20 Ocak 2014 Pazartesi

Sağlıkta Dönüşüm Politikası Ve Yaşanan Olumsuzluklar

Sağlıklı olmak ve gerektiğinde en iyi sağlık hizmetini almak, her bireyin vaz geçilmez bir hakkıdır. Sağlık hizmetinin üç temel ögesi, hasta, hekim ve eczacıdır. Hekim hastaya teşhisini koyar ve tedavisi için gerekli ilaçların reçetesini yazar, hasta da eczaneden ilaçlarını alır ve kullanış şeklini öğrenerek tedavisine başlar. Devletlerin görevi de, bu üç unsur arsında en sağlıklı düzeni kurmaktır.
  
Geçmiş yıllara bakılınca, Türkiye’de ki sağlık politikalarının ve uygulamalarının iç açıcı olduğu söylenemez. Son on yılda bu konuda önemli adımların atıldığı ve ciddi iyileştirmelerin yapıldığı da bir gerçektir. Hatırlanacağı gibi 2007 Genel Seçimleri öncesi, hastaların çıkarları doğrultusunda sağlıkta önemli değişim ve dönüşüm uygulamaları gerçekleştirildi.
   
Geçmiş hükümetler zamanında da gündeme gelen ama gerekli para kaynağı ayrılamadığı için gerçekleştirilemeyen, “Genel Sağlık Sigortası” Tüm halkımızı kapsayacak şekilde uygulamaya geçirildi. Üç sosyal güvenlik kurumunun tek çatı altında toplanması ile başlayan dönüşümle, hastanelerde ki ilaç kuyrukları bitirilmiş, hastalara kimlik kartı ile tüm sağlık kurumlarında hizmet alma kolaylığı sağlanmıştı.  Özel tedavi kurumları teşvik edilmiş, sayıları hızla artan özel hastaneler hastalara yeni tedavi seçenekleri sağlamıştı.

2007 Genel Seçimlerin de büyük bir başarı sağlayan AKP’ nin bu başarısında ki en önemli payın, uygulamaya sokulan bu sağlık politikalarının olduğu kanısı yaygındır. Sağlıkta yapılan bu dönüşümle muayenehaneler kapanmış ve geçmişte hekim hasta arasında yaşanan parasal ilişkilere son verilmişti. Ancak kamu hastanelerinin verdiği ücretlerin hekimleri tatmin etmekten uzak olması, çoğu hekimin kamu hastanelerinden ayrılarak özel hastanelere geçmesine neden olmuştu. Sonuçta hekimlerin açısından muayenehanelerin yerini özel hastaneler almıştı. En azından kamu hastanelerinde aldıklarından daha çok maaş alıyorlardı.

 Ne var ki, son iki yıl içerisinde hastaların tedavi kurumuna göre değişen oranlarda muayene ücretleri ödemek zorunda kalması ve istediği ilacı alabilmek için ilaç fiyat farkı ödeme zorunluluğu hastaların yakınmalarını artırdı. Devam eden süreçte, özel hastaneler devletin verdiği muayene ücretleri ile hizmet vermekte zorlandıkları için, hastadan muayene ücret farkı almak zorunda kaldılar. Bu arada, kamu hastanelerinde hekimine yeterli maaşı veremeyen Sağlık Bakanlığı bir süredir hekimlere performans uygulaması başlatmıştı. Performans denen şey, daha çok hasta bakan ve daha çok cerrahi müdahalede bulunan hekimin, döner sermayeden daha fazla ek ücret alması demekti. Aynı uygulama benzeri yöntemler özel hastanelerde de uygulanıyordu.

Hastane işletmeciliği yapımı, işletmesi ve uymakla zorunlu olduğu kurallar nedeniyle, dünyanın maliyeti en yüksek sektörlerinin başında gelmektedir.  Başlangıçta özendirilen özel hastaneler, hasta başına SGK’nın ödediği muayene ücretlerinin çok düşük kalması ve tedavi paralarının geri dönüşümünde yaşanan gecikmeler nedeni ile ekonomik sıkıntı yaşamaya başladı. Hatta bazı özel tedavi kurumlarının, çalıştırmakta olduğu hekimlerin maaşlarını gecikmeli ödemek zorunda kaldığı konuşulur oldu.
   
Açıkçası hasta başına ödenen bu paralarla özel tedavi kurumlarının üst düzeyde hizmet vermesi zorlaşmıştı. Tüm bu olumsuz gelişmeler, özel tedavi kurumlarında, çoğu hastadan istenen çeşitli tahliller, filim, tomografi, M.R, ultrason hatta daha ileri tetkik sayılarında büyük artışlara neden oldu. Bugün sadece İstanbul’da bulunan Tomografi, M.R ve Ultrason cihazı sayısının, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın tamamında bulunandan fazla olduğu gerçeği de, çok şeyi anlatmaya yetiyor sanırım.
   
Geçtiğimiz günlerde sohbet ettiğim doktor arkadaşımın, “Hekimler hiçbir dönemde bu günkü kadar, ettikleri Hipokrat Yeminine sadık kalamama durumuna düşmemişlerdi”  Sözü, sağlıkta gelinen noktayı açıklamaya yeter sanıyorum.
                     

Hastanın tedavi sürecinde ki diğer önemli nokta ise, hastaya ilacın sağlıklı ulaştırılmasını sağlayan ve 6197 Sayılı Eczacılar ve Eczaneler hakkında ki kanunun tek yetkili kıldığı eczanelerdir. Son dönemde sağlıkta yapılan dönüşüm, en büyük darbeyi eczanelere ve eczacılara vurmuştur. Yıllardır eczacıların, “İlaç fiyatlarının yüksek olduğu” yönünde ki uyarılarına kulağını tıkayan geçmiş dönemin Sağlık Bakanlıklarına karşı, son dönemde yapılan dönüşümle ilaç fiyatları biz eczacıları da şaşırtacak oranda düşürüldü.
   
Ancak Genel Sağlık Sigorta kapsamının tüm halkımızı kapsamasının getirdiği ilaç ödeme yükünü azaltmak isteyen SGK, bunun faturasını eczacılara çıkarttı. Yıllardır kar oranlarının düşük oluşundan yakınan eczacılar, firmalardan sağladıkları mal fazlası ve peşin ıskontolar ile bu açıklarını kısmen de olsa karşılıyordu. Son dönemde yapılan dönüşüm sırasında, SGK eczacıların aldığı bu ıskontoları “Kamu ıskontosu” Adı altında eczacılardan keserek kendisine aktardı. Ek ıskontolarını kaybeden eczaneler, ilaç fiyatlarının da % 50’ e varan oranlarda düşmesi ile kaybettikleri cirolar nedeniyle büyük bir ekonomik sıkıntıya düştü. İki yıl içerisinde Türkiye’de ki sayısı yedi olan Eczacılık Fakültesi sayısı, akıl almaz şekilde 32’ e çıktı.

 İlaç fiyatlarını büyük oranda düşüren ilaç tekellerine, yıllardır ülkemizin hazinesine fahiş ilaç fiyatları ile verdikleri zararın hesabı sorulmadı. İlaç tekellerinin son dönemlerde sakız fiyatına nasıl ilaç satmaya başladıkları da sorgulanmadı. Bu mesleğe yıllarını vermiş bir eczacı olarak hala aklımın almadığı yeni ilaç fiyatları, en büyük darbeyi yerli ilaç sanayine vurdu. 2000’ li yıllarda yerli ilaç hammaddesi üretiminde önemli sıçramalar yapan yerli ilaç sanayi, Türkiye ilaç ihtiyacının % 30’nu karşılar hale gelmişti.

Bugün ilaç hammaddesi üretimi sıfırlanmış ve yerli ilaç üreten firmaları yabancı tekellerin Türkiye dağıtıcısı konumuna gelmiştir. Yerli ilaç firmalarının çoğu yabancı ilaç tekellerinin eline geçmiş veya büyük hisseleri yabancı tekellerine ait olmak üzere ile ortak olmuşlardır.
   
Sonuçta Türkiye en basit ilacını dahi üretemeyen ve ilaç tekellerine teslim olmuş ülke konumuna düşmüştür. Gelinen noktada ise, artık ilaç tekellerine mahkûm olan ülkemizde, çok gerekli ilaçların bir kısmı eczanelerde bulunmamaktadır.  Türkiye’de alternatifi kalmayan ilaç tekelleri istedikleri fiyatları alamadıkları için çok sayıda ilacı piyasaya vermemektedir.  İlaç ödemelerinin artmaması için kanser dâhil çok önemli hastalıklarda kullanılan bazı pahalı ilaçlara ruhsat verilmediği için ithal edilememektedir. Bu ilaçlar Eczacılar Birliği tarafından hasta talepleri doğrultusunda getirilerek hiçbir ek ücret almaksızın hastalara teslim edilmekteydi.

Ancak Sağlık Bakanlığı aldığı yeni bir kararla, bu ilaçların ecza depoları ve SGK tarafından getirilerek hastalara verilmesine olanak sağlamıştır. Bunun anlamı, 6197 Sayılı Kanunun ilacın hastaya ulaştırılması için tek yetkili saydığı eczacıların devre dışı bırakılmasıdır.  Yıllardır onurları ve meslek aşkıyla hastalarına sağlık hizmeti sunan eczacılara, devlet eliyle yapılan bu haksız uygulamaların, çok sayıda eczanenin kapanmasına neden olacağı bilinmelidir.

Yanlış sağlık politikaları ile bitirilen yerli ilaç sanayinin, yeniden üretim yapacak hale getirilmesi için bazı çalışmaların başlatılması ne kadar doğru ise, yerel ilaç sanayinin çökertilmesiyle ülkemize verilen zararın, hiçbir şekilde giderilemeyeceği de bir o kadar doğrudur. Son dönemler de sağlık alanında yapılan uygulamalarla halkın çıkarları adına bazı iyileştirmelerin etkisi sürüyor olsa da, “Ben yaptım oldu” politikalarının sonu, korkarım ki beklenmedik gelişmelere neden olacaktır. Her şeye rağmen sağlıklı günler dileğiyle, iyi haftalar..

/Sadi SUBAŞI
20 Ocak 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder