26 Haziran 2016 Pazar

Konak da Perdelerini Kapattı

Sadi Subaşı ile Emre Seven’in hüzün dolu yazılarını okuyunca haberim oldu Konak Sineması’nın bir daha açılmamak üzere kepenk indirmesinden. Usta yazar Sadi Subaşı ile keyifle okuduğum sevgili Emre Seven, Hedef Halk’ta müthiş yazmışlar Konak’ın  “elveda” demesini,  Samsun’daki sinema kültürünün yol olmasını. Onların yazdıklarının üzerine yazmak doğru olmasa da anılarımın bulunduğu Konak Sineması üzerine bir şey karalamamak haksızlık olurdu.

Gençlik yıllarımın başında tanıştım Konak Sineması ile. Tıpkı Zafer, Sümer ve Yıldız’la tanışmam gibi. Onlar sinema tutkumun fitilini ateşleyen birer abideydi. Kumru ve Fatsa’dan teyzemi ziyaret ettiğimiz, birkaç gün konuk olduğumuz Samsun’da koşarak giderdim Konak’ın, Zafer’in, Sümer’in Yıldız’ın kapısına, merak ederdim hangi filmlerin gösterimde olduğuna.

1970’li yıllarda bulunduğumuz ilçede ya sinema yoktu,  vardı da Samsun’daki sinemalarda  gösterimde olan filmler hemencecik gelmez, aylar sonra izleyebilirdik. Türk sinemasının yeni çekilen o güzel filmlerini ancak Samsun’da izleme şansımız olurdu. O yıllarda Samsun film yapımcıları için çok önemli bölgeydi. Adana ile birlikte Samsun’daki sinema işletmecilerinin görüşleri ve taleplerini dikkate alarak, onların istediği filmleri çeker, bölgenin çok sevdiği oyuncuları oynatırdı yapımcılar.

Yani Türk sinemasına, Yeşilçam’a yön veren bölgeydi Samsunlu işletmeciler. Çirkin Kral Yılmaz Güney’in, Malkoçoğlu Cüneyt Arkın’ın, Karaoğlan veya Tarkan Kartal Tibet’in, Ediz Hun’un, Muzaffer Tema’nın, Ekrem Bora’nın, Tanju Gürsu’nun,  “Dört Yonca” Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın ile Hülya Koçyiğit’in filmlerini İstanbul gibi anında Samsun’da Konak’ta, Yıldız’da, Sümer’de, Zafer’de izlerdik.

Televizyonun daha yaygın olmadığı, belki de tanışmadığı günlerde 18.30 matinelerine gitmek, film izlemek çok ayrı bir duyguydu. Gonk sesiyle açılan görkemli perdeleri, patlamış mısırı, gazozu, ağaç veya kumaş koltuklarıyla bir başka güzeldi Samsun’un sinemaları.  Birkaç günlüğüne geldiğimiz Samsun’da sinema zevkini sonsuza dek yaşar, onun keyfi ile memlekete dönerdik. Dört gözle beklerdim yeniden Samsun’a gelmeyi, sinema keyfini yaşamayı. Yıllar içinde işletmecinin zararı, televizyonun egemenliğinden ötürü olsa gerek birer birer kapanmaya başladı izleyicinin hoş anıları bulunduğu  o güzelim sinemalar. Sümer, Yıldız, Zafer daha fazla dayanamadı olumsuzluğun yarattığı baskıya kapılarına kilit vurmak zorunda kaldı.

Konak ise yıllarca direnmeye çalıştı bu baskıya, AVM sinemalarına.  Adeta “ben yaşayacağım” diye bas bas bağırdı. Bunda da başarılı oldu. Ne kadar dirense de önce büyük salonlarını bölerek küçülmeye gitti. Çünkü çevresini sarmış, kuşatmıştı AVM sinemaları. Onlarla tek salonla baş edebilmek artık imkansızdı. Yaşaması için çok salonlu olması gerekiyordu. Bir süre sonra Konak da modaya uydu,  balkonlu ve localı büyük salondan 5-6 küçük salon yarattı, yaşamaya devam etti.

Ne kadar dirense de bu kez binanın sahibi SGK izin vermedi Konak’ın daha  fazla ayakta kalmasına. O bina da diğerleri gibi kamunun elinden çıkarıldı, satıldı. Sinema işletmecisi sevgili Uğur Cevahir’in kapatmaktan başka şansı kalmadı. Çünkü yargı da tahliye yönünde karar almıştı. Bu kadar direnebilen, yıllarca  Samsun ve komşu illere sinema keyfi yaşatan, her Karadenizlinin  güzel anıları olan Konak Sineması kapısındaki afiş tahtasına “Bir daha açılmamak üzere kapanıyoruz” duyurusu ile kepenkleri indirdi.  Pardon perdelerini kapattı.

Aslında bu sinemaların kapanması bir kentin kültürünün, tarihi izlerinin, duygularının, yaşamının da kapanması, yok olmasıydı. Yıldız gibi, Sümer gibi, Zafer gibi Konak Sineması’nı da her daim tatlı bir anı olarak belleğimde saklayacağım. Umarım yeni Konak, yeni binada yerini alır.

/Şükrü KARAMAN
26.06.2016

20 Haziran 2016 Pazartesi

Doldur Be Büyükşehir!

Bu Samsunlu çevrecileri hiç anlamıyorum. Yine bir yaygara başlatmışlar. Vay efendim Büyükşehir Belediyesi Golf Sahası için denizi dolduruyormuş. Bu Büyükşehir ne yapsa yaranamıyor size.   Benim canım büyüğüm şehirim hem denizi doldurarak golf sahası inşa eden ilk şehir olarak Samsunumuzun adını dünya tarihine yazdırıyor hem de vatan toprağına toprak katıyor! Siz anca konuşun. Çok nankörsünüz çok. Emeğin değerini bilmiyorsunuz.

O koca koca kayaları taa nerelerden golf sahasına nasıl da taşıyor benim canım kamyonlarım hiç görmüyor musunuz?  Hep benim zenginim, şey pardon siz halkımız golften mahrum kalmasın diye bunlar.  Samsunlular olarak çok çektik biz bu golfsüzlük illetinden.  Çoluk çocuk golfe muhtaç.  Bizim neden bir golf sahamız yok diye feveran ediyorlar. Soruyorum size eyyy çevreciler. Biz ne cevap vereceğiz golf hasreti ile yanıp tutuşan bu çocuklara?

Neymiş efendim otopark için golf sahası ile Kürtün deresinin buluştuğu yer de dolduruluyormuş. Doldurulacak tabi. Nereye park edecek benim golfçüm arabasını? Denizin ortasına mı? Tövbe tövbe. Bence sadece orası değil Şer'itın ile Golf Sahası arası komple doldurumalı. Aradaki o kadar mesafeyi karayolundan nasıl gidecek benim golfcülerim? Bu Golften falan anlamayan cahil halkla aynı yolu mu kullanacak? Allah yazdıysa bozsun.

Ya şu gugıl mepteki görüntü kirliliğine ne demeli? Hiç yakışıyor mu o boşluk? Golf sahamız yapayalnız duruyor Karadeniz'in ortasında. Dümdüz olmalı orası. Ne gerek var girintiye çıkıntıya?  Ya yarın bir gün benim zenginlerimden biri helikopterle gezerken orayı görürse?  Nasıl izah ederiz bu eğri büğrülüğü? Tez doldurun arayı. Hem bak bu deniz denen meret feci rüzgâr da yapıyor. Maazallah, ya benim cici golfcümün topu rüzgârdan şaşar da o canım sayısını alamazsa? Samsun olarak n'aparız, nasıl kalkarız biz bu manevi yükün altından? Hiç düşündünüz mü? Denizi, ağacı otu böceği düşüneceğinize şehrin golf camiasındaki imajını düşünün biraz!

Sen bakma bu çevrecilerin dediklerine büyüğüm şehirim. Doldur gitsin.  Yeter ki kurtar bizi şu golfsüzlükten. Hem doldur doldur Karadeniz bitecek değil ya? Samsun'dan taa Kırım'a kadar yolun var.  Yalnız bak, Kırım'a kadar da gitme. Arada biraz mesafe bırak. Neme lazım bu Putin'in ne yapacağı pek belli olmaz! Saygılar!

/Emre SEVEN
20.06.2016

Samsun’un Kültür Değerlerinden Birisi Daha Arşive Kalktı

Samsun, geçmiş tarihinden gelen kültürel birikime sahip bir kenttir. Samsun, Osmanlı hâkimiyetine girene kadar çok değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bu medeniyetlerin bıraktığı kültürel izler azalarak da olsa, bir mozaik halinde günümüz Samsun’una yansımıştır.

Bunun sonucu olarak Samsun 1980’ li yıllara kadar üç büyük şehirden sonra kültürel anlamda öne çıkan bir kent olmuştur.

Oda tiyatrolarında yetişen çok sayıda Samsunlu tiyatrocu, Türkiye’nin en önemli tiyatro sanatçıları olarak ünlü tiyatrolarda yer almıştır.

Türk Sanat Müziği Koroları Samsun’da çok eski bir geçmişe sahiptir. Buralarda yetişen ünlü ses ve saz sanatçılarımız TRT’nin en önemli sanatçıları olmuştur.

Sanat ve uygulayıcılarının izleyicisi varsa uzun ömürlü olur. Belki de bu kadar değişik sanatsal konuda ünlü sanatçıların bu kentten çıkmasının nedeni de, Samsunlunun sanata olan sevgi ve saygısıdır.

Samsun’a gelen ünlü tiyatro ve müzik guruplarının da bu konuda Samsunlu izleyicilerinden övgü ile söz etmesi bundandır. Samsunlu izleyici, sahne açılınca sessizce dinler ve alkış gerektiren yerleri çok iyi belirler. Bunlar iyi izleyici olmanın da şartıdır.

Bunları anlatmamın nedeni, sanatsal etkinliklerin yapılabileceği salonların olmasının önemini vurgulamaktı. Samsun’da AKM açılana kadar Samsun’a gelen tiyatro ve konserlere de ev sahipliği yapan bir salon vardı. Bu salon, klasik sinemaların en önemli ve son temsilcilerinden birisi olan Konak Sinemasıydı.

Beyoğlu Emek Sineması İstanbullular için ne anlam taşıyorsa, Konak Sineması da Samsunlular için aynı anlamı taşıyordu.

Çoğu kentte sinema salonun dahi bulunmadığı yıllarda, Samsun’da Konak Sineması dışında başka çok önemli sinema salonları da vardı.

Yıldız, Zafer, Ferhan ve Kent Sineması bunlardan bazılarıydı. O tarihlerde Samsun’da çok sayıda yazlık açık hava sinemaları da vardı. Ne yazık ki, bunların hepsi de imar rantına yenik düşerek birer ikişer kapandı.

Henüz televizyonların olmadığı dönemlerde son vizyon filmleri oynatarak Samsunlulara sinema zevki yaşatan Konak Sineması’ da, geçen hafta içerisinde kapatıldı.

Konu Konak Sineması olunca, Samsunluların geriye dönük 50 yıllık hafızaların da bıraktığı izler unutulamaz.

Konak Sineması, SGK’ nın Mecidiye Caddesi üzerinde yapılan binasında sanıyorum 1967 veya 1968 yılında açılmıştır.

Bugün adı Konak olan bu sinemanın ilk işletmecisi olan Başaranlar Firması, bu sinemayı Emek adı ile işletmeye açmıştır. Daha sonra sinemanın işletmesi İstanbul Konak Filim işletmesine geçmiş ve sinemanın adı Konak olarak değiştirilmiştir.

1974 yılında sinemanın işletmesini Sayın Uğur Cevahir almış ve kapatılmak zorunda kalındığı geçen haftaya kadar da Sayın Cevahir tarafından işletilmiştir.

İçerisinde Konak Sineması’nın da yer aldığı SGK’ na ait İşkur Han’ın satılması sonrası, satın alan firmanın binanın boşaltılması yolunda ki talebi üzerine burada ki 52 işyeri ile birlikte Konak Sineması’nın da kapatılması zorunlu hale gelmiştir.

Bu binanın satılması ile ilgili yorumumu sona bırakarak tekrar Konak Sineması’na dönüyor ve 50 yıllık yaşamında Samsunlular üzerinde bıraktığı unutulmaz izleri hatırlatmak istiyorum.

Bu sinemanın en önemli özelliklerinden birisi, Türkiye’de vizyona giren en son filmlerin oynatılmasıydı. Henüz TV yayınlarının yayına başlamamış olmasının da etkisi ile Konak Sineması’nda bilet bulmak son derece zordu. Özellikle de Cumartesi ve Pazar günleri 18.00 matinesi en çok talep alan seanstı.

Sanırım sinemaya ismini de veren Konak Filim İşletmesinin İstanbullu bir firma olmasının etkisi ile bilet satışları günlük yapılıyor ve gişeler sabah açılıyor ve sadece o güne ait seansların bileti satılıyor, biletler kısa sürede bitiyordu. Özellikle de Cumartesi ve Pazar 18.00 seanslarına bilet bulabilmek büyük şanstı.         

1970 yılında bu sinemanın çapraz karşı köşesinde eczanemi açtığımda, eczanem ile Konak Sineması’nın bulunduğu SGK binası arasın da, Şifa Yurdu isimli dar bir sokak vardı. (O tarihte bu sokağın yerine 19 Mayıs Bulvarı henüz açılmamıştı.)

Cumartesi günleri 18.00 Matinesine dost ve arkadaşlara erkenden bilet almak Eczanem için görev olmuştu. Personelimden birisi sabah erkenden kuyruğa girer ve Cuma gününden verilen sipariş biletler alınır,  üzerine isimler yazılarak masamın üzerine sıralanırdı. Akşam 17.30’ dan sonra bilet sahiplerine teslim edilirdi.

Konak Sinemasının salonu oldukça büyüktü. Balkonu ve sanırım on tanede locası vardı. Localar ailelerin en çok talep ettiği yerlerdi.

Bu sinemanın çok önemli bir kuralı daha vardı. Kılık kıyafeti düzgün olmayanlar ve iş kıyafeti ile gelenler sinemaya sokulmazdı.

Konak Sineması bir kültürdü.

TV yayınlarının başlaması ile sinema işletmeciliği büyük bir sarsıntı geçirdi. Uzun bir aradan sonra seyirci yeniden sinemalara döndü. Çok kaliteli yerli filmlerle sinemalarda yeniden canlandı. Ne var ki bu kez de, AVM’ lerin cep sinemaları ile rekabete başlaması, klasik sinema kültürüne vurulan 2. Darbe oldu.

Konak Sineması da bu cep sinema furyasına uymak zorunda kalıyordu. Büyük salon bölünerek 4-5 cep sineması oluşturuldu. Ama o eski klasik sinema kültürü de, yeni sinema akımına yenik düşmüştü.

Samsun’un en merkezi yerinde bulunan SGK binasının satılacağı haberlerinin çıkması ile tüm çarşı esnafı gibi Konak Sineması işletmecisi de sinemaya yatırım yapamaz hale gelmişti. 

SGK yönetimi, binayı yaparken bu bina içerisinde bir sinema salonu yapmayı düşünecek kadar kültüre önem vermişti. Ama aynı kurum binayı satarken yıllardır kira aldığı kiracılarını bina satıldığı ana kadar bilgilendirmemişti.

En azından kendisine yıllardır kira ödemiş olan kiracılarının bir araya gelerek binayı satın alabileceğini hiç düşünmemiş ve önlerinden dahi geçilmemişti.

Sonuçta neslinin son örneklerinden birisi olan Konak Sineması artık yoktu.

Hemen hemen her Samsunlunun bir anısı bulunan Konak Sineması’nın geleceğe taşınması için binayı satın alan firmaya bir çağrıda bulunuyorum.

Bu binanın yıkılarak yerine yeni bir bina yapılması sırasında, Konak Sineması’nın ana salonu yanında dört beş tane de cep sineması yapılarak Samsun’un sinema kültürüne katkı yapmalarını öneriyorum.

Üzülerek söylemek gerekirse, teknolojinin gelişmesi ile bir kentin ruhu olan çok şey yok olup gidiyor. Konak Sineması da bunların şimdilik sonuncusu oldu.

Umarım, önerim doğrultusunda klasik sinema kültürünü devam ettirecek bir bina yapımı planlanır.

İyi haftalar..

/Sadi SUBAŞI
20.06.2016

19 Haziran 2016 Pazar

Samsun'da Tramvay 01’e Kadar

Tramvay seferlerinin 23.45’te bitmesine büyük tepki vardı. İnsanlar Ramazan’da erkenden evine dönmek zorunda kalıyor, her iki yöndeki tramvayların son seferleri çok kalabalık oluyordu.  SAMULAŞ, bunca tepkiye rağmen 20 Haziran’a kadar direndi ve nihayet 20 Haziran’dan itibaren; 24.00,00.30 ve 01.00 tramvay seferleri ilave edilecek. Böylece insanlar erkenden evlerine gitmek zorunda kalmayacak. 

Belediye tefeci mi?

Kredi kartıyla Samkart yüklemelerinde alınan %3 komisyon, banka faizlerinin çok üstünde adeta tefecilik. Samsun Büyükşehir Belediyesi,  parayla para kazanmayı veya paradan para kazanmayı seviyor. Geciken su faturalarına uygulanan faiz de açma kapama parası da çok yüksek.

Büyükşehir’den haksız rekabet mi?

Samsun’un 17 ilçe bir de büyükşehir belediyesi varken, Büyükşehir Belediyesi imkanlarıyla, BB Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın imtiyaz sahipliğinde çıkan Tramvay gazetesi, sadece Büyükşehir, İlkadım ve Atakum Belediyelerinin etkinliklerine yer veriyor; diğer belediyelere yer vermiyor. Yusuf Ziya Yılmaz, evladı gibi görmesi gereken belediyeler arasında neden ayrım yapıyor? ‘Duygusal’ nedenlerden mi onu kısa zaman içinde göreceğiz.

Büyükşehir Belediyesi belediye imkanlarıyla yaptığı cafe veya restoran işletmeciliğiyle de haksız rekabet yapıyor. Devletin yerinde, zaman zaman devletin personeliyle hizmet vererek, belediyenin raket veya billboardlarıyla reklam veya tanıtım yaparak özel sektöre karşı haksız rekabet oluşturuyor. Vatandaşa ucuz ve hijyen yeme, içme imkanı sağlamak yerine; özel sektörün fiyatlarıyla ama devletin imkanlarıyla hizmet sunuluyor.

Azrail prens mi?

Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da 1976’da iyileştiğini gördüm.

Ancak Serap’ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim.

Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış.

Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:

--''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size...dargınım.''
-- ''Niçin?" diye sordum.
--"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?"

Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:

--"Doktora ulaşmak kolaydır. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..." dedim.

Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yani sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler "hızlandırılmış öğretime" dönmüştü… Vefatına bir hafta kala:
--"Doktor bey'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"

--"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şahadet sana uzun gelir. O anı fark edince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."

O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim.

Dönüşümde annesi telefon ederek:
--"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor."

Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.

"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem...

 --"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."

Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:
--"Doktor Bey...Azrail bana nasıl görünecek?"

--"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."

Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:

-"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:

--Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şahadet getirerek vefat etmeden biraz önce de;

--"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş…!

Şanı Yüce Allah herkese son nefeslerinde Kelime-i Şahadet getirmeyi nasip etsin. (Amin)

Onk. Dr. Halûk Nurbaki'den gerçek bir hatıra..

/Mehmet AKSOY
19.06.2016

18 Haziran 2016 Cumartesi

Zehir Mi Soluyoruz?

Samsun Mobil Santral ile yeni tanışmıştı. Kentte eylemler yapılıyor. Halk Mobil Santrali istemiyordu.
Özellikle Tekkeköy halkı. Yolu trafiğe kapatıp, ardından Mobil Santrali taşlamıştı. Kolluk kuvveti ile halk karşı karşıya getirilmişti.

O dönem Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Ferit Bernay, Mobil Hava Kalitesi Ölçüm Aracı’nı Tekkeköy İlçesi’ne göndermişti. Anlık raporlar alınıyor, rapor sonuçları halkla paylaşılıyordu. Tekkeköy İlçesi’nde bulunan fabrikaların, sürekli olmasa da anlık gaz salınımları ile doğayı kirlettiği OMÜ tarafından tescil edilmişti. Ferit hoca şehrini düşünüyordu. Tekkeköy halkının, Samsun halkının zehir solumasını istemiyordu. Ferit hocanın görev süresi sona erdi.

Hüseyin Akan rektör seçildi. İşte o günden sonra Mobil Hava Kalitesi Ölçüm Aracı’na ne oldu bilmiyoruz. Gören eden yok. Hüseyin Akan döneminde OMÜ’den hava kalitesi ile ilgili bir açıklama da yok. Samsunluların soluduğu havanın önemi yok birilerine göre. Aslında bu konu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün görevi. Elbette denetimlerini yapıyorlardır. Cezai işlem uyguladıkları fabrikalar da vardır. Fakat bunlar Samsun halkına ifşa edilmeli. Çünkü halkın sağlığı hiçe sayılıyor. Samsunlular bilmeli.

Nasıl ki Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, vatandaşı gözetip halk sağlığını tehdit eden firmaları kendi sitesinde ifşa ediyorsa. Bunu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da yapabilir. AK Parti Çevre, Şehir ve Kültürden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan bu konuya el atmalı. Havayı kirletenle, kirleteni gizlemek arasında hiçbir fark yoktur, bizim nazarımızda.

/İsmail TEMİZ
18.06.2016
http://www.habereporter.com/yazarlar/ismail-temiz/zehir-mi-soluyoruz/24/

Samsun'un Eğitimi

Samsun Valisi İbrahim Şahin, Haberaks TV'de konuştu... "Samsun, eğitimde çok iyi yerlerde değil... 32-35'ler arasında... Mesela eskiden Amasya'dan aileler Samsun'a... Çocuklarını daha iyi şartlarda okutmak için gelirdi... Şimdi Amasya, Samsun'u geçti...

Samsun'da eğitimi iyi seviyelere getirmek için... Neler yapacağımızı tartmamız, tartışmamız gerekiyor... Giden Milli Eğitim Müdürü'ne talimat verdim... Üç yılda Samsun ilk 10'a girecek dedim... Ama maalesef çok az bir mesafe aldık... Yeni Müdüre de ilk talimatım bu oldu..." dedi...
***
Yani... Samsun son 10 yılda eğitimde her geçen gün geriye gidiyor... 2003-2005 yıllarında en azından ilk 20'nin arasında olan kent... Süratle gerilere düşüyor... Liselere geçiş sınavı başarılarında... Samsun'un yeri... Rakamların kamuoyuna açıklandığı dönemde... 50'lerdeydi, şimdi daha iyi değildir... Çünkü... Eğitim camialarında huzur kalmadı...
***
Samsun'da okul müdürü atamalarına bakın... Ahbap- çavuş ilişkisi... Siyasi taraftarlıklara dönüştü olaylar... Yandaşlık ve muhaliflik kriter oldu... Okul yönetimleri... Siyasi anlayışa göre... Ya da eğitimcilerin mezun olduğu okullara göre dizayn edilir hale geldi... Baskı, ispiyon, fişleme arttı... Öğretmenlerin üzerine 'eğitim' dışında ne varsa, onunla gidilmeye başlandı... Başarı kriterleri yerini yandaşlık, hısımlık ve siyasetçilerin kapısını aşındırmakla değişti... Kurum yöneticileri... Siyasetçilerin taleplerini karşılamaya çalışmaktan... Onların adamlarına yöneteceği ya da atanacağı okul aramaktan... Bu Samsun'un eğitimini nasıl ayağa kaldırırız diye düşünemez hale geldi... İnşaat, kantin, aile birliği bütçesi gibi akçeli işler için harcanan fikirsel emek... Eğitim kalitesi için kullanılmadı... Kullanılmıyor!
***
Eh binlerce sorundan birkaç tanesi böyle sıralanabilirken... Samsun'un eğitimi... Talimat değil, yazılı emir verilse... Bırakın ilk 10'a girmeyi... Şu anki yerini bile arar hale gelir elbette... Siyaseti okullardan çıkarmadan... Gizli ajandalarla çocukların geleceğinin karartılma çabalarına son verilmeden... Yandaşlık, hısımlık, adam kayırma... İnsana, öğretmene, öğrenciye saygı yeniden getirilmeden... Yönetenler, milyonlarca öğrencinin vebalini o ilahi günde nasıl vereceğini, savunma mekanizmasını kapatıp varsa vicdanında hesap etmeden... Kurtarılamaz!

/Erdem EROL
18 Haziran 2016

16 Haziran 2016 Perşembe

Arap Bayılıyor; Samsunlu Ölüyor

Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz, ‘her şey sizin için’ diyor. Başkanın desteklediği veya Başkanı destekleyen ‘havuz medyasına’ göre; Samsun’a Arap turist bayılıyor, Ürdünlü ayılıyor, Tunuslu gazeteci hayran kalıyor.

Arap bayılmış, ama Samsunlu göz göre göre ölmüş… Cumhuriyet Meydanı’nda karşıdan karşıya geçerken ölenlerin sayısı hızla artıyor. Kısa süre içinde iki kadın, bir hafta sonra da bir çocuk aynı yerde araçların altında kalarak can verdi. Kıl payı kurtulanların sayısı belli değil. Hem otobüs hem de tramvay indirme bindirme yerinin bir yerde olması, birçok kişinin ölümle burun buruna gelmesine neden oluyor.  Her yağmurda hemen hemen tüm yollar her yerde su tutuyor. Viyadük Venedik’e dönüyor.

Başkan Yılmaz kışın kardan kapanan yolları temizlememek için ‘dışarı çıkmayın, evinizde oturun’ diyordu. Çareyi vatandaşı evde oturtmakta bulmuştu. Şimdi yaz geldi, Ramazan geldi.  Vatandaş yine mi dışarı çıkmasın, ne yapsın?

 Samsun Büyükşehir Belediyesi (SBB) Ramazan’da ek veya ilave sefer koymadı.  Önceki yıllarda tramvay son seferini karşılıklı olarak saat 00.00’da yaparken bu yıl 23.45’te yapıyor. Ne yaz ne de Ramazan uygulaması var, kış uygulaması sürüyor. Demek ki paraya da artık ihtiyaç yok.

Salı günü, Cumhuriyet Meydanı, 14.06.2016, saat 23. 45

Meydan tramvay durağında tam bir tramvaylık yolcu var. Son sefer gideli 15 dakikadan fazla olmuş ya da yolcu çok ki birikmiş de birikmiş. Nihayet tramvay içinde bir miktar yolcuyla geldi, ayakta bile bir kişi daha alamayacak şekilde dolan tramvay Cumhuriyet Meydanı’ndan hareket etti.

Aynı gece, Atakent tramvay durağı, saat 00.00

Üniversite yönünden gelen tramvayı gören bekleyenler, birbirleriyle vedalaşıyor, sarılıp koklaşıyor. Başka şehirlere gidecek yolcuları uğurlayanlar var. Biraz da zaman fukarasılar. Bir şekilde otogara gidecekler. Tramvay geliyor. Yolcular ne görsün? ‘Araç servis dışıdır’. - Bu durum elmanın içinde kurt görmekmiş. Daha kötüsü yarım kurt görmektir ki yarsı yenmiştir. – Acelesi olmayan yolcular ‘Sorun değil, üniversite yönüne giden tramvaya bineriz’ dese de, tramvayın sürücüsü hanım “o da dönüşte ‘servis dışı’ yazacaktır” deyince, BB’den şikayetler yükseldi. Gecenin o saatinde herkes taksi peşine düştü.

‘Golf sahamız’ var da alt geçidimiz niye yok? Tramvayımız sahura kadar neden çalışmaz, Cumhuriyet Meydanı’nda güzel, bol ışıklı, müzikli, diğer büyük şehirlerde olduğu gibi alt geçit neden yapılmaz. Melih Gökçek trafiği aksatmadan böyle bir geçidi bir haftada yapıyor. 

Arapların bayıldığı Samsun’da Türkler ölüyor. Türklerin de bayıldığı olmuyor mu elbet de oluyor. Kentsel dönüşümde işyeri, evi başına yıkıldığında Samsunlu da bayılıyor, bazen evinde boğuluyor.

Başkan, görülmüyor diye altyapıya oldum olası zor para harcıyor. Başkan Yılmaz!  Eninde sonunda herkesin gideceği yer; altyapı. Bu açıdan bakıldığında altyapı üstyapıdan daha önemlidir.

Altgeçidi yapın insanlar ölmesin, koyun ek seferleri birbirine hasret kalmasın! Başkan benden söylemesi, baskın bir erken seçimde lazım olacak bunlar. Belediye siyaseti bitiyor. Bu dünyada yapılanlar öteki dünyanın sermayesi olduğu gibi; genel siyaseti düşünüyorsanız, belediyede yaptıklarınız sermayeniz olacaktır.

/Mehmet AKSOY
16.06.2016

Karadeniz'de Turizm

Hafta sonu Sinop’un Erfelek İlçesi yakınlarındaki şelalelerdeydik. Şelalelere, halkımızın bir kısmı çağlayan, bir kısmı şarlayık, bir kısmı şara der, ama nasıl söylenirse söylensin, her birinin bulundukları yer bir doğa harikasıdır. Cennetten bir köşedir yani. Karadeniz şelale bakımından oldukça zengin bir yöredir. Çok iyi tanıtmamış olsak da bizim Kabaceviz Köyü yakınlarında da bir dizi şelale var. Salıpazarı’ndaki şelaleyi de henüz çok kişi bilmiyor.

Ordu Valisi Çamaş yakınlarındaki şelaleyi ve o şelalenin bulunduğu kanyonu tanıtırken, o şelalenin Ayder yaylasındakilerden farkının olmadığını gördüm. Çekimleri Dominik Cumhuriyetinde gerçekleştirilen Survivor’da,  yarışmacılar şelaleye gitme ödülü kazanmışlardı, TV ekranında o şelaleler ballandıra, ballandıra anlatılmıştı. Oysa o şelaleler, Erfelek şelalerinin bir benzeriydi. Hatta Erfelek’in şelaleleri bence daha güzel.

Ve fakat. Orman Bakanlığı, Erfelek yakınlarındaki bu doğa harikası şelalelerin bulunduğu yerde kafeterya ve benzeri tesisleri yapmış ama nedense bakımını ihmal etmiş. Şelalelerin bulunduğu alan bakanlık tarafından tabiat parkı olarak ilan edilmiş. Bu nedenle ziyaretçilerden, girişte para da alınıyor. Ama karşılığı verilmiyor maalesef. Konuyla Sinop Valiliği mi ilgilenir bilmiyorum ama o güzelim tesisler ‘’Saldım çayıra mevlam kayıra’’ anlayışıyla yönetilmemelidir.

Karadeniz Bölgesinde Turizmin canlandırılması için bir dizi program öngörülüyor. Samsun Valiliği bu konuda bir master plan bile hazırlatmıştı. Ama plan hazırlamakla olmuyor maalesef. Yaz sezonu zaten kısa. Yaz turizmi için iki ay içinde ne yapılabilirse o karımız oluyor. Bu nedenle herkesin bu konuda biraz özen göstermesi gerekiyor. Bu özenin sadece turistler için gösterilmesi de yetmiyor. Bizim insanımız da ilgi ve alakayı hak ediyor.

Size bir örnek vereyim. İlkadım’da okullar bölgesinde Gazi Park var biliyorsunuz. Vedat Yılmaz’ın Gazi Belediye Başkanı olduğu dönemde sanat okulunun bahçesinin bir bölümünde yapılan düzenlemeyle Samsun halkına kazandırılmıştı. Gazi Park’ın bu günlerdeki durumu içler acısı. Bakımsız. Parktaki görevliler, bakım ve temizlik için yeterli eleman verilmediğini söylüyorlar. Başkan’ın park ve bahçeleri teftiş etmesini beklemem ama en azından görevlendireceği bir yardımcısının bu gibi yerleri sık, sık denetlemesinde fayda var. İlkadım’ın işletmesi Ihlamur Kafe’den ibaret değil zira. Belediye işletmesi diye parktaki hizmet hizmet ucuz da değil üstelik. Çoğu kahvehanelerde çay hala bir lirayken, Gazi Park’ta bir bardak çay geçen yıldan bu yana 1,5 liradan satılıyor.

Halkın belediyesi, halkın mekanında hizmeti pahalı alıyorsa, hizmetinde ona göre verilmesi gerekir. ‘’Karadeniz’de turizm neden gelişmiyor’’ diye sızlanmadan önce, herkes üzerine düşen görevi eksiksiz yapmalıdır.

/Ragıp GÖKER
16.06.2016

15 Haziran 2016 Çarşamba

Atakum Halkına Kazık

Atakum İlçesi’nin mimar olan bir belediye başkanı vardı. “Ben bilirim, ben mimarım” derdi. Seçilemeyen Metin Burma işte. Başkanlığı döneminde emanete sahip çıkamayıp, belediyenin kasası iki kere soyulmuştu. Başka kim olabilir.

Geçtiğimiz günlerde belediyenin yanlış imar uygulamalarından 25 milyon TL ödediği açıklandı. Siz de hemen şimdi geriden geliyorsunuz diyeceksiniz. Geriden geldiğimiz yok. Unutturmak istemiyoruz. Atakum halkının cebinden çıkan 25 milyon Türk lirasını. Ne kadar çıkacağı da belli değil. Açılan davaların hepsi sona ermemiş.

Bunun bir sorumlusu olmalı. Fatura neden halka çıkartılıyor? Neden Atakum halkı birilerinin yaptığı yanlışın sorumlusu oluyor? Yanlışı yapan cezasını çeksin. ‘Ben mimarım, ben bilirim’ demekle olmuyormuş. Mimar olmak, kural-kaide bilmek anlamına gelmediğini bilmek gerekirmiş.

Ödenen para konusunda Atakum halkının suçu nedir? Sayın İshak Taşçı’nın bunu açıklaması gerekir.
Atakum İlçesi’ne ikametini aldıran vatandaşlara anlatması gerekir. “Bu ilçeye taşındığınız için, son seçimde tercih edilmeyen Metin Burma’nın yanlış imar uygulamalarından doğan ve doğacak olan borcu ödemek zorundasınız.Bunu bilin ona göre ilçeye ikametinizi yani adresinizi taşıyın” demesi gerekir. Anlatılmadığı takdirde İshak Taşçı da suçludur. Birde seçim kampanyasında ne diyordu hatırladınız mı? “Herkes Hayal Eder Tecrübe Yapar” Güler misin, ağlar mısın.

/İsmail TEMİZ
15.06.2016

Samsun'dan Yazar Çıkmaz!

Böyle diyor Ali Çömez, bundan bir süre önceki bir sohbetimizde. “Yazar İstanbul’dan çıkar, Ankara’dan çıkar, Samsun’dan çıkmaz!” Ali, bir çağdaş seyyah, bir seyyah-ı fakir. Bu kentte doğmuş, ekmeğini bu kentin, bu ülkenin çok uzaklarında İskandinav ülkelerinde taştan çıkarmış. Ama sadece ekmek için çalışmakla kalmamış, fırsat buldukça da “Seyahat Ya Resul Allah” diyen ecdadının izinde eski kıtayı bir baştan bir başa dolaşmış. Kah bir uçakta, kah bir otomobilin direksiyonunda ya da yolcu koltuğunda, kah bir motorda, kah bisiklette ama daha çok da yayan yapıldak. Özellikle de Türk dünyasını.

Bir tespit ya da bir kabulleniş değil Ali’nin sözleri, bir isyan, bir ihmale, görmezden gelmeye, küçümsemeye ama daha çok da kendi değerinin farkında olmayışa isyan. Öyle olmasa itiraz edeceğim “Samsun’dan yazar çıkmazsa Akın Üner’i, Mehmet Yılmaz’ı, Harun Çelik’i nereye koyacağız” diyeceğim de demiyorum. Hem öyle değil hem de o isyan dolu seslenişte asıl kastını biliyorum.

Sadece, bu üçü mü? Hayır, sadece üç değil bir çırpıda dokuz on yazar sayarım bu kentte. Kimileri daha çok genç yaşta olgunlukta bir hayli mesafe kat etmiş kimileri de olma yolunda bir büyük cehdin sahibi. Onları da tek teker yazmak lazım, yazacağım da. Atalarımız “marifet iltifata tabidir” demiş. İltifat fakiri bir toplum içinde açan sanat çiçekleridir onlar ve bu sebeple daha bir önemlidirler.

Dokusunda sağlam bir sanat geleneği var bu kentin. Gerek Türk Halk Musikisi ve gerekse Türk Sanat Musikisi alanında hakkı teslim edilmiş onca şöhretin yanında bir de kıymeti yeterince bilinememiş kıymetler var. Şöhretlerin adını yazmayacağım ama kıymeti bilinmeyen ve de hakkı teslim edilmeyenlerden ikisinin adını yazmadan edemeyeceğim: Sazda Çetin Bahadır, seste Metin Solmaz, bu kent için bir gurur ama bu ülke için iki büyük kayıptır. Şiir mayası da hepimize gurur verecek kadar sağlam bu kentin. Bu kent “âşıklar kentidir” desek yeridir. Bu satırları okuyan Karslılar ya da Erzurumlular anında “ağır ol” derler ama biz “âşıklar kenti” derken sadece saz ve söz ehlini değil aynı zamanda gönül ehlini de kastetmekteyiz.

Merhum Âşık Kemal Bülbül’ün yolunda giden saz ve gönül ustalarını da unutmamak gerek. Unutmuyorum da ama dediğim gibi her birini ayrı ayrı yazmak lazım ve kısmet olursa da yazacağım. Bu o insanlara karlı dağdan kar bağışlamak değil onlara karşı çok geç kalmış bir borcun ifasıdır. Ben şimdilik bu fasıldan da Âşık Obalı namıyla maruf Mustafa Bilir’in adını zikredip geçeceğim.

Sevgili Ali Çömez de biliyor bu kentin sanat mayasının ve hamurunun kalitesini. Sorun maya ve hamurda değil, sorun galiba fırında ve müşteride. Müşterisi olmayan malı kim pazara çıkarta ki! Ya da daha kibar bir ifadeyle “marifete hak ettiği iltifatı” çekinmeden, erinmeden verebilecek toplumsal anlayışta. Samsun bunu da aşacaktır. Gelişmeler bana o yönde de umutlar veriyor.

/Osman KARA
15.06.2016

Cemal Yılmaz Demir Ve İhl

AK Parti Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir'in ilimiz ve ilçelerimizdeki İmam Hatip Liselerinin açılması ile ilgili konuda gösterdiği hassasiyet ve özveriyi, halkın içinden biri olarak takdirle karşıladığımı belirtmek isterim ve taban olarak  da bu ulvi amacın gözden kaçırılmaması gerektiğinin altını önemle çiziyorum..! Kendisini uzaktan tanıdığım kadarıyla çizgisinden ayrılmadı ve amacını da hiç unutmadı. Biz onu iktidarın en güçlü olduğu zamanlarda da tanıdık, ne bir güç sarhoşluğu içinde bulduk nede şımarıklığı içinde gördük.

Tabi ki insanların dünyadaki ihtiyaçlarına katkı sağlamak ve onların sıkıntılarına çözümler bulmakta mukaddes bir amaç bu yolda eleştirildiği konularda olmuştur, takdir edildiği birçok konularda olmuştur. Ama bu okulların açılması başka bir amaçtır ve çok önemlidir..! Bizim en çok takdir ettiğimiz konu budur.. Çünkü bu okulların açılması, inançlı ve ahlaklı nesillerin yetişmesinin devamını sağlamak ve bir insanın buna vesile olması için, bir insanın zeki bir ahiret yatırımcısı ve girişimcisi olması gerekir. O bunu başardı.. Kimileri iktidarın sarhoşluğunda bu dünyada servetine servet katarken birileri çıktı ahiretine daha güzel bir amel katmaya çalıştı.!?  Bu bir bakış ve görüş meselesidir. Ulvi olanı dünyaya değişmek herkesin peşinden koşacağı kolay bileceği bir lokma ve mesele değildir. Kim ne söylerse söylesin veya neye inanırsa inansın, ister çekememezlik ister yağcılık desin o tarafa iltifat dahi etmeyiz.. İşimize bakar, gözlerimizin gördüğü hizmete, kulaklarımızın duyduğu sözlere bakarız., sonrada inandıklarımızı söyler şahitlik ederiz..

Biz şahidiz; dünyanın her yerinde zulmün hüküm sürdüğü bölgelerde hep mazlumların yanında oldu. Sadece bu mu hayır.! Filistin meselesi ve Suriyeli mültecilerle alakalı gösterdiği hassasiyeti de kamuoyu tarafınca da malum. Fazla uzatmaya gerek yok zaten. Akıllı insan, bir işin başında sonunu görebilen insanmış. Önceden akıbeti bilen erkenden tedbirini alabilen insan demekmiş. Cemal Ağabeyimiz bunu başardı. Çünkü akibetin ne olduğunu inançlı insanlar iyi bilir ve ona göre yatırımını yaparlar. Herkes kendi yatırımına baksın.!?

Cemal Yılmaz Demir, en büyük başarının ve kazancın, ecdadın manevi ihtiyaçlarına cevap vermek olduğunu, Allah rızasını kazanmanın ve inançlı nesillerin yetiştirilmesinin ne kadar önemli bir mesele olduğunu bize gösterdi.. Büyüklerin ve ecdadın, milletin duasını almanın önemini bize çok güzel vurguladı. Milletvekilliği dönemlerinde hep bu konuyla anıldı bu konuyu kendine hedef çizdi. Çünkü bunun ne kadar önemli bir ahiret yatırımı ve ameli olduğunu, hizmet ettiği görüş açısından da çok iyi biliyor..! Allah razı olsun kendisini de mücadelesini ve gösterdiği tevazusunu da ayakta alkışlıyorum. Vekilliği döneminde bu güzel samsunumuzu onurlu, başı dik ve tevazulu duruşuyla en güzel bir şekilde de temsil ettiğine canı yürekten inanıyorum..!

Ne yazık ki bize aslımızı ve amacını unutturan, şu konfor ve zevk düşkünlüğümüz saklanamayacak kadar ortada ve aşikarken, ahlaki değerlerimizin gittikçe azaldığı, vefa ve sadakatin kalmadığı, menfaat ve hırslarımızın çoğu kez inançlarımızın önüne geçtiği bu zaman da bulunduğu şu konum itibariyle böyle bir imani hassasiyeti göstermesi açısından da Cemal Yılmaz ağabeyimizi kutluyorum..! Biz olsaydık onun yerinde ne yapardık bir vekil olarak düşünmek bile istemem.!?

Kıymetli Yazar Ahmet seven ağabeyimiz paylaştığı bir notu bu yazıyı yazmama ilham oldu oda şu; Yavuz Sultan Selim, Mısır seferini kazandığı zaman, şehrin muhteşem kalabalığı alkışlamak için onu bekliyorlarmış fakat o bir türlü buna rağmen şehre girmek istemiyormuş.. Bunu gören vezirlerinden biri ona şehre neden girmiyorsunuz diye sorduğunda..! Yavuz şu muhteşem cevabı verir:

"Efendi, sen bizi hâlâ tanıyamadın mı? Biz; şan, şöhret ve alkış toplamak için değil, Allah rızasını kazanmak için savaşırız."

Çok manidar bir söz..! Allah .gösteriş yapmayanlardan kılsın bizleri..şan ve şöhret için çalışanlardan değil. Sağlıcakla kalın.

/Ali KORKMAZ

12 Haziran 2016 Pazar

Büyük Cami Durağı

Samsun'da Hafif Raylı sistemin geçtiği ve onlarca yıldır Büyük Cami olarak bilinen mevkide durağın adının Büyük Cami yerine Opera verilmesi tepkiyle karşılanmış, Samsunlu vatandaşlar, yazarlar ve STK yöneticileri bu duruma tepki göstermişlerdi. Durağın adı her ne kadar Opera olarak belirlenmişse de yine Büyük Cami olarak telaffuz ediliyordu. Zira Büyük Cami Samsunluların ortak noktasıydı. 

Aradan geçen süre bu durağın ismini unutturmaya yetmedi. Geçtiğimiz günlerde Opera Durağının adının Sağduyulu bir şekilde Samsun halkının sesi ve isteğine kulak verilerek değiştirilmesi büyük bir memnuniyete yol açmıştı. Ancak bunu malzeme yapıp sosyal medyada tepki gösterenler de vardı. Olabilirdi de. Düşünceler dile getirilir seslendirilir.  Çokseslilikten maksatta budur.

Fakat bir takım kimselerin bu olayı art niyetli şekilde provakatif davranışlarıyla kışkırtıcı yaklaşımlarda bulunarak hareket etmesi normal değildir. Sanatla Caminin karşı karşı getirilmesi ve bu şekilde tartışılması da yakışık almayan şeylerdendir.

Eğer bu durum ileri boyutlara taşınırsa bunu yapanların art niyetli düşünceyle hareket ettiklerinden kimsenin kuşkusu olmaz. İsim değişikliğiyle hak yerini bulmuştur. Bir anlamda isim  hakkı iade edilmiştir.  

Keşke zamanında durağın adı bilindik durak olan Büyük Cami olarak belirlenip öyle kalsaydı. Gecikmiş te olsa böyle bir kararı kutluyor, altına imza atanları Samsun adına tebrik ediyorum

/M. Akif Kevser
12.06.2016

Samsun Ekonomisi Ve 500 Büyük

İstanbul Sanayi Odasının her yıl geleneksel olarak açıkladığı 500 büyük sanayi kuruluşu listesine, bir önceki yıla oranla bir artışla 6 firmamız girmiş. Samsun yüz akı olan sanayi devlerinin başta çalışanları olmak üzere yöneticilerini ve sahiplerini gönülden kutlarım. O listeye girmek kolay iş değildir zira. Ve fakat Listeye bu yıl 6 firma soktuk diye kimse Samsun ekonomisinin bir yıl içinde gelişme gösterdiğini söylemesin. Misal. Samsun Makine Sanayide o listede. Ki; Samsun Makine Sanayi, yatırım için yeterli alan kendisine verilemeyince Türkiye’nin en büyük boru fabrikalarından birisini Adana’ya taşıdı.

Samsun sanayi alanı bulmakta bir hayli zorlanıyor. Mevcut Organize Sanayi Bölgemiz  (OSB), bizim ölçeğimizdeki şehirler arasındaki en küçük OSB’dir. Ki; Konya’da bizim OSB’den gerek hacim ve gerekse üretim çeşitliliği bakımından çok daha büyük olan 6 OSB var. Keza Gaziantep’te de öyle. Biz 6 Firmayı o listeye sokmakla övünüyoruz ya, Kahramanmaraş’ın bile o listede 10 firması var. Gaziantep ve Kayseri’nin 500 büyük arasında kaç firma soktuğunu sanırım yazmama gerek yoktur. Geçenlerde yazdım. Önümüzdeki yıl itibariyle OSB dışında üretim yapan firmalar, ürünlerini ihraç etmekte bir hayli zorlanacaklar. Zira OSB’lerde üretim yapan firmalara kolaylık gelirken, OSB dışında üretim yapan firmalara ihracat zorlukları getirilecek. Benim şehrimde böyle bir hazırlık ve telaş görüyor musunuz? Bunu göremediğimiz gibi OSB’den firmalarımızı kaçırıyoruz.

Geçmişte başka şehirlerde yatırım yapan firmaları saymayacağım ama Samsun Makine Sanayi bu durum için en yeni örnek olarak duruyor. Ekonomik kararları da günlük siyasete kurban ediyoruz. Samsun Makine Sanayi yatırım yapacak yeni alan bulamadığı için bu şehirden fabrikasını taşırken, kırlı bile kıpırdatmayanlar, o tesisin hemen yanı başında bir başka firmanın limanındaki sahayı genişletmek için denizi doldurmasına göz yumuyoruz. Ne yaman çelişki.

Şehir büyüyor. Ama bu büyümenin sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz. Bir obezin büyümesi gibi yani. Şehrimiz nüfusunun 1 milyon 200 bin dolayında olduğu biliniyor. Bu büyüklükte bir şehirde çoğu esnaftan oluşan 76 bin kişi icralık olmuş. Bir başka hesapla her 15 kişiden biri icraya düşmüş yani. Böyle büyüme olmaz. Olursa da sağlıksız olur. Bir an önce mevcut OSB’yi genişletecek çareler üretilmeli.

Canik Belediye Başkanı Osman Genç, önceki hafta düzenlediği basın toplantısında, mevcut OSB’nin havaalanı yakınlarına kadar büyütülmesinden söz etti. Şehri yönetenler, bu öneriyi siyasi rakipleri söyledi diye kulak ardı etmemelidir. Samsun’da OSB’nin kurulu olduğu alanın yetersiz olduğunu herkes biliyor, ihracatını büyütme hedefindeki Samsun, bu konudaki her öneriyi değerlendirmek mecburiyetindedir.

/Ragıp GÖKER
12.06.2016
http://www.hedefhalk.com/samsun-ekonomisi-ve-500-buyuk-605514yy.htm

9 Haziran 2016 Perşembe

Samsun’da Çocuk Olmak -II

Yaşam, apartman dairelerine sıkışmış. Bahçeler, parklar, ormanlar, oyun alanları yok oluyor. Bahçe kültürü, ormanda yapılan geziler yerlerini, kapalı mekanlarda, yapay oyunlara/oyuncaklara bırakıyor. Elektronik bağımlısı yeni bir kuşak yetişiyor. TV çocukların üç, dört saatini alıyor. Bilgisayar bir o kadar. Çocuklar en çok evi, kapalı alışveriş merkezlerini seviyor. Yaratıcı oyunlar yerini, yaratılan oyunlara bırakıyor.

Çocuklarımız doğa yoksulluğuyla yetişiyor. Kelebekleri tanımıyor. Gelişim evrelerini bilmiyor. Gökyüzünün farkında değiller. Ay'ın halleri sadece kitap sayfalarında. Toplum, okul, aile çocuklara, doğrudan doğa deneyimlerinden uzak durmayı öğütlüyor. Doğa ile çocuklarımız arasındaki bağ zedeleniyor. Çocuklarımız doğaya yabancılaşıyor. Çocuk obezitesi, bağımlılıklar, dikkat eksikliği, hiperaktivite, depresyon artıyor. Hayatın pazar alanına dönüştürüldüğü kentlerde, doğa ile küsmüş bir kuşak yetişiyor.

Melike'yle doğayı yaşayacağız. Ve doğanın son çocuklarını çoğaltacağız. Denizde, çamurdan kaleler, şatolar yapacağız. Akşam karanlığında ateş böceği toplayacağız. Ladik ormanlarına gidip, bir ağacın altında saatlerce oturacağız. Vezirköprü'de bir ağacı evlat edineceğiz. Kelebekleri gözleyeceğiz. Tırtıla alkış tutacağız. Alaçam'da kamp kuracağız. Bafra'da kuşları gözlemleyeceğiz. Tüm ağaç ve bitki yapraklarını toplayıp, defterimize yapıştıracağız.

Bilim, doğal yaşam çevresinin kaybolmasının ya da erişilebilir olduğu durumlarda bile doğayla bağlantısının kopmasının insan sağlığı ve çocuk gelişimi üzerinde büyük etkileri olduğunu düşünüyor. Hatta doğa ile ilişki düzeyi, sağlığımızı neredeyse, hücresel düzeyde etkiliyor.

/Cem ŞAHAN
09.06.2016

7 Haziran 2016 Salı

Konak Sineması! Son Kale...

Öyle kentin ruhunu yansıtan geleneksel mimarimizin bir sembolü filan değildi Konak Sineması! (ki ne kentimizin bir ruhu ne de geleneksel mimarimizden bir eser yok zaten artık Şehr-i Samsun'da!) Ama onca neslin yaşamının bir parçası ve o manada kentin ruhunu yansıtmasa da ruhunu taşıyan bir sembolü idi! Elle tutulamayan, gözle görülemeyen ama sanki bütün bir kenti sarıp sarmalayan, her bir zerresine nüfuz eden, adeta kentle bir bütün olan ruhun sembolü bir isim. Konak Sineması!

Öyle şimdikiler gibi kalabalıklar içinde birbirine yabancılaşan ruhsuz günümüz insanına yaraşır, hani neredeyse cebinize sığan küçüklükte değildi eskiden sinemalar. Ailecek çoluk çocuk gidilen, ev halinin dışına çıkılıp sosyalleşilen, en yakın arkadaşınızdan en uzak akrabanıza dek pek çok tanışınızı görebildiğiniz koca salonlar, tek olduğundan da çok önemsenen eğlence merkezleriydi eskiden sinemalar. "Bu hafta hangi film var?" sorusu daha haftanın başında müdavimlere sorulur, olmadı afişlere bakılıp akşam haberleşilir, biletler önceden alınır ve daha haftanın başında sonunun programı yapılırdı. Günü, saati gelince de giyinip kuşanılıp vaktinden önce, öyle şimdiki gibi insanların üstüne çıka çıka, ayaklarına, dizlerine basa basa değil, edebince adabınca, ışıkların sönmesini koltuklarda bekleyecek bir zamanda kurulunurdu koltuklara...

6 matinesi meşhurdu Konak Sineması'nın. Hatırlıyorum annem kuaföre gider, saçlarını yaptırır, babamla kol kola giderdi o tek gösterimli seanslara. Çocuk kesinlikle yasaktı ama kardeşlerime göre yaşım daha müsait olduğundan arada bir ben de tadardım o lüksü! Mahallemizde (hem annemin akrabası da olan) İsmet teyzemiz vardı. Kocasının sinemayla arası pek olmadığından mıdır nedir, mahallenin kızlarını toplar toplar tutardı Konak'ın yolunu. Cumartesi'leri saat 2'ye sözümüz hep Konak'laydı. Saat 2'de iki film üst üste! Gazozlar, (doğrusu mısır var mıydı pek hatırlamıyorum ama sinema salonlarının olmazsa olmazı gazozdu)
öyle film seyrederken değil, film arasında içilirdi. Koltuklara bacaklarını uzatmak, çıt çıt çekirdek yemek, evinin salonunda, mutfağındaymışsın gibi pervasızca oturup konuşmak yasaktı. Teşrifatçılar belirli aralıklarla el fenerini gezdiriverirlerdi sinemanın içinde. Duvarda asılı olan o koca tabeladaki "Kabuklu Yemiş Yemek Yasaktır" yazısı belki de en haklı, en yerinde yasaktı...

Cumartesileri saat 2'ye sözleştiğimiz, koltuklarında nice filmin peşine takılıp nice hayallere daldığımız, kahkahalarımızla duvarlarını çınlatıp, gözyaşlarımızla hüznümüzü bıraktığımız Konak Sineması, sözleşip buluştuğumuz bir tasdikli buluşma noktasıydı da aynı zamanda. Mecidiye'ye alışverişe mi gideceğiz, bir doktor randevusu mu var ya da meydandan otobüse binip Matasyon'a mı rota? "Konak'ın önünde buluşalım", "Konak'ın önünden al beni"... Sonraki zamanlarda protestonuz mu var, basına bir şey mi açıklayacaksınız ya da küçük çaplı bir eylem, bir gösteri? Kolluk kuvvetlerinin bile bildiği, tanıdığı, uygun gördüğü yer, Konak!... Ve son 4 yıldır Samsun Haber Hattı'nı tarif edip adres verirken bizim başvurduğumuz yol: Konak'ın karşısı! Çünkü Konak, bütün bir kenti sarıp sarmalayan, her bir zerresine nüfuz eden, adeta kentle bir bütün olan ruhun sembolü bir isim!

Küresel kültürün kentlerde yükselmesine daha fazla direnemedi, dün kapandı Konak Sineması. Kim bilir yerine ne yapılacak? Şehirlerin onları yönetenlerin ruhunu taşıdığı savından yola çıkarsak muhtemelen bir AVM yapılır. Yeşil alanları yok edilen Samsun uzun zamandır nefes alamadığı için acı çekiyor zaten. Ama galiba artık biz belli yaşın üstündekiler de yavaş yavaş nefes alamıyor ve acı çekiyoruz bu şehirde.

Ataol Behramoğlu'nun dediği gibi;

Uzaklaşan seslerini dinliyorum,
Uzaklaşan seslerini hayatımın...

xxx

Kim bilir, belki de vakit gitme vakti...

/İlknur YAMAK
07.06.2016

6 Haziran 2016 Pazartesi

Canik’in Çehresi Ve Kaderi

Canik Belediye Başkanı, yaptıklarını ve yapacaklarını yazılı ve görsel basına tanıttı. Çok yakınımızda, ancak Canik’teki değişimi gidip görmek gerekir. Hava çekim kameralarıyla hazırlanan görselleri izlediğinizde Canik’in çehresinin değiştiğini, yapılanları ve sonuçlarını dinlediğinizde ise aynı zamanda kaderinin de değiştiğini görebiliyorsunuz. Fırsat ve tehditleri bir arada görebilme; tehditlere karşı sırasıyla tedbir alma, fırsatlardan da sırasıyla yararlanabilme becerisini gösteren Başkan Genç Canik’in kara talihini yenmiş.

Türkiye’nin en çok suç ve cinayet işleyen şehirlerinin başında gelen Samsun’un suç oran ve potansiyeli en yüksek ilçesinde suç oranı belediye çalışmalarıyla düşmüş. Örgün eğitim dışında kalan önemli bir nüfus belediyenin imkanlarıyla halk eğitiminden geçirilmiş, mesleksizlere meslek edindirilmiş. İlçenin, ilin çok ötesinde ulusal ve uluslararası ölçekte çalıştay, sempozyum ve konferanslarla ilçe bir eğitim üssü olmuş.

Sahipsizlere sahip çıkılmış, kimsesizlerin kimsesi, çaresizlerin çaresi olunmuş. Canik belediyesi kendi sınırları dışındaki okullara ve camilere hizmet götürmüş. Genç Başkanlığı döneminde sadece okullara 25 milyon liralık yatırım yapmış. Başta bölgesinde olmak üzere Samsun’un dertleriyle hemdert, dertlilerin derdine derman, ulaşamadığına tercüman olmuş. Seçim vaatlerinin hepsinden fazlası gerçekleştirilmiş.

 Amacına uygun kentsel dönüşümle ilçe cazibe merkezi halene getirilmiş. İmar getirilmiş, çevre düzenlemesi yapılmış, sokaklar sağlıklı hale getirilmiş. Doğrudan olmasa da dolaylı yatırımlarla bölgenin insanına istihdam yaratılmış. Bugün yapılan dairelerin yarım milyonu bulması, yarın yapılacakların bir milyonu bulacak olması bölgenin tercih edildiğinin, cazibe merkezine dönüştürüldüğünün bir göstergesi olarak görülüyor.

Mert Irmağı’nın batısında Çay Mah. deki kentsel dönüşümle yapılan İlkadım TOKİ bloklarıyla doğusundaki Canik Kuzey Yıldızı TOKİ bloklarına baktığınızda aradaki farkı siz de görebilirsiniz. Çay Mah. deki TOKİ Blokları Batı Almanya’yı Doğu Almanya’dan ayıran ve sonradan yıkılan ‘Berlin duvarı’ gibi; hem birbirinin önünü kapatıyor hem de tüm şehrin önünü kesiyor, hava sirkülasyonunu, arkadakilerin denizi görmesini engelliyor. İlkadım Çay Mah. TOKİ blokları şehrin en değerli yerinde, en merkezinde yapılmasına rağmen, ilk yıkılması gereken binalarıyken, ırmağın doğusunda yeni yaşam merkezleri inşa ediliyor. Her iki tarafı da aynı TOKİ yapıyor. Sadece belediye başkanları farklı.

Gülsan ve eski organize sanayi bölgesinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili projeye baktığınızda sadece Canik’in değil; Samsun’un çehresinin değişeceğini ve de hiç kimsenin mağdur olmayacağını görebiliyorsunuz. İtalya / Venedik’teki gondol seyahatlerini Mert Irmağı’nın ıslahıyla Samsun’da yapabilecek, Güneşin Canik’ten doğuşunu izleyebileceksiniz.

/Mehmet AKSOY
06.06.2016

5 Haziran 2016 Pazar

Tekkeköy Nostalji Parkı ve Mübadele

Seçildiği günden bu yana ilçesine hizmet çekebilmek için iyi ilişkiler kurmaya özen gösteren Tekkeköy Belediye Başkanı Sayın Hasan Togar, bu çabalarının karşılığını almaya başladı. İlçenin ana caddeleri, dekoratif bir anlayışla neredeyse sil baştan düzenlendi. Öyle ki uzun bir süredir ilçeye yolu düşmeyenler, Samsun Caddesi’ndeki modern tretuvar düzenlemeleri ve şık kent mobilyalarını görünce, bir hayli şaşırıyorlar.

Şimdi basından öğreniyoruz ki, Tekkeköy Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği içinde Tekkeköy tren garı çevresini yeniden düzenleyerek burasını “Nostalji Parkı” adıyla ilçe sakinlerinin hizmetine sunmaya hazırlanıyormuş.

Bilmeyenler için söyleyelim, Tekkeköy’ün eski tren garı, uzun yıllardır kullanılmadığı için dökülüyordu. Etrafında eski Tekkeköy’den izler taşıyan asırlık ağaçlar ve bazı tarihi evler barındıran bu alan, Tekkeköylülerin sırtlarını döndükleri, adeta unuttukları bir bölgeydi.

Daha evvel defalarca park ve bahçe tasarımında estetik zevklerini ispat eden Büyükşehir Belediyesi yetkililerinin desteğiyle, muhtemelen burası da Tekkeköy’e büyük değer katan bir alana dönüşecek.
Bu parkın orta yerinde kalacak olan tren garının da restore edildikten sonra “mübadele müzesi“ yapılacağını duyuyoruz. Nüfus mübadelesini en hırçın biçimde yaşamış olan Tekkeköy’de yapılacak bir nostalji parkının içinde mübadeleye yönelik bir eser olması elbette doğru bir karar…

Başkan Togar’ın da bir mübadil torunu olduğunu da hatırlarsak, onun atalarına olan borcunu ödemek istemesini herkesin saygıyla karşılaması gerekir. Mübadele konusuna epey emek vermiş birisi olarak, bu heyecan verici projeye ben de kendimce birkaç yapıcı katkı sağlamak istiyorum:

Ben biraz parkın adına takıldım… “Nostalji Parkı” adı da güzel; ama acaba daha Türkçe bir isim olarak “Hasret Parkı” dense daha mı hoş olurdu?

Öte yandan Samsun’da başka bir mübadele müzesi daha var… Alaçam’daki mübadele müzesi, “Türkiye’nin Kültür Bakanlığı envanterine girmiş ilk müzesi” olma özelliğini taşıyor. Ayrıca İstanbul Çatalca’daki mübadele müzesi ile birlikte Türkiye’nin iki müzesinden biri olması sebebiyle bu alanda tanınan ve markalaşmış bir müze…

Bütün Türkiye’deki iki mübadele müzesinden birisi Samsun’dayken üçüncünün de Samsun’da açılması beraberinde ister istemez bazı tenkitler getirecektir.  Hatta korkarım, ulusal çaptaki magazin basını, bunu “Karadeniz fıkrası” diye yorumlayarak sulandırmaya bile kalkabilir…

Gerçekten de aynı şehirde aynı isim ve fonksiyona sahip iki müze olması rastlanan ve müzecilik tekniği açısından kabul gören bir durum değil… Bir şehirde iki arkeoloji müzesi, iki sanat tarihi müzesi, iki oyuncak müzesi, iki tütün müzesi ya da iki denizcilik müzesi nasıl olmazsa iki mübadele müzesi de yanlış olur…

Bunun çaresi var tabii… Tekkeköy ‘de açılacak müzeyi isim ve fonksiyon yönünden Alaçam’dan farklı kılmak gerekiyor.

Benim önerim, Tekkeköy’de Türkiye’nin ilk “mübadele dokümantasyon merkezini” açmak… Bırakalım, kılık kıyafet, mutfak gereçleri, silahlar, tarım aletleri, Kur’anı Kerimler vs. Alaçam Mübadele Müzesi’nde kalsın…

Tekkeköy’de ise mübadele üzerine evraklar, belgeler, kitaplar, akademik çalışmalar, romanlar, sözlü tarih çalışmaları içeren CD’ler, belgesel filmler, sinema filmleri vs. yer alsın… Ayrıca buraya gelen mübadillerin atalarının geldikleri köyler ve kasabalar hakkında bilgi edinebildikleri, hangi gemiyle geldikleri, nerede iskan edildikleri, akrabalarının kimler olduğu gibi kişiye özel bilgilere ulaşılabilen bir data bankası oluşturalım. Bu tür bir eser, Türkiye’nin dört tarafından mübadilleri ve mübadele üzerine çalışma yapan araştırmacıları Samsun’a çekecektir.

Samsun’daki ikinci mübadele müzesini açmak yerine Türkiye’de ilk olan bir tesis kurmak, çok daha değerli bir hizmet olacaktır. Peki, “Bu tesisi nasıl işlevsel hale getiririz?” diye sorarsanız, eminim Samsun’daki sivil oluşumlar, hemen kolları sıvayacaktır. Samsun Yerel Tarih Grubu, Balkan Türkleri Derneği, Samsun Mübadele Derneği ilk aklıma gelenler…

Buna ilave olarak üniversiteler, devlet arşivleri, Lozan Mübadilleri Vakfı gibi resmi ve sivil kurumları da bu işin içine dâhil edersek muhteşem bir eser ortaya çıkar… Geçtiğimiz günlerde Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı’nın, STK’ların ilgisizliğinden ve destek vermemesinden yakınan bir sitemi basına yansımıştı. Ben Tekkeköy Nostalji Parkı ve Mübadele Dokümantasyon Merkezi projelerinin, yetkin sivil ve akademik çevrelerin proje ekibine dâhil edilmesi halinde bu konudaki makûs talihin de değişmesine vesile olacağına inanıyorum…
(…)

/Akın ÜNER
05 Haziran 2016