27 Ocak 2016 Çarşamba

Samsun’un Kar İle İmtihanı

Bugün işçi, işveren, İŞKUR üçlememin son yazısını yazacaktım kar yağışı buna engel oldu. Kar güzelliktir, kar bolluk ve bereketin habercisidir, kar mikroplardan arınmak için iyi bir dezenfektedir. Bu bilinçte olan herkes kar yağışından memnun olur.

SADECE İDARECİLER HARİÇ....

İdarecilerde kapanan yolların açılması, yâda her ihtimale karşı yolların tuzlanma işinden dolayı ek iş yükü ek maliyet getireceği için kar yağışını istemeyebilir. İki farklı şehir vardır biri düzenli ve şiddetli kar yağan şehir biride bizimki gibi ara sıra kar yağan şehir. Düzenli kar yağan şehirlerde ekipman ve ekip hazırdır ve deneyimlidirler. Kar yağdığında temizleme ve tuzlama işini onlar yapacakları için hemen işe koyulurlar.

Bir de bizimki gibi ara sıra kar yağan şehirler vardır bu şehirlerde ekipmanda yetersizdir, ekipte yetersizdir bir de bu yetersiz ekip neyi nasıl yapacağını birinin söylemesini bekler bu işi bu şekilde yapın demesi gereken kişi “kimse bize yolumuzu açın talebiyle gelmesin” derse bu ekipte normal vatandaş gibi karın tadını çıkarır. Kayak merkezlerine gidip eğlenme imkânı bulamayan ve bu eğlenceden zevk alanların halleri çok güzeldi çok eğlendiler ama bunların yanında birde

İşe gitmek zorunda olanlar vardır. AÖF sınavına girmek durumunda olanlar vardır. Meteoloji uyardı yoğun kar yağışı var dikkatli olun. Mümkün mertebe toplu taşıma araçlarını kullanın... Vatandaş bu uyarıyı dikkate alıp Pazar günü sınavına raylı sistemle gidiyor birde ne görsün ringler çalışmıyor.

Vatandaş şaşkın kimisi yayan yola koyuluyor, kimisi otostop çekiyor, kimisi de istif gibi minibüslere doluşuyor. Minibüste vatandaşın biri soruyor “nerede bu devlet küçücük araçların çıkabildikleri yerlere büyük araçlar nasıl çıkamaz neden hiçbir çalışma yapılmıyor” diye. Bir başkası cevap veriyor “üniversite yönetimiyle büyük başkanın arası yok onun için burası hizmet alamıyor” diyor.

Bir başkası da “bana ne kardeşim onların kavgasından ben burada mağdur oluyorum Aristotoles 2500 sene önce devleti şu şekilde tanımlamış devlet milletine her şeyin en güzelini ,en yüksek iyiyi sunmak zorundadır” diyor.bu sözün üzerine bir söz söylemek bize yakışmaz.....

/Adnan ÖZ
27.01.2016

25 Ocak 2016 Pazartesi

Kırmızı Beyaz Başlıklı Kız - Bir Şehri Samsun Masalı (1)

Bir zamanlar belki de bu zamanlar, şehri Samsun'da bir yerlerde,  genç bir kız yaşarmış.  Bu kız nereye giderse gitsin kafasından Samsunspor beresini hiç çıkarmıyormuş. Bu nedenle mahalleli ona Kırmızı Beyaz Başlıklı kız lakabını takmış.

Bir gün annesi ona Çiftlik Caddesi'nde pardon Cadde AVM'de yaşayan babaannesine götürmek üzere bir zarf vermiş. Kırmızı Beyaz Başlıklı kız almış zarfı, takmış Kırmızılı Beyazlı Samsunspor beresini düşmüş yollara.

Tramvay durağına gelmiş. Öğrenci indirimli Samkartını cihaza uzatmış Kırmızı Beyaz Başlıklı Kız. Fakat cihazın içindeki bet sesli kadın "YETERSİZ BAKİYE" diye yanıtlamış bu kart uzatışı.  Kırmızı-Beyaz başlıklı kız şaşırmış. Çünkü kartında 1,5 lira olduğuna eminmiş. Tekrar uzatmış kartını içindeki miktarı görmek için. Düşündüğü gibi 1,5 tl varmış kartta. Fakat cihaz 2 tl almaya çalıştığı için bakiyenin yetersiz kaldığını görmüş. Zam mı geldi acep diye düşünerek durumu güvenlik görevlisine sormuş. Güvenliğin görevlisi kartının süresinin bitmiş olabileceğini tekrar yenilenmesi gerektiğini söylemiş.

Bunun üzerine kartına para yatırmak için makineye yönelmiş Kırmızı Beyaz Başlıklı kız. Fakat para yatırıcı makine bozuk olduğundan taa ilerideki Samkart büfesine gidip gelmek ve tek işi önündeki cihazı dıtlatıp müşterinin ona uzattığı parayı karta yüklemek olduğu halde çok yorgun ve memur tavırlara giren büfecinin gereksiz kaprisini çekmek zorunda kalmış.

Tramvaya dönüp tekrar uzatmış kartını cihaza. Haşırt diye 2 lirasını almış kartından cihaz. Beklemeye koyulmuş tramvayı Kırmızı Beyaz Başlıklı kız,  gözü bir sonraki tramvayın süresini bildiren kaygan yazıda. Üç beş hadi bilemedin altı dakika sonra gelmiş üstünde bir senedir "Bugün günlerden Samsunspor" yazan tramvay. Kapıya yığılmış kalabalığın arasından güç bela girebilmiş tramvaya.

Yaş itibari ile Tramvay ortalamasının bir hayli altında kaldığı için oturma şansı pek yokmuş. Arada boşalan koltuklara saniyesinde biri çöküyormuş.

Oyalanmak için tüm tramvay insanları gibi almış eline akıllı telefonunu Kırmızı Beyaz Başlıklı kız.  Bir umut tramvayın vayfayına bağlanmaya çalışmış ancak her zamanki gibi bağlanma problemi yaşayan tramvayfay tarafından reddedilmiş bağlantı isteği. Bunun üzerine kendi limitini kullanarak girmiş internete. Samsun haberlerine tıklamış. Samsunspor'un mağlubiyeti, uyuşturucu, cinsel taciz, silahla yaralama dolu bir sürü haber doluymuş site.

Sonra bir habere gözü takılmış. Şehrin büyükşehir belediye başkanı elinde mikrofon  övüne övüne mantolanacak bina ve caddelerden,  cici golf sahasından, Gülsan Sanayi Sitesi'nin taşınacağından  vs. bahsederek Samsun'umuzun prestijine prestij katacağız diyormuş haberde. Ortada herhangi bir prestij göremeyen Kırmızı Beyaz Başlıklı Kız sorular sormuş kendi kendine. Peki bu şehrin sokakları neden bu kadar güvensiz? Peki bu şehrin mimarisi neden bu kadar çirkin? Peki bu şehri neden sel basıyor her yağmurda? Cevap bulamamış hiçbirine.  Ağır ağır ilerlemiş tramvay, Kırmızı Beyaz Başlıklı kızın çok içinde çok cevapsız sorular...  (Devam edecek)

Saygılar!

/Emre SEVEN
25.01.2016
http://www.hedefhalk.com/kirmizi-beyaz-baslikli-kiz-bir-sehri-samsun-masali-1-604567yy.htm

18 Ocak 2016 Pazartesi

Nerduban - Samsun'da Bir Sahhafın Serencamı

Bu hafta bir telaş halinde yine bir yerlere yetişmeye çalışırken bir yandan da bu hafta ne yazacağımı düşünürken tesadüfen bir dükkanın yanından geçtim.   Bir sahhaf! Hem de Samsun'da!  İşte buldum! Samsun'daki sahhafları yazayım! Brağvo ben! Hemen gugılladım. Gördüğüm ilk sayfaya tıklamamla karşıma çıktı Nerduban Sahhaf. İncelemeye koyuldum.

Fotoğraflarına bakınca güzel bir tesadüfün tam ortasında bulunduğumu fark ettim. Nerduban benim tesadüfen yanından geçtiğim Sahhaf dükkanının ta kendisi! Sahhaf deyince öyle kelli felli, emekli ve huzurlu bir amcayla karşılaşacağını düşünenler yanılıyorlar.  Nerduban Sahhaf'ın kurucusu Volkan Samet Altuntaş henüz 25 yaşında! Yaklaşık 2,5 yıldır, çoğu kişinin çok romantik hayali olan bu mesleği Samsun'daki mütevazı dükkanında nişanlısı ile birlikte icra ediyor genç Sahhaf Volkan. Sanırım Türkiye'nin en genç sahhafı Samsun'da! Üstelik öyle ek iş olarak falan da yapmıyor bu işi. Geçimini bizzat bu işten sağlıyor.

Hikayesi oldukça ilginç gelen bu genç adamla internetten randevulaştıktan sonra geçtiğimiz cumartesi,  eşimle birlikte ziyaret ettik Nerduban Sahhaf'ı.  Yaklaşık bir saat süren keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.  Hayatın başındaki dört genç olarak hayallerden, kitaplardan, yaşadıklarımızdan konuşuldu. Çok çay içildi. Benim için sahhafı kitapçıdan daha özel kılan eski kitapların büyüsü kadar sahhaf ile edilen muhabbettir. Keyifli, hoş sohbet, samimi kısacası güzel adamlardır sahhaflar. Yaşı ne olursa olsun bir sahhaftan çok şey öğrenirsiniz. Kimi zaman bir kitap kimi zaman bir şair kimi zaman bir kelime.

Ben Nerduban'ın Farsça'da "merdiven" anlamına geldiğini öğrendim mesela.  Ağır ağır çıkılan bu meşakkatli mesleğe oldukça uygun bir isim. "Nerduban." Nerduban'ın isim babası, hem Volkan'ı bu dünyaya getiren, hem de hayallerini gerçekleştirmesi için oğluna en büyük desteği sağlayan kişi. Emekli edebiyat öğretmeni babasının kitapları ve bankadan çektiği krediyle hayat bulmuş Nerduban.

Hiç kolay olmamış bu yaşta hiç bilmediği şehr-i Samsun'da bu mesleğe atılmak. İki buçuk yıl içerisinde bir kaç defa kapatmanın eşiğinden dönmüş. Neyse ki dönmüş. İyi ki dönmüş. Hikayenin devamını yani, sahhaflığa nasıl başladığını, işin romantik olduğu kadar ticari yönlerini, kendi kitaplarını satarken neler hissettiğini mesleğe ağzı sulananlara son derece gerçekçi tavsiyelerini kendi tabiriyle "Sahhaflık serencam"ını Sahhafname isimli bloğunda paylaşıyor Sahhaf Volkan. 

Yazdığı tek şey blogu değil. Şiirler hikayeler de kaleme alıyor. Üstelik ödüllü yazıları var. İnşallah edebiyata ve kitaplara gönül vermiş bu genç ve yürekli arkadaş bir gün kendi kitabını da buram buram edebiyat kokan bin bir emekle kurduğu, şirin ve mütevazi dükkanının raflarına ekler... Yolu açık olsun... Saygılar!

/Emre SEVEN
18.01.2016

Samsunun Artıları Ve Eksileri Ve Avm’ler

Kabul etmek gerekir ki, Samsun son yıllarda kabuk değiştiriyor. Bu değişim sırasında kazanımları da, kayıpları da oluyor.

Samsun adına kazanım olarak kabul edebileceğimiz ilk değişim otellerle yaşandı. Elimizde ki tek beş yıldızlı otelin tüm sorunlarına rağmen kapatılmasına karşı çıktığımız günlerden, üç tane beş yıldızlı, 2-3 tane de dört yıldızlı otellere sahip olduğumuz günlere geldik.

Bir diğer olumlu gelişme ise, çağdaş kent olmanın gereklerinden birisi olan toplu taşımacılık adına “Raylı Sistemin” Devreye sokulmasıdır. Gerek maliyeti ve gerekse güzergâhı nedeniyle daha başlangıçta başlayan tartışmaların hala sürdüğü “Raylı Sistemin”, Doğu aksına doğru uzatılma çalışmalarının yapılıyor olması da olumlu bir gelişmedir.

Buna benzer birkaç olumlu gelişmeden de söz edebiliriz ama giderek sayısı artan olumsuzluklar, Samsun’un imajını ciddi boyutta sarsmaya başlamıştır.

Bundan 25-30 yıl önce, hemen her konuda Türkiye ortalamalarının üzerinde yer alarak Türkiye’nin ilk 5-6 ili arasında gösterilen Samsun’un, bugün Türkiye sıralamasında 35-36. Sıralara yuvarlanmış olması, tüm Samsunluların yüreğini sızlatıyor.

Ekonomide ki çöküş, eğitimde ki hızlı gerileme ve sosyal yapıda ki yozlaşma devam ediyor. Ama bugün bu konulara değil, Samsun adına kazanç mı? Kayıp mı? Olduğu tartışılan ve Samsunlunun ticari hayatında olumsuz etkileri gözükmeye başlayan AVM’ LER konusunu irdelemek istiyorum.

Gelir dağılımının adaletsiz oluşuna dayalı olarak toplumda büyük dengesizliklerin yaşandığı ülkemizi ayakta tutan en önemli faktör, yakın zamana kadar orta sınıf olarak adlandırılan halk kesimiydi.

Bu kesim, kendi kendine yeterek devletine yük olmayan orta ölçekli ticari işletmeler, esnaf grubu ve tarlasını ekerek ürettiği ürünle hem ailesini besleyen, hem de sattığı ürün karşılığı aldığı sınırlı parayla ailesini geçindiren köylümüzdü.

Küresel ısınmanın yaratacağı açlık tehlikesinin adım adım yaklaştığı bir dönem de, siyasi iradenin daha ucuza alırım diyerek en önemli tarım ürünlerini ithalat yoluyla dış ülkelerden sağlamaya başlaması ile köylümüz tarımdan ve hayvancılıktan kopartıldı.

Orta ölçekli şirketler, Kobi destekleri ile yaşatılmaya çalışılırken, orta kesimin en büyük bölümünü teşkil eden esnaf sınıfı bakkallar, çoğu küresel sermayenin uzantıları olan market zincirlerine ezdirildi. 

Bunlar da yetmedi. Önceleri kent dışında olması zorunlu olan AVM olarak adlandırılan büyük alışveriş merkezlerinin, artık kentlerin içinde de sıralanmasının önü açıldı.

Samsun ekonomisinin temeli ticaret ve tarımdı. Toplumu ticaret ayakta tutuyordu. Çok şükür ticareti de kendi insanımıza çok gördük.

Dünyaca meşhur tütünümüzün yok edilmesine izin vererek, hem tütün köylüsünü yok ettik, hem de sigara ve alkol piyasasını küresel sermayeye teslim ettik.

Buğday köylümüzü dışardan aldığımız buğdayla vurduk. Binlerce traktörü köylerde çürümeye mahkûm ettik.

Market zincirleri kent yönetimlerinin zaafından yaralanarak işi mahalle içerilerin de çeşitli adlarla açtıkları küçük şubelerle bakkallık yapmaya kadar götürdüler. Ona da göz yumduk.

Ticaretten başka geliri kalmayan Samsun’da, kent merkezinde açılan dört AVM ile ayakkabı, hazır giyim, ev mefruşatı, mutfak eşyası, mobilya, aksesuar, saat, beyaz eşya, spor malzemesi satanına, hatta optik ve kuyumcuya kadar neredeyse tüm Samsun esnafının sattıkları ellerinden alındı.

Bir zamanlar ticari piyasanın merkezi olan Mecidiye Caddesi artık ucuzcu dükkânları ve işportacıların mekânı haline geldi.

Son yıllarda en popüler giyim markalarının yer aldığı İstiklal (Çiftlik Caddesi) artık döner kokusundan geçilmez hale geldi. En önemli markalar birer birer kapandı. Bu caddede kapanan marka mağazaların yerini irili ufaklı yeme içme yerleri aldı.

Bu caddeyi “Çiftlik AVM” Yapacağız iddiası ile önce trafiğe kapattılar, sonra da binaları mantolama ile güzelleştirmeye çalıştılar. Daha dün kiralık dükkân bulunmazken, bugün kiralık dükkânlar göze çarpıyor. Kısacası Çiftlik Caddesin de ticaret bitti. Esnaf kan ağlıyor. Kimin umurunda..

Samsun’da kendi markasını yaratmış, saygın bir konuma gelmiş bir firmanın, bu AVM’ ler de yer kiralama şansı yoktur. Belirlenen kiraya tamam desen de yoktur. Tek çözüm, yıllarını verip yarattığın firmayı bir yana itip, bir küresel firmanın kanatları altına girmen ve kiralamayı o firmanın yaparak seni sömürmesine izin vermendir.

Ne yazık ki, bu kenti yönetenler ve siyasileri ile kentte ki tacirlere sahip çıkmak için kurulmuş Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileri de, bu çöküşü seyretmeyi sürdürüyorlar.

Sonuç mu? Sonuç hem acı, hem de düşündürücüdür.

Dün bu kente görevleri icabı gelenler emekli olup bu kentte kalmaya can atarlardı. Artık bir an önce emekli olup, bir başka yere gitmeyi hedefliyorlar.

Sadece onlar mı? Bu kentin kendi insanları da yavaş yavaş güney sahillerine göç ediyorlar.

Üniversiteyi bitiren gençler, iş alanı bulamadıkları için Samsun’a dönemiyorlar.

Samsun yavaş yavaş artan bir süreçle, memur, işçi, emekli ve işsizlerin yaşadığı kent haline geliyor. Ekonomisi çöküyor.

Son 30 yılda bu kenti yönettiğini zanneden yerel yöneticiler ile bu kent adına siyaset yapıp da hiçbir şey kazandırmayanlar, yarattıkları içi boş, dışı cafcaflı, üretmeden tüketen, işsizler kenti Samsun ile övünmeyi sürdürsünler..

Ve de, yıllardır bu süreci sorgulamadan seyretmeyi sürdüren Samsunlular da, uyumaya devam etsinler. Yazık ki, yazık..

AVM ’lere ve market zincirlerine yeni kurallar getirilmezse, her boyutta ki yerel esnaf yok olarak işsizler kervanına katılacaktır.

Umarım bir gün bu kötü gidiş durur ve Samsun eski güçlü günlerine döner. İyi haftalar. 

/Sadi SUBAŞI
18.01.2016
http://www.hedefhalk.com/samsunun-artilari-ve-eksileri-ve-avmler-604529yy.htm

11 Ocak 2016 Pazartesi

Ben Samsun’um!....

Yirmi üç yıldır Samsun’dayım… Çocuklarım burada büyüdü; torunlarım burada doğdu… İşim burada… Dostlarım burada… Nefretle andıklarım da… Seviyorum bu şehri, taşıyla, tuzuyla, ekmeğiyle, suyuyla… Parktaki şahlanan atın ruhu benim, Bandırma vapurundadır bedenim…
***

Kızdığım, eleştirdiğim yönleri yok mu? Tabii ki var... Eleştirdiğim yönlerinin başında ‘Samsunluluk’ ruhuna yeterince sahip olmaması ve asayiş meseleleri başta geliyor. ‘Yirmi üç senedir buradayım’ dedim. Karşılaştığım ve ‘Samsunluyum’ diyen kişi sayısı 23’ü geçmez. Herkes, babasının, dedesinin, dedesinin geldiği memleketi söyler, memleketi sorulunca… Dahası Samsun’un ilçelerinden olanlar da ‘Samsunluyum’ demektense, ilçelerini söylerler…

Samsun merkezde, Samsunludan çok, Çarşambalı, Termeli, Bafralı, Kavaklı, Havzalı bulunur. Hatta beş-onbin nüfuslu ilçelerden olup Samsun’da yaşayanlar kendi ilçelerindeki nüfustan fazla söylenir. Türkiye’nin her yerinde ve hatta tüm dünyadaki Türkler, Atatürk heykelini bilir ve şehre gıpta ederlerken… Bizim Samsunlular, önünden geçerken kafayı kaldırıp da bakmazlar bile… Tabii Samsundan seçilenler de SAMSUN’UN SEÇİLMİŞLERİ DEĞİL; SEÇENLERİN SEÇİLMİŞLERİ OLUR, O YÖNDE ÇALIŞIRLAR. HATTA SAMSUN’DAKİ YATIRIMLARI, DEDELERİNİN GELDİĞİ ŞEHİRLERE KAYDIRIRLAR.

Eleştirdiğim konulardan ikincisi ‘ASAYİŞ’tir. Yurt genelinde dağıtılan, yayın yapan gazete ve televizyon kuruluşlarında Samsun hakkında çıkan haberlere bakınız, dörtte üçü, yüz kızartıcı suçlar, cinayet, gasp gibi suçlarla ilgilidir. Irz ve namus davaları, dolandırıcılıklar, cinayetler vs, vs, vs… Bu tabloda basının sorumluluk payı yok mudur? Bence vardır. Hem de önemli ölçüde vardır. Suç işleyen bu kimseler için basında resminin çıkması, televizyonlara haber olması ödül gibi algılanmaktadır…

Hatırlayın, Dr. Kamil Furtun’un katil zanlısının açıklamalarını: “Canım sıkıldı. Böyle zevklerim var abi. Hoşuma gitti. Ondan vurdum.” Ve bizim basın da bunu aynen haber yaptı. Ertesi günkü gazetelerde kendi resmini ve sözlerini gören katil, belki de hayatında hiç bir zaman göremeyeceği bir ilginin hedefi olmuştu. Buna haber diyebilirsiniz. Haber alma-yapma hürriyetinden bahsedebilirsiniz. Haklı olduğunuz yerler de olabilir. Ama yapılan haber psikopat bir kişiliğe verilmiş ödülden başka anlama gelmemektedir.
***

Olayın bir başka yönü de Emniyeti ilgilendirmektedir. Uyuşturucu satışının okul bahçelerine kadar indiği, sırtına palto geçirtenlerin omuz çarpıtarak yürüdüğü, son çıkarılan yasalarla askerin-polisin-jandarmanın elinin kolunun bağlandığı günümüzde, canla-başla çalışan güvenlik kuvvetlerimize destek olmak gerekiyor. Ey analar, babalar, ‘Yaramazlık yapan çocuğunuzu cezalandırdı’ diye öğretmeni şikayet eder ve daha acısı çocuğunuzu elinden tutup, öğretmenin karşısına dikilip, ‘Sen benim çocuğumu nasıl cezalandırırsın’ diye efelenirseniz çocuğunuzun, büyüdüğünde kendisini yasal sınırlarla kısıtlamak isteyen güvenlik güçlerine karşı koymasından şikayete hakkınız olmaz.

Bunca yazdıktan ve son günlerde yaşananlardan sonra, bir açık teşekkür boynumuzun borcudur. Atandığı günden beri, başarılı çalışmaları ile dikkatleri çeken İl Emniyet Müdürümüz Vedat Yavuz Bey ve mesai arkadaşları, bir telefon dolandırıcılığı olayını saatler içerisinde çözerek, ilimizi terk etmiş olan zanlıları Çorum’da, otobüslerinden inemeden yakalamışlardır.

/Kenan ERZURUMLU
11 Ocak 2016

Yezeye

Gün geçmiyor ki Samsun'da fantastik bir YZY hareketi ile karşılaşılmasın. Kâh iş adamlarına "lüks arabalara binmeyin cıs!" diye fırça atıyor, kâh "golf insana kanaatkâr olmayı öğretiyor" gibi golf-ü tasavvuf çıkarımlar yapıyor! Üstelik projeleri de açıklamaları gibi fantastik. Bir esiyor bina mantolamayla şehrin prestijini yükselteceğini sanarak çok suni sıvamalara, estetik uzmanlığına girişiyor, bir esiyor  "Arap turistlerin tesettür anlayışına uygun gözlerden uzak kamp yeri ve tatil köyü ihtiyaçlarını" dert edinip, Costal sahillerindeki gecekonduları yıktırarak buraları onlara tahsis etme planları yapıyor.

Malumunuz. Bir süredir Gülsan'a taktı kafayı. Şehrin onca sorunu bitti bir tek Gülsan Sanayi Sitesi'nin taşınması kaldı. Viyadükün üstünden görünen görüntüyü kimseye açıklayamıyormuş. Sanki bütün Samsun'un görüntüsü açıklanabilirmiş gibi.  Üstelik konu ile ilgili yaptığı açıklamalar da tutarsız. Bazen çıkıyor lüks otellerde verdiği kahvaltılarda, Gülsan esnafının mağdur edilmeyeceğini söylüyor. Bazen de biz yer gösteririz isteyen gider istemeyen gitmez diye rest çekiyor. Seviyor mu dövüyor mu belli değil.

Şimdi de "Gülsan Sanayi'nin parasını Samsun halkından karşılayacağım" diyor başkan. Son bombası da bu. Bu parayı ne adla ve ne hakla biz Samsunlulardan tahsil edecek gerçekten merak içerisindeyim. Ödediğimiz vergilere "Gülsan Sanayi Sitesi'nin taşınma bedeli - not başkanın emri" diye mi yansıtılacak? Yoksa bize zorla golf mü oynatacak? Sanırım ya 20. senesine yaklaştığı makamında sıkılıyor ya da her seçimde artan oy oranıyla bir güç zehirlenmesi yaşıyor başkan. Fantastik açıklamalarıyla gereksiz projeleriyle giderek Gökçekleşiyor. Benim Samsun'a bütün bu projelerden daha faydalı olacak bir önerim var kendisine. Başkan Gülsan Sanayisi'ni oynatıp onca masrafa girmek yerine kendi başkanlık makamını başka bir şehre hatta ülkeye taşıyabilir! İşte o zaman biz Samsunlular olarak parası neyse veririz! Saygılar!

/Emre SEVEN
11.01.2016

10 Ocak 2016 Pazar

Samsun'da Basının Sorunları Tartışılmış; İyi de Kim Tartışmış?

Hiç kimse kusura bakmasın gazetecilik söz konusu olduğunda ne benim ne de Şenol'un (Çakır) tevazumuz yoktur. Bir kere ben -alaylıktan yetişmenin de bir yol olduğunu kabul ederek-mesleğe okulunu bitirerek başlamış biriyim. Yani dört yıl hem de Türkiye'nin bu konuda çok iyi akademisyenlerinden ve meslekten isimlerinden ders alarak Gazetecilik okudum ve diploma aldım. Sonrasında da 12 yıl Dünya Ekonomi-Politika Gazetesi ile Doğan Haber Ajansı'nda (eski adıyla Hürriyet Haber Ajansı) çalışıp bugüne kadar da başka hiçbir iş yapmamış bir gazeteciyim.

Şenol Çakır'a gelince, basında bir zoru başarıp tam 32 sene aynı kurumda, Doğan Haber Ajansı'nda (eski adı Hürriyet Haber Ajansı) çalışmış, 2 yıl Güneydoğu'da (Kuzey Irak'a geçerek) gazetecilik yapmış, Başbakan dahil Türkiye'nin pek çok şehrinde sayısız siyasi lider takip etmiş, pek çok sıcak haber kovalamış, savaş muhabirliği hariç bir gazetecinin takip etmesi gereken aklınıza gelebilecek her olayda bulunup haber yapmış, Reuters Ajansı dahil basının önde gelen kurum ve kuruluşlarının seminerlerine, kurslarına, televizyonculuk eğitimlerine katılıp başarı sertifikaları almış, yaptığı özel haberleriyle tanınmış, kendi kurumundan defalarca ödül alıp Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından yılın gazetecisi seçilmiş, sürekli sarı basın kartı sahibi bir gazeteci.

Mutlaka bizim de eksiklerimiz, hatalarımız olmuştur; sonuçta insanız ama her halükarda biz meslekte bayağı iyi iki isimiz. Şehrimizde özellikle ulusal basından gelen, özellikle bizim nesilden başka birkaç isim daha var. Ama Samsun'da basının sorunları tartışılırken bizim haberimiz olmadı. O başka birkaç ismin haberi oldu mu bilmiyorum ama bizim olmadı.

Doğrusu bunu enteresan buluyorum. Ve egosunu alt eden ama mesleğe saygısını sürdüren iki isim olarak açıkça da soruyorum. Özellikle de OMÜ İletişim Fakültesi'nin dekanına. Öğrencilerinizin mesleki tecrübelerden yararlanması için şehirde meslekten gelen isimleri seçerken daha özenli davranmanız, isimleri siz seçmediyseniz, "Bu şehirde kimler var?" diye araştırmanız gerekmez mi? Ulusal basında da çalışan, sayısız deneyim yaşayan, mesleki tecrübesi fazla gazetecilerin öğrencilerinize neler katabileceğini bilmiyor musunuz? Yoksa siz gazeteciliği mi bilmiyorsunuz? (OMÜ İletişim Fakültesi açılırken, açıldığında kişisel çıkar gözetmeksizin her türlü desteği verebileceğimizi fakülte idarecilerine söylemiştik)

Gazetecilik zor iştir. Öyle bir şehrin herhangi bir müdürünün, bir sivil toplum örgütü, bir belediye başkanının basın açıklamasını yazarak, emniyetten, valilikten gelen bültenleri haberleştirerek, iftar yemeklerine gidip "o vardı, şu vardı" diyerek, bir futbol, bir basketbol takımının kadrosunu yazarak yapılmıyor bu meslek. Hele hele yerel bir gazetede, çoğu zaman da sütun doldurmak için köşe tutup edebiyat yapmakla ya da bir fotoğraf makinesini omzuna asmakla hiç yapılmıyor bu meslek. Püf noktaları var, disiplini var, akla hayale gelmeyen zorlukları var, herkese eşit mesafede kalabilmenin, istihbarat almanın, haber kaynağını korumanın, ağzını sıkı tutup güvenilir olmanın, gazeteciliği polislikle, reklamcılıkla karıştırmamanın, insan hayatlarıyla oynamamanın...daha da önemlisi haber yazmanın kuralları, incelikleri var... 5N 1K'sı var... tüfek icat oldu mertlik bozuldu misali bir türlü yasal zemine oturtulamayan interneti var... velhasıl var da var...

E basının sorunlarını tartışıp çözüm yolları ararken de doğal olarak bunları yakından bilen isimlerle bu işi yapmak gibi bir gereklilik var...

Ha siz olayı küçük çapta düşünmek, yerel çerçevede ele almak, bununla yetinmek, "10 Ocak'ta bir basın paneli yapıldı mı yapıldı; katıldık mı katıldık" demek istiyorsanız o başka. Tercih meselesi ama ben "iletişim"  okuyup da gazeteci olmak isteyen o çocuklara üzülüyorum. Mesleği dinledikleri, gördükleri kadarıyla sanırlarsa fena... yoksa bize ne?

Çıtayı yükseltmek için deve kuşu gibi kumda olan başları biraz kaldırıp etrafa bakmak lazım. Egolara yenik düşmeyelim...

/İlknur YAMAK
10.01.2016

9 Ocak 2016 Cumartesi

Yaşadığımız Şehri Tanımak Ve Tanıtmak

İnsanın yaşadığı şehri tanımadan tanıtmaya kalkması, bir kimlik gibi ibraz etmeleri sadece bugünün hastalığı değildir. Ne ki; dünden daha az bahaneye sahip olunduğu da apaçıktır. Teknolojiyle mekan ve bilgi üzerinde zamanı oldukça kısaltmış, binlerce yıllık bilgi birikimini parmak uçlarına kadar yaklaştırmış bir zamanda, bu hastalığı mazur göstermeye çalışmak, anlaşılır olmaktan da çoktan çıkmıştır.

Tekkeköy’ün tarihini incelemeden, Nebyen Dağı’nda iskele hikâyelerine ehemmiyet vermeden,  Yakakent Mutaflının Orta Asya’dan gelen göçle kurulduğunu hakeza Vezirköprü Soruk Vadisinin yurtlaşma hikâyesini bilmeden ve Osmanlı dönemi öncesine çekmeden, Asarcık’ta aleni izleriyle Selçuklu Akıncılarını, Ladik ve Havzadan başlayarak Anadolu erenlerini akla hayale getirmeden Samsun’a tarih kurgulamak, bir dönemi ya da bir efsaneyi öne çıkararak betimleme yapmak, hiçbir zaman olumlu sonuç vermeyecektir.

İkiztepe Kazılarından, Kral Kaya Mezarlıklarından Amisos Tümülüslerinden önce Terme Ambartepe’de Göktürkçe yazılı mezar taşını umursamadan ne mümkün. Dönem hassasiyetleri üzerinden, tanıtım unsuru elemanları yaklaşımıyla parçalı, bir araya getirilerek bütünleştirilmesi oldukça zorlaştırılmış bir tarih, bir şehrin tarihi olamaz.

Prof Dr. İbrahim Tellioğlu tarafından yazılan “İlk Çağdan Osmanlılara Samsun ”  bu anlamda önemli bir başlangıç kıymetli bir çalışma olmuştur. Ha keza coğrafyamızın tarihsel ve kültürel keşifleriyle önceliklerini, değerlerini ortaya çıkarmış Prof. Dr. Cevdet Yılmaz’ın çalışmaları her türlü takdirin üzerindedir. Elbette hocalarımızı takdir etme hakkı bizden önce kıymetli tarih ve coğrafya bilimcilerimizdedir. Bizimkisi sadece bir tespit. Uzunca bir zaman, yerel kültür ve tarih araştırması-derlemesi yapmış bir tespit.  Bu anlamda komple bir tarihsel sunumdan, bütüncül kültür-tarih şehrinden başlamak gerekiyor. Böyle olmayınca da ne 19 Mayıs gerçek anlamda doldurulmuş oluyor ne de diğer öne çıkarılmış unsurlar.

Bugüne değin yapılan çalışmalar elbette kıymetli çalışmalardır. Turizm unsuru olarak seçilmiş ayrıcalıklaştırılmış çalışmalar emek ve değer üretilmiş çalışmalardır ancak genel anlamda gelecek vaat etmemektedir. Önemlisi bu projeksiyonlarla Samsun’un çapını aşması mümkün değildir.

Türkiye’de hangi şehir, hem insanlık tarihinin en eski dönemlerine şahitlik etmiş olsun, hem kültürel yenilenmelerine, dönüşmelerine dair her çağdan izler bulundurmuş olsun hem de içinde bulunduğu ülkenin kuruluşunda tarihinde başlangıç olmuş bir kadere sahip olsun? Biz tarihin bütününe değil cüzlerine hevesleniyoruz. Yanlış bu değilse nedir? Parçalarla dönemlere değil, bütünle tarih ve kültür bütününe hareket kazandırmak, geleceğe taşınmaktır. Buna paralel olmak üzere tanıtmak da bir o kadar önemli hamle; doğru argümanlarla tanıtmak istediğiniz şehri, şiirlere-hikâyelere-romanlara-senaryolara-resimlere konu etmektir.

Kimse Samsun sigarasını ya da fabrikasını merak ettiği için Samsun’a gelmez ama efsanelerine tarihine kültürüne çarşısına pazarına köyüne şehrine dağına yaylasına yemeğine insanına meraklandırılmış biri, bir gün Samsun’a mutlaka gelmek isteyecek ve gelecektir. Ulusal ya da uluslar arası üne sahip şair, yazar, gazeteci, ressam, sinema-tiyatro senaristi ve yönetmenlerinin eserlerine bulaşmamış bir şehir, gerçekte tanıtılmamış bir şehirdir.

Ezcümle bir şehri tanıtmak mı istiyorsunuz, tarihini bilecek, tanıtım başlangıcı unsurları en iyi standartlarda sunarak; kaleme-kâğıda-tuvale ve perdeye kazandıracaksınız. Bunu da ününü tüketmişlerle değil elbette. Güzel günlere uyanın. Sağlıcakla kalın efendim.

/Uğur DEDE
09.01.2016

7 Ocak 2016 Perşembe

Samsun Basını

Önceki gün Samsun Valiliği Basın Müdürlüğünden bir elektronik posta (e mail) geldi. ‘Basın Toplantısı’ ön yazısıyla gelen e postada, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın, Samsun’daki yatırımcı kuruluşların temsilcileriyle valilik binasında bir toplantı yapacağı bildiriliyordu. Muhabirlikten gelme bir gazeteci heyecanıyla, eşimi aile dostlarımız Aynur Özcan ve Ayten Sevinç’in bir trafik kazasında yitirdiği kardeşleri Nilgün Eken’in cenaze töreninde bırakarak, o toplantıya gittim. Haber kutsaldır çünkü bize öyle öğretildi.

Samsun’a ne yatırım yapıldı? Ne kadarı tamamlandı? Nerelerde eksik var? Nasıl yaptırıldı? Kimlere yaptırıldı? Kaç para harcandı?

Bunları dinleyecek, merak ettiklerimi sizin adınıza sorup öğrenecektim. Salona gittiğimde toplantı henüz başlamamıştı, Bakan ve Vali de henüz gelmemişti. Herkes yerini almış, kimin nerede oturacağı da belirlenmiş, olması gerektiği gibi sandalyelerin arkasına katılımcıların isimleri yazılmış. Gazetecilere ise bir köşede iki, bilemedin üç sandalye ayrılmış. Oraya gelmemiz ve soru sormamız istenmemiş gibi gazeteciler bir kenara itilmişlerdi. Bu görüntü gücüme gitti. Bunu kendime yapılmış bir hakaret olarak da almam. ‘’Samsun Basını bir köşeye atılmışsa, işi bitmiştir. Samsun’da basına ihtiyaç duyulmuyor’’ diyerek, toplantı yerini terk ettim, Bakan da Vali de bunu görmediler ama tavrım ne Bakan’a, ne vali’ye ne de o katılımcılaradır.

O manzaranın oluşmasında hiç birinin doğrudan dahli yoktur ama bu durumdan herkes kadar Bakan da, Vali de sorumludur. Sebep, sonuç ilişkisi yani. Toplantı başlamadan oradan ayrıldım ama zaten görüntü alındıktan sonra arkadaşlarımızı da salondan çıkarmışlar. Basın konu mankeni gibi kullanılmış bir anlamda. Kalsaydım zaten buna da tepki gösterirdim. Bizim için haber o fotoğraftan ibaret değildir. Toplantıda kimlerin olduğu ile ilgilenmeyiz, orada nelerin konuşulduğu önemlidir.
Çağırılı olduğumuz ‘Basın Toplantısından’ kapı dışarı edildikten sonra Valilik Basın Bürosu, toplantıyla ilgili haberi gazetelere servis etmiş. Haberdeki bilgiler, valiliğin verdiği kadarıyla sınırlıdır.

Ey Okur ! Gazeteci dışarıya çıkarılıyorsa bil ki, orada konuşulanları duyman istenmiyor. Bir yerde kamu yatırımı varsa, orada kamunun parası harcanıyor demektir. Bizim paramız yani. Kim harcıyor, nasıl harcıyor, bunu bilmeyeceğiz de neyi bileceğiz. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününün arifesinde dün o salonda oluşan manzara aslında, son yıllarda basına yönelik genel tavrın dışa vurumdur. Samsunspor teknik direktörü bile başarısızlığının bütün sorumluluğunu Samsun basınının sırtına yüklemedi mi?

Herkesi suçlarken, çuvaldızı biraz da kendimize batıralım. Kusurun büyüğü bizde aslında! Cemiyet yöneticileri, Samsun’u idare edenlerle ters düşmemek adına meslek mensuplarının haklarını korumaktan uzaklaşmış. Örgütlü olmanın erdemlerini anlatıyoruz ama biz örgütlenemiyoruz. Hal böyle olunca da, dün, teknik direktör istedi diye gazetecinin kulübe girmesi yasaklanır, bugün de valilikte bir köşeye atılır. Tıpkı dün yaptığım gibi, bireysel yapılan protestoları da kimse duymaz. Olan da sana olur ‘Ey Okur’. Dün merak ettiklerimi soramadım, cevabını da almadığım için, Samsun’da neler yapıldığını ve daha doğrusu nasıl yapıldığına dair bilgileri vermek yerine, bugün bunları yazmak durumunda kalıyorum. Bunun için özür dilerim ama şunu sormak isterim. Kim kaybediyor…?

/Ragıp GÖKER
07.01.2016

6 Ocak 2016 Çarşamba

Samsun’daki Mülteciler -2

Samsun’da mülteci sayısı konusunda çeşitli rakamlar veriliyor. Ortalama 9.000 civarında mülteci olduğu biliniyor. Mültecilere yaklaşırken SAVAŞ konusunda temel iki yaklaşımı unutmamak gerekiyor. Savaş: “insan eliyle oluşturulan olağandışı durum” Ve “önlenebilir bir halk sağlığı sorunu”dur. Mazlum-Der İstanbul’daki mülteciler için bir rapor hazırladı. Bu konuda  ‘’Samsun’daki Mültecilerin Sağlık Durumu 2015 Raporu’’ nu Ocak sonunda açılayacağız. Bu Bağlamda Mazlum-Der raporunda yaşananlar: Sağlık hizmetlerinin (röntgen, ameliyat, sürekli ilaç kullananlar, kanser ve şeker hastası olanlar) temini en önde gelen sorunlardan birini oluşturmaktadır. Hamile mülteci kadınların düzenli sağlık takiplerinin yapılması, bebeklerin ve çocukların sağlık durumlarının takip edilmesi ve tıbbi bakımlarının karşılanması gerekmektedir.

Hastaneye giden mültecilerden ücret talep edilmekte ve bu durum sağlık hakkına erişimi güçleştirmektedir. Örneğin, Haseki Hastanesi’ne giden Suriyeli bir kadın, muayene için kendisinden 80 TL istendiğini, bu parayı ödeyemeyince de muayene olamadığını söylemektedir. Görüşme yapılan kişiler, hastalık durumunda, muayene ve tedavi giderlerinin altından kalkamadıklarını aktarmışlardır. Bu nedenle çok zorunlu olmadıkça mülteciler hastaneye gitmemektedir. Doğum yapan kadınlar hastane ücretlerini ödeyemiyorlar. Normal olmayan doğumlarda 2 bin TL’den 5 bin TL’ye kadar masrafla karşılaşanlar olmuş. Hamile kadınların doktor takibi yapılmıyor.

Küçük pazar’daki mültecilerden biri, eşinin doğumu sırasında beş ayrı kamu hastanesine gittiklerini, nihayet beşinci hastaneye (Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi) kabul edildiklerini anlatıyor. Bebek ve annesi uzun süre hastanede yatmak zorunda kalmış, fakat bebeklerini 31 günlükken kaybetmişler.

Altınşehir’de bir baba, elindeki belgeleri ve faturaları göstererek, 10 yaşındaki oğlunun Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde apandisit ameliyatı olduğunu ve hastaneye 2 bin TL borçlandıklarını, çocuğu enfeksiyon kapması nedeniyle tekrar hastaneye yatırdıklarını, tedavisinin sonunda borçlarının 4 bin TL’ye çıktığını anlatıyor.

Herhangi bir hastalık nedeniyle ameliyat olanlar çok yüksek bedellerle karşılaşıyor ve bu bedelleri ödeyemiyorlar. Hastaneler ücretlerin aylık taksitlerle ödenmesini talep ediyor. Altınşehir’deki baba, hastane yönetimi ile aylık 350 TL ödemek üzere anlaştıklarını ve ancak bu şekilde taburcu olduklarını anlatıyor.

Yaptığımız görüşmelerde Küçükpazar ve Kumkapı’da sekiz kişinin acil doktor veya hastane ihtiyacı olduğunu tespit ettik.

Hasta olduklarında, muayene imkânı bulsalar bile pahalı olduğu için ilaç temin etmekte sıkıntı yaşıyorlar.

Samsun’da mülteciler temel sağlık hizmetlerine ulaşmakta zorlanmaktadır. Samsun’da mülteciler hastane’de muayene olmakta zorlanmaktadır. Samsun’da mültecilerin muayenesinde (Irak’lılar) bazılarından ücret alınmaktadır. Sevk sistemi sadece mülteciler için çalışmaktadır. Samsun’daki mülteci çocukların sağlık takiplerinde sorunlar vardır. Mülteci bebeklerin takiplerinde sıkıntılar devam etmektedir. Mülteci bebekleri aşılamalarında sorunlar devam etmektedir.

/Cem ŞAHAN
06.01.2016

4 Ocak 2016 Pazartesi

Şu Samsun'u Mantolasak Da Mı Saklasak

Birkaç yıldır, bir mantolama sevdasıdır gidiyor Samsun'da. Evler "daha az ısınma bedeli ödeyeceksiniz" vaadiyle ve az biraz kanun zoruyla mantolattırıldı herhangi bir şeye daha az para ödeyeceğini duyunca koşulsuz kabul eden vatandaşa. İşin rengi sonra anlaşıldı. Tabi ki her zamanki gibi bu mantolama furyasında asıl kâr eden vatandaş değil "bağzı şirketler" oldu... Vatandaşın cebinden indirilen cukkalar yetmedi ki, şimdi sıra şehir yapılarına geldi.

Başkan Yılmaz "Samsun'un ana arterleri ile Cumhuriyet Meydanı’nı estetikle buluşturacağız. Böylelikle şehrimizin merkezinin hem estetiği artacak hem de prestiji yükselecek" dedi geçen hafta. Her bir tramvay durağına projenin boy boy posterleri asıldı. Daha önce de yazdım. Meydanın bu beton yığını hali elbette ki Samsun gibi bir şehre yakışmıyor. Fakat sırf bina giydirmek meydana prestij kazandırmaz. Hele hele orayı bir yaşam alanına falan dönüştürmez. Buna en güzel örnek Çiftlik Caddesi.

Yeni görüntü eskisine göre daha güzel mi? Güzel... Yalan yok. Fakat güzel görüntünün ardında binlerce soru işareti ve sorunlar var. Hem de insanların can güvenliğini tehdit eden türden... Güzelim caddenin en ufak bir yangında, saniyesinde kül olabileceğini, akabinde gelmesi muhtemel "ihmal yoktur, yangın öngörülebilir bir şey değildi, semavi bir olaydı, hem insanlar yangında değil binadan kaçarken düşerek öldü konuyu saptırmayın" temalı açıklamaları düşündükçe içimi büyükşehir itfaiyesinin söndüremeyeceği yangınlar basıyor.

Ayrıca uzmanların onlarca uyarısına rağmen mantolamada bu kadar ısrar edilmesi, burnuma tahammül sınırımı mütecaviz pis kokular getiriyor... Şehrin binasal çirkinliğini, sokaklarda kol gezen güvensizliği, saçma sapan projelerden elde edilen çok sıfırlı rantları, mantolasak da mı saklasak bir durum var ortada. Sorunuyorum... Her biri birbirinden biçimsiz binaların üstünü sıvamak mıdır şehri estetikle buluşturmak?

En ufak bir yağmurda sel basan, hemen hemen her gün uyuşturucu haberlerinin manşetlerde olduğu, doktorların şehrin göbeğindeki hastanelerde oraya elini kolunu sallayarak giren kişilerce öldürüldüğü, sokak ortasında güpegündüz insanların kurşunlandığı, hemen her köşesinde mülteci dilencilerin cirit attığı bir şehrin prestiji bina giydirerek mi yükseltilir? Olsa olsa prestijin üstü sıvanır...  Delik deşik olmuş, harap bitap düşmüş prestijin... Hadi diyelim meydan ve şehrin muhtelif yerleri mantolandı estetiklendi... Güvenlik, estetikten daha önce karşılanması gereken bir ihtiyaç değil midir? Yoksa Maslow yanlış mı biliyor? Öyleyse Maslow'u da güzelce mantolamak lazım... Saygılar!

/Emre SEVEN
04.01.2016

Yeni Stadımız Ve Adı

Ülkemiz de son beş yılda önemli spor yatırımları yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Kabul etmek gerekir ki, bu konuda şanslı sayılabilecek kentlerden birisi de Samsun’dur. Hem de bizim gibi kendi konumunda ki birçok ile akıtılan sanayi yatırımlarından hemen hiç birini alamamış bir kent olan Samsun için çok daha büyük anlam taşımaktadır. Tabii işsizlik sorununun ilacı olan sanayi yatırımları yanında çok anlam ifade etmeyebilir ama Samsun’da sayıları ve çeşitliliği artırılan bu spor tesisleri sayesinde uluslararası büyük bir organizasyona ev sahipliği şansı sağlanırsa, onun ekonomik getirisi Samsun için can suyu olabilir.

Konu buraya gelince bir noktanın da altını çizmem gerekir. Samsunlu, çok partili dönem boyunca seçimlerde iktidar partilerine en çok oy veren illerin başında gelmiştir. Buna rağmen, tercihlerini bizim gibi iktidar partilerinden yana kullanan illerin tersine, hiçbir ciddi yatırım alamamış, bol vaat ve öğütlerle (Nasihatlerle) uyutulmuştur.

Bunun sorumlusu, alacağı oy karşılığı verdikleri sözleri yerine getirmeyen siyasi iktidarlar kadar, verdiği oyun hesabını sorgulamayan Samsun Halkıdır. Evet, yukarıda belirtiğim gibi bu siyasi iktidar döneminde de önemli bir sanayi yatırımı almamış olsa da, Samsun İli ve ilçelerinde çok önemli spor tesisleri hizmete girdi.

Sadece İl merkezinde yapılan Hasan Doğan Kapalı Spor Salonu, Mustafa Dağıstanlı Kapalı Spor Salonu, kapatılan eski spor salonu yerine yenisi yapılan Yaşar Doğu Spor Salonu, Atakum’da inşaatı yeni biten Olimpik Kapalı Yüzme Havuzu ve inşaatı süren modern atletizm stadı ile inşaatında sona yaklaşılan yeni stadımız bunların en önemlileridir.

Samsun’da ki bu spor tesislerinin yapımı için büyük çaba harcayan önceki Spor bakanımız Sayın Suat Kılıç’a ve aynı tempoda bunlara yenilerini ilave eden şimdi ki Spor Bakanımız Sayın Akif Çağatay Kılıç’a bir Samsunlu olarak teşekkür ediyorum. 

Samsun’da inşaatı bitmek üzere olan yeni stadımız, 34.000 kişi seyirci kapasiteli olup, en üst normlarda yapılmaktadır. Dört tarafı kapalı tribünle çevrili olup, tribünler tavandan ısıtma donanımlıdır. Protokol ve basın tribünleri hem geniş, hem de son teknolojik yenilikler kullanılarak yapılmıştır.

Yeterli sayıda bay ve bayan tuvaletleri, modern soyunma ve hakem odaları ile dinlenme bölümlerine sahiptir. VİP tribün bölümleri dışın da, 54 adet özel localar bulunmaktadır. Stadın içinde yeme içme yerleri ve alışveriş mağazaları da bulunacaktır.

Her yönü ile maç izlemenin zevk olacağına inandığımız stadımız için tüm sporseverlerin merakı, stadımızın adı, temel atma töreninde söz verildiği şekilde Samsun Ondokuzmayıs Stadı olacak mıdır?

Son açılan Bursa stadının adının da öncekiler gibi günümüzün modasına uygun olarak “Arena” İle bitiyor olması, bazıların da haklı olarak kuşku yaratmaktadır.

Ben kendi adıma, bu kez verilen sözün tutulacağına inanıyorum. “ONDOKUZMAYIS” Kelimesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolun ilk adımının atıldığı tarih olup, Samsun’un simgesi olmuştur. Zaten şu an ki stadımızın adı da, “Ondokuzmayıs Stadıdır.”

Statlar, içerisinde belirli etik kurallar içerisinde ve centilmence spor yapılan alanlardır.   

Arena’nın tüm sözlükler de ki anlamı ise, “Gladyatörlerin birbirleriyle öldüresiye dövüştükleri alan” ve “ Matadorların boğaları öldürmek üzere mücadele ettikleri alan” Olarak tanımlanmaktadır.

Bu kelimelerden birisi spor yapmaya, diğeri ise öldürme amaçlı dövüşe hizmet etmektedir. Nitekim herhangi bir kongrede veya TBMM’ de tansiyon yükselip de kavga çıktığında, basın olayı “ X  Kongresi veya TBMM , “Arenaya döndü”, Başlığı ile vermektedir. 

Spor ile arena kelimesinin bir araya getirilmesi sporun ruhuna ve amacına da aykırıdır. Bu nedenle dahi, yapılan statlara “Arena” İsminin eklenmesi kabul edilemez.

Büyük statlara arena isminin verilmesi, boğa güreşleri ve bunların yapıldığı arenaları ile meşhur İspanya ve Roma dönemin de ki gladyatörlerin dövüştüğü arenaları ile tanınan İtalya’ya özgü bir olaydır.

Umarım böyle bir yanlışa düşülmez ve daha ilk maçta başlayacak olumsuz tepkilere zemin yaratılmaz. Ben bu konuda Samsun spor kamuoyunun ve sporseverlerin hassasiyetinin göz ardı edilmeyeceğine inanıyor ve bu modern statta oynayacağımız ilk Samsunspor maçını dört gözle bekliyorum.

Hele de, Süper Lig’e çıkma şansımızı iyi kullanır ve seneye Süper Lig’de yer alırsak, o maç kaymaklı kadayıf keyfinde olur.

Tekrar başta Spor Bakanlarımız olmak üzere, bu stadın yapılmasın da emeği geçen milletvekillerimize, bürokratlarımıza ve bu stadın yapımında terlerini akıtan işçilere teşekkür ediyorum.

Umarım önümüzde ki yıllarda uluslararası organizasyonlarla bu tesislerimiz taçlandırılır ve Samsunumuza da ekonomik girdi sağlar. 

Ondokuzmayıs Stadımız şimdiden hayırlı olsun.

2016 yılının tüm okurlarıma ve ülkemize huzur, güven, adalet dolu günler getirmesini diliyorum.

Sağlıklı bir hafta dileğiyle.    

/Sadi SUBAŞI
04.01.2016

Samsun’daki Mülteciler -1

Dolaştım biraz Samsun’u bugün. Yeni yıl için umut pompalarının bile arızalı olduğu soğuk bir kış günüydü dün. Beyazlık, kirleniyor diyen şairin haklılığı ile şiirler mırıldanan genç adamdım belki!

14–16 Ekim’de Moskova’daydım. Nazım’ın mezarında da aynı duygusallığı yaşayan, gri tonlarda düşünen yaşlı bir adamdım belki!  14–16 Ekim tarihlerinde, Moskova’da Dünya Tabipler Birliği (WMA)  Genel kurulu vardı. Bu genel kurulda Türk Tabipleri Birliği mülteci krizini Dünya Tabipler Birliği’nin gündemine taşımış ve bu insanların sağlık alanında yaşadıkları sorunların ve çözüm önerilerinin ülkelerin ulusal tabip birliklerinin gündemine getirilmesinin önemini vurgulamıştır. Bu çabaların bir sonucu olarak Dünya Tabipler Birliği Ekim 2015’te Moskova’da yapılan 66. Genel Kurul toplantısında bu konuyla ilgili “Küresel Mülteci Kriziyle ilgili DTB Kararı” başlıklı bir tutum belgesini kabul etmiştir:

WMA insanların kitlesel hareketliliğinin çoğu kez silahlı çatışmaları ya da doğal olayları izleyen felaketlerden kaynaklandığını ve insanların tehlikelerden ve yoksunluklardan kurtulmak için bu yola başvurduklarını görmektedir.  Bugün insanların patlayan bombalar, hizmetlere ve temiz suya ulaşamama, evlerin, okulların ve hastanelerin tahribi dâhil silahlı çatışmalar nedeniyle kitlesel göçlere yönelmeleri, sayısal olarak son 70 yıl içindeki herhangi bir kitlesel nüfus hareketini aşan boyutlara ulaşmıştır. WMA ülkelerin önemli sayıda yeni göçmeni barındırma kapasiteleri hakkında kaygıları olabileceğini kabul etmekle birlikte, insanların savaştan ya da doğal afetlerden çaresiz duruma düştüklerinin, çoğu kez yaşamı tehdit eden koşullarla yüz yüze oldukları için kaçmak zorunda kaldıklarının da görülmesini istemektedir. Bu insanlar kendilerinin ve yanlarındaki aile üyelerinin sağlıklarından, güvenliklerinden ve esenliklerinden kaygılıdırlar.

Birçok ülke tarafından imzalanan uluslararası anlaşmalar bu ülkelere mültecilere ve iltica talebinde bulunanlara yardımcı olma konusunda bağlayıcı yükümlülükler getirmektedir. WMA, mülteci krizlerine yol açan, şu anda sürmekte olan çatışmalar gibi durumlar söz konusu olduğunda hükümetlerin muhtaç durumda olanlara yardıma yönelik çabalarını artırmaları gerektiği kanısındadır.

Bu kapsamda mültecilere güvenli geçiş yolları, geldikleri ülkelerde kendilerine gerekli desteğin sağlanması gerekir. Bu insanların kaçtıkları felaketlerin ve yolculukları sırasındaki olumsuzlukların sağlık sorunlarına yol açmış olabileceği düşünüldüğünde, mülteci kabul eden ülkelerin bu insanlara sağlık hizmetleri verecek sistemler oluşturmaları temel önemdedir.

Hükümetler, mültecilerin ve iltica etmek isteyenlerin geldikleri ülkelerde saygın biçimde yaşamalarını sağlamalı, yeni toplumlarıyla bütünleşmelerini sağlamak için gerekli her tür çabayı sergilemelidir. Uluslararası topluluk, Suriye’de, insanların evlerinde güven içinde oturabilecekleri ya da ülkeden ayrılmışlarsa güvenli biçimde geri dönebilecekleri barışçı bir çözüm arayışı içinde olmalıdır.

WMA kitlesel nüfus hareketlerinin ülkelerin yerleşik nüfusu ile birlikte mülteci konusundaki kişiler üzerinde ciddi bir stres yarattığının bilincindedir. Hükümetlerin ve Birleşmiş Milletler dâhil uluslararası kuruluşların bu tür hareketlere yol açan baskıları azaltmak için daha uyumlu ve kararlı çabalar içinde olmaları gerektiğini düşünüyoruz.  Doğal olayların ardından hızla insani yardım çalışmalarına başlanması, silahlı çatışmaları önleme ya da bu tür durumlardan kaçınma adına daha fazla çaba gösterilmesi bu kapsamdadır. Gıda güvenliği, içme suyu, barınma, kanalizasyon, eğitim ve sağlık gibi alanlarda normale dönüş ve kamu güvenliğinin yeniden tesisi önemli bir etki yaratacak ve mülteci sayısını azaltacaktır.

/Cem ŞAHAN
04.01.2016
http://www.hedefhalk.com/samsundaki-multeciler-1-604439yy.htm

3 Ocak 2016 Pazar

Samsun ağzı

Literatür “Ağzı” şöyle tanımlar: Ağız, bir şive içinde oluşan, ses ve söyleyiş değişikliklerine dayanan küçük kollara, bir ülkenin çeşitli bölge, il veya ilçelerinin sözcükleri söyleyiş bakımından birbirinden ayrı olan konuşmalarına verilen ad. Aksan. Örneğin;  Ege ağzında genellikle "biliyorum" sözcüğü yerine "biliyom" kullanılır.

Samsun’da ise durum biraz daha farklıdır. Çoğu zaman birbirine bitişik iki ilçe bile birbirine benzemez. Yoğun göç, farklı ağızları da beraberinde getirmiş, birbirinden farklı ağızlar telaffuz edilir olmuştur. Kimi Trabzon kimi Rize, kimi Erzurum ağzıyla, kiminin de Çorum-Amasya ağzıyla konuştuğunu duyarsınız. Ülkenin örnek ağzı olarak sunulan İstanbul ağzı ise yazılı ve görsel genelleme ile en üstün gelen olur.

Samsun ağzı için eğer bir tanım yapılacaksa içinde diğer ilçelerde de görülen benzerlikleri en çok yaşatan ilçe gözönüne alınması gerekecektir ki, o da Vezirköprü’dür. Sadece tarihiyle değil, iç kesimden sahile hükmeden bir kültür aidiyetidir Vezirköprü. Havza ve Kavak’ın nüfus yoğunluğu ile oluşturduğu basınca Doğu ve Batı Samsun eklenince; bunu çok  daha rahat gözlemleyebilirsiniz.

Vezirköprülü Lütfi Dinçerin mektupları bu konuda enfes bir örnektir. Sevgili  eğitimci yerel tarih araştırmacısı Bünyamin Kıvrak Beyin çabalarıyla gün yüzüne çıkan işte o mektup:

Abumun Mektubu 1

Sevgili Hemşehrilerim,
Benim bir ablam var onun deyişiyle abum var Köprü’de. Tam bir çarıklı erkân-ı harp. Halkımızın “âlim değil ama arif “olan cinsinden telefonla konuşuruz genellikle, bazen de mektup yazdırır yeğenime.
“Laan gadaşım! Şu çalgusuynan yarenlik eden bi herif va, hani patlak gözlüce Uzay Göğnüm mi ne diye onun nenesine benzedüsün sen beni emme gine neyse hadi. Gadaşım, dün gece bakla dolması yapduyduk ağzığıza layık. Sacekmeğinin içine soğanla birlikte goyup yirken sizi haturladuk; semaver de yanıyodu. Yeğenin ufak göbel susağı nasıl dıktıysa ağzına az daha boğuluyodu. Bereket, iki küreğinin arasına zımzığı vurdum da rahatladı.”Yav ana, iki de bi dıkı dıkı ve dıkı dıkı ve ha! deyip de beni kömüş gibi iştahlandıran sensin” demez mi? Şuğa bak, zamane hiçi işte n’olacak.

Benim Köroğlu gine sabahın köründe gidiyo paça içme için Arasta’ya soğna da akşama kadar didinip duruya. Herif! Bak; mutaflık öldü, tabaklık öldü, nalbantlık öldü, gunduracılık öldü, terzilik öldü, semercilik öldü baba mesleği deyip inatlaşma diyom emme, ağnadamıyam ki… Bi gürültü paturtu gidiya bu sıra. Köprü’de seçim varmış gine. Anaaam, bi gıymetlendük bi gıymetlendük sorma gitsin. Herkesin Abu’suymuşak marimse.

Sizler nasılsığız? İstanbul gine galabalık mı?Gırk yılda bi oraya geldik de ilk çarşıya çıkışta cüzdanı gapduduyduk kör olupta teneşürlere gelesicelere, yan çarpına gidesicelere… O ne galabalık uşaaak! O galabalık? Hele Sayit abin… Helak olmuştu herif; gan-ter içinde galmıştı. Bağa bak, aklımdayken ekleyim. “Hadi gel köyümüze geri dönelim“ şarkısını söyleyerekten dönmeye galkarsağız İstanbul denen Hürmüz’den güçün de yeterse şöyle Sassaray’damı, Çeltek’temi olu, Gabalu tarafından mı olu göl kenarında bi ev yapdumaya bak. Şimdi yapduduğuz yoğsa Reis’e de söyliyecem bundan soğna biz size; İstanbul’dan dönenlere vize uygulayacak; geri gabul etmiyecek sizi. Bunu da bilin.

Neyse gaypak yapacam; işim va, inşallah iyisiğüzdü. Gözden ıraksınız emme göğülden ırak değilsüğüz. Unutmayın bizi, unutmayalım sizi. Ne mutlu her yıl toplanıp hasret gideriyomuşuz orda. Duyuyok ki yaşlusu, genci Köprü’müzü rezil değil, ismiyle müsemma olaraktan vezir ediyomuşuğuz, var oluğ sağ oluğ. Gıdım gıdım değül bi çok selam ediyük herkese. Hadi galın sağlıcanan.”    

Güzel günlere uyanın. Hadi galın sağlıcanan.

/Uğur DEDE
03.01.2016

1 Ocak 2016 Cuma

Belediyenin Web Sitesinde Arapça Menü Hala Yok!

Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, 2012 Yılının Ağustos ayında gittiği Umre ziyareti sırasında tanıştığı Suudi Arabistan vatandaşının Samsun’dan haberdar olmaması nedeniyle Samsun’u Araplara tanıtmayı hedefledi. Önce Suudi Arabistan vatandaşını ailesiyle birlikte Samsun’a davet etti. Arabistanlı gördüğü ilgiyi çevresine ve galiba Arabistan’ın Türk konsolosuna anlatınca hikaye daha farklı bir hal aldı. Yılmaz’a Suudi Arabistan’dan teşekkür mektubu geldi.. Yılmaz bu sefer Arabistanlı işadamlarını  Samsun’a davet etmeyi ve Samsun’u Arabistan’da tanıtmayı kafaya koydu..  Yaptı da.. Geldiler.. Geliyorlar heyetler, gruplar halinde..

Yusuf Ziya Yılmaz’ın batılı turistlerin yanı sıra, alternatif olarak başka yerlerin, Samsun tanıtımı ve tabi olarak Samsun’un ekonomik gelişimi için arayışı içinde olmasına diyecek bir şey yok.. Diyeceğim başka bir şey… Yılmaz bu umre hikayesini Erdoğan Tok’un adaylığının başlangıcındaki proje tanıtım töreninde anlattı.. Mart ayının ortalarında.. O konuşmasında Yılmaz, Samsun’u Araplara tanıtmak için alt yapı yetersizliğinde de bahsetti. Ve dedi ki,

Baktım Büyükşehir Belediyesinin internet sitesinde Arapça menü yok.. Şimdi de yani Araplara tanıtım süreci başladı hala yok menüde Arapça yok.. Yılmaz Arapça bilen birisi kolaylıkla bulur.. Çok aramasına da gerek yok.. Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı Arşiv bölümünde görevliyken işine son verilen iyi derece Arapça bilen bir personeli vardı..

Tabi o zamanlar Samsun’un Araplara tanıtım heyecanı olmadığı için işten çıkarıldı.. O zamanlar bile Yılmaz bu Arap hikayesini herkeslere anlatıyordu.. Samsun Büyükşehir Belediyesi hangi alt yapıyla Samsun’u Araplara tanıtacak merak ediyoruz..

/Ali KORKMAZ