23 Şubat 2007 Cuma

Kent Kültürü; Demirciler Yokuşu’nda Son Demirci



Şehirde yaşamayı anlamlandıran, yaşananları tutanaklaştıran, tarihi ile bu günü arasında çoktan kurulması gereken köprüleri kuran ve yarına taşınması gerekenlerin işaretini veren bu derginin…


Bu şehrin caddelerinden daha bir farklı ve daha bir duyarlı geçelim. Şimdi yanı başından geçtiğiniz konak, birkaç yıl önce köhne ve yıkılmak üzere olan izbe bir yerdi. Birileri, bizlerin hiç tanımadığı birileri, burayı geçerken bakılabilecek hale getirmek için uğraşmışlar. Eski kimliğine yeniden kazandırmışlar. Değmiş doğrusu.

Bu yoldan geçerken dikkatli geçmeniz gerekecek; çünkü burada akşamları inler cinler top oynuyor. Şehrin ortasındaki bu bina kaç kişinin evine ekmek götürmesini sağladı? Çoktan unutulmuş. Bu bina neler yaşadı ve neler gördü? Her bir taşında yüz yıllık yalnızlık ve sessizlik hakim. Şimdi yanından geçerken kafanıza bir kiremit düşebilir, size düşman gibi saldırabilir bu bina. Sizden bu halinin hesabını sorabilir.

Bu şehrin görmeye alıştığınız her bir parçasını daha bir ilgiyle ve hatta saygıyla karşılayın bu kez. Çünkü, yarın burada olmayabilir. Çok hızlı değişiyor bu şehir. Herkesin kafasında kent adına olmasını istediği bir düşüncesi var. Hepsi de kent adına yararlı şeyler olmayabiliyor tabii ki.

Yokuş aşağı indiğiniz veya yokuş yukarı çıktığınız bu caddenin ismini biliyor musunuz? Nedir? Demirciler Yokuşu... İsmi neden böyle?

“Eskiden sadece çekiç seslerinin duyulduğu bu yokuşa kurulu arastada şimdilerde tek bir demirci dükkânı şehrin gürültüsünü sükûnetle karşılıyor… Estetiğimizi sentetik çerçevelere kilitlemiş. Örsün üzerindeki kor, demire olanca ağırlığı ile inen çekiç neyi anlatır? Bir ata sanatı, son demlerini yaşıyor gözümüzün önünde.. Yüzlerce yıllık bir sanat. Ateşe gönlünü vermiş ince bir sızı gibi metalin gövdesine sürgün serinlik.. Demirden dağları eriten efsane; Ergenekon.. Ocakta alev harlandıkça, örsteki demir dövüldükçe hayat, geçmiş zamana gölgemizi düşürüyor. Örsün başındaki ihtiyar, demire her çekicini indirişinde ses zamanı öteliyor. Ekmeğe katık zeytin, ocağa ilişmiş kara demlikte fokurdayan ıhlamurun kokusu yorgunluğumuzu alıyor. Ekmeğini demirden çıkarmak zor zanaat..”

Kent Kültürü’nün üçüncü sayısı da yine sessiz sedasız çıktı. Şehirde yaşamayı anlamlandıran, yaşananları tutanaklaştıran, tarihi ile bu günü arasında çoktan kurulması gereken köprüleri kuran ve yarına taşınması gerekenlerin işaretini veren bu derginin şehir için ne kadar gerekli olduğunu önsözünden iktibas ile netleştirelim; “ Kitapevine giren hanımefendi, Kent Kültürü’nün 2. sayısını sorar büyük bir heyecanla. Kitapevinin sahibi şu an ellerinde kalmadığını, belki yarın için bulabileceğini söyler. Hanımefendi, kapıdan çıkarken sorar; “Kent Kültürü sizin için ne anlam ifade ediyor?” Cevap; “Bu dergi bir kentte yaşadığımı hissettirdi

Kent Kültürü bu sayısında; Samsun kültürüne bütün yürekleriyle katkı sağlayan Gazi Belediye Başkanı Süleyman Kaldırım ve Canik Belediye Başkanı Osman Genç’e teşekkür ederek bitiriyor önsözünü.

 23.02.2007 
/Recep Yazgan