31 Aralık 2008 Çarşamba

Samsun Ticaret Ve Sanayi Odası


Samsun'un işadamlarından Temel Camadan'ın gündeminde Samsun Ticaret ve Sanayi Odası vardı:

“— Samsun OSB'nin rezillikte ve sahipsizlikte ikinci bir örneği yok

— 17 yıldır yaptıkları görevde somut olarak hiçbir başarılarının olmadığı halde, her seçimde olduğu gibi bu seçimde de yine ahbap çavuş ilişkisiyle aynı insanlar gelecek.

— Bir insan 5 yıl, 10 yıl gibi bir süre bir görevi yapıyorsa ve bu sürenin sonunda 'ben işte şunu da yapamadım. Bunu da yapmak istiyorum' diye temsil ettiği gruptan oy istiyorsa, o insan abesle iştigal ediyordur.

— Ahbap çavuş ilişkileriyle aynı insanlar yeniden seçiliyor.

— Bugüne kadar odanın hiçbir faaliyeti olmadı.”
***

Ticaret ve Sanayi Odası götürmedi mi işadamlarını 12 kez yurt dışına. 1998'de çalışmaya başlamadı mı STSO. Almanya'ya. Fransa'ya.  Tunus'a. Macaristan'a. İspanya'ya. Çek Cumhuriyeti'ne. Polonya'ya götürmedi mi üyelerini.

Her ne kadar 2004 yılında Kosovalı işadamları 'Buyurun gelin misafirimiz olun, özelleştirmelerden payınızı alın, kelepir mallar bizde' demelerine rağmen, davete icabet etmemiş olsalar da...

2005 yılında İtalya'ya. 2006'da Letonya'ya. 2007'de Ukrayna'ya. Yine 2007'de Rusya'ya.  2008'de de Beyaz Rusya'ya (Belarus) götürmedi mi iş alemini ve bürokrasiyi. Oralarda teknik inceleme, araştırma yapmadılar mı (!) Sonra bu teknikleri Samsun'a taşımadılar mı (!) Bu gezilerin ardından ihracatımız patlamadı mı (!)

Camadan 'Ticaret ve Sanayi ayrılmalı' diyor. Yani iki oda olmalı. Samsun Ticaret Odası. Samsun Sanayi Odası. Yapmayın Sayın Camadan. Samsun bu bölünme korkusundan teşvik haritasında yalnız kalmadı mı?

/Erdem Erol
31.12.2008

30 Aralık 2008 Salı

Çakma Samsunlular


Her şeyin taklidi, sahtesi çıktı. Üstelikte revaçta. Çıkın şöyle pazara... Her şey taklit.  Her şey sahte. Saat sahte...  Ayakkabı sahte... Pantolon sahte...  Üzerinde etiketi var ama markası sahte... Yani moda deyimle...  Çakma! Neyin çakması yok ki? 


Çakma gazeteciler...  Toplumu bilgilendirmeyi, iftira atmak sanırlar...  Çakma oda başkanları... Temsil ettikleri insanlara hizmetten başka her işi yaparlar. Çakma bürokrat...  Gökten zembille gelip, koltuğa yapışırlar. Çakma başkanlar...  Fen işleri müdüründen başka bir şey değillerdir. Çakma siyasetçiler...  Ancak konuşlar, icraata gelince yokturlar.


Çakma demokratlar...  Süngüyü görünce, darbe şakşakcılığı yaparlar... Çakma Atatürkçüler... Sadece bayram ve günleri kutlarlar. Çakma laikler... Laiklik elden gidiyor derler, sandığa gitmezler...  Çakma dinciler...  Allah için değil, makam, mevki, ihale için ibadet ederler. Çakma liboşlar. Her şeyin özelleşmesini ama kendilerine verilmesini isterler... Çakma ulusalcılar... İthal sigara içip, ithal viski yudumlar, parasını dövize yatırırlar...

Nereye baksan çakma! Son günlerde bir de çakma Samsunlular çıktı ortaya. Ağızları açıldığında 'Samsunluluğu kimseye bırakmayan'  Ama kendi menfaatlerini hep Samsun'un önüne koyan...  Samsun'u sömüren...  Samsunlunun parasını tırtıklayan...  Samsun için almadan verdiği hiç bir şey bulunmayan... Çakma adamlar...

 /Erdem Erol

27 Aralık 2008 Cumartesi

Hafif Raylı Sistem Hikâyesi


Samsun Hafif Raylı Sistem ihalesi 20 Mart 2008'de yapıldı. 16.5 kilometre kilometrelik hat için 106 milyon Euro teklif veren Alsim Alarko Ansaldobreda ile 23 Haziran 2008 tarihinde sözleşme imzalandı. 1 Aralık 2008'de Büyükşehir, işi alan firmayı beklemeden kepçeleri görünür bir yere soktu...  Oysa firma henüz işe başlamamıştı.


Yıl 1999. 5 Büyükşehir aynı anda 'Hafif Raylı Sistem'den bahsetmeye başladı.

Antalya'nın 1999'da 5 kilometrelik tek hatlı bir raylı sistem ulaşımı vardı. 1. Etap Ön fizibilite çalışmalarına 1999'da başladı. 26 Ekim 2006'da ihale için onay aldı. 18 Aralık 2006'da İhale yapıldı. İhale 25. Mayıs 2007'de sonuçlandı ve 11kilometrelik hattı 109.257.600. Euro bedelle Alarko-CAF Ortak Girişim kazandı.  7 Haziran 2007'de sözleşme imzalandı. 8 Temmuz 2007'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan temelini attı.  27 Kasım 2008'de ilk vagon Antalya'ya geldi...  29 Mart'tan önce yolcu taşınmaya başlanacak.

17,5 kilometrelik Kayseri Hafif Raylı Sistemi 15 Ocak 2004 tarihinde ihaleye çıktı.  111,5- 112,9 ve 115,9 milyon Euro teklif verdi 3 firma... İhale bedelleri yüksek bulundu.  16 Haziran 2004'te yeniden ihaleye çıkıldı.  Yapı Merkezi Ansaldobreda firması 99 milyon 951 bin 372 euro teklif ile ihaleyi kazandı. 29 Temmuz 2005 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, temelini attı. 1 Aralık 2008.  Kayseri Hafif Raylı Sistemi deneme sürüşü yaptı.

14 kilometre uzunluğundaki Eskişehir Hafif Raylı sistemi 2001 yılında ihaleye çıktı. Yapı Merkez - Bombardier konsorsiyumu ihaleyi 120 milyon Euro'ya kazandı. 20 Haziran 2002 tarihinde temeli atıldı. Ecevit hastaydı, bakanlar katıldı. 25 Aralık 2004'te hizmete girdi.

Gaziantep'in hafif raylı aşkı da 2000'li yıllarla başladı. 9 Kilometrelik hat için 120 milyon Euro’luk fizibiliteler yapıldı. Gaziantep'in AKP'li başkanı "Memleketin parasını heba etmem" diyerek hesap yaptırdı. 20 Milyon Euro'ya bu işin yapılabileceği ortaya çıktı. 9 Eylül 2008 günü 'Bismillah' deyip ilk kazmayı vurdu.

Samsun Hafif Raylı Sistemi. Başkan Yusuf Ziya Yılmaz. Tarih 16 Aralık 1999. Luksemburg ve Madrid'e geziye giden Başkan Yılmaz açıklama yapıyor:

“Samsun'a yapmayı planladığımız Raylı Sistem projeleriyle ilgili iki firma ile görüştük.  Görüştüğümüz bu firmalar Raylı Sistem projemize çok ilgi duydular. Önümüzdeki 1 ay içerisinde bu firmaların temsilcileri Samsun'a gelecek. Bu firmalarla 700 bin dolara malolacak olan fizibilite çalışmalarını hibe olarak yapılması yönünde görüşmelerimiz olacak. Samsun için hafif raylı sitemi uygun bulduk. Amacımız, bu projelerimizle ilgili fizibilite çalışmalarını 2000 yılının sonuna kadar tamamlayıp 2001 yılında yapım çalışmalarına başlamaktır... “

Tarih 8 Mart 2004... Yerel seçimlerin hemen öncesi... AK Parti Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Büyükşehir Belediyesi Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz esnaf gezisinde... Başkan Yılmaz anlatıyor:

“170 milyon dolarlık proje... Projeyi hayata geçirmek için 2-3 ay içerisinde çalışmaya başlayacağız. İnşallah bu projeyi 5-6 yıl içinde şehrimize kazandırırız...”

Samsun Hafif Raylı Sistem ihalesi 20 Mart 2008'de yapıldı. 16.5 kilometre kilometrelik hat için 106 milyon Euro teklif veren Alsim Alarko Ansaldobreda ile 23 Haziran 2008 tarihinde sözleşme imzalandı. 1 Aralık 2008'de Büyükşehir, işi alan firmayı beklemeden kepçeleri görünür bir yere soktu...  Oysa firma henüz işe başlamamıştı. Çünkü;

Yeşilırmak Elektrik A.Ş, SASKİ, Telekom, SAMGAZ, UKOME başta olmak üzere alt yapıda meydana gelecek çalışmalarla ilgili firmalarla protokol yapmamıştı... Çünkü; Hafif Raylı Sistem'in önünde, pek de hafif olmayan başka sorunlar vardı!

/Erdem Erol
27.12.2008

21 Aralık 2008 Pazar

Suna Vidinli Büyükşehir Belediye Başkanı

kötülük evdedir bazen ve fark etmez anneler mutfaktan
avcıyı nasıl görmezse, ceylanı kalbinde barındıran orman
/oya uysal
  
Merhaba ey okur!

Epeydir siyaset yazmıyordum. Yeminli filan değilim de aslında. Sadece keçinin yemediği ot türünden bir durumdu bu. Ama denesem mi acaba diyorum lakin hala kararsız seçmen tavrı üzereyim. Yaşı 35’i devirmeye ramak kala bir adamın  seçmesi tercih kullanması zordur derler. Fazla seçici olur derler, doğrudur. Tercih şanslarını birer birer yitirmiş bir adam bu gün bir tercih koymak durumunda kaldı siyaseten, hayırlı olsun. Uğurlu kademli olsun. Şehrimize, pardon önce vatana ve de halkımıza hayırlı uğurlu olsun. Çok da şeyinde (umurunda) değil aslında, ne olacaksa olsun.

Efendim sevgili can dostlar. Ağabeyler, pek muhterem ve de muhtereme ey sevgili halkım. Hepimizi kandırıyorlar. (Bu cümleyi sevmedim. Yine korkmaya başladım kendimden. Siz de korkun yeniden olur mu? Şu an aklımdan Çiftlik Mahallesi muhtarlığına aday olma fantezim şöyle bir geçti. Biliyorsunuz bunu daha önce de yazmıştım. Bıyığımın şurasından şöyle bir geçmişti ve görüyorum iz etmiş. Yine kendimi, benim Wosvosun üstünde size seslenirken buluyorum ve kendime acıyorum.) Bizim Cibran’da, Nuran Hanım’ın her sabah ‘bu gün ne pişirsek acaba?’ sıkıntısı gibi, haftada sadece ancak bir tek yazı kotarabilen bir adam, bir muharrirken ben, ne yazacağını tespit etme sıkıntısı yaşıyorum. Onca yazılacak konu içinden tercih yapmada zorlanan ben, bu hafta iki konudan ikisini tercih etmek durumunda kaldım. Meraklanmayın efendim geliyorum.

Bir süredir, geçen haftaki malum ‘Bayram geçti yoksun’ başlıklı yazımdan da anlayacağınız üzere pek tatsızdım. Ancak güzel şeyler oldu bu hafta beni rahatlatan. Malum yüzyılın iyi hareketlerinden birini daha yaşadık geçenlerde. Bir sevgili onurlu gazeteci meslektaşımız (bu arada kendimi gazeteci de yaptım) ‘Dünyanın en vahşi işkencelerinden geçirilen, ırzlarına tecavüz edilen, sakat bırakılan, evleri ve mabetleri yıkılan, ocakları söndürülen milyonlarca Iraklının gözlerinin içine utanmadan bakarak bütün İslam dünyasının haysiyet ve şerefini aşağılayarak… Hiçbir şey olmamış gibi… Olanların sorumlusu kendisi değilmiş gibi… Pişkin pişkin "Hoşçakalın" deyip gidecekti hesapta. "Yağma yok!" dedi Muntazar Zeydi. Arap örfünde "Ayağımın altındasın aşağılık herif" anlamına gelen o hareketi çekmeden göndermemek gerekiyordu Bush'u. Ve Muntazar Zeydi, muhabir sıfatıyla katıldığı basın toplantısında, Bush'un başına ayakkabılarını fırlattı ve fırlatırken "Bu da sana bir veda öpücüğü olsun, köpek Bush! Dul ve yetim bıraktığın Iraklılar için, al sana!" diye bağırdı.’Bu satırları sevgili dostum Hakan Albayrak’ın ‘Hepimiz Zeydi'yiz!’  başlıklı yazısından intihal ettim. ‘’Hepimiz Zeydi'yiz" hareketine karınca kararınca ben de katılıyor ve köşemden bir ayakkabı da ben fırlatıyorum’ diye bitiyor yazı. Bu arada bir Arap işadamı Zeydi’nin ayakkabısının teki için 10 milyon dolar önermiş. Bunun da adı keyiftir işte. Ve parası olmak böyle keyifli işleri yaptırmalı insana arada bir. Tam burada asıl yazmak istediğim konuyu açmalıyım size. Şimdi efendim düşündüm adam bir hareket yapıyor ve bu yüzyılın en iyi hareketi oluyor. Üstelik doğru mu tam emin değilim Zeydi’nin fırlattığı ayakkabı Türk malı çıkıyor. İşte tam burada bir kez daha düşünelim. Bush’a Çarşamba ayakkabısı atmalı bir aklıevvel diye geçirdim içimden. Ve bu fikrimi Recep Abiye açtım. ‘Phuşta  Çarşamba ayakkabısı atmalı bir aklıevvel ya da bu kızı alamazsam yüzümde şirpençe çıkar’ başlıklı bir yazı yazmalıyım ağabey dedim. Ökçesine basılmış bir Çarşamba ayakkabısı, alnının tam ortasına ‘çaaat’ diye, ‘düşünsene bir ağabey’ dedim. Süper olurdu. Üstelik ille bir gazeteci atacaksa, bu şartsa, bu Recep Yazgan’dan başkası olmamalı dedim. ‘Ohannes burger’ dedi Recep abi. Yaz dedi. ‘Biri feda edilecekse, et beni, bu şehir için canımı veririm’ dedi. Hem düşünsene bir abi dedim Samsun’un Çarşamba’nın itibarı olur. Bütün dünya Samsun’dan Çarşamba’dan bahseder. Belki bizim iş adamlarımızdan biri şehrimizin adını duyurduğun için seni alnından öper. Gazeteciler Cemiyeti sana gazeteci şeysi verir. Çarşamba spor’a fahri başkan filan olursun. Ne bileyim Ayakkabıcılar Odası genel kurulda seni onur konuğu olarak konuşturur. Tekstilin kara denizdeki kalbi Samsun’da Recep Yazgan tişörtleri filan üretilir. Tüm dünya seni giyinir. Tanıdığım tek Çarşambalı iyi gazeteci sensin abi dedim. ‘La ben Çarşambalı değilim, karıştırma olum’ dedi. ‘Kardeşim nerden çıkıyor bunlar’. Bir hayırlı iş için olsan, diyorum. ‘Ha gerekirse tamam oluruz da Çarşambalı’ diyor. ‘Olur, kurgu iyi’ diyor. Bütün bir dünya basını seni yazıyor. Herkes eylemlerde ellerinde Çarşamba ayakkabıları ‘Hepimiz Recebiz Hepimiz Çarşambalı’ sloganları. ‘Eyvallah da bu iş reklâm için değil eylem için olmalı’ diyor Recep abi. Ne demek istediğini anlamıyorum. Hem diyorum şehrimizin pazarlanması, ne bilim imajı, şu senin iki de bir yazdığın Amazon yazılarından da kurtuluruz diyorum. Düşün bir diyorum. ‘Mitolojiden, hurafeden, masallardan bilim türetiyorlar ve inanmamızı istiyor’  diyorsun habire. Amazon pidesi yerine düşün bir, amazon ekmeği, amazon center, devasa amazon heykelleri yerine kendini düşün bir diyorum. Recep Ekmeği, Recep Pidesi, Recep Center,  devasa Recep heykeli. Sen evet ‘heykeli dikilecek adamsın’ diyorum. Sen safsata değil gerçeksin, ben şahidim diyorum. ‘Haklısın galiba’ diyor tek kelimeyle haklısın. ‘Öyleyim’ diyor.

Gelelim ikinci konuya. Yukarıdaki konuyu uzattım evet. Bunu bilinçli mi yaptım, sanmam.

Efendiler mevzu özetle şudur. İkinci mevzu yani. Bir süredir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz kalmalı mı gitmeli mi? Başbakan Yusuf Bey’i tekrar aday gösterecek mi göstermeyecek mi?  Herkes bir sürü şey yazıp çiziyor. Ayıp oluyor. Eli kalem tutan saçma sapan ileri geri ha habam karalayıp duruyor. Yazımın başlığının altında bir epigraf verdim, lütfen dikkat edin şiire. Siyasetle işi olmayan bir adam olarak dışarıdan konuşuyorum. Bu kentin ihtiyacı olan şiirdir. Ve bu şiiri yazacak bir tek isim vardır. O da Tayyip Bey’dir. Yusuf Ziya Bey’le ilgili hiçbir sorunum yoktur. Yerine adamakıllı biri aday gösterilmedikten sonra bence göreve devam etmelidir. Ama eğer yerine başka biri tercih edilecekse de bu Suna Vidinli’den başkası olmamalıdır. Vizyon eleştirilerine maruz olan Yusuf Ziya Bey’in boşluğunu ancak bu şehrin kızı Suna Vidinli doldurabilir. Yeterli vizyonu vardır bu kızımızın.  Ve imaj gibi bir sorunu yoktur da . Başbakan bunu görmelidir. Suna kızımız yanına iki sağlam yardımcı verilirse Büyükşehir’e Başkan olabilir. ‘Suna Büyükşehir Olsun’ diye bir yazı yazmıştım bir vakitler Denge Gazetesinde. Aynı şeyleri tekrarlamanın gereği yoktur. Başbakan bu güzel gözlü kızımızı aday göstermeli ve tüm gözleri şaşı etmelidir. Amazonsa Suna Vidinli amazon kadını imajının da üstünde bir imajdır bu kent için. Samsun yüzyılının bu en iyi hareketini yapmalıdır Başbakan...  Değilse sağa sola bakmanın gereği yoktur. Yusuf Bey’le bu şehir ülfete devam etmelidir. Bu budur!

21.12.2008
/Nevzat ONMUŞ

14 Kasım 2008 Cuma

Yazmayacaktım Ama


Samsun halkı Hafif Raylı Sistem gerçeğinden habersizdir, bırakın Samsun halkını Samsun muhalefeti de, sivil toplum örgütleri de, Samsun basını da gerçeklerden habersizdir. Bilgiler saklanmaktadır. Resmin bütünü ortaya bir türlü çıkartılmamakta, sistemin maliyeti ve işletme zararlarıyla ilgili sorular cevapsız bırakılmaktadır.


Birileri “birilerine yaranacağım” ya da “birilerini destekleyeceğim” diye mangaldaki külleri üflemeseydi yazmayacaktım ama artık yazmak şart oldu. Gerçi işin asli sahipleri sustular. Zaten ya hiç konuşmuyorlardı ya da az konuşuyorlardı. Ama “kraldan fazla kralcı” kimi kalem ve kimi siyaset erbabı konuşmayı ve yazmayı sürdürüyor.


Hafif Raylı Sistem kimlerine göre “bu kentin geleceğine vurulmuş bir pranga” kimilerine, daha doğrusu Büyükşehir Belediyesi yetkililerine ve onların destekçilerine göre de “kentin boynuna takılmış bir altın gerdanlıktır.”

Ben Hafif Raylı Sistem’in bu kentin önceliği olmadığına, bu kentin temel trafik sorununa çözüm getirmeyeceğine ve bu kentin bu sistemin maliyeti altında ezileceğine inanan ve bunu en az beş yıldan beri söyleyen ve yazan birisi olarak diyorum ki “bu sitem bu kentin geleceğine vurulmuş bir pranga ve konulmuş bir ipotektir.

Hafif Raylı Sistem Projesi’nin bu kentin önceliği olmadığı sadece benim ve benim gibi düşünenlerin fikri değildir. Bu aynı zamanda Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’ın da fikridir ve gazete arşivlerinde durmaktadır. Zaten Büyükşehir Belediyesi yetkilileri de, Büyükşehir Belediyesi’nin gönüllü avukatlığına ve sözcülüğüne soyunmuş meslektaşlarımız da bunun bir “prestij projesi olduğunu ve Büyükşehir Belediyesi’nin bundan dolayı bu projeden vazgeçemeyeceğini” öne sürmektedirler.

Evet, bir kere daha ve çok net olarak ifade edeyim ki, Hafif Raylı Sistem Samsun’un önceliği değildir. Verimli olmadığı ve zarar edeceği Devlet Planlama Teşkilatı’nın raporlarıyla ve belediye yetkililerinin itiraflarıyla sabit olan bir proje imalatçıların, müteahhitlerin, yatırımcıların ve siyasetçilerin önceliği olabilir ama asla ve kata kentin önceliği olamaz? Olması ilme de, akla da, izana da, insafa da aykırıdır.

Samsun halkı Hafif Raylı Sistem gerçeğinden habersizdir, bırakın Samsun halkını Samsun muhalefeti de, sivil toplum örgütleri de, Samsun basını da gerçeklerden habersizdir. Bilgiler saklanmaktadır. Resmin bütünü ortaya bir türlü çıkartılmamakta, sistemin maliyeti ve işletme zararlarıyla ilgili sorular cevapsız bırakılmaktadır.

Tüm demokratik ülkelerde belediyeler bu tür büyük projelerin bilgilerini en küçük detayına kadar halkıyla paylaşmakta ve “yapılması ya da yapılmaması kararını” da yine halkla birlikte almaktadır. Samsun Büyükşehir Belediyesi de sistemle ilgili bilgileri Samsun halkına açıklamak zorundadır. Bundan kaçış yoktur. Belediyenin bu bilgileri kent halkının ”Bilgi Edinme Yasası”ndan doğan haklarını kullanmalarını beklemeden açıklaması çok daha doğru ve çok daha şık olur.

Samsun Belediyesi’nin sustuğu ve bundan sonra da susacağı ilgili görevli tarafından açıklanırken üstüne vazife olmayan kimi kalem ve pergel erbabının “durumdan vazife çıkartarak mangaldaki külleri savurmaya” kalkması sadece kente ve –muhtaç olduklarını hiç sanmadığım halde- korumaya çalıştıklarına zarar veriyor. “Kent adına ya da ilim adına sisteme eleştiri yöneltenleri sağdan soldan gelip de kenti sahiplenmeye kalkanlar” olarak küçümseme ya da gammazlama gayretleri hiç şık kaçmıyor. Bu lafın ucu muhataplarından çok, onu kullananın hamilerine dokunur, bunun farkında değil.

Raylı Sistem Projesi’ni savunmak nasıl birilerinin görevi ve hakkıysa, eleştirmek de bizim ve bu kentteki herkesin hakkıdır.  Eleştirmeye devam edeceğiz. 
/Osman Kara

Samsun, Spor Ve Siyaset


Bana göre hiçbir şekilde bir araya gelmemesi ve birbirinin işine karışmaması gereken ama birbirinden de kolay kolay ayrılmayan iki kelimedir spor ve siyaset ve ne yazık ki genelde de siyasetçilerin eli hep sporun içindedir. Siyasetin spora el atması siyasetçiye ne sağlamıştır; tartışılır ama spora neredeyse çoğunlukla ve yalnızca zarar vermiştir. Samsunspor’un beş altı yıldan beri yaşadığı sıkıntıların çok büyük kısmı siyasetin bilmediği, anlamadığı, anlaması ve hatta bırakın yönetmeyi anlamak için bile zaman ayırması mümkün olmayan spora müdahalesinden kaynaklanmaktadır.

Ve işin hazin tarafı bu kulüp siyasetin kendisini düşürdüğü kuyudan yine siyasetin ve siyasetçinin uzattığı kementle çıkmaya çalışmaktadır. Eğer çevredeki insanlar seyretmekle yetinmeyip de halatın ucundan tek elle bile olsa tutarlarsa bu kuyudan çıkış sanılandan daha tez ve daha kolay olacaktır. Zira kemendi atan ve ucundan –şimdilik de olsa- sıkı sıkı tutan adam geçmişten gelen ve gelecekte de mutlaka ortaya çıkacak olan siyasetçi kimliğini ısrarla ve inatla Samsunspor Kulübü’nün tel örgülerinin içine sokmamaya çalışıyor. Ve kabul etmek gerekir ki, Fuat Köktaş bunu oldukça da iyi başarıyor. Yeter ki, şu sıkıntılı dönemi O sinirlenmeden ve küsmeden, bu kent de Ona ilgisini esirgemeden geçirebilsin.

Siyaset Samsunspor’a yaramadığı gibi Samsunspor da siyasetçiye yaramamıştır. Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz en büyük sıkıntıları Samsunspor nedeniyle yaşamış, siyasi hayatındaki en ciddi yarayı Samsunspor yüzünden almıştır. Yine Mazhar Başoğlu da bir zamanlar var olduğu kabul edilen siyasi geleceğini Samsunspor başkanlığında ya yok etmiş ya da en azından çok uzun ve belirsiz bir geleceğe ertelemiştir. O süreçler hem Sayın Yılmaz ve Sayın Başoğlu hem de Samsunspor için kayıp yıllar olmuştur.

Samsunpor 12 Temmuz 2008’den beri Sayın Fuat Köktaş’ın kaptanlığında azgın denizlerde seyretmektedir. Teknenin kaptanı var, tayfası var ama ne yazık ki, yakıtı ve kumanyası yok; üstelik sığınacağı ilk limanda kumanya tedarik edecek parası da yok. Köktaş ve arkadaşları Samsunspor teknesini 27 Kasım’da ‘yakıt ve kumanya ikmali için genel kurul limanına’ yanaştıracaklar. Bu kentten tek istedikleri sağlıklı ve huzurlu sulara yeniden açılabilmek için gerekli yakıt ve kumanya ikmaline katkı.

Böyle bir dönemde bir süreden beri kenti meşgul eden yüz ya da iki yüz kombine bilet tartışması hem abesle iştigaldir hem de kurumların ve Samsun’un şanına gölgedir. Tarafların bir araya geleceklerine ve bu tür küçük engelleri el ele ve gönül gönüle aşacaklarına yürekten inanıyorum. Bu arada bir de kendi en ucuzundan bir kombine bilet almayan yerel ve genel siyasetçilerin, sivil toplumcuların ve iş aleminin bazı kurumları bol keseden eleştirmesini ve hatta idam sehpasına çıkartmasını da anlayamıyorum.

Ben ayrıca, Samsunspor’un en kritik döneminde bir trilyon liraya yakın para veren Sayın Turgut Tüfenk’in susup köşesine çekildiği bir süreçte elini cebine atmayanların şimdi Aslan Karanfil’i ya da Adem Bektaş’ı taşlamalarını da anlayamıyorum. Hazreti İsa zamanında ‘ilk taşı hiç günahı olmayanlar atsın’ dendiğinde taş atacak kul bulunamamıştı. Meğer çağımızda ne çok günahsız varmış!
/Osman KARA
14.11.2008

13 Kasım 2008 Perşembe

Adrese Mektuplar

Yeni bir yola adım atıyoruz bugün. Adettendir ‘biz şuyuz, biz buyuz’ diye destanlar düzmek. Yapmayacağız. Kendimizi tanıtmamıza ve hele de bunun için uzun uzun yazmamıza hiç gerek yok. Bizi bilenler biliyor. Dün nerede ve nasıl durduysak bugün yine oradayız ve yine öyle duruyoruz. Yani dün olduğu gibi bu gün de bu milletin, bu devletin ve bu ülkenin yanında ve emrinde, yani dün olduğu gibi bugün de yine hiç kimsenin ve hiçbir zorun karşısında eğilmeden, bükülmeden ve asla doğrulardan taviz vermeden.

Gazetecilik sormak ve sorgulamaktır. Soru soramayan gazetecilik bize yabancıdır. Soracağız ve sorgulayacağız. Bu kent için, bu ülke için, bu millet için ‘ sorulması gereken her soruyu’ soracağız ve ‘sorgulanması gereken herkesi’ makamı, gücü ve kudreti ne olursa olsun sorgulayacağız.

Gerçeği ama sadece gerçeği arayacağız, araştıracağız ve gerçek olduğuna inandığımız ve duyulmasında kamu yararı olan her haberi de faturası ne olursa olsun yazacağız. Gazetecilik gerektiğinde bedel ödeyebilme mesleğidir.

İşimiz makamlarla, mevkilerle, kişiler ve hele de kişiliklerle değildir, olaylar ve eylemlerledir. Doğru kimden gelirse gelsin alkışlanacak, yanlış kimden sadır olursa olsun eleştirilecektir. Gazetecilik ilişkiler değil ilkeler mesleğidir; öyle yapılabildiği ve öyle kalabildiği sürece de onurlu bir meslektir. O mesleğe leke sürenler utansın.

Samsun bazılarının sandığı gibi sadece Artvin’den Zonguldak’a uzanan o daracık Karadeniz Bölgesi’nin değil bir büyük Karadeniz Çanağı’nın merkezidir. Önünde Ukrayna’dan Rusya’ya, Gürcistan’dan Romanya’ya, Balkanlardan Orta Asya’ya bir geniş ufuk, arkasında Anadolu’dan Orta Doğu’ya bir geniş potansiyel vardır. Burada oturup bu geniş ufka ve bu muazzam güce sırt çevirmek ve hele de göz kapamak asla söz konusu olamaz. Bu gazetede bu kent ve bu coğrafya, bu ülke ve bu bölge aynı duyarlılıkla ele alınacaktır. Hayal kurmaktan ve büyük düşünmekten korkmayanların buluşma adresi olacaktır bu gazete.

Bu kent üzerine, bu ülke üzerine ve bu dünya üzerine hayalleri olanlara MERHABA…  
/Osman KARA
13.11.2008

5 Kasım 2008 Çarşamba

Samsun Adil Çelik Sanat Merkezi


 (+)Protokol Yolundaki Bir Çalışma
Foroğraflar: Adil ÇELİK arşivinden Olup Özel izinle yayınlanmaktadır.

İlkler kenti Samsun’dan bir ilk daha. Heykeltıraş sanatçısı Adil ÇELİK, özellikle balmumu heykeller üzerinde farklı çalışma teknikleri geliştirerek, Dünya'da uygulanan tekniklerin üzerine çıktı ve Dünya’da ilk kez bozulmayan balmumu tekniğini geliştirdi.

29 Ekim 2008 Cumhuriyet Bayramında her taraf bayraklarla süslenmişken, günün anısına Samsun Fotoğrafları çekmek için tırmandığım yüksek apartmanların birinde tesadüfen, dünyada eşi menendi bulunmayan bir sanatın icra edildiği mekâna konuk oldum.

Değil Türkiye’de, Dünya’da bile bir benzeri olmayan bu “ısıya ve yağmura dayanıklı, kalıp kullanılmadan bire bir boyutta yapılan balmumu heykel sanatının” ilimizden neşet ettiğini elleri öpülesi saygıdeğer sanatçımız sayın Adil ÇELİK Bey’in ağzından duyunca aslında Samsun'umuz hakkında ne kadar bilgisiz olduğumu da anladım.

Kendi adıma konuşmam gerekirse, Samsunumuzun geleceği için, onur ve gurur kaynağımız bu sanatın ve sanatçımızın tanıtılması, el üstünde tutulması ve saygı gösterilmesi gerekmektedir.

Eskiler “Marifet iltifata tabidir. İltifatsız marifet zayidir” demişlerdir. Ancak görülen o ki sevgili sanatçımız o kadar mütevazı bir insan ki bırakınız reklâmını yapmayı, kendini tanıtmaktan bile geri durmakta, bütün enerjisini ve zamanını sanatını icra etmeye adamaktadır.

Başarılı kişilerin arkasında onu her zaman destekleyen, onurlandıran bir toplumunun olduğunu da belirtmek isterim. Hayat damarlarımızı koparmamak için bu değerlerimize en azından bir teşekkürü çok görmeyelim. Yaşamanın aslında bir sanat olduğunu unutmayalım.


 Adil Çelik Kimdir?
Samsun’lu Heykeltraş sanatçı Adil ÇELİK yönetimindeki Sanat Merkezi Dünya’da ilk defa bandırma gemisine uygulanan bir teknikle her türlü hava şartlarına dayanabilen balmumu heykeller yapmıştır.

Bandırma gemisi içersinde 8 adeti kapalı alanda klimasız bir ortamda, diğer 5 tanesi de güvertede toplam 13 adet heykel bulunmaktadır. Dünya’da ilk defa uygulanan bir teknikle her türlü hava şartlarına dayanabilen balmumu heykeller İlimiz Samsun’da yapılmıştır. Tüm heykeller 80 c ısıya kadar dayanabilmektedir.

Sanatçı Adil ÇELİK şu günlerde, Kurtuluş Mücadelesi' nin ilk meşalesinin yakıldığı ve ilk adımın atıldığı yer olan Samsun Cumhuriyet Meydanı - Protokol Yoluna, Atatürk ve Silah arkadaşlarının balmumu heykellerini yaparak, Dünya'da bir ilke daha imza atmanın heyecanını yaşıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte Samsun'a ayak basan 18 silah arkadaşının balmumu heykellerinin yapımı tamamlanmış olup şimdilerdeyse onları karşılamaya gelen 7-8 kişilik Samsun Devlet Erkânının balmumu heykelleri için araştırmalar yapmaktadır.




Projelerinden Bazıları

Yürüyen Atatürk Heykel Robotu Projesi
Sanatçımız, sanat ve teknolojiyi birlikte kullanarak birçok alanda projeler gerçekleştirmiştir. Projeleri arasında robot projesi de bulunmaktadır. 1999 yılında tasarladığı ve 2002 yılında projelendirdiği robot projesi, M.K. ATATÜRK’ÜN Samsun'a ayak basması ile ilgilidir. Dünya'da ilk defa 2002 yılında, Adil Çelik tarafından projelendirildi. Yürüyen Atatürk heykel robotu projesidir. Fakat ne yazıktır ki hayata geçirilemedi. Yıllar sonra Japonlar, insan yüzlü robotu geliştirdi. İmkânlarının büyük olmasından dolayı tanıtabilmekte zorlanmadılar.

Deprem Erken Uyarı Cihazı
Türkiye’nin ilk deprem uyarı cihazını yaptı ve 90 lı yılların sonlarında görsel ve yazılı basında geniş yer aldı. Bu proje, ülkemize yararlı olabilmesi için rasathaneye bırakıldı. Bu tür projeleri gençlerimizin daha iyilerini yapabileceklerini hatırlatmak öz güvenlerini geliştirmek için yapılmıştır. Bu tür çalışmalar yapılırken hiç bir şekilde ticari amaç için kullanılmamıştır.

Aparatlı Döner Saat Projesi
Promosyon sektöründe aparatlı döner saati dünya da ilk kez Adil Çelik uyguladı ve patentlendi.

Resim ve Rölyef Projeleri
Sanatçı Adil ÇELİK, bir süre Walt Disney'de animatör olarak çalıştı; Grafik, teknik resim ve grafikerlik yaptı. 80'li yılların başında, çizgi ve silikon animasyon, karikatür, resimle başlayan sanat yaşantısında, resim ve rölyefler üzerine radikal projeler tasarladı.

Sanatçı Müzesi Projesi
“Sanatçı müzesi” projesi fikrini uzun yıllar sponsor ve ilgisizlik yüzünden gerçekleştirememiştir.

Çalışmaları Süren Projelerinden bazıları
Havza Atatürk Müzesi,
Bandırma Gemisi,
Samsun Protokol Yolu,
Amasya şehzadeleri.

Bu çalışmalar balmumu heykel olarak yapılmıştır. Elektronik ve mekanik sistemler üzerine eğitim gördüğünden, elektronik mekanik sistemler üzerine çeşitli çalışmalar yapmaya devam etmektedir.

Müzik-Sen Üyesidir.
Heykel çalışmalarına araştırmaları yüzünden bir süre ara verdi. Müzik üzerine araştırmalar yaptı. 40, 50, 60, 70, 80 li yılların yerli ve yabancı müziklerinin toplumların üzerindeki etkileri üzerine araştırmalar yaptı. Ankara'da 90'larda bir süre müzik programları yaptı. Müzikle kendi çapında uğraşmaktadır. Müzik-Sen 'de üyedir.

Çeşitli üniversitelerde heykel ve resim üzerine çalışmalar araştırmalar yaptı. Özellikle balmumu heykeller üzerinde farklı çalışma teknikleri geliştirdi. Altın oran uygulandı. Dünya'da uygulanan tekniklerin üzerine çıkarak dünyada ilk kez bozulmayan tekniği geliştirdi. Bu araştırmalar uzun yıllar sonra gerçekleşmiştir. Türkiye'nin ve dünyanın en büyük heykel projesi alt yapı çalışmalarına bir süre ara verilmiştir.

Ülkemizin bulunduğu konumdan daha iyi bir duruma gelebilmesi için çeşitli konferanslarla önerilerde bulunmuştur. Sağlık, ekonomi ve eğitim alanında da araştırmalar yapmış ve bunları bir kitap halinde getirmeyi planlamıştır. Fırsat buldukça çeşitli platformlarda, internette dile getirmektedir.



Sanatçımız Çalışmaları Hakkında Bilgi Verirken..

Bizlere gönlünü ve Sanat Merkezinin kapılarını açan, yüreği insan sevgisi ve vatan aşkıyla dopdolu olan bu değerli sanatçımıza minnet duygularımızla teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sağolsun, varolsun.

/Çetin KOŞAR
5.11.2008

http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=71912

31 Mayıs 2008 Cumartesi

Teksoy Asarağaç Köyünde Görevde.

Kirazlık


Yılını tam olarak hatırlamıyorum ama 1995-96 yılları olmalı. Taşocaklarında sık sık patlatılan dinamitlerden muzdarip olan Asaraağaç Köyü TEKSOY’un görev alanına girer. Köye haber salar; “Filan gün falanca saatte köyünüze geliyorum, herkes köy meydanında toplanıp beni karşılamak için hazır beklesin” der. E, köylü bunlar. Tarla, tabak işleri var. Teksoy göreve gelecek diye onca işi gücü bırakıp ta bekleşecek halleri yok ya! “O gelince biz de geliriz” diye köy meydanında bekleşmek yerine günlük işlerinin peşinden koşmaktadırlar.

Ekibiyle köye vasıl olan Teksoy, meydanda kendisini bekleyen 5-10 kişilik karşılama ekibini görünce “Ben bu kadarcık adamla çekim yapamam” deyip ayağının tozuyla geri döner. Giderken de dönüp seslenir; “Köylüyü toplayın bana öyle haber verin. En az 30 kişi istiyorum” der ve bölgedeki bir başka görev alanına gitmek üzere yola koyulur.

Uzatmayalım. Araya girilir, köylüye caminin hoparlöründen (Aslı Fransızca, Haut-parleurun) anons yapılır; “Dikkat dikkat. Sayın Asarağaç köyü sakinleri. Televizyon çekimi için Teksoy köyümüze gelmiştir. Her haneden bir kişinin çekimlere katılmak üzere Caminin yanına gelmesi…” Bizim köylümüz saftır yani katışıksız, sade, iyi niyetli, temiz karakterli, güzel düşünceli… işi gücü bırakıp koşup gelirler… Gerek çağrıya uymak için gerek televizyona çıkmak için…

Televizyon… Özellikle bizim Türk Televizyonculuğumuz abartı, şaşaa, patırtı, kütürtü, şamata, aşk, ihtiras, kavga, kan ve silahla bezenmiş programlar sayesinde ayakta durabilmektedirler. Bu proğramın da izlenebilmesi için mizansene ihtiyaç vardır. Senaryomuz da hazırdır.

Şöyle ki; “Aşağıdaki taşocağında dinamit patlatılmak üzeredir. Patlamanın yaratacağı deprem kuşkusu üzerine köylüler evlerini terk etmişler, açık alanda patlatılma anını beklemektedirler. Dinamitler patlatılır ve kafalarını ellerinin arasına alan köylüler anında yere yatarak siper alacaklardır.”

Öyle ya fırlayan kaya parçacıkları kafalarına mafalarına gelebilir maazallah. Her ne kadar ocaklar köye göre Asarağaç Tepesinin öbür yakasında ve deniz kenarında olmasına rağmen bu tedbirin alınması çok iyi düşünülmüş, akıllara durgunluk verici ince bir zeka ürünü bir senaryo idi.

Gerek dizi filmlerde ve gerekse sinema filmlerinde izlediğimiz 30 saniyelik bir görüntü için saatlerce hatta günlerce çekip yapıldığını hepimiz biliriz. Yani bir kerecik çekmeyle iş bitmez. Aktör rolün hakkını tam veremez, film hatası olur, kamera titrer, araya kedi girer, kameraya meraklı bir çocuk gelip melül melül bakar, meraklı bir amca “yigenim n’oluyo burda” diye sorar ve sair sebeplerle çekim tekrarlanır da tekrarlanır. Aynısı olmasa da köyümüzde de ilgili çekim esnasında “sen iyi yatmadın, sen erken yattın, sen geç kaldın, sen güldün, sen iyi korkmadın…” gibi sebeplerle birkaç kez görüntü alma işi tekrarlanırken köyün erkekleri bir kez daha askerlik günlerini canlı canlı yaşamış olurlar.

Neyse ki artık ne taşocaklarında dinamit patlatılıyor ne de Teksoy görevde. Asarağaç köylüleri günlük işlerinin peşinde normal yaşamlarını sürdürmektedirler.

/Çetin KOŞAR
31 Mayıs 2008

20 Nisan 2008 Pazar

Amazon Köfte


İsim kirlenmesi ile birlikte kültürel kirlik ve beraberinde gelen yabancılaşma. Kendi topraklarımıza yabancılaşma, kendi dilimize, kültürümüze yabancılaşma…


Yazarlar Derneği"nin İkinci Olağan Genel Kurulu"nda, Değerli Hocam Halistin Kukul, gündem dışı ve birazda gönülsüzce söz alarak, kürsüden bu şehrin yöneticilerine, belediye başkanlarına seslendi.. Seslenişindeki ümitsizlik kısa sürede bütün salona hakim oldu..

Hoca"nın üç şikâyeti vardı;

Birincisi, şehrimizin deyim yerindeyse kanayan yarası haline gelen Taşhan.. Bu konu hakkında yazılanlar ve konuşulanları okudukça ve duydukça ümidimiz daha da azalıyor.. Akıbeti, ne olacağı bilinmeyen, Samsun"un tarihine ve geçmişine sırt dönüşümüzün simgesi haline gelen Taşhan..

Halistin Hoca, Valiliğin sitesinde Taşhan için "17.yy yapısı" ifadesine yer verildiğini ve bunun doğru olmadığı söyledi.. Bende Samsun Kültür Müdürlüğü"nün sitesine baktım. Şöyle deniliyor; “Samsun'un Pazar Mahallesi, İskele Caddesi üzerindedir. 17. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olan yapı, iki katlı ve dikdörtgen planlıdır. Tuğla hatıllı taştan duvarları örülmüştür.”

Hoca"ya göre olması gereken tarih net olarak 1508"dir.. Çünkü bu tarih kayıtlarda Taşhan"ın vakfediliş tarihidir.. 

Halistin Kukul, bu durumu uzun yıllardır gerek yazı ile ve gerekse şifahen, ilgili bütün makamlara ilettiğini ve ne yazık ki hiçbir sonuç alamadığını söyledi ve sordu; “resmileşen bu yanlış ne zaman ve nasıl düzeltilecek?”

Diğeri Amazon"du..

Terme"de, Trabzon Ekmeği yapan bir fırıncı, ekmeğin ismini "Amazon Ekmeği" olarak değiştirmiş.. Amazon üzerine bina edilen turizm "pastasına" gözü dikmiş demek ki.. Hatta bir işletme daha da ileri giderek, Amazon Pide, Amazon Köfte ve Amazon Center isimlerini sıralamış.. Hızını alamayan bir diğeri de Amazon Bar...

İsim kirlenmesi ile birlikte kültürel kirlik ve beraberinde gelen yabancılaşma. Kendi topraklarımıza yabancılaşma, kendi dilimize, kültürümüze yabancılaşma…

Ve diğeri Amisos..

Bu da Samsun"un göbeğinde yaşadığımız bir yabancılaşma örneği.. Saymaya gerek yok.. Başına Amisos getirin ve sıralamaya başlayın; otel, kafe, restoran.. Halistin Hoca"nın sorduğu soruyu hatırlatayım sizlere, Neden Amisos?

Amisos, adı geçen bölgede yaşamış bir kavim.. Tıpkı Amisos ile aynı dönemde yaşamış olan ve Türk olma ihtimali üzerinde durulan Gasgaslar ve Hattiler gibi.. Neden Amisos ismi bu kadar fazla öne çıkarılıyor ve bu bölge Yunanca isimle anılıyor.. Ve bu ismin, tıpkı Terme Amazon"da olduğu gibi dalga dalga bütün şehre yayılmasına sebep olunuyor..

İsterlerse tapusu ile birlikte teslim etmek için mi?

20 Nisan 2008
 /Recep Yazgan

7 Nisan 2008 Pazartesi

En Büyük Öksüzlüktür Köksüzlüktür


Samsun iyi bir gurbet şehridir.. Memurlar için, askerler için, öğrenciler için.. Askerlerin arasında vatani görevini yapıp da burayı sevmeden gidenler çok azdır.. Aynı durum öğrenciler ve memurlar için de böyledir.. Samsun"u severek giderler.. Neden severler; çünkü Samsun"da çok fazladır başka memleketin insanları.. İsterlerse bulurlar bir memleketlilerini.. İçlerinden bazıları sevemeden giderler.. Onların da sevgisizliği içlerindedir ve nereye giderlerse sevemezler…

Gündelik hay huy içinde Hamit Sevene hoş geldin demeyi unuttuk.. Gerçi o da Ankara"dan Samsun"a geldiği zaman beni aramayı unutuyor.. Böylece bir misilleme yapmış oluyoruz.. Hamit Bey"e Denge Gazetesi"ne hoş geldin diyelim hep beraber..

Çorum ile Samsun"u mukayese eden “Örnektik... Örnek kalamadık...” başlık yazsını okurken yazmayı düşünüp de bir yerlere not almadığım için unuttuğum bir konuyu  hatırlamış oldum..

Hamitçiğim diyor ki;
“Dünden bugüne örneğimiz değişti mi dersiniz.... Siz hele bir yürümeye başladınız mı artık hiçbir kuvvet sizi durduramaz... Deniz ve hava ulaşımı olmayan Çorum"da da işte öyle oldu... İş adamı, siyasetçisi, bürokratı ve halkıyla "organize" olmayı becerdi... 1990"lı yıllara doğru başlattığı kalkınma ve gelişme hedefi paralelinde, "Organize Sanayi" atılımıyla, işadamlarını iline çekti ve kısa zamanda bölgesinde etkin şehirler arasına girmeyi başardı... Lobisini kurdu, kenetlendi ve kalkınmada öncelikli iller teşvikini de aldı...” 

Neden böyle oldu; Geçtiğimiz günlerde Şahin marka bir arabanın arkasında şöyle bir yazı okumuştum; “ 53 Vatanım, 55 Mekânım”.. Düğüm burada…

Aracın sahibinin Rizeli oluşunu hatırlatmaya gerek duyması bir yana, yaşadığı şehri yani mekanı yani Samsun"u vatanından yani doğduğu şehirden yani Rize"den sonraya koyarak bizlere tarihi bir gerçekliği hatırlatması bakımından bu resim düşünmeye değer; "Samsun"da yaşıyorum ama benim için vatan Rize"dir.. Bunda yadırganacak bir şey de yoktur zaten.. İnsan vatanını sevmekle suçlanamaz..

Anormal olan şudur ki, Samsun"da kazanmış olduğun parayla almış olduğun araca yazıyorsun bunu ve biz Samsunlular sadece figüran olmaktan öteye geçemiyoruz senin için..  Çünkü, Samsun senin için sade bir yaşama/ para kazanma yani doyma mekanıdır. Diyelim ki on bin kişilik bir istihdam yatırımının iki şehirden birisine yapılması için oylama yapılacak hangisini seçersin; Vatanım kazansın diye Rize"yi mi, mekanım kalkınsın diye Samsun"u mu?..

Nerelisin, Rizeli.. Nerede doğduğun ve öldüğünde seni köyünün yağmurlarında yıkayacak olmaları çok ilgilendirmiyor Samsunluları.. Önemli olan neden samsunlu olamadığın ve Samsun için ne yapıyor ya da yapmıyor olduğun.. Samsunluluk bilinci derler, hiç duydun mu bunu?

Samsun bir duraktır çokları için.. Başka yerde doğarlar, Samsun"da yaşarlar ve ölmelerine yakın, tıpkı filler gibi mezarlığına doğru yola çıkarlar.. Çünkü naçiz bedenleri kendi öz topraklarında sükunete kavuşacaktır ancak..

Samsun iyi bir gurbet şehridir.. Memurlar için, askerler için, öğrenciler için.. Askerlerin arasında vatani görevini yapıp da burayı sevmeden gidenler çok azdır.. Aynı durum öğrenciler ve memurlar için de böyledir.. Samsun"u severek giderler.. Neden severler; çünkü Samsun"da çok fazladır başka memleketin insanları.. İsterlerse bulurlar bir memleketlilerini.. İçlerinden bazıları sevemeden giderler.. Onların da sevgisizliği içlerindedir ve nereye giderlerse sevemezler… Nereye varıyoruz?

Samsun"u kalkındıracak olan sadece Samsunlu yatırımcıların Samsun için oluşturacakları iş sahaları olmayacaktır kuşkusuz.. Çorumda da böyle olmamıştır.. Dışardan yatırımcının gelmesi gerekiyor.. Dışarıdan yatırımcıyı Samsun"a çekecek olan ise behemehal Samsunlular olacaktır.. Samsun"u güzelleştirecek olanlar, Samsun"u yaşanabilir, cazibe merkezi haline getirecek olanlar Samsunlulardır.. Moda tabir ile uzaydan birileri gelerek Samsun"u yatırımcılar için gözde bir kent yapmayacaklar..

Samsunluluk bilinci ve Samsunluluk ruhu dediğimiz şey nedir biliyor musunuz;  Samsun sizin için bir mekândan daha fazla anlam ifade ediyorsa ve ruhen de bir şeyler hissediyorsanız bu şehir için, Samsunlu olabiliyorsunuz demektir. Samsun"un değerlerine ve markalarına sahip çıkmaktır… Bu marka değerleri memleket çapında duyurmak yani bunlarla övünmek.. Var olan, Oluşturulan ve oluşturulacak olan değerler ile aramıza bir ünsiyet- illiyet bağı kurabilmektir.. Bu marka değerler için gerektiğinde fedakarlık yapabilmektir..

Fedakârlık yapamıyorsan Samsun"u sadece bir mekan- bir zemin olarak görüyor ve Samsunluluk ruhuna inanmıyorsun demektir. 

07 Nisan 2008
/Recep Yazgan

3 Ocak 2008 Perşembe

Samsun Saat Kulesi’nin Serüveni


Sultan Abdülhamit’in emriyle 1886 yılında Samsun İskele Caddesi ya da Meyve Pazarı denilen bu yere Belçika asıllı Fransız bir mühendise yaptırılan saat kulesi zamanı göstermesi yanında yangın ve gözetleme kulesi gibi işlevleri de vardı. İlk hali şu şekildeydi.

 Samsun Saat Kulesinin İlk Hali

Saat Kulesi çokgen kaideli ve gövdelidir. Üstte bir şerefe ile kubbenin üzerinde aydınlık feneri yer alır. 1933 yılında saat kulesindeki eski sistem saat kaldırılarak yerine yeni sistem elektrikle çalışan ve yangınlarda kullanılmak üzere kuleye ayrıca siren düzeni de bulunan yeni saat konulmuştur.

1944 yılındaki Samsun depreminde büyük hasar gören orijinal saat kulesi Belediye Encümeninin aldığı bir kararla tamiri mümkün olmadığı için 03.08.1944 Perşembe günü tamamen yıkılarak ortadan kaldırılmış, saati ise 1948 yılına kadar Samsun Belediyesi'nce korunmuş, 1948 yılında 550 liraya Ladik Belediyesi'ne satılmıştır.


1953 yılında çekilen bu fotoğrafa göre bir direk üstüne
 takılan bir saat ile 1977 yılına kadar 
saathane meydanı bu saat ile idare etmiştir.

  Samsunlu mimar Kemal Taner'in Çizimi Saat Kulesi


1977 yılına kadar saat kulesi olmayan Saathane Meydanı'na Samsunlu mimar Kemal Taner tarafından planı çizilen saat kulesi Samsun Belediyesi tarafından yaptırılarak, saatleri İsviçre'den getirilip yerine konmuştu.


 Samsun Saat Kulesinin Son Hali

2001 yılında ise Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından Saathane Meydanı yeniden düzenlenerek saat kulesinin orijinalinin bir benzeri yeniden yaptırılmıştır.

Sonuç itibariyle, bugünkü mevcut saat kulemiz ilk saat kulemizin aslına uygun olarak yapılmış halidir. Tek fark o gün saat kulesinin dibinde meyveci (manav) dükkânları vardı. Bugün ise meyveci esnafımız bu defa seyyar arabalarıyla yine oradalar.

/Çetin KOŞAR