1 Ocak 2014 Çarşamba

Taşhan

Taşhan / SAMSUN


 Vakıf eserleri, bizim tapu senetlerimizdirler. Kültürümüzün temelidirler. Onları koruyan herkesi alkışlamamız gerekir. Onları himaye eden herkesle el ele olmalı; takdir ve tebrik etmeliyiz.


1997'nin Haziran ayından beri, Taşhan hakkında ilk defa sevindirici bir haber aldım. Gerçekten mesut ve bahtiyarım. Düşünebiliyor musunuz, on bir yıl bitti. Taşhan'la ilgili belki on beş yazı yazdım ve mülakat verdim.  Hiçbirinden (Olumlu haber beklememe rağmen) hiçbir cevap alamadım.

Nihayet 09 Kasım 2008 tarihli Halk Gazetesi'nde yayınlanan "Taşhan'ın Suçu Ne" başlıklı yazım karşılığını aldı. Ve anladım ki, vazifesine düşkün, vazifesini hakkıyla yapmaya gayret gösteren insanlar oldukça, biz çok şeyleri halle muktedir olacağız.

Anladım ki, artık Taşhan sahipsiz değil. Diyebilirim ki, tarihi eserlerimiz sahipsiz olmayacak.

Sözünü ettiğim "Taşhan'ın Suçu Ne" başlıklı yazım üzerine, Samsun Vakıflar Bölge Müdürü Sayın Muhsin Öztürk bey sağ olsunlar beni telefonla aradılar. Çok samimi his ve düşüncelerini ifade buyurdular. Ziyadesiyle beni sevindirdiler ki, bu da Samsunluların ve Taşhanı sevenlerin sevinmesi olacağından, kendilerine teşekkür ediyorum.

Biz, yazar olarak görüşlerimizi sunarız. Bu görüşler şayet kabul görmez yahut da karşılık bulmazsa oldukça derin düşüncelere dalarız. Şahsen ben böyleyim. Nerede yanlış yaptığımı düşünürüm. Fakat kabul görüp karşılık bulunca, müşterek düşüncelerin neler yapabileceğini idrakle, kuvvet bulurum.

Samsun Vakıflar Bölge Müdürü Sayın Muhsin Öztürk Bey, bana bu güveni verdi. Bunun içindir ki, rahatlıkla Taşhan artık sahipsiz değildir, diye biliyorum. Taşhan, tarihinde ilk defa böylesine huzurlu olabilecek.

Vazifesi icabı olarak da olsa, araması bir nezaket ve tevazu ifadesidir. Kaldı ki, Taşhan hakkındaki düşündükleri ve yapmak istedikleri de gerçekten takdire şayandır.

Bir hizmetin ifasında, gerçek manada iş birliği budur. Zira ben, bugüne kadar yazdığım belki binin üzerindeki makalemde, kimsenin üzülmesini hedef almadım. Sadece hizmet düşündüm. Maksadım; bilebildiğimce anlayabildiğimce ve anlatabildiğimce yardımcı olmak, istifade ettirebilmektir.

Ben, rahatlıkla söyleyebilir ve okurlarıma duyurabilirim ki, Taşhan mevzuunda çok rahatladım. Bir şeyi sahiplenen bulunduktan sonra, gerisi mutlaka gelir.

Vakıf eserleri, bizim tapu senetlerimizdirler. Kültürümüzün temelidirler. Onları koruyan herkesi alkışlamamız gerekir. Onları himaye eden herkesle el ele olmalı; takdir ve tebrik etmeliyiz.

Samsun Vakıflar Bölge Müdürü'nü ben de, bu düşüncelerle alkışlıyorum

Ancak; şunu da ifade etmeliyim ki, Vakıflar Bölge Müdürlüğünün gayreti, sadece kendi mesul olduğu "Taşhan" ile sınırlıdır.

Taşhan'ın çevresi, ne yazık ki başka makamların salahiyet ve mesuliyetindendir ve hiç de hoş bir çevre değildir.

Öyleyse, bu gözbebeğimiz tarihi eserin gün yüzüne çıkarılması için "acilen" bir başka faaliyete daha ihtiyaç vardır ki, sanıyorum ki, bu hususta Samsun Büyükşehir veya İlkadım Belediyeleri'ne görev düşmektedir. Böylesine berbat bir çevre içinde, muhteşem bir Taşhan ihya edilse bile göze görünmez.

Bu hususta da ilgilileri icraata davet ediyoruz.

Bu iş; geç kalınan bir işin ne kadar acelesi varsa, o kadar "acil" dir.

Zaruri bir açıklama: TAŞHAN'ın inşa tarihi değil, vakfedilme tarihi Hicri-Kameri takvime göre (914) tür. Bunu, bugün kullandığımız Miladı yıla çevirirsek, önce (914) ile (0.97) sabit sayısını çarpar ve Hicri-Şemsi yılı buluruz. Yani: 914x0.97=886.58 (Bu Hicri-Şemsi yılın kesirini tam'a çeviririz. Böylece; 887 elde ederiz.)  Buna yani (887) ye, (622)  yi eklersek: 887+622=1509 Miladi yılına ulaşırız.

Böylece, Taşhan'ın vakfedilme tarihi (1509) olarak ortaya çıkmış olur.  
/ M. Halistin KUKUL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder