İnsanlar tıpkı ay gibidirler, mutlaka göstermedikleri bir yüzleri vardır, derdi bir düşünür. Ben de arkadaşlıklarıma bu ilkemi her zaman karşı taraftakilere söylerim. Her insanın içinde bir de kendisi vardır. Kimisi barışıktır, kimisi karışık. Kentlerde aynen böyledir.
Her kentin bir gösterdiği, bir de göstermediği yüzü vardır. Saat 20.47. Ben yazıma başlıyorum. Penceremden nefis bir müzik sesi geliyor. Anlıyorum ki, bizimkiler yine barın önüne atmışlar iskemleyi. Bar’a müşteri çekecekler. Böyle salaş bir meyhanede içmeyi, değme beş yıldızlı otele değişmem.
Az önce klarnetçi ‘’Kara tren’i üflerken bizim yarım tramvay’da gelip geçti çenleğini çalarak. Anladım ki, eski Mezbahane’den tramvaya binenler Müze önünde inecekler ve Konyaaltı Varyant’ın doğru akşam yürüyüşü yapıp Akdeniz’i seyredecekler.
Onlar için kentin yüzü bu. Çünkü bunu görüyorlar. Bu kente dışarıdan gelenler de aynı yüzü görüyorlar. Ya ben?
Gün boyu penceremden gelen seslerden kentte ne var ne yok, algılayabiliyorum. Son zamanlarda bizim kokoreççinin sesi kesildi. Demek ki, zabıtalar gerekli uyarıyı(!) yapmışlar.
Ne zaman klakson sesleri çoğalsa anlıyorum ki, Ziraat Bankası’nın önünde bir otobüs yine cebe tam olarak yanaşmayıp, tüm trafiğin içine etmiş.
Bu ses gün boyu tekrarlanır durur. Önlem almak mı, kentin diğer yüzüne devrediyorlar bu görevi. Şimdi gelelim bir kuş misali Samsun’a.
Samsun’un da iki yüzü yok mu? Tüm kentler böyledir. Ben biraz dışarıdan bakıyorum Samsun’a.
Hemen hemen her yazıma birkaç telefon alırım. Kimisi aramadığım için kızar Ahhh ahh der beni sık sık arayan Haldun Baş ağabeyim gibi. Eski günleri yad ederiz ama hiç iki yüzlülüğümüz olmaz. Yavaş yavaş kayboluyoruz diyorum. Yok Ali, diyor, bu kent seni unutmaz. İyi de abi, kent taşlarının dili yok ki…
Sonra telefonum çalıyor. MBB Şaban arıyor. (Şaban Aydın) İlk sözü geçmişimin bana kalan izleri. Sonra, ‘’Bu kent yiyip bitiriyor’’ diye ekliyor. Oysa Şaban, az emek vermedi Samsun’a. Az mücadele etmedi. Bizim Muammer'le konuşuyoruz. Selam getirmiş, dede dostum, ağabeyim Sedat Çakır’dan. Nasıl hüzünleniyorum. İşte o zaman diğer yüzüm çıkıveriyor ortaya. Duygusal ama belli etmeyen.
Ben kentimi seviyorum. Samsun’u gerçekten seviyorum. Taşlarından ihanet görmedim. İnsanlarından da… Ama her taş, her insan aynı değil. Şimdi orada bir kafede olup, tartışmak vardı bu konuyu Osman Kara’yla, Kara Tren’in müziği eşliğine. Ya da, ne bileyim Şevki Yıldırım’a, ‘’Baba şu yazıyı bir okuyuver’’ diyebilseydim. Yok yok, en iyisi ben kardeşim Musa’ya salvo atayım bugün.
Bir yüzü bana bakıp, diğer yüzünün beni attığı için. Ve bırakın beni, kendime kalayım. Yüzüm yanıyor. Ama bir tarafı. Yoksa, anıyor musunuz yine beni?
Bu köhne kentin mahzun sokaklarında…
/Ali Orhan
26.06.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder