29 Kasım 2007 Perşembe

Samsun Kent Kültürü



Eşine Ender Rastlanan Bir Dergi;
Samsun Kent Kültürü
7. Sayısıyla Seçkin Gazete Bayii ve Kitabevlerinde



Hepinizin koltuğunun altında bir Kent Kültürü Dergisi görmek isterim; bir somun ekmek gibi.



/ Hakan Dilek
Kent ve Kültürü… İkisi de birbiri olmadığı zamanlar yine birbirini çağrıştıran iki kelime. O iki kelime, Samsun’da yeni çıkan bir derginin adı oldu. 1 Nisan’da her geçen gün biraz daha dibe oturan sosyo-kültürel yapının, bozulan ve dağılan hallerine inatla bir kentin savunusu yapmaya girişmiş.

Bir kenti savunmanın yanında o kayıp kenti yeniden bulmak ve bir mücevher gibi saklamayı hedeflemiş bir grup sevdalı yan yana gelmiş ve sabah edip bir dergiyi sürmüşler beklemenin haznesine… Bir dergi; yazılarla fotoğraflarla dolu bir dergi neyi anlatır bir kente? Düşlerini genç insanların? Yaşı kemale ermişlerin? Bir kentten umudunu kesmişlerin? Bir kente umudunu bağlamışların?

Artırılabilir bu sorular. Her soru bir kez daha bağlar bizi yaşadığımız kente ve sorgulayan tümceler düşer aklımıza? Kent Kültürü Dergisi’nin kapağına taşıdığı başlık hepsini kapsıyor aslında; ‘Kentteyim kendimdeyim!’ İnsanın kendini arayışının bir başka adı belki… Bir çıkmaz yol kadar insanı çaresiz bırakan yanı var Samsun’un; ‘Bu kadar geldik geri mi dönüceez!’ E evet usta! Geri dönmelerin ve yolculuğumuzun; gurbetimizin ve bahçelerimizin hikâyesidir bu kent. Çocukluğumuza yaptığımız yolculuğun bir başka adı…

Fotoğrafları için de ‘yazmak’ isterim. Hani hep sorarım ya; bir fotoğraftan nasıl girilir içeriye? İşte bu sorunun karşılığı var bu dergide. Öyküsü, derdi sıkıntısı olan fotoğraflar… Çarşambalı fotoğraflar, Çiftlik Caddesi’nde eski bir aşkın peşindeki cümleler, ‘nereye gitsen bu kent arkandan gelecek!’diye başlayan cümleler…

Kasabaların, cami avlularının, kadınların, çocukluğuna başlayan yolculukları içlerinde bir eski zaman sevdası gibi taşıyanların renkli anlatılarıyla dolu sayfalar… Her biri insanın yaşadığı memlekete duyduğu sevdayı anlatan yazılarla kurulu yapraklar; ‘Anılar konacak dal istermiş!’ diye dökülen, tutunan yapraklar!

Uzun Samsun Aşireti’nden hikâyeler, mekanlar, sokaklar, caddeler, Çarşambalı sekiz köşe kasket, kilimciler, bir anıya suç ortaklığı yapan isimler, ‘eskidendi çok eskiden’ şarkısı Sezen Aksu’nun, yaşadığı memleketten ayrı düşmüşlerin sıla mektupları, ‘bu kentte yaşayacağım ve kendime gerekçe üretiyorum!’ diyenler… Hepsinin toplamı biraz hiç biri belki…

Kent Kültürü Dergisi bu kentin bütün umarsızlıklarına ve üzerine ölü toprağı serpilmişliğine karşın; ‘Belki yine gelirim / sesime ses veren olursa bir gün / biz yürürsek hangi kent güzelleşmez!’ diyenlerin dergisi olsun. Ve en çok de derginin meramını anlattığı çıkış yazısını okuyalım hem de defalarca…

Hepinizin koltuğunun altında bir Kent Kültürü Dergisi görmek isterim; bir somun ekmek gibi. Herkesin iç ceplerinde; dostun dosta yazdığı mektup gibi… Evet ‘dostun dosta yazdığı mektup’ gibi...

Samsun’dan Bursa’ya Selam Olsun!!!

Bonnie Bee diyor ki;
Bursa'da eski bir cami avlusu, küçük şadırvanda şakırdayan su.
Orhan zamanından kalma bir duvar, onunla bir yaşta ihtiyar çınar.
Eliyor dört yana sakin bir günü, bir rüyadan arta kalmanın hüznü…
                                                                                     A.H.Tanpınar



Öğr.Gör.Yasemin Şimşek
Bursa… Bu kenti gerçekten çok severim. Sokaklarında gezinirken kaybolsam,  Konya’da  Hacı Veyiszade   Camii bana nasıl yol gösterirse,  Ulu Cami de  hep pusula görevindedir, bilirim.

Evet, bu kentin tarihi dokusu sarıp sarmalar, caddelerinde yürürken dar uzun yolları sizi mutlaka bir hana ya da bir kütüphaneye ulaştırır. Tanpınar dizelerinde olduğu gibi, mutlaka koca bir çınar yokuşun başında sizi bekler.

Fakat, Bursa’nın ayrı bir tadı vardır benim için… Samsun’un Beylik köyünden kopup gelinen, Fikret’le başlayan ve Ayşe'yle devam eden uzun bir öyküyü barındırır içerisinde.

Hemen hemen hepimizin bir eşi, dostu, bir akrabası başka başka kentlere, sizden çok uzak yerlere içinizden kopup gitmişlerdir. Tanımadıkları bu kentin terminalinde başlamıştır öyküleri. Bazen buna sebep üniversite eğitimi olmuş, bazen asker olmuş gitmiş, bazen o kentte evlenip gitmiş, bazen de sebep tamamen yeni bir başlangıç isteği olmuştur. Artık yeni bir kentte yeni bir başlangıç yapmışlardır.

Yeni yeni olgular, insanlar, konu komşu, iş, güç, bir bakmışsın evlenmişler ve geride bıraktıkları, kopup gelinen şehir artık misafir olma tadındadır. Artık gözleyip dururuz yollarını, ne zaman gelirler bilinmez…

Not: Gülsemin, Hakan ve bebeler her hafta sonu olduğu gibi yine beraberdik. (Bir yandan bebelerin peşinde koştururken bir yandan da telefona cevap verme başarısı.) Doktor, Bursa’dan selam yolluyordu Samsun’a.  Bir çift selam da bizden olsun!   Şükranıma, doktoruma, Şevkinazıma…   Şükriyemize,  Mehmet Ağabeyimize…   Ahmet Ağabeyimize… Fikriyemize…  Bilcümle Tahtakale esnafına, Ahmet Ağabeyimize… 

Tüm dostlarımıza Samsun’dan selam olsun!

18 Kasım 2007 Pazar

Samsun Nasıl Kalkınmaz?




Samsun’da dün yapılan “Sürdürülebilir Büyümenin Sektörel Politikalara Entagrasyonu” adlı toplantı Samsun’la ilgili çok farkında olunmayan ve bilinmeyen birçok konuya ait ipuçlarıyla doluydu. Zaten toplantının adında geçen “sürdürme”, “büyüme”, “Politika” ve “entegrasyon” ifadeleri bile Samsun için düşünüldüğünde; insanın kafasında kıvılcımlar çaktıracak ve haklarında kitaplar yazılabilecek kadar önemli başlıklar. Bu başlıklara ve altlarında yapılanlara bakarak bir şehrin durumu ve gelişimi hakkında bilgi sahibi olmak daha kolay.

Neden mi?
Bir şehirde, ekonomik ve sosyal kalkınma dinamiklerine yönelik her hangi bir konuda bir plan, bir strateji ( Burada o konuya ait her aktör, sektör,  bileşen ve ilgiliyi kapsayan, uzmanlarca hazırlanmış, gerçekçi, objektif ve uygulanabilir açıkçası adam gibi bir planı ve stratejiyi kastediyorum) yani bir POLİTİKA yoksa,

Bir şehirde uygulanması planlanan her hangi bir politika; o şehrin idari ve ekonomik alanlarda yetkili ve üst düzey kuruluşlarının mutabakatı ve ilgili tüm diğer meslek kuruluşları ve bileşenlerin aktif katılımı, önerileri ve katkılarıyla yani şehrin tam olarak bir ENTEGRASYONU ile hazırlanmamışsa,

Daha düne kadar tüm ülkede örnek model olarak lanse edilen oluşumlarla Bölgesel Ekonomik kalkınma adına yola çıkanlar, Ekonominin yanında şehrin her konusuna ve her başlığına el atarak konuyu – Belki de kos koca bir bilim kurulunun bile altından kalkamayacağı- kadar geniş bir alana yayıp olağanüstü dağıtmışlarsa,

Bir şehrin geleceğini planlama adına iyi niyet ve böylesine önemli oluşumlarla yola çıkanlar; “ekonomi ve bölgesel kalkınma” konularının daha ABC’ sinden habersiz derleme ekiplerle, ( 3 saatlik toplantıda fizibıl olmayacağı anlaşılabilecek projeler peşinden aylar ve milyarlar harcayarak koşarken ) gün kurtarma ve boşluk doldurmadan öte bir iş  başaracak ufuk ve donanımdan yoksun ise,

Koskoca bir şehir ve kamuoyu ister merkezi ister yerel siyaset hesapları sebebiyle BALON PROJELERLE ve GÜNDEMLERLE aylarca meşgul edilip avutulabiliyorsa,

Şehrin ekonomide ve yerel siyasette en önemli aktörleri her hangi bir somut, gerçekçi ve faydalı bir proje konusunda bir araya gelip, güçlü bir mutabakat ve samimi bir işbirliği ile şehre bugüne kadar MEGA BİR KAZANIM veremeyecek kadar birbirlerinden kopuk ve uzaklarsa,

Sivil toplum örgütlerinin önemli bir kısmı kendi meslekleri ve misyonlarıyla şehre ve üyelerine bir şeyler vermek derdinden çok, ideolojik ve siyasi manevralar yapmaktan yorgun düşmüşse,

Şehrin belki de en önemli lider ve kanaat önderlerinin birçoğunun arasında ya siyasi, ya ideolojik ya da kişisel sebeplerle görünmez ve anlaşılmaz bir mesafe, bir soğukluk, bazen bir çekememe, hatta bazen de düşmanlığa varan “HER TEKLİFİNE HAYIR, HER SÖYLEDİĞİNE OLMAZ, ONUN OLDUĞU YERDE BEN YOKUM” yaklaşımı almış başını gitmişse,

Ülkenin en önemli eğitim kurumlarından ve şehrin en önemli güçlerinden olan koskoca üniversite, şehrin Sosyal ve Ekonomik Kalkınması ilgili her hangi bir proje ya da oluşuma neredeyse “0-SIFIR DESTEK VERME” noktasındaysa,

Şehrin bırakın farklı kurum, kuruluş, parti, purtu ve bileşenlerinin birlik ve beraberlik içinde olmasını veya öylece bir şeyler başarmasını, bu şehrin ( Sayıları topu topu 6 olan )iktidar partisi milletvekilleri bile “BİRBİRİYLE AYNI YERDE OLMAZ- GEREKMEDİKÇE GÖRÜŞMEZ ” modunda 3 ayrı keskin grup içinde toplanmışsa,

Şehirde faaliyet gösteren onca yazılı ve görsel medya kuruluşunun hiç birinde uzman ve yetişmiş ekonomi muhabiri veya editörü bulunmadığından, iş dünyası- yönetim mekanizmaları ve kamuoyu arasında medya marifetiyle geliştirilebilecek bilgilenme, diyalog ve koordinasyon olağanüstü zayıf, verimsiz ve yüzeysel ise,

Her ağzını açan yerel idareci bir yandan “Cazibe Merkezi – Yabancı yatırımcı” diye avazınca feveran ederken yine kimi yerel yöneticiler kendi aralarındaki yer- yön- bina kaprisleri sebebiyle yatırımcının emdiği sütü burnundan getiriyorlarsa,

Zaten yeni yeni gelişen ve kabuğunu kırma yoluna giren Samsunlu girişimci ve yatırımcı yapacağı her yeni yatırımda veya atılımda önünde garip anlaşılmaz engeller ve duvarlar bulup, yatırım yaptığına yapacağına bin pişman olma noktasına gelebiliyorsa,

Bu şartlar ve bu anlayışlar altında bir şehir yani SAMSUN ( kolay kolay) KALKINMAZ!
*****

PEKİ KİM SUÇLU VE KİM KURTARICI?
Şahıslar ve özellikle idareciler eleştiriye açık olmadıkça, her eleştiri sahibini düşman belledikçe, biz bu şehirde hiçbir şeyi düzeltemeyiz.

Kafası yorgun olup da bu yazıdan “Birilerini hedef almış” şeklinde “zahmet çekmeden algılama” metoduyla bir anlam çıkarmayacak kadar açık zihinli iseniz müsaadenizle şunları da yazmalıyım:

Hava kirli mi ? Evet kirli. Ama mesele senin bacan benim bacam meselesi değil.

Tribünler sessiz mi? Evet sessiz. Ama açık mı, kapalı mı, alt mı, üst mü önemli değil.

Trafik mi sıkışık? Evet sıkışık. Ama lamba mı suçlu, polis mi, yaya mı, çizgi mi, şoför mü, önemli değil.

Ortada çok ve önemli sorunlar var ve bunlar hepimizin sorunları ve de HEPİMİZ SORUMLUYUZ.

Halkından medyasına, işsizinden işverenine, muhtarından belediyesine, odasından derneğine, yayasından şoförüne, başkanından müdürüne, bekçisinden patronuna…

Hepimiz sorumluyuz.

Herkesin herkesi tanıdığı, herkesin hemen herkesle bir alacak-verecek hesabının olduğu, olabileceğinden çok daha fazla ahbap çavuşluğun yaşandığı, konuşmaları gerekenlerin sustuğu, susması gerekenlerin çok konuştuğu bir şehir burası.

Peki böyle olunca kim kimin hatasını söyleyecek, kim kimi ikaz edecek,

Kim kimin fikrine projesine destek verecek, kim boş konuşmaları bırakacak, kim artık gerçekleri haykırmaya başlayacak, kim çıkıp şehri sahiplenecek ve var gücüyle kucaklayıp baykuşları susturacak?

Her halde “zaman”…

Şuurla, mantıkla, bilimle, iyi niyetle, akılla

Hesapsız, siyasetsiz, beklentisiz

Cesur, yürekli, bilge adımlar ve adamlar

Sadece bunlar belki zamanı daha öne çekip, bir şeyleri daha erken başlatabilecek…

/Uçkan Apak   

2 Ekim 2007 Salı

Yüz Yıl Önceki Samsun





Geçen hafta “Samsun’da tarih neden yok?” sorusunun cevabını aramaya çalıştım. Bundan böyle birkaç yazı daha Samsun tarihi üzerine devam edecek yazılarla birlikte olacağız. Bu yazılarımda 1900’lü yılların başında hazırlanan salnameleri (İl yıllıkları) esas alarak 100 yıl önceki Samsun’umuzun fotoğrafını ortaya koymaya çalışacağım. Salnameler hazırlandıkları devir itibarıyla ehemmiyet arz etmekte olup, ait olduğu vilayette bir yıl boyunca ortaya çıkan gelişmeler, coğrafî veya idarî bir bölgenin, şehir veya farklı diğer yerleşim birimlerinin genel dökümleri yer almaktadır. Devletin yetkili organ ve kuruluşlarınca bu eserler incelenir ve eldeki bulgular ışığında bir sonraki sene için gerekli tedbirlerin alınması yoluna gidilirdi. Salnâmeler, ihtiva ettikleri malzeme bakımından son derece zengin, açıklayıcı bilgilere sahip eserlerdir. Bunlarda, il, ilçe ve hatta zaman zaman köy ve meraların topografik, demografik, ticarî, sosyal, siyasî, hukukî ve kültürel tarihleri hakkında sağlıklı bilgiler verilmektedir. Kısaca salnâmelerden genel olarak bir şehrin bütün detayları hakkında bilgi sahibi olunabilir.

Samsun Karadeniz’in En Güzel Kasabası
Vilayet merkezi olan Trabzon’dan sonra Karadeniz’in en güzel ve mamur bir kasabası olan Samsun şehri tatlı bir eğim üzerinde kurulmuş olup sahil tarafı merkeze göre yarıçapı yaklaşık 1500 metre uzunluğunda bir kavis daire teşkil eder. 1860 senesinde şehrin büyük bir kısmını mahveden bir yangını müteakip sokakları birbirine dikey olarak eşit tanzim olunduğu gibi binalarının inşa tarzı da göze gayet hoş gelmektedir.

Arazisi oldukça verimli olup meyve ve sebzenin her türlüsünü yetiştirmeğe müsaittir. Samsun kasabası deniz sathı ile hemen hemen bir seviyede ise de biraz sonra arazi yavaş yavaş yükselerek nihayet Kavak taraflarında 450 metreye ulaşır. Bağdat ile beraber dört-beş vilayetin iskelesi olan Samsun Kasabası’nın günden güne gelişmesi memnuniyet verici bir durumdur.

İklimi ve insan sağlığı
Samsun’un hava durumu ve iklim özellikleri Karadeniz’in diğer sahil kasabalarına benzemektedir. Burada da en güzel ve sürekli olan mevsim sonbahardır. Yazın sıcaklık 33 dereceyi geçmediği gibi kışın da hemen hemen dört dereceden aşağı düşmez. Rutubet oldukça fazla olup kış mevsimi dahi uzunca müddet sürer. En çok soğuk alma, romatizma, göz ve boğaz ağrıları, göğüs nezleleri, boğmaca öksürüğü ve zatürre gibi hastalıklara rastlanır.

Samsun’un güneydoğusundan denize akmakta olan Mert ırmağından ayrılıp eski ve düzensiz bir kanal ile kasabaya kadar getirilen ve şehir dahilindeki bütün çeşmelere dağıtılan sudan başka mahalli ihtiyacı karşılayacak bir menba suyu mevcut olmadığından  ve bu ırmağın suyu da senenin hemen hemen her mevsiminde bulanık ve kireçli olmasından dolayı içenlerde bazı rahatsızlıklar meydana gelmektedir.

İlk bahar mevsimi tüm Karadeniz kasabalarında olduğu gibi buraları da yağmurlu ve dumanlı bir halde geçtiğinden en çok bu mevsimde bulaşıcı nezle ile grip ve bazı göğüs hastalıkları hüküm sürmektedir. Kasabanın Kuzeybatısındaki bataklıklar bir müddettir belediye tarafından doldurulmakta olduğundan bunların eskisi kadar tesiri kalmamış ise de yine yazın sıcak günlerinde sıtmanın bir iki çeşidine tesadüf olunmaktadır. Bundan başka ara sıra tifo, kızamık ve kızıl gibi hastalıklar görülür. Frengi illeti azdır.

Samsun Halkı Diğer Karadenizlilerden Farklı
Samsun’un da bağlı olduğu Trabzon Vilayeti sakinleri, bölgesel olarak nüfus ve ırk bakımından birbirlerinden farklılıklar gösterirler. Tirebolu ile Trabzon arasındaki halk Lazlara daha yakın oldukları gibi Samsun ile civar kasabaların ahalisi de Anadolu halkına daha çok benzerler. Adetleri, meşrepleri, konuşma şekilleri, hâsılı her şeyleri onların farklı olduğunu ve lazistan (Rize) ile Trabzon’dan uzaklaştıkça Karadenizlin atılgan, coşkun ve hırçın çocuklarının yerine sade fikirli, ağırbaşlı, sakin tabiatlı adamlar aldığı görülür. Samsun halkının büyük bir kısmı Trabzon, Kayseri, Sivas, Ankara ahalisinden olup içlerinde birçok da Çerkes ve Gürcü vardır.


Samsun’da Geçerli İş Ve Meslekler Alanları
Kasaba ahalisi ziraat, ticaret, balıkçılık, kayıkçılık, sarraflık, komisyonculuk, tütüncülük, hamallık, demircilik, taş işçiliği, dülgerlik, bakırcılık, marangozluk, kuyumculuk ve bahçıvanlık gibi o dönemde geçerli olan hemen hemen tüm iş ve meslek dalları ile uğraşmaktaydı. 1900’lü yılların hemen başlarında Rusya’da tütün ziraati yaygınlık kazanması nedeniyle tütün işçiliği yapmak üzere o taraflara gidenlerde hayli bir yekün teşkil etmekteydi. Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere de az miktarda iş amacıyla gidenler bulunmaktaydı.

Dinî Ve İlmî Müesseseler
Şehir merkezinde dini müessese olarak, 10 adet cami ve 3 mescit, 4 tekke, 4 kilise bulunuyordu. Eğitim ve öğretim kurumu olarak da 3 medrese ile 3 ibtidaî (ilkokul) mektebi 2 Rüşdiye (ortaokul) Mektebi [kız erkek ayrı], 1 idadi (Lise) Mektebi ve ayrıca hafız yetiştirmek için 1 mektep bulunmaktaydı. O dönemde eğitim ve öğretin din ve mezhep eksenli olarak yapılmakta olduğundan eğitim müesseseleri Müslümanlar ve Hristiyanlar için ayrı ayrı teşekkül etmiş bulunuyordu. Hatta Hıristiyanlar da bile Rum, Ortodoks Ermeni, Katolik Ermeni gibi ayrışmalar mevcuttu. Bu şekilde Rumların kız ve erkek çocukları için üç daireden oluşan 1 ve Ermeni milleti kız ve erkek çocukları ile Ermeni Katolik milletinin kız ve erkek çocuklarına mahsus 1’er mektep bulunmaktaydı.

Resmi Yapılar
Şehirde o zamanlar, 1 hapishane, 1 zabıta dairesi, zabiye süvarileri için hayvan ahırını da  içine alan geniş ve muntazam 1 hükümet dairesi,  bunun civarında subay ve askerler için ayrı ayrı dairelerle içinde bir  hastanede bulunan kale, şehrin yüksek noktasında 1 askeri kışla, biri ihtiyat askerleri için olmak üzere iki daireden oluşan duvarları taştan 1 redif deposu, Valide Sultan Vakfı’ndan kiralanmış bulunan geniş 1 ambar, 1 gümrük dairesi ve telgraf ve posta ve duyun-ı Umumiye, liman, karantinahane, 1 Fener ve belediye daireleri ve Sultan Abdülhamid’in saltanatının yirmi beşinci yılının anısına yapılmış bulunan geniş belediye hastanesi (şimdiki Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi), 6 eczahane, 2 un fabrikası, 1 bedestan, 1 muvakkıthane (Vaktin ve özellikle namaz vakitlerinin belirlendiği merkez), belediye tarafından yaptırılmış bulunan büyük çalar saatli 1 kule, ticarî eşya ve Reji idaresinin tütün ihracatına mahsus olup üzerlerinde el vagonları işletilmek için çekilmiş demiryolu da bulunan 2 demir iskele, buharla hareket eden makineleri olan Reji idaresine mahsus büyük tütün ve sigara imalathanesi, muhtelif kiremit ve tuğla imalathaneleri ve Türkçe ve Fransızca ve Rumca ve Ermenice harflerle kitap basılabilen topografya ve litografya makinelarını şamil 1 matbaa mevcuttu.

Samsun’un Yeniden İmarı
Samsun kasabası önceleri sahilden başlayıp batıdaki yamaçlara doğru bina ve tesis edilmişken 1870 senesinde meydana gelen yangın Samsun şehrini adeta bir tarla haline getirmişti. O zaman özel olarak getirtilen mühendis marifetiyle şehrin topografik durumuna göre bir haritası çıkartılmıştı. Bina inşaatlarında bu harita esas tutulduğundan biri birbiriyle kesişen altıdan on metreye kadar genişlikleri olan, düz ve muntazam caddeleri meydana getirilmişti. Doğu’ya doğru bir taraftan uzayıp giden yeni mahalleler arasında da düzenli caddeler açılıp her taraf kaldırımlarla döşenmiş bulunuyordu. Şehrin bitim noktasında ve doğu kesimlerine doğru sahil boyunca uzanan Çarşamba şosesi başlangıcındaki Mert ırmağı üzerinde eskiden kalma iki gözlü taş köprü mevcut iken 1903 senesinde ırmağın taşması sonucu yıkılarak geliş ve gidiş kesilmiş ise de bu köprü sonradan tamir edilmiştir.

Mesire Alanları
Yüzyılın başında Samsunluların en önemli mesire yeri olan Mert ırmağı sahiline Kılıçdede Mahallesinin kurulmasından sonra halk gezinti ve eğlence alanı olarak daha çok Kaçuriler arazisi dâhilinde ki vadilere rağbet etmeye başlamışlardı. Bu alan, mutasarrıf Hamdi Bey tarafından Samsun’a kazandırmış olduğundan “Hamdi Bey Caddesi” olarak ta anılmaktaydı. Bu alanın çok güzel bir manzarası olup etrafı ağaçlarla süslenmiş durumdaydı. Samsunluların rağbet ettikleri diğer mesire alanları ise kuzeyde kurutma çalışmaları devam eden bataklık yakınları, fener burnu tarafları ve tarihi önemi bulunan  “Karasamsun” yada “Eski Samsun” adı verilen tepenin etekleri sayılabilir. 1900 senesinden itibaren her sene Mayıs ayının ortasında at yarışı icra edilmek üzere doğu tarafındaki derbent ile Merd ırmağı arasında bulunan düzlük te seyir ve gezinti alanı olarak tesis edilmişti. Samsun’un halkında birçok bölgenin aksine yaz mevsiminde yaylaya gitme alışkanlığı yoktu. Yaz ve kış herkes aynı meskenlerinde otururlardı. Hava değişimine ihtiyacı olanlar ise şehrin civarında su ve havası iyi olan bazı köylerle Bağdat şosesi üzerinde bulunan Kavak Nahiyesine gitmekteydiler.

Samsun’un Pazar ve Çarşıları
Samsun’un hemen hemen üçte ikisi Pazar ve ticaret alanı olup doğrudan doğruya Avrupa ile irtibatı olan büyük ticarethaneler bulunmaktaydı. Samsun aynı zamanda Anadolu vilayetlerinden bir çoğunun da iskelesi konumunda bulunuyordu. Bağdat postaları için de bir merkez vazifesi görüyordu. Buğday, meyve ve kereste pazarları adıyla üç büyük meydanı vardı ki buraları memleketin en önemli alışveriş merkezleri olup her gün etraftan araba, deve ve sair hayvanlarla pek çok eşya ve erzak getirilmekteydi.

Samsun merkezinde 2624 ev, 14 han, 11 hamam, 885 mağaza, 584 dükkan, 1 değirmen, 70 fırın, 7 gazino, 1 lokanta, 2 otel ve misafirhane, 18 meyhane, 5 şadırvan ve umuma mahsus 35 çeşme bulunmaktaydı.

Giyim-Kuşam
Samsun ahalisi çoğunlukla setre ve pantolon giymekteydiler. Halkın bir kısmı köylüler gibi vücudun büyük kısmını örtecek kadar kısa olan mintan tabir edilen sade bir elbise giymekte ve bazıları da Avrupa kumaşlarından ve Rumeli abasından ve köylerde kıl veya ketenden yaptıkları mensucattan üretilmiş elbise giymekteydiler.

Samsunluların ahlak ve adetleri arasından tenkit edilecek bir durum göze çarpmamaktadır.
Tüm hemşehirilerimizin mubarek Ramazanlarını tebrik eder, sağlık ve mutluluk içerisinde bayrama ulaşmalarını temenni ederim.

Selam ve sevgilerimle….

/Mümin YILDIZTAŞ

Tarih Samsun'da Neden Yok?

MÖ 7. yüzyılda “Amisos’ adıyla kurulmuş bir koloni kenti olarak bilinen Samsun, Anadolu Selçukluları döneminde Türkleşmeye ve İslamlaşmaya başlamış, Yıldırım Beyazıt ise bu stratejik sahil kentini Osmanlı toprakları arasına dâhil etmiştir.

Osmanlıların kentte yaptıkları ilk nüfus sayımlarına göre Samsun merkezinde bulunan 10 mahalleden 9'u Türk, biri ise Rum mahallesidir. 1530 sayımına göre bu mahallelerde 292 Türk, 56 gayrimüslim hanesi bulunmaktadır (Bak: 387 numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri-937/1530-II. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yay., Ankara 1997, s. 44).

Ancak 1650'li yıllardan sonra tüm Canik Sancağı'nda olduğu gibi, Samsun kasabasında da Rum nüfusunda önemli bir artış görülmektedir. Osmanlı Arşivi'nde Defteroloji Uzmanı olarak görev yapan Sayın Ahmet Özkılınç, bu durumun aynı yıllarda daha doğudaki gayrimüslim nüfusta görülen azalmayla ilişkilendirilebileceğini, Samsun ve civarı yerleşim yerleri ile daha batıda görülen Rum nüfusu artışının bu hareketlenmeden kaynaklanmış olabileceğini söylemektedir. 1850'li yıllarda ise Samsun'a gerek Kafkasya ve gerek Rumeli'den gelen göçmenler sayesinde Türk nüfusu ekseriyeti tekrar yakalamıştır.

Bu şekilde tarih boyunca sürekli hareketli ve canlı bir yapıya sahip olan Samsunumuzun tarihi, günümüzde maalesef 19 Mayıs 1919 ile başlatılmaktadır. Şehrimizi tanıtıcı eser ve yazılara baktığınızda, Mıntıka Palas Oteli'nde (Gazi Müzesi) sergilenen Atatürk'ün özel eşyalarıyla fotoğrafları, Doğu park’taki maket Bandırma Vapuru, Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergilenen arkeolojik eserlerden başka bir şey sunulmadığı görülmektedir. Bir de aynı yazılarda, Samsun halkı "Amazonlar" denen garip bir kavimle ilişkilendirilmektedir ki, bu ise ayrıca bir hezeyandır.

MÖ. 1200 yıllarında Terme bölgesinde yaşadıkları ileri sürülen bu sapık kavmin varlığı ve yokluğu bile tartışmalıdır. Netice itibariyle Samsun'u tanıtıcı eserlerin bir çoğunda, Samsun'da, tarih öncesi çağlardan, 1919 senesine kadar hiçbir şey olmamış, boş bir coğrafya parçası olarak kalmış görüntüsü verilmiştir. Oysa Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan zamanından beri (1150'li yıllar) Türk şehri olan Samsun'a, gerek Selçuklular, gerek sonraki mahallî beylikler ve gerekse Osmanlılar döneminde onlarca kalıcı mamur eser bırakılmıştır.

Kuşkusuz bunların önemli bir kısmı Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında çıkan büyük yangınlar neticesi yok olmuş ya da kullanılamaz hâle gelmiştir. Örneğin 1859 ve 1869 senesinde çıkan büyük yangınlar neticesi şehir tamamen yok olmuş, ancak cami, medrese, hamam, çeşme gibi taş yapılar bu felaketlerden asgarî bir şekilde etkilenmişlerdir. 1900'lerin başlarında ise, sık sık yaşanan yangınların arkasında, halkın mal ve eşyalarını fahiş fiyatla sigorta kapsamına almak isteyen ecnebi sigorta şirketlerinin bulunduğu tespit edilmiştir (Bak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi [BOA.] DH. MKT, 1030/3).

Samsun'da bu büyük yangınlardan artakalabilen Selçuklu ve Osmanlı eserlerine en büyük darbe ise, uzun dönem şehrimizin belediye başkanlığını yapan Kemal Vehbi Gül tarafından vurulmuştur. Bu cümlemi kimse siyasî bir yaklaşım olarak değerlendirmesin lütfen. Çünkü Vehbi Gül'ün Samsun'a yaptıklarını Samsun halkı zaten değerlendirmektedir. Burada söylemek istediğim, Samsun'da kalabilen bu Türk eserlerinin, Kemal Vehbi Gül zamanında yapılan bilinçsiz tamirat ve tadilatlarla tamamen aslından uzaklaştırılmış olmasıdır. Bu tadilatlar o kadar kontrolsüz yapılmış ki, bir kısmının tarihle bağlantısını neredeyse sadece adı sağlar haldedir. İsa Baba Camii, Şeyh Kutbeddin Camii, Kale Camii, Abdullah Paşa Camii, Rasathane Camii tarihî özelliklerinden büyük oranda arındırılan dinî yapılar olarak ilk etapta akla gelenlerdir.

Bunların bir kısmı aradan geçen otuz yıl içerisinde tekrar restore edilecek duruma gelmiştir. En azından yeni yapılacak tamirat ve tadilâtlarda, orijinal durumları araştırılıp tespit edilmeli, uzman kişilerin görüşleri doğrultusunda hareket edilmelidir. Birçoğunun Sultan II. Abdülhamit tarafından çektirilmiş fotoğrafları mevcuttur. Bu fotoğraflardan mutlaka istifade edilmeli, eski halini hatırlayan yaşlılardan detayları öğrenilmelidir. Varsa başka resimleriyle birlikte bu detaylar mutlaka kayıt altına alınmalıdır.

/Mümin YILDIZTAŞ
muminyildiztas@halkgazetesi.com.tr

Yüz Yıl önceki Samsun





/Mümin YILDIZTAŞ

Geçen hafta “Samsun’da tarih neden yok?” sorusunun cevabını aramaya çalıştım. Bundan böyle birkaç yazı daha Samsun tarihi üzerine devam edecek yazılarla birlikte olacağız. Bu yazılarımda 1900’lü yılların başında hazırlanan salnameleri (İl yıllıkları) esas alarak 100 yıl önceki Samsun’umuzun fotoğrafını ortaya koymaya çalışacağım. Salnameler hazırlandıkları devir itibarıyla ehemmiyet arz etmekte olup, ait olduğu vilayette bir yıl boyunca ortaya çıkan gelişmeler, coğrafî veya idarî bir bölgenin, şehir veya farklı diğer yerleşim birimlerinin genel dökümleri yer almaktadır. Devletin yetkili organ ve kuruluşlarınca bu eserler incelenir ve eldeki bulgular ışığında bir sonraki sene için gerekli tedbirlerin alınması yoluna gidilirdi. Salnâmeler, ihtiva ettikleri malzeme bakımından son derece zengin, açıklayıcı bilgilere sahip eserlerdir. Bunlarda, il, ilçe ve hatta zaman zaman köy ve meraların topografik, demografik, ticarî, sosyal, siyasî, hukukî ve kültürel tarihleri hakkında sağlıklı bilgiler verilmektedir. Kısaca salnâmelerden genel olarak bir şehrin bütün detayları hakkında bilgi sahibi olunabilir.

Samsun Karadeniz’in En Güzel Kasabası
Vilayet merkezi olan Trabzon’dan sonra Karadeniz’in en güzel ve mamur bir kasabası olan Samsun şehri tatlı bir eğim üzerinde kurulmuş olup sahil tarafı merkeze göre yarıçapı yaklaşık 1500 metre uzunluğunda bir kavis daire teşkil eder. 1860 senesinde şehrin büyük bir kısmını mahveden bir yangını müteakip sokakları birbirine dikey olarak eşit tanzim olunduğu gibi binalarının inşa tarzı da göze gayet hoş gelmektedir.

Arazisi oldukça verimli olup meyve ve sebzenin her türlüsünü yetiştirmeğe müsaittir. Samsun kasabası deniz sathı ile hemen hemen bir seviyede ise de biraz sonra arazi yavaş yavaş yükselerek nihayet Kavak taraflarında 450 metreye ulaşır. Bağdat ile beraber dört-beş vilayetin iskelesi olan Samsun Kasabası’nın günden güne gelişmesi memnuniyet verici bir durumdur.

İklimi ve insan sağlığı
Samsun’un hava durumu ve iklim özellikleri Karadeniz’in diğer sahil kasabalarına benzemektedir. Burada da en güzel ve sürekli olan mevsim sonbahardır. Yazın sıcaklık 33 dereceyi geçmediği gibi kışın da hemen hemen dört dereceden aşağı düşmez. Rutubet oldukça fazla olup kış mevsimi dahi uzunca müddet sürer. En çok soğuk alma, romatizma, göz ve boğaz ağrıları, göğüs nezleleri, boğmaca öksürüğü ve zatürre gibi hastalıklara rastlanır.

Samsun’un güneydoğusundan denize akmakta olan Mert ırmağından ayrılıp eski ve düzensiz bir kanal ile kasabaya kadar getirilen ve şehir dahilindeki bütün çeşmelere dağıtılan sudan başka mahalli ihtiyacı karşılayacak bir menba suyu mevcut olmadığından  ve bu ırmağın suyu da senenin hemen hemen her mevsiminde bulanık ve kireçli olmasından dolayı içenlerde bazı rahatsızlıklar meydana gelmektedir.

İlk bahar mevsimi tüm Karadeniz kasabalarında olduğu gibi buraları da yağmurlu ve dumanlı bir halde geçtiğinden en çok bu mevsimde bulaşıcı nezle ile grip ve bazı göğüs hastalıkları hüküm sürmektedir. Kasabanın Kuzeybatısındaki bataklıklar bir müddettir belediye tarafından doldurulmakta olduğundan bunların eskisi kadar tesiri kalmamış ise de yine yazın sıcak günlerinde sıtmanın bir iki çeşidine tesadüf olunmaktadır. Bundan başka ara sıra tifo, kızamık ve kızıl gibi hastalıklar görülür. Frengi illeti azdır.

Samsun Halkı Diğer Karadenizlilerden Farklı
Samsun’un da bağlı olduğu Trabzon Vilayeti sakinleri, bölgesel olarak nüfus ve ırk bakımından birbirlerinden farklılıklar gösterirler. Tirebolu ile Trabzon arasındaki halk Lazlara daha yakın oldukları gibi Samsun ile civar kasabaların ahalisi de Anadolu halkına daha çok benzerler. Adetleri, meşrepleri, konuşma şekilleri, hâsılı her şeyleri onların farklı olduğunu ve lazistan (Rize) ile Trabzon’dan uzaklaştıkça Karadenizlin atılgan, coşkun ve hırçın çocuklarının yerine sade fikirli, ağırbaşlı, sakin tabiatlı adamlar aldığı görülür. Samsun halkının büyük bir kısmı Trabzon, Kayseri, Sivas, Ankara ahalisinden olup içlerinde birçok da Çerkes ve Gürcü vardır.


Samsun’da Geçerli İş Ve Meslekler Alanları
Kasaba ahalisi ziraat, ticaret, balıkçılık, kayıkçılık, sarraflık, komisyonculuk, tütüncülük, hamallık, demircilik, taş işçiliği, dülgerlik, bakırcılık, marangozluk, kuyumculuk ve bahçıvanlık gibi o dönemde geçerli olan hemen hemen tüm iş ve meslek dalları ile uğraşmaktaydı. 1900’lü yılların hemen başlarında Rusya’da tütün ziraati yaygınlık kazanması nedeniyle tütün işçiliği yapmak üzere o taraflara gidenlerde hayli bir yekün teşkil etmekteydi. Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere de az miktarda iş amacıyla gidenler bulunmaktaydı.

Dinî Ve İlmî Müesseseler
Şehir merkezinde dini müessese olarak, 10 adet cami ve 3 mescit, 4 tekke, 4 kilise bulunuyordu. Eğitim ve öğretim kurumu olarak da 3 medrese ile 3 ibtidaî (ilkokul) mektebi 2 Rüşdiye (ortaokul) Mektebi [kız erkek ayrı], 1 idadi (Lise) Mektebi ve ayrıca hafız yetiştirmek için 1 mektep bulunmaktaydı. O dönemde eğitim ve öğretin din ve mezhep eksenli olarak yapılmakta olduğundan eğitim müesseseleri Müslümanlar ve Hristiyanlar için ayrı ayrı teşekkül etmiş bulunuyordu. Hatta Hıristiyanlar da bile Rum, Ortodoks Ermeni, Katolik Ermeni gibi ayrışmalar mevcuttu. Bu şekilde Rumların kız ve erkek çocukları için üç daireden oluşan 1 ve Ermeni milleti kız ve erkek çocukları ile Ermeni Katolik milletinin kız ve erkek çocuklarına mahsus 1’er mektep bulunmaktaydı.

Resmi Yapılar
Şehirde o zamanlar, 1 hapishane, 1 zabıta dairesi, zabiye süvarileri için hayvan ahırını da  içine alan geniş ve muntazam 1 hükümet dairesi,  bunun civarında subay ve askerler için ayrı ayrı dairelerle içinde bir  hastanede bulunan kale, şehrin yüksek noktasında 1 askeri kışla, biri ihtiyat askerleri için olmak üzere iki daireden oluşan duvarları taştan 1 redif deposu, Valide Sultan Vakfı’ndan kiralanmış bulunan geniş 1 ambar, 1 gümrük dairesi ve telgraf ve posta ve duyun-ı Umumiye, liman, karantinahane, 1 Fener ve belediye daireleri ve Sultan Abdülhamid’in saltanatının yirmi beşinci yılının anısına yapılmış bulunan geniş belediye hastanesi (şimdiki Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi), 6 eczahane, 2 un fabrikası, 1 bedestan, 1 muvakkıthane (Vaktin ve özellikle namaz vakitlerinin belirlendiği merkez), belediye tarafından yaptırılmış bulunan büyük çalar saatli 1 kule, ticarî eşya ve Reji idaresinin tütün ihracatına mahsus olup üzerlerinde el vagonları işletilmek için çekilmiş demiryolu da bulunan 2 demir iskele, buharla hareket eden makineleri olan Reji idaresine mahsus büyük tütün ve sigara imalathanesi, muhtelif kiremit ve tuğla imalathaneleri ve Türkçe ve Fransızca ve Rumca ve Ermenice harflerle kitap basılabilen topografya ve litografya makinelarını şamil 1 matbaa mevcuttu.

Samsun’un Yeniden İmarı
Samsun kasabası önceleri sahilden başlayıp batıdaki yamaçlara doğru bina ve tesis edilmişken 1870 senesinde meydana gelen yangın Samsun şehrini adeta bir tarla haline getirmişti. O zaman özel olarak getirtilen mühendis marifetiyle şehrin topografik durumuna göre bir haritası çıkartılmıştı. Bina inşaatlarında bu harita esas tutulduğundan biri birbiriyle kesişen altıdan on metreye kadar genişlikleri olan, düz ve muntazam caddeleri meydana getirilmişti. Doğu’ya doğru bir taraftan uzayıp giden yeni mahalleler arasında da düzenli caddeler açılıp her taraf kaldırımlarla döşenmiş bulunuyordu. Şehrin bitim noktasında ve doğu kesimlerine doğru sahil boyunca uzanan Çarşamba şosesi başlangıcındaki Mert ırmağı üzerinde eskiden kalma iki gözlü taş köprü mevcut iken 1903 senesinde ırmağın taşması sonucu yıkılarak geliş ve gidiş kesilmiş ise de bu köprü sonradan tamir edilmiştir.

Mesire Alanları
Yüzyılın başında Samsunluların en önemli mesire yeri olan Mert ırmağı sahiline Kılıçdede Mahallesinin kurulmasından sonra halk gezinti ve eğlence alanı olarak daha çok Kaçuriler arazisi dâhilinde ki vadilere rağbet etmeye başlamışlardı. Bu alan, mutasarrıf Hamdi Bey tarafından Samsun’a kazandırmış olduğundan “Hamdi Bey Caddesi” olarak ta anılmaktaydı. Bu alanın çok güzel bir manzarası olup etrafı ağaçlarla süslenmiş durumdaydı. Samsunluların rağbet ettikleri diğer mesire alanları ise kuzeyde kurutma çalışmaları devam eden bataklık yakınları, fener burnu tarafları ve tarihi önemi bulunan  “Karasamsun” yada “Eski Samsun” adı verilen tepenin etekleri sayılabilir. 1900 senesinden itibaren her sene Mayıs ayının ortasında at yarışı icra edilmek üzere doğu tarafındaki derbent ile Merd ırmağı arasında bulunan düzlük te seyir ve gezinti alanı olarak tesis edilmişti. Samsun’un halkında birçok bölgenin aksine yaz mevsiminde yaylaya gitme alışkanlığı yoktu. Yaz ve kış herkes aynı meskenlerinde otururlardı. Hava değişimine ihtiyacı olanlar ise şehrin civarında su ve havası iyi olan bazı köylerle Bağdat şosesi üzerinde bulunan Kavak Nahiyesine gitmekteydiler.

Samsun’un Pazar ve Çarşıları
Samsun’un hemen hemen üçte ikisi Pazar ve ticaret alanı olup doğrudan doğruya Avrupa ile irtibatı olan büyük ticarethaneler bulunmaktaydı. Samsun aynı zamanda Anadolu vilayetlerinden bir çoğunun da iskelesi konumunda bulunuyordu. Bağdat postaları için de bir merkez vazifesi görüyordu. Buğday, meyve ve kereste pazarları adıyla üç büyük meydanı vardı ki buraları memleketin en önemli alışveriş merkezleri olup her gün etraftan araba, deve ve sair hayvanlarla pek çok eşya ve erzak getirilmekteydi.

Samsun merkezinde 2624 ev, 14 han, 11 hamam, 885 mağaza, 584 dükkan, 1 değirmen, 70 fırın, 7 gazino, 1 lokanta, 2 otel ve misafirhane, 18 meyhane, 5 şadırvan ve umuma mahsus 35 çeşme bulunmaktaydı.

Giyim-Kuşam
Samsun ahalisi çoğunlukla setre ve pantolon giymekteydiler. Halkın bir kısmı köylüler gibi vücudun büyük kısmını örtecek kadar kısa olan mintan tabir edilen sade bir elbise giymekte ve bazıları da Avrupa kumaşlarından ve Rumeli abasından ve köylerde kıl veya ketenden yaptıkları mensucattan üretilmiş elbise giymekteydiler.

Samsunluların ahlak ve adetleri arasından tenkit edilecek bir durum göze çarpmamaktadır.
Tüm hemşehirilerimizin mubarek Ramazanlarını tebrik eder, sağlık ve mutluluk içerisinde bayrama ulaşmalarını temenni ederim.

Selam ve sevgilerimle….

Tarih Samsun'da Neden Yok?




/Mümin YILDIZTAŞ
muminyildiztas@halkgazetesi.com.tr

 MÖ 7. yüzyılda “Amisos’ adıyla kurulmuş bir koloni kenti olarak bilinen Samsun, Anadolu Selçukluları döneminde Türkleşmeye ve İslamlaşmaya başlamış, Yıldırım Beyazıt ise bu stratejik sahil kentini Osmanlı toprakları arasına dâhil etmiştir.

Osmanlıların kentte yaptıkları ilk nüfus sayımlarına göre Samsun merkezinde bulunan 10 mahalleden 9'u Türk, biri ise Rum mahallesidir. 1530 sayımına göre bu mahallelerde 292 Türk, 56 gayrimüslim hanesi bulunmaktadır (Bak: 387 numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri-937/1530-II. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yay., Ankara 1997, s. 44).

Ancak 1650'li yıllardan sonra tüm Canik Sancağı'nda olduğu gibi, Samsun kasabasında da Rum nüfusunda önemli bir artış görülmektedir. Osmanlı Arşivi'nde Defteroloji Uzmanı olarak görev yapan Sayın Ahmet Özkılınç, bu durumun aynı yıllarda daha doğudaki gayrimüslim nüfusta görülen azalmayla ilişkilendirilebileceğini, Samsun ve civarı yerleşim yerleri ile daha batıda görülen Rum nüfusu artışının bu hareketlenmeden kaynaklanmış olabileceğini söylemektedir. 1850'li yıllarda ise Samsun'a gerek Kafkasya ve gerek Rumeli'den gelen göçmenler sayesinde Türk nüfusu ekseriyeti tekrar yakalamıştır.

Bu şekilde tarih boyunca sürekli hareketli ve canlı bir yapıya sahip olan Samsunumuzun tarihi, günümüzde maalesef 19 Mayıs 1919 ile başlatılmaktadır. Şehrimizi tanıtıcı eser ve yazılara baktığınızda, Mıntıka Palas Oteli'nde (Gazi Müzesi) sergilenen Atatürk'ün özel eşyalarıyla fotoğrafları, Doğu park’taki maket Bandırma Vapuru, Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergilenen arkeolojik eserlerden başka bir şey sunulmadığı görülmektedir. Bir de aynı yazılarda, Samsun halkı "Amazonlar" denen garip bir kavimle ilişkilendirilmektedir ki, bu ise ayrıca bir hezeyandır.

MÖ. 1200 yıllarında Terme bölgesinde yaşadıkları ileri sürülen bu sapık kavmin varlığı ve yokluğu bile tartışmalıdır. Netice itibariyle Samsun'u tanıtıcı eserlerin bir çoğunda, Samsun'da, tarih öncesi çağlardan, 1919 senesine kadar hiçbir şey olmamış, boş bir coğrafya parçası olarak kalmış görüntüsü verilmiştir. Oysa Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan zamanından beri (1150'li yıllar) Türk şehri olan Samsun'a, gerek Selçuklular, gerek sonraki mahallî beylikler ve gerekse Osmanlılar döneminde onlarca kalıcı mamur eser bırakılmıştır.

Kuşkusuz bunların önemli bir kısmı Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında çıkan büyük yangınlar neticesi yok olmuş ya da kullanılamaz hâle gelmiştir. Örneğin 1859 ve 1869 senesinde çıkan büyük yangınlar neticesi şehir tamamen yok olmuş, ancak cami, medrese, hamam, çeşme gibi taş yapılar bu felaketlerden asgarî bir şekilde etkilenmişlerdir. 1900'lerin başlarında ise, sık sık yaşanan yangınların arkasında, halkın mal ve eşyalarını fahiş fiyatla sigorta kapsamına almak isteyen ecnebi sigorta şirketlerinin bulunduğu tespit edilmiştir (Bak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi [BOA.] DH. MKT, 1030/3).

Samsun'da bu büyük yangınlardan artakalabilen Selçuklu ve Osmanlı eserlerine en büyük darbe ise, uzun dönem şehrimizin belediye başkanlığını yapan Kemal Vehbi Gül tarafından vurulmuştur. Bu cümlemi kimse siyasî bir yaklaşım olarak değerlendirmesin lütfen. Çünkü Vehbi Gül'ün Samsun'a yaptıklarını Samsun halkı zaten değerlendirmektedir. Burada söylemek istediğim, Samsun'da kalabilen bu Türk eserlerinin, Kemal Vehbi Gül zamanında yapılan bilinçsiz tamirat ve tadilatlarla tamamen aslından uzaklaştırılmış olmasıdır. Bu tadilatlar o kadar kontrolsüz yapılmış ki, bir kısmının tarihle bağlantısını neredeyse sadece adı sağlar haldedir. İsa Baba Camii, Şeyh Kutbeddin Camii, Kale Camii, Abdullah Paşa Camii, Rasathane Camii tarihî özelliklerinden büyük oranda arındırılan dinî yapılar olarak ilk etapta akla gelenlerdir.

Bunların bir kısmı aradan geçen otuz yıl içerisinde tekrar restore edilecek duruma gelmiştir. En azından yeni yapılacak tamirat ve tadilâtlarda, orijinal durumları araştırılıp tespit edilmeli, uzman kişilerin görüşleri doğrultusunda hareket edilmelidir. Birçoğunun Sultan II. Abdülhamit tarafından çektirilmiş fotoğrafları mevcuttur. Bu fotoğraflardan mutlaka istifade edilmeli, eski halini hatırlayan yaşlılardan detayları öğrenilmelidir. Varsa başka resimleriyle birlikte bu detaylar mutlaka kayıt altına alınmalıdır.

13 Eylül 2007 Perşembe

Samsun'un İki Yüzü






Samsun Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası' nın 18. olağan mali genel kurulu 18 Mayıs 2007 Cuma günü Büyük Samsun Oteli' nde yapıldı. Protokolünde katılımları ile ilgi gösterdiği genel kurul toplantısına ayrıca TÜRMOB (Türkiye Serbest Muhasebeciler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği) Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Sekreteri, İstanbul Odası Sekreteri ile komşu illerimizden Ordu, Amasya, Sinop ve Tokat illerinin başkan ve yönetim kurulu üyeleri iştirak ettiler.

Gelen konuklarımıza kısa bir zaman dilimi içerisinde de olsa  Samsunumuzu gezdirme imkanı bulduk. Aslında her biri Samsun'a daha önce birkaç kez gelmiş olmalarına karşılık yine kentimizi değişmiş ve gelişmiş, güzelleşmiş bulduklarını ifade ettiler.

    Gururlandık ve biz de kendilerine bu çerçevede sürdürülen faaliyetlerden söz ettik. Sahil Yolu'ndan sevgi gölüne, teleferiğinden Amisos tepelerine, Meşe tesislerinden şehirlerarası otogarına kadar ortaya çıkan tabloyu ve değişimi konuk gözü ile gördü ve gönül okşayıcı sözler söylediler.

Evet Samsun' da  Büyükşehir Belediyesi' nin önderliğinde şehircilik anlamında çok önemli ve güzel şeyler gerçekleştirildi gerçekleşmekte. 19 Mayıs Bulvarı' nın sahile bağlanması ile daha bir güzel olacak Samsun.

Tüm bunlara alkış tutuyor ve başta Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Yusuf Ziya Yılmaz olmak üzere bu manada kente hizmet veren herkesi yürekten kutluyor, alkışlıyoruz.

Hiç kuşku yok ki buraya kadar yazdıklarım Samsun' un bir yüzü.  İsterseniz biz o kısmına Samsun' un gülümseyen, onurlandıran yüzü yani "vitrini" diyelim. Ama takdir olunur ki, Samsun sadece merkez ilçeden ibaret değil. O nedenle Samsun'un bir de ikinci yüzü var. İsterseniz ona da devlet yatırımlarından hak ettiği payı alamayan, ihmal edilmiş, bir zamanlar göç alırken göç verir hale düşmüş, işsizlik oranında ülke genelinde ilk sıralara oturmuş bir Samsun diyelim.

Samsun SMMMO'nun genel kurul toplantısından bir gün önce bir başka genel kurul toplantısında bir araya geldiğimiz Makine Mühendisleri Odası Başkanı sevgili Kadir GÜRKAN'la sohbet etme imkanı bulduk. Konu tahmin olunacağı üzere Samsun'a geldi elbette. 25 Nisan 2007 tarihinde Ceyhan' da temeli atılan Samsun – Ceyhan Petrol Boru Hattı'nın Karadeniz Bölgesi'nde giriş ayağının Samsun'dan Ünye'ye alındığını ve bu konuyu her hafta makalesinin yayımlandığı köşesinde aynı gün dile getirdiğini anlattı. Kadir kardeşim sadece aldığı duyumla da kalmamış, projenin yüklenici firması Çalık – Eni ortaklığının yetkililerine ulaşmış ve durumu teyit etmiş. Yetkililerin ifadelerine göre Ünye'yi tercih edişin nedeni teknik sorunlar. Bana bu  açıklamanın çok mantıklı gelmediğini açık  yüreklilikle ifade etmeliyim. Üstelik projenin adını da değiştirmeyi düşünmüyorlarmış. Proje adı yine "Samsun – Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi".  Zaten aynı gün yaptığım kısa bir araştırma sonunda konunun 25 gün önce gazete manşetlerine çıkmış olduğunu öğrendim. 23 – 29 Nisan arasında Samsun dışında bir mesleki sempozyumda oluşum nedeniyle de konuya yeni vakıf oluyordum.

Bu güzel kentte yaşayan herkesin göstereceği doğal eaksiyonu gösterdim elbette. Hangi Samsunlu üzülmezdi ki  ve genel kurulda açış konuşmasını yaparken konuklar ve üyelerle bu hususu paylaştım ve yukarıda da ifadeye çalıştığım gibi pek mantıklı görünmeyen yer değişimi kararının asıl nedenini yetkililerimizin mutlaka tespit etmesi gerekliliğine işaret ettim.

Ben  kişisel çabalarımla genel kurulda sıraladığım (acaba?)lardan birisini tespit etmeyi başardım. Açış konuşmamda ben olaya değindikten sonra misafirlerimizden Ordu SMMM Odası Başkanı Ordu'ya yapılacak bir yatırımdan niçin rahatsızlık duyuyorsunuz diye  şaka yollu serzenişte bulundu.

Oysa mesele sevgili konuğumuzun dediği gibi değildi. Gerçek olan Samsun'a yapılması düşünülen ve hatta adı da verilmiş olan bir yatırımın söylenenin tamamen tersi biçimde Samsun'un elinden kayışı idi. Ünyeli bir meslektaşımla konuyu ayrıca paylaştım. Meslektaşımın  olayla ilgili tespit ve düşüncesi özetle şöyle.

Projenin Karadeniz giriş ayağı Ünye'de "KOCUKLU KÖYÜ" mevkiinde gerçekleşecek.  Sahilden itibaren köye giriş noktasına kadar Hazine arazisinin çok olması burasının tercih edilmesinde birinci neden. Yani yüklenici araziyi ucuza mal edebilecek. Ancak yine meslektaşımın ifadesine göre Ünyeliler bu yatırımı istemiyorlar. Karşı duruşun gerekçesi ise şöyle; stoklama için varillerin kurulacağı yerin etrafına 2 km çapında güvenlik kordonu oluşturmak gerekiyor. Bu durumda Kocuklu köyünün tek geçim kaynağı olan verimli fındık arazisinin elden çıkması demek ki köylü bu duruma razı değil. Bergama köylüleri gibi karşı dururuz diyor.

Sonuç itibariyle anlaşıldığı kadar henüz kesin bir kayıp söz konusu değil. Çalık-Eni Grubu bir şekilde ikna edilip yatırımın yine adını aldığı şekilde Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı konumuna dönmesi sağlanabilir. Ancak, ülkemiz neredeyse her haliyle 22 Temmuz 2007 tarihide yapılacak genel seçimlere endekslenmiş vaziyette. Siyasilerde elbette. O halde onları harekete geçirmek öncelikle  Samsun'un birinci yüzünü gerçekleştirenlere düşüyor. Samsun bu projeyi kayıp etmemelidir. Bu konuda kime ne görev düşüyorsa yapmalıdır. Yapmak zorundadır. Ben mevcut parlamenterlerimizin de önemli bir bölümünün gereken gayreti göstereceğine inanıyorum.

/Ahmet Hayvalı