldi mesajda Samsun’da sel felaketi 8 vatandaşımız hayatını kaybetti diyordu. Bir panik, oraya telefon buraya telefon,  üzüntü, sıkıntı, o gün ibadetimden bir şey anlayamadım. Ertesi günde olayları, durumu takip ettik konsantre olamadık, çocuklara dedim ki bana Türkiye ile İlgili bir şey demeyin bir haber vermeyin telefonumu da kullanmadım kapattım. Gitmeden bizi korkutmuşlardı çok sıcak dayanamazsınız diye evet sıcak ama hiç rahatsız etmiyor zaten ibadet haneler efil efil esiyor. İnsan öyle manzaralarla karşılaşıyor ki aklı şaşıyor tekrar ibadetimize döndük zaten sınırlı bir süre için gitmiştik onu da dünya işleriyle geçirmemek gerekiyordu. Biz oraları görmemiş birine ne kadar anlatsak hikâye gibi gelir. İnsanın gidip görüp yaşaması o duyguyu hissetmesi gerekiyor.

Gidiş geliş işine gelince döner dönmez bizi gönderen tur yetkilisine şunu söyledim; gerekirse bütün turlar birlikte hareket edin Samsun’dan direk uçak kaldırın. Çünkü direk uçuş çok kolay aktarmalıda neredeyse gidiş dönüşte bir gün hava alanında ve uçakta geçiyor insan perişan oluyor onun için Samsun’dan kutsal topraklara gidecekler birleşerek uçak kaldırabilirse iyi olur. Başka şehirler böyle bir uygulama yapıyormuş. Samsun’da bunu pekâlâ yapabilir inşallah tekrar gitme umudu ve dileğiyle ve özlemiyle gitmemişlere de gitme tavsiyesiyle…

23 Temmuz 2012
/Adnan ÖZ

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Samsun Siyaseten Aşama Kaydediyor…

Yakın zamana dek siyaseten arzulananın becerilemediği Samsun’da çok şeyin değiştiğini söyleyebiliriz. TBMM’de grubu bulunan üç partimizin Samsun teşkilatlarındaki kavgalar, yerini birlikteliğe bıraktı. Sağlanan birliktelikle beraber elde edilen başarı, küçümsenemez durumda. İsterseniz AK Parti’den başlayalım: İl Başkanı Osman Çetinkaya’nın parti içinde yarattığı olumsuzluklar sürtüşmelere yol açmıştı. Genel merkezdeki bazı yöneticilerin Osman Çetinkaya’dan yana tavır alması tepkilere neden olmuştu. İl kongresi öncesi adaylığını açıklayanların birbirlerine saldırmaları alışık olmayan AK Partililerde şaşkınlığa yol açmıştı.

Şaşkınlığın giderilmesi gerekliydi. Bunun için de tecrübeli bir ismin aday çıkması bekleniyordu. Nitekim öyle oldu ve eski il başkanı Fuat Köktaş aday olarak seçimi beklenildiği gibi kazandı. AK Parti’de Fuat Köktaş birliktelik tesis etti, sürtüşmeleri sona erdirdi, güç birliği sağladı. En önemlisi de AK Parti’de endişeleri sona erdirdi.  Birlik fotoğrafları AK Parti’de çok şey ifade eder hale geldi. Tüm bu gelişmelerin tek adresi Fuat Köktaş.

CHP’deki durum da AK Parti’den farksızdı. Çekememezlik, sürtüşmeler, kavgalar hiç eksik olmuyordu. İl başkan ve yöneticileri bulunamaz olmuştu. Devreye Samsun Milletvekili Prof.Dr. Haluk Koç girdi ve Mehmet Atalay’ın kazandığı seçimle yeni bir dönem başlatıldı. Bu dönemde CHP çabuk toparlandı. 34. kurultaya 13 otobüsle Ankara’ya gidildi. Haluk Koç ve İhsan Kalkavan’ın başarısı, Samsun’daki bütünleşmeyi daha da perçinledi. Kavga-gürültülerle bir yere varılamayacağı gerçeği kabullenilerek CHP güven verir hale getirildi.

MHP’de de yeni dönem Şaban Kılıç’ın kongrede kazanmasıyla başladı. Şaban Kılıç, bütünleştirici özelliğini iyi kullandı. MHP’lilerin partilerinden uzak kalmalarına son verdi. İl kongresinin yinelenmesi kararına rağmen genel merkez nezdinde güven sağlayan Şaban Kılıç’ın kongreye dek görevde kalması kararı verildi. MHP’liler de tıpkı AK Partililer ve CHP’liler gibi umutlu.

Her üç siyasi partimizde sağlanan birliktelik ve izlenen yol geçmişte özlem duyulan idi. Şimdi bu yolda emin adımlarla ilerlemeye çalışıyorlar. Haydi hayırlısı. Sadece fakirlere mi sofra kurulsun? Samsun İl Müftüsü Yrd.Doç.Dr. Hayrettin Öztürk, iftar sofralarının fakirler için kurulmasının makbul olduğunu belirterek, “Zenginlerin birbirlerine gitmek için iftar sofrası kurulması doğru değil” dedi. Fakirlere sofra kurulsun. Buna kimsenin bir diyeceği yok. Nitekim de başta belediyelerimiz olmak üzere fakirlere sofra kurmaya, birlikte iftar yapmaya özen gösteren çokça kuruluşumuz var. Bu kuruluşlarımızın verdiği iftarlara katılmak ve ihtiyaç sahibi olanlarla birlikte iftar yapmak güzel bir şey.

Benim anlayamadığım zenginlerin birbirlerine gitmek için iftar sofrası kurulmasının doğru olmadığı iddiası. Durumu iyi olan, sayın müftümüzün tabiriyle zenginlerimizin biraraya gelip iftar yapmaları neden doğru değil? İnsanların dostlarıyla oruç açmaları, birlikte iftar yapmaları, o heyecanı yaşamaları kadar güzel ve olağan ne olabilir ki? Yalnız başına iftar yapmaktan hoşlanmayan biri olarak zengin-fakir ayrımı yapmadan iftar yapmak bana mutluluk veriyor. Ya size?

21.07.2012
/Avni DEMİR

19 Temmuz 2012 Perşembe

O Taş Ocağı Artık 'İrdelenmeli'. Felaketin Nedenlerinden Mi?...

Canik Belediye Başkanı Osman Genç, dün bir basın toplantısı düzenledi ve selin felakete yol açmasının nedenlerini ortaya koydu.. Haberin tamamını okuyun; bakın ortaya ne çıkıyor..


Taş Ocağı..
Yılanlıdere'nin hemen kıyısına kurulmuş ve DSİ bendinin hemen yanına.. Bendin üstü de taş ocağının yüklü kamyonlarının geçtiği yol olmuş.. Peki ne yapılıyor bu taş ocağında.. Dinamit patlatılıyor ve büyük taş kitleleri dağdan koparıldıktan sonra, taşınacak hale getiriliyor.. Evet yanlış duymadınız.. O DSİ bendinin yani sel sularını tutması gereken sel kapanının hemen yanında DİNAMİT patlatılıyor.. Mühendisler bu konuyu daha iyi bilir ve bugünden tezi yok açıklamalılar.

O bendin bir kısmının, su baskınının olduğu gün parçalanmasında, daha önceki dinamit patlamaları ve üzerinden kamyon geçmesinin etkisi var mıdır yok mudur?.. Ve o taş ocağının yeri doğru mudur? Başkan Osman Genç'e göre Samsun'un yaşadığı sel felaketinin hazırlanmasında o taş ocağının sel kapanına verdiği zarar önemli bir rol üstleniyor.. Sel kapanının suyun fazlasını akıtması için yapıldığı öne sürülen 'bir akarın' üstüne yol yapıldığı için kapatıldığı iddiaları da ayrıca 'önemlidir'..

Bunların hepsi araştırılmalı ve kafalardaki soru işareti kaldırılmalı.. Ama başka sorular da var.. Mesela ben çok merak ediyorum.. *Bu taş ocağı başka yere yapılamaz mıydı... *Bu taş ocağının sel kapanının yanına yapılması uygun mu? *Bu taş ocağının oraya yapılmasına ve ruhsat almasına ilişkin hangi kurumların imzası vardır. Son onay kimindir? *Bu taş ocağının ruhsat işlemleri sırasında 'ilgili mühendis odalarından görüş alınmış mıdır, jeolojik bir araştırma çevreye etkileri açısından yapılmış mıdır?.. *DSİ buraya taş ocağı kurulup kurulmamasıyla ilgili görüş belirtmiş midir veya yetki alanında mıdır?.. *Ve Samsun'da 14 cana mal olmuş sel felaketini araştıran, soruşturan Cumhuriyet Savcılığı, inceleme kapsamına 'Taş ocağının selde etkisi olup  olmadığını almış mıdır?..

Dile kolay 14 can. En küçük bir iddianın bile araştırılması gerekir diye düşünüyorum.. Çünkü sel felaketinde etkili olduğu bu kadar dile getirilen taş ocağının 'en azından vicdanlarda da suçlu ilan edilmemesi için' gerçeklerin ortaya çıkması gerekmektedir.. Samsun Büyükşehir Belediyesi'nin de, Canik Belediyesi'nin yaptığı gibi 'bu konuyla ilgili 'etkisi vardır ya da yoktur' şeklinde açıklama yaparak kamuoyunu bilgilendirmesi gerekiyor. En azından selden sonra konuyla ilgili kapsamlı bir araştırma yapmış olmaları gerekiyor.

Osman Genç, 'açık açık etkisi vardır' derken, Büyükşehir Belediyesi'nin bu konuda tek kelime etmemesi, ilginç aslında.. DSİ ve ilgili mühendisler odasının kamuoyunu bilgilendirmemesi de garip. Bu kadar ilginç ve gariplikler arasında Canik Belediye Başkanı Osman Genç, "o taş ocağını ısrarla gösteriyorsa'... Bi zahmet, artık 'bir inceleme yapın, kamuoyunu bilgilendirin'.. 

19.07.2012
/A.YENER CABBAR

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Şara'yı Dinleyin 'İhmaller Zincirini' Anlayın..

Dün yerel bir gazetede Samsun Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Kenan Şara'nın açıklamalarını hayretle okudum inanın.. Gazete 'özel haber logosunu koymuş'..Evet gerçekten çok özel bir haber. Haberi özel yapan aslında, 'Sel sonrasında açıklama yapan ve hata yapmayın diye uyaran' kişinin Büyükşehir Belediyesi'nin ikinci adamı olması.. Yani, su taşkınlarıyla ilgili önlemlerin alınmasında etkili olan bir kurumun iki numaralı yetkilisi..

Haberden unvanını kaldırın, sadece ismi olsun ve Samsun'daki yetkililerin isimlerini bilmeyen başka ilden birine okutun.. "Yerel yönetimlerin hatalarını ortaya koyan konuya da hakim" bir kişi sanmak işten değil.. Şehrin planlanmasında ne kadar hata varsa, ne kadar eksik iş yapılmışsa, kim görevlerini yapmamışsa bir bir ortaya dökülmüş'.. Muhalefet bile ancak bu kadar 'anlatabilir ihmaller zincirini'.. Bana göre çok iyi bir açıklama. Vatandaşın aydınlanması açısından da 'birilerinin bu şekilde Samsun'un gerçeklerini ortaya koymalıydı'..

Oysa şikayeti yapması gereken vatandaş olmalı. Çözümü ise o koltuklarda oturan yetkililer çözer.. Ama Genel Sekreter Kenan Şara'nın anlattıklarını okuyunca, "Samsun'u neden su basmış daha iyi anlamak mümkün".. Kendisinin ikinci adam olduğu Büyükşehir Belediyesi dahil, yerel yetkililer görevini tam olarak yerine getirmemiş, anlaşılan Bakın Şara neler demiş.. *Yılanlıdere üzerindeki sel kapanı 'Bakanlık talimatı' ile gerekli çalışmalar yapılacakmış ve yıl sonuna kadar tamamlanacakmış'.. İyi de o bendin yükseltilmesi için 14 kişinin ölmesi mi gerekiyordu. Ya da Bakanlık'ın talimat mı vermesi gerekiyordu. O öngörüyü oluşturup, gereğini yapsaydınız.. Dereleri de ıslah etseydiniz..

*Lovelet AVM'nin dere yatağına yapılmamasıyla ilgili Canik Belediyesi'ne uyarı yaptık.. Peki Samsun kamuoyunu da uyarmak gerekmiyor muydu. Ayrıca derelerin ıslah edilmiş olması gerekmez miydi. Bu görev de Büyükşehir Belediyesi'nin değil miydi. Lovelet'in yetkilileri ve o AVM'de işyeri açacak kişilerin bu tehlikeyi öğrenmeleri için hiçbir şey yapmadınız mı?.. *Şehir planlamada esas alınan imar planlarına üç boyutlu bakılmıyor. Atakum'da denize ulaşması gereken dere yatağı var.  Atakum Belediyesi Metin Burma ise farklı şeyler söylüyor hatırlayacağınız gibi. Büyükşehir Belediyesi'ne yeraltı ve yerüstü sularıyla ilgili rapor verdiklerini ama kimsenin dönmediğini söylüyor..

Şara'nın 'özel açıklamaları' böyle gidiyor.. Ancak görüyorum ki; çözüm bulmaları gerekenler, Samsun'un iyi planlanmadığını anlatıyor... 3 boyutlu imar planı olmalıymış, dere yatakları filan bir sürü açıklama.. Sokakta biraz gazete okuyan kime sorsan, 'o bent yükseltilmeliydi, dere yatakları ıslah edilmeliydi, Samsun'un imar planı hatalı, Lovelet'in yeri yanlış' diyor zaten..

Büyükşehir Belediyesi'nin iki nolu adamı da benzer şeyler söylüyor ve 'Bakanlık talimatıyla sel kapanının bendini yükseltileceğini açıklıyorsa' ve bunları 14 kişinin yaşamını yitirdiği selden sonra 'kamuoyuna anlatıyorsa' sade vatandaştan ne farkı var o zaman...

Sonuçta; bunları biliyoruz, yaşadık ve 14 canla tecrübe ettik Sayın Şara; Ama sokaktaki vatandaş, Kuzey Yıldızı'nda hayatını kaybedenlerin yakınları diyor ki; "Bunları daha önceden görüp neden önlem almadınız, Dereleri ıslah etmediniz, o sel kapanının bakanlık talimat verene kadar bendini yükseltmediniz, dere yatağındaki evleri boşaltmadınız".  "İşiniz bu değil mi"..

18.07.2012
/A.YENER CABBAR

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Selde 'O Kütükler Nereden Geldi'...

Samsun bir sel felaketi yaşadı, köprüler yıkıldı, suyun akması gereken yerler büyük dev kütüklerle tıkandı. Belki de o kütükler suyun içinde yıkıcı ve tıkayıcı rol üstlenmeseydi, köprüler öylesine paramparça olmayacaktı. Kanallar öylesine tıkanmayacak ve suyun akışına izin verecekti.. Su taşkını yine olacaktı ama böylesine 'vurduğu ve çarptığı yeri yıkarcasına' güçlü olmayacaktı, sel.. Hatta kütük bolluğu öylesine boldu ki; ağaç bir anda 'odun denizine' döndü.

Peki o uzun uzun, kesilmiş hazırlanmış kütükler nereden geldi. Bildiğim kadarıyla Yılanlıdere üzerinde bir orman istasyonu yok. Bir ağaç kesim merkezi de yok.. Ama sahil kütüklerle doldu. Köprülere çarptı, kırdı parçaladı. Üstü kapalı köprüleri adeta tıkadı. Yer yer suyun geçişine izin vermedi. Bunlar aslında benim fikrim değil. Başkaları düşünmüş ve 'hiç bunu araştırdınız mı diye sordular'.. Belli ki konuya hakim kişilerdi. İlk günler çok ilgilenemedik ama dün yine arayanlar oldu.
'O kütükleri sorgulamalısınız' dedi. Ve de adres olarak Orman İşletme Müdürlüğü'nü gösterdi. 'Onlar açıklasınlar' dedi.

Evet gerçekten Orman İşletme Müdürlüğü bu konuya bir açıklık getirmeli.. 'Hızarla kesilmişçesine düzgün, tomruk diye tabir edilen' o ağaçlar nereden geldi. Şimdi biraz daha açık söyleyelim isterseniz.. 'İddiaya göre o kütükler orman talanı'... Yani kaçak kesimler.. Ve sel, ormanı talan edenlerin beklemediği bir şeyi yaptı.. Kaçak kesim kütükleri aldı ve açığa çıkardı. O kütükler kanalları tıkadı, önüne ne geldiyse kırdı döktü zarar verdi. Suyun içinde akarken adeta, balyoz görevi yaptı...

Orman İşletme Müdürlüğü'nün bu konuda bir açıklaması olmadı.. Yerel yöneticiler, kamyonlarla ağaç ve orman topladık derken, orman yetkilileri de suyun koparıp getirdiklerinin dışında kalan o kesilmiş, koca kütüklerle ilgili açıklama yapmalıydı. Ama yapmadı.. Selin önlenmesinde 'ağaçlandırma çalışması önleyici olması gerekirken, Samsun'da başıboş kütükler kabus olduğuna göre' bunun bir açıklaması olması gerekir.. Haberle ilgili araştırma yaparken, 'Başkan Yılmaz'ın bir açıklamasına da rastladım. O da üstü kapalı vurgu yapmış..

Ve herkesin gözden kaçırdığı o an acının büyük olması nedeniyle satır arasında kalan bir sözü daha selin ilk günü söylemiş 'Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz... Bakın Yılmaz ne diyor?.. "Biz cezaevinin orada kocaman çam kütüklerini topladıysak, çam kütüklerinin nereden geldiğini görmemiz lazım. Aşağı yukarı 50 kamyon çam kerestesi ve ağacı topladık.

Ve devam ediyor; "Çam kütükleri DSİ’ce yapılmış olan Yılanlıdere’deki baraj gövdesinin arkasında toplandı. Baraj gövdesine sığmayacak kadar barajın dolu kriterine kadar çıkan su baraj gövdesini de yırtarak suyun üzerindeki kütüklerle birlikte şehir merkezine doğru harekete geçti. Yılanlıdere mevkiindeki mehvezlerin hiçbirisi buna dayanamazdı. Allah vere barajın yıkılmasından kütükle birlikte gelen su önünde bir engele daha rastladı. O engel de bizim çöp yığını ve gövdesiydi. Eğer kütükler baraj gövdesini yırtıp aşsaydı o zaman çok daha büyük trajedi yaşardık.

Tehlikenin farkında mısınız.. Orman İşletme Müdürü bu konuda kamuoyunu bilgilendirmeli. Nereden geldi o kütükler... O keresteler.. Kime aitti.. Eğer devletin ormanı talan edilmişse, 'ortaya çıkması için felaket mi yaşanması gerekirdi'..

16.07.2012
/A.YENER CABBAR