Sağlıklı olmak ve gerektiğinde en iyi sağlık
hizmetini almak, her bireyin vaz geçilmez bir hakkıdır. Sağlık hizmetinin üç
temel ögesi, hasta, hekim ve eczacıdır. Hekim hastaya teşhisini koyar ve
tedavisi için gerekli ilaçların reçetesini yazar, hasta da eczaneden ilaçlarını
alır ve kullanış şeklini öğrenerek tedavisine başlar. Devletlerin görevi de, bu
üç unsur arsında en sağlıklı düzeni kurmaktır.
Geçmiş yıllara bakılınca, Türkiye’de ki sağlık
politikalarının ve uygulamalarının iç açıcı olduğu söylenemez. Son on yılda bu
konuda önemli adımların atıldığı ve ciddi iyileştirmelerin yapıldığı da bir
gerçektir. Hatırlanacağı gibi 2007 Genel Seçimleri öncesi, hastaların çıkarları
doğrultusunda sağlıkta önemli değişim ve dönüşüm uygulamaları gerçekleştirildi.
Geçmiş hükümetler zamanında da gündeme gelen ama
gerekli para kaynağı ayrılamadığı için gerçekleştirilemeyen, “Genel Sağlık
Sigortası” Tüm halkımızı kapsayacak şekilde uygulamaya geçirildi. Üç sosyal
güvenlik kurumunun tek çatı altında toplanması ile başlayan dönüşümle,
hastanelerde ki ilaç kuyrukları bitirilmiş, hastalara kimlik kartı ile tüm
sağlık kurumlarında hizmet alma kolaylığı sağlanmıştı. Özel tedavi kurumları teşvik edilmiş,
sayıları hızla artan özel hastaneler hastalara yeni tedavi seçenekleri
sağlamıştı.
2007 Genel Seçimlerin de büyük bir başarı sağlayan
AKP’ nin bu başarısında ki en önemli payın, uygulamaya sokulan bu sağlık
politikalarının olduğu kanısı yaygındır. Sağlıkta yapılan bu dönüşümle
muayenehaneler kapanmış ve geçmişte hekim hasta arasında yaşanan parasal
ilişkilere son verilmişti. Ancak kamu hastanelerinin verdiği ücretlerin
hekimleri tatmin etmekten uzak olması, çoğu hekimin kamu hastanelerinden
ayrılarak özel hastanelere geçmesine neden olmuştu. Sonuçta hekimlerin
açısından muayenehanelerin yerini özel hastaneler almıştı. En azından kamu
hastanelerinde aldıklarından daha çok maaş alıyorlardı.
Ne var ki,
son iki yıl içerisinde hastaların tedavi kurumuna göre değişen oranlarda
muayene ücretleri ödemek zorunda kalması ve istediği ilacı alabilmek için ilaç
fiyat farkı ödeme zorunluluğu hastaların yakınmalarını artırdı. Devam eden
süreçte, özel hastaneler devletin verdiği muayene ücretleri ile hizmet vermekte
zorlandıkları için, hastadan muayene ücret farkı almak zorunda kaldılar. Bu
arada, kamu hastanelerinde hekimine yeterli maaşı veremeyen Sağlık Bakanlığı
bir süredir hekimlere performans uygulaması başlatmıştı. Performans denen şey,
daha çok hasta bakan ve daha çok cerrahi müdahalede bulunan hekimin, döner
sermayeden daha fazla ek ücret alması demekti. Aynı uygulama benzeri yöntemler
özel hastanelerde de uygulanıyordu.
Hastane işletmeciliği yapımı, işletmesi ve uymakla
zorunlu olduğu kurallar nedeniyle, dünyanın maliyeti en yüksek sektörlerinin
başında gelmektedir. Başlangıçta
özendirilen özel hastaneler, hasta başına SGK’nın ödediği muayene ücretlerinin
çok düşük kalması ve tedavi paralarının geri dönüşümünde yaşanan gecikmeler
nedeni ile ekonomik sıkıntı yaşamaya başladı. Hatta bazı özel tedavi
kurumlarının, çalıştırmakta olduğu hekimlerin maaşlarını gecikmeli ödemek
zorunda kaldığı konuşulur oldu.
Açıkçası hasta başına ödenen bu paralarla özel
tedavi kurumlarının üst düzeyde hizmet vermesi zorlaşmıştı. Tüm bu olumsuz
gelişmeler, özel tedavi kurumlarında, çoğu hastadan istenen çeşitli tahliller,
filim, tomografi, M.R, ultrason hatta daha ileri tetkik sayılarında büyük
artışlara neden oldu. Bugün sadece İstanbul’da bulunan Tomografi, M.R ve
Ultrason cihazı sayısının, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın tamamında
bulunandan fazla olduğu gerçeği de, çok şeyi anlatmaya yetiyor sanırım.
Geçtiğimiz günlerde sohbet ettiğim doktor
arkadaşımın, “Hekimler hiçbir dönemde bu günkü kadar, ettikleri Hipokrat
Yeminine sadık kalamama durumuna düşmemişlerdi”
Sözü, sağlıkta gelinen noktayı açıklamaya yeter sanıyorum.
Hastanın tedavi sürecinde ki diğer önemli nokta
ise, hastaya ilacın sağlıklı ulaştırılmasını sağlayan ve 6197 Sayılı Eczacılar
ve Eczaneler hakkında ki kanunun tek yetkili kıldığı eczanelerdir. Son dönemde
sağlıkta yapılan dönüşüm, en büyük darbeyi eczanelere ve eczacılara vurmuştur. Yıllardır
eczacıların, “İlaç fiyatlarının yüksek olduğu” yönünde ki uyarılarına kulağını
tıkayan geçmiş dönemin Sağlık Bakanlıklarına karşı, son dönemde yapılan
dönüşümle ilaç fiyatları biz eczacıları da şaşırtacak oranda düşürüldü.
Ancak Genel Sağlık Sigorta kapsamının tüm halkımızı
kapsamasının getirdiği ilaç ödeme yükünü azaltmak isteyen SGK, bunun faturasını
eczacılara çıkarttı. Yıllardır kar oranlarının düşük oluşundan yakınan
eczacılar, firmalardan sağladıkları mal fazlası ve peşin ıskontolar ile bu
açıklarını kısmen de olsa karşılıyordu. Son dönemde yapılan dönüşüm sırasında,
SGK eczacıların aldığı bu ıskontoları “Kamu ıskontosu” Adı altında eczacılardan
keserek kendisine aktardı. Ek ıskontolarını kaybeden eczaneler, ilaç
fiyatlarının da % 50’
e varan oranlarda düşmesi ile kaybettikleri cirolar nedeniyle büyük bir
ekonomik sıkıntıya düştü. İki yıl içerisinde Türkiye’de ki sayısı yedi olan
Eczacılık Fakültesi sayısı, akıl almaz şekilde 32’ e çıktı.
İlaç
fiyatlarını büyük oranda düşüren ilaç tekellerine, yıllardır ülkemizin
hazinesine fahiş ilaç fiyatları ile verdikleri zararın hesabı sorulmadı. İlaç
tekellerinin son dönemlerde sakız fiyatına nasıl ilaç satmaya başladıkları da
sorgulanmadı. Bu mesleğe yıllarını vermiş bir eczacı olarak hala aklımın
almadığı yeni ilaç fiyatları, en büyük darbeyi yerli ilaç sanayine vurdu. 2000’ li yıllarda yerli ilaç
hammaddesi üretiminde önemli sıçramalar yapan yerli ilaç sanayi, Türkiye ilaç
ihtiyacının % 30’nu karşılar hale gelmişti.
Bugün ilaç hammaddesi üretimi sıfırlanmış ve yerli
ilaç üreten firmaları yabancı tekellerin Türkiye dağıtıcısı konumuna gelmiştir.
Yerli ilaç firmalarının çoğu yabancı ilaç tekellerinin eline geçmiş veya büyük
hisseleri yabancı tekellerine ait olmak üzere ile ortak olmuşlardır.
Sonuçta Türkiye en basit ilacını dahi üretemeyen ve
ilaç tekellerine teslim olmuş ülke konumuna düşmüştür. Gelinen noktada ise,
artık ilaç tekellerine mahkûm olan ülkemizde, çok gerekli ilaçların bir kısmı
eczanelerde bulunmamaktadır. Türkiye’de
alternatifi kalmayan ilaç tekelleri istedikleri fiyatları alamadıkları için çok
sayıda ilacı piyasaya vermemektedir.
İlaç ödemelerinin artmaması için kanser dâhil çok önemli hastalıklarda
kullanılan bazı pahalı ilaçlara ruhsat verilmediği için ithal edilememektedir.
Bu ilaçlar Eczacılar Birliği tarafından hasta talepleri doğrultusunda getirilerek
hiçbir ek ücret almaksızın hastalara teslim edilmekteydi.
Ancak Sağlık Bakanlığı aldığı yeni bir kararla, bu
ilaçların ecza depoları ve SGK tarafından getirilerek hastalara verilmesine
olanak sağlamıştır. Bunun anlamı, 6197 Sayılı Kanunun ilacın hastaya
ulaştırılması için tek yetkili saydığı eczacıların devre dışı bırakılmasıdır. Yıllardır onurları ve meslek aşkıyla
hastalarına sağlık hizmeti sunan eczacılara, devlet eliyle yapılan bu haksız
uygulamaların, çok sayıda eczanenin kapanmasına neden olacağı bilinmelidir.
Yanlış sağlık politikaları ile bitirilen yerli ilaç
sanayinin, yeniden üretim yapacak hale getirilmesi için bazı çalışmaların
başlatılması ne kadar doğru ise, yerel ilaç sanayinin çökertilmesiyle ülkemize
verilen zararın, hiçbir şekilde giderilemeyeceği de bir o kadar doğrudur. Son
dönemler de sağlık alanında yapılan uygulamalarla halkın çıkarları adına bazı
iyileştirmelerin etkisi sürüyor olsa da, “Ben yaptım oldu” politikalarının
sonu, korkarım ki beklenmedik gelişmelere neden olacaktır. Her şeye rağmen
sağlıklı günler dileğiyle, iyi haftalar..
/Sadi SUBAŞI
20 Ocak 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder