(Önceki günden devam)
“ Yazar; şu âna kadar şâhit olmadığımız bir tarz
ortaya koymaktadır. Gerçi, yazdıklarının bazılarını gazete ve dergilerde
okumuştum. Ancak; yüz yetmiş sekiz ( şimdi, iki yüz elli beş) köşe yazısını bir
başlık altında, bir arada görünce durum değişiyor.
Denebilir ki; “ Durum niçin değişiyor?” Bakınız;
yukarıda “ şâhit olmadığımız bir tarz” ifadesini kullandım. Îzâh edelim: Her
bölüm, yukarıda,” Bilindiği üzere…” diye başlayan ve “ Dante-Cahit Sıtkı
Tarancı-Ahmet Yesevî”nin ismi geçen satırlarda olduğu gibi günlük bir hâdise
ile başlamaktadır. Yazar; bunu da yeterli bulmamakta ve bu defa “ şâirlik”
yönünü kullanarak, aynı hâdiseyi şiir olarak okura sunmaktadır.
Elbette ki, bu noktaya kadar “ şâir ve yazar” Ali
Kayıkçı, hâdiselerde sâdece “ nakilci” olarak bulunmaktadır veya öyle
görünmektedir. Fakat ; tabiî bir hak olarak; tenkîtlerini de yapmakta, hoş
bulmadığı hususları ortaya koymakta, bununla da yetinmeyip “ hâl çâreleri”
göstermektedir.” ( Bknz: M. Hâlistin Kukul, 1. Baskı Üzerine: Yaş 65 Yolun
Yarısı Eder, Samsun Olay Gazetesi, 22.01.2012, s.11)
Bu “ âna kadar şâhit olmadığımız bir tarz “ demek,
bir ” ilk ” demektir. O hâlde; bu “ilk” üzerinde niçin düşünmekten imtinâ
ediyoruz? Bu “ tarzı”, illâ da bir Avrupalı mı uygulamalıydı/ ortaya atmalıydı
ki, ondan bahsedilmeye lâyık görülsün?
Şahsen; bu tarz’ın, birinci baskıdan sonra, bu
seviyede ve bu hacimde devam edebileceğini düşünmüyordum. Demek ki; hazîne
zengin, arazi verimli ve üretici gayretlidir!
İstenen ve beklenen, bu eserin, ne olduğu; edebiyât
ve fikir dünyâmızda nasıl bir “ yer işgal ettiği”dir.
İçersinde, güzel “hiciv” numûnelerini de bulduğumuz
ve hece vezninin değişik kalıplarıyla kendine yol ve usûl bulan, hem edebî
hüviyetli ve hem de siyâsî, târihî ve sosyal hâdiselere teşhis koyması ve
şâir/yazarın, gördüğü aksaklıklara çâreler araması ve bu çâreleri yaşadığı
cemiyetin insanlarıyla paylaşması, açık-yüreklilikle söylemesi, “nesir ile
nazmı” aynı sayfalarda, aynı hedeflerde buluşturması, eserinin aslî
hususiyetini teşkil etmektedir.
Burada; eser okunurken, her başlığa, kendi
düşüncemize uygunluğu istikametinde bakılmamasını; “fikrî “ mutabakatın ayrı
bir mevzû olduğunu, tahlilimizin “ şeklî ” olduğunu da tekrar söylemek
istiyorum.
Üzerinde durmak istediğim husus; “tarz”ın yeni
oluşu; ve bu tarzı, şâirin/yazarın, sabırla, ciddî ve titiz bir çalışmayla inşâ
ederken sürdürdüğü dengeli, samimî ve ilmî esas alan “ üslûp”tur.
Muhakkaktır ki; nasıl ki, şâir/yazar, bâzı kişi
veya kuruluşları övmekte ve yermektedir, elbette ki, okur da, şâir/yazar’ı
fikrî bakımdan ve bu fikri ifade edişi cihetinde –tarz’ını ve üslûb’unu- tenkit
etmek hakkına sâhiptir.
Şâir-Yazar Kayıkçı; yaptığı tahlillerle, hâdiseleri
harmanlamakta, -biraz kaba tâbirle- deşmekte, ne varsa ortaya çıkardıktan
sonra, âdeta yaraları temizlemektedir. Hiçbir şeyi muallâkta bırakmayıp,
mutlaka –kendi penceresinden-doğruya ulaşan bir çâre ile netîcelendirmektedir.
Müşâhedem budur!
Bu bakımdan; Şâir/Yazar Kayıkçı’nın, “ Köşe Yazısı
Konulu Şiirler” ifadesine çok önem veriyorum. Ümit ve temenni ederim ki, bu
“tarz” devam eder ve gerek okurlar ve gerekse münekkitler tarafından gerekli
alâka ile karşılanır.
•OMÜ Em. Öğretim Görevlisi, Şâir Ve Yazar
/M.Halistin
KUKUL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder