3 Ocak 2014 Cuma

Milli Kültür Tahribatında: Kapadokya, AMİSOS, AMAZON, KERASUS


Prof. Dr. Mümtaz Turhan, kültürü söyle tarif eder:`Kültür, bir cemiyetin sahip olduğu maddi ve manevi kıymetlerden teşekkül eden öyle bir bütündür ki, cemiyet içinde mevcut her nevi bilgiyi alakaları, itiyatları, kıymet ölçülerini, umumi atitüt, görüs ve zihniyet ile her nevi davranış şekillerini içinde alır. Bütün bunlar birlikte, o cemiyet mensuplarının ekserisinde müşterek olan ve onu diğer cemiyetlerden ayırt eden hususi bir hayat tarzı temin eder.`(Bkz. Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1972,s.56)


Burada, son cümleye çok dikkat etmek gerekir. Zira;'..onu diğer cemiyetlerden ayırt eden...' vasıflar, milli kültür mefhumunun içersinde mütalaa edilebilir. Bir devletin sınırları içerisindeki farklı kültürlere ait eserler, o devleti meydana getiren milletin ana/temel/milli kültürün içinde birer unsur, birer kıymet veya birer çeşni olmakla beraber, o milletin umumi hayat tarzında bulunmadığından, sadece orada bulunmakla ve korunmakla yetinirler.

İster bizim başka ülkelerin sınırları içinde, ister başka milletlerin bizim devletimizin coğrafi sınırlarında olsunlar, bu tür esenler, hem kanuni ve hem de insani birer gereklilik olarak himaye edilmeli ve korunmalıdırlar.

Ancak; bu değerlerin, bir veya birkaçı, bizi, 'diğer cemiyetlerden ayırt eden...' hususların önüne geçer/geçirilir, üzerine çıkar/çıkarılır, ticari maksat için ve psikolojik tahakküm vasıtası olarak kullanılmaya kalkışılırsa, o zaman durum vahim ölçüde kültürel bozulmaya veya tahribata varabilir. Meselemiz budur.

Bu hususta,'Kültürün Milli Özelliği' başlıklı yazısında, S.Ahmet Arvasi şöyle der:'Daha önceden belirttiğimiz üzere, kültür, maddi ve manevi bütün unsurlarıyla 'antropososyal değerleri' ifade eder. Bu da, 'İnsan eli' ile tabiatın değiştirilmesi ve islenmesi demektir. Bilindiği gibi tabiat, insan müdahalesi olmaksızın var olan dünya ve kâinat varlılarının bütünüdür. İnsan, hem 'dış tabiatı' hem 'kendi tabiatını' işleyerek 'kültüre' ulaşır. Tabiat, insan tarafından işlenmediği zaman hamdır; insan eli ile işlenip yeni biçimlere sokulduğu zaman 'kültür değerlerine' dönüşür.

İnsan olmasa idi 'kültür' de olmayacaktı. Ayrıca sosyologlar milletlerin ve kavimlerin birbirlerinden ' tipik bir kültür' ile ayrıldıklarını müşahede ettiklerini söylemektedirler. Gerçekten de dünyamızda bulunan kültürlerin yayılma sahalarını gösteren bir harita çizmemiz haşinde, 'ortak bir insanlık kültürü' bulunmadığını göreceğimiz gibi,""kültürlerin sınıflara da mal edilemeyeceğini" müşahede ederiz. Çünkü, insanlık alemi,"milli kültür sairelerine" bölünmüş gözükmektedir.

Evet, dünyamız "milli kültür sairelerine " ayrılmıştır ve her kültürün yayıldığı bir coğrafya sahası vardır. Bu kültür saireleri arasında, tarihi ve coğrafi yakınlıklar nazara alınarak "akrabalıklar" bulunabilir. Bu durum dahi, kültürlerin "milli karakterin " inkâra değil, yazar. Esasen, vatan kavramı dahi, bir kültür ve coğrafya kaynaşmasından doğmaktadır."(S.Ahmet Arvası, size sesleniyorum–1, Model Yayınları, İstanbul 1989.s.225)

Dikkat edilirse görülecektir ki, Prof. Dr. Mümtaz Turhan'ın "ayırt eden" i ile Arvasi'nin ( milli kültür daireleri" aynı yerde birleşirler.

Böylece;-her millet için-" ayırt eden" veya bu "milli kültür daireleri", maddi ve bütün unsurlarıyla milletinin nabzıdır, şuurudur, diyebiliriz. Bu; tarihten intikal eden bütün dini, örfi, ahlaki, bedli ve insani değerlerle donanmıştır.

Her kültürün kendine mahsus hususiyetlere sahip oluşu, temel insani, tavırlarını da ortaya koyar. Mimariden musikiye, sofra adabından lisanına kadar, bu, böyledir.

 Hülasa: İstiklal Marşımızda olduğu gibi umumi milli hafıza", "milli şuuraltı veya "milli içtimai şuuraltı", bu kültürle yaşar, gelişir ve devam eder.(Bkz. M. Halistin Kukul. Çağrı dergisi. Türk İstiklal Marş'ında Milli Tarih Şuuru, Mayıs 2008.s.5-6)

 Bunları şunun için dile getiriyoruz: 2008 Haziran ayı içerisinde gazetelerimizde bir haber çıktı. Bu haberle alakalı olarak, Erciyes Dergisinin ağustos sayısında (s.1-2-3-4),"Türkçe'de entelektüel buhranı" başlıklı bir makale yayınlandı. Şimdi, aynı haberin bir bölümünü ele alarak, mevzuya milli kültür cephesinden bakmak istiyoruz. Haberin, şu anda bizi ilgilendiren bölümü şöyle:"Türkçedeki bozulma mecliste. TBMM Araştırma komisyonu, Türkçenin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemleri belirledi.

 .....Kapadokya değil, Ürgüp,! Turizm yörelerinin Türkçe isimleri özenle korunmalı, her türlü tabela bir standarda bağlanmalı, öncelik Türkçeye verilmelidir. Türkçesi önce, yabancı dildeki karşılığı sonra yazılmalı, tarihi kalıntılar kendi adları ile anılmalıdır. Turizm adına Ürgüp, Göreme, Nevşehir'e "Kapadokya", Selçuk'a "Efes" denilmemeli, Spil dağının adı değiştirilmelidir."(Yeniçağ gazetesi, 09,06.2008,s.5)

 Uygulanmayan hiç bir şeyin önemi yoktur. Bir karar alınmış, uygulanmaya konulmuş ise ve bu ilgililer tarafından yerine getirilmiyorsa, bu işin belli bir müeyyidesi de olmalıdır.

Öyle ise,üç farklı gazetemizden üç Kapadokya haberi sunalım:

1."Kapadokya son 4 yılın rekorunu kırdı.Peribacaları ile ünlü Kapadokya bölgesini ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısı...."(Türkiye Gazetesi,Mert Özpamuk, Nevşehir İHA,10 Eylül 2008,s.6)

Türkiye Cumhuriyeti'nin "Kapadokya" diye bir bölgesi var mıdır? Bunu, ilk defa,1998 Ocak ayında "Yabancı Dil İstilası" başlıklı yazımla Çağrı Dergisi'nde dile getirmişim. İlgililer,mesuller, selahiyetliler ve dilciler nerededirler? Kapadokya ile ilgili ne yaptılar? 

2."Bir Kapadokya Daha Var Kapadokya'dan İçre:Gizli Kapadokya'yı keşfetmek isteyenler için öneriliyor:Uçhisar,Göreme, Çavuşin, Zelve, Soğanlı Aravan, Açıksaray...."(Vatan Gazetesi Turizm İlavesi, 20 Eylül 2008, s.10)

3."Kapadokya'da teröre balonlu protesto-Türkiye'nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya'da gezi turları yapılan balonlar,terörü protesto amacıyla Türk bayrağı ve siyah bayraklarla donatılarak uçuruldu...."(Sabah Gazetesi,30 Temmuz 2008,s.17)      

/ M. Halistin KUKUL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder