30 Mayıs 2011 Pazartesi

Canik Karşıyaka Lisesi Anasınıfının Açılışında Eğitim Manifestosu

Canik Belediyesi'nin Karşıyaka Anadolu Lisesi’nde yaptırmış olduğu bahçe düzenlemesi ve duvarı ile anasınıflarının açılış töreni, tam bir eğitim manifestosunun açıklanması şeklinde gerçekleştirilmiştir.
 Konuşan politikacılardan, yöneticilere;  eğitimcilerden programı takdim edicilere kadar herkes eğitime atıfta bulunmuş ve önemine işaret etmiştir.

 Programı takdim eden Karşıyaka Anadolu Lisesi Edebiyat öğretmenlerinden Sn.Elif Tomrukçu Hanımefendinin konuşmacıları takdimi sırasındaki edebi cümleleri dahi sevgi, şefkat ve eğitim kokuyordu.

Açılış konuşmasını Karşıyaka Anadolu Lisesi Müdiresi Sn. Ayşegül Özkaraduman'ın yaptığı törende İlçe Milli Eğitim Müdürü Sn. Haluk Melekoğlu "okul öncesi eğitimin önemini" belirtirken, İl Milli Eğitim Müdiresi Sn. Hülya Ertürk Koç ise çocuklar için 36-72 ayın önemine işaret etmiş, Canik Belediye Başkanı'nın eğitime verdiği katkıdan hareketle eğitimcilerin yönetimde bir yerlere gelmesinin yararına ve önemine vurgu yapmıştır.

Canik Belediye Başkanı Sn. Osman Genç, "her anne-babanın çocuğu ile ilgili hayali vardır. Bizim de tüm çocuklarımız için hayalimiz vardır. Bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz" sözü gerçekten bir insan ve yönetici tarafından söylenebilecek en anlamı bir ifade idi.

 Bir Batılı eğitimci, "kendi çocukların için istediğin bir şeyi, başkalarının çocukları için istememek ahlaksızlıktır" demiştir.  Aynı şey kendi inancımızda ve kültürümüzde de vardır.

Canik Kaymakamı Sn. Abdullah Kalkan;  "Dış ve iç donanım kadar eğitime de önem verilmeli ve kaliteye odaklanılmalıdır" derken Sn. Vali Yardımcısı da, "paylaşmanın ve dayanışmanın" önemine vurgu yapmıştır.

Konuşmacılardan Samsun Milletvekili Sn. Cemal Yılmaz Demir de; "Canik'in 7-8 yıldan beri adeta makus talihinin değiştirildiğine" dikkat çekmiştir. Tören, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bir eğitim manifestosunun açıklanması şeklinde geçmesi; özelde Canik, genelde Samsun ve Türkiye için sevindirici bir durumdur. Bu ülke bizimdir. Tüm çocuklar bizimdir.

Çocuklarımız için çalışan herkes, Türkiye’nin geleceği için çalışıyordur. Milletimiz her daim minnet duyacak, Allah karşılıksız bırakmayacaktır.

Hayırlı olsun dileklerimizle selam ve sevgiler..

30.05.2011
/H. Mustafa GENÇ

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Temizlik İstiyoruz

16 Mayıs 2011 tarihli Milliyet Gazetesindeki Markalar&Trendler isimli köşesinde “Kasetlerden bıktık, temizlik istiyoruz” diyor Fatoş Karahasan. Başlığı görünce, birden sanki bam telime basılmış gibi, içim bir hoş oldu. Son günlerdeki haberlerde, seçimlerin nihai sonucuna etki etmesi için yapılan suçlama ve kaset icatları gibi gelişmelerin bir iç sıkıntısına, yerel bir parmak basma ihtiyacı masanın başına oturttu beni. Sanki bundan sonraki gelişmelere az da olsa bir faydası olabilir diye düşündüm. Belki de bir malihulyadır, boşuna kuruntudur.

   Hangi liderin toplantısını TV den izlemeye kalksam kameraların gösterdiği insan öbeklenmeleri, Allah Allah dedirtiyor bana. Her bir liderin peşinde, ister meydanlara taşınarak getirilmiş, isterse gönüllü katılım olsun bu kadar insan, nasıl oluyor da bayrak veya parti flaması sallıyor hatta şapka takarak meydanlarda enerji tüketiyorlar, anlayamıyorum. Evet,  insanların bir lidere saygı duymaları, coşku içinde söylenenlere karşılık vermeleri çok aykırı şeyler değil ama her gün aynı teranelerin tekrarlanarak bas bas bağırarak meydanlara koşuşturmak, işte buna inanamıyorum.

Yine diyor ki Karahasan “ Siyasi arena mevcut yapısıyla inovasyona izin vermiyor.” Yani değişim gerekiyor. Gerek devletin, gerekse özel sektörün bir revizyona ihtiyacı olduğu kesin. Hele devletin başında bulunup ta bizi yönetenlerle, buna muhalefet edenler, tebaalarını mutlu edecek hiçbir açıklama yapamıyorlar. Devamlı bir sürtüşme, devamlı didişme hâkim. Hatta ağızlara hiç de yakışmayan laflar edilebiliyor. Hem de bulundukları ilin spor kulübünü tanıtan ve yaftalayan, boyunlarına dolanan kaşkolların verdiği heyecanla; tehditkâr, ezici kırıcı bir sürü kelam edilebiliyor.

Hiçbir bilim adamının olabileceğine olur vermediği, bilimsel olarak kabul görmeyen çılgın projeleri açıklayabiliyorlar. Farklı farklı kurulacak şehir projelerinden söz edilebiliyor. Öteden beri sonu karanlık ve insanı ürküten türlü hayali açılımlar devlet adamlarının pek de normalmişçesine anlatım ve miting konusu olabiliyor.

Ve diyor ki Karahasan “Artık değişim gerekiyor”. Bence de. Bir Survivor heyecanı ve sürtüşmesi ile koca bir ulus oyalanmamalı. Çok büyük bütçeler ayrılarak programlanan seçimler, sıradanlaşan ve kişisel bir müsabaka havasına sokulmamalı. Pascal Nouma’nın mahallenin delisi rolündeki düşük şortlu Nihat’a olan kinini duyurmamalı TV ler artık. Birisini kayırıp, arka vereceksek bu kişi veya kişiler, Tevfik’leşerek sahiplenmemeli insanları.  Oylarıyla birilerine destek verecek olan seçmenler, bir bilinç, güven ve sevgi içinde arkalarında hiçbir endişe karamsarlığı duymadan teslim olmalılar yönetenlere.

Bu genel özlem, hem seçenlerin hem de ortaya çıkanların bir titizlik içindeki dikkati ile belirlenmeli tabii ki.

Artık insanlar kesinlikle; kendi evinde, otoritesini eşine karşı bile kullanamayan, ama mahalle kahvesindeki garsona celallenen bir idareci yapısındakileri görmek istemiyor. Adam gibi adam dedirtecek, toplum önüne çıkarken kendinde ardındaki cemiyetin mesuliyetini duyan kişileri ne de çok arar olduk aslında.

Saçını bile taramadan, ceketinin arkasında çeken astarınının farkında olamayan, bir takım süfli insan tipi, yönetici vasfıyla dolaşır oldu toplumun her kademesinde. Cemiyetin bir grubunu veya bir derneği temsil etmeye cesaretlenerek ortaya çıkan, mahalli şivesini bir türlü düzeltemeyen, Taner’imsi ne kadar da tipleme türedi ortalıkta.

Seçimler çok yaklaştı. Bir Survivor korkusudur aldı beni. İnşallah korkularım hayra çıkar da,  ben de boşuna endişelenmiş olurum.

 İyi Haftalar
23.05.2011
/Sacit ACAR

19 Mayıs 2011 Perşembe

Büyükşehrin Büyük Borçları

Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin borç rakamlarına akıl erdiremediğimi ve nedenlerini yazdığım dünkü yazımı “hesap işine devam edeceğiz” diyerek noktalamıştım. Bıraktığım yerden devam ediyorum.

Hani Büyükşehir Belediyesi’nin malum internet sitesinden ve o sitedeki “Proje” ana başlığı altında “Uluslar arası Fon Kuruluşları Kredi/ Hibe-Hafif Raylı Sistem İçin Kullanılan Fon” alt başlığından ve altındaki bilgilerden bahsetmiştim ya oradan gireceğim konuya.

Belediyenin proje hakkındaki bilgilendirmesi “106 milyon Euro’ya mal olan projenin 65 milyon Euro’luk ilk kredi anlaşması Avrupa Yatırım Bankası ile; 30 milyon Euro’luk 2. kredi anlaşması ise OPEC-OFİD ile yapılmıştır. Projenin tamamlanması için gereken 11 milyon Euro’luk bölüm ise Belediyemizin öz kaynakları tarafından karşılanmıştır” cümleleriyle başlıyor.

Biz de öyle biliyorduk; daha doğrusu şimdiye kadar tüm açıklamalar bu yöndeydi. Bugün de böyle başlıyor açıklama ama sonra birden değişiyor; karşımıza şimdiye kadar hiç açıklanmayan 20 milyon Euro’luk bir 3. dilim OPEC-OFİD kredisi daha çıkıyor ve toplam kredi miktarı 115 milyon Euro’ya ulaşıyor. Bunu Belediyenin muhalifleri ya da ben söylemiyorum kendileri söylüyor. Açıklamanın sonunda bir tablo halinde vermişler kullanılan kredileri, tarihleri, miktarları ve nereden aldıklarını tek tek dökerek.

Belediyenin kendi verdiği bilgiye göre Hafif Raylı Sistemin ilk kredi sözleşmesi 10 Mayıs 2006 tarihli ve tam 65 milyon Euro tutarında. Bu sözleşme AYB(Avrupa Yatırım Bankası) ile yapılmış. İkinci sözleşme OPEC-OFİD ile ve 28 Kasım 2008 tarihli. Tutarı ise 30 milyon Euro. Bu OPEC-OFİD ile imzalanan ikinci bir sözleşme daha var ve tarihi çok yeni, 23 Ağustos 2010, tutarı da 20 milyon Euro. İşte bilinmeyen de bu dilim. Üç rakamı toplayınca karşımıza çıkan toplam kredi miktarı, şimdiye kadar sandığımız gibi, 95 milyon Euro değil 115 milyon Euro oluyor. Yani maliyetinden 9 milyon Euro daha fazla kredi. İşte zaten burada çatallaşıyor.

Ne diyordu Belediye’nin tanıtım yazısının girişinde “ 106 milyon Euro’ya mal olan projenin 65 milyon Euro’luk ilk kredi anlaşması Avrupa Yatırım Bankası ile; 30 milyon Euro’luk 2. kredi anlaşması ise OPEC-OFİD ile yapılmıştır. Projenin tamamlanması için gereken 11 milyon Euro’luk bölüm ise Belediyemizin öz kaynakları tarafından karşılanmıştır” denmiyor muydu? İşte zurnanın zırt dediği ve kafaların karıştığı yer de burası.

Eğer bu proje gerçekten 106 milyon Euro’ya çıktıysa ve bunun “11 milyon liralık kısmı da Belediyemizin öz kaynakları tarafından karşılandı” ise bu 20 milyon Euro’luk 3. dilim kredi niye alındı ve nerede kullanıldı? Yoksa proje bize söylenenden daha pahalıya mı mal oldu?

Hepi topu 24 satırlık bir kısa bilgilendirme metni. Başıyla sonu farklı, bir bilgi diğerini tutmuyor. Metnin hazırlanmasında mı ciddiyetsizlik var yoksa gerçeklerin halka açıklanmasında bir gizlilik, bir sıkıntı mı söz konusu? Hangisi? Gerçi çok da önemi yok. Hangisi olursa olsun, ikisi de hoş değil, birisi devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz diğeri de şeffaf yönetimle.

Zamanın Büyükşehir Belediye Başkan adaylarından Mehmet Atalay, 29 Mart 2009 Yerel Yönetimler Seçimi öncesinde “Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin Yusuf Ziya Yılmaz yönetimde geçen on yılda 1.070 gayrı menkul sattığını” öne sürmüş ve bu iddialar yalanlanmamıştı.

Gözüken o ki Yusuf Bey ve yönetimi 1999’dan bu yana geçen 12 yıllık süreçte geçmişimizi satarak tüketirken geleceğimizi de borçlanarak ipotek altına koymuş. Belediyenin borçlarını ne Yusuf Ziya Yılmaz ödeyecek ne de mesai arkadaşlar. Bu kent ödeyecek, bu kentte yaşayan bizler ve bizim çocuklarımızı ödeyecek. Muhtemelen de 2029’a kadar ve henüz oranlarını ve miktarını bilmediğimiz faizleriyle birlikte.

Allah, Yusuf Bey’den sonra bu belediyeyi yönetmeye talip olanlara ve bu kentte yaşayacak olanlara yardım etsin. Amin… 

19.05.2011
/Osman KARA

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Samsun'un Kaybettiğinin Fotoğrafıdır

Ağanın biri geniş bir ziyafet vermiş... Çevredeki tüm ağaları da davet etmiş... Davet günü geldiğinde...

Ağanın gözcüsü çıktığı yüksek yerden başlamış bağırmaya:
- Kayseri ağaları geliyor...  Bir saat sonra Kayseri ağaları gelmiş!
- Çorum ağaları geliyor!  Bir saat sonra Çorum ağaları gelmiş!
-Bozok ağaları geliyor! Bir saat sonra Bozok ağaları gelmiş!

Ağa sormuş gözcüsüne:
-Bir saatlik uzaklıktan nasıl tanıdın?

Gözcü kendinden emin yanıtlamış:
- Geniş bir toz bulutu gördüm. Birlik ve beraberlik içinde, yan yana sohbet ederek geldikleri için onların Kayseri ağaları olduğunu anladım.

Dikine doğru bir toz bulutu gördüm. Tek sıra halinde, peş peşe takılmış, öndeki düşse de yerine ben geçsem dercesine gelen atlıları görünce anladım ki, bunlar Çorum ağaları.

Dağınık, dereden, tepeden yükselen küçük toz bulutları görünce de Bozok ağalarının geldiğini anladım. Çünkü onlar hiç birbirleriyle bir araya gelmezler!
***

Orta Anadolu hikayesidir bu. Ancak bugün Bozok ağalarının temsilcilerini Ankara'ya gönderirken, en azından aynı partili olanların birlikte gittiklerini görebiliyoruz... Ama ya Samsun'un ağaları?
***

Gelin bakalım Samsun'un ağalarına.... İlk mazbatayı alıp giden AKP ve CHP'nin son sıra milletvekilleriyle, MHP'nin tek milletvekili oldu... Yani ayrı ayrı yolların ağaları... Sonra... Bakan Demir ve iki yeni vekil birlikte aldı mazbatayı... Suat Kılıç ve Cemal Yılmaz Demir'in henüz alıp almadığı öğrenilemedi... Haluk Koç da teşekkür gezilerinde... Yani... Samsun'dan Ankara'ya ağalar, Bozok ağaları gibi gitmeye niyet etmiş...  Ayrı ayrı...  Elbette 9 milletvekili bir arada gidecek değil...  Ama... En azından milletin seçtiği gibi... 6-2-1 olarak... Yani partilerine göre grup grup gidebilirlerdi... Ancak onlar bunu tercih etmediler!
***

Peki nedir bunun anlamı? Samsun'da iktidara ait 6 milletvekili olsa da... Hepside aynı çivinin başına birlikte vuramayacak...  Ve... Yine Samsun 4 yılı yeni bir çivi çakılmadan tamamlayacak? Muhalefette...  Aynı şeyleri söylemediği için... Samsunlu yine kaderine ağlayacak!

18.06.2011
/Erdem EROL

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Samsun Belediyesi’nin Akıl Ermez Borçları

Benim aklım ermedi, belki sizin aklınız erer diye bir kere de size aktarayım dedim şu Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin akıl almaz borçlarını ya da içinden çıkılmaz hesaplarını. Başkan ve şürekası ya halka bilgi vermeye tenezzül etmediklerinden ya da gerçeklerin bilinmesinden korktuklarından olsa gerek bir türlü borç rakamlarını açıklamıyorlar. “Korkuyorlar” derken sakın ola kimsenin aklına arsızlık uğursuzluk gibi itham hatta ima bile gelmeye. Korkudan kastımız “geçmişi satıp geleceğimizi ipotek altına” sokmalarıdır.

Onlar açıklanmıyor ama gerçek de gizli kalmayı sevmiyor, parça parça da olsa ortaya dökülüyor; yeter ki insanlar gerçeğin peşinden koşsunlar ve yeter ki, idare edilenler idare edenlerin fiillerini sorgulamaktan korkmasınlar ya da önleri makam sahiplerinin yalakaları tarafından kesilmesin, gerçekler saf ve samimi bazı eşraf tarafından karartılmasın.

Geçen yıl MHP Samsun Milletvekili Osman Çakır da merak etmiş Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin borcunu. Zamanın İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap vermiş: “Samsun’daki tüm belediyelerin toplam borcu 55.7 trilyondur. Bunun 19.6 trilyonu Samsun Büyükşehir Belediyesi’ne aittir.”

Bizim Erdem Erol’un kafasına yatmamış bu yanıt. Oturmuş projeler bazından bir hesap çıkartmış. Ona göre Samsun Büyükşehir Belediyesinin üç proje için yurtdışı bankalara borcu 196 milyon avro. Kısacası 400 trilyon. Dökümü de şöyle: Atıksu Projesi için 56 milyon avro, Katı atık için on milyon avro, Hafif Raylı Sistem Projesi içinde 130 milyon avro.

Erdem Erol bir taraftan bu hesabı yapıyor ama öbür taraftan da “Bilgi Edinme Yasası” kapsamında “Başbakanlık İletişim Merkezi” aracılığıyla resmi rakamlara ulaşmak için çabalıyor. Beklediği yanıt 30 Ekim 2010’da geliyor ve aynı gün Gazete55’te yayınlanıyor. Samsun Belediyesi’nin 7. 853. 159.97 TL’si (eski hesapla 7 trilyon 853 milyar 156 milyon 97 bin lira) yurtiçi, 181. 032. 282. 29 TL’si (eski hesapla 181 trilyon 32 milyar 282 milyon 29 bin lira) da yurtdışı bankalara olmak üzere toplam borcu 188. 885. 439. 29 TL(eski hesapla 188 trilyon 885 milyar 439 milyon 29 bin) TL’dir.

İkisi de resmi kurum, ikisininki de resmi rakam; İçişleri Bakanı 19.6 trilyon diye yanıtlıyor soruyu, Başbakanlık İletişim Merkezi aracılığıyla gelen resmi bilgi ise 188.885 trilyon diye. Aradaki fark nedeyse on misli. Gelinde çıkın işin içinde, çıkabilirseniz. Bu kadar da değil, dahası da var.

Geçenlerde Halk Gazetesi Hazine Müsteşarlığı rakamlarına dayanarak bir haber yayınladı. Hazine Müsteşarlığının rakamları çok daha farklı, Erdem Erol’un hesabına daha yakın. O rakamlara göre Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin bankalara olan toplam borcu 280.158.000 TL(eski hesapla 280 trilyon 158 milyar lira.) Bunun 217 küsur trilyonu yurtdışı, 62 küsur trilyonu ise yurtiçi bankalara.

Bir belediye ve üç resmi kurum ve birbirinden dağlar kadar farklı üç ayrı rakam. Ne bilinmez bir belediyeymiş bu ve ne içinden çıkılmaz hesapmış. Bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz, dahası da var; bir başka rakam daha, hem de Büyükşehir Belediyesi’nin kendi internet sitesinden. İnternete girip “Samsun Büyükşehir Belediyesi” yazarsanız hemen karşınıza çıkar bu site. Orada bir “Projeler” bölümü vardır. Onun da alt başlıkları. Üç tanesi önemli bizim açımızdan. “Uluslararası Fon Kuruluşları Kredi-Hibe” alt başlıkları altında sıralanan üç proje var. Atık Su, Hafif Raylı Sistem ve Katı Atık Yönetimi Projeleri. Bunların karşısında bizzat kendileri yazıyorlar hangi bankadan hangi tarihlerde ne kadar dış kredi kullandıklarını. Atık Su için 48 milyon avro, Katı Atık için 9.203.253.86 avro, Hafif Raylı Sistem için 115 milyon avro olmak üzere toplam 172.203.253.86 avro. Yani kabaca 350-360 trilyon lira. Yani Erdem Erol’un başlangıçta bulduğu 400 trilyona yakın bir rakam.

Bu rakamlarda daha faiz hesabı yok; bilinmiyor, en azından ben bilmiyorum, siz bilmiyorsunuz. Çünkü açıklanmıyor. Halbuki, sormadan açıklanması gerek. Katılımcı ve şeffaf yönetim ve ileri demokrasi dedikleri bunu gerektirir.

Ben bu rakamların içinde çıkamadım ama görünen o ki devlet de çıkamamış. Belediye “benim sırf yabancı bankalara olan faizsiz(buna özellikle dikkat etmek gerek) borcum 172 küsur milyon avro” diyor ama devlet başka söylüyor. Bakan19.6 milyon avro diyor, Başbakanlık İletişim Merkezi 188 küsur milyon avro, Hazine Müsteşarlığı ise 280 küsur trilyon lira diyor.

İster misiniz sonunda bizim Erdem Erol’un hesabı doğru çıksın. Bu hesap işine devam edeceğiz.

16.05.2011
/Osman KARA

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Hayaldi Gerçek Oldu

Mesela...  Tütün üretmeyen bir Samsun... Hayaldi, gerçek oldu. Köylünün öyle elini kolunu sallayarak giremediği bir Samsun...  Hop... Yolları kestiler, şehri girebilmek için 2 ayrı araç değiştirmek zorunda bıraktılar...  O toplu taşıma araçlarının taşıma ücretine zam da yaptılar... Oldu! Ne oldu? Köylü oturdu oturduğu yerde... Bir hayal daha gerçek oldu.
***

Raylı sistem Samsun için 100 yıllık hayaldi...  Avrupa Bankası'na yüz küsur milyon dolar borçlandık... Gerçek oldu... Ama yağmur yazmazsa, raylı sistem hattı göle dönmezse... Acele ederken, raylıya su boşaltım hattı kurmayı unutmuşlar iyi mi?
***

İşsizliği olmayan bir Samsun... Hayaldi... Fabrikalar özelleşti... Fabrikaları alanlar ya kilit vurdu, ya kapasiteyi düşürdü... Yeni fabrika da kurulmadığı için...  Samsun'da işsiz kalanlar... "Burada iş bulmak mümkün değil" diyerek... Başka şehirlere kaçıp gitti...  Ve işsizi olmayan Samsun hayaldi... Gerçek oldu...
***

Tersane ve gemi üretimi hayaldi...  2004'te 6 ay sonra denize gemi indirilecek dediler... 17 bin kişiye iş vaadiyle oy toplandı... 2004'te olmasa da 2010'un sonunda ilk gemi limana çekildi... Samsun’da üretilmemiş de olsa… Samsunum-1 adı konuldu... Hayaldi, gerçek oldu!
***

Eğitimde ön sıralarda yer alan bir Samsun...  Hayaldi... ÖSYM ve Milli Eğitim sınavlar sonrasında illeri göre sıralamayı yayınlamayı kaldırdı... Kimse Samsun'un il başarısını öğrenemedi... "İşte başardık" diyen olsa kimse itiraz edemez...
***

Samsun'da hayal iken gerçek olanların listesi uzayıp gider...  Ülkede de hayal iken gerçekleşenler var... Mesela... Türkiye'nin bölünmesi hayaldi (Hatta kâbus) Şimdi neredeyse gerçek oldu... Adamlar polis tokatlayıp, bu ülke tek başkanla yönetilemez diyor...
***

Sınavsız üniversite hayaldi... Şifre ile sınav formalite... Hayaller de gerçek olmadı mı?
***

Ya da... Benzinin litresinin 3 dolar olması hayaldi... Şimdi 3 dolar olmasına bir kaç sent kaldı... Bir hayal daha gerçek oldu.
***

Ya da... Ülkede terörle mücadele edenlerin bir gün cezaevlerine kapatılacağı... Terörü yaratanların en büyük hayaliydi... Apo'yu ülkeye getiren, teröre karşı mücadele edenler... Şimdi Silivri seçmeni... Yani...  Bir hayal daha gerçek oldu!
***

Bu haliyle...  Hayaller gerçek oldu, için... Aynı zamanda... "Kâbuslar gerçeğe dönüştü" demek de... Hayal olmasa gerek!

14.05.2011
/Erdem EROL

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Samsun’la İlgili Bazı Önemli Olaylar

Bu başlık bana ait değil, Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’nın yayınladığı “Samsun İktisadi Raporu-2010” adlı kitaptan alınma. Masaüstü kitabımdır; sık sık başvururum; bu kentle ilgili resmi ve gerçek rakamlar vardır o kitapta.

Samsunla ilgili bazı önemli olaylar o kitabın yedinci sayfasında yer alıyor. Oldukça uzun bir liste; 1919’dan başlanmış 2010 yılına kadar gelinmiş; bu kentte önemli ne varsa –birçok noksanına rağmen- büyük kısmı yıllar itibariyle sıralanmış. Ben o listenin üç ayrı bölümünü noktasına, virgülüne dokunmadan, hatta imla yanlışlarını düzeltmeden, olduğu gibi aşağıya alacağım. Yorum yapmayacağım, hüküm vermeyeceğim, yorum da sizin, hüküm de.  

Bu Cumhuriyet’in ilanıyla Atatürk’ün ölümüne kadar olan birinci bölüm:

1923- Samsun-Sivas Demiryolu inşaatı ikinci defa başladı.
1924- İlk lokomotif Samsun’a getirildi.
         Mustafa Kemal Paşa ikinci defa Samsun’a geldi.
1925- Samsun Ticaret Borsası kuruldu.
1925 Yılında Vezirköprü ve Ladik İlçeleri Amasya ilinden ayrılarak Samsun’a bağlandı.
1925 Yılında Çarşamba ilçesinde belediye teşkilatı kuruldu.
1926 Yılında Fransızların elinde bulunan sigara fabrikası Tekel’e devredildi.
1926 Yılında Samsun-Çarşamba demiryolu hizmete girdi.
1927 Elektrik şebekesi hizmete açıldı.
1927 Samsun Limanından 18 milyon liralık ihracat, 13 milyon liralık ithalat gerçekleşti.
1928 Samsun Ticaret ve Sanayi Odası ilk milli kongresini yaptı.
1929 Samsun su şebekesine kavuştu.
29 Ekim 1929’da Gazi Kütüphanesi hizmete açıldı.
1914’de ilk kazması vurulan Samsun-Sivas demiryolu 1932’de hizmete açıldı.
1934 Kavak bucağı ilçe oldu.

Bu da 1960’la 1980 arasını kapsayan ikinci bölüm:
1960 Samsun Limanı hizmete açıldı.
1963 Samsun Fuarı hizmete açıldı.
1965 Samsunspor Kulübü Samsun’da bulunan dört amatör kulübün birleşmesiyle kuruldu.
1968 Karadeniz Bakır İşletmeleri Hizmete girdi.
1970 Samsun Azot Fabrikası üretime başladı.
1973 Yeni Belediye Sarayı hizmete açıldı.
1975 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrenime başladı.
1979 Samsun şehirlerarası tam otomatik telefon görüşmesine kavuştu.

2003 ile 2010 arası ve son:
2003Samsun Doğalgaz Dağıtım Lisansı İhale ilanı resmi gazetede yayınlandı.
2004 Samsun Organize Sanayi Bölgesi Doğalgaz kullanmaya başladı. Büyükşehir sınırları  genişledi.
2005 Samsun Gübre Sanayi A.Ş. özelleştirildi.
2006 Samsun Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş. Samsun tesisleri özelleştirildi.
2006 Samsun TEKMER Samsun TSO’nun Tefriş ve Tadilatını yaptığı yeni binasında faaliyete başladı.
2007 Çevre yolu hizmete açıldı.
2008 TCDD’ye ait Samsun Limanı Yer Hizmetleri kiralama yöntemiyle özelleştirildi.
2008 Atakum, Canik, İlkadım ilçe oldu.
2008 Merkezi Samsun olan TR83 Düzey 2 Bölge(Samsun, Amasya, Çorum, Tokat) Kalkınma Ajansı Kuruldu.
2009 Merkez Gıda OSB Tahsisleri Yapıldı.
2009 Teknopark Kuruluş Çalışmaları başladı.
2009 Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Eğitim Vakfı Çalışmaları Başladı.
2009 Samsun Lojistik Köy çalışmaları başladı.
2010 Nisan; Canik Başarı Üniversitesi Kuruldu.
2010 Samsun Fuar ve Kongre Merkezi Protokolü İmzalandı.

İşte rakamların diliyle geçmişten günümüze Samsun gerçeği! Baştan da dediğim gibi noktasına virgülüne dokunmadım. Aslına sadık kalmak için yazım yanlışlarını da olduğu gibi aldım. Sadece iki yeri, dikkati daha fazla çeksin diye koyulaştırdım. Birisi “Fransızların elindeki sigara fabrikasının Tekel’e devri” yani “millileştirilmesi”, diğeri de Gazi Kütüphanesi’nin kurulmasıydı. O sigara fabrikası ki, yıllarca Samsun’un en önemli iş ve aş kapısı olmuştur. Yıllarca insanlar oradan ekmek kazanmışlardır. Hala bu kentte “tütün kokan” Tekel işçilerinin öyküleri anlatılır, hasretleri çekilir. Savaştan yeni çıkmış yorgun ve yoksul cumhuriyetin bir taraftan Osmanlı borçlarını öderken öbür taraftan da millileştirmeler yapabilmesindeki özgüveni ve şuuru vurgulamak istedim.

Bir diğeri de o yorgun ve yoksul Cumhuriyet’in okumaya, bilgiye ve kültüre verdiği değerdir; Gazi Kütüphanesi o değerin timsalidir ve o kütüphane Samsun’un hala tek kütüphanesidir. 

04.05.2011
/Osman KARA

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Başlarken (2)


Sahaya girdik.
-Arkadaşlar önce biraz ısının.
-Hem uzun yıllar top oynamadık...
-Hem de yaşımız hayli...
-Sakatlanmayalım... dedim.

Tempo ile ısınma turları attık... Birkaç turdan sonra

-Haydi başlıyoruz...

Maç başladı.. Orta sada Aridinle ikili mücadelede top önümde kaldı. Sürdüm. Sağ ayağımla kaleye şutladım. Kaleciden dönen top önümde kaldı. Topu sola aldım sol ayakla ikinci şutu attım. Auta giden topa bakmadan orta sahaya doğru koşmaya başladım. Kalecinin el degajına döndüğüm anda arkada kalan sol ayak topuğumdan TOOÇHHK! gibi bir sesle çöktüm. Kim vurdu diye arkama baktım cevremde kimse yoktu. Olduğum yere oturdum. Sahada herkes sesi duymuştu. Başıma toplandılar.

-Ne Oldu?..
-Nasılsın?...

Ahmet hoca ayağıma baktı
-Burkuldu galiba dedi. Ayağının üstüne sakın basma!...
-Hastaneye götürelim... dediler.
-Gerek yok... dedim

Ağrım yoktu ama ayağıma basamıyordum.Zaten pek çok defa ayağım burkulmuş kendi kendine iyileşmişti. Arkadaşların yardımı ile saha kenarına geldim, kalenin yanında uzandım.
-Siz devam edin... dedim. Ramazandayız, çok susayacağız diye sahaya getirdiğimiz buzlu su şişelerini ayağıma koydum. Yaramı soğutmaya çalışırken oyunu izlemeye başladım.

Güzel bir maç oluyordu. Ahmet Hoca iyi koşuyor, Faruk dayım çok iyi. Ali takımı toparlıyor dişe diş bir oyun oynanıyordu. Ah!... Ben de oynasaydım diye iç geçirdim... Ali Erdoğan'ın önüne bir pas attı. 140 kiloluk Erdoğan hızlanarak topu yakalamaya koşuyordu. Bedenine göre forma olmadığından üstü çıplak oynuyordu. Koşarken göbek ve göğsü dalga gibi sallanıyordu... Aman Allahım!... Freni boşalmış Tır gibi üzerime doğru geliyordu. "Kaç!... Metin" derken güüüümm diye sesle yere düştü... Erdoğan sanırım 4 şiddetinde depreme sebep olmuştu!... Kahkahalar arasında kalktı, oyuna devam dedi. Neşeli ve zevkli maçın sonunda hep beraber geri döndük. Beni Erdinç'in arabasına aldılar. "Hastaneye gidelim mi?" teklifine "Sabah tanıdık bir doktora gösteririm, daha iyi olur." şeklinde yanıt verdim. Evde hanımın, anamın "Niye gittin? Sakatladın kendini... Bu yaşta top mu olur?" sızlanmaları arasında bir ağrı kesici alarak uzandım. Uyudum.

...

Sabah erken kalktım. Erken gidelim erken gelelim dedim. O gün kız kardeşim Almanyaya dönüş yapıyordu. "Erken dönelim de onları yolcu ederiz." dedim hanıma. Doktora gösterir sardırır ağrı kesiciyle erkenden döneriz diye düşünüyordum. Ayağımda ağrı yoktu. Hastaneye geldik. Tanıdık doktorlardan Adem Bey izindeymiş. Ali Kemal Bey'e muayene oldum. Ayak filmimi inceledi, baş parmağımı çekti.

-Aşil tendom bağların koptu ,
-Acil ameliyat olman gerekiyor.
-Ben MR'ını istiyorum,
-Acilde seni Hasan Bey Ameliyat edecek ben şimdi onu arıyorum dedi.

Şok olmuştum basit bir burkulma diye düşündüğüm yaralanmam çok ciddiydi... MR'ımı alıp Hasan Bey'in yanına gittim. Artık cidiyeti anladığımdan Tekerli araba kullanıyordum. Hasan bey ayağımı geçici alçıya aldı. Ameliyatın Salı günü yapılacağını üzerine basmamamı, Pazartesi günü gelmemi ve hastaneye yatmamı söyledi. Ağrı kesici vererek beni eve gönderdi. Eve geldim. Kızkardeşim bizi beklemiş bizim işimiz uzun sürünce zorunlu yola çıkmışlardı. Görüşememiştik...

Kanepeye uzandım. Duyan bütün dostlar büyük küçük herkez eve ziyarete geldi. Ev tıklım tıklımdı gecenin geç saatlerine kadar. Hoş, benim 6, hanımın 4 kızkardeşi ve yeğenlerle yeteri kadar kalabalıktık... İnsanın çok hoşuna gidiyor bu ilgi. Sevildiğini hissediyorsun. Sevilmek ne güzel Allahım...

...

Hastanede yatağımda uzanıyordum. Saat 11'de ameliyat olacaktım. Hemşire hanım geldi. Yeşil bir önlük ve bonemi taktı. Kolumdan damar yolunu açtı. İğne yaparken

-Korkuyor musun?
-Korkma... yarım saatte çıkarsın, dedi.

İki kişi sedyeye aldılar, sürmeye başladılar. Açılan, çarpan kapılardan, koridorlardan gecerek ameliyathaneye geldik. Masaya yatırdılar beni. Koluma serum taktılar. Hasan Bey geldi.

-Metin Bey... "Korkma korkacak bir şey yok... Yarım saatlik bir operasyon olacak. Lokal anestezi ile seni uyutmadan ameliyat edeceğiz, daha çabuk yemeye içmeye başlarsın." dedi.
Oturttular ve belimden iğne yaptılar, masaya uzattılar. Ayaklarıma doğru bir sıcaklık yayıldığını hissettim. Görevlinin ayağını kaldır demesiyle ayağımı kaldırmak istedim. Ayağım hissisleşmişti, sanki yoktu. Yüzstü yatırdılar ve başladılar... Sadece ameliyat makinelerini görebiliyordum. Arkadan bistüri bıcak gibi sesleri duyuyor, ancak hiç bir şey hissetmiyordum. Oda çok soğuktu...

Ya ölürsem diye düşündüm... Allahım ben iyi bir insanım, ama çok iyi bir mümin miyim, bilemiyorum. İnancım tam olsa da ibadetlerim çok düzgün değildi. Yarabbi beni bağışla, beni koru diye içimden yalvardım inşallah bir şey olmaz diye düşünürken.

-Geçmiş olsun Metin Bey... 3 saat bir şey yemeyecek içmeyeceksin...
Doktor odadan çıkarken görevliler ayağımı alçılıyorlardı... Sedye üzerinde yine dar koridorlar ve çarpan kapılardan gecerek odama getirdiler. Eşim, babam, kızım beni bekliyorlardı. Beni öptüler, sarıldılar. Babam hala kızgındı.

-Ne işin var senin topla, diye bağırdı. Babam hep böyleydi... Hep bağırır, kızar ama bizi çok severdi. Her zaman yanımızdaydı. Canım babam...

On onbeş güne kada kalkar gezer işime devam ederim diye düşünüyordum. Balık sezonu hazırlıkları ve ihale hazırlıkları... Beni yoğun bir iş temposu bekliyordu. Çalışmak bana keyif veriyordu. Maaşımı aldığımda bu benim hakkım diye düşünüyor işimi doğru ve zamanında yaptığım, işten kaçmadığım için mutluluk hissediyordum.

Ayaklarımı hissetmeye başlamıştım. Dr Hasan Bey içeri girdi. Ayağıma baktı.

-Yarım saat sonra yiyip icebilirsin, dedi.
-Hocam alçılar ne zaman alınacak, ne zaman yürüyebilirim, dedim.
-Metin Bey önemli bir operasyon geçirdin. 3 ay ayağın alçıda kalacak, 3-4 ay çalışamazsın. kendine dikkat et. Yere basmayacak, ayağını yüksek tutacaksın. Geçmiş olsun, dedi ve cıktı.
Eyvah! ne geldi başıma?. Benim gibi gezmeyi dolaşmayı çok seven, evde bir saat oturamayan adam, 3 ay evde nasıl kalacaktı? Bu 3 ay bitmez dedim kendime...

...

Eve geldim. Kanepeye uzandım. Ayağımı yastıkla yükseltim. Artık televizyonun kumandası arkadaşım olacaktı... Sağ olsunlar dostlar, arkadaşlar... Biliyorum hiç yanlız bırakmayacaklar beni ama yine de 3 ay çok uzun bir zaman. Bu zaman nasıl geçer bilemiyorum...

Yazmalıyım, diye düşündüm... Anılarımı, yaşadıklarımı, gördüklerimi, çevremi ve arkadaşlarımı yazmalıyım... Güzel de olurdu. Anılarım olmayacak tesadüfler ve gelişmelerle doluydu, Hem hayatımı anlatırken çevrem ve dostlarımı da hatırlamış olurum... Birkaç anımı paylaştığım dostlarım da bunları yaz diye ısrar etmişlerdi.

Evet yazacağım... Bu sıkıntılı günlerim için güzel bir uğraş olacaktı.. Bunu fırsat olarak değerlendirmeliyim...

/Metin ÖZBASKICI

1 Mayıs 2011 Pazar

Samsun Zehir Solumuş

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK) verilerine göre; Samsun geçtiğimiz yıl illere göre akaryakıt satışında 283 bin 127 tonluk akaryakıt satışı ile İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya,  Mersin, Konya, Kocaeli, Adana, Balıkesir, Gaziantep ve Muğla'nın ardından 13'ncü sırada yer aldı.

           Samsun'da satılan Akaryakıt Türü Ton
           Kurşunsuz Benzin 95 Oktan   21 bin 833
           Katkılı Kurşunsuz Benzin 95 Oktan  39
           Gazyağı              705
           Motorin   63 bin 684
           Kırsal Motorin 182 bin 630
           3 numaralı fuel oil  1
           4 numaralı fuel oil (Kalorifer yakıtı)  7 bin 202
           5 numaralı fuel oil  42
           6 numaralı fuel oil  6 bin 991
           Toplam 283 bin 127

2010 yılı sonu itibariyle Samsun'da satılan her 100 litrelik akaryakıtın 64'ünü Kırsal Motorinin oluşturmuş olması Samsun'un aynı zamanda bir tarım şehri olduğunu da ortaya koydu. Samsun bu arada 6 bin 991 tonluk 6 numaralı fuel oil satışı da dikkat çekici. Samsun'un geçtiğimiz yıl 7 bin tona yaklaşan miktarda 6 numaralı fuel oil tüketmiş olması da zehir solumuş olduğumuzun bir göstergesi.

Samsun 6 bin 991 tonluk 6 numaralı fuel oil tüketimi ile bölgesinde Demir-Çelik şehri olan Karabük'ün ardından ikinci sırada yer aldı. Samsun yüklü miktardaki 6 numaralı fuel oil tüketiminde birçok konuda bölgenin önde gelen illerinden Trabzon'u 3'e katlarken, komşu illerden Ordu'yu da 10'a katlamış oldu.

           BÖLGE İLLERİ 6 Numaralı
           Fuel Oil satışı (Ton)
           Amasya 175
           Artvin 12
           Bartın 942
           Bayburt 9
           Bolu 2 bin 958
           Çorum Bin 982
           Düzce 865
           Giresun 75
           Gümüşhane 149
           Karabük 8 bin 133
           Kastamonu 248
           Ordu 662
           Rize  2 bin 117
           Samsun 6 bin 991
           Sinop 25
           Tokat 98
           Trabzon 2 bin 260
           Zonguldak 4 bin 198

01.05.2011
/Şerafettin ÖZIŞIK