25 Şubat 2013 Pazartesi

Samsun Adına Umut Verici Projeler Bir Türlü Gerçekleşmiyor. Neden?

Gazete sütunlarında ve söylenlerle, söyleşilerde uçurulan Samsun tanımlaması neyazık ki gerçeklerle uyuşmuyor. Samsun’un geleceğini aydınlatacak projeler bir türlü gerçekleşmiyor. Hele de bu tür projeleri müjdeleyenler milletvekillerimiz ise, biliniz ki gerçekleşmeyecektir. Sayın milletvekillerimiz 2004 yılını “Samsun Teşvik Yasası kapsamına alındı” müjdelerini vererek geçirdiler. Samsun’a yatırım akacak, işşsizliğin beli kırılacaktı.

Ne oldu? Doğudan batısına, kuzeyden güneyine kadar tüm Karadeniz illeri teşvik kapsamına alınırken, sadece evet sadece, Samsun teşvik kapsamı dışında bırakıldı. Samsunlu yatırımcı sevinmeyi beklerken, adeta cezalandırıldı ve Samsun dışına itildi. Teşvik olmayınca Samsun, “Cazibeli İller” kapsamına alınacak vaadi uçuruldu. İlgili bakan Samsun’a geldi ve dalga geçer gibi cazibeli illeri Samsun’da açıkladı. Herkes şaşkındı. Samsun bu kezde dışlanmıştı. Açıklama yapılırken iktidarın Samsunlu milletvekilleri ile yerel yöneticilerde salondaydı. Gözlerinin içine baka baka yapılan bu açıklama karşısında  susutular. Sonuç yine hayal kırıklığıydı.

Tersane müjdesi verildi. Sonuç yine fiyaskoydu. Seçimlerde çıkar aleti olmaktan öteye geçmedi.    “Bakü-Ceyhan Boru Hattı Projesi’nin” merkezi Samsun olacaktı. Ordu’lu bakan bizim siyasilerden daha baskın çıktı ve projenin merkezi Ordu’ya kaydırıldı. Turizm merkezi oluyorduk. Henüz tık yok. Lojistik merkez olacağımız tezleri de henüz askıda. En son yapılan törenle “Samsun-Kavkaz Tren Free Hattı” Projesine imza atıldı. Samsun adına ihracaat rakamlarını artırması dışında ne gibi katkıları olacak tam bilinmiyor ama umarım bu projede yarım kalmaz. Hatırlayacağınız gibi bu konuları zaman zaman gündeme getiriyorum. Bu tekrarlar belki de okuycularımı sıkıyordur. Ama bu yakınmaların bir türlü sonu gelmiyor. Neredeyse, ortaya atılan her müjde bir şekilde fiyasko ile sonuçlanıyor.

Bunun nedenlerini araştırmak ve unutturmamak adına bu yanlışları hatırlatmakta yarar görüyorum. Bugün bunları bir kez daha yazmama neden olan ise, geçtiğimiz hafta yerel basında yer alan bu tür bir olumsuz gelişme haberiydi. Habere göre; Türkiye’de “Sağlik Serbest Bölgeleri” Kurulması yönünde Sağlık ve Ekonomi Bakanlıkları’nın hazırladıkları taslakta sona gelinirken, Samsun’un bu taslakta adı geçmiyordu.

Oysa hatırlanacağı gibi uzun bir süredir Samsun’un bölgenin sağlık merkezi olması yönünde önemli yatırımlar yapılıyor ve çabalar harcanıyordu. Samsun Türkiye’nin tek cerrahi alet üretim merkezidir. Anadolu’nun tek ilaç fabrikası Samsun’dadır. Hepsi bir yana bu projeyi Türkiye’nin gündemine taşıyan da Samsun’du.

Bu konuda, “Sağlık Kenti Samsun” adı ile bir de dernek kurulmuştu. Bu derneğin eski Başkanı Sayın Dr. Köksal Holoğlu ile yeni Başkanı Sayın Dr. Hayati Ergür’de şimdi şaşkınlıklarını gizlemiyor ve Samsunlu siyasilere sesleniyorlardı. Madem bu proje Samsun için gerekli, o halde Samsun’u temsil eden siyasilerimiz bu kez olsun bu çağrıya sessiz kalmamalıdır. İş işten geçmeden gerekli desteği sağlamalıdırlar.

“Samsun bölgenin yıldızıdır. Yakında bunu herkes görecektir” veya yapılan rutin işleri sıralayıp, “Samsun dönemimizde çok gelişti” diye açıklamalar yapan milletvekillerimize düşen görev, destekten öteye bu konuyu mutlaka Samsun lehine sonuçlandırmak olmalıdır.

Bugüne kadar bu projelerin tekinin dahi gerçekleşmediği Samsun’un içine düştüğü durum üzücüdür. Hemen her konuda (Eğitim, işsizlik, yaşanabilirlik, ekonomi sıralaması) Türkiye ortalamasının altında kalan Samsun’un durumunu, geçtiğimiz haftalarda Sayın Osman Kara gazetede ki köşesinde sayısal verilerle çok güzel açıklamıştı. Sayın Kara’nın Samsun Valiliği ile Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’nın iktisadi raporlarından aldığı bu verilere gore;

Samsun 2008 de 5229, 2009 da 707, 2010 da 9407, 2011 de 8305 kişi göç vermişti. Bir kent neden göç verir? İnsanlar o  kentte karnını doyuramıyorsa veya huzurlu değillerse, şartları daha iyi kentlere giderler. Samsun 2001 itibariyle kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasılatı sıralamasında 37. sıradadır. Samsun’un banka mevduatında ilk üç sırada yer aldığı şeklinde halk arasında çok yaygın olan kanı da bu verilere göre doğru değildir. Gerçek olan, Samsunlunun birikimlerini gösteren mevduat miktarı çok düşüktür ve de hızla azalmaktadır. Buna mukabil kredi stokları artmaktadır. Yani Samsunlular olarak maddi birikimlerimiz süratle azalırken borçlarımız artmaktadır. 2011 verilerine göre kişi başı mevduatta Türkiye 36.sı, kredi stokunda Türkiye 28. sidir. Samsun protesto olan senet sıralamasında, 2000 yılında Türkiye 19.sı iken, 2011 de Türkiye 10.lılğına yükselmiştir.

Sonuç olarak söylemek gerekirse, bu rakamların anlamı Samsun’un sürekli kan kaybettiği gerçeğidir.
Bu kötüye gidiş sadece bugünün sorunu değildir. Her türlü olanağa sahip olmasına rağmen, Samsun adına işler bu kadar kötü gidiyorsa bu işin bir de sorumlusu olması gerekmez mi? Oysa Samsun Halkı üzerine düşeni de yapmış ve daha iyi hizmet alabilmenin yolu olarak görülen iktidar olan partilerine destek vermiş ve her dönem en yüksek sayıda milletvekilini iktidar partilerine vermiştir. Eğer buna rağmen durum git gide kötüleşiyorsa, bunun sorumlusu da en başta yıllardır Samsunluya pembe tablolar çizen ve hiç bir önemli vaatlerini yerine getiremeyen iktidar milletvekillerimiz olmalıdır.    Eğer siyasetçinin görevi oyunu aldığı insanların haklarını en güzel şekilde korumak ve onlara daha iyi yaşam şartları sağlamak ise, Samsun adına yukarıda ki sonucu çıkartmak yanlış olmasa gerekir.

O zaman Samsun Halkı da kötü gidişten yakınmak yerine nerede yanlış yaptığı konusunda kendisini sorgulamak zorundadır. Samsunlu seçimlerde tercihini kullanırken kenti adına kar-zarar hesabı yapmak yerine, takım tutar gibi oy vermeyi sürdürdüğü sürece bu olumsuzluklar sürecektir. Ve de tüm olanaklarına rağmen Samsun, devletten yardım alarak yaşamayı sürdürebilen insanların, işsizlerin ve üniversiteyi bitirdiği halde kendi kentine dönemeyen gençlerin sayısının hızla arttığı iller sıralamasında ilk sıralarda yer almaya mahkûm olacaktır.

Samsunumuzun çok daha güzel yaşam koşullarına kavuşması dileğiyle, iyi haftalar..

/Sadi SUBAŞI
25 Şubat 2013

Savunmaların Çöküşü

Alt sıralardan kurtulmayı hedefleyen, puanları eşit takımların mücadelesinde kazananın üç puandan da öte bir gelir elde edeceği zorlu doksan dakika sonunda gülen taraf ev sahibi ekip oldu... Maçın, iki takımın ligdeki konumları düşünüldüğünde ne kadar önemli olduğunu konuya vakıf herkesin bildiği bir gerçek... Ancak, sahadaki 22 futbolcunun bu bilinçte olmadığı açık seçik ortada... Belki her maça olduğu gibi bu maça da fiziksel olarak hazırlandıkları görüntüsü olsa da, mental açıdan maça motive edilmede yeterli seviyede olmadıkları özellikle ilk kırk beş dakika süresince sergilenen futbol ile görüldü...

Güzel hava, güzel zemin, yani futbol oynama adına her şey var olmasına var da, eksik olan futbol seviyesinin vasat altındaki seyri... Maçın ilk çeyreği geçildiğinde her iki takımın kalelere gönderilen tek bir şutu görülmedi... Dört dakika arayla gelen karşılıklı iki gol de savunma oyuncularının hataları ders niteliğindeydi... Ev sahibi ekibin golünde kaleci dahil dört savunma oyuncusu seyirci pozisyonundaydı...

Kısa süre sonra gelen cevap golünde de benzer bir durum söz konusu idi... İkinci yarıda her iki takımda tempoyu bir vites yükseltse de, kalecileri rahatsız edecek, tribünleri heyecanlandıracak şut girişimlerinin şiddeti topun filelerle buluşmasını sağlayacak özellikte değildi...  Atılacak bir gol, atan adına çok anlam taşıyacaktı...

Devrenin ortalarında Samsunspor Musa Sinan ile bu şansı yakaladı, ancak üst direk buna izin vermedi... Maçın bitimine yakın bir puanı hanesine yazdırma düşüncesiyle oyunu sahasında kabul etme yoluna giden Samsunspor'un bu hesabı tutmadı... İsmail'in takımı adına kaydettiği gol, tüm hesapları bozmaya yetti... Bu golde de savunmanın ayakta uyuduğunu bir kez daha gördük...

Sonuç üzüntü verici olsa da, esas tedirgin olunması gereken konu, takımın futbol adına ortaya bariz veriler koyamamasıdır... Kere'siz bir defansın varlığı endişe vermeye devam ediyor, açıkçası...

25 Şubat 2013 Pazartesi
/Resul AKÇAY

23 Şubat 2013 Cumartesi

Fuar Kenti Olmanın Önemi

Bir kentin gelişmesinde rol oynayan ekonomik argümanların başında, kentin kendine özgü değerleri, markalaşmış ürünleri turizm potansiyeli, tarih ve kültür mirasi gibi faktörler gelmektedir. Samsun ise henüz kimliğini tam oluşturamadığından Sanayi mi, sağlık mı, enerji mi, tarım mı gibi sektörler arasında gidip gelmektedir. Türkiye'den ayrıldığınızda gittiğiniz yabancı ülkede yedikleriniz içtikleriniz bir yana, ilk yaptığınız iş, ziyaret ettiğiniz kent ilekendi kentiniz ile gerek ekonomik ve gerekse sosyal olarak bir kıyaslama yapmaktır.

Bilindiği üzere Samsun 1970'li yıllarda uzun yıllar Enternasyonal Fuar statüsünü korumuş ve bu dönemlerde kalkınmışlıktaki yerimiz 7-10 sıralarda yer almıştır. Bugünkü gibi sektörel bazda organize edilmeyen ve bir ay süre açık kalan bugünkü yabancılar pazarını da içine alan bölgedeki fuar alanı, iştirakçi firmalar ile ve eğlence merkezleri ile kente damgasını vurmuştur. Kentimize çevre iller ve ilçelerden gelen yoğun insan trafiği sayesinde irili ufaklı tüm esnaflar, eğlence tesisleri restoranlar ve hatta sokak satıcıları, minibüs ve taksiciler gece yarılarına kadar ticari faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

40 yıl öncesinin  fuar günlerine dönmemizin ve gündeme taşımamıza den olan olay, Yunanistan'ın Selanik kentinde organize edilen Uluslararası bir fuar organizasyonuna firma olarak iştirak etmiş olmaktır. Al manya'dan, Çine, Afrika'dan Japonya'ya kadar pek çok firma ürünlerinin sergilendiği fuar alanı, sabah saatlerinden akşam saatlerine kadar yoğun bir ziyaretçi akınına sahne olmaktadır. Bilindiği üzere Yunanistan ekonomisi iflas etmiş ve nerede ise moratoryum ilan edecek hale gelmiştir. Destekler ve uluslararası para fonlarının yardımı ile ayakta durmaktadır. Selanik sadece bir fuar organizasyonu ile tüm oteller ful kapasite doluluk oranına kavuşmuş, hava muhalefetine rağmen restoranlar masaları kaldırımlara taşımak zorunda kaldıkları gözlenmiştir. Yılda yaklaşık 25 sektörel fuarın organize edildiği Selanik, fuar şehri olmanın nimetlerinden yeterince istifade ettiği anlaşılmaktadır. İki günden bu yana sohbet ettiğim taksici, restoran ve sokak satıcıları, şehirlerindeki fuar sayesinde ülkeleri ekonomik krizle boğuşmasına rağmen fazla sıkıntı çekmediklerini, hatta Yunanistan'ın diğer bölgelerinden de çalışmak için pek çok kişinin geldiklerini ifade etmişlerdir. Sanayi işletmeleri, üniversiteler bir kent için ne derecede elzem ise fuar ve kongre merkezleri de o derecede önemlidir.

Samsun gibi çok  yönlü ekonomik ekonomik argümanlara sahip kentimizin yeniden fuar şehri olmaması için hiç bir neden yoktur. Şu anda dört gözle beklediğimiz Fuar ve Kongre Merkezinin gece gündüz ara verilmeden çalışılarak faali- yete geçirilmesi gerekmektedir.

/Süleyman SALUR
23 Şubat 2013

Samsun Sürekli Hançerleniyor…

Yıllardır yazıyorum, Samsun’a ihanet edildiğini, Samsun’un kalbinden hançerlendiğini. Dünkü Haber Gazetesi’ndeki haber beni doğrular nitelikteydi. Ne idi haber? Samsun’un kalbine saplanmış hançer. Yeni mi? Mimarlar Odası Samsun Şubesi Başkanı Selami Özçelik’in yeni fark edip belirlediği desem bence cuk yerine oturur. Büyükşehir Belediyesi’nin her icraat dediği böylesine hançer olmak zorunda mı? O Büyükşehir Belediyesi’nin meclisi yok mu? Varsa, içlerinde hiç Samsun sevdalısı yok mu? Görüp, engel olabilecek yürekli insanlar yok mu? Yok kardeşim yok! Olsa Yusuf Ziya Yılmaz’a mutlaka engel olurlardı!  En azından Rönesans denilen ucubeye engel olurlardı. Olmadıkları gibi o arsanın tümü nasıl kullandırıldı? Yüksek kat verilerek denize nasıl set çekildi?  Hayret doğrusu!

Bu ucube ortaya çıkınca, Canik’e set çekildiği görülünce tepkiler ortaya çıktı. Bu aşamaya gelinene dek nasıl ses çıkarılmadı bilemiyorum. Hele hele Mimarlar Odası Samsun Şubesi Başkanı Sevgili Selami Özçelik neredeydi acaba? Canik’ten intikam alınırcasına olumsuzluklar sıralanıyor. Rönesans bir yanda, viyadük denilen ucube bir yanda; nedir Canik’ten istenen. Sadece Canik mi? Şüphesiz değil.

Şimdi de İlkadım sınırları içinde Fener Plajı’nın bulunduğu yerde kimilerine göre 38, kimilerine göre 30 katlı otel yapımına başlandı. Samsun’a ikinci bir set. Ses çıkaran var mı? Yok. İnşaat bittikten sonra birileri çıkar sözde karşı çıktıklarını bu halka anlatmaya çalışır. Kim bilir; bizleri inandırabilirler de! Yazık Samsun’a değil mi?

Samsun sürekli rant kapısı görüldü ve görülmeye devam ediyor. Yargılanmasına İçişleri Bakanlığı tarafından izin verilmeyen Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın Samsun’a verdiği zararlar yıllarca giderilemez. İddia ediyorum. AK Parti’nin bu denli seyirci kalmasına da her Samsunlu gibi tepki gösteriyorum. Hesabının sorulması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor ve sürekli takipte olacağımı yinelemekte yarar görüyorum. Bu böyle biline.

23.02.2013
/Avni DEMİR

21 Şubat 2013 Perşembe

Barışı Karadeniz’de Aramak Nedir?

BDP’li milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü ile Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel, İmralı süreci çerçevesinde Çorum’dan başlayarak Karadeniz’deki illere ziyarete başladı. Ziyaretlerinin ilk durağı olan Çorum’da olay çıkmadı. Sinop’ta ise olaylı saatler yaşandı. Sinop halkı bu ziyarete tepki koydu. Bir siyasi büyüğümüz bu ziyarette yaşanan tepkiyi provokasyon olarak yorumlamış. Doğrusu o yoruma katılmıyorum. Eğer bir provokasyon varsa ziyaretin kendisidir, diye düşünüyorum. Birileri İmralı görüşmelerini içine sindirmiş ve şehitlerimizi unutmuş olabilir. Karadeniz, terör örgütü ile pazarlık yapılmasını içine sindirebiliyor mu acaba? Samsun’un, Sinop’un, Ordu’nun, Trabzon’un, Giresun’un, Çorum’un PKK terörüne kaç evladını şehit verdiğini bilen var mı? Şehitlerin cenazesine katılmayanlar, şimdi BDP’li milletvekillerinin yanında barış elçisi pozu veriyor.

Barış olmasın, kan aksın isteyen mi var? Niye BDP milletvekilleri dağdaki teröristlere seslenmiyor da Karadeniz illeri barış ziyareti için seçiliyor? Evladını, yakınını, komşusunu şehit veren Karadenizli, PKK’nın yaptıklarını ve onlara destek verenleri unutabilir mi? Barış istemeyen, Karadenizli mi? Eline silah alıp dağa çıkan ve hala dağda olan kim, niye onlara seslenmek varken bu yapılmıyor? Karadenizli kimseye düşman değil. Karadenizli kimseye ayrımcılık yapmıyor, kimseye de kin beslemiyor. Bu şekilde barışı Karadeniz illerinde aramak insanları tepki vermeye sevk etmektir. Kimse şehitlerimizin katillerinin korunmasını istemiyor. BDP'li vekiller PKK’nın yanında olduğu sürece bu tepkiler çok normaldir. İmralı ağzı ile yapılan hiçbir girişim hiçbir konuşma barışa hizmet etmez. Bu süreçte herkes sağduyulu olmalı, hiç kimseyi tahrik ve rencide etmemelidir. Teröristlerle kucaklaşan ve koklaşan bir anlayış barış getirebilir mi? Niye kimse dağa seslenmiyor, dağdaki teröristlere yanlış yoldasınız demiyor. Çünkü onların sayesinde varlıklarını sürdürüyor, masum insanların duygularını sömürüyorlar. Dağdan beslenen siyasetçiler barış elçisi olamaz.

Karadeniz’de savaş mı var ki, İmralı sürecini anlatmak için Karadeniz seçildi. Karadeniz’de BDP’li vekillerin anlatmaya çalıştıkları nedir? BDP’lilerin Karadeniz çıkarması tam anlamıyla bu işi kaşımak, şehit ailelerini tahrik etmektir. BDP’li vekillere Karadeniz’den başlayın diyen irade, şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır. Barışı Karadeniz’de aramak yerine dağa çıkanlara niye çağrı yapmıyorlar, niye silahları bırakın demiyorlar? Kimin kan döktüğü, kimin terör yaptığı meydanda değil mi? Bunları gözardı eden anlayış barış elçisi olabilir mi? Karadeniz’i sınamak büyük bir hatadır.

21.02.2013
/Ayhan HAMLI

Karadeniz Geçilmez…

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş mücadelesini Samsun’dan başlatmasının çokça nedeni vardı. En önemlisi ise Karadenizlilere olan güveni idi. Çünkü Karadenizli, ülkesi için, halkı için gerekeni yapmakta hiç tereddüt etmez. Karadenizli düşmanını da bilir, dostunu da. Nasıl davranılmasını da. PKK belasına, çok şehit verdi Karadeniz. İçi kan ağlasa da ‘Vatan sağolsun’ dedi. Akıtılan kanın durması için dua etti, yetkililere sitem etti. İktidarın akıl almaz tavizleri, çoğu kez kahretti Karadenizlileri. Gelişmeleri bekledi. Açılım adı verilen savsataları da. PKK terör belasına 60 bin şehit verildi. O belanın başı İmralı'da ağırlanıyor. TBMM’de milletvekili olarak bulunanların arasında PKK destekçileri de var. Hatta utanmadan bebek katiline ‘sayın’ diyenler de.

İşte bunlardan birkaçı teröristlerini barındıramadıkları Karadeniz’de gövde gösterisi yapmak istedi. Önce Sinoplular izin vermedi. Ardından Samsunlular. Baktılar ki ‘Karadeniz geçilmez’, çareyi geri dönüşte buldular. Karadenizli konukseverdir. Düşmanına dahi evinde saldırmaz. Eğer saldırdıysa, izin vermediyse düşmandan daha ileri görülmelerindendir. 60 bin şehit vereceksin. Şehit edenlerin destekçilerini gülle karşılamaları beklenemezdi. Karşı koymaları kaçınılmazdı.

Çünkü onlar bilerek Karadeniz’e çıktılar. Barış teranelerine darbe vurma adına. Şiddetin her türlüsüne karşıyız. Karışmayız da. Bizleri zorla karıştıranlara da fırsat vermemiz beklenmemeli. Hele hele taviz asla. Çünkü, PKK terörüne son 10 yıldır akıl almaz taviz veren mevcut iktidar bugünkü duruma gelmemize neden oldu. Herkes bunun farkında. Açılımla, barış arayışlarıyla zaman kaybedilmesine tahammülü kalmayan bu toplum bence mesaj verdi. Terörü halk bitirir, diye. Ne dersiniz?

21.02.2013
/Avni DEMİR

20 Şubat 2013 Çarşamba

İlkadım Belediyesi’nin Samsun 1919 Projesi

Hastanebaşı ve Unkapanı mahallelerinde doğup büyüyen bir kişi olarak,özellikle gecekondulaşmanın yoğun olduğu hastane mahallesinde yapılacak projeler ile kentin en prestijli mekanlar haline gelebileceğini, 15 yıldan buyana çeşitli gazetelerimizdeki yazılarımda gündeme taşıyan ilk köşe yazarlarından biriyim.

Bu nedenle bugün de  İlkadım Belediyesinin üretmiş olduğu kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde 14 katlı ve 20 bloktan oluşan 1120 dairelik projeyi canı gönülden desteklemekteyim. Proje toplu konutların yanı sıra ayrıca villa tarzında da geliştirilebilecek mimariler ile bu bölgelerde denizimiz balkonlarımıza taşınacaktır. Kuşbakışı muhteşem bir deniz manzaralı daireler  ile doğal olarak önemli bir katma değer yaratılacak ve bölgede arsa fiyatları bugünkü değerlerin 10 katı hatta daha fazlası meblağlara ulaşabilecektir. Belediye başkanı Necattin Demirtaş , bölgede yaşayan insanlar ile karşılıklı görüşmeler yapılarak, mevcut evin günümüz şartlarına göre ne kadara mal edilebileceği, vatandaşın binayı yaparken ne kadar harcadığı, ve arsa değerinin de üzerine konularak hesaplar yapılacağı şeklinde açıklamalar yapmıştır.

Hastane mahallesinde öylesine yerleşim alanları mevcuttur ki, bugünkü  fiyatlar ile bile arsa payı hariç 10 bin TL. gibi düşük maliyetler ile inşa etmek mümkündür. Çünkü bölge  Samsunda ilk gecekondulaşmanın yoğunlaştığı bölge niteliğini taşımaktadır.  Köylerimizden kente gelenlerin ilk tercih ettiği yerleşim birimlerinden biri olan mahalle sakinleri, genelde çok düşük gelirler ile çalışan ve pek çoğu da vasıfsız işsiz olan kişilerden oluşmaktadır.

Şimdi bölgede evi olan bir vatandaşımızı karşınıza aldınız. Evinin m2’sine göre bugünkü maliyetler ile bir rakam ortaya çıktı. Bölgedeki arsa rayicine göre arsa payını da koydunuz. Karşılığında vatandaşa bir daire vereceksiniz. Vatandaşın evinin maliyeti ve arsa değeri ile sizin verdiğiniz dairenin maliyeti ve arsa bedeli arasında bir uçurumun olmaması mümkün değil. Bu denklemi nasıl yerine oturtacaksınız. Bu konuda yıllar önce Gaziantep’e Samsunspor ile bir müsabakaya gittiğimizde, başkan Celal Doğan’a “Gaziantepspor’u belediye olarak nasıl finanse edebiliyorsunuz” şeklinde bir soru yönelttiğimizde, başkan Doğan “özellikle gecekondulaşmanın yoğun olduğu bölgelerde müteahhitler ile anlaşarak kat karşılığı toplu konutlar yaptırıyoruz, örneğin bölgede 1000 gecekondu var ise buraları yıkıyoruz ve çok katlı binalara bu insanları yerleştiriyoruz. Geriye kalan arsa bedelleri doğal olarak müthiş bir şekilde yükseliyor. Buraları  değerlendirerek  cok önemli  gelirler  elde ediyoruz. Hem Gaziantepspor’a ve hem de belediyemize önemli gelirler sağlamış oluyoruz” şeklinde cevaplamış idi.

İlkadım Belediyesi’nin ürettiği proje kapsamında da yıkımlar sonrasında önemli bir arsa stoku oluşacaktır. Dolaysıyla bu arsaların değeri bugünkü değerinden çok daha fazla bedellere ulaşacaktır. Yani siz vatandaşın arsalarını bugün m2”sini 100 TL.ye alırsanız, proje bitirildiğinde bu bedeller 1000 ve hatta 1500 TL. civarlarına kadar yükselebilecektir. Bugün evlerinizi istimlak edeceğiniz kişilere, “bakın size modern binalar yapacağız, evinizin değeri bu kadar, arsanızın ise şu kadar, devlete de bu kadar borcunuz var” dediğinizde tek kuruş tahsil edemezsiniz. Çünkü burada yaşayan insanlar hala köylerinden getirdikleri odunlar ile ısınma ihtiyacını gidermektedirler. Modern yaşam onlara bir yük getirecektir. Kaloriferli evler ile tanışacaklardır. Evlerine ekmek  götüremeyecek durumdaki kişilere sağlayacağınız müreffef bir yaşam şekli ekmek, aş yerine geçmeyecektir.

İlkadım Belediyesi’nin Samsun 1919 adlı kentsel dönüşüm  projesine kesinlikle toplumun her kesimi katkı vermelidir. Ancak evleri ellerinden alınan kişilerden para tahsilatının yapılabilmesi mümkün olamayacağından, yapılacak konutlar bila ücret olarak vatandaşa  sunulmalıdır. Çünkü söz konusu  proje sonucunda ortaya çıkacak arsa stoku değerlendirildiğinde, toplu konutlara yapılacak inşaat maliyetleri fazlası ile çıkarılabileceği gibi, belediye bütçesine de  önemli bir gelir kaynağı sağlanmış olacaktır. Gaziantep kenti bu konuda iyi bir örnektir.

/Süleyman SALUR
20 Şubat 2013

Elde Var Hiç

Ne yapıp ettik, sonunda hedefe ulaştık… El birliğiyle, bu şehrin en değerli tanıtım markalarından birini daha yok ettik… Önce Samsunspor… Şimdi Samsun Basketbol Kulübü… Samsun’u Avrupa Kupalarında temsil eden son takım idi… İmkansızlıklar arasında var olma şansını kaybetti… Yabancı oyuncularının hepsi ülkelerine döndü… Ligde tutunmaları mucizelere kaldı… Formalite maçları oynuyorlar, büyük bir özveriyle…

2.Lig de devam edip etmeyecekleri bile meçhul… Kocaman, büyük  zannettiğimiz Samsun şehri bu takıma sahip çıkmadı… Sırada 55 Gençlik Spor var… Başkan Cantuğ Keskindemir, “gücümüz yetmiyor, destek çıkan yok, seneye 2.Lig’de yer almayacağız” diye konuşuyor… O’da deplasmanlı ligler sahnesinden elini ayağını çekecek… Sırada hangi takımlar var?

Canik Belediyespor ise zar zor götürüyor ligi… Yakında parkelerde deplasmanlı liglerde mücadele edecek tek bir takım kalmaz ise şaşırmayın… Bu şehir böyle işte… Makus talihini kimse değiştirmez, değiştiremez…  Spor şehri Samsun diye çıkılan yolda  göz kamaştırıcı güzellikte inşa edilen yeni spor salonlarımızda müsabaka yerine dansöz oynatırız artık..

Sorun Devam Ediyor
İki yıl önce yazmıştım…  Sanırım adam yerine konup, kala alınmadım.. Alınsaydım eğer şimdiye kadar ortaya koyduğum o sorun çözüme ulaştırılırdı… Samsunspor maçlarını bilet alıp izlemeye gelen her kes müşteridir… Müşteriyi velinimet gözüyle görmek ticaretin ana ilkelerindendir… Müşteriye iyi davranmak gerekir… Bakın hala her yağmur yağışında 19 Mayıs Stadı Maraton Tribünü girişi çamur, su içerisinde… İnsanlara gördüğümüz reva bu mudur? Allah aşkına! Beton dökülemiyorsa, iki kamyon mıcır getirtip sermekte mi zordur?

20 Şubat 2013 Çarşamba
/Resul AKÇAY

Samsun’da Var, Samsun İçin Alma!

Hani Samsun’da bir kampanya başlatılmıştı: Samsun’da var, Samsun için al. Ne oldu, bilemiyorum. Tuttuğunu sanmıyorum. Zira biz bizden olanın kazanmasını, büyümesini pek sevmeyiz. Hele hele birazcık zülfüyare dokunuyorsa ipini çekeriz. Böyleyiz işte. Değiştiremiyoruz kendimizi. Söylediklerimizle uygulamalarımız farklıdır. Güzel söyleriz, kötü bitirmek için çırpınırız.

Durum böyle olunca da Samsun’da üretilenin Samsun’da alındığına ender rastlarız. 55 ülkeye ihracat yapan Borsan nedendir bilinmez Büyükşehir Belediyesi tarafından kara listeye alınmış. İhaleye bile sokulmadığı duyumları aldım. Olayı önceleri kişisel ilişkilere bağlamıştım. Dünkü, Haber Gazetesi’nde İş Dünyası röportajını okuyana dek. Röportaj Fahri Eldemir ile yapılmış. Sevgili Eldemir ‘Destek de yok, birliktelik de’ diyerek yakınmış. Türkiye’nin birçok belediyesine mal verdiklerini belirten Sevgili Eldemir, Samsun belediyelerinin ihtiyacını başka illerden karşıladıklarını söylemiş. Güler misin, ağlar mısın?

Hani, Samsun’da vardı, Samsun için alınacaktı. Konuştuklarında mangalda kül bırakmayanların izlediği yola bakın. Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı. Sevgili Eldemir de Borsan gibi pazar sorunu olmayanlardan biri. Ama, ürettikleri memleketlerinde kendi ürünlerini görmek istiyorlardır. Doğal bir şey. Samsun’da üretilene ‘tu kaka’ demek, onun varlığını Samsun’da engellemeye çalışmak kabullenilir şey değil.

Hele hele destek verir görünüp, köstek olmak ihanettir. Samsun kinle, öfkeyle yönetilemez. Yönetmeye çalışmak, Samsun’u geriye götürür. Günümüzde olduğu gibi. Biz Samsunluların bence en büyük hatalarından biri; her söylenene inanmamız. Ders almada çok geç kalışımız. Hataları sürekli yinelememiz. İyi niyetli biz Samsunlular bu zaaflarımız nedeniyle hep kaybederken, kötü niyetlilerin, aldatma becerileri olanların kazançlı çıkmalarına zemin hazırlıyoruz. Ne oluyor bize yahu?

Ürettiğimize sahip çıkmayız. Esnaf ve sanatkarımızı yok edebilmek için büyük alış-veriş merkezlerine kolaylık sağlarız. İşadamımıza darbe vurmanın gayreti içinde oluruz. Köylümüzü de kente sokmayıp üretmesine engel oluruz. Böylesi yöneticilerimiz varken, düşmana ne hacet? Ne dersiniz?

20.02.2013
/Avni DEMİR

19 Şubat 2013 Salı

Omü, Stö, Yerel Yönetimler

Samsun için ortak siyaset izleyebilecek bir oluşumun yapılanması gerçekleştirilemediği sürece, kalkınmışlık sıralamasındaki yerimizden kımıldamayacağımız muhakkaktır. Ancak, bugün OMÜ ve yarın Canik Üniversitesini bitiren gençlerin Samsun’da kalmalarını sağlayacak ekonomik enstrümanlara sahip olunduğunda,  kentte yaşanabilirlik grafiğinin de yukarı yönde hareket etmesi sağlanmış olacaktır.

Ancak bugünkü profilimiz ile Samsun’lu gençlerimiz geri dönmek yerine, tahsil hayatlarının sonunda büyük şehirlerimizde kalmayı tercih etmektedirler. Sorunun temelinde yatan elbette kentimizin kimlik arayışının sürmesidir. Bir yandan enerji kenti ilan edilirken, diğer yanda tarım kenti olduğumuz ilan edilmekte, ve bir başka gün ise sağlık kenti adaylığımız söz konusu olmaktadır. Tarımsal sübvansiyonların kısıtlanması özellikle iki ovamız etrafında yer alan yerleşim birimlerindeki göçü hızlandırmıştır. Kırsal kesimlerden kent merkezine doğru başlayan göç hareketi aynı zamanda imar çarpıklıklarını ve gecekondulaşmayı da beraberinde getirmektedir.

Çünkü köyden gelen insanlarımız ilk etapta Hastanebaşı ve Fevzi Çakmak mahalleleri başta olmak üzere kenar mahallelerimizdeki ucuz konutlarda hayatlarını idame ettirmekte ancak belirli bir ekonomik güce kavuştuklarında ise kent merkezine doğru inmektedirler. İktidar partisi bulunduğumuz süreçte her ne kadar Türk ekonomisi ile ilgili sürekli pembe tablolar çizmeye gayret etse de, TV’lerde dizideki adı ile Polat Alemdar’ı reklam yüzü yapan iki büyük inşaat firmasından birinin iflas ettiği, ikincisinin de iflas ertelediği düşünüldüğünde, ortalığın pek de güllük gülistanlık olduğu söylenemez.

Bu arada yine devlet ihalelerine giren bazı firmaların iflas ertelemek için sıraya girmeleri, piyasalarda açıklanan ekonomik verileri teyit etmemektedir. Son açıklanan işsizlik oranlarının her geçen gün artan bir trend içinde hareket  edeceği ortadadır. Yine Türk ekonomisinin aynası durumundaki  İstanbul’dan örnek verecek olur isek, büyük organize sanayi bölgelerinde her 5 işletmeden birisinin kapısında satılık veya kiralık levhası asılı bulunmaktadır. Uzun uzadıya ülkedeki ekonomik profili izah etmemize gerek yoktur. Biz öncelikle kapımızın önünü temiz tutmalıyız. Bunun içinde TBMM’ne gönderdiğimiz milletvekillerimizin genel merkezden ithal edilmesi yerine, Samsun’da yaşayan ve Samsun gerçeklerini iyi bilen kişilerden oluşması için kamuoyu oluşturmalıyız.
İş aleminde  bu görüş farklı bir kimliğe bürünür. Kişinin Trabzonlu, Rizeli, Tokat’lı olması önemli değildir. Samsun’un kozmopolit yapısı malumdur. Eğer kişi ekmeğini Samsun’da kazanıp Samsun’da yemekte ise bu kişilerin Samsun’luluğunu tartışmak anlamsızdır. Samsun’da faaliyet gösteren önemli sanayi kuruluşlarının sahiplerinin Samsun’lu olmamasının dezavantajlarının yaşandığını hiç kimse iddia edemez.

Tüketime yönelik hizmet sektöründe faaliyet gösterecek AVM’lerin sayısının artışı, kentimizdeki ekonomik göstergelerin performansından kaynaklanmamaktadır. Aksine bu tür işletmeler her ne kadar modern yaşamın bir parçası olarak değerlendirilmekte ise de, orta ve küçük ölçekteki firmaların için önemli bir handikap teşkil etmektedir. Destekleyici enstrümanların yaratılması gerekir. Bu enstrümanlar da üretime yönelik tesisler olacaktır. Çünkü tüketime yönelik yatırımlar, üretim olmadığı sürece yok olmaya mahkumdur. Öncelikle insanların harcayabilecekleri paraları olması gerekir. Bu nedenle Samsun’un geleceği adına, kentin tüm idari ve yönetim birimleri ortak akılda birleşerek üretime yönelik plan ve projeler üretmelidirler.

/Süleyman SALUR
19 Şubat 2013

Samsun: Söylevler Ve Gerçekler -I

Siyasi söylevlerin Samsun’u ile rakamların Samsun’u ya da Samsun’un rakamları hiç mi hiç örtüşmüyor. Söylevler “gökteki yıldızlarla yarışan” ve “Dünyanın yaşam kalitesi en yüksek on kentinden biri olmaya” doğru hayal dünyasında almış başını giden bir kent resmi çizerken; rakamların gerçeği ortaya ayağındaki zincirler sebebiyle yeterince hızlı koşamayan, hatta yürüyemeyen ve hak ettiği yere bir türlü ulaşamayan bir Samsun fotoğrafı koyuyor. AK Parti Milletvekili Prof. Dr. Tülay Bakır “Samsun ayağındaki zincirleri kıramıyor” derken gerçeğin fotoğrafını çekmiştir.

AK Partili siyasetçiler her ne kadar artık pek dillendirmeseler de birkaç istisna dışında Samsun’un son sekiz on yılda daha önceki seksen yılda görülmemiş bir kalkınma gerçekleştirdiğini uzun bir süre dillendirmişlerdi. Hatta bazı sayın milletvekilleri Samsun’un bu sürede iller arası sosyoekonomik kalkınmışlık sıralamasında on ikinci sıraya yükseldiğini öne sürmekten bile çekinmemişlerdi. Ne yazık ki bu siyasi söylemler resmi rakamların gerçeğiyle örtüşmüyor. Devlet Planlama Teşkilatı’nın 2003 yılında yaptığı iller arası  sosyoekonomik kalkınmışlık sıralamasında Samsun otuz ikinci sıradadır. AK Parti’nin sekiz yıllık iktidarının sonunda geldiği daha doğrusu düştüğü yer otuz üçüncülüktür. Evet, maalesef sıra budur ve 2011 sonu itibariyle bu sıralamayı yapan da Kalkınma Bakanlığı’dır.  Her iki araştırmadaki göstergeler birebir aynı değildir ama kimse bu farklılığa sığınarak “iki tablo karşılaştırılmaz” demeye kalkmasın. Dün dünkü verilerle otuz ikinci sırada olan Samsunumuz bugün de bugünkü verilerle otuz üçüncü sıradadır. Bırakın ilk on beşe girmeyi, ilk yirmiye, ilk otuza da girememiş ve hatta yerini bile koruyamamıştır. Gerçek bu kadar yalındır ve ne yazık ki aynı derecede acıdır. Acıyı uyuşturucu ve ağrı kesicilerle ancak bir süre unutturabilirsiniz ama dindirmenin garanti yolu doğru teşhis koymak, kararlı ve doğru tedavi uygulamaktan geçer.

Samsun’un temel sorunu üretimsizliktir ve son dönemde özelleştirilen dört beş kamu kurum ve kuruluşundaki modernizasyonu ve enerji sektöründeki birkaç yatırımı saymazsak Samsun’a ciddi bir sanayi yatırımı yapılmamıştır. Yapılacağı konusunda bir işaret de yoktur. Halbuki ne müjdeler verilmiş, neler vaat edilmişti!

Bir süre Türkiye’nin dördüncü petrol rafinerisi masalıyla uyutulmuştu bu kent. Devlet kuracaktı, sonra bir ABD şirketinin kuracağı söylendi bir başka rafineriyi hem de iki milyar dolarlık bir yatırımla. ABD’li yatırımcı balonu patlayınca bu sefer Rus gazıyla yeni bir balon şişirildi. Hatta olmayan yatırım için neredeyse Zonguldak’la birbirimize girecektik senin hakkın benim hakkım diye. Bereket “Başbakan Ruslara Samsun’u işaret etti” diye haber geldi de iki Karedeniz kenti birbirine girmedi. Haber geldi ama yatırımcı gelmedi. Meğer adamların niyeti rafineri filan kurmak değilmiş, dağıtım ayağında yer kapmakmış, kaptılar ve rafineri masalı da bir daha dillendirilmedi. Bu arada dünya otomotiv devleri de unutulmadı, kimisi Japonları getirdi kimisi Koreliler için yer aradı. Otomobil üretecekler ve binlerce insana iş ve aş vereceklerdi. Ne yazık ki o da bir palavraydı ve bir süre sonra bir daha dillendirilmez oldu.

Zaman, enerji ve kaynak kaybının şahikası Samsun Tersanesi hayali ya da seçim istismarı, belki de son on yılın en büyük masalıdır. Siyasete girmeye hevesli bir bürokratın gazıyla yerel seçimlerde oltasının ucuna takacak bir zoka bulan siyasetçilerin halka sunduğu proje altı ayda (yanlış yazmadım, söyleneni aktarıyorum, evet sadece altı ayda) hayata geçirilecek ve binlerce vatandaşa iş ve aş verecekti. İhale on binle açıldı, on iki, on beş derken on yedi binle Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’da kaldı. Tersaneye müşteri bulmak ve tarihi açıklamak da ona düşmüştü. 28 Mart 2004’te seçimi ikinci defa kazanınca alelacele İstanbul’a gitti, bir hafta sonra döndüğünde de müjdeyi verdi, yatırımcıların ilgisi büyüktü, tersane en kısa sürede hayata geçecekti. Kısa süreyi de 1 Mayıs 2004 günü Büyük Samsun Oteli Balo Salonu’nda yapılan Samsun Kent Kurultayı’nda açıkladı: Altı ay sonra 1 Kasım 2004’ te ilk gemi denize inecekti. Açık deniz tersaneciliği yapacaklardı, geminin iskeleti Gelemen’deki açık alanda çatılacak iç aksamı Samsun Limanı’nda döşenecekti. Gövde için üç, iç aksam için de yine üç olmak üzere toplam altı yeterliydi. Bilenler “etmeyin, eylemeyin, Karadeniz’le dalga geçilmez, Karadeniz’in dalgasına karşı gelinmez ve Karadeniz’de açık deniz tersaneciliği olmaz” dedilerse de anlatamadılar, daha doğrusu muhatapları anlamadılar ya da anlamazdan gelmeyi tercih ettiler. İnsanların anlatamadığı gerçeği tabiat ve zaman anlattı. Açık deniz tersaneciliğinden vazgeçildi, devlet işe el attı, törenler düzenlendi nutuklar sıkıldı ve mendireklerin temelleri atıldı, tahsisler yapıldı. Aradan aylar yıllar geçti ortaya ne tersane çıktı ne de ortalıkta yatırım yapacak tersaneci kaldı. Şimdi bu kentin ve bu ülkenin önünde çözüm bekleyen en az elli milyon dolarlık bir ölü yatırım var.

Bunları yazmak beni üzüyor ama gerçekleri dile getirmezsek yanlışları tespit edemeyiz. Yanlışları tespit etmeden de doğruya giden yolu bulamayız. Onun için bu yazdıklarımı geçmişi suçlamak olarak değil de geçmişin yanlışları ışığında geleceğin aydınlığını aramak olarak kabul ediniz lütfen. Ben yazmaya devam edeceğim.    

19.02.2013
/Osman KARA

18 Şubat 2013 Pazartesi

Sam-Sev Ve Diğer Stö’lerin Vizyonu

Sivil Toplum Örgütlerinin toplumun birlik ve bütünlük ve beraberliği için oynadıklar rol malumdur. Toplum ihtiyaçlarının karşılanması adına duyarlı insanların bir araya gelerek çeşitli konularda yaptıkları çalışmalar ve eylemler ile yönetimleri denetleyici bir vizyona sahiptirler.

Bana göze Samsun’da benim de üyesi bulunduğum SAM-SEV vakfı, (Samsun Spor Eğitim ve Tanıtma Vakfu)  geçmiş dönemlerde sergilemiş olduğu çalışmalar ile STÖ’lerinin önünde yer almıştır. Ancak vakfın başında uzun yıllar görev yapan ve kurucu üyeleri arasında yer alan Sadi Subaşı’nın siyasi kimliği, iktidar yanlısı bazı STÖ’ler ve yönetenler tarafından haksızca eleştirilere maruz kalmasına neden olmuştur. Bugün SAM-SEV başkanlığını yürüten  işadamı Rüştü Araboğlu’nun da, Sadi Subaşı’dan aldığı bayrağı taşımaya gayret sarf ettiği görülmektedir. Samsunspor yöneticiliği de yapan Araboğlu’nun SAM-SEV gibi önemli etkinliklere imza atmış Samsun’un en eski ve en önemli kuruluşunu biraz daha etkin bir profile taşıyarak Samsun’un sosyal sorunlarına katkıda bulunmayı sürdürmelidir.

Örneğin söz konusu vakfımız tarafından düzenlenen  “Samsun Kent Sempozyumu” etkinliklerinde tartışılan gündemler, Samsun’un içinde bulunduğu ekonomik profili en net bir biçimde ortaya koyulmasını sağlayan önemli bir organizasyon idi. Ancak bu tür organizasyonlar tamamen  siyasi iradenin tartışılmasına ve eleştirilerine yönelik olarak kabul edildiği için ve SAM-SEV’in faaliyetlerine tamamen siyasi gözlükler ile bakılması nedeniyle, kentin ortak menfaatleri konusunda diğer STÖ’ler ile birliktelik tesis edilememiştir.  Samsun’un teşvikli iller dışında tutulmasının önlenebilmesi için oluşturulan Teşvik Birlikteliği oluşumu’nun delinmesi somut bir örnektir.

Karadeniz bölgesinde teşvik dışı tek il oluşumuz, Mobil ve Termik Santraller gibi kirli yatırımların protesto edilmesi, özelleştirilmeler ile kapatılan işletmelerin kentte yarattığı işsizliğin ön plana çıkarılması, organize sanayi bölgelerimizin gerek alt yapı ve gerekse fiziki şartlarının elverişsizliği, gibi konuların sempozyumlara taşınarak tartışılması, kentin geleceği açısından çok önemli bir fırsat olmasına rağmen nazarı itibara alınmamıştır.

Diğer yandan siyasi irade ise, Teşvik konusunu gözümüzün içine kadar sokmuş, diğer yandan Samsun’luların ağzına bir parmak bal çalınması için Cazibe Merkezi sendromu ortaya çıkarılmıştır. Bu müjdeyi Samsun’lulara verebilmek için milletvekillerimiz tüm hız limitlerini aşarak Samsun’a ulaşmışlar ve kente bayram havasının yaratılmasına neden olmuşlardır. Ancak dönemin bir bakanı, Samsun’un cazibe merkezi olamayacağını ifade etmesi üzerine bu kez de sahneye Kalkınma Ajansı formülü çıkmıştır.

Sonuç olarak siyaseten güçlü iller yatırım kenti olurken, Samsun yine kalkınmışlıkta 30. Ve 33. Sıralardaki yerini muhafaza etmiştir. Her dönemde iktidar yanlısı bir seçim politikası izlenmesine rağmen, hiçbir şekilde arzulanan bir Samsun profili ortaya çıkarılamamıştır. Bugün şiddet ve depresyonun yarattığı çalkantılar ile intihar ve adli vakaların artışı önlenememektedir. 1970’li yıllarda kentimizde önemli istihdam kaynakları olan Azot ve Bakır tesislerinin özelleştirilmesi, devletin tütündeki destek alımlarından çekilmesi gibi olumsuzluklar ile emekliler kenti olma özelliğimiz halen sürmekte iken diğer yandan kentimize “enerji kenti” kimliği kazandırılmaya gayret edilmektedir. Ancak bu kez de ovalarımızda tarım yatırımlarının ön plana çıkarılacağı demeçleri veriliyor.

Samsun’daki en önemli problemlerden birisi de , köylerimizden kente yaşanan göç artışının yanı sıra, yetişmiş beyin göçünün önlenememesidir. Böylece tıpkı vasıfsız ve vasıflı işçi misali, yeterli eğitim sahibi olmayan niteliksiz nüfus, kentin ekonomik ve kültürel anlamda kalkınmasını önlemektedir. Ayrıca ekonomik anlamda rüştünü ispatlamış aileler ise büyük metropollerde yaşamayı tercih etmektedirler. Samsun dışında yaşayan kişilere “nerelisiniz” dediğinizde “ben Samsunlu’yum” sözlerini pek duyamazsınız. Ya Çarşamba’lı dır. Ya da Bafralı’dır veya Havza’lıdır. Yani Samsunluluk bilincinin oluşması sağlanamamıştır.

“Samsunda var Samsun için Al” gibi iyi niyetli kampanyalar başlatılır. Başta yerel yönetimlerimiz olmak üzere, önemli kuruluşlarımız kırtasiye malzemelerini dahi yine İstanbul, İzmir, Ankara gibi illerimizden tedarik etmeyi tercih ederler. STÖ’leri örgütsel bağımsızlıklarını korudukları sürece, kentin ekonomik ve sosyal gelişimine ön ayak olabilecek önemli kuruluşlardır. Mesleki Kurum ve Kuruluşların da bilimsel ve teknik faaliyetlerin odağında yer alarak, öncelikle Samsun’da yaşayan toplumun her kesimindeki kişiler ile iletişim halinde olmalıdırlar. Dolaysıyla SAM-SEV ile birlikte Samsun’daki tüm STÖ’lerin ortak paydaları (x) veya (y) partileri ve siyasi görüşleri değil. SAMSUN’dur. Birlikte hareket edildiğinde özlemimiz olan birliktelik ruhu yeşerecektir.

/Süleyman SALUR
18 Şubat 2013

Samsun Sanayi Yatırımı Yaparak Gelişebilir

Başlıkta yer alan “Samsun, Sanayi Yatırımı Yaparak Gelişebilir” söylemi, SAMSİAD Başkanı ve TÜRKONFED Üyesi İnş. Müh. Emin Bahri UĞURLU’ya ait. Ticaretle iştigal etmekte olan UĞURLU’nun bu söylemini önemsiyor ve şehrin gelişiminde ortak dilin konuşulabilmesi açısından yerinde ve zamanında bir söylem olarak kabul ediyorum. Sistemin sürekli revize edildiği, teknolojinin evrilmekten yorulmadığı yaşlı küremizde şehirlerin, ülkelerin gelişimini yine o şehirlerin, ülkelerin kanaat önderleri yöneticileriyle birlikte belirliyor.

Ortak vizyon ve strateji, katılımcı planlama, şeffaf süreç yönetimi işin ipuçları. Samsun özelinde ortak vizyon ve strateji oluşturuldu, planlama süreci devam ediyor. Sağlık, lojistik, tarım ve spor; Samsun’un geleceği için odaklanılan ve üzerinde çalışılan sektörleri oluşturuyor. Bu sektörlerin Samsun’un geleceği açısından taşıdığı önemin toplum geneline çok iyi bir şekilde ve birçok koldan anlatılması gerekiyor; eğer sürece halkın katılımını istiyorsak.

Gelişmelerin halkımız tarafından benimsenip şehirde ortak dilin konuşulmaya başlanılmasıyla sürecin hızı ve verimliliği yükselecektir. Şu an için sürece halkın dahil edilmesi konusunda çok çalışmamız gerekiyor. Buna en yerinde örnek; Samsun’un hedef koyduğu ve benim de desteklediğim 'Lojistik Sektörü' konusunda yapılmakta olan çalışmaların ticari endişeler nedeniyle basın üzerinden eleştirilmesi, bu açıklamalara duyarsız kalan vatandaşlarımız ve susan kanaat önderlerimiz.

Çalışmaların lojistik sektörünün bağımsız uzmanlarınca bilimsel ve ekonomik kabuller çerçevesinde yürütüldüğünü bildiğimden yapılan açıklamaların gerçeği yansıtmadığına inanıyorum. Odaklanılan bu sektörlerle beraber ilimizde imalat sanayinin artması ve çeşitlenmesi, şehrimizin ve ülkemizin gelişimi açısından mecburiyet oluşturuyor. İmalat sanayimizi artırmamızın ve geliştirebilmemizin yolu ise sektöre yönelik ülke genelinde farkındalıklar yaratabilmekten geçiyor.

Yavaş yavaş fabrika silüetlerinin belirmeye başladığı Karadeniz Bölgesi’nin ilk İhtisas Organize Sanayi Bölgesi olan “Gıda Organize Sanayi Bölgesi” bu farkındalıkların “Fiziki Altyapı” konu başlığına yerinde bir örnek oluşturmaktadır. Yapılması gereken bu farkındalık çalışmalarının tıpkı sağlık, lojistik, tarım ve spor konu başlıklarında olduğu gibi katılımcı yönetim anlayışı ile ortak vizyon ve stratejisinin belirlenmesi, şeffaf bir şekilde uygulama sürecine geçilmesi gerekiyor.

Bu vizyon ve stratejinin ortak olarak belirlenememesi durumunda şehrin geleceğini ve gelişimini kişilere, kurumlara bırakmış oluruz ki günümüz gelişmiş ülkelerinde bu yaklaşım anti demokratik bir yaklaşım olarak kabul görmektedir. Birlikte düşünen, birlikte karar alarak birlikte uygulamaya geçen, süreci birlikte kontrol ederek şeffaf bir yönetim anlayışını benimseyen bir Samsun ve Türkiye temennimle. Sağlıcakla

18.02.2013
/Kadir GÜRKAN

Samsun Zincirlerini Kıramıyor

Bu sözler bana değil; bir iktidar milletvekiline, AK Parti Samsun Milletvekili Prof. Dr. Tülay Bakır’a ait. Sayın Bakır, KADEF(Kavak Dernekler Federasyonu)’i ziyaretinde söylemiş bu sözleri. “Son on yılda ülke olarak büyük adımlar attık. Yatırımların büyük çoğunluğu İstanbul ve bölgesine gidiyor. Bizim bölgemizde az değişiklikler oldu.  Çorum ve Tokat yavaş yavaş zincirini kırıyor. Samsun diyemiyorum. Samsun da biliyorum ki layık olduğu yere gidecektir” demiş.

Samsun’un kırılması en öncelikli ve en zor olan zinciri; ne yazık ki “yalan” zinciridir. Bu kent yıllarca tek hünerleri geçmişi karalamak ve geleceğe yönelik hayaller pazarlamak olan bir kısım siyasetçi, makamını onlara yakın olmak için kullanan bazı sivil toplum ve meslek örgütü başkanı ve yağcı yalaka markacı basın mensuplarınca aldatılmıştır. Bu kent; uydurulmuş yalanların, akşam rüyada görülüp sabah proje diye sunulan hayallerin ve yanlış yatırımlarla harcanan mali kaynak, zaman ve enerjinin acısını çekmekte ve faturasını ödemektedir.

Tülay Bakır’ın sözleri; bugüne kadarki inkarların, karalamaların ve kandırmaların karanlık ortamına atılmış bir aydınlatma fişeğidir. Sağlıklı tedaviye giden ilk adım, sağlıklı teşhisten geçer. Teşhisi doğru koymak yetmez, hastaya da hasta yakınlarına da gerçeği ve sadece gerçeği; hem de tüm çıplaklığıyla açıkça söylemek gerekir. Gerçeği bilmek, herkesten önce hastanın ve hasta yakınlarının hakkıdır. Bilecekler ki iyileşmek için gerekli tedbirleri bilinçli olarak alsınlar.

Ne yazık ki bu kentin kanaat önderleri, aydınları, yazarçizerleri ve hepsinden de önemlisi muhalefet partisi yöneticileri bu gerçeklere ilgisiz ve yabancıdır. İlgi duymaz, araştırmaz, bakmaz ve öğrenmezler. Bakanlar, görenler, duyanlar ve bilenler de söylemez ve yazmazlar. Halbuki çok da saklı gizli değildir bu bilgiler, isteyen her okuryazar kolaylıkla ulaşabilir bu bilgilere. Ulaşılmamasını nasıl açıklayacağız? Umursamazlık mı yoksa ne olur ne olmaz endişesinden beslenen bir tedbirlilik mi?

Samsun hakkındaki net bilgiler çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının internet sitelerinden derlenebilir ama bu zahmete katlanmak istemeyenler için hazır derlenmiş iki kaynağı söyleyelim. Birisi Samsun Valiliği tarafından bastırılan “İstatistiklerle Samsun” kitapçığı, diğeri de Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’nın yayınladığı "2012 Ekonomik Raporu" Bu raporların ortaya koyduğu gerçekler, Sayın Tülay Bakır’ın dilinde, “Samsun zincirlerini kıramıyor” olmuş.

Ben bu rakamları sizlerle zaman zaman paylaşıyorum, yine paylaşmaya devam edeceğim ama Sayın Bakır’ın bu sözünü herkesin hafızasının bir kenarına hassasiyetle ve bir daha kolay çıkmayacak şekilde yerleştirmesini istiyorum. Yerleştirelim ki, bizi nurlu ufuklar söylemleriyle uyutmaya kalkacak masalcıların ve yalakalarının yüzüne çarpalım.

18.02.2013
/Osman KARA

17 Şubat 2013 Pazar

Tiridine Bandım...

Aşıklık geleneği bizde çok eskilerde kaldı, çeşitli vesilelerle köylerde, kasabalarda insanların biraraya gelmeleri, birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlayan nedenlerden biridir aşıkların atışma anları ve yerleri. Bunlardan aklıma gelen leb(dudak)değmez, dudağa bir iğne yerleştirilir b,f,m,p,v harflerini kullanmadan elinde sazı ustalıkla birbirleriyle atışırmış aşıklar. Eğer bu harflerden biri kullanılacak olursa; iğne dudağa batar yenilmiş sayılır o aşık. Bir de palavra atışması yapılırmış ki; ortaya çok ilginç bir konu atılır o konu üzerinden başlarlarmış atışmaya aşıklar. Kastamonu'da böyle bir aşıklar gününde atışmanın söz konusu birinin manda öbürününki ise öküzmüş tabi ki bu şenliklerde yemek de yenilecek, kazanlar kaynayacak. Belli ki kış günü bir yandan eğlence bir yandan sofra, sofrada tirit.

Aşıklardan biri alır sazı eline terennüm etmeye başlar; Tiridine tiridine bandım bedava mı sandın para verdim aldım. Tabi ki bu terennüm devam ederken arkasından kurulacak, kullanılacak cümleler düşünülür. “Manda yuva yapmış söğüt dalına, Yavrusunu sinek kapmış gördün mü”... diyerek kinayeli bir şekilde sazı da sözü de karşıya verir aşık. Öbürü de başlar çalmaya ve söylemeye. “Sabahınan erken çifte giderken, Öküzüm torbadan düşmüş gördün mü” diyerek sözü de sazı da aynen iade eder ve böylece atışma sürüp gider ta ki bir taraf pes diyene kadar. Orada toplanan insanlar için ise müthiş bir eğlencedir o anlar.

Kültürümüz zengindir, bizim unutulmuşları derlesek dünyaya bedeldir. Bundan sebeptir ki yıllardır dillerden düşmeyen ezgiler, sözler çıkmıştır o esnada o gelenekten o gönüllerden. Geçen hafta başında Şakir Demirci tirit organizasyonu düzenledi o geceye ben de katıldım.Tirit lezizdi sohbette tiritten akşamın konusu da palavra atışması değildi o yüzden ortaya bir edebiyat çıkmasa da hoş bir anı kaldı. Böylesi bir lezzeti bizlere tattırdığı için Şakir Demirci'ye sonsuz teşekkürler.

Doyasıya tiride ekmek bandırdık, içimden de meşhur Kastamonu türküsünü mırıldandım durdum.

/Vehbi TEZCAN
17.02.2013

16 Şubat 2013 Cumartesi

Saathane Meydanı Projesi

Bugünlerde kent gündemimizi işgal eden önemli konuların başında Saathane Meydanı’nun kentsel dönüşüm çerçevesinde Büyükşehir Belediyesince hazırlanan düzenleme çalışmaları ve söz konusu projeler ile ilgili bölge esnafının gösterdiği tepki gelmektedir.

Büyükşehir Belediyesinin çıkış noktası özellikle kentin ortasındaki çarpık yapılaşma yerine modern bir mekan yaratılmasıdır. Ancak Tarihi mekanları kentten çeşitli yapılanmalar ile kopartır iseniz, kentte yaşasanız dahi o mekanların varlığını sadece ansiklopedilerden öğrenebilirsiniz. Tarihi eserleri koruyamamak ve ortaya çıkmasına engel teşkil edecek yapılar ile donatmak,  ortak kültürümüze ve tarihi miraslarımıza sahip çıkamamak anlamını taşır.Bölgede yıllardır faaliyet gösteren ve buradaki mekanlarda ticaret yapan esnaflar da bu oluşuma tepki göstermektedirler. Bu çerçevede bölgenin yıkılmadan restore edilerek tarihi mekanların korunmasının mümkün olabileceği  ve diğer alanların da ticaret alanları olarak düzenlenmesi halinde varlıklarını sürdürebilecekleri taleplerini yetkililere iletmişler ve İdari Mahkemelere başvurmuşlardır.

Bilindiği üzere gerek Samsun’da ve gerekse ülkenin çeşitli illerinde yapılan tüm istimlak çalışmalarında buna benzer çatışmalar yaşanmıştır. Örneğin kentimizde Kemal Vehbi Gül döneminde kentin tam ortasından geçen 1. Bulvarın istimlak çalışmalarında ortaya çıkan kabus dolu günleri Samsun’lular bugün dahi unutmamışlardır. İstimlak edilerek yıkılan her binanın etrafını polisler kuşatmak zorunda kalmışlar ve yıkımlar ancak emniyet tedbirleri alındıktan sonra gerçekleştirilebilmiştir. Ama bugün 2.bulvar yolu açılması dahi kent trafiğine yeterli olmayıp, yarınlarda 3.bir bulvara daha ihtiyaç duyulacaktır.Bölgede ticaret yapan esnaf elbette mağdur edilmemelidir. Asıl tepki ise kendilerine şehir dışında tahsis edilecek  yeni  yerler için kendilerinden % 40 katılım ortaklık payının kesilecek olmasıdır. Ayrıca terk edilen yaklaşık 6.500 m2’lik alan için kendilerine 1450 m2’lik bir alan tahsisinin de yeterli olmayacağı iddia edilmektedir.

Proje,  tarihi eserlerin ortaya çıkarılması için yeşil alanlar ve rekreasyon alanları oluşturularak bölgede tarihi ve  turizm merkezi oluşturulması temeline dayanmaktadır. “Çarşı” kimliği ile ülke genelinde pek çok ilde tarihi miraslar günümüze kadar taşınmıştır. Örneğin İstanbul’da Mısır Çarşısı ve Kapalı Çarşı gibi mekanlar çarşı kimliğinin en bariz örnekleridir. Ancak Saathane Meydanının bugünkü hali ile bir çarşı kimliğinde olduğu söylenemez. Çeşitli mimari çarpıklığı hemen tüm binalarda görmek mümkündür. Büyükşehir Belediyesi tarafından geliştirilen projede, bölgenin yerleşik ticari potansiyelini muhafaza etmesi adına, mevcut 4 adet tarihi mirasımız mimarisine uygun yeşil alanyeni bir çarşı yapılması mümkün olabilir mi idi. Veya proje ticari aktiviteleri de barındırabilecek bir mahiyete taşınabilir mi idi? Bu veya benzeri görüşler elbette tartışılabilirdi.

Ancak bana göre mevcut proje üzerinde bugün bu tartışmaların veya görüşlerin taraftar bulması mümkün değildir.  Yani geç kalınmıştır. Samsun’da eksik olan diyalog eksikliği ne  yazık ki bu projede de bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bölgede mağdur olan esnaflar, STÖ’leri, tarihçiler, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Samsun Valiliği bir araya gelerek ortak bir akıl geliştirilebilirdi. Bu gerçekleşmediği için bugün 90 esnaf mağdur oluyor ise, 90 değişik akıl ve fikrin ortaya çıkması doğaldır. Bence 4 tarihi mekanın ortaya çıkarılması ve bölgenin modern bir mimari ile yeniden şekillenmesi Samsun kentine yeni bir silüet kazandıracaktır. Elbette her istimlak aşamalarında mağdur bir kesim oluşacaktır. Büyükşehir Belediyesinin de bu mağduriyetleri ortadan kaldırabilecek önlemleri alması gerekir. Örneğin % 40 ortaklık katılım payı bedellerinde esneklik sağlanabilir mi? Oranlar konusunda esnaf lehine gelişebilecek bir şeyler üretilebilir mi? Gibi ilk aklımıza gelen çözümler, belki oluşan ve oluşacak tepkileri kısmen de olsa frenleyebilir.

Dün Sahil Bandında yer alan kamyoncular, balıkçılar  ve muhtelif işyerlerinin kaldırılarak kentin denize kavuşturulması ile insanlar nasıl mutlu oldu ise, Saathane meydanında uygulanacak proje nedeniyle Samsunlular yine mutlu olabilir. Ancak bu mutluluk başkalarının mutsuzluğu üzerine inşa edilmemeli, ve mağdur olan her esnafın  ve hatta o bölgede yıllardır hamaliye işlerini yapanların dahi mağduriyetleri giderilmelidir.

/Süleyman SALUR
16 Şubat 2013

Kızılırmak’a Çekidüzen…

 Bizim zamanımızda kızıl akardı. Çocukluk işte, o kızıl suda yüzerdik. Altınkaya Barajı yapılınca Kızılırmak’taki kızıllık son buldu. Pırıl pırıl su akar oldu. Bafra için önemli olan Kızılırmak çevresi çekidüzen istiyordu. DSİ’nin kapıları Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin tarafından sürekli aşındırıldı. Kızılırmak Sette Projesi anlatıldı. Kızılırmak’ın ıslah edilmesi istendi. DSİ yetkilileri ‘düşünürüz’ dedi, Zihni Şahin ıslah inşaatı ihalesi için durmak nedir bilmedi. Hayaliydi adeta.

Önceki gün Bafra’daydım. Gazeteci arkadaşım Osman Yakınoğlu’na Başkan Zihni Şahin’i sordum. ‘Ziyaret edelim’ dedi. ‘Çat kapı’ yaptık. Sayın Başkan mutlu görünüyordu. Sormadan edemedim. “Belediyemizin en önemli projelerinden biri olan Bafra Kızılırmak Sette Projesi için en önemli adım atıldı” dedi. Ardından da devam etti: Bafra Ovası Sulaması Kızılırmak ıslahı inşaatı ihalesi yapıldı. İhaleye 18 firma katıldı. 12 milyon 234 bin 565 liraya ihale yapıldı. İhale sözleşmesinin imzalanmasıyla 10 gün içinde yer teslimi yapılacak. İnşaat 850 gün içinde tamamlanacak. Bu proje bizim prestij projemizdir. Bafra’da çok şeyi değiştirecektir.  Bu hayalimizin gerçekleşmesine katkı sağlayan başta Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat Kılıç’a, Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni’ye çok şey borçluyuz.


DSİ’nin bu çalışmaları tamamlamasıyla Kızılırmak’ın her iki yanı farklı hale getirilecektir. Hemşehrimiz KTÜ Bölüm Başkanı Prof.Dr. Mustafa Var sette projemizi hazırlıyor. Yakın bir zamanda sunumunu yapacak. Baframızı 2023 yılına hazırlama yolunda projemiz ve bunları hayata geçirme çalışmalarımız planlı bir biçimde devam ediyor. Başkan Zihni Şahin’in söz ettiği bu proje basit bir şey değil. Böylesi bir projeye yeni projelerle destek verilme zorunluluğu var. Bu projelerin gerçekleşmesi Bafra’yı farklı hale getireceği gibi yeni yatırımları da zorunlu hale getirecektir. Bu nedenle Bafra bu çalışmalarla bir taşla birkaç kuş vurmuş olacak. Böylece Zihni Şahin bir filmi diziye dönüştürmenin kazancını Bafralı ile paylaşmış olacak. Ne dersiniz?

16.02.2013
/Avni DEMİR

15 Şubat 2013 Cuma

Kentsel Dönüşüm Yazıları -2

Kentsel  dönüşüm  yazılarımdan  sonra  çok  telefon  alıyorum. Belli ki  ortada  mağdur  ve  acı  çekenler  var. Özellikle  roman  vatandaşlar  bu  konuda  çok  dertli. Kandırıldıklarını  ve  mutsuz  olduklarını  dile  getiriyorlar. Aileleri  parçalanan  bile  var. Bir  okurda  sağlıkçı  olarak  neden  kentsel  dönüşüm  ile  ilgilendiğimi  soruyor. Romanlar  üzerinde  yapılmış  bir  çalışmanın  sonucu  ile  ilgili  bir  kaç notu  yazarsam herhalde  sorunun  cevabı  olur  diye  düşünüyorum:

‘’Analiz edilen veriler, standartların altında konutlarda yaşayan Romanların, zayıf genel sağlık durumu ve akıl hastalığı ile ile ilgili riskin yüksek olduğunu belirttiklerini göstermektedir. Standart altı konutlardaki Romanlar ayrıca daha yüksek oranda ev kazaları ve ilaç sorunları riski yaşamaktadır.Elverişli bir konuta sahip olmamak sağlığı da etkileyebilir, çünkü bu durum sağlık hizmetlerinde ayrımcılık için bir bahane olarak kullanılabilir. Örneğin, Birleşik Krallık’taki Traveller (göçebe) gruplar genellikle tıbbi danışmanlığa kısıtlı erişime sahiptir; çünkü hekimler bazen kalıcı bir adres beyan etmeyen hastaların kaydını yapmayı reddetmektedir.’’

Bu nedenle  Kentsel  Dönüşüm  ve  sağlık  ilişkisi de  bilimsel  olarak  analiz  edilmelidir. TMMOB’un  Kentsel  Dönüşüm  ilkeleri  bize  çok  yardımcı  olacak  ipuçları  veriyor. Devam  edelim:

1. Sağlıklı ve yaşanabilir bir kentsel çevre oluşturulabilmesi için, kent planlama disiplini içinde geliştirilmiş olan tüm planlama ilkeleri ve kuralları ile mühendislik ve mimarlığın bilimsel ve teknik gereklilikleri planlama disiplininin bir parçası olan kentsel dönüşüm uygulamaları açısından da vazgeçilmezdir. Bu nedenle, geliştirilen tüm projelerde, kamu yararı ilkesine ve mühendislik, mimarlık ve planlama ilkelerine ayrımsız biçimde uyulmalıdır.

2. Kentsel dönüşüm, kentsel yenileme ve sağlıklaştırma çalışmaları için, mühendislik, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin teknik, bilimsel ve yasal gereklilikleri ile teknik ilkelerini esas alan, genel ilkeler belirlenmelidir. "Kentsel dönüşüm alanı" ilan edilmeden önce, "kentsel yenileme", "kentsel sağlıklaştırma" gibi hangi müdahale biçiminin uygulanacağının belirlenebilmesi için; öncelikle, deprem, yapı niteliği, taşkın, heyelan vb risk altındaki alanlar; yapı güvensizliği olan ve eskimiş (kentsel mekânın niteliksizliği) kent bölgeleri; doğal, tarihi, arkeolojik, kültürel niteliğe sahip alanlar; kent kimliği açısından önemli alanlar belirlenmelidir.

3. Kentsel dönüşüm uygulamalarıyla fiziksel, sosyal ve ekonomik açıdan sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre oluşturulabilmesi amaçlarının bütünsel olarak gerçekleştirilebilmesi için öncelikle sürece katılacak tüm aktörlerin yer aldığı örgütlenme biçimi oluşturulmalı ve finans kaynakları tarif edilmelidir.

4. Geliştirilen projelerde toplumsal, fiziksel, doğal, çevresel ve ekonomik koşullar birlikte ele alınmalı, proje alanlarına yönelik planlama kararları kent bütününe yönelik kararlardan koparılmamalı, ayrıştırılmamalı, üst ölçekli plan kararlarına aykırı uygulamalardan kaçınılmalı, projeler başta ulaşım kararları olmak üzere, olası çevresel etkileri analiz edilerek, kent planı ile bütünleşik olarak ele alınmalıdır.

5. Dönüşüm, sağlıklaştırma ve/veya yenileme öngörülen alanlar, kentin gelecekteki niteliğini belirleyen planlarıyla uyumlu, plan ana kararlarını gözeten bütüncül bir bakış açısına sahip olmalı ve planlama, programlama, projelendirme ve parasal konulara dair süreç, çözüm ve uygulama araçları ile bir bütün olarak ele alınmalıdır.

6.Sağlıklı ve güvenilir bir çevre oluşturulmasında kritik öneme sahip yapı denetim sisteminde kamu denetimini etkinleştirmek için, kentsel dönüşüm alanlarının belirlenmesinde ve uygulamanın her aşamasında TMMOB‘ye bağlı meslek odalarının görüşü ve önerileri alınmalı ve meslek odaları denetim sürecinde etkin olarak yer almalıdır.

7.Projeler temelde rant artışının değil, can güvenliğinin sağlanmasını ve yaşam düzeyinin yükseltilmesini amaçlamalı, kentsel dönüşüm projeleri ayrıcalıklı imar hakkı sağlama aracı olarak kullanılmamalıdır. Bu kapsamda tüm yapılaşmalara yönelik güçlü, kamusal yapı denetim sistemi yaşama geçirilmeli, uygulama sonucu oluşan rant artışları doğrudan kamuya kazandırılmalıdır.

8.Dönüşüm projesine konu olan alanların yeniden yapılanmasında; konut alanlarının sağlıklı bir yaşam alanı niteliğine kavuşması için, sosyal ve teknik altyapı tesisleri ile çalışma alanlarına yönelik kararlar birlikte ele alınmalı, kentsel sosyal donatılar insanca yaşama şartlarını sağlayacak standartlara uygun olarak geliştirilmeli, teknik altyapının ve sosyal donatı tesislerinin konutlarla eş zamanlı biçimde kullanıma geçmesi sağlanmalıdır.

9.Afet tehlikesi karşısında alınabilecek tek önlemin "yapı düzeyinde" güçlendirme ve yenileme olduğu düşüncesinden vazgeçilmelidir. Yapılar, kentsel ve/veya bölgesel düzeyde ele alınarak, afete duyarlı planlanma yaklaşımı esas alınmalıdır. İmar planları risk azaltma önlemlerini kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Kentsel dönüşüm projelerinde kent bütününe ilişkin risk faktörleri belirlenmeli ve bu verilere göre risk azaltma planları hazırlanmalıdır.

10.Kentsel dönüşüme konu edilen alanlar ve yapılar açısından, tüm tarihsel birikimi ve kültürel zenginliği ortadan kaldıracak yıkım ve yeniden yapma dışındaki seçeneklerin; koruma, yenileme, iyileştirme, güçlendirme ve canlandırma seçeneklerinin öncelikle araştırılması ve tartışılması sağlanmalıdır.

/Cem ŞAHAN
15 Şubat 2013