Önceki akşam, Okan Bayülgen'in programına, Enver
Aysever konuktu. Konu, yerel seçimler üzerinden seçmen profiliydi... Türkiye
seçmeninin karakteristik özellikleri konuşuluyordu... Genel sav, seçmeninin
güce tapan, "şaşalı" seçim propagandalarına gönlünü kaptıran, şekle
önem veren bir yapısı olduğu yönündeydi... Aynı şekilde, Avrupa seçmeninin
genel durumu, seçimlere, adaylara, projelere bakış açısı hakkında da Türkiye
seçmeniyle karşılaştırmalar yapılıyordu...
Aysever, konuşmasında İngiltere'den örnek vererek,
adayların seçimlerden bir buçuk sene evvel, projeleriyle sahada olduğunu, kapı
kapı dolaşarak projelerini anlattıklarını söylüyordu... Aysever anlatırken,
şöyle Samsun'daki adaylar ve aday adayları geldi gözümün önüne... Proje adamı
olmak çok farklıdır...
Hele ki, teknik donanımı olmayan birisinin Samsun'u
"abad edecek" projeler açıklaması, farklı bir duygu uyandırır bende.
Ayakları yere basmaz. Ama yine de umutlandırır... Adaylar içerisinde,
"broşür belediyeciliğini" seçenler var... Bazı projeleri özellikle
inceliyorum. Yapılma olasılıkları hakkında kafa yoruyorum. Ama olmuyor,
"boşa koysam dolmuyor, doluya koysam almıyor"... Tabi bunların
yanında, hiçbir perspektifi olmayan adaylar da var. Hiç değilse "broşürcü
adaylar" onlardan daha hazırlıklı durumda... Hiç değilse, projeler yalan
yanlış da olsa, ayakları yere basmasa da, birileri sorduğunda, ellerinde
sunabilecekleri, cevap verebilecekleri, somut olarak söyleyebilecekleri bir
şeyler var...
Projesi olmayanlar, seçimden başlı başına ümidini
kesmiş kesim. Seçimi kazanamayacağını bilen ama "reklamın iyisi kötüsü
olmaz" deyip, bir sonraki genel seçime vekillik için göz kırpanlar
genellikle bu isimler... Projesi olmayan adayların, ezkaza seçimi kazandıkları
taktirde sudan çıkmış balık gibi kalacakları da aşikar... "Projesizler",
öyle bir seçim stratejisi yürütüyorlar ki, sıf eleştirmek adına, halkın memnun
olduğu çalışmaları bile mezara gömüyorlar... Örneğin, CHP'li Sayın Tarık
Cengiz, kazandıkları taktirde, ilçe minibüslerini şehre sokacaklarını
söylüyor... Sorunu bir çırpıda çözeceğini iddia edenler, tavırlarını minibüsçü
eylemlerine destek vermeyerek gösteren, raylı sistemi protesto etmeyen; aksine,
daha çok kullanarak aslında bir "tavır" sergileyenleri görmezden
geliyor.
Aslında, adaylar; çağın gerektirdiği, Samsun'un
hayata geçirmekte çok geç kaldığı bir projeyi de eleştiriyorlar... Elbette ki,
bu eleştirilerde haklılar. Çünkü, dolmuşa binmeyen, raylının konforunu
anlayamaz... Eskiden, Samsun'da ulaşım, ilkokuldaki matematik soruları
gibiydi... "Atakum'da A noktasından dolmuşa binen X kişisi, Samsun'da
varacağı B noktasına dolmuşun her köşe başında yolcu almak için durduğunu ve
ortalama 40 kilometre
hızla gittiğini hesaba katarsak, kaç saatte varır?" Şıklar, A) 1 saat, B)
2 saat, C) 3 saat, D) 4 saat, E) Şoförün keyfine bağlı.
İşin esprisi bir yana, Samsun'da ulaşım böyleydi...
Hala kentin bazı noktalarında minibüs ulaşımı maalesef bu şekilde. Bunları
yaşamayanlar, raylı sistemin rahatlığını bilemezler... Atakum halkının büyük
çoğunluğu, raylı sistem için için duacı. Elbette ki, minibüsçülerin bir ekmek
mücadelesi var. Eğer ortada bir mağduriyet varsa, giderilmesi için ortak çözüm
yolu bulunmalıdır... Adaylar, bu mağduriyet yönünde öneriler sunabilirler... Ama,
halkın büyük bir kesiminin memnun olduğu, bunu tavırlarıyla da belli ettiği,
temiz, çevreci, pratik, hızlı bir ulaşım aracını, sırf anlık "alkış"
sevdasına çöpe atmak, adayların ufkunu kapatıyor...
Kısacası, projesi olmayan adaylara, özellikle de
"Samsun'da yaşamayanlara" sesleniyorum... Lütfen, ulaşım ile ilgili
eleştirilerinizi yapmadan evvel... Tebdili kıyafet önce bir minibüse, ardından
da tramvaya bilmenizi rica ediyorum... Hiç değilse, şehir dışından gelen bir
misafirimin dediği gibi, “Samsun'a kadar gelip, tramvaya binemeden geri
dönmemiş” olursunuz... Sağlıcakla kalın...
/Miraç ÖZTÜRK
22 Ocak 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder