17 Ocak 2014 Cuma

Aslına Rücu


1970 li yıllarda Samsun Belediyesi o dönemdeki cesameti ile büyük bir imar faaliyetine girişmiş gerek yollar, gerek yapılaşma,  gerekse iş organizasyonu yönünden yeniden düzenleme ve genişleme hamlesini başlamıştı. Bu imar programı içinde şu andaki 100.yıl Bulvarının istimlâki ve genişletilmesiyle ilgili çalışmalar da başlamıştı ve müthiş bir yoğunluk yaşanıyordu. Samsun ve Samsunlu, bir gayret şehir içinden geçen bir bulvara sahip olmanın heyecanı içinde yeni bulvarı bekliyordu. Dönem de Kemal Vehbi Gül dönemiydi. 

O yıllarda bir Belediye Mimarı olarak birçok çalışmanın içinde bulunuyordum. Kâh yapılmakta olan sosyal meskenler inşaatında kontrol mühendisliği yapıyor, kâh yeni yapılacak bazı projelerin tasarım ve çizimlerinde görevlendiriliyor, ya da istimlâk dosyalarının hazırlanmasına yardımcı oluyordum. Bu yoğun dönemin hemen sonrasında, kademeli olarak bulvarın birinci bölümü açıldı. Ki bu dönem şehircilik çalışmaları açısından bir hayli gayret ve güç de gerektiren bir dönemdir. Vehbi Bey bu dönemin halledilmesinde istimlâke uğrayan arazilerin ve yapıların takas ve trampa edilmesi ile ilgili her türlü ikna yöntemlerini denemiş, biraz da kişisel ilişkilerle yolun açılması temin edilmiştir. Bu, çok emek gerektiren yolun açılmasını sağlamış ama hemen peşinden o tarihi hatayı da yapmıştı. Ve düşünüldüğü gibi Bulvarın ismi Kemal Vehbi Gül Bulvarı olarak Belediye Meclis ve Encümenince tescil edildi. Bu ismin afişe edilmesinden sonra, ne kadar süre kullanıldığını bilmiyorum ama bu siyasi dönemin sona ermesiyle yeniden bir encümen ve meclis kararı ile aynı bulvarın ismi 100. Yıl Bulvarı olarak değiştirildi. Hala da aynı isimle kullanılmaya devam ediyor.

O yıllardaki bu olumsuzluktan ders alınmamış olmalı ki aynı gaf yeni dönemde de tekrar yapılıverdi. Her kim ne şekilde buna gerek duydu ise Şehirlerarası Otogara Yusuf Ziya Yılmaz adı yafta ediliverdi. Hiçbir şekilde düşünülmeyen ve akla getirilmeyen bu markanın kullanılmasına müsaade edilmemeliydi. Çünkü bu neviden bir tescil kentlerde kabul görmüyor ve beğeni de toplamıyor. Zira hangi kişisel emeğin, hangi zorlamanın bedeli olduğuna dair bir işaret de yok ki! Büyükşehir’in bütçesi ile yapılan bir hizmetin ortaya konmasından sonra, bilmem kaç yıllığına veya hepten satılan bir hizmet değil midir? Ha tamam, bir dönem gerçekten çok özlenmiş ve de beklenmiştir. İlçelerde bile yapılan görkemli otogarların yanında Samsun Otogarı bir gecekondu görünümde idi ama bu özlem bile oraya bu etiketin verilme sebebi olmamalıydı.

Şimdi belki de denecektir ki bu tercih, “Büyükşehir Belediyesinin ve bağlı zevatın düşüncesinin dışında gelişmiştir”. Şu andaki ismin tercih edeni ve isim babası yeni sahibidir. Ama bu, çok kabul gören ve ikna eden bir açıklama olmayacaktır. Zira ortak akıl bu tercihin sahibini hemen bulacaktır.

Yıllar içinde bazı hizmetler birilerinin ismiyle özdeş olarak anılır ve akılda kalır. Hiçbir emeğe, hiçbir reklâma, hiç zorlamaya gerek kalmaksızın akılda kaldığı gibi kafalara kazınır, daha da önemlisi gönülde kalır. Bu hizmeti alanlar o kişiyi unutmadığı gibi, ismini hep diri tutarlar. Daha önceki yazılarda da andığımı hatırlıyor ve hatırlatmak istiyorum. İstanbul Belediye Başkanlığı ve Valiliği yapmış olan Haşim İşcan’ın Saraçhaneye yaptığı geçit bir taneciktir ama unutulmamaktadır. İstanbullu o yıllardaki zayıf imkân ve şartlarla yapılabilmiş bu hizmetin sahibini her daim hatırlamakta ve O’na ait olduğunun bir tesciline de gerek kalmamaktır. Zira tescil gönüllere işlenmiş, hafızalar bunu silinmemek üzere kaydetmiştir. Güzel ve manalı olan da bu değil midir?

Bu gün bazı şehirlerde, bir aydan daha kısa bir zamanda,  battı çıktı ismiyle anılan geçitler yapıldığını görmekte ve de duymaktayız. Bu kadar az günde bitirilip hizmete açılan bu yapılar bile inşa edenlerini önemsetmediği gibi, bu çalışmaların olduğu bölgelere köstebek yuvası denen yakıştırmalar bile yapılmaktadır. Çünkü yapılan bu neviden hizmet, yerli yersiz her akla gelen yere yapılmakta, şehir trafiğini yeraltına kaydırarak yağmur ve çamurlu havalarda görüntüsü bile tam bir felakete dönüşmektedir. Şimdi bu şekilde yapılan hizmet ne yapanı taçlandırmakta ne de gerçek manada işe yaramaktadır. Yani hizmet, gerekli ve ihtiyacın olduğu yere yapabilme becerisini gösterenin elinde değerini bulmakta. Ve de unutulmamaktadır. “Yaptım ama iyi ki de o cesareti göstermişiz, yıllardır kullanılıyor ve işe yarıyor” denilebilecek bir eser zaten ismini de taşıyor. Kime aitse kendini hatırlatıyor. Örnek mi? Pek çok. İyi Haftalar.

/Sacit ACAR
21.10.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder