31 Aralık 2013 Salı

Türk Ocakları’nın 100.Kuruluş Yılında: Türk Ocağı Samsun Şubesi-I

Türk Ocakları; Türkiye’nin, bir “ münevverler hareketi” olarak başlayan ve aynı şekilde devam eden ilk sivil kuruluşudur.
   
93 Harbi’ni tâkip eden ve Balkan fâcialarının yaşandığı dönemlerde, Osmanlı Cihân Devleti’ne yapılmakta olan ihânetlere karşı bir zarûret hâlini alan bu “ kaynaşma “ hareketinin, ilk defa 25 Aralık 1908’de Necip Âsım ve Veled Çelebi öncülüğünde kurulan Türk Derneği ile temeli atılmış; bilâhare, 11 Mayıs 1911’de “190 Tıbbiyeli Türk Evlâdı” imzasıyla bir mektup kaleme alınarak, bu mektup zamanın Türkçü münevverlerine yollanmıştır. Yapılan istişâri toplantı sonunda, Dr. Fuat Sâbit Bey’in teklifiyle,kurulacak cemiyetin adı “ Türk Ocağı “ olarak kararlaştırılarak, 1912 yılında “Türk Ocakları” fiilen faaliyete geçmiştir.
  
Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Ferit Tek, Ağaoğlu Ahmet, Dr. Fuat Sâbit, Akçuraoğlu Yusuf ve  Mehmet Ali Tevfik, Türk Ocağı’nın ilk kurucu heyetini teşkil ederler.
  
Millî Mücâdele döneminde, bazı zorluklar sebebiyle faaliyet gösterememelerine rağmen, 1922’den sonra yurdun her tarafında yeniden açılan Türk Ocakları’nın sayısı, 1927’de 260’a ve üye sayısı da 30.000’e ulaşmıştır. 1931’de millî kuruluşların güç birliği gerekçesiyle kapatılan Türk Ocakları, 1949’da yeniden açılmıştır. Ancak; 12 Eylül 1980 ihtilâliyle bütün derneklerin kapatılması sonucu tekrar kapatılmış olmasına rağmen, 1986 yılında, devlet erkânının da katılımıyla tekrar hizmete başlamıştır.
  
Türk Ocakları’nın târihî ehemmiyetini, en güzel Mehmet Âkif’te buluruz: Zîrâ: “ Yakın dostu merhum Hasan Basri Çantay’ın bir hâtırası bu bahsi çok güzel açmaktadır:
  
-Evet, ona tam bir İslâm şâiri diyebiliriz. Kuvvetli, îmânlı, ateşli bir İslâm şâiri, fakat Türk dâimâ başta kalmak şartiyle. Dört lisanı edebiyatıyla bilen Âkif, Türk olarak yazdı, Türk olarak düşündü, Türk olarak yaşadı ve nihâyet Türk olarak öldü.
  
Âkif’in bir vakasını hatırlarım: İlk millî kaynaşma ve savaşlarda üstâd Balıkesir’e gelmişti. Onun samimî arkadaşlarından biri Gönen’e teşkilât yapmaya gitmişti. Avdetinde o arkadaş dedi ki:
  
-(…) ler Türklere cefâ ediyor, millî teşkilâtı boğmaya çalışıyorlar.
  
Âkif’in o zaman hiç düşünmeden, kükreyerek verdiği cevap şudur;
 
-Orada bir Türk Ocağı açınız, mücâdele ediniz! “ (Bknz: Mehmet Âkif, Ahmet Kabaklı,Türk Edebiyatı Vakfı Yayını, İstanbul 1987, sy.10)
  
Samsun Türk Ocağı da önemli bir halka olarak, 1913 yılında faaliyete geçmiştir. O da, tıpkı, diğer Türk Ocakları gibi, geçirdiği zamanların zorluklarıyla boğuşmuş, pek çok sıkıntılar yaşamış ve bugünlere ulaşmıştır.
  
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ruslar’ın T(ı)rabzon’u işgalinden dolayı Samsun’a hicret eden ve Millî Mücâdele döneminde, Hançerli Câmii’nde vaazlar veren, Samsun Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti başta olmak üzere, bir çok dernek kurarak ve onlarda vazîfe görerek 10 Ocak 1934 yılında da Samsun Belediye Başkanı seçilen Hasan Umur (1880- 1977), Samsun hakkında yazdığı iki kitaptan biri olan “ Samsun’da On Beş Sene” isimli kitabında “ Samsun’da Türk Ocağı” başlıklı yazısında şunları söyler:
  
“ Türk Ocağı idare heyetinde çalıştım. İtiraf edeyim ki, Samsunda Türk Ocağı, ismine ve gayesine uygun bir şekilde beklenilen başarıları sağlayamamıştır. Evet, idare heyetinde bulunduğum senelerde, Türk Ocağının faaliyeti, binasını boyatmak, tezyin etmek ve konferanslar verdirmeye münhasır kalmıştır. Bunlar Türk Ocağının yüklendiği vazifeleri lâyıkı veçhile ifası suretinde kabul edilemez. Zamana uygun bir nümune köyü düzenlemekliğimiz hususunda ileri sürdüğüm fikre taraftar bulamadım. Tarihe karışan Türk Ocakları arasında, Samsun Türk Ocağı da zikredilebilecek bir müessese olduğunu kaydederken uykuda olan vatandaşları uyandırmak istemiş olduğunu, fakat, buna muvaffak olamadığını ve yahut ümit edildiği kadar muvaffak olamadığını da ilâve edelim. “ ( Bknz: Samsunda On Beş Sene, Hasan Umur, Güven Basımevi, İstanbul 1947, sy. 46 )
  
Bu satırları okuyanların, o günlerin Türkiye’si ve Samsun’u hakkında bilgi sahibi olmaları bakımından, Hasan Umur ile Âdil Pasin tarafından müşterek olarak yazılan” Samsun’da Müdafaayı Hukuk” adlı kitaptan kısa bir bölüm sunmayı – ibret teşkil etmesi bakımından- zarûrî görüyorum.
  
İşte o bölüm: “Birinci Umumî Harpten mağlûp çıktık. Galip olan İtilâf devletlerile bir mütareke imza edildi. Fakat bu mütarekenin hükümleri hilâfına olarak memleketimizin bir çok yerleri bu devletlerin askerleri tarafından işgal edildi. Halkına zulum ve hakaretler yapılmağa başlandı. Bu meyanda Samsun’a da İtilâf devletlerinin asker ve zabitleri çıkmıştı. Bir yandan da Rum Metropoliti Yermanos tarafından idare edilen Pontoscu Rum eşkiyasının Türk köylerini basıp yakmaları, kadın ve çocuk, ihtiyar genç Türk köylülerini feci şekillerde öldürdükleri görülüyordu. İçin için ağlıyan bütün Türkler gibi Samsun halkı da fevkalâde bir yes, nevmidî ve heyecan içinde bulunuyordu.”  (Bknz: Samsun’da Müdafaayı Hukuk, Hasan Umur-Âdil Pasin, Tan Matbaası, 1944, sy. 4)
  
(Merhûm) Hasan Umur Hoca, dikkat edilirse görülür ki, o dönemde hizmet yapmadık demiyor,kendisinin de içersinde bulunduğu Türk Ocağı gibi bir kuruluşun – zamanın şartları ne olursa olsun- “ yüklendiği vazifeleri lâyıkı veçhile” yerine getiremediğini de bir nefs muhasebesi olarak dile getiriyor. Vatan ve millet sevdâsını görüyor musunuz!..Memleketin her tarafı ateş çemberinde, herkes ölümle burun buruna, O ise, yaptığını/yaptıklarını yeterli bulmuyor.
Devamı Yarın.
/M.Halistin KUKUL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder