İnsanın içinde uyanan bir sevgi tomurcuğuna benzer yeni başlangıçlar.. Taşıdığımız teknik kimlik gereği daha önce bir konu ( mimarlık) ekseninde değerlendirdiğimiz yerel, siyasi, ekonomik, kültürel ve sanatsal meseleleri; bu köşede daha farklı bakış açılarıyla değerlendirerek farklı bir anlayış ve çizgi yaratmaya çalışacağız.
Ülkemizde; Demokrasinin hür bireylere sağladığı düşünsel sahayı kullanırken, karşılaşılan en büyük sorun, insanın fikir yapısı, üslubu ve ifade metodu yüzünden suçlanmasıdır. Çünkü; otoritenin işleyişi ve bunun toplum üzerindeki tesiri için, eleştiren, yazan, çizen ve konuşan bir beyin kadar büyük bir tehlike yoktur. Çünkü; günümüz dünyasının siyasi konjönktürü, sorgulamak yerine inanan, karşı çıkmak yerine itaat eden, demagojilerle avunan, muhalefet etmek yerine dayatmalara boyun eğen bir kitle yaratmak istiyor. Biz; iletişim yöntemlerinin tahmin edemediğimiz düzeyde geliştiği koşullarda, uzmanlık alanımızda kalan konular başta olmak üzere, birey olarak etkilendiğimiz veya toplumsal yapıyı etkileyeceğini düşündüğümüz tüm olayları, insanı merkeze alan bir fikirsel anlayış çerçevesinde değerlendireceğiz. Türkiye ve Dünya ekonomik ve siyasi olarak çok zor bir süreçten geçiyor.
Maalesef; Ekonomisi büyük ölçüde dışa bağımlı olan bizim gibi ülkelerde geçmişten bugüne diyalektik düşünce göz ardı edilerek, finans piyasalarının ve dolayısıyla halkın manipüle edilmesine dayalı bir yönetim sistemi oturmuş, bu da yönetilemeyen kriz süreçlerinden çok büyük yaralarla çıkmamıza sebebiyet vermiştir. Krizin ne kadar uzun süreceğinin, halkın maneviyatı üzerindeki etkisi haricinde hiçbir anlamı yoktur. Çünkü sistem; umut vaadeden yeni yüzlerle bir kere daha karşımıza gelecek, sözde yeni tedbirler alınacak ve en fazla on yıl sürecek bir yeni çıkmaz sürece girilecektir.
Senelerdir yapılmış olan yanlışları, bir günde noktalayarak, yeni bir sayfa açmak, elbette demogojiden ileri gidemez. Ancak; vaadetmek yerine sorgulamayı ön plana çıkaran, kendini sermayeye borçlu hissetmeyen, din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın tüm yerel motifleri aynı tabloda görmeye tahammül edebilen bir yönetim anlayışı, bize önce gerçekleri gösterir, sonrasında ise, katılımcı bir yöntemle sorunların üzerine gidebilir.
Yukarıda basitçe anlattığımız ideal yönetim anlayışının gerçekleşebilmesinin de, yerelden genele giden bir eylem yöntemiyle mümkün olabileceği kanaatindeyiz. İnsanların; kendi yöneticilerini seçmek için, ciddi bir siyasi alt yapıya gerek yoktur. Sadece; toplumsal belleğimizi canlı tutmamız bile, bize yapacağımız tercih ile ilgili fikir verecektir. Yerel yönetime adaylık sürecinin, ailenin 1 aylık mutfak ihtiyacının karşılanmasına kadar indirgendiği bir sürece dönüşmesini teessürle izliyoruz. Gayemiz; insanların günlük ihtiyaçlarla avutulduğu ve şükredilmeye zorlandığı bir coğrafyada toplum menfaatinin 5 kg . lık bir koliye sığdırılamayacağını anlatmak olacaktır.
Kısaca; orijini insan olan ütopyamızı, güncel meselelerin rüzgarıyla şekillendirmeye ve sunmaya gayret edeceğiz.
/Sacit ACAR
22.11.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder