9 Ocak 2014 Perşembe

Omv’ye Bırakın Okulu Tavuk Kümesi Bile Yaptıramazsınız


Dünya genelinde 3000’e yakın dolum istasyonuna, 1.2 milyar dolar varile eş değer doğalgaz rezervine, yılda 26.4 milyon ton rafineri kapasitesine sahip bir firma olarak, Türkiye’yi yatırım yapılacak ülkeler sıralamasında ilk sıraya yerleştiren ve ilk etapta Doğan Grubuna ait olan Petrol Ofisi’nin yüzde 41.58 hissesini satın alarak ülkemize arz-ı endam eden Avusturyalı OMV firmasının, Terme’de uçamayan kuşlar, ördekler ve martıları, üretimi zaten belirli devlet politikaları ile sınırlanan fındığı, pirinci, ovalarını süsleyen ve sofralarımıza organik olarak taşınan lahanayı, domatesi patlıcanı, doğumhanelerde gözlerini mavi değil mor renklerle bezenmiş görüntülere açan bebekleri, kısaca doğal ve yeşil bir çevreyi umursaması elbette beklenemez.

Çünkü firma olarak Orta Avrupa’nın en büyük petrol ve doğalgaz gurubu kimliğine sahiptirler. İlk etapta rezervlerini cazip pazarlarda eritmek durumundadırlar. Günlük 320 varile eş değer üretimleri ile, gelişmekte olan ülkeler kendileri için en önemli gelir kaynaklarıdır.

Türkiye gibi bütçe giderlerinin % 40 gibi önemli bir oranla enerji giderlerinin oluşturulduğu bir ülkede, petrol türevli hammaddeler ile üretilen enerji üretim tesislerinin kurulması çok cazip ve karlı yatırımlardır. Çünkü bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin enerji gibi temel tüketim materyallerine ihtiyacı çok fazladır.

Aşılacak etaplar anlamında, bizim gibi kamunun muhtelif birimlerinde görevlerini çeşitli rüşvet ve kayırmacılık ile su istimallerin yaygın olduğu bölgelerde hiçbir sıkıntının yaşanması mümkün değildir. İlk etapta bölgede söz sahibi olan kişiler ile temas kurulur. Bu kişilerin başında başta siyasiler, yerel yöneticiler ve yapılacak yatırım pastasının kaymaklı tarafını didikleyecek olan iş alemindeki kişiler kuş sütünün eksik olmadığı masalarda ağırlanır.

Bölgenin yeterli yatırım sahalarına sahip olmaması nedeniyle, işsizlikten dem vurulur. 900 kişiye ekmek kapısı açılacağı plağı döndürülmeye başlar. Bu plağın volümü pastadan nemalanan kişiler tarafından sürekli yükseltilir. 

Plağın sesi her ne kadar sesin anlaşılamayacak şekilde gürültülü ve  cızırtılı da gelse, işsizlikten kıvranan bir bölge için 900 kişilik istihdamın göz ardı edilmesi elbette mümkün değildir. Doğaya, çevreye ve insan sağlığına menfi etkilerinin tüm bilim dünyasınca tespit edilmesine rağmen, millet olarak Aıds virüsü taşıyan yabancı kadınlarla dahi “atın ölümü arpadan olsun” mantığı ile ilişki kurabilecek kadar cesaret sahibi olan bizler, kanseri, doğa katliamı gibi ipe sapa gelmez gerekçeleri elbette iplememiz düşünülemez.

İşsizliğe çare, bölgeye sosyal sorumluluk çerçevesinde yatırımlar, okullar, hastaneler gibi pek çok taahhütler ile donanımlı ekipler bölgede tespit edilen alanlarda köylü vatandaşlar ile dirsek temasına geçer. Türk filmlerinde olduğu gibi yerini satmak istemeyen bir iki vatandaşa veya köy muhtarına hatırı sayılır bol akçeler dağıtılır veya bu kişilerin toprakları emsallerinin dışında iki kat yüksek bedeller ile satın alınarak, diğer köylülerin de topraklarının satılması sağlanır.

Bu arada parazit yapan bazı köşe yazarları ve STÖ temsilcileri ise bölgede yatırım düşmanı ilan edilirler. İkna turları düzenlenir. İlk etapta çok daha küçük kapasiteli bir bölgede tesis edilen Bursa bölgesine gidilerek, yatırımın hiçbir şekilde kirli yatırım olmadığı konusunda seminerler verilir. Bu seminerlere iştirak edenler ise ne bilim adamı, ne konu ile mesleki deneyimi olan ve ne de doğalgazı tanıyan kişilerdir. STÖ temsilcileri ise zaten oyunbozanlar
Olarak nitelendirildiklerinden, tanıtım gezisine giden arkadaşlarının arkasından el sallamaları dahi mümkün değildir.

Merkezi Avusturya olan OMV firması bu kez çıtayı yükseltir. Pasaportun rengini dahi bilmeyen ve hayatında Edirne sınırlarının 200 km yakınına dahi gitmeyen kişiler tespit edilerek, güya Terme’de tesis edilecek olan kuruluşun emsallerinin tanıtımı için şirket merkezine yani Avusturya’ya bir seyahat düzenleneceği ilan edilir.

Yatırımın bölgede tesis edilebilmesi için ilk handikap elbette aşılmıştır. Yani başta siyasiler ve kenti yönetenler ile aynı dil konuşulmaya başlanmıştır. Sonuçta istihdam alanlarının zaten kısıtlı olan bir bölgeye 1 milyar dolara yakın bir yatırım söz konusudur. Tüm idari birimleri yanına alan kuruluşun tesis edeceği yatırımlara karşı çıkmak, menfi propagandalar yürütmek, kamuoyu oluşturmak kimin haddinedir.

Engeller teker teker aşılmış fakat belde belediye başkanı Şenol Kul, durup dururken ortaya çıkarak inşaatı durdurmuştur. Gerekçe ise malumdur. İnşaat için gerekli ruhsat alınmamıştır. Çünkü OMV prosedürleri tersten yürütmüştür. Öncelikle ÇED raporunu oluşturan başlıkların içeriği ve gereklilikleri yerine getirilmeden, nasıl olsa bu prosedürün önünde hiçbir engel olamayacağı düşüncesi ile, önce topraklar satın alınmış, sonra da inşaata başlanmıştır.

OMV’ye verilen ÇED raporunun içeriği incelendiğinde, bölge sanki petrol türevli bir hammadde ile üretilecek enerji platformu değil, İsviçre Alplerinin eteklerinde, ortasından bin bir çeşit balığın taklalar attığı nehirler ve çağlayanların aktığı bir konuma getirilmiştir.

Sosyal sorumluluk çerçevesinde Ramazan ayında dini vecibelerini yerine getiren bölge halkının biraz daha tabiri caiz ise gönüllerinin okşanması gerekir. Erzak dağıtmak ve iftar yemekleri düzenlemek isterler. Oyun bozucu belediye başkanı buna da çomak sokar. Bu kez iki bakanında hazır bulunduğu bir ortamda bölgeye bir okul yapılması gündeme gelir. Bu kez de belediye başkanına okul sözü verilerek bir nevi sesinin kesilmesinin sağlandığı dedikoduları ortalığa yayılır. Sonuçta firma yetkilileri yaptıkları bir açıklama ile kendilerinin okul yapmak gibi bir misyonları olmadığını ifade ederler. Doğal olarak bölge halkı tavuk kümesine dahi razı olacak duruma getirilmenin eşiğine getirilmiştir.

Bir doğa ve çevre katliamının küçük çapta oluşumunu ifade etmeye çalıştık. Her kim veya kimseler, bu zehir kusan yatırımların bölgede konuşlanmasında etkili ve yetkili olarak imza atmışlar ise, köylüleri kandırılarak ellerinden topraklarının alınmasına sebep olmuşlar ise, her solan çiçeğin, ana karnında ölen buzağıların, gökyüzünde oluşacak mor renklerin, hastaneleri dolduracak kanser hastalarının vebali omuzlarında olacaktır.

Yabancılar bu tür kirli yatırımları ülkemize monte etmekle, bizleri oksijensiz bırakırlarken, kendi ülkelerindeki vatandaşları ise kaplumbağa hızı ile değil ışık hızı ile uygarlığa ve müreffeh yaşamaya doğru yol almaktadırlar. Bu mantık ile hareket edildiği sürece dün kafamıza geçirilen çuvalların yerini yarın milletimizin üzerine kapatılacak çadırlar alacaktır.
/Süleyman SALUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder