1965 li yıllarda Samsun da Valilik, daha sonra İçişleri bakanlığı yapmış olan bir bürokratı hatırlarım. Ben o yılların lise talebesi olarak hafızamda yer etmiş bu kişinin ne derece gözlemci ve ne derece kent yaşayanının, yaşadıklarına tanık olmak adına günlük programını nasıl başlattığına şahit olmuştum.
Biz, iki mahalleli ve liseli arkadaş, tek tedrisat olan liseye sabahları giderken hem yolumuzu uzatır hem de önemli olan derslerimizi tartışarak, şu anda önü Kent Bulvarı olan Yıldız Sinemasının önünden geçerek Demirspor Lokalinin bulunduğu bahçeyi ve Süer Apartmanını müteakiben Liseye ulaşırdık. Bu sabah yürüyüşlerimizin İstasyon Caddesini kestiği kısımlarda, Vali Beyin mevsimine uygun olarak giydiği kıyafetiyle ve arkasında da sadece bir resmi kıyafetli polisiyle sabah yürüyüşlerine şahit olurduk. Zaman zaman bazı esnaflarla sohbet eder, bazı notlar alır, bir köşe başında duraklar caddeyi gözler tekrar devam ederdi. Bizler Valimizin boyalı ayakkabılarıyla bazen bitirilmemiş bir kaldırımdan, su birikintisinin kıyısından önemsemeden geçişini hayretle izlerdik. Hatta son derece şık olan makam aracıyla neden dolaşmadığını biraz da esefle tenkit ederdik. Bu manzara haftanın belirli günlerinde tekrarlanır olduğundan bizlerin gözünde çok da sıradan bir görüntü idi. Bu Valinin daha sonraki yıllarda İçişleri bakanı oluşunun boşuna olmadığını, bizler çok sonra fark ettik.
Aldığımız eğitimlerin sonrasında birazda tesadüfen Mimarlık mesleği ve muhteşem gözlemciliğiyle tanıştım. Hem mesleğin bir gereği olarak hem de yaradılışım itibariyle detayların çok mu çok önemi olduğuna şahit oldum. Detaya önem vermeden hiçbir mesleğin yapılamayacağına, Mimarlıkla tanık oldum. Tasarım yapmak, Planlamak hep detaya önem vermekti çünkü.
Şimdi gelelim tüm bu düşüncelerin sonrasında, günümüzdeki kent panoramasına. Herhalde 6 yıl kadar önce yapılan bir KENT KURULTAYI’ n da ya insan ya araç dediğimi hatırlar gibiyim. O kadar çok bütünleştik ki araçla nereye koyacağımızı nereye park edeceğimizi nerede duraklayacağımızı önemsemezsek her şey düğüm oluyor. Hastamızı doktora götüremiyor, alışverişimizi yapamıyor, işimize gidip gelemiyor, çocuğumuzu okuluna götüremiyor, yor yor yor. Her şey de ve her yer de araç problemi. Kenti yöneten ve yönetime istekli olanların birincil öncelikleri ARAÇ ve PARK SORUNUNU gidermek olmalı. Ama bunu önemseyen aday kenti adım adım dolaşmalı. Aracıyla Subaşına gelerek alışveriş etmeli, Çiftlik Caddesinden akşam saatlerinde geçmeli, Büyükşehir Belediyesi önünde duraklamayı denemeli, Cumhuriyet Meydanında öğlen saatlerinde meydan otoparkına girmeye çalışmalı, Herhangi bir banka şubesine para veya ödeme yapmayı denemeli. Zor -dur kardeşim Zor. Makam aracıyla bir yere giden idarecinin durumuyla vatandaşın yaşadıkları aynı değildir. Kentte yaşamanın zorluğunu o kentte çile çeken bilir. Aracını aldığına pişman olmak adına Kentlinin derdine deva olmanın sorumluluğunu bilmek lazım gelir. İçi görünmeyen araçlarla, makam şoförlerinin istenilen yöne ve yere gitmesiyle, vatandaşın bir yere ulaşmasının arasındaki fark anlaşılır gibi değildir.
İşte böyle detaysal çözümlere kafa yormaktır yöneticilik. Halkın arasında dolaşmaktır idarecilik. Ve Şehrimizin Ulaşım Planı ışığında gerekli ve yoğun trafik güzergâhları düşünülerek mühendislik ilmiyle tercihli yol seçimleri yapılmalı, istimlâk öncelikleriyle birlikte kentin ihtiyacı olan katlı otoparklar inşa olunmalı, toplu taşım programlarına hız verilmeli, okul servisleri acilen disipline edilmeli, bil cümle Trafik ve Araç probleminin çözüm arandığı bir müdürlüğün organizması derhal hazırlanmalıdır. İşte yazının başında idarecilik özelliklerini hatırlarken adını sona sakladığımız Sayın Vali HAMDİ ÖMEROĞLU’nun anlayışında ve ciddiyetindeki kişileri düşlemekteyiz galiba. Amaa İnsanlar neye layık ve neye münasip iseler o gelir başlarına. Haydi hayırlısı.
Not: Yazılarıma çok ciddi ve motive edici eleştiriler alıyorum. İlgi ve alakalarınıza candan teşekkürler, sağolun.
/Sacit ACAR
27.12.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder