Değerli Dostlar, anlatacaklarım 50-55 yıl öncesine ait hatıralardır. Şüphesiz ki, zamanın sisi içinden yansıyan bu görüntülerde yanılmalar olacaktır. Neticede; "hafıza-i beşer nisyan ile malüldür". Bölgeyi iyi hatırlayan siz dostlar da, bu yazıya anılarıyla katkıda bulunursa anlatılan profil -aslına uygun olarak- yerine daha iyi oturacaktır.
Sami Bey'in Çiftliği; Samsun'un sosyal ve kültürel hayatında etkili olmuş yörelerden biridir. Haritada da görüleceği üzere;çiftlik arazisi, bu gün şehrin merkezini teşkil eden çok geniş bir alanı kapsamaktaydı.Burası; suları, bol yeşil otları,ağaçları ve tarlaları ile doğal bir park görünümünde idi.
Konuya girmeden, o günlerdeki şehrin genel görünümüne de kısaca değinmek uygun olur.
Samsun limanının yapımına başlanıldığı yıllarda - ve daha önceleri- denizden şehre bakıldığında; "bu şehir Yeşil Bursa'dan daha yeşil" diye düşünürdünüz. Eski, Rum ve Türk evlerinin kırmızı kiremitle kaplı çatıları, yeşillikler arasından görünür, eski mimari tarzı evler masalsı bir görüntü oluştururdu. Yakın tarihinde şehri yönetenler, kanımca iki büyük hata yapmışlardır. İlk hata; şehrin önüne limân yapılması ve şehrin denizle ilişkisi kesilmesi, suretiyle yapılmıştır. İkinci hata; şehrin merkezini teşkil eden küçük bir alana, yoğun bir nüfus yerleştirmekle oluşturulmuştur. Aslında, merkezi bölgedeki bu özgün yapılar mümkün olduğu kadar korunarak, yeni yerleşim alanları oluşturulması gerekirdi.
Mevcut tarihi ve bahçeli bu evler yıkılmış, yerine apartmanlar yapılmış, böylece şehir dikine büyümeye zorlanmıştır. Bu çarpık ve yanlış imarlaşma, şehir merkezini adeta nefes alınamaz hale getirmiştir. Bu gün şehrin en büyük sıkıntısı olan, trafik ve yeşil alan problemi o günlerde yapılan bu yanlışlıkların sonucudur. Halen yaşanan sorunlarda, o zamanlar yöneticilik yapan ve geleceği göremeyen, bir takım kişilerin vebâli büyüktür. Şehrin gelişiminde; yeşil alanların ve ağaçlandırmanın önemi anlaşılamamış, mevcut yeşil alanları muhafaza etme basireti gösterilememiş, bunlar bir takım amaçlarla adeta tarumar edilmiştir. Kısaca, "Mümkünlü'de" dahi mümkün olmayacak işler, bu dönemden sonra Samsun'da mümkün hale gelmiştir.
Şairin söylediği gibi:
"Dünya, dünya olalı fare korkar tekirden,
Biz nasıl korkmayalım insafsız muhtekirden?
Doymaz iştihasına bütün millet şikârdır
İşlenen rezaletler meydanda aşikârdır."
1950 'li yılların ortalarında; şehrin etrafında pek çok yeşil alan bulunmasına rağmen insanlar genellikle, Derbent, Kirazlık, Kerimbey mevkiindeki mesire yerlerine giderdi. Buralara hafta sonları, Samsun-Çarşamba treni ile gidilir, piknik yapılır ve çoğu kez akşam treni ile de dönülürdü. Bu nedenle; Samsun-Tekkeköy arası çok kalabalık olur, bazen ayakta duracak yer dahi bulunmazdı.
Piknik yapılan yerlerden biri de "Sami Bey'in Çiftliği" idi. Bu bölge, şehrin meskûn kısmına komşu olmasına rağmen, çok kalabalık olmazdı. Sadece bazı kısımlarında piknik yapılırdı. Sanırım bunda; mülk sahiplerinin ve çiftlikte çalışanların gelenlere, buranın özel mülk olduğunu belirten sözleri etkili oluyordu. Bununla birlikte;çok kalabalık olmadığı ve özel bölümlere girilmediği sürece,pek sorun çıkmazdı.
Şimdi gelelim Sami Bey'in Çiftliğine... 1955-1960 yılları arasında çiftliğin genel durumu şöyle idi: Samsun Devlet Hastanesi ile Samsun Gazi Devlet Hastanesi arasında bulunan ve haritada park olarak gösterilen yerde; üstü toprakla örtülü kümülüs şeklinde iki su deposu bulunurdu.(Burası sonraları bir ara "Tavşan Çiftliği" olarak da anılmıştır.) Bu su depolarından iki tane çok büyük çelik boru, bu günkü "Sağlık Yüksek Okulu"nun bulunduğu yere doğru uzanırdı. Toprak altında bulunan boruların uçları, okulun bulunduğu yerde sona erer ve burada açığa çıkardı. Bu borulardan bazen çok, bazen az, ama devamlı su akardı. İhtimâl ki bunlar, depolardaki fazla suyu tahliye etmeye yarardı. Devamlı akan bu sular, araziyi oyarak şekillendirmiş; adeta küçük bir dere görünümü oluşturmuştu. Boruların ucundan akan sular, burada küçük bir gölcük meydana getirmiş idi.Gölcüğün etrafında söğüt ağaçları ile küçük bir kulübe bulunurdu.Kulübede -sanıyorum- Çarşamba'lı bir aile otururdu.Gerek bu borulardan,gerekse fazla yağışlardan oluşan sular, ( V ) şeklindeki arazinin doğal yapısına uyarak aşağıya doğru akar ve "Koren" bahçesi ile "DSİ" arasında bulunan büyük bir menfezden toprak altına girerdi.Akan sular bazı yerlerde genişleyerek, -adeta- küçük göletler oluşturmuştu. Bazen derinliği 1.5-2 metreyi bulan bu su birikintilerinde yüzmeye çalışanlar bile olurdu.
Aşağı yukarı, "Abdülkâdir Geylâni" sokağın bulunduğu bu yere isabet eden o çukur yapıyı, bu gün dahi görmek mümkündür. İşte, "deremsi" yapıdaki bu küçük su akıntısı, çiftliğin -aşağı,yukarı- batı tarafının doğal sınırını oluştururdu. Gürbüz Camii'nden ve bu günkü 100. yıl bulvarı üzerinden, anlatılan bu su akıntısına doğru bir hat esas alınırsa; buranın şehrin bittiği güney sınırı olarak kabül edebiliriz.Bundan sonra yukarıya doğru tarlalar uzanırdı.
Yaşlı "Lâz" bir kadın boş tarlasının bir kısmını, "camii yeri" olarak bağışlamış ve 1950'li yılların sonunda buraya "Gürbüz Camii" yapılmıştı. Biz çocuklar da -gücümüzün yettiğince- temellerine kara-kara taşlar taşıyarak sözde yardımcı olmuştuk. Camii bir Ramazan öncesi ibadete açılmış ve "misafir hoca" olarak "Eskişehirli Hoca" lâkabında biri görevlendirilmişti. "Hoca Efendi" yaman biriydi! Çok güzel namaz kıldırır, okuduğu "Kuran'ı Kerim" ile herkesi ağlatırdı. Sonra bu camii yıkıldı, yerine bu gün mevcut olan yapıldı.
O tarihlerde, civardaki mevcut oluşumlardan biri de "Asri Mezarlık" idi. Etraftaki yerleşim yerlerinden getirilecek cenazelerin ulaşımı; Gürbüz sokağın biraz üstünden mezarlığa doğru uzanan bir tür patika yoldan sağlanırdı.
Su akıntısının 100. yıl Bulvarı ile keşistiği sınırda; Amerika'lıların kiraladığı ve lokâl olarak kullandığı bir bina vardı. Bunun bir alt sokağında, -bir Samsun aşığı olan- Sadi Subaşı'ların evi bulunurdu. Sadi futbola meraklıydı, zarif ve teknik bir oyun tarzı vardı. Maça formalı ve top ayakkabılı olarak çıkar ve çok güzel oynardı. Biz ise çoğu zaman yalınayak koşuştururduk. Zaman zaman "aşağı mahalle-yukarı mahalle" maçları yapar (biz yukarı mahalle idik) ve hemen hemen her zaman yenilirdik.
Bugün 100. Yıl Bulvarı üzerinde bulunan bir yerde, halkın "kaynak" diye tabir ettiği bir "göze" vardı. Etrafı basit bir betonla çevrili bu yerden devamlı su çıkardı. Su arazinin eğimine uyarak aşağıya doğru yayılarak akar ve bu yöreyi yeşil bir çim sahaya çevirirdi. İşte buranın kuru kısımlarında, kendi aramızda veya Sadi'lerle futbol oynardık. Bazen buraya başkaları da top oynamaya gelirdi. Çıkan su temizdi, su kesintilerinde halk tarafından da kullanılırdı. Bana göre; çiftliğin en güzel bölümü burası idi. Burada; zeytin, dut, elma,armut gibi pek çok meyva ağacı bulunurdu.Hatta, "üvez" denilen meyveyi ilk defa buradaki bir ağaçtan yemiştim. Top oyunundan sonra, "kaynak"tan su içmenin,dut ağaçlarından dut yedikten sonra bunların gölgesinde yatarak sohbet etmenin -bazen de uyuklamanın-,güzelliğini anlatamam!. Buradan deniz, öylesine yakın ve ayaklar altında görünürdü ki;
bazen "bir kütük gibi yuvarlansam, acaba denize kadar gidebilir miyim?" diye düşünürdüm.
Bu bölgenin kamulaştırılarak yeşil alan olarak korunması gerekirken, yapılaşmaya açılması çok hatalı olmuştur. DSİ binaları, önce tek katlı pavyon tipi basit yapılar halinde inşaa edilmiş, daha sonra mütekâmilleri yapılmıştır. Çiftliğin yüksekçe bir yerinde, mülk sahiplerinin yaşadığı köşk benzeri bir bina vardı. Buraya -bu günkü- İstiklâl Caddesi tarafından, iki yanında çam ağaçları bulunan uzunca bir yolla çıkılırdı.(Takriben bugünkü Öztuna sokak). Bu çamlık yolla, "Öcal Sokak" arasında bulunan kısımda "Cennet Aile Bahçesi" bulunurdu. Burası; pek çok kişinin rağbet ettiği, bir dinlenme ve eğlence mevkii idi. Çiftlik arazisinin ekilen yerlerinde ağaç bulunmazdı. Ancak arazinin orta kısmında "top ağaç" diye bilinen bir ağaç bulunurdu."Top ağaç" bodur ve yayvan bir ağaçtı.Etrafını çalı türü bitkiler kuşatırdı.Adeta doğal bir kaçamak yeriydi.Yüksekçe bir yerde olduğundan manzarası nefisti. Bazı cesur sevgililer, nedense burayı ziyarette ihmalkâr davranmazdı!?..
http://www.youtube.com/watch?v=FKX7BVNzH0Y
(LİNKİ TIKLAYIP ŞARKIYI DİNLER MİSİNİZ..?)
Değerli Samsunseverler; o günlerde bizleri büyüleyen bu güzel sesi ve yorumu dinlerken; halâ o güzellikleri hayâl ederim.Ne de olsa, "hayallerin son kullanım tarihi yoktur".
Sayın Dostlar, gençler için günler halâ kısa, yıllar uzun olabilir. Ama artık bizler için; günler uzun, yıllar kısa olmaya başlamıştır. Bu nedenle, "verba volant, scripta manent" (sözler uçucu, yazılar
kalıcıdır.) çağrısına uyarak bir şeyler karalamaya çalıştım... Bu fakıyr'ın dâhi hataları affola...
/İlyas Aydemir
S a y g ı l a r ı m l a
-----------------------------
Not: Bölgeye yakın boş alanlar, diğer su akıntısı, meskûn yerler, "Tatar Mahallesi", harap kilise ve Rum mezarlıkları haritada ayrıca işaretlenmiştir.
(19 Mayıs Lisesi Nostalji: http://www.facebook.com/kenanhazneci )

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder