31 Ağustos 2016 Çarşamba

Hatıralarımızı Yok Ediyorsun Samsun!


Hatıralarım bu şehirdedir. Sevdiklerim, Ölmüşlerimin mezarları... diyor Orhan Veli bir şiirinde. İnsanın sevdikleri birer birer terk edince ölüp öte dünyaya göçerek ya da terk-i diyar edince başka diyarlara, elinde kalan sadece hatıralarıdır ki illa terk etmek de gerekmiyor bir şehirdeki hatıraları korumak, hatıralara sahip çıkmak için...

Ünlü kentbilimci Lewis Mumford, "Kent, bir topluluğun kültürünün ve erkinin yoğunlaştığı yer, zamanın bir ürünü, birikimidir" diyor, 'Kentlerin Kültürü' adlı yapıtında. Oysa biz bu şehirde yaşayanlar nicedir zamanın birikimini görmek bir yana, zaman içinde giderek daha hızlı, daha hoyratça yitiriyoruz bu şehirde biriktirdiklerimizi ve giderek daha az tanır oluyoruz bağrından çıktığımız, bir vakitler sığınağımız olan bu şehri...

Zaman içinde artan nüfus, çoğalan, değişen ihtiyaçlar ve modern bir kent yaratma fikriyle yaşadığımız şehirlere müdahaleler yapılması elbette kaçınılmazdır. Ancak burada önemli olan, bütün bunları şehirlerin de tıpkı insanlar gibi hafızaları olduğu gerçeğini göz ardı etmeden, şehri geçmişinden koparmadan, kültürel mirasını yok etmeden, kimliğine zarar vermeden yapmaktır.

Kültür bir birikimdir; kent kültürü de tarihin ve doğanın kente bıraktığı, kentin ortak hafızasında korunan ögelerdir. Hızlı bir kentleşme sürecine giren Samsun ne yazık ki şehrin ihtiyaçlarına cevap verirken geçmişle bağları koparmama konusunda başarılı bir kent olamadı. Bir değişim, dönüşüm safsatası içinde koca bir şantiyeye dönen şehirde ne rengiyle, kokusuyla bizi çocukluğumuzda aneannelerimizin pişirdiği reçellere götürecek incir ağaçları ne yazın denizden esen meltemle evlerimizin içinde hissettiğimiz manolyalar var artık ne de o ağaçların sıralandığı sokaklarda Prof.Dr.Sami Gülgöz'ün deyişiyle sokak hayvanlarını besleyen esnafımız... Her yerden üzerimize karabasan gibi çöken, siluetiyle denizimize bile gölge düşüren, estetikten uzak, çirkin betonlar yükseliyor; her yere tek bir çimen bile bırakmamacasına kara kara asfaltlar döşeniyor uzunca bir zamandır... Şehirde yaşayanların hafızasına işlenen tek bir yapı kalmadı neredeyse! Hiçbirimiz çocuklarımıza ya da kente gelen misafirlerimize şehri, "Şurası eskiden şöyleydi, burası eskiden böyleydi" diye 'geçmiş zaman' kullanmadan anlatıp tanıtamıyoruz; tıpkı annelerimizin, babalarımızın da bize anlatamadığı, ancak eldeki birkaç siyah-beyaz fotoğraftan gösterebildiği gibi... Çünkü şehir, hiçbir şeyini bir sonraki nesle aktaramadan değişip dönüşüyor, hem de hızla...

Oysa kent yaşamı; o kültürel kimlik, kültürel miras için devamlılık ister. Yaşayanlarının ortak hafızasında yer etmek, insanının kendine ait olduğunu hissettirmek güdüsüyle geçmişinden koparılıp uzaklaştırılmamak arzusunu taşır. Tıpkı biz yaşayanları gibi...

Bizim de isteğimiz, arzumuz o değil mi?

Ortak hafızamızda kentimize ait ögeler bulunsun, kentimiz geçmişimizle bugünümüz arasında bir duygusal köprü olsun, bizi ne birbirimizden ne de kendisinden uzaklaştırsın...

xxx

Samsun bir bir hatıralarımızı yok ediyor. Ortak hafızamızda yer eden, bizi birbirimize tutkallayan sembollerin neredeyse hiçbiri yok artık! Hatırlayamadıklarımız daha çoksa da hatırladıklarımızdan girişinde o dizili bayrakları, aslanlı kuğulu havuzu, Yosun'u, Kısmet'i, Hacivat'ı-Karagöz'ü, gazozuyla fuarımız, sandallarımız, yazlık sinemalarımız, kışlık sinemalarımız, konaklarımız, nikah dairemiz, doğumevimiz, Tekel'imiz, hastanemiz, kitapçılarımız, kırtasiyelerimiz, bakkallarımız, köftecilerimiz, Arnavut kaldırımlarımız, Matasyon'umuz, kamplarımız, plajlarımız...ve daha nice hatıralarımız... hiç biri yok artık. Üzücü olansa tarihin izlerini taşıyan tüm bu yapılar bir bir yıkılıp yok olurken ya da gereklilikten yenilenirken yok olan sadece fiziki yapıları olmadı. Bizi bu kentle birleştiren, bu kente ait hissettiren ortak değerlerimiz, hatıralarımız da yok oldu; hem kente hem de birbirimize yabancılaştık...

Bu yılın başında bu şehrin senbollerinden Konak Sineması kapandı. Birkaç gün önce de benim de mezun olduğum Samsun'un en eski okullarından Mithatpaşa Lisesi, İmam Hatip Ortaokuluna dönüştürüldü. Derdim okulun eğitim şeklinin aldığı yeni şekil değil. İhtiyaç var mıydı, yok muydu, imam hatip ortaokulu lisenin taşınacağı yerde açılamaz mıydı, bunlar ayrı konular. Bir Fransız düşünürüne göre kültür, her şey unutulduğu zaman belleklerde ne kalıyorsa, ona verilen isimmiş. İşte benim mezunu olduğum 'Mithatpaşa' ile ilgili derdim tam da bu! Zihinlerimizdeki algısı, hafızalarımızdaki hatırası!

Hatıralarımız bir bir yok oluyor...

xxx

"Türkiye’deki hiçbir kentimiz artık eskisi gibi değil. Kendi kültürümüzle ilgili konulara özenmiyoruz ve hayatımızı garip bir yere sürüklüyoruz.” diyor Prof. Dr. Sami Gülgöz, Koç Üniversitesi'nin yayını Kule dergisine verdiği bir röportajda.  Bu kent de eskisi gibi değil ve hayatımızı garip bir yere sürüklüyor...

/İlknur YAMAK
31 Ağustos 2016

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Bir Tren Yolculuğu!

Yapılırken açıktan ilk karşı çıkanlardandım. İlave hattının açılışında da ilk yolcular arasındaydım. Hem de “kentin önceliği olmadığı” gerekçesiyle eleştirdiğim hattın mimarıyla birlikteydim. Hoş bir tesadüf oldu hafif raylı tren sistemi İstasyon-Balıkçı Barınağı hattının açıldığı gün Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’la karşılaşmam. Ben bir kitabevinden eve dönecektim, Sayın Yılmaz da yeni açılan hattı denetlemeye çıkmıştı, Samsunspor İstasyonu'nda karşılaştık. “Osman Bey, buyurun, beraber gezelim” dedi o kendine has nezaketiyle. Yanında Belediye Meclisi Başkanvekili Turan Çakır ve Sam-Ulaş Genel Müdürü Kadir Gürkan da vardı.

Başkan Yılmaz, ilave hattın “İller Bankası’ndan sağlanan çok uygun bir kredi” ile yapıldığını ve tamamının bu yılın 10 Ekim’inde hizmete açılacağını söyledi. Raylı sistemin Ondokuz Mayıs Üniversitesi’ne çıkmasını da konuştuk başkanla. Ben on gün kadar önceki bir kahvaltıda “OMÜ’ye çıkmak için çalışmaya başlayabiliriz” dediğinde bizim arkadaşların “müjde” başlığı atmasını yadırgamıştım. “Başlayabiliriz” sözü bir kesinlik ifade etmiyordu. Aynı zamanda “başlamayabiliriz” anlamına da geliyordu. Meğer konuyu ciddiyetle düşünüyorlarmış. Bunda ring seferlerinin maliyetinin yüksekliği ve teknolojik gelişmeler etkili olmuş.

Yarım saate yaklaşan yolculuğumuz ve sohbetimizde -kendilerinden izin almadım ama- bir sözünü aktarmadan geçemeyeceğim. Yatırımların zorluğundan bahsederken “Zor ama bu devlet bizlere çok emek verdi; bizleri okuttu, eğitti, yetiştirdi, kalıcı bir şeyler yapmak bizlerin bu devlete ve bu millete karşı bir borcumuz” dedi. Bu söz bana rahmetli Süleyman Demirel’in “Beni Cumhuriyet okuttu; benim bu Cumhuriyete borcum var” sözünü hatırlattı.

Bakmayın siz tarih ve vefa nedir, şükran ve teşekkür nedir bilmeyenlerin Cumhuriyetle kavgalarına. Eğer bugün, Isparta’nın bir köyünden biri Cumhurbaşkanı, Çarşamba’nın bir köyünden biri bu ülkenin otuz büyükşehrinden birinin geniş yetkilerle donatılmış belediye başkanı olabiliyorsa ve İstanbul’un orta halli hatta fakirce bir semtinden çıkan bir kaptanın oğlu başkanlığa yürüyorsa; bunu onlar da biz de Cumhuriyete borçluyuz.

Gidiş geliş süresince Başkan Yılmaz, Sam-Ulaş Genel Müdürü Kadir Gürkan’a bir taraftan yapılacak işlerle ilgili direktifler verirken diğer taraftan da vatandaşlardan kendisine intikal edenleri aktarıyordu. Başkan da vatandaş da temizlikten memnundu ama vatandaş mavi koltuklara gençlerin oturmasından ve yaşlılara, engellilere, hamile kadınlarla hastalara yer vermemelerinden şikâyetçiydi.

Ben de o trenlerde seyahat eden bir vatandaş olarak aynı manzaraya sık sık şahit oluyorum. Gençlerimizin anneleri yaşındaki hanımefendileri görmezden gelişlerindeki ruh halini anlayamıyorum. Başında dikilen yaşlıyı, hastayı, engelliyi ve hamile kadınları görmezden gelmek için akıllı cep telefonlarıyla oynamaktan uyur numarasına sığınan gençler bizim gençlerimiz. Onlar bu vagonda uyuklarken ya da uyukluyor gözükürken belki de bir başka trende de onların annesi, babası ya da mahalleden bir büyüğü uyur numarasındaki bir başka gencin başında onun insafa gelmesini bekliyordur.

/Osman KARA
29.08.2016

25 Ağustos 2016 Perşembe

İçimizdekiler, İçimizden Gelenler

Türk sinema, tiyatro ve sanat dünyası tarihine baktığımız da onlarca Samsun doğumlu ve Samsun adıyla kendini ortaya koyan sanatçılarımız var… Sayısı oldukça çok olan bu sanatçılardan, Bedri Koraman, Ferhan Şensoy, Mehmet Aslantuğ, Levent Kırca, Orhan Gencebay, Orhan Hakalmaz ve daha niceleri…

Çoğunu bir zaman sonra ya Samsun’a yaptıkları turneler de, ya bir organizasyon da görebilme şansına sahip oluyoruz bu değerlerimizi. Son yıllarda yine bağrımızdan çıkıp İstanbul’un yani bu işin yatağına gidip göğsümüzü kabartan isimler, gittikleri gibi kaybolmamış ya da turneden turneye aramıza katılmamış, bilhassa Samsun’da olmak ve bulunmanın değerini ve kıymetini bilircesine çay sohbetimizde, akşam soframızda, gece de ya türkülerimizde ya da şiir gecelerimizin buluşmalarında aramız da olmayı sürdürüyor.

Bunlar arasında yer alan çok değerli aynı sahne de bulunmuş, yıllarca tiyatro yaparak Türkiye’yi karış karış dolaştığım dostlarımdan Sedat Erdiş. Son zamanlarda TRT başta olmak üzere bir çok TV dizilerinde görev alması Samsun’un sanatçı ve televizyon dizi oyuncusu sıralamasında ki yerini alan isim oldu. Mütevaziliği, ayakları yere basarak ne geldiği yeri unutan ne de bulunduğu yerin kıymetini günlük algılayan anlayışta olmadığının görülmesi açıkçası memleketi Samsunluları gururlandırmakta ve memnun etmekte.

Sinemada yeni roller, yeni dizilerde karakterler, Sedat Erdiş kardeşimize fazlasıyla yakıştığını söylemek isterim. Gerçek bir memleket insanı olmanın anlayışını unutmadan bugün Samsun sokak ve caddelerinde başı dik, göğsü yukarıda gezmekte, geldiği alüvyon akışın yatağını unutmadan ilgi gösteren ve konuşmak isteyen herkese duyarlılık göstererek sohbet etmekte.Yani böyle mi olur canım sanatçı falan moduna girmek isteyenler olursa da, evet sanatçı böyle olmalı ve halkın içinde bulunmalı.

Ancak yeni hayranlarından fırsat bulabilirsek biz de hayranlığımızı ve sevgimizi kendisine göstermekten büyük mutluluk duyacağımızı belirtmek isterim. Böylesi bir fotoğraf karesini gördükten sonra hiç kucaklaşamamış olsak da diğerleri gibi bağrımızdan çıkıp, kaybolmadıklarını görmek mutlulukların en büyüğüdür.

Diğer yandan yine aynı sahneyi paylaştığım tiyatronun ayakta kalabilmesi için o dönemlerde büyük destek verdiğim sevgili Yaşar Gündem hem dizi oyunculuğu hem de reklam oyunculuğunda Samsun’u başarılı bir şekilde temsil ederken seslendirme sanatçılığı konusunda Samsun’un sanat dünyasında ki kaynağın adresini bir kez daha gösterdi.

Son dönem de işte bizim Ünal diye dizi ve tiyatro oyunlarında hatta sinema filmlerin de yeteneğini konuşturması göğsümüzü kabartan isim oldu. Beni soracak olursanız memleket sorunları, gazete sayfaları, gündem değerlendirmeleri arasından fırsat bulursam gelen teklifleri değerlendirip beyaz cama adımımı atacağım. Atacağım da o zamanı bulursam bizim uşaklarla aynı sahneyi bir kez daha paylaşmanın da heyecanını yaşayacağım… İçimizdekiler ve içimizden gelenler işte böyle güzellikleri bizlere yaşatmaktadır.
Ne güzel Ne güzel…

/Okan DİLEK
25.08.2016

23 Ağustos 2016 Salı

Biraz Da Samsun'u Konuşalım Mı?

Bakmayın siz inşaat teknolojisindeki gelişmelere ayak uydurarak her geçen gün biraz daha güzelleşmesine, ekonomik, sosyal ve iktisadi göstergeleri hiç de iyi değil Samsun’un. İller arası yarışta ne yazık ki birkaç kalem hariç her geçen gün biraz daha geriye düşüyor. Bunu yerel muhalefet yöneticileri söylemiyor, T.C. Devleti’nin resmi rakamları söylüyor.

Mutlak değerlerimiz artıyor ama Türkiye genelindeki payımız düşüyor. Bir başka ifadeyle Samsun’un dünüyle olan yarışı kazanıyoruz; bugünümüz dünümüzden iyi. Ama iş iller arasındaki yarışa gelince bir iki kalem dışında tüm alanlarda geriye düşüyoruz. Nüfusumuz artıyor ama Türkiye genelindeki sıralamamız geriliyor. Otomobil sayımız artıyor ama binek aracında bir türlü Türkiye ortalamasını yakalayamıyoruz. Trafikteki sıkışıklık sorunumuz otomobilimizin çokluğundan değil yol ve meydanlarımızın azlığından.

Sanayimiz hala küçük ölçekli; sadece yüzde biri büyük ölçeğe sahip. Tüm organize sanayi bölgelerinde çalışan toplam işçi sayısı daha yeni yeni altı bini biraz geçti. Bu rakam Antep, Konya, Kayseri gibi illerdeki kimi firmaların çalıştırdığı işçi sayısının üçte, hatta dörtte, beşte birine ancak denk geliyor. Turizm belgeli yatak sayısındaki Türkiye ortalamasını ikiye üçe katlayan atışa rağmen turizm sektörünün Samsun’u sırtlaması için çok uzun zamana ve küresel ısınma nedeniyle güneyden çok ciddi şekilde kaçışa ihtiyaç var.

Samsun’un Allah vergisi doğal güzelliği, konumundan da beslenen ve zamanın idarecilerinin büyük bir öngörüyle gerçekleştirdikleri ulaşım olanakları, bu kentin önce bir “üniversite” daha sonra da “kültür-bilim ve sanat” kenti olmasına imkan hazırlıyor. Bütün mesele bu kentin karar vericilerinin bu konuyu yeterince sahiplenmeleridir.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Türkiye’nin en büyük yerleşkelerinden birisine sahiptir. Yeni yapılaşmalar için yeterli alan fazlasıyla var. Başarı Üniversitesi kapatıldıktan sonra yerleşke Hazine’ye intikal etmiştir. Bir taraftan OMÜ hem bina hem akademik kadro hem de öğrenci kapasitesiyle büyütülürken diğer taraftan da Başarı'nın devlete intikal eden yerleşkesinde pekâlâ ikinci bir devlet üniversitesi kurulabilir.

Ben bu safhada YÖK’te geniş bir çevreye ve büyük bir etkinliğe sahip Prof. Dr. Sait Bilgiç’in OMÜ rektörlüğüne atanmasını Samsun adına bir şans olarak görüyorum. Sait Hocanın bu kente ikinci bir üniversite kazandırması onun adının bu kentte ölümsüzleşmesini sağlayacaktır.

Üniversite kenti Samsun hayal değil gerçekleşmesi en kolay olan bir proje olarak duruyor karşımızda. “Üniversite Kenti Samsun” ya da bir sonraki adım olarak “Bilim-Kültür-Sanat Kenti Samsun” aynı zamanda sağlık kenti Samsun, turizm kenti Samsun demektir.

/Osman KARA
23.08.2016

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Carl Tobey

Mr. Carl TOBEY

Ağustos'un 23'ü Kolejden yolu geçmiş herkesin, kendisini görse de görmese de çok iyi tanıdığı bildiği bir efsanenin sonsuzluğa uğurlanışının yıl dönümü... Maarif Koleji yani Samsun Anadolu Lisesi'nin efsane İngilizce öğretmeni, Carl Tobey 25 sene önce ardında nesiller boyu anlatılacak bir yaşam öyküsü bırakarak bu dünyaya veda etti. Elbette bütün öğretmenler özeldir unutulmazdır. Ancak Carl Tobey Kolej için Samsun için unutulmaz sıfatının çok ötesinde.

İsmini ilk kez kendisi de bir Kolejli olan amcamdan duymuştum. Mezun olalı yıllar geçmesine rağmen aklına gelen ilk öğretmeni Carl Tobey'di. Amcamın başka hiçbir öğretmenini hatırlamayan Babaannem bile onu "Kartopu" diye hatırlar ve anlatırdı. Öğrencilik hayatım boyunca dersime giren bir çok hoca da onun öğrencisi olmuştu. Onların da dillerinden düşmüyordu Carl Tobey ismi.

Yıllar sonra ben de Kolejli olma gururunu yaşadım.  Onun ismiyle büyümüş bir kolejli olarak okul bahçesindeki yağlı boya tablonun önünden her geçişimde hiç tanımadığım ama hiç unutmayacağım bu efsaneye bir selam gönderdim içimden. Bir İngilizce öğretmeni olarak tahtaya geçtiğimde de onu  ve efsanesini aklımdan hiç çıkarmadım. Sadece biz Kolejliler değil, o dönemin Samsunluları için de bir efsanedir  Samsun sevdalısı Carl Tobey. Mezunlarımızdan Ayşegül Dikici'nin kaleme aldığı biyografisini okuyunca hayrete düşmemek elde değil.

Yaşadığı süre boyunca, basında sekiz köşe kasketi kadife pantolonu, kareli oduncu gömleği, boğazlı kazağı, el örgüsü süveteri, 1971 yılında merak sarıp çalmaya başladığı bağlaması ve içmekten keyif aldığı nargilesiyle, bizden kilometrelerce uzaklarda doğmuş olmasına rağmen bizden hiç uzak olmayan,

Yazın at ve merkep sırtında Samsun'u karış karış dolaşarak bitki örnekleri toplayan ; kendisini ajan sanıp önceleri " bu gavur topraktan ne anlar" diyerek dışlayan köylülere sabırla yeni ziraat yöntemleri öğretmeye çalışan,

Okul bahçesinde kendi topladığı çiçeklerden ve bitkilerden bir bahçe oluşturan, bu bahçenin bakımını önce bizzat kendi üstlenen, daha sonra bahçeyle ilgilenmek üzere maaşını kendi cebinden verdiği bir bahçıvan tutup, öğrencilerine bu bahçeyi gezdirerek doğa sevgisi aşılayan,

Kendi vasiyetiyle ebedi istirahatgahı olarak, sadece deniz kenarında olduğunu öğrenerek geldiği ve ufak aralar dışında hiç ayrılmadığı Samsun'umuzu seçen Carl Tobey'i ölümünün 25. yılında saygı ve rahmetle anıyorum.

Huzur içinde uyu güzel adam... Başta öğrencilerin olmak üzere biz Samsunlular tarafından hiç unutulmayacaksın.   Aydın günler!

/Emre SEVEN
22.08.2016

http://www.hedefhalk.com/carl-tobey-605833yy.htm


Mr. Carl TOBEY Çalıp Söylerken. (Hazırlayan: Kenan HAZNECİ )
www.youtube.com/watch?v=fpm6tpvxkWI


21 Ağustos 2016 Pazar

Sessizlik

Yeni sezonun ilk maçında Adana Demirspor'u elinden kaçırdı Samsunspor... Yaptığı hiçbir transferine lisans çıkaramayan bu nedenle sahaya genç oyuncularıyla çıkmak zorunda kalan güney temsilcisi 97 dakikalık oyunu "Çanakkale geçilmez"edasıyla oynadı... Utanmasalar ceza sahası önüne insandan duvar öreceklerdi... Bu ayıp her gittiği takımda ofansif futbol oynatan Erkan Sözeri'ye yeterde artar bile...

Ben hayatımda bu kadar sakatlanma bahanesiyle yerde yatan bir futbol takımı görmedim... Oyun her beş dakika da bir durdu... Bu acı durum futbolumuzun içler acısı halini ortaya koyan basit bir örnektir...  Yazık, hem de çok yazık! Transfer yasağı nedeniyle eldeki imkanlardan ortaya bir menü koymaya çalışan Engin hoca, ilk sınavından geçer not aldı... Bu malzemeyle bu kadar...

Takım rakibini ev hapsine soktu... Ayağa bolca pas yaptı... Kanatları iyi kullandı... Canberk ve Ramazan iyi işler yaptı... Özellikle de Ramazan, ilk maçında göz doldurdu... Bu çocukta iş var bilesiniz... Bir senedir tribünde maç izleyen Zola ilk kez ilk onbirde oynadı... Pas aralarına iyi girip, top çalmaları iyi idi...

Bir de her topu geriye kullanmasa daha da iyi olacak... Forvet hattında oynayan Alperen bal vermeyen arı gibiydi...  Ama oynadıkça daha da üretgen olacak... Takımın oyun kurucusu rolünü üstlenen Mehmet'i bolca kazanılan köşe atışlarında görebildik, oyunda vasatın üstüne çıkamadı... Oyunun tüm yükü Hasan'ın üstüne yıkıldı...

Rakibine tek pozisyon vermeden tek kale oynayan bir takımın kazanması gerekti, olmadı... Bunda yakalanan net gol pozisyonlarında ki son vuruş beceriksizliğinin yanısıra futbol şanssızlığının etkisi büyüktü... Bir de rakibin oyunu çirkinleştiren futbolunun yaşattığı stresi de eklemek gerek... Kaçan iki puana rağmen takımın ortaya koyduğu çalışkanlık dolu, azimli, hırslı oyun sıcak gecenin ılık esinsi oldu.

/Resul AKÇAY
21.08.2016

Çiftlik Caddesi... Nasıl Desem Bilmem Ki?

İşten eve giderken yürümeyi severim. En çok da Çiftlik Caddesi’nde... Eski bir dost, uzak bir hatıra, aşina bir bakış çarpsın isterim gözlerime. Ekseri beklediğim gibi de olur. Özlediğim bir arkadaş, tanıdık bir köşe başı, hayatın akış hızına kurban verdiğim bir tatlı bir anı karşılar beni bu caddede…

Düşünme imkânı da verir Çiftlik Caddesi, insana. Dilenen bir çocuk, yan yana fısıldaşan genç bir çift, bir duvar dibinde müzik yapan adam, yüksek sesle konuşan bir Suriyeli, alzheimer sınırında bir ihtiyar, hayata meydan okuyan bir engelli ya da günlük hayatın telaşesini çantasına sığdırmış koşuşturan bir kadıncağız… Her biri ayrı anlatır sanki hikâyesini… Onlar söyler de kaç kişi duyar, o ayrı dava!

Orta yaşa dayanmış olanların nazarında başka bir yeri vardır Çiftlik Caddesi’nin. Eskiden AVM’lerin olmadığı, devlet dairelerinin ve işyerlerinin meydan çevresinde toplandığı, özel okulların henüz kurulmadığı, Samsun’un kaymak tabakasının oturduğu sitelerin yerinde yellerin estiği yıllarda, her Samsunlunun kalbinde özel bir yeri vardı bu caddenin.

Ondokuzmayıs Lisesi’nde okuduğum yıllarda, hava yağmıyorsa eve gitmeden evvel mutlaka arkadaşlarımla bir tur atardım Çiftlik Caddesi’nde. Cebimde harçlık kaldıysa, ya Çalıkuşu’nda bir döner veyahut yaza doğru Balkaymak’tan bir dondurma almadan geçmezdik. Üniversite için Ankara’nın yolunu tuttuğumuzda, hafta sonu için bile olsa Samsun’a gelsek, mutlaka birkaç saatimizi Çiftlik’te geçirmeyi ihmal etmez, adeta bir ritüel gibi hüzünlenerek adımlardık özlediğimiz kaldırımları.

Çiftlik, Samsun’un birkaç değerli markasından birisiydi aynı zamanda. Hayatında Samsun’a yolu hiç düşmemiş olanların bile adını bildikleri bir marka: Tıpkı Samsun sigarası gibi, Samsun fuarı gibi, Samsunspor gibi…

Aradan geçen yıllar, Samsun’un markalarını ya yok etti, ya da değerini erozyona uğrattı. Ne yazık ki Çiftlik Caddesi de eski günlerini arıyor.
***

Geçenlerde ulusal basına yansıyan bir ekonomi haberi vardı, bilmem dikkatinizi çekti mi?
İstanbul’un iki yakasındaki sembol caddelerde dükkânlar peşi sıra kapanıyor, marka mağazalar buraları terk ediyormuş. Beyoğlu’ndaki İstiklal ve Anadolu yakasındaki Bağdat caddelerinde ciddi kan kaybı varmış. Son yıllarda gittikçe etkisini artıran terör olayları, azalan turizm hareketleri ve düşen satın alma gücünün tesiriyle bu iki cadde üzerindeki marka mağazalar birer ikişer kapatmak zorunda kalıyormuş. Bu caddelerdeki mülk sahiplerinin azalan değerleri görmezden gelerek, kira indirimine yanaşmamaları da bu kaçışı hızlandırıyormuş.

Bir vesile Çiftlik’ten geçerken sağlı sollu boş dükkânları görünce aklıma o haberler geldi. Üşenmedim, saydım: Şehir Kulübü’nden Olgunlaşma Kavşağı’na kadar tam yirmi bir tane işyerinin boş olduğunu gördüm. Caddenin 56’lar tarafına gittikçe oralarda da çok sayıda boş işyeri göze çarpıyor.

Sebepleri aynı olmayabilir ama belli ki İstanbul’un marka caddelerine benzer bir kriz bizim Çiftlik Caddesi’ni de vurmuş durumda.

Konuştuğumuz esnafların birçoğu, bu durumu caddenin araç trafiğine kapatılmasına bağlıyor. Oysa bu konularda mürekkep yalamışlığımız olduğundan biliyoruz ki, yayalaştırılan caddelerde müşteri sirkülasyonu önce yüzde yetmişlere varan bir artış gösterir, sonra bu artış yüzde otuzlara gerileyerek orada sabitlenir. Bir başka deyişle yayalaştırma, çoğunlukla esnaflara yarar. Dolayısıyla esnaflar her ne kadar kabahati yayalaştırmada arıyor olsa da gerçek sebep, caddenin AVM’ler ile rekabet edemeyişi ve Samsunluların satın alma gücündeki azalmalar…

Aslında Büyükşehir Belediyesi, yayalaştırma kararına uyumlu olarak “cadde AVM” konseptiyle Çiftlik’te bazı düzenlemeler yaptı. Caddenin üst yapısını yenilerken, binaların dış cephelerini tek tip hale getirdi. Böylece Çiftlik Caddesi, yılların verdiği yıpranmış görüntüden büyük ölçüde arındı.

Lakin tipik bir AVM konseptinde çok önemli bir yer tutan otopark ihtiyacı, Çiftlik Caddesi’nin gerçek bir cadde AVM formatına kavuşmasındaki en büyük engel olarak karşımıza çıkıyor. Buraya alışverişe gitmek isteyen birisinin “aracımı çekecek yakın bir yer bulabilir miyim?” diye endişeye kapılmaması mümkün mü? Aldığınız bir ürünü aracınıza kadar taşımak, bu arada yazın nem kışın da yağışla mücadele etmek az dert mi? Toplu taşıma derseniz geçiniz, o da Çiftlik söz konusuysa çözüm sayılmaz.

Netice itibarıyla Piazza ya da Yeşilyurt AVM’ye gidip alışveriş yapmak, yiyip içmek, sinemaya gitmek daha cazip geliyor insanlara.

Çiftlik’teki bir sorun da yakınlarda cazibeli konut stokunun kalmaması… Eskiden kentin hali vakti yerinde insanlarının oturduğu bu bölgedeki evler eskidi, otopark sorunları büyüdü, vatandaşların konuttan beklentisi site anlayışına kaydı. Bu durumda Çiftlik Caddesi civarında sadece emekliler, öğrenciler ve sığınmacılar (mülteciler) gibi gelir seviyesi nispeten düşük kesimler oturmaya başladı. Haliyle marka ürünleri alabilecek kesimler gidince bu tür mağazalar kapandı; tavuk dönerciler, büfeler, dondurmacılar gibi “gel geç” müşterilere hitap eden yerler çoğaldı. Bu tip işyerleri de mülk sahiplerinin direttiği yüksek kira bedellerini karşılayamıyor, haliyle uzun soluklu olamıyor, kısa sürede ya kapanıyor ya da format değiştirerek direnmeye çalışıyor.

Galiba caddenin kuzey ve güneyindeki ara sokakların bulunduğu parsellerde birleştirmelere gidilip kentsel dönüşüm yoluyla site konseptinde lüks konutlar üretmek ve bu arada erişilebilir noktalarda birkaç katlı otopark yapmaktan başka çare yok… Dile kolay tabii, ama bunları yapmak çok zor: Hem finansman hem de kamuoyu desteği gerekiyor.

Öte yandan caddenin yeşilden ve tabiattan tamamen koptuğunu söyleyenler az değil. Aslında belli yerlerde şehir mobilyası biçimindeki saksılara yerleştirilmiş ağaçlar var ama sanırım vatandaşlarca bunlar yetersiz bulunuyor. Yeşilliğin yanı sıra müsait yerlere havuzlar ve su oyunları eklenerek cadde, ismiyle daha uyumlu bir hale getirilebilir.

Bir diğer eleştiri de dış cephe için seçilen pastel tonların caddeyi kasvetli bir hale soktuğu biçiminde geliyor. İşin uzmanları, kırmızı, lacivert, koyu yeşil ve turuncu gibi renklerin insanları canlandırdığı ve alışveriş iştahını artırdığını söylüyor. Bana göre binaların dış cephelerine bu renklerde plakalar biçiminde desenler eklemenin faydası olabilir. İlave olarak cadde üzerinde belli günlerde canlı müzik gösterileri yapmak cazibeyi artırabilir.

Ayrıca caddeyle bütünleşik ara sokaklar da canlandırılmalıdır. Bazı müsait sokaklarda kafe ve restoranların dışarıya masa atmasının serbest bırakılması, bakımlı sinema ve tiyatro salonları açılması, resim – heykel – sanat galerilerinin oluşturulması önerilebilir. Çiçekçiler, akvaryumcular, gümüşçüler, tatlıcılar, hediyelik eşyacılar gibi esnaf gruplarının birarada toplandığı sokaklar teşvik edilebilir. Samsunlu yaşayan edebiyatçılar, ressamlar, tarihçiler gibi kültür adamlarının itibar gördüğü özel tasarım mekânlar açılabilir. Samsun simidi, Samsun pidesi, tirit, nokul gibi bize özgü tatların müşteriyle buluştuğu yerler düşünülebilir. Samsunlu çiftçilerin yetiştirdiği organik bal, peynir, reçel, turşu gibi ürünlerin pazarlandığı satış yerleri oluşturulabilir.
(…)

/Akın ÜNER
21 Ağustos 2016

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Sahil Yolundaki Tehlike

Samsun'da yaşamanın ayrıcalığını sonuna kadar kullandığım keyiflerden biri sahilde yürümek ve bisiklet sürmektir. Hava müsaade ettiği sürece bir yerden bir yere ulaşımda da sahil yolunu ve bisikletimi kullanıyorum. Bu imkana sahip olmanın da büyük bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Öyle ki, ana yola hiç çıkmadan Engiz'den, Doğu Parka bisikletle ulaşmak mümkün.  Ve fakat bu keyfi ya da ayrıcalığı, Kurupelit - Karayolları arasında, kısa sürede bir sinir harbine ya da felakete dönüştürebilecek bir problem de ne yazık ki mevcut.

Sahil boyunca yayalara ayrılmış bir yol bulunmasına rağmen ısrarla bisiklet yolundan yürümeyi tercih eden, sağına soluna hiç bakmadan haşırt diye bisiklet yoluna atlayan hemşerilerimiz! Yaklaşık 10 km lik bir sürüşte, en az 10-15 kişiyi bisiklet yolundan çekilmeleri konusunda uyarmak ya da aniden önüme atlayan bir vatandaşa bodoslama çarpmamak için yine en az 5-6 defa ani fren yapmak zorunda kalıyorum.

Bu frenlerde benim atlattığım düşme tehlikesi bir yana; içim sinirden çatlasa da gayet kibar bir dil kullanmaya ve gülümsemeye özen gösterdiğim halde,  kendilerini uyardığımda, sanki bisiklet yolunda yürümek değil de benim onları uyarmam kabahatmiş gibi bana atarlanan tiplerle muhatap olmak oldukça can sıkıcı.

Keyfimin peşinde değilim.  Ancak o yolda bir gün birine bisiklet, elektrikli bisiklet hatta ve hatta motosiklet çarpacak diye ödüm kopuyor. Elektrikli bisiklet demişken. Geçtiğimiz günlerde, Çobanlı İskelesi tarafında elektrikli bisiklete binen, abartmıyorum maksimum 10-11 yaşlarında bir çocuk gördüm. Daha önce de o alete asla ve asla binemeyecek yaşlarda kişiler görmüştüm. Ancak bu ufaklık sanırım gördüğüm en küçük sürücüydü.

Yaklaşık 70 km hıza ulaşabilen bir taşıtı o yaşta bir çocuğa hangi üstün zekalı verdi gerçekten çok merak ediyorum. Çocuğu geçtim, o taşıtın hiçbir sürüş bilgisi ve belgesi olmayan herhangi birine kiralanması, zaten başlı başına kazaya vip davetiye. Bir yanda sağına soluna hiç bakmadan, kaynağını çok merak ettiğim bir özgüvenle bisiklet yoluna atlayan yayalar, öbür yanda o bisiklet yolunda az önce kiraladığı elektrikli bisiklet ya da motosikletle uçuşa geçen sürücüler... Yani trafik canavarı çok uzakta ya da sadece arabalarda değil dostlar.  Aman dikkat...

Aydıngünler!

/Emre SEVEN
15.08.2016

Samsun, Bölge Liderliğini Kaybediyor.

15 Temmuz Darbe teşebbüsü sonrası üç hafta darbe konusunu sizlerle paylaştım. Bu hafta bu konuya ara verip Samsun’un bölgemizde ki konumunun değişimi ile ilgili bir değerlendirmemi paylaşmak istiyorum.

Samsun tüm Türkiye tarafından, Atatürk ve Ondokuzmayıs kenti olarak tanınır. Samsun’un geçmişten gelen bir başka özelliği de, Karadeniz Bölgesi’nin lider kenti oluşudur.

Samsun’a bölge lideri olmasını sağlayan en önemli özelliği, bölgemizin nüfusu en fazla olan kenti olmasından çok, ekonomik yapısının çok güçlü, eğitim seviyesinin yüksek, kültürel olanaklarının çok zengin,  sosyal yapısının modern ve yaşanabilir kentler arasında üst sıralarda yer almasındandı.

Almasındandı diyorum, çünkü bugün bu özelliklerinden çoğunu kaybetmiş bir Samsun gerçeği ile karşı karşıyayız.  

Bir zamanlar Samsun’un bölge lideri olmasını sağlayan ekonomik gücünün ve eğitim seviyesinin giderek gerilemesi yanında, kentlilik bilincinin oluşturulamaması ve kentimizi yöneten birimlerin de kente sahip çıkamaması nedeniyle üzülerek söylemek gerekirse, artık Samsun’a kimse bölge lideri olarak bakmıyor.

Kabul etmek gerekir ki, biz istediğimiz kadar bölgenin lideri diye söylevler de bulunalım ama ne yazık ki Samsun her konuda hızla kan kaybediyor.

Bölgemizde ki bazı kentler Samsun’un sahip olduğu olanaklara sahip olmadıkları halde, biraz da güçlü lobilerinin kamuoyunda yarattığı imajla Samsun’un önüne geçmiş bulunuyor.

Bir turizm firmasının düzenlediği Karadeniz turuna katılan bir gurubun söyledikleri, bu görüntüyü doğruluyordu. Bu turizm firması da çoğu firma gibi programı Doğu Karadeniz ağırlıklı düzenlemişti. Samsun üzerinden gittikleri halde, “Samsun’da görecek bir şey yok” Denilerek Samsun’u transit geçmişler. Dönüşte, katılımcıların ısrarı üzerine kısa bir süre Samsun’da uğramışlar.

Samsun’un simgesi olan Atatürk Heykeli maketi almak üzere işyerime geldiklerinde kendileri ile konuşma fırsatı buldum. Yol boyunca bize Samsun ile olumsuz şeyler söylerken diğer kentleri öylesine anlattılar ki, dönüşte Samsun’a uğradığımızda şaşkına döndük.

Çünkü  “O illerin yanında Samsun’un çok daha büyük ve çok daha güzel olduğunu gördük” Dedikten sonra, “Neden kentinizi yeterince tanıtmıyorsunuz? Diyerek Samsunlulara sitem ettiler.

Ne yazık ki, acı ama gerçek bu. Turizm firmalarının beklentilerine cevap verilemediği için tur firmaları Samsun’u programlarına almıyorlar. Bu sorunu dahi çözememiş bir kenti, “Turizm merkezi yapacağız” Diye nasıl nutuklar atılıyor? Anlamak mümkün değil. 

Samsun’a sahip çıkacak bir lobimiz yok. Samsun’ un ve Samsunlunun uğradığı haksızlıklara direnecek, kaderine razı olmuş toplumu yüreklendirecek bir lideri de yok.

Bölgenin en büyük ve en güzel kenti olmasına rağmen bir lobisi yoksa  bu düşüşü çok da yadırgamamak gerekir. Samsun’da yaşayan, daha doğrusu kendisini Samsunlu olarak görenlerin sayısı, Samsun’un nüfusu içerisinde giderek azalıyor.

Daha da kötüsü, Samsun’dan büyük kentlere göç eden ekonomik gücü yüksek ve birikimli Samsunluların, ayrıldıktan sonra Samsun’u unutmalarıdır.

***

Ne Yapılabilir? Ne Yapılmalıdır.

Eğer, Samsun sıradan ve özellikleri olmayan bir kent olsa, söylenecek fazla bir şey olmaz.

Yerli veya yabancı bir ziyaretçinin ilgisini çekecek tarihi bir misyonu olmasa da, sesimizi çıkartamayız.

Eğer, Samsun’u yöneten seçilmiş en üst yerel yöneticisi dört dönemdir Samsun’u yönetecek kadar destek gören birisi olmasa, kenti henüz yeterince tanımıyor ve kentle bütünlenmemiş diye bahaneler üretilebilir.

Ama Samsunlular olarak biz, bir ulusu tarihin karanlığına gömülmekten kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere 19 Mayıs 1919 sabahı ilk adımı Samsun’da atması ile Samsunlulara armağan ettiği 19 Mayıs Kenti olmanın değerini, yeterince bilmiyor ve değerlendiremiyoruz.

Eğer tüm kentlerin sahip olmak için can atacağı böylesine müthiş bir misyonu yeterince kullanamıyorsak, bu da bizim adımıza eksiklik ve en büyük ayıptır.

Oysa iddiaları olan, arkasına iktidar gücünü alan, kafasına koyduğunu yapan, bu vasıfları ile özellikle dışarıdan gelenlerin çok beğeneceği kadar Samsun’u değiştiren ve dört dönemdir kentimizi yöneten bir Büyükşehir Belediye Başkanı’na sahibiz.

Böylesine güçlü iradeye sahip bir Büyükşehir Belediye Başkanı nasıl olurda bu kentin bu kadar sahipsiz kalmasına izin verir?

Samsun adına burada tüm Türkiye siyasetini de yozlaştıran, “Uzlaşma kültüründen yoksunluk” Hastalığı ortaya çıkıyor. Çünkü ne kadar güçlü olursanız olun, arkanızda hangi siyasi güç olursa olsun, eğer yönettiğiniz toplumunun çıkarları adına, muhalif dahi olsa kentin gerçek dinamikleri ile iletişim kuramazsanız, onları dışlarsanız, o toplumun tümünü kucaklayamazsınız.

İşte, Samsun’un diğer tüm sorunlarının da çözümlenemeyişinin altında yatan ana neden, kentimizde ki birlikteliğin sağlanamayışıdır. Çünkü lideri olmayan bir toplum da birliktelik oluşamaz.

Bu kentin en az son elli yılını birebir yaşamış, nereden nereye geldiğine tanıklık etmiş birisi olarak, Samsun’un eğitim, ekonomi, istihdam, sanayileşme, tarım üretimi, sosyal yaşam ve yaşam standardı alanlarda ki hızla gerileyişini içim yanarak izliyorum.

Hiç kimse, çıkıp da bana, ”Ama şunlar, şunlar yapılmadı mı? “ Diye sormasın. Ben son elli yıldan söz ediyorum. Dün bizim yanımızda adı dahi geçmeyen iller, bizi kat be kat geçerken Samsun’da yapılanların sözü dahi edilemez.

Sadece üç örnekle yazımı sonlandırmak istiyorum.

Samsun için altın yumurtlayan tavuk olan, çevre illeri hafta sonlarında Samsun’a taşıtan Samsun Fuarı, anlaşılmaz bir şekilde kapatılırken de,

“Samsun Sahipsizdi.”

Tüm Karadeniz Bölgesinde sadece Samsun’u dışlayan “Teşvik Yasasının” Kapsamı, dönemin Başbakanı ve Maliye Bakanı tarafından Samsun’da açıklanırken de,

“Samsun Sahipsizdi.”

Üstüne üstlük, bu yasadan en çok yararlanacak işadamları ve sanayiciler Samsun’un kalkınması adına ölüm fermanı olan bu kararı, ayakta alkışlayarak Samsun’un onurunu yerle bir ediyorlardı.

Samsunspor’un karşı karşıya kaldığı haksızlıklara ve yaptıkları yanlışlarla kulübün geleceğini karartan başkanlara, “Sen bunun diyetini ödemelisin” Diyemeyerek seyirci kalınırken de,

 “Samsun Sahipsizdi”.


  Son Söz;

Samsun hemen her dönem oylarıyla destek verdiği siyasi iradelerden karşılığını alamamıştır. Bunun anlamı;

Samsun’un acil ihtiyacının, siyasi irade gücünden önce güçlü bir kent iradesine sahip olmasıdır.

Samsun’un siyasi iradeden yararlanabilmesinin yolu da, güçlü bir kent iradesinin ve ona bağlı olarak kentlilik bilincinin oluşmasından geçmektedir.

Bunlar yapılamadığı ve kente sahip çıkacak bir lider çıkmadığı sürece, “Sahipsizlik” Samsun’un kaderi olmayı sürdürecektir.

Sağlıklı ve güzel bir hafta dileğiyle..

/Sadi SUBAŞI
15.08.2016

3 Ağustos 2016 Çarşamba

Kenan Hazneci'yi kaybettik

(Geriye Eski Samsun Fotoğrafları kaldı)

Onun işi
Samsun’u araştırmaktı
Gecesi, gündüzü
Araştırmayla geçerdi.
***

Samsun Yerel Tarih
Gurubumuzun üyesi,
Dostumuz, arkadaşımız
Kenan Hazneci’yi
Genç yaşta kaybettik.
Geriye yüzlerce
Eski Samsun fotoğrafları
Parayla, pulla ölçülemeyecek
Bir arşiv kaldı.
***

Birlikte HaberAKS’ta
Sami Kefeli Çiftliği’nin
Sinema makinesiyle çekilmiş
1952 yılına ait
Görüntülerini yayınlamıştık.
Bu görüntüleri
Samsunlular ilk defa gördü.
***

Gaziantep’te yaşayan
Samsunlu bir bayan
Bu görüntülerde
Uzun yıllar önce ölmüş
Dedesi ve babaannesini görmüş.
Bir daha yayınlamamız için
Ağlayarak beni aramıştı.
Şunu anlatmak istiyorum
Kenan Hazneci’nin arşivinde
Eski Samsun var,
Eski Samsunlular var,
İnsanlar var, mekânlar var.
O bunları araştırarak
Binlerce insana ulaştırdı.
***

Kenan Hazneci
19 Mayıs Lisesi mezunuydu.
Tam bir 19 Mayıslıydı
Çağdaşlıktan, laiklikten,
Cumhuriyetten ve
Atatürk Türkiyesi’nden
Yana bir insandı.
Kenan Hazneci ismi
Bıraktığı arşivle yaşayacak.
***

Samsun’u yöneten büyükler,
Sayın belediye başkanları
İsmini bir yerlere
Vermeyi düşünürler mi?

/Şakir DEMİRCİ
03 Ağustos 2016

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Adam Gibi Adam, Kenan HAZNECİ

Bugün sizlerle bir kent insanının yaşamını ve yaptıklarını paylaşmak istiyorum.
Kentte yaşamanın bir bedeli vardır. Bu bedel, bir kentte yaşayanların doğduğu yere değil, doyduğu kente karşı olan sorumluluklarını yerine getirmesidir.
Bunu günümüzde en güzel anlatan deyim, “Kentlilik Bilincidir.”
Üzülerek söylemek gerekirse, özellikle de çok değişik yörelerden göç alan Samsun, “Kentlilik bilinci” Açısından belki Türkiye’nin en şanssız kentlerinden birisidir.
Bu kent, hemen her dönemde Samsun milletvekillerinin çoğunu, iktidar partilerinden çıkartmıştır.
Buna rağmen, Samsun iktidar partisine destek vermenin karşılığını son dönemde ki spor tesis yatırımları hariç, hiçbir iktidar döneminde ne Devlet yatırımları, ne de Devletin özel sektör yatırımlarını Samsun’a yönlendirmesi açısından desteğini görmemiştir.
Kısacası Samsun, hiçbir dönem de siyasi yaptırım gücüne sahip olamamıştır.
Son dönemde siyasi iradenin kendisine biat etmeyen ve destek vermeyen STK’ları yok sayan tavrı nedeniyle, “Kentlilik bilinci” Adına Samsun’a sahip çıkacak ve haklarını koruyacak hiçbir gücü kalmamıştır.
Bu nedenle, kentine karşı sorumluluk duyan bireysel girişimler ön plana çıkmıştır.
Sayısı bir elin parmağını geçmeyen bu isimler kalemleriyle, kameraları ile yazılı ve görsel basın ile sosyal medyada Samsun’un sesi olmayı başarmışlardır.
“Kentlilik bilincine” Sahip kişi sayısının artarak toplu bir güç oluşturulamadığı ortamlarda, bireysel dik duruş ve kentine sahip çıkmak, bilgi brikimi ve deneyim yanın da, en çok da yürek ister.
İşte bu cesur yüreklerden birisini geçtiğimiz hafta içerisinde çok genç yaşta kaybettik.
Gençlik döneminin daha ilk başlarında birlikte geçirdikleri bir trafik kazasında kendisi yaralı olarak kurtulurken, on sekiz yaşında babasını kaybeder.
Sonra da, genç yaşlarda yakalandığı ve kontrol edilemeyen diyabet ( Şeker) Hastalığı nedeniyle bir ayağını kaybeder.
Bu Samsun sevdalısı, emekli olduktan sonra sahip olduğu eski ve yani Samsun fotoğraf arşivi ile çok iyi kullandığı sosyal medya da Samsun’u tüm Türkiye’ye tanıtmaya başladı.
Kısa sürede kazandığı sevgi ve güven sonucu elinde eski, yeni Samsun fotoğrafı bulunanlar da bu arşivi destekledi.
Bu arada gerek Samsun ve gerekse ülke sorunlarına sosyal medyada koyduğu cesur tavırlarla kısa sürede tam bir sosyal medya fenomeni haline geldi.
Atatürk ilkeleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinden ödün vermeyen tavırları ile tanındı. O’nun sosyal medyada yayınladığı Samsun fotoğrafları, özellikle Samsun dışında yaşayan hemşerilerimiz tarafından büyük ilgi görüyordu.
Bu fotoğraflar Samsun sevdalısı bazı arkadaşlar, Samsun’un tanıtımına çok büyük katkısı olacak videolar hazırlayarak sosyal medyada servis ediyordu.
Bir an da çok sevilen ve tanınan bir konuma gelen bu Samsun sevdalısı, 1958 yılında Samsun’da doğmuş ve lise eğitimini Samsun Ondokuzmayıs Lisesinde tamamladıktan sonra baba mesleğini seçerek Ondokuzmayıs Üniversitesi Ziraat Mühendisliği Fakültesinden mezun olmuştu.
Samsun Ondokuzmayıs Lisesi Mezunları Derneği’nin kurumsallaşması adına büyük çabaları oldu.
Öğretmen Hülya Hazneci ile evli olan bu “Adam gibi adam”, KENAN HAZNECİ’DİR. Üniversite’de okuyan biri kız diğeri erkek iki çocuk babasıydı.
***
Her ölüm acıdır. Ama bu ölüm ateşi en çok düştüğü evi yakar. Kenan’ın ki gibi bazı ölümler vardır ki, ailesi kadar olmasa da, çok sayıda insanın da yüreğini dağlar.
Yaşamı ister uzun, ister kısa sürsün, her insanın sonunda gideceği yer, önce bir cami avlusunda ki musalla taşı, sonra da içine konacağı kara topraktır.
Cami avlularında ki cenaze törenlerini hep önemsemişimdir. Çünkü musalla taşında son yolculuğuna hazırlananlar, gerçek dostlarının kimler olduğunu en güzel o gün anlar.
Eğer ölen bir siyasi partinin en küçük biriminden dahi olsa, cami avlusu partililerce doldurulur.
Eğer musalla taşında ki iktidar partisinden birisi ise, bu kez partililer yanında iktidar nimetlerinden yararlanmak isteyen partisizlerde, kendisini göstermek için ön saflarda yer kapma yarışına girer.    
Eğer ölenin siyasi bir misyonu yok ise, cami avlusundakiler rahmetlinin gerçek dostlarıdır.
Ama öyle cenaze törenleri de olur ki, cami avlusu siyasetçilerin cenazesinde ki kalabalığı aratmaz. Ama bu kalabalığın iki büyük farkı vardır.
Birisi, cami avlusunu dolduranlar, ölenin gerçek dostlarıdır ve avluda ki konuşmaların tamamı, diğerlerinin aksine musalla taşında yatanın bıraktığı izler ve unutulmaz anılarıdır.

İkincisi ise, kentine olan sınırsız sevgisi ve “kentlilik bilinci” İle kentine karşı sorumluluklarını yerine getirmesi ve çevresinin sevgi ve takdirini kazanmış olmasına rağmen, bu kalabalığın içerisinde bir tek siyasetçi ve özellikle de bir tek kent yöneticisinin bulunmamasıdır.

Hele de musalla taşında yatan kişi, kentinin çıkarları adına siyasetçilerin ve kent yöneticilerinin yanlışlarını gündeme getiren birisi ise, özellikle gelmezler.

Sevgili Kenan Hazneci’nin cenaze töreni de bu tip ders alınacak nitelikteydi.
Kısacası cenaze törenleri, samimiyet ile samimiyetsizliğin ölçüldüğü, gerçek dostların test edildiği yerdir.
İşte onun için Sevgili Kenan Hazneci’yi, ”Adam gibi adam” Diye tanımlıyor ve son yolculuğunda cami avlusuna topladığı kendisine karşılıksız sevgi besleyenlerin sevgisini sonuna kadar hak ettiğini söylüyorum.
Tek üzüntüm, elinde Samsun ile ilgili geniş arşiv bulunan diğer birkaç arkadaşımızla birlikte, gelecek kuşaklara armağan etmeyi planladığımız kitabı Kenan’ın sağlık sorunları nedeniyle çıkartamamış olmamızdır. 
58 yaşında bizlere çok erken veda eden sevgili dostumun sağlığında çevresine saçtığı ışığın, bundan böyle yattığı yeri aydınlatması dileğiyle, rahmet diliyorum.
Başta eşi Hülya ve çocukları Onur ve Özge olmak üzere tüm ailesine sabır diliyorum.
İyi ki tanımışım ve iyi ki dost olmuşum, Sevgili Kenan. Rahat uyu dostum.
Güzellikler yaşayacağımız bir hafta dileğiyle..
/Sadi SUBAŞI
01.08.2016