Kanal S Televizyonunda Samsun Yazarlar Derneği’nce hazırlanıp tarafımdan sunulan ‘Yel değirmeni’ Programının konuğu Çini Sanatkârı Elif AR idi. Elif AR tahsilini Kütahya’da yani ülkemizde çiniciliğin anavatanı diyebileceğimiz ilde gerçekleştirmiş. Şimdi memleketi olan Samsunda bu sanatı yürütebilmek için kendi imkânlarıyla gayret gösteriyor. Bunca gayretlerine rağmen Samsun’da çinicilik dalında ciddi bir adım atılamamış olmamasına üzülüyor insan. Çinicilik Türk-İslam kültürünün bir parçası... Yani bizden birisi…
Büyükşehir diyerek övündüğümüz Samsunda şimdi kalkıp da bir çini sanatkârına el uzatıp insanlarımızı bu sanattan yararlandıramayacak mıyız? Bu güce sahip değil miyiz? Sanat deyince aklımıza daha ne kadar müzik dalı gelecek? Ünlü deyince daha ne kadar aklımıza topçu ve popçuların isimlerini getirmeye çalışacağız? Dünyaya medeniyet ışığı yaymış bir ecdadın çocuklarına yakışıyor mu?
Bu şehirde Elif AR gibi kendi kısıtlı imkânlarıyla sanatlarını yürütmeye çalışan onlarca insanımız var. Birçoğunun daha gelişemeden de umutlarının gün be gün yavaş tükendiğini gördükçe kahroluyorum. Yerel yönetimlerin kültür adına yaptıklarına bakınca içerisinde ecdat yadigârı bir sanatın bulunamayışına üzülüyorum. Sonra da kalkıp koca koca laflar ediyoruz.
Bu sanatkârlarımıza sahip çıkılabilse, onların eserleri ilimize gelen misafirlere ve turistlere takdim edilebilse bırakın kendilerini, daha yüzlercesi hem iş sahibi olur hem de Samsunumuzu en güzel şartlarda tanıtabilirdik.
Bu konuda söylenecek o kadar çok söz var ki. Dilimin ucuna geliyor geri çeviriyorum. Kalemimin ucuna geliyor vazgeç diyorum ya neyse. Şu hale bakın ki çinicilik Kütahya’da marka olacak, onu dünyaya taşıyacak sıra Samsuna gelince bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda sanatkâra sahip çıkamayacağız öyle mi? Bu işi anlayabilmek aklın kârı değildir.
Sanatkârlarımız sakın üzülmesinler. Samsun’da yalnız el sanatlarına değil mesela bizim penceremizden bakılınca şaire yazara çok mu önem veriliyor sanıyorsunuz? Öyle sanılıyorsa gerçekten yanılıyorsunuz. Anlayacağınız bu konularda bir dokun bin ah işit misali hepimiz aynı dertleri yaşıyoruz.
Önceleri bir konu hakkında yazıp çizdiniz mi dikkate alınırdı. Şimdi o da kaybolup gitti. Kimin umurunda? Bir şehir kendini ancak sanatkârıyla hissettirir. Büyüklük buradan gelir. Yoksa nüfustan değil. İstanbul’dan sanatı, sanatkârları, sanat eserlerini kaldırın bakalım geriye ne kalır? Elindeki varlıkları değerlendiremeyip bol hayal kuranların yaşadığı bir memleket kalkınabilir mi? Hani bizim sanatkârlarımızın bir araya gelerek hem sanatlarını icra edip hem de onları pazarladıkları bir çarşı? Var mı böyle bir yerimiz?
Elimizde bir Taşhan var. Onu da kâğıtçı ile torbacılara tahsis etmişiz. İşte bizim ecdat yadigârlarına verdiğimiz değer bundan ibarettir. Kendi medeniyetlerine ait olan öz sanatlarını unutup ta anlaşılmaz duygularla ecnebilere ait ne varsa sanat diyerek takdim etmeye çalışanların kulakları çınlasın.
Neyse yazı yine uzayıp gitti. Bu konularda yapılan lafı güzafa değil icraata bakmalı. Bunu da yaşayıp göreceğiz.
/Ahmet SEVEN
20.01.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder