Gazete 55’e yazmaya başlayalı 6-7 ay gibi bir zaman oluyor. Yazım olarak ne kadar asli konumun dışına çıkmayı arzu edersem edeyim mesleki açılımların pek de dışına çıkaramıyorum kendimi. Konu kendiliğinden insan, yaşam, çevre, yapılaşma ve kent orijininin ortasına kayıyor. Tabii ki bu köşe için aldığım yazma daveti de bu yüzdendir ama yine de ara sıra bu bağlamda farklı temaları işlemeyi de arzu etmiyor değilim. Mesleksel açılımlara biraz daha hissiyatın katılması, duygularla gerçeklerin buluşması belki de olayları daha doğal yorumlamak gereğini ortaya koyabiliyor. Bu yüzden bugünkü tema, daha insani, daha duygusal irdelenirse ana sebebi bu düşüncelerdendir.
Kültür Bakanının Samsuna gelişiyle birlikte gündem, Batı Parktaki heykellere ve oradaki rekreasyon tezyinat çalışmalarına kaydı. Batı Parkın planlanması çalışmaları biraz aceleci ve bir an önce bitirilerek kente kazandırılması gibi bir heyecan hâkim. Büyükşehir Belediyesi gereksiz bir çabukluk gereksiz bir sinerji veriyor bu kent vitrinine. Aslında verilen önem çok doğru ama yöntem hatalı. Akıla ilk gelen düşüncenin cazibesine kapılıp tatbik etmek dönülmez olumsuzluklara sürüklüyor çalışmaları. Amazon Heykelleri fikri, kimden türedi bilemiyorum ama tümden hatalı. Böyle efsanevi, bir ucu boşta kalacak tarihi geçmiş ne fayda temin eder turizm ütopyasına bilemiyorum. Bu çalışmaları mutlaka bir halk katılımı ve akil adamlarla netleştirmek lazım gelir. Sayın Başkanın düşüncelerinin ne olduğunu bilemiyorum ama Batıpark ile ilgili birkaç çalışmayı tesadüfen öğrendiğim için net bir düşüncenin var olmadığını görüyorum.
Büyükşehir Belediye Başkanının bu konuda ne kadar duyarlı ve sahil yapılaşmasına ne denli önem verdiğini, konunun çok boyutlu ele alınma arzusunu da takip ettiğini, hatta bu konuda ki verimsizliğin huzursuzluğunu duyduğunu umuyorum. Birkaç sene önce Sayın Şara’ya Batı Parkta yapılacak çalışmaların planlanma gerekliliğini, buradaki çalışmaların bir bölümüne İstanbul’daki Miniatürk örneğinde olduğu gibi mini bir Samsun Kenti kurulabileceğinden söz etmiş bunu dikkate almalarının gereğinden söz etmiştim. Olayı Kent adına çok önemsediğim için İstanbul Sütlücedeki çalışmaları yerinde fotoğraflayıp örnek albümü Kenan Bey’e ulaştırmıştım. Düşüncem; Kıyıdaki Samsun’u küçümencik olarak limanıyla, Toraman Tepesiyle, Sit bölgeleriyle, Saathane meydanı, Cumhuriyet meydanı, Buğday pazarı, Hançerli Mahallesi vs. vs. kent kesitlerinin yer aldığı minik yapılanmalarıyla kıyıya yeniden kurmanın çok ses getireceği idi. Yapılan bu planlamanın, turistik manada yapılan teleferik ve eski Amisos Tepesine de büyük katkılar sağlayacağını anlatmaya çalışmış fakat netice alamamıştım. Neticede bugünkü konsept ağır basmış olmalı ki uygulanmaya kondu, adım adı tatbik olunuyor. Şimdi kadının göğsünün biri var veya yok, burada yaşadılar veya yaşamadılar gibi bir sürü varsayım konuşulup duruyor. Tarih bize ait mi değil mi, bilen yok. Çünkü olayın aslına tarihi manada vakıf olan da yok.
Hafif Raylı Sisteme ait tartışmalar gerek Büyükşehir yönetenlerini, gerekse Sivil Toplum örgütlerinin bazılarını ve kamuoyunu, çok da yapıcı olmayan değişik düşüncelerle meşgul eder duruma geldi. Hangi düşüncenin faydalı hangisinin faydasız olduğunu ayıklamak o kadar müşkül ki. Dün Sistemin mutlak faydalarına inanan, ulaşılamaz ve yapılamaz gibi gösterenler bugün eleştiriyor, anlamak çok zor. Hani adamın oğlu gelmiş” Baba bir hırsız tuttum ne yapayım” demiş. Adam getir oğul deyince, “gelmiyor” demiş, sal gitsin deyince de “gitmiyor” hesabına döndü bu iş. Yani ne yapan bütün vahamete rağmen yaptıklarından memnun edebiliyor, nede yapılan olan bitenden memnun oluyor. Bir sinek vızıltısıdır vızlayıp duruyor orta yerde. Sanki bir bardak suda fırtınalar kopuyor gibi. Ama her doğum sancılı olur, inşallah, neticede Kent ve Kentli kazanır. İyi haftalar.
/Sacit ACAR
29.05.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder