27 Temmuz 2015 Pazartesi

Gül Suyunu Ve Mevlit Şekerini Hiç Düşündünüz Mü?

Modernizm, Maddi imkânların çoğalması, değerli olanı fark edememe, derken bütün basit ama güzel alışkanlıklarımızı, geleneğimizi, göreneğimizi kaybediyoruz. Yerini hiçlik, kaba sabalık, bazen görmemişlik çoğu zaman da kocaman bir yalnızlık alıyor. Hazin olansa bu durum, çok da umurumuzda olmuyor. 

Eski Ramazanlar deyip mesela çocukluğumuza sığınıyoruz arada bir. Sonra sanki yaşamak istemeyip de yaşamak zorunda kaldığımız bir hayata dönüyoruz. 

Gül suyunu ve mevlit şekerini hiç düşündünüz mü? Artık mevlitlerde yoklar. Basit bir şeker… Basit bir su… Ama o basitlik içinde Kocaman bir aidiyet barındırıyordu. Mevlit deyince akla en önce onlar geliyor, hele bir de çocuk oldun mu 1 paket yerine 2-3 paket geçti mi eline o şekerlerden...  Dünyalar senin oluyordu. Küçücük ve basittiler ama mutlu eden basitlikti. O kokuyu duyunca Cami İbadet Ölmüş büyüklerimiz geliyordu akla. Şimdi öyle mi? Kutu kutu meyve suları Kekler, çikolatalar vesaire… Varlık sahiplerimiz yakın zamanda Flash Bellek dağıtacak olursa cemaate, şaşırmayın. İçecek olarak de enerji içecekleri…

Saygı? Bir büyük insan odaya girince ayağa kalkmak mesela… Basit ve belki çağdışılık olarak değerlendirilir Ancak o basitlik Toplumsallaşan çocukta saygı kavramını somutlaştırıyordu. Şimdi öyle mi? Cadde ve sokaklarda saygısız deyip de kem baktığımız ne kadar çok çocuğumuz çoğaldı farkında mısınız? Bu küçük Bu basit şeylerin aslında toplumu kurtardığının Doyumsuz ve sınırsız olmaktan sakındırdığının saygın ve seviyeli bir kişilik kazandırdığının farkında mısınız? Güzel günlere uyanın. Mutlu uyanıp mutlu uyuduğunuz günlere efendim Sağlıcakla kalın

/Uğur DEDE
27.07.2015

23 Temmuz 2015 Perşembe

Canik İlçesinde Oluşturulacak Afet Simgeleri

Canik İlçesinde Oluşturulacak Afet Simgeleri Çevresinde Felaketi Okutturmak. Yapımı devam eden Belediye hizmet binasının önünde Samsun’un en büyük meydanı olacağı söyleniyordu; henüz projesi dahi ortalıkta yokken o meydanın simgesel bir yapıya ihtiyacı var, mesela dikilitaşa demiştim..  Şimdi ise o meydanın anıt yapıya ihtiyacı oluştu; yine dikilitaş.. Meydanın ortasına görkemli ve abidevi bir dikilitaş, bir yüzüne felaketin tarihi, bir yüzüne ölenlerin isimleri… geleceğe bir hatırlatma, bir anıt..

Yurt dışlarında bakıyorum bu tür dikilitaşların üzerine bir melek yani kanatlı kadın heykeli konduruluyor.. Biz de daha soyut bir ifade, istenirse yarışma ile belirlenir.. (İslam’ın soyut sanatları teşvikini görüyor musunuz bu arada..) İstanbul’daki dikilitaşları, Beyaz Saray’ın önünde (değilmiş Capitol binasıymış o) dikilitaşı görmüşsünüzdür..  Adı The Washington Monument, boyu 169 metre.. (Devâm-ı hulleti te’yid içün Abdülmecid Han’ın, Yazıldı nâm-ı pâki seng-i bâlâya Vaşinkton’da)

Bir başka sembol kitabe de TOKİ konutlarının oraya bir yere konmalıdır.. O gece yağan yağmurun saatini, metreküpünü, derenin köprü için daraltılan yatağının öyküsünü ve elbet bodrum katlarda ölenlerin isimlerini.. Geçenlerde gazetelerde çıkan Osman Genç’in teşekkür metinini.. Osman Genç’in, “ölümler olmasa içim rahat” şeklinde bir açıklaması var mıydı, vardı.. Yoksa da böyle bir anıt kitabenin içini biraz olsun rahatlamasına faydası olabileceğini düşünüyorum..

Bölgede Osmanlı döneminde de benzer bir felaket yaşandığı, 110 yıl önce Canik’te yaşanan sel felaketinde 55 kişi hayatını kaybettiği, selden ders çıkartan Osmanlı Devleti’nin, dere yatağında kurulan ilçeyi daha geriye taşıma kararı aldığı da eklenebilir..  1907 tarihli belgede Trabzon Valisi Muharrem Bey, sel sonrası alınan önlemleri anlatırken, “Çarşı ve pazar mahalli sele kapılmaya müsait bir yerdedir. Bu sebepten ötürü yeni bir felakete meydan vermemek için çarşının nehirden uzak bir yere taşınmasına karar verilmiştir” diyor..

Bir başka sembol anıt ise, Lovelet AVM yıkıldıktan sonra ki bu yıkım bütün bir Canik halkının katılımıyla tören havasında gerçekleştirilmeli ve her yıl bu tören ‘Canik’in Lovalet’ten Kurtuluş Yıldönümü’ olarak tekrarlanmalı.. Yıkımdan sonra dikilecek anıt kitabede ise buraya AVM için kim nasıl izin vermiş hangi badirelerden geçilmiş, kim aracı olmuş ve nasıl olmuş da dere yatağına AVM yapılmış bu anlatılmalı bütün açık yüreklilikle..  DSİ’nin ‘ben demiştimleri’, Büyükşehir’in ‘ben uyarmıştım’ları ile birlikte Canik’in “Dere ıslahlarında sorumluluk Büyükşehir’de” gibi konuya açıklık getiren demeçlerden de bir bukle sunulmalıdır muhakkak. Bütün bunların gelecekte benzer felaketlerin yaşanmamasına katkısı olacağını düşünüyorum…

/Ali KORKMAZ

Alaçam’ın Sembolü Geyikkoşan Korunmalıdır

Alaçam Samsun’un
En güzel ilçesidir.
Geyikkoşan’ıyla
Tarihi konaklarıyla
Mübadele müzesiyle
Eski evleriyle
Doyumsuz pidesiyle
Kasap üstü et kültürüyle
Kızlan Yaylası’yla
Denizi, sahili, kumsalı
Yemyeşil dağlarıyla
Alaçam bir başka güzeldir.
***

Deniz ararsan… Alaçam’da
Tarih ararsan… Alaçam’da
Yayla ararsan… Alaçam’da
Etin, pidenin en kalitelisi
Alaçam’da
Mavisiyle, yeşiliyle
Alaçam Samsun’un
Saklı cennetidir.
Hafta sonu turizmi için
Samsunluların gidebileceği
En ideal yerdir.
***

Gelelim Geyikkoşan’a
Büyükşehir Belediyesi’nin
Geyikkoşan’da yapacağı
Sahil gezi yolunun
Öğretmenevinin tam önünden
Bahçenin tam ortasından
Geçeceğini öğrendik
Yapmayın beyler, ağalar
Ve sayın büyükler
Geyikkoşan’a kıymayın
Gezi yolunu bahçenin
Alt köşesinden geçirin
***

Geyikkoşan bir tarihtir
Alaçamlıların nesiller boyu
Bu cennet bahçede
Değeri hiçbir şeyle ölçülemez
Anıları vardır.
Geyikkoşan… Alaçam’dır.
Ayrıca bu bahçede
Düğünler, toplantılar
Kültürel etkinlikler
Düzenlenmektedir.
Bu bahçe sosyal yönden
Alaçam için gereklidir.
***

Geçenlerde
Alaçam Belediye Başkanı’nı
Makamında ziyaret etmiştim.
Projelerini anlattı.
Tüm çabasının
Geleceğin Alaçam’ı için
Olduğunu ifade etti.
Güzele, güzel olana
Kimse karşı çıkmaz
Sahil gezi yolu projesi
Gerçekten çok güzel
Geyikkoşan’a değer katar.
Karşı çıkılan
Gezi yolu değildir
Gezi yolu yapılırken
Öğretmenevinin bahçesi
Feda edilmemelidir.
Bu güzel bahçeye
İş makinesi sokulmadan
Bir kere yetmez
İki üç kez düşünülmelidir.
***

Alaçamlılar
Zaman yitirmeden
Büyükşehir Belediyesi’nde
İlgililerle görüşerek
Öğretmenevi bahçesi
Yok edilmeden
Çözüm bulmalılar.
***

Sahil gezi yoluna
Kesinlikle EVET,
Öğretmenevi bahçesinin
Yok edilerek yapılmasına
HAYIR.
Geyikkoşan’da geçmiş kuşakların
Hatıraları saklıdır
Bahçe korunmalıdır.

/Şakir DEMİRCİ
23 Temmuz 2015

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Atakum'da Güzel Şeyler Oluyor...

Kimi zaman olayları siyasetten uzak değerlendirmek ve hakkını teslim etmek gerekir. Ramazan ayında haber ve görsellerini beğenerek izlediğim; ancak fırsat bulup da bir türlü katılamadığım Atakum Belediyesi etkinliklerine sonunda da olsa yetişebildim. Hem de çok anlamlı bir organizasyonla, Samsun Lösemili Ve Kan Hastalıklı Çocuklar Derneği LÖSAM ile down sendromlu çocuklar ve aileleri için düzenlenen bir etkinlikle... 

Lösemi gibi uzun ve yoğun bir tedavi gerektiren (ne mutlu ki tedavisi mümkün) bir hastalığa karşı mücadele veren çocuklarımızla hasta değil sadece farklı olan ve hayata farklı bir değer katan down sendromlu çocuklarımıza ve ailelerine keyifli anlar yaşatmak amacıyla Yalı Cafe'de düzenlenen gece en az, tasarımıyla Ege sahillerini aratmayan Ramazan Sokağı kadar güzeldi (umarım tüm yaz boyunca o şekliyle kalır). Down sendromlu çocuklarımızın sunduğu sema gösterisi ile dinlediğimiz ilahiler ise gecenin adeta kreması idi...
xxx

Atakum, Başkan İshak Taşçı'nın da vurguladığı gibi denizi, sahili ve doğası ile başlı başına bir değer. Ve yine Başkanın da dediği gibi Atakum'da uygulanan projelerin yaşam kalitesini artırıcı yönde olması son derece önemli.

Yakın zamana kadar belediyelerin öncelikli projeleri denildiğinde akla gelenler genellikle imar, su, kanalizasyon ve ulaşım gibi kentsel alt yapı hizmetleri idi ki elbette öyledir, önemli ve önceliklidir. Ancak günümüzde kentleri oluşturan dolayısıyla yerel yönetimlere yön veren dinamikler değişmiş, insan yaşamının kalitesini artırmak için artık fiziki ihtiyaçları karşılayan uygulama ve politikaların yanı, sıra sosyal politikalarla kültür ve sanat içeren politikalara, eğitici ve geliştirici hizmetlere de ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Dahası, bunları sürdürülebilir kılmak zorunlu bir hal almıştır.

Bu bakımdan belediyelerin önemi git gide artmaktadır. Çünkü belediyeler artık yaşayanların hem fiziki hem de sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını da karşılamakla yükümlüler. Uyguladıkları politikalarla vatandaşların sosyalleşmesini, kültür seviyelerini arttırarak birbirleriyle kaynaşmasını, özellikle dezavantajlı grupların dışlanmışlık duygusunu ortadan kaldırarak kendilerine olan güvenin artmasını sağlamaktalar. Kalkınma sürecinde önemli bir etken olan kültürel hizmetleri de yerine getirmekte ve böylece yaşam kalitesini artırmaktalar.
xxx


Belediyelerin insan yaşamına dair bu görev ve sorumluluklarını dikkate alarak baktığımızda Atakum'da güzel şeyler oluyor. Başkan İshak Taşçı'nın "55'DE 55" projesinin tamamlanan ve devam edenlerini tek tek detaya girerek anlatmak(ki çoğu benim de ilgiyle beklediğim) bu yazının konusu değil ancak, 'KADIN'ı özne yaptığı, çocukları, yaşlıları, engellileri ve ihtiyaç sahiplerini de kapsadığı için benim özellikle önemsediğim birim, Özgecan Kadın Koordinasyon ve Sosyal Hizmetler Merkezi. Bu merkez Atakum Belediyesi'nin toplumun dezavantajlı gruplarıyla çalışan, çok sayıda gönüllüsü bulunan ve uygulamalarının tümü yukarıda çizdiğim çerçeve içinde olan birimi...

Tek tek köylere giderek sağlıktan kişisel gelişime, okuma-yazma kurslarından kitap okumayı teşvik etmeye kadar pek çok çalışma, yaşam parklarında yapılan sosyal ve sportif faaliyetler, meslek edindirme projeleri, kadın istihdamı projeleri, kadınların fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması projesi, anne çocuk eğitim projeleri, aktif vatandaşlık projeleri, kültür evlerinde düzenlenen resimden matematiğe, yogadan dansa, pilatesten zumbaya, mefruşattan aşçılığa kadar çok çeşitli kurslar... Hepsi de yaşamlara dokunan, yaşamların kalitesini artırmayı amaçlayan ve her kesime eşit yaklaşıp kucaklayan çalışmalar...

Hakkını teslim edelim, Atakum'da güzel şeyler oluyor...

/İlknur YAMAK
20.07.2015

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Bayramlar Aidiyetlerimizin Çerçevesidir

Bayram bir büyük kutlamadır; Kutlu bir başlangıcı Kutlu bir olayı Kutlu bir birlikteliği kutlu bir sonuçla bağlamak, bir armağan gibi yaşamaktır. Aidiyet çerçevemizi idrak ederek sahiplenirken de kutlama, dolayısıyla da bir kutsiyet atfetmektedir. Bir başka açıdan aidiyetlerinizin bize sahip çıkması, bizi ve çevremizdekileri başkalaşmaya karşı korumak; kim olduğumuz hakkında bilinç tazelemektir Bayram. Kültürlerin sosyal dokusu, siyasi haritasıdırlar.  Kutladığınız şey, sizi bir başkası tarafından tanınır yapar.

Kısa bir tarihi seyrüsefer ile meramımızı anlatacak olursak: Kaşgarlı Mahmut Divar adlı eserinde bayrama Oğuzların ‘Beyrem’ dediğini, eğlenme-gülme-sevinme günü olarak tanımlandığını yazar. Bir çok kaynak da kutlanan ilk bayram olarak Hun Türklerinin Beşinci Ayda kutladığı  Bahar Bayramı öne çıkar. Birçok tören gerçekleşir; At Yarışları gibi bir çok müsabakalardan da bahsedilir. Ayrıca bu bayramda dinî âdet olarak  da Yaratıcı   Gök Tanrı ve kutsal sayılan Yer için at kurban edilirmiş. Uygur Türklerinden 5 grup birleşerek, Çin in kuzeyinde büyük bir tören yaparlarmış. Onlarda bu törende önce Gök Tanrı ya kurban sunar sonra da şarkılar söyleyerek eğlenirlermiş. Özel olarak belirtmek gerekirse bu kutlamalarda genç kızlarımız ayak topu (futbol) oynarlarmış.

İslamlaşma süreci ile geleneksel bayramlar bir kenara bırakılmamış  çeşitli adlarla bir çok boyda süregelmiş, bununla birlikte Milli ve Dini Bayramlar olarak ayrı ayrı tanımlar kullanılmıştır. Sosyolojik olarak kendileşerek dönüşüm gerçekleşmiş yani. Bu gün bir çok köy ve kasabada dini Bayramlarımızda da  milli bayram kutlama reflekslerimiz tezahür etmiş, ahali toplu yemekler, toplu eğlence törenleri ile kültürel kodlarını korumuştur.  Ne ki, küreselleşme yaklaştıkça o mevzilerde tek tek kaybedilmektedir.  Dini Bayramlarda Ümmet bilinci Milli Bayramlarda Millet Bilinci adeta kol ve bacaklarımız olmuştur. Koruyup kollamak gelecekte var olup olmamamızı belirler. Onun içindir ki, dini olanı dini çerçevede ve aslına uygun  olarak ve de mümkünse aslına halel getirmeyecek milli kültürü de ekleyerek kutlamak boynumuzun borcudur.

Ramazan Bayramımıza, Ramazan Bayramı denir. Kurban Bayramımıza, Kurban Bayramı… Onlara yeni yeni isimler vererek sulandırmak da doğru değildir, yaşadığımız milli kültürün etkisinden kurtarmak da. Küreselleşme yeterince hırpalamıştır, dahasına soyunmak ne aklın ne vicdanın karıdır. Unutulamamalıdır ki; bir çocuk için bayram, ona alınan hediyedir. Bir yetişkin içinse artık sadece tatil… O da her meslek de değil Gazetecisiniz mesela Ne mümkün Bayram tatili yapmak Asker, Polis ve daha nice kamu görevlileri; görevlerinin başında giriyorlar bayrama. Allah kolaylık versin. Hepinize hayırlı, sağılık ve huzur için de ulaşacağınız nice bayramlar diliyoruz.  Ramazan Bayramımız kutlu olsun efendim. Güzel günlere uyanın Sağlıcakla kalın

/Uğur DEDE
18.07.2015

15 Temmuz 2015 Çarşamba

"Cinayetler Üstüne Bir Yazı" Çarşambanın Orta Yeri Sinema

Çarşamba nev-i şahsına münhasır bir Anadolu kasabası, ortasından akan ırmak gibidir. Yeşilırmağın azgın akan boz bulanık suları üzerine kurulan barajlarla dizginlenmeden önce çok canlar almış şarkılara, türkülere, destanlara konu olmuştur. Üniversite yıllarımda "ÇARŞAMBALIYIM" dediğimde "vavvv, Teksaslısın" derlerdi bu nitelemeden egzotik bir haz duyardım, çocukluğumun çarşambasından aklımda kalan yegâne anılarım her çarşamba günü çarşamba pazar yerinde vuku bulan kan davaları cinayetleridir.
Az önce ÇTV haber ajansının bir cinayet haberi ile sarsıldım, aradan geçen 50 yılda değişen üst üste bindirilmiş çirkin plansız programsız yapılaşma sosyo-kültürel yapıda bir dirhem terakki yok. Yine bir kahpe cinayet, yine acı, hüzün, gözyaşı, acılı bir kızcağız, babasız kalan bir bebek. Çarşamba'yı sel götürsün artık, bu kirlenmişliği azgın sel sularından başka ne temizleyebilir ki?

Uzun yıllar var, bir ÇARŞAMBALI olarak göğsümüzü kabartacak, onurlanacağımız, gurur duyacağımız bir olay yaşamayalı, Nostaljik takılan sıla özlemcisi dostlarım, turşu kavurması, gırçan haşlaması ve çifte yumurtalı pastırmalı pide ile gideriyorlar özlemlerini. Oysa tek bir ortaokulu, tek bir lisesi olduğu yıllarda onlarca doktor, mühendis, öğretmen, hukukçu yetiştirmiş bir ilçemizdi çarşamba, herkesin birbirini tanıdığı, sevdiği, saygı duyduğu bir yaşam alanı idi.

Heyhat… Şimdi tefecisi, faizcisi, kahpe pusularla işlenen cinayetleri ile bir korku filmi platosuna döndü. Artık Çarşambalıyım demiyorum soranlara, çünkü utanıyorum, insan doğduğu,büyüdüğü kasabasından utanır mı? Ben utanıyorum, belki kızacaksınız bana dostlarım ama üzgünüm durum bundan ibaret.

Şimdi Çarşambada onlarca orta okul, onlarca lise, hatta bir üniversite oluşturabilecek yüksek okullar var......demek ki neymiş? Öncesi tasarlanmamış öğretim ile çağdaş insan yetiştirilmiyormuş. Bir güzel bayram yazısı ile kutlamak istiyordum değerli hemşehrilerimin ramazan bayramını ama içimde sadece bunları yazmak geldi.

/Cemil BİÇER
15.07.2015

12 Temmuz 2015 Pazar

Samsun... Samsun...

Karadeniz in ve Türkiye’nin en güzel kentidir Samsun. Kendine has çok önemli özellikleri taşır benliğinde. 19 Mayıs şehri olmak onuru ve gururudur Samsun. Gerçi şimdilerde sevmediğim bir moda var. Gurur kelimesi yerli yersiz dillere pelesenk. Ölüsü olan, dirisi olan, sünnet düğünü olan, hapse girene, hapisten çıkana adam öldürene,   Türkiye seninle gurur duyuyor yaftası iliştiriliyor.  Trajikomik insanlar ülkesiyiz...  

Aslında hiç de gurur duyamayacak noktaya geldi ülkemiz. Seçimler bitti hala bir hükümeti bile kuramadılar. Ancak Samsun kenti gerçekten önemli bir merkez oldu. Ben bu yazımda size Samsun Büyükşehir hayvan bakım evini anlatmak isterim. Hayal kurabildiğiniz kadar güçlüsünüzdür. Bizler Samsun için en mükemmelini hayal ettik. Sonuçta hayallerimizin de ötesine geçtik.

Samsun hayvan bakım evi, çok güzel bir tıbbi merkez. Apansız ve habersiz gittiğim bakım evi kusursuzdu. Sevgili vet. hek. Nurhan İşler, Abla habersiz gel. Bakım evimize demişti. Vet. Hekim arkadaşlarımla biz de apansız gittik. Bana ve Haytap a kimse bakım evine dair tek kelime etmesin.  Ben bu kadar temiz bakımlı ve hayvanlarının rahat olduğu bir bakım evi görmedim Türkiye de. Diyarbakır bakım evimiz de örnektir. Ancak Samsun olarak ipi göğüsledik sanırım.

Zaten bakanlık da gelip örnek almış. Üstüne basarak söylüyorum. Mükemmel ötesi bir yer. Biyokimya cihazları, röntgen, cihazı, ultrason, kan sayım cihazı ve diğerleri. Tam teşekküllü bir hastane gibi. Hekim arkadaşlarım zevkle ve hevesle heyecan dolu idiler. Bir hekimin gözünde ışıltı görmek önemli iştir.  Hele de barınak hekimlerimiz içinde, işini severek şevkle yapan pek azdır.  Hayvanlar geniş bir alanda kendi halinde küçük gruplara ayrılarak yerleştirildiği için hayvanlar arasında asayiş berkemal. Hepsinin yemek kapları dolu idi.

Sakatlar için iki ayrı bölüm var. Geçici sakatlar ve daimi ve kalıcı sakatlar olmak üzere. Sürekli kısırlaştırma işlemi yapılıyor. Buradan sahiplendirilen hayvanlar çiplenerek veriliyor ve kayıt altına alınıyor. Hasta hayvanlar tecrit ediliyor. En önemlisi yavrular için yapılan işlem. Önce parazit aşıları yapılıyor. Sırayla farklı bölümlerden geçerek aşılanıyorlar. Böylece barınaklarda gelenek haline gelen yavru ölümleri önlenmiş oluyor. Yavru köpekler için dört ayrı geçiş dönem yerleşkeleri var.  Aşı programları titiz bir şekilde uygulanıyor. Vet Hek.  Kardeşim Hüseyin Aydın anlatırken duyduğu heyecan içime mutluluk verdi. Bu yazım üzerine bir dolu münekkit çıkacaktır ortaya.

Tenkit edeceğinize, siz de gidin yerinde görün ve ziyaret edin. Üç yıl önce haftanın belirli günlerinde ziyaretçi servisi çıkarttık barınağa ki, o zamanlar henüz barınak idi. Bakım evi statüsüne kavuşmamıştı. Hiçbir gönüllüyü göremedik yanı başımızda. Gönüllüsü olmayan barınaklar yalnızdır.
Sadece laf üretip tenkit etmek değildir bu işin kuralı. Sonuçta gitmediğin, görmediğin yer senin olamaz.

Elbette hatalar daima olacaktır. Mühim olan iyi niyetle hatalardan arınıp çözünmektir. Hayata geçirilen hayvan mezarlığını da resimledim. Her mezarın başında ölen hayvanın ismini taşıyan bir taş var. Birkaç ay önce iki üç vahşinin öldürdüğü domuz da bu mezarlığa gömülmüş. Sessiz gösterişsiz rahat bir bahçe gibi. Kısaca ben ve arkadaşlarım Haytap olarak Samsun bakım evimizle özel bir gurur duyuyoruz. Bazı küçük belediyeler Haytap adını duyunca rahatsız olurlar her nedense. Çünkü vicdanlarını bir yerlerde kaybeden belediyelerdir bunlar.

Övünerek ve üstüne basarak yazıyorum ki hayvan ambulansımız üzerinde bile Haytap logomuz hala duruyor. Bu anlamda sevgili hekim kardeşlerim Nurhan Beye, her zaman çabuk celallenen Hüseyin Beye ve sevgili Hande Hanıma çok teşekkürler. Sizlerle elele olduğumuz sürece, daha çok yollar kat edip hep daha iyiye yelken açacağız. Barınaklarda hep kadın personel görmeyi istemişimdir.

Tuba Özdemir de gülen yüzü ile hizmette kusur etmiyor.  Bu arada yeri gelmişken Alaçam Belediyesi ne kaçıncı kez uyarı yapıyorum. Belediye başkanı hala rem uykusundan uyanamadı.  Seçmenlerine verdiği sözleri unuttu. Kaç kez telefonla konuştuk. Artık yeter. Üstüne üstlük bir de eczacısınız. İşin mutfağını bilensiniz. Barınağınız hala hayata geçmedi. Kamyonları hayvanla doldurup uzaklara attığınızı bizatihi çalışanlarınız söylüyor.   Vezirköprü Belediye Başkanı değerli dostum Sadık Beye de teşekkürlerimi iletiyorum son yaptığı gıda stokları için. Ramazan ve orucun anlamı büyüktür.

Açın halini anlamaktır, sen yerken alasından Komşun, kuşun, kurdun açsa yoksulluktan.  Hayvanların ağzı dili yok. Onlar da bizler gibi acıkıyor ve susuzluktan kavruluyorlar. Yavaş, yavaş ölüyoruz. Dedi kaplumbağa. Kelebek Haklısın, ne uzun bir gün Diye yanıtladı. Hayvanlarda sevgi, dostluk, sadakat. İnsanlarda ise, ihanet, çıkar, alçaklık menfaat ikiyüzlülük yalancılık ve sadakatsizlik vardır. Seni sevmediği halde kuyruğunu sallayarak aldatan bir köpek gördün mü? Peki ya insan gördün mü?  Ben gördüm..

SOKAK HAYVANLARI İÇİN KAPINIZIN ÖNÜNE BİR KAP MAMA, BİR KAP SU KOYUNUZ LÜTFEN.
İSTEYEREK, SEVEREK ALDIĞINIZ HAYVANLARI SIKILDIM DİYEREK SOKAKLARA TERK ETMEYİNİZ.

/Gül TURAN
12.07.2015

7 Temmuz 2015 Salı

Samsun Kent Markası-II

Samsun Kent Markası adlı yazıda hatırlayacağınız üzere Samsun’un markalaşması için yapılması gerekenlerden bazılarına değinmiş idim. Pazarlamada en önemli unsurlardan birisi hiç şüphesiz ki reklamdır. Doğru yerde, doğru zamanda ve doğru mecrada yapılan reklamın reklam verene katkısı yadsınamaz.
   
Bazı ürünler vardır ki sadece belirli bir hedef kitle tarafından tüketilmektedir. Örneğin iş makineleri gibi. Bu ürünler sadece özel bir kitle tarafından tüketilir. Samsun’u da bir ürün olarak düşündüğümüzde; doğru mecralarda tanıtımını yapmak yerli ve yabancı turistlerin kentimize gelmesine neden olabilir. Doğa İçin Çal video serisini birçoğumuz izledik ve çok beğendik. Benzer şekilde İstanbul tanıtım filmi de çok güzel. Bizim de kent olarak bu şekilde bir tanıtım filmi hazırlayıp değişik mecralarda yayınlamamız gerekli.
   
Elbette Samsun ile ilgili videolarımız var. Ancak bu videoları biraz farklılaştırır isek daha güzel olur. Diyarbakır oradaki kalkınma ajansından aldığı fonla ‘Doğa İçin Çal’ mantığında bir video hazırlamış. Bu video internetteki video paylaşım sitelerinde yayınlandığı gibi ulusal kanallarda ana haber bültenlerinde de yayınlandı. Samsun olarak biz de benzer şeyler yapabiliriz. Biz söz konusu videonun içine Samsunlu sanatçılarımızı da koyabilirsek, videonun izlenirliğini de artırmış oluruz. Tüm bu çalışmalar, bir de birkaç dilde olur ise Samsunumuzu çok daha farklı coğrafyalarda tanıtmış oluruz.
   
Tüm çalışmalar ile bir turist sayısında kıpırdanma olacaktır. Burada unutulmaması gereken ise kıpırdanma değil süreklilik yaratılmasıdır. Bu da yapılan çalışmaların medya planlaması dahilinde ve sürekli olarak yapılması ile gerçekleşir. Bir marka ne kadar bilinir ise o kadar satın alınır. Bu da Samsun’a gelen turist sayısının artması, konaklama tesislerimizin doluluk oranlarının artması ve nihayetinde gelen turistin alışveriş yapmasını da eklediğimizde ilimizin turizm gelirlerinin artması anlamına gelecektir.

/Yetkin BULUT
07 Temmuz 2015

5 Temmuz 2015 Pazar

Samsun Atakum

Biz çocuk yaştan itibaren Matasyon dedik. Atakum’a hep. 1980’li yıllarda Balaç altına yaptığımız evlerimiz bir ilkti Samsun da. O yıllarda dağ tarafında hiç ev yoktu. 10 dönüm arazi içinde üç doktor arkadaşımla yaptığımız evler, tüm Atakum'a hâkimdi. Deniz ve bakir tarlaların görüntüsü; bizleri büyüledi yıllarca.

Her hasat öncesi ekin tarlalarının nazlı bir rüzgâr gibi salınması, en unutulmaz anım oldu. Belki bu yüzden ben Atakum’a sevdalandım, sahiplendim hep. Samsun Atakum İlçe Belediyesi geçmiş dönem belediyeden sonra gerçekten depara kalkmış. Hızla yükselişte ve sürekli ivme kaydediyor.

Sayın Başkan İshak Taşçı’ya Haytap olarak gidip kendisini kutlayıp görüş ve isteklerimizi ilettik. Haytap teşekkürümüzü kendisine takdim ettik. Yaptıkları, yapacaklarının göstergesi zaten. Hayvanlara karşı gösterdiği olağanüstü sevgi ve şefkat tartışılmaz. Atakum parklarına yeni kedi evleri ilave edilecek. Popülasyonu kontrol altına alabilmek için azami gayret sarf edeceğine söz verdi. Genç, dinamik, güler yüzlü en önemlisi ise dinlemesini biliyor. Not alıp ilgilenmesi takdire şayan.

Ancak biraz kara mizah yapmasam içim rahat etmeyecek. Çünkü teknik bir hatası var. 55 BU 055 olan makam aracını 55 TA 055 olarak değiştirmesi gerekir. Geçip gidenlerin bıraktığı izler çok önemlidir. Unutulmaz… İshak Taşcı’nın gülen yüzünü biz sevdik. Dostu, yoldaşı bol olsun. Sokak hayvanlarının beslenmesi için farklı odaklara pugedonlar koydurmuş. Yaklaşık on üç nokta gördük. Daha da koyulmaya devam edilecek. Kedi evlerine ise farklı beslenme odakları yapılacak.  Pugedonların bir diğer adı da mamamatiktir. İçine attığınız bir geri dönüşüm şişesi, sokak hayvanı içim kuru mama verir.

Pugedonların yerleşim noktaları şöyle.
1-Denizevleri Mahallesi Adnan Menderes Bulvarı ile 220. Sokak’ın kesiştiği nokta.
2-Mimar Sinan Mahallesi Adnan Menderes Bulvarı Gıda Tarım Hayvancılık İlçe Müdürlüğü önü.
3- Cumhuriyet Mahallesi Adnan Menderes Bulvarı MHP ilçe binası önü.
4- Adnan Menderes Bulvarı ile Çobanlı deresinin kesiştiği nokta.
5- Güzelyalı Mahallesi ile Adnan Menderes Bulvarı ile 3011. sokağın kesiştiği nokta.
6-  Adnan Menderes Bulvarı ile 3044. Sokak’ın kesiştiği nokta.
7- Cumhuriyet Mahallesi Alparslan Bulvarı ile İş Bankası çaprazındaki köşe.
8- Cumhuriyet Mahallesi Bande Aceh parkı içi.
9- Mimar Sinan Mahallesi Atatürk Bulvarı ile 133. Sokak’ın kesiştiği noktadaki parkın içi.

Sokak hayvanları için yaptırdığı kulübeler kışın hayvanları üşümekten koruyacak. İnsan olmanın temel ilkesi merhamettir. Dinimizin de temel ilkesi merhamet ve yardımlaşmadır. Ramazan akşama kadar salt aç kalmak hali değildir. Ramazan, açın halini anlama ve nefisi terbiye etmektir.  Bütün gün aç kalıp da iftar da delicesine yemek değil, Düşünmektir inceden, inceden, paylaşmaktır karınca kararından… Sen yerken alasından aç ise komşun yoksulluktan.. Bir damla su, azıcık aş için, çırpınıyorsa kuşun, kurdun… Bir küçük çocuk ağlıyorsa uzaklarda sevgiden yoksun… Nasıl içersin soğuk suyun? İncitmişsen dostun,  Düşünmüşsen hep postun. Geri verdin mi aldıklarını. Dostlukların sevgilerin güvendiğin doru atların. Ödedin mi doğaya borcun?  Sordun mu Tanrı’ya ne kaldı borcum. Ve dönüp baktın mı ardına. Ne kadar kaldı yolun.

SOKAK HAYVANLARI İÇİN KAPINIZIN ÖNÜNE BİR KAP MAMA, BİR KAP SU KOYUNUZ LÜTFEN.

/Gül TURAN
05.07.2015

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Bir Kent Sorunu: Dilencilik ve Samsun...

"Bu zanaat bunun üzerine kurulmuştur. İste, kim olursa olsun iste! Nerede olursan ol iste!...Kovul iste! Sövsünler, dövsünler yine iste!"/Bir Dilencinin Hatıraları.

Yukarıdaki cümleler, Sedat Simavi'nin sahibi olduğu, Ahmet Cemal'in müdürlüğünü yaptığı haftalık Arkadaş dergisinde dört sayı(Eylül 1928) yayınlanan, kaleme alan gazetecinin de anlatan dilencinin de kimliğinin bilinmediği, "Bir Dilencinin Hatıraları"ndan alıntıdır.(*)

Dünyanın en eski mesleklerinden olan ve bu cümlelerde de anlatıldığı gibi insanların duygularını sömürerek "istemek" zanaatı üzerine kurulu olan dilencilik, günümüzde kentlerin öyle önemli bir sorunu haline geldi ki; artık "Bir Kent Sorunu" olarak hakkında sempozyumlar düzenlenip çözümler aranmaya başlandı. Ankara Ticaret Odası'nın bir araştırmasına göre; trilyonlarca liranın döndüğü ve böylesine karlı bir işe uygun insanların bulunması için akla hayale gelmedik yöntemlerin uygulandığı bir sektör dilencilik. En çok getiri sağlayan obje olarak çocuklarla yaşlıların kullanıldığı dilencilikte uydurma raporlarla lösemi ya da sara hastası gibi görünmek, kalabalık kavşaklarda araba camı silmek, kalem, kağıt mendil, yara bandı gibi şeyler satmak... dilenciliğin türlü halleri.

Eminim siz de gözlemliyorsunuzdur, Samsun'da da son zamanlarda hızlı bir artış kaydetti bu sorun...

Kentin iki ana caddesi olan Çiftlik(İstiklal) ve Mecidiye, alt geçitler, ara sokaklar, cami önleri, lokanta, market girişleri, çay bahçeleri, kafeteryalar... her yer dilenci dolu. Önceki yıllarda pek de rastlamadığımız, o, kavşaklarda arabaların camlarından içeri el uzatma, cam silme manzaralarına kadar her yöntemi deneyen, el açmakla yetinmeyip oturdukları yerden gelip geçenlerin eteklerine paçalarına yapışan dilencilerle kaynıyor şehrimiz...

Ve üzülerek görüyoruz ki; çeşitli nedenlerle ülkelerinden kaçıp buralara kadar gelen mülteciler de bu sorunun büyümesinde rol oynuyorlar. Çünkü işsiz, güçsüz, parasız kaldıkları bu yabancı ülkede (geçerli bir bahane midir, kesinlikle hayır ama...) dilenmek tek çözüm gibi görünüyor gözlerine...

Peki bu sorunun esas çözümü gibi görünen zabıta ve polis ekipleri ne yapıyor, hiçbir şey. Çünkü mevzuat ve yasalar onların sorunu çözmesinde yetersiz. Tek yapabildikleri dilencileri toplayıp 89 TL gibi çok cüzi bir para cezası vermek, o anda ellerinde bulunan parayı alıp kamuya aktarmak ve sonra da salıvermek! Sonrası, aynı kısırdöngü...

Nedir bu konudaki mevzuat ve yasa derseniz; onu da Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fatih Birtek'in "Dilencilik Suçu" ile ilgili makalesinden alıntılayalım:

"Dilenme eylemi (bireysel, doğrudan dilencilik) Kabahatler Kanunu'nun 33. maddesinde kabahat olarak düzenlenmiş, Türk Ceza Kanunu’nun 229. maddesinde ise 'dilendirme' olarak tanımlayabileceğimiz eylem, suç olarak kabul edilmiştir".

Yani özeti: Dilenmek kabahat, dilendirmek ise Asliye Ceza Mahkemesi'nin görevine giren bir suç.

xxx

Fatih Birtek Hocanın adı geçen makalesinde de dediği gibi dilencilik toplumsal bir vakıa ve ciddi bir ahlaki sorun olmanın ötesinde bir suç olmasına karşın, bu suçla etkin bir biçimde mücadele edilememektedir. Bu sorunun mutlaka dini, sosyolojik, kültürel ve eğitim olmak üzere çeşitli boyutları vardır ve hatta dilenmenin bu kadar olağan ve sıradan kabul edilmesinin toplumsal psikoloji açısından da irdelenmesi gerekmektedir. Ancak bizim bu yazıyla altını çizmek istediğimiz şey, Samsun Valiliği'nin bir ivedilikle bu konuya eğilmesi, yapabileceği her şeyi yapması ve daha da yaygınlaşmaması için dilencilikle mücadele başlatmasıdır.

Hele ki yasa suç olarak da kabul etmişken...
xxxx

(*)Doç.Dr.Mevlüt Çelebi(Cumhuriyetin İlk Yıllardında İstanbul'da Dilencilik/ Dilencilik Sempozyumu- Sorunlar ve Çözüm Yolları Tebliğler Kitabı, İstanbul 2008)

/İlknur YAMAK
04.07.2015
http://www.samsunhaberhatti.com/makale/bir-kent-sorunu-dilencilik-ve-samsun/395

Biri Samsunlu Diğeri Diyarbakırlı İki Yazardan Bir Kitap


“Viyana Basını Politik Karikatürlerinde Sultan Abdülaziz Devrinin Aksi” 16. yüzyıl İtalya’sının Barok dekorasyon sanatının öncüleri Agosttino Carracci  ve Annibale Carracci’nin isim babası oldukları Karikatür (Caricatura)  bu yüzyıldan başlayarak çok popüler olur. Neticede yazılı metinlerle anlatılmak isteyip de anlatılamayan onca fikir, onca itiraz; gülmece öğesi eklenerek çizgiyle buluşmuş, kendini ifade etme de yeni bir özgürlük alanı bulmuştu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na ait Viyana Mizah Dergileri, Figaro-Kikeriki- Der Floh- Die Bombe’de gibi dergiler takip eden birkaç asırda  kurulmuş gelişmişlerini hızlandırarak  karikatürün adeta malikâneleri olmuştu.

Bunlar olup biterken Osmanlıda da olup bitenlerde zaman zaman bu malikânelere konuk olmuş, sayısız karikatürde yerini almıştı. Bu yer almalar, günümüz araştırmacıların da aynı zamanda büyük bir hazine bırakmıştır. Bu hazinenin peşine düşenlerden biri de Samsundan Araştırmacı Yazar Mehmet KÖSEOĞLU. “Viyana Basını Politik Karikatürlerinde Sultan Abdulaziz Devrinin Aksi”  adlı bir çalışma gerçekleştirmiş ve nedeninin Sultan Abdulaziz devrinde bu tür çalışmalara yer verilmemesi olduğunu belirtmiş.

Araştırmaya Diyarbakır’dan da bir isim eklenerek çalışma aynı zamanda milli bir reflekse dönüşmüş. Karikatürlerin alt metinlerinin çevrisi, Diyarbakırlı araştırmacı yazar aynı zamanda bir öğretmen olan Neşet Gökhan ÖZENÇ tarafından gerçekleşmiş. Eser, Sultan Abdülaziz Devri ( 1861-1876) ni hatırlatarak başlar ve 12 bölümde tamamlanır. Devrin öncesi ve sonrası karikatürler de ihmal edilmez.

1.bölümde Sultan Abdülaziz Devrinde Viyana mizah dergilerinde yayımlanan politik karikatürlerin değerlendirmesi yapılır. Kikeriki’deki “Politikacı Nükola’nın Ülkelere Verdiği Hediyeler” başlıklı karikatürde mesela Kırım Harbi sırasında Osmanlı, İngiltere, Fransa, Piyemonte devletleri ile savaşmak zorunda kalan  Rus Çarlığı, bu müttefiklere karşı ağır bir yenilgiye uğrar. Karadeniz’deki askeri gücünü yitirdiyse de birkaç sene sonra yeniden toparlanma sürecine girer. Karikatürde Rus Çarı II. Aleksander Nikola, pala bıyıkları ve top sakalıyla geleneksel Rus giysileri içerisinde yarı insan yarı hayvan görünümüyle (belden aşağısı kurt ayaklı-kuyruklu)  sol elinde kutsal asa,  sağ elinde kutsal kasede 3 top tutmaktadır. Avrupa’daki 6 büyük devlete Noel hediyelerini kendinden emin tavırla sunmaktadır.

2. bölümde Girit Adası’ndaki Türk egemenliğinin tarihçesi, sorunun başlangıç serüveni ve isyanların nedenleri üzerinde  durulduktan sonra isyanların gelişimi ve buna karşın ‘Büyük Güçler’in çözüm süreci odaklı 1886-1869 yılları arasında  Figaro ve Der Floh ‘ta yayımlanan karikatürler yorumlanmıştır.

3. bölümde Sultan Abdulaziz’in  Avrupa seyahati ele alınmış, Padişahın  Paris-Koblenz ve Viyana seyahatleri Kikeriki ve Figaro’da nasıl karikatürize edildikleri ve analizleri yer almıştır.

4. bölüm Mısır’da Said Paşa ve İsmet Paşa devri, Süveyş Kanalı’nın açılmasından önce İngiltere ve Fransa ile diplomasi savaşımıza ayrılmış.

5. bölüm Rus Çarlığı’nın Paris Antlaşması’ndaki Karadeniz ile ilgili maddeleri ortadan kaldırma girişimleri ve savaş sonucu oluşan Avrupa’nın yeni haritasının sorunları ile ilgili karikatürler ve analizleriyle hazırlanmış.

6. bölüm de Osmanlının Demiryolları yatırımları, Viyana Borsası’ndaki krizin etkileri, dış borçlardan iflasa sürüklenen maliyenin durumu politik karikatürlerle anlatılmaya çalışılmış.

7. bölümde Şark Meselesi bağlamında “Hasta Adam” imgesi ve oryantalist söyleme vurgu yapan karikatürler incelenmiş.

8. bölümde Bosna Hersek isyanları

9. bölümde Bosna Hersek isyanlarına yapılan konsolos müdahalesinin karikatürlere yansımış hali yer alır.

10. bölümde Osmanlının Adalet Fermanı, Büyük Güçlerin Andrassy Notası ve İsyancıların Storina Beyannamesini yayımladıktan sonra ortaya çıkan gelişmeler karikatürlerin diliyle anlatılır.

11. bölümde Bosna Hersek isyanlarının çözümü için  Prusya , Avusturya-Macaristan ve Rus Çarlığının Osmanlıya verdiği Berlin Memorandumu’nun etkileri ve bu esnada  Avrupa’da gerilime neden olan Selanik Vakasının yansımaları konu edilir.

Son olarak 12. bölümde ise Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve ölümü hakkındaki karikatürler yer alır.

E-Yazı tarafından yayımlanan kitabı okumanızı (şu zamanda) özellikle tavsiye ederiz. Harikulade hazırlanmış kitap için Araştırmacı Yazar Mehmet KÖSEOĞLU ve Neşet Gökhan ÖZENÇ’i kutlar başarılarının devamını bekleriz.
Güzel günlere uyanın
Sağlıcakla kalın efendim.

/Uğur DEDE
04.07.2015