Burayı kim, hangi yetki ve ilmi vukufla (!) bu hale getirmektedir? Türk Tarih Kurumu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın veya üniversitelerdeki akademik bilirkişi heyetinin bundaki katkısının olduğunu, bilmek isteriz.
Geçen cumartesi günü (15 Kasım2008) öğleden sonra, fıkıh ve hadis ilminde müçtehit, büyük İslam âlemi Abdülkadir Geylani (1077–1166) hazretlerinin torunu şeyh Seyyid Kutbiddin hazretlerinin metfun bulunduğu türbe ve mescidin bulunduğu mezarlığı, OMÜ fen edebiyat fakültesi öğretim üyesi ve Samsun Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Doç. Dr. Cevdet Yılmaz, araştırmacı yazar Ali Kayıkçı ve OMÜ idari işler görevlilerinden Muzaffer Akucan beylerle ziyaret ettik.
"Resmi kayıtlara göre yedi yüz yıllık bir maziye sahip olduğu tahmin edilen bu türbe ve mescidin bulunduğu mezarlık, doğrusunu söylemem gerekirse bizi dehşete düşürdü.
"100. yıl bulvarı üzerinde bulunan Türk Ocakları binasının arkasından (Batı cephesinden) yukarı istikamette (hafif güneye doğru kıvrılan) yeni yapılmaya başlanılan ziyaret yolu çevresindeki mezar taşları, nerede ise hep kaldırılmış, sökülmüş, koparılmış ve gelişi güzel üst üste yığılmıştır.
"Hangi mezar taşının hangi şahsa ait olduğunu artık bilmek mümkün değildir. Yukarıda isimlerini arz ettiğim arkadaşlarla yaptığımız bu kabir ziyareti, gerçek anlamada bir hüzne dönüştü. Bir kültür ve tarih katliamı ile karşı karşıya bulunduğumuzu düşündük. Dördümüzün de kafası öndeydi ve bu manzarayı daha görmek istemiyorduk.
"Hele, mezarlığın yukarı kısmına doğru çıkıncı, türbe ve mescide yakın yere yığılan mezar taşları bizi daha da dehşete düşürdü. Hangi ülkede olduğumuz hususunda tereddüde düştük. Zira burada da en az- saymadım amma- ellinin üzerinde üst üste yığılmış mezar taşı vardı. Bu taşların hepside, bu mezarlıktaki mezarlardan sökülmüştü. Hangisinin hangi mezarın taşı olduğu maalesef belli değildir.
"Bir başka garabet de, pek çok mezarın üzerinin -taze- düzenlenmesi, daha doğrusu dümdüz edilmiş olması idi. Bunların da maalesef mezar taşları yoktu. Şimdi, hangi mezar taşını hangi mezarın başına koyacaksınız? Koymayacaksanız o mezarlar ne olacak? Dünyada böyle bir numune var mı? Kendi elinizle kendi kültür değerlerimizi yok ediyor ve kendi elinizle kendi ipinizi çekiyorsunuz: Bunun bundan başka bir izahı olabilir mi? Mezarlıklarımız bizim toprağımızın vesikaları, bizim tapu senetlerimiz değil midir? Onlar, bizim hüviyetimiz değil midir?
Başkasının mezarı bile olsa, onlar bizim, bize teslim edilmiş emanetlerimiz değil midirler?
Burayı kim, hangi yetki ve ilmi vukufla (!) bu hale getirmektedir? Türk Tarih Kurumu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın veya üniversitelerdeki akademik bilirkişi heyetinin bundaki katkısının olduğunu, bilmek isteriz.
"Şu an itibariyle, mezar taşsız mezarlar ne olacaktır? Orada; benim, senin, onun, bizim, sizin, onların, dedeleri, nineleri, bacıları, ablaları, anaları, babaları, gelenleri, damatları... metfun iseler, ne olacaktır?
"Bu mezarlar, hangi dinden ve hangi milletten olursa olsunlar taşları ile tanınmalıdırlar. Türk milletinin mizacı, Müslüman olmanın geleneği, bunu icap ettirir. Onlara saygıyı insanlığa saygı olarak telakki ederiz.
Çığlımız üzüntümüzdendir. Temennimiz, her şeyin yerli yerine oturtulmasıdır.
/ M. Halistin KUKUL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder