Yazımın bu ikinci bölümünde panelistlerin
söylediklerinden önemli bulduklarımı sizlerle paylaşıyorum. Prof. Dr. Osman Ata
Atay; Eğer üretim hammaddesi ithal ediyor ve bunu da değerlendirip beş katına
satabiliyorsan, istediğin kadar ithal et, İthalat ihracat dengesinde zararlı
çıkmazsın
Bizde bir dalda büyüyen şirketler o işi çok daha
büyütmek yerine, başka iş dallarına atlıyorlar. Hiçbir dünya şirketi bunu
yapmaz. Eğer “Çip” üretiminden para
kazanıyorsa, onu daha da geliştirmeye çalışır. “Şuraya da bir de lahmacuncu
açayım” Demez. Küçük ama başarılı bir firma, başka iş dalları ile çok büyümeye
kalkarsa bu vücut o yükü taşımaz.
Şampiyon şirketler de bu kafalardan çıkmaz. Almanya’da 1300 tane şampiyon şirket vardır
ama hepsi de küçük ölçekli şirketlerdir. Amerika da şampiyonlar büyüktür ama
sayıları sadece 386’dır. Bir ülkede başarılı olan Orta ve Küçük Ölçekli
Şirketler ne kadar çok ise, o kadar iyidir. Büyüyen dünya şirketlerini yaratmak
için çok vakit yoktur. Bu nedenle her şirketin bünyesinde, görevi sadece
dünyada yeni nelerin üretildiğini araştırmak olan eleman çalıştırması gereklidir.
Bizde de, çok kaliteli birikimleri olan kadrolar var. Eksiğimiz dünya
firmalarına yetişmek için çok daha hızlı çalışma temposuna ulaşamamış
olmamızdır.
Prof. Dr.
Taner Berksoy;
2014 de Türkiye’ye giren kredi miktarında azalma olacaktır. Bu da enflasyonun
bir miktar artacağını göstermektedir. Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamaları
inandırıcı değildir. Sorulunca, da zaten sokakta ki insanların da buna
inanmadığı cevabını veriyor. Hükümetin verilerine göre, enflasyon oranları İMF
tahminlerinden fazla olacak. Bu arada İMF verileri de çoğu kez tutmuyor.
Hükümet enflasyon değerlerinin 2014 de 9,4 de tutarız diyor ama İMF bu rakamlar
çift rakamlara çıkar diye yorum getiriyor. 2016 da enflasyon oranının 8,4
düşeceği, ama 2016 da büyümenin de azalacağı söyleniyor. Bunun açıklaması, 2016
da tahminlerin tutmayacağıdır. Bu yıl cari açık 58 milyar dolar olur deniyor
ama sanırım bu rakam da 60 milyar doları bulur.
Rüştü
Bozkurt; Sözlerine
içinizde evlilik sözleşmesi yapan var mı? Sorusu ile başladı ve kalkan ellerin
sadece üçte kaldığını belirtikten sonra Türkiye iş dünyasının, eltiler kavgası
ve dırdırı ile kasaba kültüründen çektiği, rüşvetten çektiğinden çok daha
fazladır dedi. Bir çok başarılı şirketin bu nedenlerden dağıldığını veya
küçüldüğünü anlattı. Aile
ortaklıklarında yaşanan boşanmalar önemli bir sermaye payının şirket
sermayesinden ayrılmasına ve bu şirketlerin mali yapısının sarsılmasına neden
oluyor. Şirketlerde geçmişe çok takılarak zaman kaybetmek yerine, değişen yeni
zamana ve koşullara çok çabuk uyum sağlamak gereklidir. 1930 yıllarında Tokat
37.000 nüfusa ve büyük bir ticaret potansiyeline sahipken, Samsun bir köydü. Ne
zaman Gülcemal Gemisi ve Akdeniz Gemisi ile deniz ticareti başladı, işte o günden
sonra Samsun hızla gelişti ve bölgenin lideri haline geldi.
Ancak sonra ki sürece ayak uyduramayan Samsun,
düşüşe geçti. Şimdi Samsun için yapılacak iş, oluşmakta olan yeni dünya
düzeninde nasıl yer alırımın hesaplarını yapmasıdır. Örneğin Sivas. Sona
yaklaşan hızlı tren projesi ile çevresinin gücünü eline geçirecektir. Bafra son
yıllarda kan kaybetti. Tekel’den 5000, baraj inşaatından 1000 kişi işsiz kaldı.
Örgütlü tarımdan başka yol yok. Artık eski tarımla
bir yere varılamaz. Örgütlü tarım ile büyük topraklara da gerek yok. Seracılığa
dikkat çekerek, Kahraman Maraş örneğini gösterdi. Orada topraksız tarım ile
(Bir yılda aynı topraktan dört kez ürün alarak) tarımda büyük bir sıçrama
yaptılar.
Terme’de bir yılda üç kez yonca üretilebilir. Yonca
keçi yetiştiriciliği çok önemli yemdir. Keçi sütü çok değerli bir ihracat ürünü
haline geldi. Keçi çiftlikleri kurun ve dünyaya çocuk mamalarının ana maddesi
olan keçi sütünü dünyaya satın. Evet, bu panelin özeti buydu. Ben bir ekonomist
olmadığım için bu anlatılanlara herhangi bir yorum katmadım.
Ancak, yapılan değerlendirmeler bir Samsunlu olarak
içimi acıttı ve yıllardır savunduğum bir yorumu ve soruyu, son bölümdeki “Katılımcıların
yorumları ile soru-cevap bölümüne” geçilince, sormadan da yapamadım. Anlatılanların
hepsinin başarılı kentlerin bir iradesinin olduğunu gösterdiğini ve Samsun’un
öncelikli sorununun, belirleyici bir kent iradesini oluşturamamasının olduğunu
söyledim.
Devamla, bu kent iradesinin olmaması nedeniyle,
2005 yılında çıkartılan Teşvik yasası ile tüm Karadeniz Bölgesi’nde de sadece
Samsun’un teşvik dışında bırakıldığını belirttim. Üzülerek söylemek isterim ki
diyerek, bu kararın açıklandığı salonda ki iş adamlarımız tarafından
alkışlandığını ve Samsun Milletvekilleri ile kent yöneticilerinin de, kentin
çıkarlarına sahip çıkamadığını belirttim.
Samsun’un böylesine haksız rekabet yanlışının
etkilerini her geçen gün biraz daha çok yaşadığını söyleyerek, teşvik yasasının
bir kent için önemini sordum. Cevap tatmin edici olmayıp, her zaman yapıldığı
gibi kentlerin gelişmesi için teşvik çok önemli değil, önemli olan
işadamlarının girişimciliğidir şeklindeydi.
İlerleyen süreçte tekrar söz alarak, “Sanıyorum
sorumu çok anlaşılır şekilde soramadım” diyerek, sorumu açarak bir kez daha
sordum. Tüm çevre il ve ilçeleri Teşvik
Yasasının kapsamına alınarak, düşük faizli kredi, arsa temini ve SGK
primlerinin avantajlarından yararlanırken, Samsunlu işadamı nasıl girişimci
olacaktı? Samsunlu bazı işadamları yatırımlarını zorunlu olarak bu kentlere
kaydırdı. Türkiye’nin tek cerrahi
malzeme üreticileri Samsun’da bulunuyor. Almanların Aesculap Markası düzeyinde
üretim yapıyorlar ama talepleri karşılayamıyorlar. Yakından biliyorum ki,
teşvik kapsamında olsaydık bu firmalar teşvik alarak yatırımlarını
büyüteceklerdi.
Örneğin, Merzifon teşvikten yaralanırken, on
dakikalık mesafede ki teşvik dışı Havza’da nasıl yatırım yapılabilir? Havza’da
ki bölgenin en büyük süt ürünleri üreten “OTAT” Firmasının da, Havza’dan
ayrılma hesapları yaptığını üzülerek duyuyoruz. Şimdi bir kez daha soruyorum?
Bu haksız rekabet değil midir? Cevaplar ne yazık ki, yine sorumun karşılığı ve
ikna edici olmadı.
Bu paneli de izledikten sonra bir kez daha görüldü
ki, Samsun’a içeriden bakanların gördüğü gibi pembe hayaller, dışarıdan
bakanların tespitleri ile uyuşmuyor. Bir konuya daha açıklık getirmek
istiyorum. Biliyorum ki, çoğunuz bu teşvik konusunu her fırsatta gündeme
taşımama “Ne gerek var? Diye düşünüyor. Cevabını vereyim. Bunları gündem de
tutarak bizi yönetenlere bu yanlışları yeterince anlatamazsak ve unutturmayı
sürdürürsek, bu yanlışların benzerlerinin hemen her gün bir yenisini yaşamayı
sürdüreceği demektir..
Görünen o ki, Samsun bu sahipsizliğin bedelini uzun
bir süre daha çekecek. Umarım Sayın Rüştü Bozkurt’un belirttiği 1930’lar
Samsun’u haline gelmeyiz.
/Sadi SUBAŞI
10 Aralık 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder