31 Aralık 2013 Salı

Şâir Ve Yazar Ali Kayıkçı’dan; Yeni Bir “Tarz” Ve “Üslûp” Denemesi-II


(Önceki günden devam)
“ Yazar; şu âna kadar şâhit olmadığımız bir tarz ortaya koymaktadır. Gerçi, yazdıklarının bazılarını gazete ve dergilerde okumuştum. Ancak; yüz yetmiş sekiz ( şimdi, iki yüz elli beş) köşe yazısını bir başlık altında, bir arada görünce durum değişiyor.
  
Denebilir ki; “ Durum niçin değişiyor?” Bakınız; yukarıda “ şâhit olmadığımız bir tarz” ifadesini kullandım. Îzâh edelim: Her bölüm, yukarıda,” Bilindiği üzere…” diye başlayan ve “ Dante-Cahit Sıtkı Tarancı-Ahmet Yesevî”nin ismi geçen satırlarda olduğu gibi günlük bir hâdise ile başlamaktadır. Yazar; bunu da yeterli bulmamakta ve bu defa “ şâirlik” yönünü kullanarak, aynı hâdiseyi şiir olarak okura sunmaktadır.
   
Elbette ki, bu noktaya kadar “ şâir ve yazar” Ali Kayıkçı, hâdiselerde sâdece “ nakilci” olarak bulunmaktadır veya öyle görünmektedir. Fakat ; tabiî bir hak olarak; tenkîtlerini de yapmakta, hoş bulmadığı hususları ortaya koymakta, bununla da yetinmeyip “ hâl çâreleri” göstermektedir.” ( Bknz: M. Hâlistin Kukul, 1. Baskı Üzerine: Yaş 65 Yolun Yarısı Eder, Samsun Olay Gazetesi, 22.01.2012, s.11)
  
Bu “ âna kadar şâhit olmadığımız bir tarz “ demek, bir ” ilk ” demektir. O hâlde; bu “ilk” üzerinde niçin düşünmekten imtinâ ediyoruz? Bu “ tarzı”, illâ da bir Avrupalı mı uygulamalıydı/ ortaya atmalıydı ki, ondan bahsedilmeye lâyık görülsün?
  
Şahsen; bu tarz’ın, birinci baskıdan sonra, bu seviyede ve bu hacimde devam edebileceğini düşünmüyordum. Demek ki; hazîne zengin, arazi verimli ve üretici gayretlidir!
 
İstenen ve beklenen, bu eserin, ne olduğu; edebiyât ve fikir dünyâmızda nasıl bir “ yer işgal ettiği”dir.
 
İçersinde, güzel “hiciv” numûnelerini de bulduğumuz ve hece vezninin değişik kalıplarıyla kendine yol ve usûl bulan, hem edebî hüviyetli ve hem de siyâsî, târihî ve sosyal hâdiselere teşhis koyması ve şâir/yazarın, gördüğü aksaklıklara çâreler araması ve bu çâreleri yaşadığı cemiyetin insanlarıyla paylaşması, açık-yüreklilikle söylemesi, “nesir ile nazmı” aynı sayfalarda, aynı hedeflerde buluşturması, eserinin aslî hususiyetini teşkil etmektedir.
  
Burada; eser okunurken, her başlığa, kendi düşüncemize uygunluğu istikametinde bakılmamasını; “fikrî “ mutabakatın ayrı bir mevzû olduğunu, tahlilimizin “ şeklî ” olduğunu da tekrar söylemek istiyorum.
  
Üzerinde durmak istediğim husus; “tarz”ın yeni oluşu; ve bu tarzı, şâirin/yazarın, sabırla, ciddî ve titiz bir çalışmayla inşâ ederken sürdürdüğü dengeli, samimî ve ilmî esas alan “ üslûp”tur.
  
Muhakkaktır ki; nasıl ki, şâir/yazar, bâzı kişi veya kuruluşları övmekte ve yermektedir, elbette ki, okur da, şâir/yazar’ı fikrî bakımdan ve bu fikri ifade edişi cihetinde –tarz’ını ve üslûb’unu- tenkit etmek hakkına sâhiptir.
 
Şâir-Yazar Kayıkçı; yaptığı tahlillerle, hâdiseleri harmanlamakta, -biraz kaba tâbirle- deşmekte, ne varsa ortaya çıkardıktan sonra, âdeta yaraları temizlemektedir. Hiçbir şeyi muallâkta bırakmayıp, mutlaka –kendi penceresinden-doğruya ulaşan bir çâre ile netîcelendirmektedir.
 
Müşâhedem budur!
 
Bu bakımdan; Şâir/Yazar Kayıkçı’nın, “ Köşe Yazısı Konulu Şiirler” ifadesine çok önem veriyorum. Ümit ve temenni ederim ki, bu “tarz” devam eder ve gerek okurlar ve gerekse münekkitler tarafından gerekli alâka ile karşılanır.
  
•OMÜ Em. Öğretim Görevlisi, Şâir Ve Yazar
/M.Halistin KUKUL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder