31 Mayıs 2014 Cumartesi

Kültür Ve Sanat Çalıştayı -1

Küçük hanımlar. Küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa gark edecek sizlersiniz. Sizlerden çok şey bekliyoruz. Kendiniz için değil ulus için elbirliğiyle çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur.

Kültür ve Sanat Çalıştayı’nda; (Moderatör) Prof. Dr. Metin EKER’i dinlerken Gazi Atatürk’ün 1923’te gazetecilere söylediği bu sözler aklıma geldi. Hocamızın özetle dile getirdiği ise: “Kültür boşluk, sanat ise onun bedenidir. Birçok varlığın olduğu gibi kültürün de bir genetiği vardır ve sanat onun mühendisliğidir. Çağımız kültür çağıdır.” Prof. Dr. Metin EKER’ in bu söylediğinin altını kırmızı kalemle çizerken; şimdi çalıştay oturumlarında kimler var bir bakalım mı? Bakalım.

1. Özel Oturum:
-Prof. Dr. Metin EKER  (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı)
-Osman KARA (Gazeteci-Haber Gazetesi Köşe Yazarı)
-Emin KIRBIYIK (Kültür ve Sanat Platformu Derneği)
-Necmi ÇAMAŞ (Büyükşehir Belediyesi Daire Başkanı)
-Ömer Pamuk ( İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Şb.Md.)
***
2.Oturum: Sahne Sanatları
-Kazım MEMİÇ (Türkçenin Yaşam Alanı ve Samsun)
-Emin KIRBIYIK (Samsun’da Eksikliği Hissedilen Müzeler)
-Cihangir DÜLGER (Samsun’da Tiyatro Sanatı ve Sanatçıları)
-Emre BOSTANOĞLU (Samsun’da Fotoğraf Sanatı ve Fokus)
-Uğur DEDE (Rol Model Olarak Samsun Kültür Sanat Platformu)
***
3. Oturum:  Plastik Sanatlar
-Doç. Dr. Ali SEYLAN (Anıtlar, Anıtsal Mimari ve Kent Kimliği)
-Doç. Dr. Ali TOMAK (Kent Kimliği ve Estetiği Ekseninde Samsun Açıkhava Reklamları)
-Yrd. Doç. Dr. Tarık YAZAR (Turizm Eylem Planı Bağlamında Ziyaretçi Yönetimi ve Kızılırmak Deltası          Görsel Yönlendirme Sistemi Model Önerisi)
-Şeref AYDIN (Kentleşme ve Kentlilik Bilinci)
-Tevfik DEMİR (Kent Kültürü ve Samsun)
***
4.Oturum: Müzik
-Doç. Dr. Bahar GÜDEK (Samsun’da Sanat Ortamı ve Çözüm Önerileri)
-Kaan YÜCEKENT (Samsun’da Popüler Müziğin Gelişim Serüveni)
-Kadir ÖZAL (Samsun’da Orkestra Tarihi)
-Halit ATEŞLİ (Samsun’da Müzisyen Olmak)
***
5.Oturum: Edebiyat ve Tarih
- İsa ABANOZ (Samsun Edebiyatına Yön Verenler)
-Hikmet GÜRCAN (Anadolu Folkloru ve Samsun)
-Ahmet SEVEN (Samsun’a Ruh Veren Değerler)
-Refik Baskın (Yerel Tarih Grubu ve Samsun)
-Ersin ERGE (Samsunlu Şairler ve Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde 3. Yeni Manifestosu)
***
Kültür ve Sanat Çalıştayı’nın programı böyle. Haftaya görüşmek üzere…

/Ersin ERGE
31.05.2014

Sel Riski…

Meteoroloji 10. Bölge Müdürü Murat Asar açıkladı. Samsun’da sel riski var, diye. Neye dayanarak? İstatistiki metotlara göre. Doğru, her yıl temmuz-ağustos ayları tehlikeli geçer. Genelde sel olur. Selin ana nedeni fazla yağışlardan ziyade bilinçsizce kapatılan ve daraltılan dereler oldu. Nitekim Büyükşehir Belediyesi hatasını anladı ve özellikle Atakum’da kapattığı dereleri yeniden açtı. Sele artık olağan yağışların neden olması zor. Atakum, kurtardı kabul edelim. Ya Canik ve diğer ilçeler?

Bence sel riski yüksek. Atakum’daki çalışmaların buralarda da yapılması gerekir. Yapılır mı, bilemem. Yapılmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyebilirim. Büyükşehir artık dört ilçeden oluşmuyor. 17 ilçesi var. Tümünde de sel riski bulunduğu gerçeği gözardı edilmemeli. Gerekli önlemler alınmalı. Sel konusunda yıllardır ihmalkarlık ön planda kaldı.

Türkiye’yi besleyecek potansiyele sahip Bafra ve Çarşamba ovalarında hemen hemen her yıl binlerce dönüm ekili alan zarar görüyor. Bu ovalarda 1965 yılında başlayan çalışmalar henüz tamamlanmadı. Bu çalışmalar tamamlandığında, ovalarımızdaki selin önüne geçilir. Ekili alanların selden zarar görmesi önlenir.

Meteoroloji 10. Bölge Müdürü Murat Asar, bugünden itibaren kurumlar ve vatandaşların tedbirli ve dikkatli olmalarını istedi. Meteoroloji sitelerinin takip edilmesi çağrısı yaptı. İyi de tarlası ekili köylü ne gibi önlemler alabilir ki? Ektiğini kurtarmanın yolunu mu bulmalı? Bulduğunu kabul edelim. Gününden önce sökeceği sebze alıcı bulur mu? Örnek vermek gerekirse karpuz veya kavun üreticisi olgunlaşmadan toplarsa piyasaya sürebilir mi? Sürerse alıcı bulabilir mi? Yapılması gereken şiddetli yağışlarda dahi zararın en düşük seviyeye çekilebilmesi. O da, su baskınlarına karşı yeterli kanalların devreye sokulması. Çalışmalar kaplumbağa hızıyla giderse sel olacak.  Zarar da. Bilmem anlatabildim mi?

/Avni DEMİR
31.05.2014

Yönet-Me

Dün yazmıştım 'Kent Konseyi'ni... Yönetmelikteki önemli maddeleri sıralayarak... Dün sabah Atakum Kent Konseyi Başkanı Murat Erkan aradı... "Kent konseyi genel kurulu ilk toplantısını yapmak üzere belediye başkanının çağrısı ile toplanır" maddesinin konseylerin ilk oluşumu için geçerli olduğunu söyledi... "Atakum Kent Konseyi yeni oluşturulmadığı için... Bu yapılan ilk toplantı değil... Atakum Kent Konseyi, oluşumunu tamamlayarak normal bir seyrinde, genel kurullarını yaparak gidiyor" diye de ekledi...
***

Düne kadar hiç ihtiyaç duymadığım... Kent Konseyleri Yönetmeliği'ne bir kez daha baktım... Sonra 2009 yılındaki değişiklikleri de inceledim... "Kent konseyi başkanının seçimi, kent konseyinin ilk toplantısının birinci birleşiminde tamamlanır..." denilmiş... "Kent konseyi başkanı genel kurul tarafından seçilir. Kent konseyi başkanının görev süresi, yürütme kurulunun görev süresiyle paralel olmak üzere ilk dönem için iki yıl, ikinci dönem için üç yıldır." ibaresi de konulmuş... Hangisi ilk... İkinci dönemin ardından ne olur? Kaç yıllığına seçilir? Her seçimden sonra dönem mi sıfırlanıyor? Her dönem yeni bir oluşum anlamına mı geliyor?
***

Yani... Birçok konuda karşılaşılan hukuksal metin yetersizlikleri... Zaman kargaşası... Beraberinde birçok soruyu getiren yönetmelik örneği... Kent Konseyi Yönetmeliği'nde de kendini göstermiş... Yönetmelikleri hazırlayanlar... Belli ki... "Yazalım, yayınlayalım bitsin... Sorun çıkarsa, düzeltilir..." mantığıyla hareket etmiş... Yönetmeliği hazırlarken... Hiç kimse beyin fırtınası yapmamış... "Yönetmelikte açık kapı bıraktık mı? Muallakta kalan bir konu kaldı mı? Oluşabilecek taraflar bunu farklı farklı yorumlamaya kalkışır mı?" diye düşünmemiş... Yazmış, yayınlatmış, bitmiş...
***

Böyle bir yönetmelikle... Herkes... Kendi bakış açısına göre haklı çıkabilir... Mesele yorum... Nereye çekerseniz oraya gider... Yönetmelik dediğiniz ise böyle olmamalı... Net... Açık... Anlaşılır olmalı!
***

Ama mevcutların çoğu... YÖNET-ME'lik!

/Erdem EROL
31.05.2014

30 Mayıs 2014 Cuma

Samsun Nasıl Tarım Kenti?

Yıllardır hatırlatma adına yazıyoruz. Türkiye’yi besleyecek iki ovaya sahip olduğumuzu. Gerektiği biçimde yararlanamadığımızı. Sadece ovalarımız değil, kırsalımızın bile altın değerinde olduğunu. Allah’ın verdiği bu topraktan gerekli ekonomik değeri tam anlamıyla alamadığımızı. İşin garip yanı, üreticimiz hep yalnız bırakıldı. Önderlik yapan olmadı.

Samsun Valisi Hüseyin Aksoy bu değerin farkına vararak, ‘Samsun nasıl bir tarım kenti?’ diye sormadan edemedi. Haklı. Samsun aslında potansiyeline baktığımızda tarım kenti. Tarım ürünleri ihracatında önemli bir yere sahip olması gerekirken, ne yazık ki iç piyasada dahi hak ettiği yeri bulamayan bir kent. Tarımımızın daha farklı noktalara taşınması gerekiyor. Yeni sektörlerle işbirliği çalışmaları kaçınılmaz olmalı. Olmalı ama bu yönde ne yazık ki bir arpa boyu yol kat edilemiyor.

Bafra ve Çarşamba ovaları, sebze ihracatı için çok uygun. Zaman zaman özellikle Rusya’ya ihracat yapmaya çalışanlarımız oldu. Paketleme imkanlarının olmayışı ile bu ihracat gerçekleşmedi. Var olan sebzemizi günün şartlarında paketleyip yabancı müşterilere sunamıyoruz. Büyük bir potansiyeli ne yazık ki değerlendiremiyoruz. Bu nedenle gerek Bafra ve gerekse Çarşamba ovalarında sebze üretimi alanları her geçen yıl azalıyor.

Son yıllarda sebze tarlaları çeltik tarlalarına dönüştü. Bunun yanı sıra fındık alanlarımız da azalıyor.
Fındık ağaçlarını sökenler artıyor. Yıllardır tütün üretiminden kırsalımız alıkonuldu. Halbuki dünyanın en kaliteli tütünü Samsun’da üretiliyordu. Yakın tarihimize dek de Türkiye’nin en önemli ihraç maddesi tütündü. Son birkaç yıldır Bafra yöresinde tütüne dönüş başlatıldı. İyi fiyat karşısında tütün üretimine yönelenler arttı.

Kısacası Samsun tarım kenti. Bu tarım kentinde öncelikle planlı üretim sağlanmalı. Üreticimiz yönlendirilmeli. Tarıma dayalı sanayi de teşvik edilmeli. Bugün Bafra’da bulunan iki salça fabrikasından biri kapandı. Bence birinci nedeni işleyecek domates ve biberi bu yörede bulamayışı. Zira mevcut salça fabrikası domatesi Tokat’tan getirerek üretim yapmaktadır. Allah’ın verdiği imkanlardan yararlanmasını beceremeyen bir toplum haline geldik. Gerçekleri görüp, ona göre hareket edilmesi halinde Bafra ve Çarşamba sadece Samsun’un tarım kenti olmaz. Tarıma dayalı sanayi ile de öne çıkar. Yeter ki, bu yönde herkes gereğini yapabilsin. Bizden sadece hatırlatması.

/Avni DEMİR
30.05.2014

Konsey

Kent konseyleri, 2006 yılında kuruldu... İşleyişi ise yönetmelikle belirlendi... Konseyin amacı ise... "Kent yaşamında, kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım, yönetişim ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışmak" olarak belirlendi...
***

Kent konseyinin varlık kanunu ise 5393 sayılı Belediye Kanunun 76'ncı maddesidir... Bu maddede... "... Belediyeler kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla oluşan kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar. Kent konseyinde oluşturulan görüşler belediye meclisinin ilk toplantısında gündeme alınarak değerlendirilir. Kent konseyinin çalışma usûl ve esasları, İçişleri Bakanlığı'nca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir." denilmektedir...
***

Kent Konseyi Yönetmeliği'nde ise... 5/1- Kent konseyleri belediye teşkilatı olan yerlerde, mahalli idareler genel seçim sonuçlarını izleyen 3 ay içinde, 8'inci maddede belirtilen üyelerden oluşur. 5/2- Kent konseyi genel kurulu ilk toplantısını yapmak üzere belediye başkanının çağrısı ile toplanır. Belediye başkanının başkanlığında toplanan genel kurul, toplantıyı idare etmek üzere üyeleri arasından en az üç kişiden oluşan divan kurulunu seçer..."
***

Kent konseyi üyeleri ise şöyle oluşuyor...
a- Mahallin en büyük mülki idare amiri veya temsilcisi...
b- Belediye başkanı veya temsilcisi...
c- Sayısı 10’u geçmemek üzere illerde valiler, ilçelerde kaymakamlar tarafından belirlenecek kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri...
ç- Mahalle sayısı yirmiye kadar olan belediyelerde bütün mahalle muhtarları, diğer belediyelerde belediye başkanının çağrısı üzerine toplanan mahalle muhtarlarının toplam muhtar sayısının yüzde 30’unu geçmemek ve 20’den az olmamak üzere kendi aralarından seçecekleri temsilcileri,
d) Siyasi partilerin temsilcileri...
e) Üniversitelerden ikiden fazla olmamak üzere en az bir temsilci...
f) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, baroların ve ilgili dernekler ile vakıfların temsilcileri...
g) Kent konseyince kurulan meclis ve çalışma gruplarının birer temsilcisi. 
***

Şimdi bu bilgiler ışığında Atakum Kent Konseyi'nde yaşananlara bakarsak... Belediye başkanı toplantı çağrısı yapmamış... Toplantı belediye başkanının başkanlığında toplanmamış... Yerel seçimle birlikte birçok üyenin görev süreleri sonlanmış... Yani yönetmelik uygulanmamış... Böyle bir konseyin geçerliliğine elbette hukuk karar verecek... Ancak... Atakum'daki 'konsey' olgusunun... Dün itibariyle sona erdiğini söylemek... Üzerine siyasi bir gölge düştüğünü ifade etmek yanlış olmaz!
***

Değişen yöneticiyle... Eski konseyin tavır ve tarzının da değişmesi... Üstelik mevcut başkan henüz icraata bile başlamamışken... Taraf haline gelinmesi... 'Konsey'in oluşum ve işleyişine de... Atakum'a da zarar vermekten öteye gitmez!

/Erdem EROL
30.05.2014

Vali Beye Tütünü Hatırlatmak İsterim

Çocukluğum tütün tarlalarında geçti benim. Dün sabah gazetelerde Vali Beyin ‘’Fındıktan başka ihraç ürünümüz’’ yok açıklamasını okuyunca şaşırdım. Yazımı yazmak için gazeteye geldiğimde birçok kişinin gazetenin haber merkezi aradığını öğrendim. Arayanlardan birisi de Karaperçin Köyünden Fahrettin Kurt’muş. Fahrettin Beyle konuşurken çocukluk günlerimi anımsadım. Vali Hüseyin Aksoy’un da bilgisi vardır elbette ama ben buradan bir kere daha yazmak isterim ki; fındık, birinci ihraç ürünü olmadan önce tütün, Samsun’un ihraç ürünleri arasında ilk sıralardaydı. Çok sayıda tütün ihracatçısı firma faaliyet gösterirdi Samsun’da.

Mösyö Macar’ın firmasının yanı sıra The American bunlardan bazılarıydı. Yerli Tüccarlarımızdan Rahmetli Fahrettin Gözoğlu’nu hatırlarım. Nur içinde yatsın. Birçok ailenin alın teri ve emeğiyle yetiştirdiği tütünleri alıp dünyanın dört bir tarafına göndermişti. Samsun’un maden oymağı olarak bilinen Tekkeköy civarındaki köylerde yetişen tütünler, dünyanın en dayanıklı tütünü olarak bilinirdi.
Samsun’da yaklaşık 20 bin ton tütün üretilirdi. Binlerce aile tütün tarımı yaparak geçimini sağlardı. Samsun bir dönem Türkiye’nin 7. Büyük şehri olmuş ise bunu tütün tarımına borçludur. Bu ülkeyi yönetenler, Türk köylüsünün tütün yetiştirmesini istememişti.

Samsun’da yabancılara satılan Sigara Fabrikası var. Bu fabrikada üretilen sigaraları yapabilmek için yurt dışından tütün getirtiliyor. Samsun Sigara Fabrikası da bunlar satrark Samsun’un ihracat rekortmeni olmakla kalmamış Türkiye’de en çok ihracat gerçekleştiren firmalar arasında 51. sıraya yükselmiş. Yurt dışından gelen tütünden ürettikleri sigaraları satarak ihracat şampiyonu olmuşlar yani. Ne yaman çelişki. Vali Hüseyin Aksoy haklıdır. Samsun bir tarım şehridir. İhraç ürünleri arasında tarım ürünlerinin olmasını beklemesi de çok doğaldır. Ve fakat Vali Bey, Hükümetin tarım politikasını eleştirecek değil elbette. Fındık dışında tarım ürünü olmasını istemesini de yadırgamıyorum.

Samsun’un mümbit (Verimli) tarım alanlarının sanayi bölgelerine tahsis edilme kararının altında da onun imzası yok. Vali bey bigünahtır. Bu hususta suçsuzdur yani. Şimdi önümüzdeki resme doğru bakacak olursak. Samsun’un bundan böyle sanayi kenti olamayacağı anlaşılmıştır. Yeniden bir tarım şehri olabilir mi? Ben derim ki; ‘’Neden olmasın’’

/Ragıp GÖKER
30 Mayıs 2014

29 Mayıs 2014 Perşembe

'Dünya Tarihçileri Duysa' Samsun'a Gelirler Akın Akın...

Hani Samsun'da Saathane meydanındaki 'tarihi dokular ortaya çıkarılıyor ya'.. Hani, bu nedenle de oradaki 'tarihi olmayan' yapılar yıkıldı ya'.. Hani, vakıflar kendi binalarını yıktı, Kültür ve Tabiat Varlıkları'nı Koruma Kurulu da geldi, şu tarihi, şu değil diye ayırdı ya'.. Mülk sahipleri 'Büyükşehir'i mahkemeye verdi; Ama Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, tarihi özelliği olan yapıları, kalıntıları sergileyeceğiz, açık müze olacak dedi ya'.. Bunların hepsi 'boş laf oldu şimdi'..

Yusuf Ziya Yılmaz Tarihi Kentler Birliği Başkanı seçilince, bazı vatandaşlar, "tarihi nasıl katlediyorlar bakın. Surların üzerine bina yaptırmışlar, surların olduğu bodrum da otopark olarak kullanılıyor' diye feryat etti.. Olmaz öyle şey diyen ilk kişi benim.. Sonra fotoğrafları görünce; 'nasıl olur bu iş diyen de benim'.. Hatta üstelik AK Parti İl teşkilatı da bu binanın üst katında.. Daha önce de İlkadım Kaymakamlığı aynı binadaydı..

Samsun İl Turizm ve Kültür Müdürü Yüksel Ünal, otopark içinde sur olduğunu bildiğini ancak konunun kendisiyle ilgili olmadığını belirtiyor. Kültür Varlıkları Koruma Müdürlüğü'nün yetkilisi ise izinde.. Yerine yanıt verecek kişi yok.. Adres olarak bakanlığı gösteriyor.. Bakanlık sanki onları buraya çiçek toplasınlar diye görevlendirmiş.. 'Tarihi dokuları koruyun diye yetkilendirmiş ama; onlar anlaşılıyor ki işini yapmamış'.. Eee Vali Hüseyin Aksoy bey zaten o bina yapıldığında Samsun'da görevde değildi; ama şimdi öğrendi.. Şimdi soru şu..

Bin yıllık sur’un, yani tarihi alanın üzerine nasıl oldu da bina yapılmasına izin verildi.. Sit alanı olması gereken yer, nasıl oldu da inşaat bittikten sonra ilgili belediyeden ruhsat aldı.. Dünyanın neresinde olursa olsun 'akıl tutulması sayılabilecek bir durum' Samsun'da nasıl yaşandı.. Surlar ne zamana ait kısa bir bilgi verelim durumun ciddiyeti daha da ortaya çıkacak gibi gözüküyor.. Samsun kalesinin devamı olan bir kısmı otoparkta. Yani kapalı alandı. . Samsun'un kökenini oluşturan ve 1192 yılında Danişmentliler döneminde inşa edilen tarihi Samsun Kalesinin surları, Büyük Camii etrafında yapılan çalışmalarda ortaya çıkmıştı.

Danişmentliler tarafından yapılan ve deniz kıyısında bulunan tek kale olma özelliğini taşıyan tarihi kale, Samsunlu tarihçi Baki Sarısakal'a göre  Bedestan'a, deniz kıyısında ise Ziraat Bankası Özel İşlem Merkezi’nin bulunduğu arsadan Büyük Cami’nin ilerisinde yer alan Maarif Kıraathanesi´ne kadar uzanıyor... Yani o bina var, var olmasına da, surların üzerine yapılmasına izin verenler kim..

Şimdi Saathane Meydanı'nda ortaya çıkarılacak olan o tarihi açık hava müzesi tamamlandığında, kalenin devamı için otoparka doğru ışıklı bir yol mu yapacak Büyükşehir Belediyesi.. Ya da gelen turistlere 'bakın bu otoparkın altında bin yıllık surlar var' ama biz üstüne bina yaptık, tarihi, gördüğümüz gibi yine yeri altına gömdük mü diyecekler..

Samsun tezatlıklar kenti.. Tarihi ortaya çıkardığını iddia edenler, tarihi binanın altına gömüp, otopark yapacak kadar da tarihi önemser durumdalar.. Şimdi güler misin ağlar mısın dedirtecek kadar trajikomik bu olay, temel fıkralarını aratmayacak bir şekle dönüştü.. Turizm İl Müdürü Ünal, acaba otopark altında olduğu için 'surları turizm rehberinden çıkartı mı önemli'.. Samsun Valisi Hüseyin Aksoy'un bu konuda yapacakları çok ama çok önemli.. Nedeni de açık.. Koca binayı taşıyamayacaklarına göre; bin yıllık surun üzerine yapılan binaya nasıl çözüm bulacaklar anlamış değilim..

Aslında 'tarihi kale surlarının üzerine yapılmış bina olarak turizm özelliği de var ama 'Dünya tarihçilerinin National Geographic belgesellerine konu yapma riski de var.. İster bir rant hikayesi deyin, ister tarihin katledilmesi deyin.. Nereden bakarsanız bakın, izahı yok bunun..

/A.Yener CABBAR
29 Mayıs 2014

Nihayet Samsun’dayım

Nihayet Samsun’dayım; sevdiğim şehirde ve sevdiğim insanların arasında. Buradan İstanbul’u sevmediğim ve İstanbul’da sevmediğim insanların arasında olduğum gibi bir yanlış çıkarım yapılmasın lütfen. İstanbul’u kim sevmez ki?  İnsanın İstanbul’da sevdiklerine ulaşması zor, İstanbul insanı yoruyor. İstanbul’da gün 16, bilemediniz, 18 saat. Geriye kalanı size değil trafiğe ait.

Samsun, ne kadar büyürse büyüsün, hala bir baştan bir başa gitmesi çok kolay ve hala gün 24 saat. Trafikte bile selamlaşacağınız, hal hatır soracağınız birkaç dostunuz yanı başınızda. Hele de benim gibi toplu taşıma hatlarını kullananlar için bir yol süresince selamlaşmak, halleşmek ve dertleşmek hiç dert değil. Ben bu kentin bu yönünü daha bir seviyorum. Bu yönünden daha bir keyif alıyorum. Bu kentte güne selam ve kelam bereketiyle başlamak çok güzel...

Henüz yeni geldim; daha sahile inmedim. Her sabah kah selamlaştığım, kah hal hatır sorduğum, kah birlikte yürüdüğüm dostlarımı görmedim. Bizim İhtiyarla(hadi adını da açıklayayım, bizim İhtiyar bizim Nusret Sağlam’dır) birbirimize sataşmadık daha. Selçuk Özgürdal’la üç durup iki adım atarak herkesin 15 dakikada kat ettiği mesafeyi biz bir buçuk saatte alıp bir de “Amma da yürüdük ha” diye tafra yapmadık. Aziz Atik’le, Mehmet Demir’le, Mustafa Mutlu’yla Selçuk’a sataşmadık. Cemal Gülhan’la, Temel Çalıkoğlu ile siyasete yelken açmadık. Nazım Alkan’a, Cezmi Genez’e CHP üzerinden laf atmadık. Ve de insan eliyle yeniden şekillenen sahilin son halini görmedik.

Tabi sahildeki sabah yürüyüşünden ve yürüyüş arkadaşlarından ibaret değil bu kent ve bu kentteki dostluklarım. Bugünlük yürüyüş faslından bir plan hepsi, kenti yazmaya devam ederiz kısmet olursa ileriki günlerde.

Seviyorum ben bu kenti ve bu kentin insanlarını, hem de her şeyine rağmen seviyorum. Patlamış çatlamış kaldırım taşlarının altından üstüme sıçrayan çamurlu sulara rağmen seviyorum. Çöp kutusunun yanında oturup da kuruyemişlerin kabuklarını çöp kutusuna atmak yerine kaldırımlara atan yaşlı genç, kadın erkek, köylü kentli binlerce insanıma rağmen. Ve hatta “Ben böyle kentin içine tüküreyim” dercesine genzini bu kentin caddelerine boşaltan onca insana rağmen.

Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Sevgili Necmi Çamaş dün ayağımın tozuyla katıldığım Kültür ve Sanat Çalıştayı’nda “Beyefendilere, hanımefendilere hasretiz, onları özlüyoruz” diyordu. Bizim gençlik yıllarımızda “Osmanlı beyefendisi, Osmanlı hanımefendisi” tanımları vardı. Merkezi İstanbul’du son imparatorluğun son seçkinlerinin ama Samsun’da da o kadar çoktular ki? Merak ederim o insanlar nereye gitti? Ve eksikliklerini hep yüreğimde duyarım.

Güzel bu şehir, seviyorum ben bu şehri. Mutluyum bu kentte ve bu kentin insanlarının arasında. Kim bir tatlı huzur almak için nereye gider bilmem ama ben o tatlı huzuru bu kentte buluyorum. İyi ki bu kent var ve iyi ki siz sevgili dostlarım var.

/Osman KARA
29.05.2014

2. Samsun Kültür Sanat Çalıştayı

Birlik olma fikrinin pratikte galibi olarak… Köklerimize, tarihimize sahip çıkarak, yepyeni bütün kabullere şayan alışkanlıklar kazandıracak kadar cesur ve özgünlüğümüzü hürriyetimiz olarak gören tarafsız bir duruşla 2011 Mayıs'ında merhaba demiş; çoğu ulusal düzeyde 21 Vakıf ve Dernekle birlikte bir şeyler yapma sevincini yaşamış, yaşadığımız kente sahip çıkarak ‘Samsun Kültür Sanat Platformu’nu kurmuştuk.

Birlikte yaşama alışkanlığı yerli-yabancı farklı baskı grupları eliyle elinden alınmış bir toplumda, kendisi dışında da başka birilerinin yaşadığını göstermek, Farklı yaşam alanlarının aynı gökkube altında yaşadığı gibi yaşama gerçeğini aydınlatmak, Bir başkası gibi düşünmeden Bir başkası gibi yaşamadan Kendi kalarak kendini en medeni bir üslupla ifade edebilme onurunu paylaşarak, velhasıl bir farklının diğer farklıyı ezmeden, ötelemeden dışlamadan yaşatarak insan olma erdem mücadelesi oldu Samsun Kültür Sanat Platformu.

Kendi mecazını, refleks, ruh ve fikir dünyasını; insanın onuru adına yücelten, insana insan olarak bakabilme birikimidir bu platform. Zor olana talip olup, güzel olan "Biz Olma Bilincini" miras olarak bırakan bir emektir. Kelimelere sığdırmak kolay. Yazmak kolay. Dilin kemiği yok. Tam 21 vakıf ve dernek… Birbirinden farklı çoğu zaman taban tabana zıt fikirli ancak asgari müştereklerde bir ve bütün!  Bir ilki başarmış ve bir bütün olmuştur Samsun Kültür Sanat Platformu’nda. Farklı ruh ve fikirlerden de olsak,  birlikte bir şeyler yapmanın cesareti ve ilk adımları olmuştur.

Platform, Samsun’a kazandırdığı ‘Kültür Sanat Çalıştayı’nın 2.sini gerçekleştirmek üzere OMU Güzel Sanatlar Fakültesi’nde harikulade bir çalıştay gerçekleştirdi. Bu kentin kültür sanat alanındaki başarı ve çıkmazlarını masaya yatırdı. Samsun kültür ve sanat hayatına yön veren resmi ve özel bütün kurum ve kuruluşlar, bu sadece Samsun’u Samsun’un kültür ve sanat hayatını konuştu.

Kimi "Kent Kültürü ve Samsun"  sunumuyla kimi "Kentleşme ve Kentlilik Bilinci" sunumuyla...
Kimi "Türkçenin Yaşam Alanı ve Samsun" diyerek kimi "Samsun’da Eksikliği Hissedilen Müzeler" i anlatarak...
Kimi "Samsun Edebiyatına Yön Verenler" i paylaşarak kimi " Samsun'a  Ruh Veren Değerler" i...
Kimi "Samsun’da Tiyatro Sanatı ve Sanatçıları" nı sorunlarıyla  kimi "Samsun’da Müzisyen Olmak" başlığında müzisyen olmanın zorluğuyla meramlarını anlattılar.
Kimi "Samsun’da Fotoğraf Sanatı " ile kimi "Yerel Tarih  Grubu" olarak kendini ve sorunları ifade ederek...
Kimi "Samsun'da Sanat Ortamı Sorunları ve Çözüm Önerileri"ni sunarak kimi "Samsunda Popüler Müziğin Gelişim Serüveni"ni anlatarak...
Kimi "Samsun’da Orkestra Tarihi"ni kimi   "Anıtlar, Anıtsal Mimari ve Kent Kimliği" ile bir başka soruna değinerek...
Kimi " Kent Kimliği ve Kent Estetiği Ekseninde Samsun İli Açıkhava Reklamları" bildirisiyle  kimi "Kızılırmak Deltası Turizm Eylem Planı Bağlamında Ziyaretçi Yönetimi Ve Kızılırmak Deltası Görsel Yönlendirme Sistemi Model Önerisi" ile sizlerle sizi ve yaşanabilir bir Samsun'u paylaşarak...

Güzel günlere uyanın. Sağlıcakla kalın

/Uğur DEDE
29.05.2014

İçim Acıyor…

İçim acıyor; İnsanın kazandığı paranın  değil, paranın kazandığı insanların çoğalmasından korktuğum için…

İçim acıyor;  Küçücük yaşta tecavüz edilip, öldürülerek üzerine beton dökülen çocukların bulunduğu bir şehirde bu utancı taşımak zorunda olduğum için…

İçim acıyor; Büyük makamlara küçük insanlar getirildiği için….

İçim acıyor; Bu ülkede insanların  ilkokulda Atatürkçü, lisede Ülkücü, üniversitede Komünist, iş kurunca Kapitalist, bir ayağı çukura düşünce de Müslüman oldukları için…

İçim acıyor; Alçaklığın, hainliğin, ikiyüzlülüğün, puştluğun, kısacası cümle kokuşmuşluğun at koşturduğu bir dönemde yaşadığım için…

İçim acıyor; Bir çayın şekersizine, bir de insanın şerefsizine alışamadığım, kendisine olan saygısını kaybeden insanların çığ gibi büyüdüğünü görmek zorunda kaldığım için…

İçim acıyor; Arabasını yolun orta yerine park ederek, bencilliğin en üst noktasını yaşayan insanların Samsun’da yaşadıklarını bildiğim için…

İçim acıyor; Zor yola kolay insanlarla çıkılmayacağını bilemeyen yöneticileri çok sık görmeye başladığım için…

İçim acıyor; Aldıkları soluğu bile siyasete endeksleyen, neredeyse siyasete tapınan riyakar inlarla aynı havayı teneffüs ettiğim için…

İçim acıyor; Öğretmenim, çalışkan ol, ibadettir demişti… Çalıştım… Sonra baktım yalnızım… Ya ben de, ya başkalarında, ya da öğretmenimde bir yanlışın olduğunu fark ettiğim için…

En önemlisi; Daha 10 gün önce umarsızlık sonucu ölen 301 madencinin ölümünün  unutulmuş olmasına İÇİM ACIYOR….


Ahde Vefa
Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler, derler ki; -Ey halife bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin. Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek: -Söyledikleri doğrumu diye sorar. Suçlanan genç derki evet doğru bu söz üzerine Hz Ömer: -Anlat bakalım nasıl oldu diye sorar. Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, derki :

-Ben bulunduğum kasaba hali vakti yerinde olan bir insanım ailemle beraber gezmeye çıktık kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Hayvanlarımın arasında bir güzel atım varki dönen bir defa daha bakıyor hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyva koparmasına engel olamadım, arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı atım oracıkta öldü, nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım babası öldü, kaçmak istedim, fakat arkadşlar beni yakaladı,durum bundan ibaret, dedi.

Bu söz üzerine Hz Ömer söyleyecek bir şey yok bu suçun cezası idam, madem suçunu da kabul ettin... Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:

-Efendim bir özrüm var, ben memleketinde zengin bir insanım babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı, gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım şimdi siz bu cezayı ifnaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah indinde  sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün için de yerime birini bulurum der.

Hz Ömer dayanamaz derki: -Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki? Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar derki, -Bu zat benim yerime kalır, o zat Hz peygamber (s.a.v) efendimizin en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelen Amr ibni Asr' dan başkası değildir. Hz Ömer Amr 'a dönerek -Ey Amr delikanlıyı duydun, der. O yüce sahabi: -Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur, Medine’nin ileri gelenleri Hz Ömer’e çıkarak gencin gelmeyeceğini, dolayısıyla Amr ibni Asr'a verilecek idamın yerine, maktulün diyetinin verilmesini teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz, derler. Hz Ömer kendinden beklenen cevabı verir, derki, -Bu kefil babam olsa fark etmez, cezayı infaz ederim. Hz Amr ibni Asr ise tam bir teslimiyet içerisinde derki,
-Biz de sözümüzün arkasındayız.

Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz Ömer gence dönerek derki, -Evladım gelmeme gibi önemli bir fırsatın vardı neden geldin. Genç vakurla başını kaldırır ve: -Ahde vefasızlık etti demeyesiniz diye geldim, der. Hz Ömer başını bu defa çevirir ve Amr ibni Asr'a derki, -Ey Amr sen bu delikanlıyı tanımıyorsun nasıl oldu da onun yerine kefil oldun?

Amr ibni Asr : -Bu kadar insanın içerisinden beni seçti, insanlık öldü dedirtmemek için kabul ettim der. Sıra gençlere gelir derler ki, -Biz bu davadan vazgeçiyoruz… Bu sözün üzerine Hz Ömer : -Ne oldu biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz? Gençlerin cevabı dehşetlidir : - Merhametsiz insan kalmadı demeyesiniz diye.

/Şenol KOCATEPE
29 Mayıs 2014

Sağlık Kenti Samsun

OMÜ Eğitim ve Araştırma Hastanesi… Bu hastanede ameliyatların yapılamamakta olduğu ve nedenleri geçenlerde Hedef Halk Gazetesi tarafından kamu yunun gündemine taşınmıştı. Taşınmıştı da ne hikmetse ne hastaneler birliğinden ne de OMÜ Rektörlüğü ve Hastane yönetiminden bu yazı yazılana kadar bir tek satır açıklama bir tek bilgi notu bile gelmedi. Oysa OMÜ hastanesi nasıl zorluklarla kurulmuş ve nasıl zorluklarla buralara getirilmişti. Aradan geçen bunca zamanda “ameliyatların yapılamadığı” bir duruma bu hastaneyi düşürenler utansın. Asistan yokmuş, malzeme yokmuş… Nedeni ne olursa olsun.

Bir hastaneyi yönetemiyorsanız bırakıp gidersiniz. Yok, personel alımları yapılmıyor ve ameliyatlar kadro eksikliğinden yapılamıyorsa gerçekten de Samsun halkına “Hastanelerine sahip çıkmaları için”  çağrıda bulunursunuz… Sağlık Kenti Samsun ha… Gülerim ben buna.

Samsun Valisi Hüseyin Aksoy’a sorsanız Samsun’un “Sağlık Turizmi” ile uçuşa geçeceğini anlatır… Söylemek başka, yapmak ise başkadır… Bir Belediye Başkanını seçildiği için kutlamaya Büyükşehir Belediye Başkanı ile gidip kamuoyunun tepkilerini üzerine çeken Vali Hüseyin Aksoy acaba neden “Hastanelerde niçin ameliyat yapılamadığı yolunda” bir açıklamada bulunmadı? Bir siyaset doktorunun, çok yakın zamanda söylediği sözler aklımdan çıkmıyor: “Sesini çıkarmazsan makamın büyür…”

/İsmail BAŞARAN
29 Mayıs 2014

Sağlık Kenti Samsun'un Hal-i Pür Melali

Hal-i pür melal..! Farsça kökenli bu kelime, Osmanlıcadan dilimize yerleşmiş ve bugüne kadar gelmiş bir tanımlama ve sözcüktür. İçersinde bulunulan acı durumun özeti olarak bilinir. Yani, bir şeyin can sıkıcı, dertli ve biraz da utanılması gereken durumu anlatmak için kullanılır. ‘Sağlık Kenti Samsun’ Kulağa çok hoş geliyor bu sözcük. Gerçi daha sonraları ‘Spor Kenti Samsun’ ve ‘Turizm Kenti Samsun’ gibi tanımlamalarda yapıldı. Ve fakat Hiç biri olamadık. Birçok hastane kuruldu Samsun’da. Hastanelerimiz görünüşte iyi. Hatta şık yapılar olarak dikkati çekiyor. Bir kamu hastanemiz, dış cephesini Kırmızı- Beyaza bile boyadı. Takımımızın Play OFF oynadığı bir sırada gerçekleşen ve gönlümüzü okşayan bu eylem ne deniyle hastane yönetimini alkışladık bile. Ama hastanede bazı ameliyatlar yapılamıyormuş. Ne gam…!

Biliyorsunuz bu konu Halkın Kürsüsüne yapılan bir şikayet üzerine gündeme geldi. Uygun malzemelerin alınmadığını gerekçe gösteren bazı hekimler Samsun Araştırma Hastanesi ile Gazi Devlet Hastanesinde ameliyat yapmıyorlarmış. Hastalar ise bu durum karşısında fakülteye ya da özel hastanelere gidiyorlar. Bu yetmezmiş gibi fakülte hastanesinde de asistan doktor yetersizliği nedeniyle kalp damar cerrahisinde de kalp ameliyatları yapılamıyormuş. Spor Kenti olmadık. Futbol dışındaki spor faaliyetlerimiz yok denecek kadar az. Ki; Futbolumuzun acıklı durumunu da yazmaya gerek yok bile.

Turizm Kenti zaten olamayız. Olmamak için bu ülkedeki en iyi kumsalı yok etmek için büyük bir çaba içersinde bazı kurumlarımız. ‘Sağlık Kenti’ olabilirdik ama. Gerçekten bunun olabilmesi için çok önemli avantajlara sahiptik. Onun olmaması için de neler yapıldığına ne gibi çarpıklıklara imza atıldığına tanık oluyoruz şu sıralar. Ve fakat Yener Cabbar da yazdı iki gün önce. Bu duruma isyan etti yani. Bu şehirde bir yetkili çıkıp ta bir açıklamada bulunmaz mı? Bu kadar mı vurdumduymaz olunur? Pes yani.

/Ragıp GÖKER
29 Mayıs 2014

Bir Kentin Hafızası

Tarihi olmayan kentin kültürü olur mu?  İsterseniz oradan başlayalım yazımıza. Çünkü konumuz Samsun kültürü.

Bir defa kültür deyince  ‘ortak tarih ve milletin ortak yaşama biçimi akla gelmesi gerektiğine göre bu değerlerin olmadığı yerlerde köklü bir kültürden bahsetmek mümkün müdür? Yine Samsun üzerinden bakıldığında bir tarih mirasından, ortak vicdanlardan bahsetmek mümkün müdür?

Peki, o zaman Osmanlılardan bile önce Selçuklular döneminde Müslüman Türklerin eline geçmiş bu şehirde Osmanlıdan kalan birkaç eserden başka tarihe dair ne kalmıştır? Neredeyse bin yıllık sadece Müslüman Türklere ev sahipliği yapan bu şehirdeki eserlerin çoğu yanmış, yıkılmış, kaderine terk edilmiş, dünden bugüne ise birkaç cami, türbe, konak kalmıştır.

Birkaç hatırlatmayla derdimizi somutlaştıralım!

—Mevlevihane

Bugüne sadece sokak adı olarak kalmış Mevlevihane şimdilerde nerededir acaba? Yapılan araştırmalara (Prof.Dr. Cafer Sadık Yaran ) göre bugünkü Mevlevihane Caddesi girişinde (bugün orduevi- pastane)olduğu hesap edilen Mevlevihanenin vakıfları dahi olduğu bilinmesine rağmen ne Mevlevihane ortadadır ne vakıfları? Konuyu SAGEM’de ilk defa gündeme getiren C.S.Yaran Hocamızla ve SAGEM’deki arkadaşlarımız Mevlevihane’nin tekrar yapılması için Büyükşehir Belediyesi ile defalarca görüştüler, konuyla ilgili Konya ve İstanbul’dan uzmanlar da geldi ancak önceleri bu işe sıcak bakan Büyükşehir birden projeden vaz geçti.

 —Samsun Kalesi

Gözümüzün önünde daha birkaç yıl önce birden ortadan kaybolan Samsun kalesinin son kalıntıları meselesi ise tam traji komik.  Geçtiğimiz günlerde akasyam. com da yapılan haberdeki eski ve yeni fotoğraflardan da görüleceği gibi bir kısmı daha önceleri yıkılan kale kalıntıları sanıyorum beş yıl önce Samsunluların gözünün önünde hem de bir sokağın önü kapatılarak yapılan binanın altında kalmış durumda. Kale kalıntıları da binanın otoparkının içinde -sözüm ona- araçların arasında korumaya alınmıştır.

—Büyük Camii

Yine Büyük Camii’de yapılan restorasyonda harcanan trilyonlara rağmen kullanılan plastik kapı ve pencereler tarihle -tarihi koruma bahanesiyle- nasıl dalga geçildiğinin en iyi göstergesi olmuştur. Atatürk Bulvarından Camii’ye çıkan yollar ise başka bir traji komik durum olmuştur.

Yine Samsun deyince akla gelen ilk adreslerden olan Büyük Camii ismi ise yeni yapılan tramvay için oluşturulan durağa verilmemiş, onun yerine AKM’deki Opera ismi verilmesi tarihimize ve kültürel değerlerimize büyük saygısızlık olarak kabul edilmiştir.

 -Bedesten

Samsun  tarihi miraslarından sayılan yine Kale Mahallesi sınırlarında yer alan Bedesten Çarşısı da tarihi kıyımdan nasibini almış, adı ve konumu doğal ancak fiziksel görünümüyle ucube bir halde kaderine terk edilmiş durumdadır.

-İlkadım’da opera (0 da ne?)

Türkiye’nin elli ilinden büyük olmasıyla övünen İlkadım’da hala doğru dürüst bir konferans salonunun, kültürel etkinliklerin yapılacağı alanların olmaması siz de çok inandırıcı gelmiyor olsa da gerçek. Şu anda İlkadım’da kullanılabilecek tek yer AKM. Daha doğrusu eskiden adı öyleydi Şimdilerde bu alan Opera diye biliniyor. Ve onlardan fırsat kalırsa etkinlik yapabilirsiniz. İlkadım Belediyesinden acilen yeni , büyük, donanımlı kültür merkezi bekliyoruz.

 Yapay tarih (hafıza değiştirme çalışmaları)

Hiçbir geçerliliği ve gerçekliği olmadığı tarihçiler tarafından defalarca ifade edilen Samsun’daki Amazon varlığı üzerinde oluşturulmaya çalışılan yapay kültür çalışmaları üzerindeki ısrarı ve inatı anlamak da mümkün değil. Amisoslardan kalan birkaç kalıntı üzerinden şehri Amisos üzerinden tarihle buluşturma gayretini ise anlamış değiliz hala.

-Birkaç da  iyi haber !

Saathane

Bu kadar kötü örneğin yanında Saathane civarındaki tarihi ortaya çıkarma çalışmalarını ise dikkatle izliyoruz. Özellikle Büyükşehir Belediyesinin tarihi binasınının yanındaki artık harabe haline gelmiş (aslında tarihi bina yüzyıllık, ucube bina ise daha kırk yıllık bile değil) binanın da yıkılarak yeni bir çevre düzeni ile Taşhan ve İsmailağa Medresesinin ortaya çıkarılmasını destekliyoruz. Ancak o yıkılan o görüntüsü bozuk ve harabe alanların yerine Osmanlı mimarisine uygun çarşılar yapılarak tarih canlandırılamaz mıydı? Diyerek de düşünmeden edemiyoruz.
 
- Seyyid Kutbiddin

Bunun yanında Seyyid Kutbiddin Türbesi’nin ihyasına yönelik Vakıflar genel Müdürlüğünün çalışmalarını takdir ediyoruz. Umarız burası bitirildiğinde samsun’un Eyüp Sultanı olacak, her biri bir tarih eser olan mezar taşları orataya çıkacak, ölülerimiz de serseri yuvası olan bu mekanda ruhları daha rahat olacaktır.

 -Fazılkadı İlkokulunun restorasyonla gençlik merkezi haline getirilmesi kent kültürü açısından olumlu bulunmakla beraber önündeki tarihi çeşmenin sahipsiz bırakılmaması da önemlidir.

-Reji

1897 de kurulan ve 1994 yılına kadar faaliyetini Sigara fabrikası olarak sürdüren alanın uzun yıllar atıl olarak kaldı, çevresine tehlike saçtı ancak sonrasında büyükşehir o bölgeyi AVM olarak bir firmaya verdi. Bu gün reji alanı hem aslının korunmasıyla hem de ticaret merkezi olarak şehre ciddi katkılar sunuyor. Takdir ediyoruz.


***
Samsun'un kozmopolitliğine (ne demekse!) sığınılarak, maalesef Samsun'un kökleriyle oynanmak istenmektedir. Samsun'un tarihi kimliği de bu anlamda değiştirilmek istenmektedir. Kime neye hizmet ettiği bir türlü anlaşılamayan bu tarih bilinçsizliği ve kompleksi Samsun’un tarih hafızasını ciddi şekilde tahrif etmektedir.
Bunun yanında son zamanlarda tarihe ve kültüre sahip çıkma adına güzel gelişmeler olduğunu da kabul etmek zorundayız ancak yeterli olduğunu söylemek de yanlış olur.

Bir şehrin yollarım genişletebilirsiniz, yeni yollar da açabilirsiniz, yeni konut ve ticaret alanlarım oluşturabilirsiniz ama ruh veremediğiniz sürece yaptıklarınız o anla ve zamanla sınırlı kalır. Geleceğe bir iz bırakamazsınız.

İz bırakmak için de iz sürmek gerekir.

/Tevfik DEMİR
29 Mayıs 2014

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Vergiyi Yunanistan’a Mı Veriyor?

Türkiye İhracatçılar Meclisi... En çok ihracat yapan... 1000 şirketi açıkladı... Her yıl olduğu gibi... Ve bu listede... Samsun'dan 7 gurur firması yer aldı... British Amerikan Tobacco... Sampa Otomotiv... Samsun Makine... Ulusoy Un... Borsan Kablo... Sürsan... Ve As Çelik.
***

Haberin yayınlanmasının ardından... Britis Amerikan Tobacco'ya eleştiri geldi... Genel merkezi Samsun'da değilmiş... Neden Samsun firması olarak görülüyormuş? Vergisini Samsun'a vermiyormuş? Samsun'a vermiyor da...  Yunanistan'a mı ödüyor vergiyi? Yüzlerce çalışanı var... Hepsini Amerika'dan mı getiriyor?
***

Samsun Tekel'in özelleştirilmesine... Hele hele yabancı şirketlere verilmesine karşı çıkmak başka bir şey... Satılmış... Samsun'da üretimi sürdüren şirketi dışlamak farklı... O şirketleri dışlamak yerine... "Neden şirket merkezlerini... İstanbul'a taşıyorlar... Samsun'un birçok şirketi... Merkezini taşımasa bile... İstanbul'da şirket merkezi ayarında yapılanmaya gidiyor?" diye düşünmek gerekir...
***

Neden? Samsun'da eksik olan... Yanlış yapılan... Yetersiz olan ne?
***

Atı alan üsküdarı geçmiş... Samsun'a yatırım yapmış... Samsun'a istihdamda, ticarette, ihracatta değer katan kuruluşları dışlamak kolaydır... Önemli olan onları kazanmak... Onlar, adları ne olursa olsun... Bu şehrin bir parçası... Bir değeri yapabilmek... Olmasa bile... Bu uğurda çalışmaktır!

/Erdem EROL
28.05.2014

3 Yıldır Değişen Yok!...

Körden Değil Nankörden,Yüzsüzden Değil İki Yüzlüden,Tipibozuktan Değil, Sütü Bozuktan Korkmalı İnsan !.. Bu yazıyı daha önce de okudunuz… 2011 yılında başka bir gazetedeki köşemde yazmıştım… Dün eski yazılarımı gözden geçirirken fark ettim ki, 3 yıldan bu yana hiçbir şey değişmemiş… Yani yazı güncelliğini koruyor… Buyurun o zaman okumayanlar ilk kez, okuyanlar bir kez daha okusun… Yaşam zemini öyle kayganlaştı ki, ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı şaşırmış durumdayız..

Kime güveneceğiz, kime güvenmeyeceğiz belli değil… Kim doğru söylüyor, kim samimi söylediklerinde, kim değil, ayırt etmek zor… Kim olduğu yere hak ederek geldi, kim kendini iyi pazarladı, kim kimin sırtına bastı anlaşılır gibi değil.. İlişkiler vıcık vıcık.. İnsani değerler yok olmuş…
Siyaseten yapılan işler, verilen liyakatler, erdemlerin önüne geçmiş… Genel bir “Benden sonrası Tufan” mantığı hakim…. Ben tüm bunları düşünürken gördüm ki ünlü şair Mehmet Akif yıllar önce şöyle özetlemiş durumu; Aldanma insanların (!) samimiyetine, Menfaatleri uğruna gelirler vecde, Cenneti vaat etmeseydi eğer, Allah'a bile etmezlerdi secde !..

Böylesine bir yaşamın içerisinde biz bireyler varlığımızı devam ettirmeye çalışırken temel hedef olarak kendimize “mutlu” olmayı seçeriz. Oysa; Her insan mutlu olamaz... Çünkü gereğinden fazla özler dünü, hak ettiğinden fazla düşünür yarını. Ve hiç hak etmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü. Her insan mutlu olamaz... Çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları, hak ettiğinden daha büyük umutlarla bekler hayatına girenleri. Ve asla göremez yanı başındakileri…

Peki;
Kaç hayat yaşayınca yorulur insan ?
Kaç seneden sonra yaşlı,
Kaç hezimetten sonra bezgin,
Kaç sevdadan sonra kalpsiz,
Kaç kelimeden sonra lal olur kişi..?
Kaç sorudan sonra kulağına bir ses fısıldar?
"KAÇ !.." , "KAÇ !.." , "KAÇ !.."

Ama unutulmamalıdır ki;Bir gün alkışlar biter... Ödüller solar...Başarılar unutulur... Unvanlar ve sertifikalar sahipleriyle birlikte gömülür... Çok sevdiğiniz ve çok özlediğiniz insanlar en fazla saygınlığa, en çok paraya ya da en çok ödüle sahip olan kişiler değildir... Size önem veren, size özen gösteren, gönlünde size yer açan kişilerdir... Uzun sözün kısası; Son düğmesi de koptu insanlığın... Vefa ,can çekişiyor arka sokaklarda... Umut, mendil sallıyor giden trenlerin ardından... Birisi, adres arıyor mezarlıklarda... Dostluklar, çöp tenekelerinde sahipsiz.. ...Ve anahtar teslimi aşklar, satılık köşe başlarında... Hem de üç kuruş mutluluklara..

/Şenol KOCATEPE
28 Mayıs 2014

Bu Fotoğraf Ortalığı Karıştırdı

Atakum Belediyesi’nde geçenlerde bir fotoğraf çektim. Adem Bektaş ve Metin Burma yönetimlerinde asla kapalı görmediğim bir kapı var. İkinci katta. Riyaset odasının önünde… Fotoğraftan da anlaşılacağı gibi o kapı kapalıydı ve Başkan İshak Taşçı’nın yanına girmek zorlaşmıştı. Öyle ya biri olmadık zamanda gelir, gelir de başkanın başına nelerin geldiğini görür… Belki de o nedenle o fotoğraf karıştırdı ortalığı… Fotoğraf nedeniyle ortalığın karıştırdığını nereden anladım? Fotoğrafı çektiğim andan üç dakika sonra hemen birileri “Burada fotoğraf çekilmiş, kim çekti” diye aramaya başladı. “Ben çektim” dedim.

İki dakika sonra da “Bir gazeteci burada fotoğraf çekmiş, hangi gazeteci o” diye aramaya başladılar. Yine, “ben çektim” dedim. Sonra da sorudum arayanlara: “Ne oldu, burada fotoğraf çekmek yasak mı?” Bu soruya cevap veremediler… Riyasetin kapısı kapanmış, oraya sandalyeler konulmuş gelenler otursun diye… Ne olmuş yani?

Kapalı kapıların ardında olan işlerin aleni yapılamayacağını bilmeyen var mı ki? Devamında ne mi oldu? Bu fotoğraf işi çok daha yukarılara gitmiş, bir meslektaşım “Abi neden çektin” diye sordu. Üstü kapalı mı desem üstü açık mı desem “Sonra anlamam ha” demeye getirdi… Bir fotoğraf birader… Bu korku neden???
XXX

Hazır Atakum’dan başlamışken devam edelim. Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, belediye binasına girişte vatandaşın karşılanması ve sorunlarının dinlenmesi için bir bölüm gerçekleştirmiş. Adına beyaz masa mı dersiniz yoksa çözüm merkezi mi bilemem. Ancak orası da kalabalık oluyor. Atakum’da insanlar ne de dertliymiş meğer…


Alaçam Belediyesi Ve Teftiş
Samsun’un Alaçam ilçesinde müfettişler göreve başlamışlar. Neden geldiler, kim çağırdı bilemem. Bildiğim hesapların incelendiği. Muhalif belediyeler diye düşünülmesin sakın. Terme Belediyesi’nde de müfettişler çalıştı. Ve de ilk tutuklama oradan geldi. Şenol Kul’dan önce orada AK Parti’li Başkan Ahmet Yirmibeşoğlu vardı. Aslına bakarsanız Samsun’daki tüm belediyelerin denetimden geçirilmesi ve denetim raporlarının halkla paylaşılması gerekir. Varsa bir okluk, yapanlar cezasını çeker. Yoksa da kimse o belediyelere ok atamazlar…

/İsmail BAŞARAN
28 Mayıs 2014

Samsun'un 7 Yıldızı

Samsun’u bizimle aynı ölçekteki diğer illerle tartıyorum. Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor. Misal Konya’ya bakıyorum bir üretim üssü olmuş. Mesela Vinç üretimin Gebze ile birlikte üretim merkezidir Konya. Makinecilikte de öyle gıda üretiminde de. Gaziantep mesela yıllık ihracatı 5 Milyar Dolara çıkmış, 400 milyon dolarlık ihracat miktarıyla biz, Gaziantep’in10’da biri bile etmiyoruz. Kayseri de bizden dört kat daha fazla mal satıyor yabancı ülkelere. Bunları yazıyorum diye çok eleştirildiğimi de biliyorum. Varsın olsun, ben doğru bildiğimi yazacağım, bunun için beni eleştirenlere de gülüp geçeceğim. Benim tek bir derdim var. Oda Samsun’un zenginleşmesi ve bu zenginlikten 1 milyon 200 bin Samsunlunun pay almasıdır.

Benim tek derdim, hepimizin ortak derdidir, o da Samsun ekonomisinin en az Gaziantep seviyesine ulaşmasıdır. Bunları yazıyorum diye bazı İşadamlarımızın gösterdikleri bireysel başarıları da görmezden gelmeyeceğim elbette. Türkiye İhracatçılar Meclisi en fazla ihracat gerçekleştiren firmaları açıklamış. Bin başarılı firma arasına Samsun’dan 7 firma girmiş. Pardon 6 firma demek istemiştim. Zira Ballıca Sigara Fabrikasını işleten firmayı Samsunlu saymıyorum. O firma 221,5 milyon liralık ihracat miktarı ile 51 sırada yer almış ama isterse birinci olsun o firmayı Samsunlu saymayacağım.

Ve fakat Altuncu Kardeşlerin  Sampa’sını kutlarım elbette. Aydıner’lerin Samsun Makine Sanayini,  Fahrettin Ulusoy’un Ulusoy Un’unu ve dahi  Adnan Ölmez’in Borsan Kablosu ile Osman ve Orhan Atalay Kardeşlerin Sürsan’ını kutladığım gibi. Bu 6 firmanın sahiplerini ve yöneticilerini tanırım. Şirketlerini büyütmek ve bugünlere getirmek için verdikleri mücadeleye de yakından tanıklık etmişliğim var. Samsun ekonomisi kan kaybediyor olsa bile onların güçleniyor ve sürekli büyüyor olmaları benim için de bir teselli vesilesi oluyor. Her biriyle gurur duydum. Her birini tebrik ederim.
Başarılarının devamını da dilerim.

/Ragıp GÖKER
28 Mayıs 2014

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Köyler Boşalıyor…

Tarım genç nüfusunu gittikçe kaybediyor.  Köyler boşalıyor. Çiftçi, tarımdan diğer sektörlere kayıyor. Bunu ben iddia etmiyorum. İddia eden TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar. Köylünün en büyük kuruluşunun genel başkanı. Sadece bununla yetinmedi Sayın Bayraktar. Kırsaldaki köylünün kentlerin varoşlarına akın ettiğini söyledi. Kalifiye eleman olmamaları nedeniyle kentlerde inşaat,  kırsalda maden ve yol işçiliği yaptığını belirtti. Bu kesimin aslında tarıma dayalı işletmelerde çalışmaları gerektiğini söyledi. Ardından, gelir kaynakları yaratmak, kırla kent arasında farkı yok etmenin gerektiğini öne sürdü. Doğru. Asıl önemli olan da bu.

İyi de köyleri terk edip kentlere akın eden gençler mi haksız, yoksa o gençleri bu duruma itenler mi?
Şüphesiz itenler. Bugün köylerimizde arazi kullanımı hayli düştü. Düşmenin nedeni özellikle kırsal alandaki arazimizin kullanılması halinde bırakın geliri zarara yol açması. Durum böyle olunca özellikle gençler çareyi kente göç etmekte buluyor. Köylü çaresiz bir durumda.

Toprağımızın bir kısmı ekilemiyor. Ekilen alandaki çiftçi mutlu değil. Bir tarım ülkesi olan Türkiye, tarımdan umduğunu bulamıyor. İktidarın izlediği yol yanlış. Ülke tarım politikasından yoksun. Üretmeden köylüye dönüm parası ve benzeri ödemeler yapılıyor. Köylümüzün çoğu bu ödemeleri alıp kentte yaşıyor. Toprağı işlemeden, ekonomiye katkı sağlamadan birilerine ödeme yapılıyor. Olacak şey mi? Şüphesiz olmamalı. Aslında bunun sorumlusu iktidar. Çalışmadan kazandırma yolunu tercih ettirmeye çalışıyor.

Bu gün işletilemeyen araziden dönüm parası alınıyorsa, yarın işletilme zorunluluğunda o çiftçiyi tarlaya sokamazsınız. Köylü çalışmalı. Alın terinin karşılığını almalı. Böylece köyler boşalmaktan kurtarılacağı gibi tarım arazilerimizden de yararlanmış oluruz. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, iktidara mesaj vermeye çalışıyor. Köylerin boşalmasının önlenmesini istiyor. Haklı olarak. Ya iktidar?
Benim anladığım kadarıyla köyleri mahalleye dönüştürmeleriyle çiftçi kaldığını unutuverdiler! Ne dersiniz?

/Avni DEMİR
26.05.2014

Tok Haklı

İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok'un... Mikro milliyetçilik söylemlerine katılıyorum!
***

Köylere, ilçelere kadar indirgenmiş bir milliyetçilik... Onu her şeyin önünde tutma... Samsun'a yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisidir! Kültürü, örf ve ananeyi yaşatmak için yapılana sözüm yok... Ama köy, belde, ilçe derneklerini... Kutuplaşma haline getirip... 'Hemşehri'yi daraltmak... Sadece 'hemşehri' ekseninde irtibat kurup... Ticareti, siyaseti, paylaşımı ona göre yapmak... Ne Samsun'a bir kazanım getirir... Ne o köylere, ilçelere... Ne de 'hemşehri'lere... Sadece o mikro milliyetçi grupların yönetimini eline geçirmiş olanlara çıkar sağlar o kadar!
***

Türkiye'nin büyük illerinde... İnsanlar geldikleri kentlerin derneklerini kurar... Kültürünü, örfünü, adetini yaşatır... Ama bazıları vardır... Geldiği şehirle hiç bağı kalmamasına... Sadece şehrinin ismi yazan dernekte bir yer edindiği için... Seçim zamanlarında... O kentin koltuklarına talip olur! Ortalığı birbirine katar! Aday gösterilir... Seçim biter... Bir daha görene aşkolsun!
***

Mikro milliyetçilik tehlikelidir... Hele hele Samsun'da... Bu şehirde yaşayanları.... Geldikleri illere, ilçelere, köylere, bölgelere ayırırsanız... Ne birlik kalır ne de dirlik... Bu ayrımdan elbette çıkar elde edenler olur... Ama bu şehirde yaşayan insanları dost değil.. Düşman yapar! Çünkü... İnsanlar nerede doğacaklarına karar veremezler... Önemli olan... Bugün hissettikleridir... Kendilerini nereye ait gördükleridir...
***

Nüfus cüzdanında Samsun yazan nice insan vardır... Samsun'la ilgisi, alakası, sevgisi kalmamıştır... Kimliğinde başka bir şehir yazan birçok insan vardır... Samsun denilince yüreği kıpraşır... Bu şehirde olmaktan, yaşamaktan mutludur... Samsun'u kendine vatan yapmıştır da... Nüfus cüzdanında geldiği yer öylece kalmıştır!
***

O nedenle... Başkan Tok, yerden göğe kadar haklıdır... Samsunluluk ruhu... Nüfus cüzdanında değil... Yürekte yer alır... Eylemle, söylemle, icraatla ortaya çıkar!

/Erdem EROL
26.05.2014