Anadolu ajansının muhabiri olduğumda daha 18 yaşındaydım. Anadolu ajansının muhabiri olduğumda daha 18 yaşındaydım. Zevkle tercihimin Amatörce başlangıcıydı. Rahmetli babacığımın hediye ettiği Fotoğraf makinesi, köpeği ısıran insan arıyordu ama sıkılmış kemerlerden canından bezmiş halkımın mutsuz yüz ifadeleri objektifimden kaçırılmayacak kadar önemliydi.
Gencecik akılla herkesin gülebileceği bir dünyanın olduğuna inanmış ancak çapsızların çokluğunda bunun hayalden öteye gidemeyeceği keşfiyle Ajansa gönderdiğim haber ve fotoğraflar hep eksik kalıyordu. Ne Ali Avaz’a kızar olmuş nede “Bana ne” diyecek kadar vurdumduymaz.
Daha il olmamış küçük bir ilçede batıya göçen evlerin boşluğu daha dolmadan Sovyet Rusya dağılmış ve Pazar tezgâhlarına düşmüştü ki, ”Binilira apendi!” diyen satıcılar, “Bir gün sizde bizim gibi olabilirsiniz” diye kurt düşürüp içimize, zamanla çekip gittiler.
Haber için ne kadar çok malzeme olsaydı da yaptığım hiçbir haber göçünü alıp gitmişlerin bıraktığı boş evleri eski sahiplerine vermiyor, bilmediğin tanımadığın komşularla memleketim artık tanınmaz oluyordu.
Tanımadığın bilmediğin insanlarla ne kendini nede hayatı paylaşmak kolay değildi.
Yerel gazetede ki köşem git gide yabancılaşmış, yaptığım haberler eloğlunun haberleri olmuştu. Üstelik bu can acıtan tablodan müsebbip bulup kalem oynatmışlığın acısı da fazla uzun sürmeden çıkıvermişti. Babamın canını sıkmasınlar diye başka adla yazmam, haber yapmam kafi gelmemiş, zevkle tercihim olan muhabirliğimi de gazeteciliğimi de içimdeki saklı kente çoktan yolculamıştı…
Sonra yaptıklarıma baktım hem üzüldüm hem sevindim ama dediğim gibi boşalan her ev yeni sahipleriyle yabancılığımı artırmış veda vaktine çoktan gelmiştim. Küçük kasaba İl olmuştu… 2 Maaş tutarına satılan evler, köşk fiyatına çıkmış, gelen memurların çokluğundan, kümes denecek barakalar, kiralık evler olmuştu. Ve önemlisi emir almaktan nefret eden bendeniz, tüm bunlara ramak kala, emreden amire sahip olmuştum.
Mutsuz yüzler için Zihnimde ve kalbimde tomurcuklanan inanca sarılıp kendi arayış ve kavrayışlarımı paylaştım onca yıl, kimseler bilmeden. Kâh Mustafa Oğuz oldum kâh Kartal Ahıskalı…
Derken demir attığım limanında bu şehrin, kocaman yürekli adamlarını tanıdım. Ağarmış saçlarında terk edilmemiş zevkle tercihin, Gazeteciliğin yani, olmuş isimlerini…
Ve üstelik göçünü alıp gitmişleri bulmuş gibiydim. Kendimi yabancı hissetmeyecek kadar kendimden.
Aynı düşünmek ya da ayrı düşünmek! Hayatı geleceği ve sonsuzluğu ayrı kavrayış! Hiçbiri kendinizi yabancı hissetmediğiniz kendi insanınızdan koparamaz!
Ekip’te böyle bir sihirle ayakta bunca yıl. Kendinizi yabancı hissetmeyeceğiniz isimlerle. Kuruluşundan bugünkü son baskıya kadar emeği geçen herkese gönül dolusu şükranla…
YAŞLILIĞIN FAYDALARI
Aynı düşündüğünüzü zannettiğiniz yabancılarla gidilecek yolun, yol olmadığını öğretir.
/Uğur DEDE
27 Aralık 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder