O’nu, evvelki gün-23 Eylül 2012- Büyük Câmi’de
kıldığımız öğle namazını müteakip, Samsun Kıranköy Mezarlığı’nda ebedî
yolculuğuna uğurladık. Otuz yıla varan dostluğumuz, sayısız hâtıralarla
doludur.
Hemen hemen her gün beraberdik ve beraber
olamadığımız günlerde de mutlaka telefonlaşırdık. Yazmadığı zamanlarında bile,
dâima düşünür, bir şeyler ortaya koymaya çalışırdı. İstişâreyi severdi. Türk
milleti ve Türkiye sevdâsıyla dolup taşardı. Tamamını hece vezniyle yazdığı
şiirlerinde, Allah, Peygamber, insan, vatan ve bayrak sevgisi en hâkim
unsurlardı.
On beş sene oluyor, bir gün; İlkadım Belediyesi’nin
güney cephesinden Bulvar’a çakan merdivenlerin dibinde, kolumdan tutarak beni
durdurdu. Bastonuyla işâret ederek:
-Hoca bak, dedi, bir gün hak vâki olduğu zaman, şu
yokuşun solundaki sarı ev var ya, duvarında Tepecik Sokak yazıyor, oraya
gelirsiniz dostlarla!
Ben, o sokağa çok çıktım. Ammâ, son çıkışım, ilk
çıkışımdan birkaç gün önceydi ( 17 Eylül 2012) ki, O’nu ziyâret için İlkadım
Belediye Başkanı Necattin Demirtaş, Yazarlar Derneği Başkanı Ahmet Seven ve Şâir-Yazar
Ali Kayıkçı ile beraberdik. Sahneleri ayağa kaldıran yerinde bir ân olsun
duramayan o heyecanlı insan, artık çok zor konuşabiliyordu.
Altmış yıllık vedâkâr eşi ve emekli öğretmen olan
kızı yanıbaşında, her zamanki gibi hizmetindeydiler. Ertesi gün (18 Eylül)
kendisini telefonla aradım. Telefona kızı çıktı, İyi olduğunu, gazetelerde
yayınlanan resimlerinden memnuniyet duyduğunu ifade etti.
“ Babam çok sevindi, dedi. Onlar benim
adamlarımdır. Beni yalnız bırakmadılar/ bırakmazlar.” Diye konuştuğunu söyledi.
19 Eylül Perşembe günü öğlene doğru, yine
telefonla, durumu sormak istedim. Konuşup konuşamayacağını sordum. Kızı,
telefonu kendisine verdi:
Nasılsın Kemalî Ağabey? Dedim. Çok zor ve derinden
çıkardığı cümleleri şöyleydi:
Biraz…Biraz iyiyim! Aradığın için çok teşekkür
ederim! Hepiniz sağolun kardeşim!
Unkapanı Mahallesi Tepecik Sokak’tan, Âşık Kemalî
Ağabey’den duyduğum son kelimeler bunlardı. Vefât ettiği gün, tâziye için
gittiğimde, eşi: “ Ölmeden önce, seni çok sayıkladı!” dedi.
Sâdece Samsun’un değil, Türkiye’nin hattâ Türk
Dünyâsı’nın da güzel âşıklarından biriydi. Çileli ve çetin bir hayat sürdü ammâ
mücâdelesini hiçbir zaman bırakmadı. Kendisi hakkında, Türk basınında en çok
yazanlardan biri olarak soylüyorum, O’nun yerinde her kim olursa olsun,
yaşamakta zorlanır, her şeyren elini çekerdi. Bakınız, bu durumu, San’atının
50. Yılı münâsebetiyle 06 Mayıs 1997 târihinde yaptığım konuşmada- ki, bu
konuşmam, Çağrı Dergisi’nin 451. Sayısında yayınlanmıştır- nasıl anlatmışım:
“ Âşık Kemalî Bülbül, 1928 yılında Samsun’un Kavak
İlçe’sinin Kozansıkı Köyü’nde doğar.1939 depreminde babasını ve birçok yakınını
kaybeder. (Annesi, bir başkasıyla evlenir.) Bu sırada Kemalî bülbül onbir
yaşındadır. İlkokulu bitirir ve Samsun’a gelir. Tahsiline devam imkânı yoktu.
Samsun’da “ Ali Baba Gazetesi’nde muhabirlik yapmaya çalışır.
Muhterem misafirler; işte bu noktada durup bir
tespit yapmamız gerekiyor. Nedir bu tespit? O zamanki Samsun ne bugünkü
Samsun’dur; o zamanki Türkiye ne bugünkü Türkiye’dir. Samsun 1924 yılında il
olmuş takriben yirmi yıllık bir vilâyettir. Nüfusu30-35 bin ya var veya yoktur.
Yâni bir kasaba görünümündedir. Dolayısıyla, tıpkı Kemalî Bülbül gibi, yaşamaya
başladığı şehrin de hiç imkânı yoktur. Kavak İlçesi’nin Kozansıkı Köyü’nden
gelen ilkokul mezunu çocuk denecek yaştaki birisi muhabirliğe başlamaktadır.
Sâdece bu kadar mı? Hayır! Âşık kemalî Bülbül şiir
de yazmaktadır. O kadar ki, henüz onsekiz yaşında iken, bu şiirlerini (1946)
yılında “ Kırık Sesler”adı altında kitap hâline getirecektir. Evet; tahsili
ilkokul, yaşı onsekiz ve imkânları sıfır denecek durumda bulunan bu genç
insanın maksadı neydi? Bunu çok iyi düşünmek ve ders almak lâzımdır.”
Geçen yıl-2011- benim de bir cephesinden el
verdiğim ve Doç Dr. Şahin Köktürk tarafından hazırlanan “ Samsunlu Âşık Kemalî
Bülbül Hayatı Sanatı Şiirleri “ adlı 417 sayfalık kitap, bir vefâ numûnesi
olarak İlkadım Belediye Başkanı Necattin Demirtaş tarafından bastırılarak fikir
ve edebiyât dünyâmıza kazandırılmıştır. Bunun, sâdece Samsun için değil, umûmî
Türk Edebiyâtı için de büyük bir hizmet olduğunu ifade etmeliyim.
O; hiç durmadan yazdı. Durmadan düşündü. Yılmadan
çalıştı.“ Bizimdir” başlıklı şiirinde şöyle diyor:
“ Mü’minler içinse, dünya ahret;
Türk’üz-Müslüman’ız, bu hak bizimdir…
Kur’ân övüdüdür, ilim-basiret;
Dünyada emsâlsiz, ahlâk bizimdir.
(...)
Kemalî, haddin ne, bol bol istersin;
Ümidi Allah’a, bağlayan sersin.
Bülbül mü kesildin, halka ötersin,
Gökte ay-yıldızlı bayrak bizimdir!”
Âşık Kemalî Bülbül; ölmeden önce, ölümü yaşayanlardandır.
“ Ağlayım” başlıklı şiirinde bu hislerini şöyle ifade eder:
“ Ölürsem ağlayan olur mu bilmem;
Fırsat elimdeyken kendim ağlayım.
Belki de kabrime uğrayan olmaz;
Tutarken el ayak kendim ağlayım.
(...)
Bülbül’üm anlatsam, duyan irkilir;
Yılların yükünü taşıyan bilir.
Eşim çocuklarım gelmezse bir bir,
Toprakta sinemi kendim dağlayım!”
Allah ü teâlânın rahmeti seninle olsun sevgili
Bülbül’üm! Mekânın cennet olsun! Duâlarımız seninledir!
/M.Halistin
KUKUL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder