30 Nisan 2014 Çarşamba

Dere Islahları…

Samsun’da uzun bir süreden beri dere ıslah çalışmaları sürdürülüyor. Bu çalışmalar bir süre daha devam edecek. Böylece dere ıslah çalışmalarının tamamlanmasıyla sel korkusu sona erecek. SASKİ Genel Müdürü Coşkun Öncel, Atakum’daki Kurupelit Deresi ile İlkadım’daki Baruthane Deresi ıslah çalışmalarına iki milyon lira harcadıklarını açıkladı. Diğerlerine ne harcanır bilinmez. Günü gelince ve çalışmaları tamamlanınca açıklanır herhalde. Beni bu ıslah çalışmalarına ne kadar harcandığı kadar derelerin kapatılmasına harcanan da ilgilendiriyor. Çünkü kapatılan dereler için çarçur edilen para hepimizin. Kim kapattıysa, böylece de yanlış yaptıysa bu çarçurun sorumlusu. Yani Büyükşehir Belediyesi.

Islah çalışmalarına harcanana acımamak gerekir. Zira gerekli olan bir çalışma. Bu konu beni uzun süredir rahatsız ediyordu. Hesapsız-kitapsız hareket edip dereleri kapatmak bilgisizlik ürünü olduğu kadar, büyük bir hatadır. Bu hata tüyü bitmemiş yetimin hakkını çarçur etmiştir. Samsunluları zorluklarla karşı karşıya bırakmıştır. Trafik keşmekeşliğine yol açmıştır. Samsunlunun aldatılışının bir eseridir. Seçimler öncesi de dile getirdim. Şimdi de. 12 yıldır Samsun sürekli kaybediyor. Kaybettiğimizi anlamamakta ısrar ediyoruz. Israr ettiğimiz gibi ödüllendiriyoruz da. Diyeceksiniz ki; kendi düşen ağlamaz. Doğru. Ağlamayı becerebilseydik. Gerçekleri görebilseydik. Samsun böyle kan kaybeden, parası çarçur edilen olmazdı.

Seçimler öncesi dört ilçeye sözde hizmet veren Büyükşehir Belediyesi şimdi 17 ilçeye hizmet vermek durumunda. Verebilir mi? Geçmişi en iyi örnektir. Dört ilçenin geleceğini karartan bu belediye 17 ilçeye ne verebilir ki? Bunu bilenler sandıkta Yusuf Ziya Yılmaz’dan yana olmadı. Bilmeyenler ise aldandı. Hem de farkına varmadan.  Bizden sadece hatırlatması.

/Avni DEMİR
30.04.2014

Kağıttan Dernekler

Sivil Toplum örgütleri hiç şüphesiz demokrasinin olmazsa olma kurumlarıdır. Ülkemizde de ilimizde de birçok dernek, sendika, vakıf, oda adları altında çok sayıda sivil toplum örgütü bulunmaktadır. Yapılan çalışmalara göre Türkiye genelinde 100 bin civarında Samsun’da ise 1700 dernek olduğu görülüyor.

Samsun’un 1milyon 250 bin nüfusu üzerinden hesap ettiğinizde 1700 dernek sayısı çok değil. Ancak faaliyetleri ve etkileri açısından bakıldığında siz de benim gibi 1700 sayısını abartılı bulabilir, bundan çoğunun tabela dernekleri olduğu sonucunu çıkarabilirsiniz. Ki aynen öyledir de. Çoğunun ne adları bilinir ne yöneticileri. Yerleri de kendileri gibi kağıttandır.

Peki o zaman neden bu kadar dernek kurulur? Samimi gerekçe ve amaçlarla kurulan çok azı birlik ve beraberlik, az buçuk da şehre katkı için kurulursa da bunların bile çoğunun dağılması ya da kağıt üzerinde kalması kendi aralarındaki birlik ve beraberliğin bozulması hatta kavga çıkması nedeniyledir. Yine kağıttan derneklerin bir kısmı lokal, kahve, oyun amaçlıdır. En çok duyduklarımız ise hemşehri dernekleridir.  Bunların azı samimi olmakla beraber çoğunun amacı seçime yöneliktir.

Çoğunun amacı; Yerel ya da genel seçimlerde söz sahibi olmanın ötesinde aday olmak, üyeleri üzerinden siyasetçiyi baskı altına almak hatta tehditte bulunmaktır. Seçimler öncesi birkaç toplantı, birkaç kahvaltı, yemek, sonrası ara ki bulasın bu kağıttan dernek yöneticilerini.

Evet! STÖ’ler önemlidir.

Hemşehri dernekleri de bir STÖ’dür ancak bu derneklerin seçim malzemesi, gücü olarak üye ve hemşehri sayıları üzerinden siyaset ve siyasetçiyle pazarlık aracı olarak kullanılmasının doğru bir netice vermediği bu seçim sonuçlarıyla da ortaya çıkmış, bu doğrultuda hareket eden dernekler hiç olma noktasına gelmiştir.

Derneklerini yok hükmüne dönüştüren bazı arkadaşların da en azından kendilerini kurtarmak için bükemedikleri elleri öpmesi de dikkatlerden kaçmamıştır.

/Tevfik DEMİR
30 Nisan 2014

Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin Resmi Web Sitesinde Arapça Menü Hala Yok!

Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, 2012 Yılının Ağustos ayında gittiği Umre ziyareti sırasında tanıştığı Suudi Arabistan vatandaşının Samsun’dan haberdar olmaması nedeniyle Samsun’u Araplara tanıtmayı hedefledi. Önce Suudi Arabistan vatandaşını ailesiyle birlikte Samsun’a davet etti. Arabistanlı gördüğü ilgiyi çevresine ve galiba Arabistan’ın Türk konsolosuna anlatınca hikaye daha farklı bir hal aldı. Yılmaz’a Suudi Arabistan’dan teşekkür mektubu geldi.. Yılmaz bu sefer Arabistanlı işadamlarını  Samsun’a davet etmeyi ve Samsun’u Arabistan’da tanıtmayı kafaya koydu..  Yaptı da..

Geldiler.. Geliyorlar heyetler, gruplar halinde.. Yusuf Ziya Yılmaz’ın batılı turistlerin yanısıra, alternatif olarak başka yerlerin, Samsun tanıtımı ve tabi olarak Samsun’un ekonomik gelişimi için arayışı içinde olmasına diyecek bir şey yok.. Diyeceğim başka bir şey…

Yılmaz bu umre hikayesini Erdoğan Tok’un adaylığının başlangıcındaki proje tanıtım töreninde anlattı.. Mart ayının ortalarında..O konuşmasında Yılmaz, Samsun’u Araplara tanıtmak için alt yapı yetersizliğinde de bahsetti. Ve dedi ki, Baktım Büyükşehir Belediyesinin internet sitesinde Arapça menü yok.. Şimdi de yani Araplara tanıtım süreci başladı hala yok menüde Arapça yok..

Yılmaz Arapça bilen birisi kolaylıkla bulur..  Çok aramasına da gerek yok.. Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı Arşiv bölümünde görevliyken işine son verilen iyi derece Arapça bilen bir personeli vardı.. Tabi o zamanlar Samsun’un Araplara tanıtım heyecanı olmadığı için işten çıkarıldı..
O zamanlar bile Yılmaz bu Arap hikayesini herkeslere anlatıyordu.. Samsun Büyükşehir Belediyesi hangi alt yapıyla Samsun’u Araplara tanıtacak merak ediyoruz..

/Recep YAZGAN
30 Nisan 2014

Dursun Ali Tökel Neden Yazmıyor?

Mesleği insan davranışları olanlar insanı sınıflandırmayı sever. İlle de bir kategoriye girmeli ya da bir yerde tanımlanmalıdır insan. Bu insanın kendiliğini keşfinden sonra önemli bir haslet olup çıkmıştır. Her ne kadar bazı kusurları sayılsa, herkesi bir çerçevede toplamak mümkün olmasa da şimdi de bir kategorilerime işine de biz girişelim. Her sınıflama bir hatayı içerir düsturunu unutmadan…

İnsan kısım kısım… Kimi okur. Kimi yazar. Kimi konuşur. Kimi yapar.

Okur insan; kitapların peşindedir. Okudukça derinleşir. Detayların, estetiğin ve ruhun hasreti onda yeni okumalara neden olur. Dünyasını okumaları ile şekillendirir. En nihayetinde okuduğundan dünyaya,  dünyadan okuduklarına ulaşır. Kendine bir anlam yapar sayfaların arasından. Anlamında daralır, ya da anlamı açar onu yeni dünyalara.

Yazan insan; sözün ötelere ulaşmasının ancak yazıyla mümkün olduğu bilincini kavramıştır. Yazmak eyleminin derinliğine dair bir inanç taşır. Bilir ki söz uçar yazı kalır. Her kalem darbesi, klavye tıkırtısı ile eritir karanlığı. Kelimeleri seçerken bir dünya tercihinde bulunur.

Konuşan insan; sözün büyüsüne kapılmıştır. Söz, ki; başı eden yerinden, onun için eylemin merkezidir. Söz etmek, söze gelmek, söz edilmek, sözünü esirgememek için yaşar. Sözde olmak, var olmak gibidir. Sözü geçiyorsa eğer gücün başka bir delili aranmaz. Sözü edilmiyorsa heyhat… ne hüzün, ne hüsran.

Yapan insan; bir hareket merkezidir. Eylemin kalbini tavırlarında şekillenen davranışlarıyla bulur. Var olmak davranışlarında gizlidir. Varlığı duruşunun gücüyle şekillenir.  Kuru lafa, eyleme geçmeyen bilgiye, rotatiflerde solgun metinlere aşina değildir. Kimi davet edecekse, eylemin mekanında konuk eder. Var olma sancısına bir adım daha ileri giderek cevap verir.

Peki hepsi bu kadar mı? İnsanın kısımlığı meselesi bununla sınırlanamaz elbet. Bu hasletler birbirini içerse de çok az insanda her biri aynı anda beceri alanında vaki olur.  Her bir yan bir diğerinin ya besleyicisi, ya da daraltıcısı olur. Baktığınız yere, bakacağınız şeye göre ekleyebilir çıkarabilirsiniz. Bizim baktığımız yerden bir beşinciyi ekleyecek olursak; bütünü dengede tutan insanı konuşmak gerekir. Yani, yazan, konuşan, okuyan ve yapan insan…

Okumaları ile derinleşen, yazıları ile düşündüren, sözü ile davet eden, eylemi ile örnek teşkil eden insan… Şöyle bir bakındığınızda etrafta çok olmadıklarını görürsünüz. Daha geçenlerde internet mahfillerinde okuduğum bir soru var. “O söylediğinde doğrudur diyeceğiniz kaç insanımız var?” diye. Sahi kaç kişimiz var, sözüne hareket edeceğimiz, davranışına sözümüzü katacağımız, yazdığını gönlümüzce okuyacağımız, okuduğuna gıpta duyacağımız…

Tüm bunları değerli hocam Sn. Dursun Ali Tökel beyefendinin artık bu sitede yazmama kararından sonra yazdım. Bu sitenin genel yayın yönetmeni Recep Yazgan beyefendi her ne kadar uzun zamandır ısrar etse de bendeki yazma arzusu hocanın yazmama kararından sonra daha bir nüksetti.

Evvela haddimizi bilerek başlamak lazım. Hocanın yazmama kararını tartışmak, sözüne söz etmek gibi bir niyetimiz yoktur. Yazmadığında okurda doğacak boşluğun telafisi bizim kırık kalemimizle hiç mümkün değil. Fakat yazılarının müdavimi bir okur olarak onun yazma kararından caydıran sebeplere bir çift laf etme hakkımız bulunmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde Dursun Ali hoca Twitter da “İnsanlar otururlar, konuşurlar, çekişirler; ölümlerinden sonra kıymetlerini ahuvahla anacakları insanların ölmelerini beklerler.” deyince ben nihai kararımı verdim, karınca kararınca, elimden geldiğince yazacaktım. Ve en nihayetinde huzurunuzdayım.

Dedim ya, hocanın kalemi susunca daha bir depreşti yazma arzum. Hoca kuru bir yazıcı olmanın ötesinde bir eylem adamı olmaklığını yazmadığında da göstermiş oldu. Bazı yazarların yazması bir mühim olduğu gibi yazmaması da mühimdir.

Hoca artık bu sitede yazmıyor. Bu yazmama eylemini yazı ile ifşa etmekten dahi geri duracak kadar küskündür, ve dahi kızgındır.

Aynı mecraları kullanıp, benzer itikadi yönelişlere tanık olduğu yazarların duruşu nedeniyle bir tavır göstermektedir. Örtük biçimde ilerleyen, aslında gerçeği kavradığınızda tüm değerlerinize bir siyasi hırs nedeniyle olduğunuz keşfedeceğiniz öfke savuran yazılar nedeniyle yazmamaktadır.

Bir alt satır bir üst satır farketmez. Okurunun düşünce boyutuna hakaret eden, anlamları bir körleşmeden öteye geçemeyen yazarlar nedeniyle kendini cephe gerisine çekmiştir. Bir hafta boyunca sancısıyla kıvrandığı metinlerin karşılığını bulaşık suyu mesabesinde sunulan, sözde karşı fikirler nedeniyle küsmüştür. Oysa biliyorum ki asıl içinin yanması (ki; bu sızıyı vicdan taşıyan herkes yaşamaktadır) karşı karşıya olduğumuz bu insaf savrulmaları nedeniyledir. Bir Müslümanın yüreğine dokunduğunda acısını duyacağı gıybet-iftira karşısında, kendisini hırslarından yana konumlayanlardan, büyük düşlerin küçük siyasalarıyla başarı umanlardan uzak tutmaktadır.

Bir diğer kırılma, genel yayın yönetmenleri, editörler, site sahipleri mecrasındandır. Çoğulculuk adına vazgeçtikleri kalitenin, esteğin bedelini henüz ödememiş Anadolu basını henüz gerçekleştiremediği estetik devriminin bedelini ancak okur vicdanlarında ödemektedir. Bu bedelin henüz maddiyat bahsinde esamesi okunmamaktadır.  Şahsen biliyorum, hocanın üzerinde ısrarla durduğu, italik bölümler, satır dizaynları, kalın puntolar, editörler açısından görsel kalem cambazlığından ibarettir, anlam içermez.

Kendilerinin devlet dizaynındaki okullarda öğrencileri olmadığım ama rahle-i tedrislerinde lisans öğrenciliğimden bu yana ilk mektebi aşamamış, sınıf tekrarlarıyla okulu uzatan talebeleri olduğum, Şaban Sağlık, Şahin Köktürk, Dursun Ali Tökel üçlüsünün sonuncusu değerli hocam. Uzak durmak iyidir esasında. Malum; her temas bir iz bırakır. Aynı mecrada olmak çoğu zaman benzeştirir sizi. Tanınmaz hale geliversiniz ansızın. Oysa düşüncenin, yazının mecrası kendini bulur. Okuyan, yazan, konuşan ve yapan bir eylem adamı olarak kalbinizi korumak vicdanınızı rahatlatmak adına okuru öksüz bırakmamak lazımdır.

Söylediklerinize “O söylüyorsa” gözüyle baktığımız sayın hocam. Kaç kez yazılarınızı paylaştım. Kaç kez tavsiye edip, derslerimde konu ettim. Mesela;  “Menkıbelerle dersi süslerdik, ama menkıbelerle hakikat inşasına kalkmazdık!”, “Hazzını bütün erdemlerin ötesinde gören insan, kendi çıkarlarına dokunulduğunda nasıl da hayvanlaşır!”, “Duygularımızın esiri olursak, duygumuzun oyuncağı oluruz, onları kontrol edersek şerlerinden emin oluruz, amma eğer onları transfer edersek o zaman onların efendisi oluruz.” Her biri ayrı bir derinlik taşıyan estetikle bütünleşmiş yazılar. Şimdi okura eski metinleri dönüp dönüp okumak mı düşecektir.?

Sayın hocam, bütün editörlere, gücünü ancak kirli siyah boyalardan alan teknik adamlara, paragöz medya sahiplerine, emelleri müphem gölgeler içeren yazarlara rağmen bir kalem cephesi de ben açıyorum ardınızdan. “İnanıyorsan önce yap, sonra açıklarsın” demiş çünkü birisi.

/Cem GENÇOĞLU
30 Nisan 2014
http://www.akasyam.com/kose-yazisi/875/dursun-ali-tokel-neden-yazmiyor.html

29 Nisan 2014 Salı

Saathane'de Neler Oluyor? Kamuoyu Bilgilendirmesi

Samsun Belediyesi Muzaffer Önder döneminde Saathane Bölgesi için şehir plancısı Erkan Uçkun'a koruma amaçlı bir imar planı hazırlatır. 1992'de yürürlüğe giren bu plan ile Büyük Cami'den Yalı Camisi'ne kadar olan bölgenin tarihi dokusu koruma altına alınmasına rağmen, zaman içinde bölgede bazı yapılaşmalar yaşanarak şimdi Büyük Cami ile Şeyh Hamza Sokak arasındaki altı katlı binalar ile bulvarın kenarında bulunan FinansBank şubesinin olduğu sekiz katlı bina bu koruma yasağını delmiş oldu. Bütün olumsuzluklara rağmen bölge, tarihsel çarşı vasfını koruyarak bugüne kadar bozulmadan gelmeyi başardı. Saathane'nin 300 yıllık ticari bir tarihi bölge olduğu, Büyükşehir Belediyemizin hazırlattığı Samsun Tarihi kitaplarında da açıkça vurgulanmıştır. Bölgenin bu tarihi arasta dokusunu koruyarak birçok ilimizde çok güzel uygulamalarını gördüğümüz şekilde restore edilerek gelecek nesillere aktarılmasını beklerken, Büyükşehir Belediyemiz 2011 yılı başlarında hazırladığı bir imar planı ile bahse konu bölgede tescil edilmiş (medrese, Taşhan, cami ve hamam) dört adet tarihi bina dışındaki bütün binaların yıkılarak bölgenin ticaretten arındırılacağı bir meydana dönüşecek bu plan ortaya çıktı.

Bölge esnaf ve mülk sahiplerinin işyerlerini yok edecek ve mülkiyet haklarını sembolik bedellerle teslim alacak, hukuk dışı yaptırımlar taşıyan bu uygulamaya karşı bölge esnafının verdiği mücadele üçüncü yılını doldurmuştur. Bu üç yıllık süreçte Büyükşehir Belediyemiz hukukun boşluklarını da kullanarak, verilecek kararların nihai sonucunu beklemeden yaptığı yıkımlarla bu tarihi ticaret bölgesini maalesef bir afet bölgesi görüntüsüne çevirmeyi başarmıştır. Bu üç yıl içinde belediyenin en selahiyetli ağızlarından verilen demeçlerle bölge esnafını yıldırmayı hedefleyenler, esnafın açtığı davalar sonunda yaptığı imar planı Danıştay’ca reddolunmuş, 2. Etap'taki Uygulama İmar Planı da Samsun İdare Mahkemesince iptal edilmiştir. Bu yargı kararları karşısında bahse konu iki imar planını terk etmek zorunda kalan Büyükşehir Belediyemiz yeni bir imar uygulamasını Büyükşehir Meclisi'nin yaptığı ilk toplantıya yetiştirerek, yenilenen merkez üyeleri ve ilçelerden katılan diğer meclis üyelerinin konu hakkında tam bilgilendirilmesi yapılamadığından, oybirliğiyle bu plan meclisten geçmiştir.

Bölge esnafına üç yıldır yapılan bu zulüm ortaya çıkan yargı kararlarıyla kısmen önlendi denilirken, Büyükşehir Belediyesinin yaptığı bu dördüncü plan değişikliği ile esnaf ve mülk sahipleri tekrar maliyeti yüksek bir hukuk mücadelesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Bir taktik olarak bölgenin mimari yapısını azami bozarak esnaf üzerinde ticaretini köreltici etkisini sürdüren Büyükşehir Belediyemiz, yargı kararlarıyla da netleşen yaptığı hataların ceremesini de Samsun halkının sırtına yüklemektedir.
Bugüne kadar bölge ensafının verdiği uğraş bölgede karma bir plan yapılarak, bir yandan tescilli tarihi eserler ortaya çıkarılırken diğer yandan Samsun'un tarihi hafızasında uzun yıllar yer tutmuş Saathane çarşılarının restore edilerek korunması amacını taşımaktadır.

Bölgedeki sokak adları bu ticaret tarihinin canlı delili olup Eski Telgrafhane Sokak, Balık Pazarı Sokak, Patlıcan Pazarı Sokak, Çarıkçılar Sokak, Buğday Pazarı Caddesi, Çarşı Karakolu adlarını halen taşımaktadır. Eski Telgrafhane Sokak ise adını Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı için Samsun'a çıktığında Karargaha çektiği ilk telgrafın çekildiği telgrafhane binasının bu sokakta bulunmasından almıştır.

Bursa'da yapılan Tarihi Çarşılar Sempozyumu'nda Türkiye'nin önemli çarşı dokuları anlatılırken, çarşılar bölgeye açılan eski dar sokakların çokluğuna göre de sıralanmıştır. Yurdumuzda dokuzu aşan sokağın açıldığı TEK çarşı ise, 12 sokağın açıldığı Tarihi Saathane Çarşısı'dır. Ve tarihçilerimiz tarafından özenle ortaya konan bu bilgilere rağmen, Samsun halkına tarihin bir mirası olarak kalan bu çarşılar bugün maalesef bir meydan açımı için yok edilmek istenmektedir. Samsun olarak Tarihi Bedestan'ı, Demirciler Yokuşu'nu ve eski evleri koruyamadık derken aslına uygun son örnekleri taşıyan bu tarihi dokuyu da maalesef kaybetmek üzereyiz.

Bir sonraki yazımda Saathane Bölgesi ile ilgili üniversitelerimizin tarih ve sanat tarihi hocalarının resmi raporlarla ortaya koyduğu belgeleri de sizlerle paylaşacağım. Kim bilir tarih adına belki aklıselim hakim olur! Bir Samsunlu olarak bu konuda bütün çabam, Saathane Çarşıları gibi Samsun'un ticari hafızası olan ve hemen hepimizin yaşamından kesitler taşıyan bu ticari bölgeyi kaybetmeyelim diyedir.

/Yücel TÜRE
29 Nisan 2014

Samsun'un Utandıran Rekoru

"Bugün çocuk olmak” başlığı ile daha 2 gün önce TÜİK'in çocuklar üzerinde yaptığı araştırmanın verilerini ele almış ve ülkenin neredeyse artık kanayan bir yarası haline gelen çocuk gelinlere yönelik TÜİK'in rakamsal verilerini açıklamıştık. Yine aynı kurumun yaptığı araştırma içinde 16-17 yaş grubu kızların yüzde 69.9’u kendisinden  6  ve daha büyük yaşta bir erkek ile evlendirildiklerini hatta çocuk gelinlerin yüzde 15.2’sinin ise eşi ile arasındaki yaş farkının 11 ve daha yukarı olduğuna dikkati çekmiştik.

Ama biz tüm bunları yurt genelinde k verirken kendimizi yani Samsun'u hepten unutmuşuz. Unuttuğumuz o konuyu da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ TBMM'ye sunduğu çocuk gelinlerle ilgili listesi ile hatırlattı. Bakanın meclise sunduğu listeye göre; Samsun'da tam 59 kız çocuğu yaşları büyütülerek evlendirilmiş ve bu sayı bir Türkiye rekoru olmuş.  Bozdağ’ın açıklamasına göre 2002-2012 yılları arasında 8 bin 256 kız  çocuğu  evlenebilmek için mahkeme kararıyla yaşını büyüttürdü.

Rakamlar il bazına indirildiğinde ise Samsun 59 kız çocuğunu yaşı büyütülerek evlendiren iller sıralamasında ilk sırada yer aldı ve bu rakam Türkiye rekoru olarak da kayıtlara geçti. Bizler kalkınma, yatırım, ekonomi, istikrar, tanıtım, turizm derken en önemli olanı bu çocuklarımızı ve onların ailelerini eğitmeyi unutmuşuz. Her halde yapılacak tek şey bu rekordan kurtulmak olmalı. Bundan sonra sanırım çok fazla söze de gerek yok...

/Salim SÜRMELİ
29.04.2014

28 Nisan 2014 Pazartesi

Kılıçdedeli Tatarlar Ve Türkmen Hançerlü Oymağı

Türkmen Yörüklerinden 'Hançerlü'lerin kurduğu bir mahalle, Hançerli... Samsun'un iki kalesinden birisi, Kadifekale... Müslüman Samsun ile Kafir Samsun arasında sıkışmış bir yer, Karasamsun... Türkiye'de örneği olmayan bir mahalle, Kökçüoğlu... Ve Tatarların kurduğu mahalle, Kılıçdede...

Dünden devam ediyoruz... Hançerli, Hastane, Hürriyet, İlyasköy, İstasyon, Kadıköy, Kadifekale, Kale, Kalkancı, Karadeniz, Kılıçdede, Karasamsun, Saitbey mh, Liman, Kuşçulu, Kökçüoğlu, Kışla ve Kıran mahalleleri ile kısa yazı dizimiz son buluyor... İşte Samsun'un mahalleleri ve isimlerinin tarihleri:

Bir Türk Oymağı: Hançerli

Hançerli:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Dilimizde, “ucu eğri ve sivri bıçak” karşılığında bulunan hançer sözcüğü Arapça 'hancar’dan gelmekte olup XV. yüzyıldan beri Türkçe'de kullanılmaktadır (Tietze: 249). Hançer sözüne, aitlik bildiren +li eki getirilerek türetilen 'hançerli' 1872-1875 yılları arasın Osmanlı kayıtlarında mahalle adı olarak geçmektedir (Sarısakal: 121). Osmanlı coğrafyasındaki Türk oymakları arasında “Türkmen Yörükleri” kaydıyla Hançerli (Hançerlü) adına rastlamak mümkündür (Türkay: 405). Diyarbakır, Malatya, Niğde, Mersin ve Bursa illerimizde Hançerli adında yerleşim birimlerinin görülmesi bu oymağın Anadolu’nun değişik yörelerine göç ettiğini göstermektedir. Samsun’da aynı adla bir mahallenin bulunuyor olması bu mahallenin kuruluşunda Hançerli oymağının etkin olduğunu düşündürmektedir. Bu haliyle Hançerli mahallesinin adı Türk boy adlarının yer adı olarak kullanılabilmesi ilkesi uyarınca verilmiş olmalıdır. Diyarbakır, Malatya, Niğde, Mersin ve Bursa illerimizde Hançerli adında köyler bulunmaktadır.

Hastane:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. 1964’te Kökçüoğlu Mahallesi'nden ayrılarak kurulmuştur. (Sarısakal: 153), Mahalle, adını sınırları içinde bulunan Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden almıştır. Osmanlı'nın son döneminde Memleket Hastanesi olarak kurulan hastane Cumhuriyet döneminde uzun süre Devlet Hastanesi olarak görev yapmış, ardından Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne dönüştürülmüştür. Türkçe'de çevredeki yapıların yer adı olarak kullanılması eğilimi mahallenin adlandırılmasında etkili olmuştur. Samsun dışında Sakarya ili Akyazı ilçesine bağlı olan başka bir Hastane Mahallesi bulunmaktadır.

Hürriyet:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Önceleri 19 Mayıs Mahallesi'ne bağlı olan muhit, 1961 yılında Hürriyet adıyla müstakil bir muhtarlık olarak şekillenmiştir. Adını “özgürlük” karşılığında dilimize girmiş olan Arapça "hürriyet" sözcüğünden alan mahalle ilimizin 1994 yılında büyükşehre dönüşmesinin ardından önce Gazi Belediyesi'ne bağlanmış; 2009’da Gazi Belediyesinin kapanmasıyla İlkadım belediyesi sınırlarına dahil edilmiştir. Mahalle adının insani değerler arasında önemli bir yeri olan hürriyet kavramından hareketle verildiği anlaşılmaktadır. Ülkemizde Hürriyet adında çok sayıda yerleşim birimi bulunmaktadır.


Mübadillerin Merkezdeki Adresi: İlyasköy

İlyasköy:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Lozan Antlaşması sonrasında mübadil vatandaşlarımızın yerleştiği bir muhit olan İlyasköy’ün kuruluşu 1925 yılına gider (Sarısakal 162). İlyasköy’ün kuruluşunda Yunanistan’ın Sarı Şaban yöresine bağlı İnceğiz köyünden gelen soydaşlarımız nüfus açısından etkili olmuşlardır (İpek Mübadele ve samsun: 119)1971’de belediye hudutlarına bağlı mahalle olarak mülki tanımlaması değişen İlyasköy, ilimizin 1994’te büyükşehre dönüşmesinin ardından önce Gazi Belediyesine bağlanmış; 2009’da Gazi Belediyesinin kapanmasıyla İlkadım belediyesi sınırlarına dahil edilmiştir.  Muhite bu adın verilmesinde İlyas adlı şahsın payı vardır. Kuvvetle muhtemeldir ki köyün kuruluşunda bu zatın öncülüğü söz konusudur. Türkçe'de yerleşim biriminin geçmişinde izler bırakan kimselerin adının yer adı olarak kullanılması yaygın bir eğilimdir. Türkiye’de Samsun dışında Isparta, Sivas, Amasya, Kocaeli, Çanakkale illerinde “İlyas” adlı köyler bulunmaktadır.


Çevresindeki Yapıların İsmini Ala Mahalleler

İstasyon:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. 1961’de Kılıçdede Mahallesi'nden ayrılarak müstakil mahalle biçiminde şekillenmiştir (Sarısakal: 171) İlimizin 1994’te büyükşehre dönüşmesinin ardından Gazi Belediyesi'ne bağlanan İstasyon Mahallesi,  2009’da Gazi Belediyesi'nin kapanmasıyla İlkadım Belediyesi sınırlarına dahil edilmiştir. Sınırları içindeki tren istasyonu nedeniyle mahalleye bu ad verilmiştir. Türkçede çevredeki yapıların yer adı olarak kullanılması yaygın bir eğilimdir. Ülkemizde İstasyon adlı çok sayıda yerleşim birimi bulunmaktadır.


Kadıların Tesir Ettiği Mahalle: Kadıköy

Kadıköy:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Kadı sözcüğü Arapça'da “hüküm, karar” gibi anlamlar taşıyan "kaza" kökünden gelmektedir. Arapça dilbilgisi kurallarına göre "kaza" kökü esas alınarak “hüküm veren” anlamında "kazı" sözü türetilmiştir. Kazı’daki "z", Türkçe "d-z" arası bir sese karşılık gelir. Türkler "kazı" sözünü alırken d’li söyleyişi tercih etmişler ve sözcüğü "kadı" biçiminde Türkçeleştirmişlerdir. Osmanlı devletinin kuruluş dönemlerinde adli işlerle birlikte idari görevler üstlene kadılar sonraları yalnızca hukuk işleriyle ilgilenmişlerdir. Kadıköy adından anlaşılacağı üzere bu mahallenin geçmişinde imar ya da iskan yönünden kadı efendinin tesiri söz konusu olmalıdır. Kadıköy 1872-1875 tarihli kayıtlarda mahalle olarak tespit edilmiştir (Sarsakal: 121).  Samsun’da aynı adı taşıyan Atakum ilçesine bağlı bir köy ve Alaçam ilçesine bağlı bir mahalle bulunmaktadır. Türkiye’nin pek çok yöresinde Kadıköy adıyla köy ve mahallelere rastlamak mümkündür.


Samsun'un 2 Kalesinden Birisi: Kadifekale

Kadifekale:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Türk yer adlarında çevredeki yapılara ilişkin adların kullanılması eğilimi bu mahallenin adlandırılmasında etkin olmuştur. Samsun tarihiyle ilgili kaynakların belirttiğine göre Samsun’da iki kale bulunmaktadır. Bunlardan ilki Ceneviz döneminden; ikincisi ise Danişmendlilerden kalmıştır. Danişmendlilerden kalan kale içerisinde Kale Mahallesi kurulmuştur. Cenevizlilerden kalan kaleye dek uzanan mahalleyi (Sarısakal: 322) Kale Mahallesi’nden ayırmak üzere bu mahallede eskiden beri bulunduğunu bildiğimiz Kadife Sokak’ın adı "kale" sözcüğüne eklenerek Kadifekale adı elde edilmiştir. 1994 yılında Samsun, büyük şehir belediyesi olup alt belediyeler oluşturulduğunda Kaidfekale, İlkadım belediyesine bağlı müstakil bir mahalle olarak yapılandırılmıştır. Samsun dışında Kadifekale adıyla İzmir’de bir mahalle, Sakarya’da ise bir köy bulunmaktadır.

Kale:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Arapça'dan dilimize geçen "kale" sözcüğü, Türk yer adlarında çevredeki yapılara ilişkin adların kullanılması eğilimi uyarınca mahalleye ad olmuştur. Zira, Türkler tarafından inşa edilen tarihi Samsun kalesi mahalle sınırları içindedir. Günümüzde Kale Mahallesi’nde bulunan Büyük Cami’nin avlu kısmında bu kalenin kalıntılarını gözlemek mümkündür. 1914 yılına ait belgelerde Samsun’un dokuz mahallesinden biri olarak Kale Mahallesini görmek mümkündür. Mahalle için Osmanlı döneminde Mekte Mahallesi, Cami-i Kebir Mahallesi gibi adlar da kullanılmıştır (Sarısakal: 156)  Türkiye’nin pek çok ilinde Kale adıyla anılan yerleşim birimlerine rastlamak mümkündür.


‘Kalkanca’ Değil, ‘Kalkancı’

Kalkancı:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. 1986 yılında il idare kurulu kararıyla müstakil bir mahalle olarak şekillenmiştir (sarısakal 180). 1906 tarihinde F. Cumont tarafından çizilen Samsun haritasında mahallenin kurulduğu bölge Kalkancı olarak zikredilir (Canik Belediye kitabı: 167). Bu kayda göre mahalle adının ses benzeşmesinden hareketle zaman zaman Kalkanca olarak ifade edilmesini yanlış bir kullanımdır. Dolayısıyla doğru biçim Kalkancı olmalıdır. “Ok, kılıç vb. silahlardan korunmak için savaşçıların kullandığı korunmalık” anlamına gelen kalkan adlı teçhizatı üreten kişi karşılığındaki "Kalkancı" anlamındadır.

Karadeniz:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. 1957’de 19 Mayıs Mahallesinden ayrılarak müstakil bir mahalle olarak kurulmuştur (Sarısakal: 167). Karadeniz Mahallesi, ilimizin 1994 yılında büyükşehre dönüşmesinin ardından, önce Gazi Belediyesine bağlanmış; 2009’da Gazi Belediyesinin kapanmasıyla İlkadım belediyesi sınırlarına dahil edilmiştir. Mahalle adını, aynı zamanda bölgeye de ad olan Karadeniz’den almıştır. Türkçede çevredeki su kaynaklarının yer adı olarak kullanılması yaygın bir eğilimdir. Samsun dışında Trabzon, Kastamonu, İstanbul, Manisa ve Tekirdağ illerimizde Karadeniz adını taşıyan yerleşim birimleri mevcuttur.


Müslüman Samsun Ve Kafir Samsun Arasında Bir Mahalle

Karasamsun:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. İlimizin 1994’te büyükşehre dönüşmesinin ardından İlkadım belediyesi sınırları içinde müstakil bir mahalle olarak şekillenmiştir. Samsun, Selçuklu hükümdarı Rükneddin Süleymanşah tarafından 1194’te ele geçirildikten sonra tarihi Amisos’un doğusunda bugünkü Saathane Meydanı civarında Müslüman Samsun adıyla yeni bir yerleşim merkezi kurulmuştur (Tellioğlu Canik: 50-51). Bu gelişmenin ardından şehir Osmanlı hakimiyetine dek Müslüman Samsun ve Kafir Samsun olmak üzere iki kısım halinde varlığını sürdürmüştür. Günümüzde Karasamsun Mahallesi'nin kapsadığı alan geçmişte "Kafir Samsun" adıyla anılan bölge içindedir.

'Kara'nın Nedeni Yangın Mı, İnanç Mı?
Bazı güncel kaynaklarda Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Çelebi Mehmet, Cenevizlilerin elinde olan bölgeyi yani Kafir Samsun’u fethedince Cenevizliler kenti yakarak terk ettikleri için yangın kalıntıları dolayısıyla bölgeye halk arasında "Kara Samsun" denildiği ifade edilmektedir. Ancak bu rivayeti tarihi kayıtlarda bulmak mümkün değildir. Bu noktada muhitin adının yangından önce de Karasamsun olduğu akla gelmektedir. Zira Türkçe'de siyah renk, kara talih, kara gün, kara vicdanlı vb. örneklerde olduğu gibi istenmeyen durumlar için kullanılabilir. Bunun yanında başta Dede Korkut olmak üzere tarihi metinlerde Hristiyanlar için "kara dinli" tabiri kullanılmaktadır (Ergin: 161, 163). Dolayısıyla, Türklerin içinde ikamet eden Hristiyan nüfustan dolayı düşman olarak gördükleri bu muhiti Karasamsun olarak adlandırma ihtimali hayli yüksektir. Yerin çevresinin renk özelliklerinden yararlanmak suretiyle yer adı belirleme Türkçede sıklıkla görülür. Nitekim ülkemizle kara sözcüğüyle başlayan çok sayıda yerleşim birimi bulunmaktadır.

Kavacık:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Kavacık, önceleri Samsun merkez bağlı bir köy iken 2004 yılındaki yerel seçimlerle birlikte mülki tanımlaması mahalle olarak değiştirilmiştir. Kavacık’a ilişkin ilk tarihi kayıtlara Cumhuriyetle birlikte rastlanır. Zira köyün kuruluşu Balkanlardan göçen soydaşlarımız tarafından gerçekleştirilmiştir. Kavacık adı “Çayırın bol olduğu yer, çayırlık” anlamındaki "kava" sözcüğünden (DS VIII: 2686) türetilmiştir. Kava sözcüğüne sevimlilik anlamı taşıyan –cık eki getirilerek “Güzel çayırlık” manasına gelen kavacık sözü elde edilmiştir. Bu durum Türk yer adlarında, çevrenin bitki örtüsünün muhite ad olabilmesi kuralına uygunluk gösterir. Samsun dışında Burdur, Kütahya, Tekirdağ, Edirne, Balıkesir, Çorum, Ankara, Bolu Kastamonu, İzmir ve Bursa illerimizde Kavacık adını taşıyan yerleşim birimleri mevcuttur (Köylerimiz: 435).

Kazımkarabekir:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Kazımkarabekir Mahallesi yeni teşkil eden mahallelerimizden olup ilimizin 1994 yılında büyükşehre dönüşmesiyle birlikte Gazi Belediyesi sınırları içinde konumlandırılmıştır. 2009’da Gazi belediyesinin kapanmasının ardından İlkadım belediyesi sınırlarına dahil edilen mahallei adını Atatürk’ün silah arkadaşı Kazım Karabekir Paşa’dan almaktadır. Türkçede muhitin tarihinde iz bırakmış kimselerin adının yer adı olarak kullanılması yaygın bir eğilimdir. Türkiye’nin değişik yörelerinde Kazım Karabekir adlı çok sayıda mahalle bulunmaktadır.

Kılıçdede:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Adını bu mahallede bulunan Kılıç Dede türbesinden almıştır. Kılıç ya da Kılınç Dede’nin Anadolu’nun Türkleşmesinde ve Müslümanlaşmasında büyük hizmetleri olan Horasan erenlerinden olduğu rivayet edilmektedir. Anadolu Selçuklu hükümdarı Kılıç Arslan’da görüldüğü gibi Kılıç /Kılınç ismi Türkler arasında çok eski dönemlerden itibaren kullanılagelmiştir. Dede, baba gibi unvanlar ise Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen Türkmen kitlelerinde din ulularının adlarında sıklıkla rastlanır. Nitekim Samsun’da mefdun olan bir başka Horasan erinin adı da İsa Baba’dır. Malatya’da Kılıçbaba adıyla bir yerleşim birimi bulunmaktadır. Kılıç Dede adıyla kurulan mahalleyle ilgili ilk tarihi kayıt 1904 yılına aittir. Bu kayda göre Mert Irmağı taraflarında Kırım muhacirleri iskan edilerek Kılınç Dede namıyla bir Tatar mahallesi oluşturulmuştur. O nedenle Kılınç Dede mahallesi Tatar mahallesi kaynaklarda Tatar mahallesi olarak da geçebilmiştir (Sarısakal: 124). Kılıçdede mahallesinin adının dini unsurların yer adlarında kullanılabilmesi ilkesine uygun olarak verildiği anlaşılmaktadır.


Kırancalı Yörük Taifesinin Kurduğu Mahalle: Kıran

Kıran:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Kıran, önceleri Samsun merkeze bağlı bir köy iken 2004 yılındaki yerel seçimlerle birlikte mülki tanımlaması Yeşilkent Beldesine bağlı mahalle olarak değiştirilmiştir. 2009’da Yeşilkent belde belediyesinin kapatılmasının ardından İlkadım belediyesi sınırlarına dahil edilmiştir.  Kıran’a ilişkin ilk tarihi kayıtlara 1642 yılına ait tahrir defterlerinde rastlanır(Öz Avarız: 240). Kurucuları, Osmanlı belgelerinde Kıran, Kıranlı (Kıranlu), (Kıranca, Kırancalı, Kırancalu), (Kırantalı, Kırantalu) biçimlerinde geçen Yörük taifesi olduğundan köy bu adla anılmıştır. Zikredilen Yörükler Sivas, Aydın, Diyarbekir, Bozok, Kengiri, Rakka, Biga ve Kırşehri Sancakları, Samsun ve Bafra Kazaları (Canik Sancağı), İskilip Kazası (Çorum Sancağı), Niğde, Karaman, Konya, Maraş ve Kilis Sancakları, Harmancık (Kırşehri civarında) gibi bölgelerde yurt tutmuşlardır (Türkay 1979: 518). Şu halde Kıran mahallesinin adı Türk boy adlarının yer adı olarak kullanılabilmesi ilkesi uyarınca verilmiş olmalıdır.Samsun dışında başta Giresun ve Trabzon olmak üzere Aydın, Bingöl, Bursa, Kastamonu, Kırşehir, Kütahya, Manisa, Muğla, Uşak, Zonguldak, Karabük, Sakarya, Ordu, Kastamonu, Çorum, Balıkesir, Bolu, Bartın, Çankırı, Hakkari, Sinop, Çanakkale, Düzce illerimizde Kıran adını taşıyan çok sayıda köy bulunmaktadır. Bu tablo aynı zamanda köye adını veren Yörüklerin yerleşme alanlarını da yansıtmaktadır.

Kışla:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Mahalle 1986 yılında il idare kurulunun kararıyla oluşturulmuştur. Kışla Mahallesi, ilimizin 1994 yılında büyükşehre dönüşmesinin ardından, önce Gazi Belediyesine bağlanmış; 2009’da Gazi Belediyesinin kapanmasıyla İlkadım belediyesine dahil edilmiştir. Mahalle adını sınırları içinde bulunan kışladan almaktadır. Kışla sözcüğü Eski Türkçede kışlag biçiminde olup “kış mevsiminin geçirildiği yer” anlamındadır. Zira konar göçer Türkler yazları yaylag denilen yüksek yerlerde kışları ise nispeten alçak ve korunaklı olan kışlag adı verilen bölgelerde geçirmişlerdir. Anadolu sahasında kışla biçimini alan sözcük ordunun sefere çıktığı yaz mevsimi öncesinde dinlenip eksiklerini giderdiği mekanları karşılamıştır. Samsun’da ilk kışla binası 1903 tarihinde inşa edilmiştir (Sarısakal: 133). Kurum, daha sonra Kışla mahallesinin olduğu muhite taşınmıştır. Türkçede çevredeki yapıların yer adı olarak kullanılması kuralı uyarınca mahalle bu adı almıştır. Samsun ili sınırları içinde Alaçam’ın Etyemez ve Zeytinköy köylerine, Salıpazarı’nın Kuşcağız köyüne, Yakakent’in Asmapınar ve Gündüzlü köylerine bağlı kışla adlı yerleşim birimleri bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin pek çok şehrinde bu adla anılan köy ve mahalleye rastlamak mümkündür.


Türkiye'de Örneği Olmayan Bir Mahalle: Kökçüoğlu

Kökçüoğlu:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Türk yer adlarında görülen, şahıs adlarının ya da lakaplarının yer adı olarak kullanılması kuralına uygun olarak Kökçüoğlu namıyla anılan kimsenin adının mahalleye verildiği anlaşılmaktadır. Türklerde oğlu sözüyle biten pek çok lakap söz konusudur. Demircioğlu, Hekimooğlu, Kiziroğlu örneklerindeki gibi babanın mesleği, oğlu sözünün başına getirilerek de lakaplar oluşturulmuştur. Standart dilde “İlaç yapımında kullanılan kök, kabuk, çiçek, yaprak vb. satan kimse” anlamındaki kökçü sözü Samsun yöresinde “Ağır işlerde çalıştırılan işçi” (DS VIII: 2951) karşılığında kullanılır. Sözcüğün her iki anlamının da bir mesleği karşıladığı görülmektedir. Dolayısıyla Kökçüoğlu’nu kökçü ve oğlu sözcüklerinden kurulu birleşik bir ad olarak değerlendirebiliriz.  1914 yılına ait belgelerde Samsun merkeze bağlı dokuz mahalleden bir tanesi olarak geçen

Kökçüoğlu (Sarısakal: 124)  ile aynı ada sahip bir başka yerleşim yerinin bulunmaması mahalle adının kişiye özel bir addan kaynaklandığı tespitini doğrulamaktadır.


Kuşçu Uşakları'nın Kurduğu Mahalle: Kuşçulu

Kuşçulu:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Kuşçulu, önceleri Samsun merkeze bağlı bir köy iken 2004 yılındaki yerel seçimlerle birlikte mülki tanımlaması mahalle olarak değiştirilmiştir. Kuşçulu’ya ilişkin ilk tarihi kayıtlara 1642 yılına ait tahrir defterlerinde rastlanır. Köyün o dönemki adı Yukarıkuşçular’dır (Öz Avarız: 240). 1837 tarihli kayıtlarda Uzgur ve Kıran’la beraber anılan köy, Kuşçulu olarak zikredilmektedir (Erler: 181). Kuşçulu adı kuş avcılığında usta olan anlamındaki kuşçu sözcüğüne dayanır. Osmanlı belgelerinde Kuşçu, Kuşçu Ceridi, Kuşculu, (Kuşcuoğlu, Kuşcu Uşakları) biçimlerinde geçen ve konargöçer Türkmen Yörüğü olarak belirtilen boy tarafından kurulduğu için köye bu ad verilmiştir. Osmanlı kayıtlarına göre Kuşçulu Türkmen Yörükleri Aydın, Saruhan, Ayıntab, Maraş, Adana, Sis, Karasi ve Karahisar-ı Şarki Sancakları, Ergani Kazası (Diyerbekir Eyaleti), Devrekani Kazası (Kastamonı Sancağı), Kızlar Karyesi (Kayseri Sancağı Develi Kazası) gibi bölgelerde yurt tutmuşlardır(Türkay 1979: 555). Samsun’un Çarşamba ve Terme ilçelerinde Kuşçulu; Bafra ilçesinde ise Kuşçular adlı başka köyler bulunmaktadır. Samsun dışında Giresun, Ordu ve Erzincan’da Kuşçulu adlı köyler vardır.

Liman:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Rumcadan dilimize giren liman sözcüğü “Gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal veya yapay sığınak” anlamındadır.  Ondokuzmayısmh: Kırbaç 19 mayıs olmuş 118

Pazar:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Pazar sözcüğü Farsçadan dilimize geçen bir alıntıdır. İlk kez 1485 tarihli Osmanlı tahrir kayıtlarında “Mescid der bâb-ı Pazar” adında bir mahalleye rastlanır (ÖzMah: 246). Bu adı günümüz Türkçesine Pazar Kapısı Mescidi olarak çevirmek mümkündür. Pazar mahallesinde bulunan tarihi mescit göz önünde tutulduğunda Mescid der bâb-ı Pazar kaydıyla geçen mahallenin Pazar Mahallesi olduğu anlaşılmaktadır. Dilde tutumluluk kuralı gereğince Osmanlı dönemi resmi belgelerinde kullanılan tarihi adlandırma kısaltılmış ve muhit Pazar Mahallesi adıyla yalın bir hal almıştır. Türkçe yer adlarında gözlenen kuralı bu mahallenin adlandırılmasına kendini gösterir. Türkiye’de Pazar sözcüğü kullanılarak oluşan çok sayıda yer adı bulunmaktadır.


Sadi Bey Mahallesi'nden Saitbey'e

Saitbey:
İlkadım ilçesine bağlı bir mahalledir. Türk yer adlarında görülen kişilerin adının yer adı olarak kullanılması kuralına uygun olarak Sait Bey adındaki şahsın adının mahalleye verildiği anlaşılmaktadır. 1485 tarihli Osmanlı tahrir kayıtlarında “Sadi Beğ” adında bir mahalleye rastlanmaktadır. (ÖzMah: 246).1642 tarihli kayıtlarda ise bu mahalle “Mahalle-i Sadi Paşa” olarak karşımıza çıkmaktadır (ÖzMah: 247). Samsunla ilgili kaynaklarda 1914 yılındaki mahalleler sıralanırken Said Bey mahallesinin Sadi Bey Mahallesi olarak da anıldığı belirtilmektedir(Sarısakal: 124) Bu bilgiden hareketle Sadi Bey adının zamanla değişerek Sait Bey’e dönüştüğü söylenebilir. Sadi Bey’in, paşa unvanıyla da zikredildiği düşünülürse bu şahsın Samsun’a hizmeti dokunmuş dönemin önemli bir devlet adamlarından biri olduğu anlaşılmaktadır.


/Miraç ÖZTÜRK
28 Nisan 2014

Kara Çocukların Manifestosu

Biz Kentin Kara Çocukları!

Uzun bir yolculuktan döndük. Hasret ve hüzündür yükümüz. Dönüşün her adımında umut ettik, umut etmeyi çok sevdik. Var olmayı, var olduğunu sanmayı.

Biz Kentin Kara Çocukları!

Rengimizin derinliği kadar özgür, koyusu kadar gerçek, karası kadar hazırız sevdaya. Kimsenin anlamadığı bir dilin sahibiyiz. Yüreğimizden konuşur, yüreğimizle dinler, yüreğimizde susarız. Kırlaştıkça saçlarımız, derinleşir kara tenimizin acısı. Arka sokakların ateşi içimizi ısıtır, ümidimizi harlarız birbirimizin gözlerinde. Sızlanmalar ardına gizlemediğimiz bir hüznümüz vardır.

Çocukluğumuzu, kaybettiğimiz bozuk paranın uzaklaşan, uzaklaştıkça azalan tınısında, külahtaki dondurmanın kendisi ile birlikte eriyen sevincinde, patlayan plastik topun tamir olma ihtimalinin olmadığını öğrendiğimizde yitirdik.

Yetişkinliğimizi, sevdiğimizden gelecek cevabın olumsuzda olsa, onun sesine olan tutkumuzda bulduk...

Sevgilinin cümlesi henüz bitmedi… Henüz son yudumuna daha çok var limonatanın, daha ikinci yarısı başlamadı filmin… Ve sevdamız… Belki evet der bize. Belki devrim olur kalbinde yeniden aşkı bulur.

Bizim aşkımız bir doğa olayı, bir afet, ya da yaklaşan kıyamet. Gözlerinin rengini bir de bizden dinle, bir de bizimle söyle güneş şarkılarını. Biz fısıldayalım kulağına essaletü hayrun…

Biz Kentin Kara Çocukları!

Yüzümüzde kazan karasını ancak bir tufan yağmuru çıkartabilir. Nuh'un gemisinden davete gecikmişsek bile, Musa'nın asasıyla kurtulan yine biz… Ve yine kapkara yüzümüz. Her şarkı bizden bir şey söylüyor. Her şiir bize yazıldı. Her film bizi anlatıyor. Biliyoruz ki ne kadar çoksan; o kadar yoksun ve ne kadar yoksan; o kadar çoksun!

Tüm fotoğrafları denize emanet ettik. Biliyoruz ki; Umudun rengi mavi, tadı tuzlu.
Ve şimdi ağır ağır giriyoruz kentin rüyalarına.

Ey hayat bizi unut. Var mıydık diye sorma. Bir köy otobüsü biletinde sigorta edilmiş hayatın çetelesini tutamaz hiçbir muhasebe.

Ey insanlık bize ders verme, sadece şarkını söyle. Bil ki; anlamın şarkılarında gizli.
Ey şair! şiir yaz bize, ikna etme. "Umut Vardır" diye başlasın.

Ve ey sevgili umudumuzu yok etme; belki o zaman açılır tenimizin rengi.

/Cem GENÇOĞLU
28 Nisan 2014

İki Musa

Umutları çok az da olsa maça çok iştahlı başladı ege temsilcisi... Peroviç ve Fuchs'un forse ettiği ataklarla tehlike yarattılar... Savunmanın az adamla yakalandığı anda da bir yan top organizasyonuyla golü bulup öne geçmesini bildiler... Etkinlikleri saman alevine dönünce sonrasında sazı ele alan taraf oldu Samsunspor...

Şiddetli dolu ve yağmur ile birlikte kısa aralıklarla geldi goller... Haftalardır "neden oynatılmıyorlar?" sorusuna net bir yanıtın verilemediği Musa Aydın ve Musa Sinan farkındalıklarını, tecrübelerini ortaya koydular... Musa Aydın önce Taha'ya attırdı, sonrasında da kendi... Ardından Musa Sinan sahne aldı... Kendi çabasıyla oluşan atakta Adiloviç'e "Alda at" dercesine verdiği pasla farkın ikiye çıkmasını sağladı...

Ev sahibi taraftarın bile alkışladığı şık gol ile kenar yönetime ince bir mesaj gönderdi... Daha fazlası da olurdu ama sonuçta toplam 7 golün atıldığı maç oldu... Manisa'da gün içinde mesir şenlikleri vardı... Her iki takım forvetleri belli ki macunu fazla kaçırmış herhalde... Attıkça attılar, kaçırdıkça kaçırdılar...

TFF, passolig uygulamasını maçlar devam ederken hayata geçirdi, futbolun adeta ırzına geçti... Seyirci tribünlerden elini eteğini çekti... Bu arada üç gollü farkın bire inmesine neden olan yönetim anlayışına dikkat çekmeden edemeyeceğim... Son düdük çalmadan hiç bir şeyin garantisinin olmadığını Mersin maçıyla görmüştük, şükürler olsun ki Manisa'da görmedik...

Tarihinde ilk kez Manisa'da gülen Samsunspor'un bu sevinci play-off'ta da göstermesini temenni etmekten başka sözüm yok...

/Resul AKÇAY
28 Nisan 2014

26 Nisan 2014 Cumartesi

Yaşadığınız Yerin Adını Hiç Merak Ettiniz Mi?

Samsun’un Badırlı Köyü ile Adıyaman’ın Badıllı Köyü arasındaki ilişkiyi biliyor musunuz? Peki ya kendilerini ‘Kürt’ sayan Adıyamanlı Badıllıların ‘dedelerinin’ Türkçe konuştuğunu… İşte Oğuzların 24 boyundan birisi olan Beydilliler ve Türk kökenli Kürtlerin hikayesi…

Yaşadığınız ülkenin, yaşadığınız şehrin isminin nereden geldiğini herkes merak eder... Peki ya yaşadığınız köyün, doğup büyüdüğünüz mahallenin adının nereden geldiğini hiç merak ettiniz mi? Geçen hafta OMÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serkan Şen ile bu konu üzerine görüşmek için üniversitede buluştuk.  Serkan Hoca, dil bilim uzmanı, daha doğrusu uzmanlık alanları Eski Türk Dili, Tarihi Türk Yazı Dilleri ve Türk Kültür Tarihi...

Yer Adları İçin Kitap Hazırlığı
Benim de uzun zamandır düşündüğüm ancak sürekli "ötelediğin" bu konuyu Serkan Hoca ile görüşme nedenim, kendisinin geçtiğimiz aylarda Samsun Türk Ocağı'nda benzer bir konferans  vermesi oldu. Konferansta Samsun'daki yer adları ve Türk boyları ilişkisini açıklayan Serkan Hoca, aynı zamanda da bu alanda çok ama çok değerli bir kitap çalışmasının içinde. İşte hem kitabı hem de yer adları ile merak edilenleri konuştuğumuz sohbetten notlar…

Türklerin “İsim Değiştirme” Huyu Yok
Bilinenlerin aksine, Türklerin yerleştikleri coğrafyalarda "isim değiştirme" huyu olmadığını anlatıyor ilk etapta Serkan Şen ve doğal olarak da bugüne kadar gelen yer isimlerinin (köyler ağırlıklı) Türk boy adları ile ilişkisini kuruyor: "Anadolu'da, göz ardı edilen hususlar; Türk boy adları yer adlarında çok belirgin olarak karşımıza çıkar: Mesela Türk Anadolu'ya gelir, bakar, eğer bir yerde yerleşim söz konusuysa yada oraya yerleşenler bir ad verdiyse onu hiç değiştirmez. Türk'ün yer adıyla sıkıntısı yoktur. Hiç ellememiştir. İstisna şudur, mesela Aksaray'da 'Akkisar' diye bir telafuz var; bunu tıpkı Müslüman olan gayri müslimler isimlerini değiştirirken 'Sahra'ysa 'Zehra' yapmış gibi, muadil kelimelerle yapılır ya 'Akkisar'a da 'Aksaray' demişler.

İttihat Dönemine Kadar Değişim Olmamış
Kısacası, Osmanlı döneminde İttihat'a kadar hiç Türklerin yer adı değiştirmek gibi derdi olmamış. Gelip yerleşmişler. Onların adıyla devam etmişler. Eğer adı yoksa kendileri vermişler. Bunu gösterecek, adının Türkçe olarak izah edebildiğimiz unsurların tamamı Türk'tür. İsmi onlar vermişler ama bu şu demek değildir, adı yabancı olduğu için, burada yaşayanlar 'yabancı'dır anlamına gelmiyor. İzah edemediklerimizin önemli bir kısmı da Türk'tür. Mübadele neticesinde nüfus gitmiş, tehcirde gitmişler oradaki nüfusta da bir Türk yapısı söz konusu"

Samsun’da ‘Türk Boy Adları’ Yoğun
Sohbetin ilerleyen bölümünde, özellikle Samsun'da Türk boy adlarının sıklığına ve günümüze kadar gelişine de değiniyor Serkan Şen:  "Samsun'da dikkati çeken şey Türk boy adlarından hareketle verilen yüksek düzeyde yerleşim birimi var. Özellikle köylerde çok. Merkezde pek yok. Orta Asya'dan gelenler, merkezi tercih etmemişler, pek elverişli bulmamışlar. Orta Asya'da tarım yapamazsınız. Ne yapacak? Hayvancılık yapacak. Türk geçim tarzı hayvancılıktır. Merkezde nerede yapacak? Dolayısıyla gelenler, göçü köylerde şekillendirdi.

‘Ahullu’, ‘Ahili Boyu’ndan Geliyor
Anadolu'daki şehir isimlerinde ilçe isimlerinde yabancı oranı biraz fazladır ama mesele köye geldiğinde Türk isimleri öndedir. Samsun'da Türk boy adlarından hareketle konulmuş çok yoğun yerleşim birimlerine rastlıyoruz. Ben dahi bilmiyordum. Ahullu diye köy var. Bu 'Ahullu' nedir derken, araştırıyorum. 'Ahu-ceylan' ya, oradan gelir deniliyordu. Dil bilim ve tarihe bakınca mesele şu,  adı 'Ahilü', bu aynı zamanda bir Türk boyunun adı. Kaynaklarda var. Biz kimseyi Türk yapmaya uğraşmıyoruz. Kaynaklarda bu var. 'Ahili, Ahüllü, Ahulu' diye bir boy varmış. Anadolu'da birbirinin aynı olan çok sayıda isim var. "Kavak" bir sürü vardır, "köseli" bir sürü vardır.  Bu bize neyi gösterir biliyor musunuz? Bir boy var, Anadolu'nun değişik yerlerine yerleşmiş; aynı addan izah edebileceğimiz, farklı coğrafyadaysa aynı boyun kolları yerleşmiş emektir. Ve bunlar yüzde 90-95 o kişilerle de akraba"

Göbek Adı Diye Bildiğimiz Şey Aslında…
Serkan Hoca, Türklerin isim verme süreciyle ilgili de detaylı bilgiler veriyor. Burada en dikkat çeken ayrıntı ise bizlerin yüzlerce yıldır uyguladığı "göbek adı" geleneğinin kökenini anlatıyor... Bilgiler ilginç ve bir o kadar da şaşırtıcı: "Türklerde ad verme üç aşamadır. Çocuk doğar, o çocuğa geçici bir ad verilir. O ad çocuk kendini ispatlayana kadar onda kalır. Meşhurdur, Boğaçhan, boğaya yumruğu çakmıştır onun için adını Dede Korkut 'Boğaçhan' koymuştur. Ama Boğaç oluşuncaya kadar onun çocukluk adı var.

Birinci Ad, “Oğlan” Adı
Birinci ad 'oğlan adı', ikinci adı 'er' adı, yiğitlik gösterecek, boğayı devirecek, bir şey icat edecek, bir meziyeti yada özelliği olacak... Kaşları çatık olacak, sakalı, bıyığı olmayacak 'köse' diyecekler. Üçüncüsü de tercihlidir. Devlette görevli iseniz 'ayak' adı denilen bir addır bu da... Mustafa Kemal Atatürk buna en güzel örnektir. Oğlan adı, Mustafa; Mustafa Kemal'dir. Savaşa katılır, Gazi olur 'Gazi Mustafa Kemal' denir, devleti kurduğu için de 'Atatürk' olur. Bu üç aşamadır. Geçici ad meselesi bizde bir yerde yaşar, nerede? Göbek adı müessesinde yaşar. Göbek adının dinle falan alakası yoktur, tamamen kültürle alakalıdır. Orta Asya'dan gelir.  Tabi kültür değişince, farklı şeyler üretilmiş vaziyette.

‘Çakallı’  Tescilli Bir Boy Adıdır
Er adına örnek olarak yine lakaplar gelir. Anadolu'da köyde herkesin bir lakabı vardır. Niye lakap var? Klasik Türk toplumunda  bazı isimler tekrar eder. Böyle dallanıp budaklanmamıştır. Yani, köyde onlarca "Ali, Mehmet, Mustafa" bulursunuz. Bizde isimlerin böylesinde dallanıp budaklanması,  Tanzimat’la başlar. Sonra edebi kahramanlarla batılılaşma maceramız vesaire... Aynı adı taşıyan pek çok zevatı ayırmak için lakaplar kullanılır.  Mesela sizin bir özelliğiniz "köselik" oluyor, yerleşiyorsunuz bir yere, sizin soyunuzdan olanlara ne diyorlar 'köse-li'.  Veya adam hayırsızın önde gideni, adama "çakal" diyorlar... Sizin soyunuza ne diyorlar, Çakallı... Aynen bugünkü "Çakallı" bir Türk boy adıdır, bu tespiti yapılmış yerlerdendir.   Böylelikle bir ip ucu vereyim, sonu 'li-lı' ile  biten bir sıfat, özellik belirten yer adlarının yüzde 95'i Türk boy adlarındandır.

Köseli Köyü Her Yerde Var
Bazen Anadolu'nun yerleştiği yer olarak ortaya çıkar. Köseli'den örnek verelim... Yine Gümüşhane'nin Köse Köyü var orası, Kösedir mesela oraya yerleşmiş kalınmış oradan dağılmış. Samsun'da da bunu çok sayıda gözlemleyebiliyoruz. Mesela Toybelen yapmışız eski adı Koymat bu da Türk boyu. Oymalı, Mahmutlu, Sürmeli, Sofular vesaire...

Adıyamanlı “Türk” Kökenli “Kürtler”
Bu bize bir şeyi gösteriyor, Karadeniz Türkleşme sürecini tamamlamış vaziyette. Mesela Badıllı'nın tarihine bakın... Badırlı’ya Samsun’la ilgili tutulan ilk kayıtlarda 1485 tarihinden başlayarak Bedirlü biçiminde rastlamak mümkündür. Türk'tür yani. Badırlı ve Bedürlü Osmanlı döneminde aşiret adlarına denk gelmektedir. Badıllı adıyla anılan konargöçer Türkmen taifesindendir. Badıllı Türkmenleri Çorum, Diyarbabakır, Sivas, Maraş gibi bir sürü yerde var. Oğuzların 24 boyundan biri olan 'Beydilli' boyundan gelir.  Çok ilginçtir, Adıyaman'da da Badıllı var Adıyaman'daki "Badıllılar", "Kürt'üz" diyor... Ama dedeleri Türkçe biliyor, konuşuyor... Çok ilginç ve çocuklar Türkçe bilmiyorlar... Bunun gibi çok örnek var"

İsim İsim Köylerin Adlarını Çıkardı
Serkan Hoca ile sohbetimiz Samsun'daki Türk boylarından gelen isimlerin hangileri olduğu yönünde devam ediyor ve Serkan Hoca başta Türk boyları olmak üzere, dini özelliklerden dolayı verilen isimlerle birlikte Samsun'da tespit edilebilen yerleri isim isim paylaşıyor:

Dini İsimler:
Hüseyinmescit, Ahmetbaba, Ahubaba, Ahulu, Aktekke, Alanşeyhi, Alidedebölmesi, Bahşi Mh., Bahşioymağı, Başfakı, Bektaş, Dededağı, Dedeli, Erenköy, Habibfakı, Hacıali, Hacıbattal, Hacıdede, Hacılı, HAcınabi, Hacınaipli, Hacıoğlu, Halilbaba, İmamlar, İmamlı, İmanalisi, Karaabdal (Valilik karaaptal demiş), Hüseyinmescit, Mescitli, Paşaşeyh,

Sarıışık(Sarışıh), Sofular, Sofular, Şeyhali, Şeyhgüven, Şeyhhabil, Şeyhkoyun, Şeyhler, Şeyhli, Şeyhli, Şeyhli (Valilik Şıhlı demiş), Şeyhören, Şeyhresul, Şeyhsafi, Şeyhulaş, Şıhlı, Tekkekıran, Tekkeköy, Tekke; dini isimler...

Türk Boy Adlarını Ve Konar Göçer Yörük Taifesinden İsmini Alan Yerler
Abdulgani Mh./Vezirköprü, Ahmetbey/Terme, Ahmetsaray/Ladik, Ahulumh/İlkadım, Ahurlu (Valilik Ahırlı)/Kavak, Akkuzulu/Çarşamba, Aktaş/Ladik, Alibeyli/Çarşamba, Alibeyli/Canik, Alişar/Asarcık, Allı/Çarşamba, Arımköseli/Bafra, Aşağıturgutlu/Çarşamba, Aşıklı/Çarşamba, Aydınlı/Vezirköprü, Ayvacık, Ayvalı/Ladik, Ayvalı/Vezirköprü, Azaklı/Kavak, Badırlı (Ataköy)/İlkadım, Bahşioymağı/Alaçam, Balcalı/Tekkeköy, Bayındır/Kavak, Bayramlı/Çarşamba, Bektaş/Vezirköprü, Beylerce/Çarşamba, Bilerce ~ Beylerce (Şenyurt)/Atakum, Boyacılı/Bafra, Boyalı/Havza, Büyüklü/Tekkeköy, Çakırlar/Atakum, Canikli (Taflan), Celallı/Kavak, Çal/Vezirköprü, Çakallı/Kavak, Çanakçı/İlkadım, Çanaklı Mahallesi/Vezirköprü, Çanaklı Terme, Çandır/Ondokuz Mayıs, Çandır/İlkadım, Çayırlı/Kavak, Çepniler/Ondokuz Mayıs, Çepni/Yakakent, Çerçiler/Çarşamba, Çobanlı/Atakum, Çulhaoğlu/Asarcık, Dedeli/Bafra, Değirmencili/Kavak, Deliahmetoğlu/Ladik, Değirmencili/Kavak, Demirci/Kavak/Canik, Demircili/Çarşamba, Doğanca/Bafra, Dura/Kavak, Dündarlı/Havza, Eğercili/Terme, Elaldı/Vezirköprü, Elbeği/Vezirköprü, Elifli7Bafra, Elmalı/Vezirköprü, Emenli/Bafra, Emirli/Kavak, Ereli/Havza, Etyemezli/Terme, Eymir/Havza, Geçmiş/Terme, Germiyan/Kavak,

Gidirli/Havza, Gödekli/Canik, Gökçeli/Çarşamba, Güder/Vezirköprü, Gündüzlü/Yakakent, Habilli/Alaçam, Hacı İsmail/Canik, Hacılı/Kavak, Hacılı/Vezirköprü, Halkahavlı/Vezirköprü, Hamzalı Mh./Tekkeköy, Hançerli/İlkadım, Hayranlı/Vezirköprü, Hüseyinbeyli/Bafra, İdrisli/Kavak, İğdir/Bafra, İmircik/Vezirköprü, İmircik/Havza, İlyaslı/Bafra, İmamlar/Bafra,

İmamlı/Asarcık, Kabalı/Vezirköprü, Kadıoğlu/Vezirköprü, Kalaycılı/Bafra, Kamberli/Bafra, Kapaklı İlkadım, Kapaklı Vezirköprü, Karaaslan Kavak, Karaburç Bafra, Karacalar mh Salıpazarı, Karacalı/Bafra, Karacaoğlu/Ondokuz Mayıs, Karahalil Havza, Karahüseyinli/Alaçam, Karaman/Salıpazarı, Karamustafalı/Bafra, Karantu (Kırantı) Kavak, Karayusuflu Kavak, Karga/Kavak, Kargılı/Tekkeköy, Karışlar/Tekkeköy, Karlı/Kavak, Karlı/Vezirköprü, Kayalı/Yakakent, Kayaköy (Kayı Köy) Kavak, Kaygusuz Bafra, Kazancı/Kavak, Kazancılı Ayvacık, Kerpiçli/Tekkeköy, Kethüda/Kavak, Kethüda (Gürgendağ) İlkadım, Kıran/İlkadım, Kırgıl/Salıpazarı, Kırma/Vezirköprü, Kıroğlu/Havza, Kısılkiese/Vezirköprü, Kocalar Salıpazarı, Kocaoğlu/Havza, Koşu/Bafra, Kovalı/Vezirköprü, Kozansıkı/Kavak, Kozlu/Canik, Kozluca/Havza, Köseli/Kavak, Köseli/Atakum, Köseli/Bafra, Köseoğlu/Ladik, Kumarlı Bafra, Kumral/Vezirköprü, Kurşunlu/Kavak, Kurtahmetli/Bafra, Kuşcular/Vezirköprü, Kuşculu/Terme, Kuşçular/Bafra, Kuşçulu/Bafra, Kuşçulu/İlkadım, Kuyaş/Vezirköprü, Kuyucak Ladik, Lengerli Bafra, Mahmatlı/Vezirköprü, Mahmutbeyli/Kavak, Mahmutlu/Bafra, Mahmutlu/Kavak, Mazlumoğlu/Ladik, Melikli/Vezirköprü, Muratlı/Bafra, Muratlı/Terme, Ovacık Vezirköprü, Ovacık/Bafra, Ozan Bafra, Sakarlı Terme, Salur Ladik, Sancaklı/Terme, Saraçlı/Çarşamba, Sofular Havza, Sofular Vezirköprü, Soğanlı/Ladik, Sungurlu/Bafra, Sürmeli Bafra, Şeyhli/Kavak, Şeyhli/Terme, Tatarkale/Vezirköprü, Tatarlı/Bafra, Tatarmuslu/Kavak, Terzili/Bafra, Toybelen (Koymat) İlkadım, Toygar, Turgutlu/Çarşamba, Tuzaklı/Bafra, Yamanlı Bafra, Yavaşbey/Salıpazarı, Yenikaracalı/Çarşamba, Yeniköseli/Bafra, Yeniömerli/Asarcık, Yörükler/Ondokuz Mayıs, Yukarıkoçlu/Alaçam, Yumaklı/Ladik"

Yapılardan Ve Bulundukları Konumlardan İsmini Alan Yerler
Ahmetsaray, Asarcık, Başkonak, Çiftlikköy, Çilhane, Fener, Hastane, Hisariye, İstasyon, Kışla, Kışlakonak, Köprübaşı, Köprübaşı, Liman, Mescitli, Rasathane, Saraycık, Saraykent, Sarayköy, Tabakhane, Taşkale, Taşköprü, Tatarkale, Tekkeköy, Türbe, Üçhanlar, Üçköprü, Vakıfköprü, Vezirköprü, Yalı, Yenicami

YARIN: Samsun’daki 35 mahallenin adı nereden geliyor? Küçük bir ‘Toponomi’ çalışması…

/Miraç ÖZTÜRK
26 Nisan 2014

Saathane Projesi Tamam, Sıra Kuş Cenneti'nde..

Saathane Projesi Büyükşehir Meclisi'nden 'oy birliği ile geçti'.. Yerel seçim sürecinde özellikle muhalefet partilerinin İlkadım belediye başkan adayları ve Büyükşehir Belediye Başkan adayları bu konuyu çok eleştirmişlerdi.. Seçim bitti, meclis üyeleri koltuklarındaki yerlerini aldı.. AK Parti haliyle 'el kaldıracak' ama muhalefet meclis üyeleri de 'imar değişikliğini' firesiz onayladı.. Biraz tuhaf gelmedi mi size.. Yani imar değişikliği olmadan önceki haliyle proje mahkemelik olmuştu.. Şimdi o mahkeme devam ederken imar değişikliğini onaylamak, bir bakıma mahkeme daha o haline kararını vermeden, 'hedef değiştirmek değil mi'?.. Muhalefet üyeleri aslında, 'O mahkeme kararı onaylansın, sonra imar değişikliğini yaparız' demeliydi ama demedi.. Onayı çaktı..

Şimdi yeni imar değişikliğiyle ilgili olarak da sanırım dava açılacak ve mahkeme görülecek.. Yani aslında olay şu.. Daha önce Büyükşehir Belediyesi eski imar uygulamasına göre vatandaşların yerlerini kamu adına istimlak etmişti.. Ama demek ki bir noktada hata yapmışlar ve o hatalı durumu da yeni meclis üyelerine düzelttirdiler.. Şimdi aklıma Sahil Yolu projesi geldi..

Hani Kuş Cenneti'ne doğru uzayıp giden sahil yolu.. Bakın göreceksiniz çok yakın zamanda 'bir imar değişikliği de' o sahil yolu ile ilgili gelecek.. Çünkü mahkeme kapıda.. Bakalım orada nasıl bir hata yapılmış olacak ki; yeniden düzenlemeye gerek duyulacak.. Bu bir öngörü ama 'yanılacağımı sanmıyorum'.. Elbette muhalefet meclis üyeleri 'Biz mahkeme kararını bekleyelim ondan sonra  Saathane Projesi imar değişikliği görüşülsün desek ne çıkar, sayımız kaç' diyebilirler.. Haklılarda..

Sonuç olarak Samsun halkı muhalefete bizi bu kadar kişiyle temsil edin diyerek tercihini yapmış.. Ama 'vatandaş adına konuşmak, kamuoyunun çıkarlarını ortaya koymak için tek parmak bile yeter'.. O zaman sokaktaki insan anlar ki; bu işe itiraz eden var.. Dikkatini çeker.. Neden daha önce bu şekilde yapılmamışta şimdi düzeltme gereği duydular der.. 'Var bunun altında bir çapanoğlu diye sorar, sorgular'.. Herkes el kaldırırsa ne olur.. Bu doğru iş, yanlışı yok, desteğe devam der'.. Bu şekilde olursa Samsun şöyle olur.. Şurayı yıkalım, 'oy birliğiyle evet'.. Şurayı yapalım, 'Oy birliği ile evet'..

Sahile dev bir otel dikelim, 'oy birliği ile evet'.. Sahilleri satalım, 'oy birliğiyle evet'.. SGK sahile gelsin 'oy birliğiyle evet'.. Öyleyse muhalefete gerek yok.. 'oy birliğiyle evet'.. Zaten Samsun, Asarcık hariç öyle yaptı.. Oy çokluğuyla 'AK Parti'..

/A.Yener CABBAR
26 Nisan 2014

25 Nisan 2014 Cuma

Samsun’a Bu Kötülüğü Yapmak Zorunda Mıydınız?

Bu yazıyı yazmamak için bir haftadır direniyordum. Ama daha fazla dayanamadım ve bugüne kadar olduğu gibi bu kez de hiç kimsenin tınmayacağını bildiğim halde, bu yazıyı yazmamın bir görev olduğu düşüncesi ağır bastı. Nedenine gelince;
   
Bu kentte yaşayan, bu kentin havasını soluyan, bu kente güzellik katacak her projeyi destekleyen, hatta Samsun Fuarı’nın yok edilmesi ile kaderine terkedilmiş sahilin yeniden düzenlenmesine öncülük etmek için o dönemde başında olduğum SAM-SEV ile “Sahilimi İstiyorum” Kampayasını başlatmış birisi olarak ve de bugüne kadar her yanlışa tavır koymuş bir Samsun sever olarak, kentlilik bilinci ile en azından tarihe not düşmenin bir görev olacağı inancı ile bu yazıyı kaleme aldım.
  
Bildiğiniz gibi yerel seçimlerin hemen ardından Samsun Büyükşehir Belediyesi, Atakum-Çatalçam-Taflan-Ondokuzmayıs sahili üzerinden, “Bandırma Vapurunu Kuş Cenneti’ne bağlayacak yol “ Olarak adlandırılan, aklın ve mantığın alamayacağı bölünmüş bir karayolu yapımı için bu kumsalı ve önünde ki denizi baştanbaşa taş dökerek hunharca doldurmaya başladı. Bu yapılanın adı tek kelimeyle cinayettir. Samsun’da % 55 oy almış iktidar partisinin milletvekillerine ve özellikle de bu konularda duyarlı olduğuna inandığım İl Başkanı’na bir Samsunlu olarak yalvarıyorum.. LÜTFEN! Daha fazla sahil bandı ve kumsal yok edilmeden bu katliamı durdurunuz.

Aynı çağrıyla, sorumluluk taşıyan kent yönetiminde etkin olabilecek herkese sesleniyorum. Bir hafta ara ile giderek o sahilde işlenen cinayeti gözlerim yaşararak izledim. Böyle bir yanlış nasıl yapılabilir? İnanın içim kan ağlıyor. Gördüklerime inanamıyorum. Hiç kimse oraları çok daha güzel yapacağız diyerek bu yanlışı örtemez. Yapay olarak güzel şeyler yapılabilir ama yüzyıllarda kazanılan bu kumsal yeniden yaratılamaz.  O sahilde ki bir sitede yazlık evi olan birisi olarak, o sahilde yeri olanlar adına rahatlıkla söyleyebilirim ki, hiç kimse yasal hakları olan sınırlarının dışında kalan kısımların alınmasına zerre kadar aldırmıyor. Hatta bu alanların tüm Samsunluların sahili çok daha rahat kullanabilmesini sağlayacağı içinde olumlu karşılıyor. Ama artık yok edilen kumsal nedeniyle, sadece o sahil boyunda yazlığı olanların değil, bundan böyle hiç kimsenin denizden ve kumsaldan yararlanmasına olanak kalmayacaktır.

Dünyanın hiçbir ülkesin de, Tanrı’nın bahşettiği böyle bir kumsalın yol yapmak için kayalarla doldurularak katledilmesine izin verilmezdi..  Bütün ülke karşısına dikilirdi. Ne yazık ki, burası Türkiye ve yine ne yazık ki, burası her türlü paylaşımdan uzak, halkın çıkarları için değil, kişisel tercihlerin etkin olduğu yönetim anlayışı ile yönetilen Samsun.. Kenttin imarı ve planlaması konusunda sorumluluğu olan tüm meslek kuruluşlarının karşı çıktığı ve alınan mahkeme kararlarının bir şekilde arkasından dolaşılarak inatla gerçekleştirilen önce ki yapıtlar bunların en güzel örnekleridir.
   
Canik Viyadüğü, Samsun’un en eski iş merkezi Mecidiye Caddesine hançer gibi saplanan Mecidiye Alt Geçidi, Büyük Cami’nin karşısında ki alt geçit, bir takım kişi ve kurumlara avantaj sağlamak için onlara terkedilen cadde ve sokaklar, üzerine inşaat izni verilerek yok edilen caddeler, eşi benzeri görülmemiş bir düzenleme ile yapılan Ondokuzmayıs Bulvarını 100. Yıl bulvarına bağlayan kavşak düzenlemesi bunlardan sadece bir kaçıdır.
   
Samsun ile Bafra’yı birbirine bağlayan ve geçtiğimiz yıllarda tamamlanmış olan bölünmüş çok güzel bir karayolu vardır.. Amaç Kuş Cenneti’ne ulaşımı kolaylaştırmak ise, bu karayolunu Kuş Cenneti’ne bağlayan ara yol yeniden düzenlenebilir ve bu sahile kıyılmazdı. Dünyanın hiçbir ülkesinde, halkın denize girebildiği doğal plajların kumsalı üzerinde karayolu yoktur.  Yapımı süren bu araç yolu, mahvettiği sahilimiz bir yana Türkiye'de sayıları ancak 10'u bulan Subasar Ormanları'ndan birinin bulunduğu 19 Mayıs İlçesi Yörükler Beldesine ve oradan da Kuş Cenneti Doğal Parkı olan Kızılırmak Deltası'na doğru son hızla ilerliyor.  Eğer bu yol inşaatı durdurulmazsa, Subasar Ormanları ve Delta yaşam alanı da kısa süre sonra yok olacaktır.
  
Doğru çözüm ne olabilirdi? Bu sahilde, zaten yayaların yürüyebildiği, bisikletlilerin gezebildiği dekoratif taş döşeli 3-4 metrelik gezinti yolu mevcuttu. Ayrıca belli aralıklarla bu denize dikey çıkarak bu gezinti yoluna bağlanan sokaklar vardı. Bu sokaklar düzenlenir ve çıkışlarına cepler oluşturarak araçlara park olanağı da yaratılabilirdi. Bu gezinti yolu, site ve kişisel evlerin önünden alınmakta olan kamu alanları kullanılarak genişletebilirdi. Böylece kumsal tahrip edilmez ve Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılacak peyzaj alanları, soyunma kabinleri ve güneşleme terasları ile yeniden düzenlenerek bu doğal plajlardan tüm Samsunluların faydalanması sağlanabilirdi. Ne yazık ki bunlar, doğaya saygılı ve kentte yaşayanları yakından ilgilendirecek bu tür projeler için yöre insanlarının görüşlerine başvurma olgunluğuna sahip yöneticiler için geçerli olacağı için bunları düşünmek dahi bu kentte hayal olmuştur. Hatta bir adım daha ileri giderek söylemeliyim ki, bu tür karşı çıkışlar bundan öncekilerde olduğu gibi bu projenin uygulayıcılarını daha da kararlı davranışa itecektir.

Tarih bu yanlışı hiçbir zaman affetmeyecek ve bu inatlaşmayı sürdürenler, geçmişte benzeri yanlışı yapanlar gibi şükranla anılmayacaktır. Bu arada bir şeyin altını önemle çizmek istiyorum. Bu yol ve çevre düzenlemesi bittiğinde belki görsel olarak güzelde olacaktır. Ama görsellik, orada yapılan doğa katliamının üzerini örtmeye yetmeyecektir. Kabul ediyorum, son onbeş yılda bu kentte güzel şeylerde yapıldı. Ama hiç kimse, bu doğruların yanında Samsun’un geleceğini son derece olumsuz etkileyecek bu tür yanlışları onaylatamaz.

Samsun’un en büyük şansızlığı, geçmişte yeterince belediye hizmeti göremeyen Samsunluların, yapılan güzel şeylerden olduğundan fazla etkilenmiş olmasıdır. Benzeri yanlışlar, görev yaptığı yirmi yıla yakın sürede Samsun’u geniş caddeler ve otoparklardan yoksun bırakan bir geçmiş dönem Samsun Belediye Başkanı tarafından da yapılmıştı. O da, kendisinden önce belediyecilik adına çok şeyin şeyin yapılmadığı dönemlerden sonra görev almış ve yaptığı olumlu bazı işler nedeniyle, Samsun’u taş yığınına çeviren yanlışları görmezden gelinmişti.  Ne var ki tarih, bu kadar hoşgörülü olmamış ve yönettiği kente yanlış yapanları hiçbir zaman affetmemiş ve onları tarih sayfalarına ayıpları ile kaydetmiştir.
    
Sonuç olarak söylemek gerekirse, bu kent bir yığın olumsuzluklarına gelecek kuşakların dahi hiç de güzel anmayacağı yeni bir yanlışı eklemiştir. Bu kentte yaşayanları yok sayan, paylaşma kültüründen uzak yönetim anlayışına yazıklar olsun... Sahil ölürken, üzüntümden iyi haftalar diyecek gücü dahi kendimde bulamıyorum. Tüm Samsun sevdalılarının ve doğaseverlerin başı sağ olsun.

/Sadi SUBAŞI
25 Nisan 2014